Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Fey konusunda Fıkıhçıların görüşlerinin yanlış olduğunun delilleri

I Çevrimdışı

islami bilgiler

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
بســـم الله الرحمن الرحيم


Fey konusunda Fıkıhçıların görüşlerinin yanlış olduğunun delilleri


1 - Rasûlullah diğer insanların mallarının sahipleri oldukları gibi yukarıdaki âyetlerde sözü edilen malların sahibi değildi.

Kralların kendi mülkiyetinde olan malları istedikle ri biçimde kullandıkları gibi, Peygamber o mallar üzerinde tasarruft a bulunamaz dı.

Zira söz konusu kimseleri n kendileri ne ait olan mallar üzerinde diledikle ri gibi tasarruft a bulunmala rı mubahtır. Bu tasarruf ya, malın sahibi olan kişinin, kendi özel amaçlarına göre bu malı kullanması, ya da o malı kullanabi lme yetkisine sahip bir kral olması nedeniyle, kendi krallığının yararına tasarruft a bulunması şeklinde olur.

Nitekim "kral-Peygamber" olan Hz. Davud ile Hz. Süleyman (a.s.)'ın durumu böyle idi. Onlarla ilgili Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

"Bu bizim ihsânımızdır. Artık dilediğine ver veya verme, hesapsızdır (dedik)." (Sâd, 38/39)

Yani dilediğin kadarını ver dilediğini de verme. Bu uygulaman dan ötürü sana hesap yoktur.

Halbuki bizim peygamber imizin durumu böyle değildi. Zira o "kral-Peygamber" sınıfından değil, "kul-Peygamber" sınıfından idi.

Bu yüzden vermekle emredildiği miktardan başkasını veremez, verilmeme si emredilen den başkasını vermemezl ik edemezdi. O malı sadece Allah'a ibâdet ve itaat etmek amacıyla kullanırdı.

2 - Hiçbir peygamber, "kral-peygamber" de olsa kendinden sonraya miras bırakamazdı. Başka bir ifadeyle hiçbir peygamber e mirasçı olunmaz. Çünkü peygamber ler bir mülkiyete mâlik olsalar bile, diğer insanların mallarına sahip olduğu gibi sahip olamazlar . Hal böyle iken, kul ve peygamber olma sıfatına sahip olan bir peygamber, diğer insanlar gibi mülkiyet sahibi olabilir.

3 - Rasûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem) kendisine ve ailesine ihtiyaç miktarında infâkta bulunur, geriye kalanların tamamını Allah'a itaat yolunda harcardı. Oysa diğer kralların durumu böyle değildir.

Aslında üzerinde tasarruft a bulunulan malların tümünün mülkiyeti Allah'a ve Resûlü'ne aittir; şu anlamda:

Allah, elçisine, o malı kendisine itaat amacıyla kullanmasını buyurmuştur. Böylelikle söz konusu malları paylaştırmada bu emre itaat etmesi, diğer emirlere itaatinin vâcib kılındığı gibi vâcib kılınmıştır. Bu nedenle kim Resûl'e itaat ederse gerçekte Allah'a itaat etmiştir. Çünkü o bu bağlamda Allah'tan aldığını doğrudan insanlara ulaştıran bir tebliğci konumunda dır.

Öte yandan Allah Resulü ganimet mallarını paylaştırırken iki noktayı dikkate almıştır:

a - Mirasçılarda olduğu gibi hak sahibini ve kullanması gereken mal miktarını belirleme k.

b - İçtihadına, gözlem ve görüş bildirmes ine ihtiyaç duyulma durumu için bu konuda Allah'ın kendisine verdiği emir, beş vakit namazda, Kabe'yi haftalık tavaf etme konusunda olduğu gibi şeriatla sınırlandırılmıştır. Pay edilen bu malın miktarı belirleni rken, kendisine emir verilen kimsenin içtihadına başvurulur. Neticede Allah'ın sevdiği yararın elde edilmesi ölçüsünde belirlene n miktardan ya artırılır ya da azaltılır.

Bu konu, ilim adamlarının, üzerinde görüş birliğine varamadıkları konularda ndır.

Nitekim fıkıhçılar bu konuda tartıştıkları gibi eşlere verilecek nafaka konusunda da görüş ayrılığına düşmüşlerdir:

Bu nafakanın miktarı, şeriat ile mi belirlenm elidir yoksa örfe mi başvurulmalıdır?

Bu durumda insanların ekonomik durumuna göre bu nafakanın miktarı ve niteliği farklı olmaz mı?

Cumhur-u fukaha ikinci görüşü benimsemiştir. Ki Rasûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem)'ın Hind hakkında buyurduğu hadisle örtüşen en doğru görüş de budur. Hind'le ilgili şöyle buyurmuştu Rasûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem):

"Bilinen ölçülere göre sana ve çocuklarına yetecek kadar nafaka al."

(Buhâri, c. III, s. 36; c. VI, s. 193; Müslim, c. II, s. 1338, H. No 7; Nesâî, c. VIII, s. 246-247; İbn Mâce, c. II, s. 769, H. No 2293; Dârimî, s. 555)

Ünlü veda hutbesind e ise bu konu ile ilgili şu açıklamada bulunmuş Rasûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem):

"Maruf ölçülere göre kadınların giyimleri ni ve nafakalarını temin etmek size aittir."

(Müslim, c. I, s. 886-892, H. No 1218; Ebû Dâvud, c. II, s. 455-463, H. No 1905; İbn Mâce, c. II, s. 1022-1027; H. No 374)

İlim adamları aynı şekilde keffâreti gerektire n konularda da tartışmışlardır:

Bunun ölçüsü şeriata göre mi belirlene cek yoksa örfe göre mi?

Öte yandan mallardan Allah'a ve Resûlü'ne nisbet edilenler konusuna tekrar dönecek olursak onların taksim edilmesi hususunda Rasûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem)'ın emrine başvurulurdu. Mirasçılarda hak sahibi olarak adlandırılanlar hususu bunun tersinedi r. Bundan dolayı Rasûlullah Huneyn savaşının yapıldığı yıl şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın fethedile n memleketi n mallarından fey'den size verdiğinden sadece beşte biri bana aittir. Beşte birin dağıtım meselesi ise size bırakılmıştır."

(Ebû Dâvud, c. III, s. 188, H. No 2755; Hâkim, c. III, s. 616; Beyhâkî, Sünen, c. VI, s. 339. Ömer b. Abese'den; Ebû Dâvud, c. III, s. 142-143, H. No 2694; Nesâî, c. VII, s. 131, Ahmed ve Beyhâkî c. VI, s. 336, 337. Amr b. Şûayb babası, dedesinde n aynı sözlerle, Ervâu'l-Galü, s. 1240)

Yani beşte birin dışında Rasûlullah'ın özel içtihadına ve özel bakış açısına başvurulmasını gerekli kılan, taksim etmekle ilgili Ona yönelik bir hüküm yoktur. Bundan dolayı Rasûlullah söz konusu hadisinde "o size bırakılmıştır." ifadesini kullanmıştır. Ganimetle rin beşte dördü ise bunun tersinedi r. Bu sadece o vakanın içerisinde bizzat bulunanla ra verilen bir haktır.

Bu gerekçelerden ötürü emirler ganimetle ri, onları elde edenler arasında paylaştırıyor. Beşte birlik kısım ise ümmeti içerisinde kendisind en sonra Râşid halifeler olarak bilinen halifeler in önüne götürülüyor, onların emrine göre pay ediliyord u. Beşte dörtlük kısmı için, diğer fetva istenen konularda olduğu gibi; Allah'ın ve Resûl'ün konu ile ilgili hükümlerine başvuruluyordu. Söz konusu emirler hadler (İslâmî cezalar) konusunda da şeriatın hükmünü öğrenmek için aynı yöntemi uyguluyor lardı.

Rasûlullah (sallallah u aleyhi ve sellem) müellefe-i kulûb (İslâm'a içsel bir ilgi duyan kimseler)e, ganimetle rden pay verildiği dönemde pay vermişti. Bunun üzerine bazı âlimler:

"Rasûlullah'ın bu kimselere verdiği pay beşte birlik kısımdandı" demiş; bazıları ise:

"O ganimetin aslından idi" demiştir.

Bu görüşe göre Rasûlullah bunu, böyle yaparak mü'minlerin gönlünü hoş tutmak istemiştir; bu nedenle Rasûlullah -salat ve selâm üzerine olsun- Ensâr'dan azarladığı birisine, azarlamasını gidermek ve bu nedenle onlara ödün vermek amacıyla bu şekilde cevap vermiştir.

Öte yandan bazı âlimler de şu görüşü ileri sürmüşler:

Ganimeti kazanan kimseler, elde edilenler pay edilmediği sürece ona sahip olamazlar . Burada "îmam"a düşen diğer konularda olduğu gibi bu konuda da kişisel içtihadına başvurup ona göre uygulamad a bulunmaktır.


 
Üst Ana Sayfa Alt