Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu Fikrettin Koç Hocadan Hadis İnkarcısı Ahmed Kalkan'ın İddialarına Reddiye

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Fikrettin Koç Hocadan, Ahmed Kalkan'ın İddialarına Reddiye

AHMET KALKAN'IN 1 EKİM 2018 TARİHİNDE BANA YAZDIĞI İFTİRALAR, ZAN, GIYBET VE DEDİKODU TÜRÜNDEN NE ARARSANIZ BULABİLECEĞİNİZ YAZISINA REDDİYEMDİR…

BİR MÜFTERİN İFTİRALARINA REDDİYELERİMDİR (1)

Bu yazıda saldıran ve hakaret eden kişi: AHMET KALKAN’DIR.

images




Dinini ve nefsini savunan kişi: Fikrettin KOÇ’tur.
images


Benin yaptığım şey, şu mubârak ayetle sabittir.
ۚ فَمَنِ اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
BAKARA-194 ;
‘’.. O halde kim size saldırırsa o zaman onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah’a karşı takva sahibi olun ve Allah’ın takva sahibleriyle beraber olduğunu bilin’’


DEĞERLİ KARDEŞLERİM…

Ummetin ve İslam aleminin kan ağladığı bir dönemde sizin yaptığınız da iş midir? Türünden itirazlara rağmen, ‘’hakikatler çuvala sığmayan mızraktır’’ misali, kapatılamazlar. Bu zavallı adamın benim hakkımda yazdığı yazının altındaki yorumları tâkib ettim. Bu hadsiz adama haddini bildirecek kimseler ona karşı susacaklar, ama ben konuştum mu, tamam da hocam şimdi zamanı mı denilecek. Lütfen ummet, çifte standart anlayışını terk etsin.

Bu adamın aylar önce yazdığı aylar önce sadece giriş paragraflarını okudum ve bu şahsı sayfamdan sildim attım. Fakat bu yazısına cevab verecek zamanımın olması için bekledim ve şimdi ise aylar önce yazdığı ve ilk defa elime alıp birkaç defa okuduğum yazısına ve reddiyemi siz kardeşlerimle paylaşıyorum.

Zira İslam ummetinin kanının akmasının yegâne iki sebebi vardır.
1- Cehalet
2- İfsad.
Kalkan ve emsalleri her iki grubun içerisinde bulunmaktadırlar.

Cahildirler; çünkü hakka ve hakikatlere gözlerini kapatmışlardır.

İfsad ehlidirler; zira taşıdıkları ve kabul ettikleri batıl akide ile ummetin gençliğini ifsat etmişlerdir.

Bu şahsın bana yönelik yazdığı iftiralar dolu yazısının tahammül gücüm kadar cevablayacağım. Çünkü bu zümreye karşı sabırlı olmak vallahi çok zor. Kelimelerimi elimden geldiği kadar seçerek kullandım. Zira bu şahıs ve emsalleriyle seviyeyi tutturarak konuşmak kolay bir iş değil.

1-Ahmet KALKAN Diyor ki;
Fikrettin Koç’un Hezeyanlarına Cevap (sadece, toslayacak yer arayan incefikirli’ye yazılmış bir yazıdır)
Sevgili arkadaşlar, bu yazı size yönelik değildir; gelin bu yazdıklarımı siz okumayın. Sadece ilgili şahıs okusun. O, bana kendi sayfasından hücum ettiği için ben de kendi sayfamdan cevap vermeye mecbur kaldım. Keşke bana özel olarak yazsaydı da ben de halka açık cevap vermeye mecbur olmasaydım. Benim sayfamı takip eden arkadaşlar, lütfen siz bu yazıyı okumayın.


1-Fikrettin KOÇ
Bir insanın belki yaşlılığına bağlı olarak yapabileceği mantık hatası olabilir diyeceğim. Ama nafile. Çünkü bu şahıs, kamuoyuna ilanen yazdığı bu yazıdan sonra ‘gelin bu yazdıklarımı siz okumayın’ diyecek kadar cahil birisi değildir. Burada duygusal betimleme yapıyor. Bunu neden yapıyor bilinmez, ancak tahmin edilebilir. Onu takip eden insanlara mesaj… peki bu mesaj neyi içeriyor? Çok şeyi…
Beyefendi diyor ki; O, bana kendi sayfasından hücum ettiği için ben de kendi sayfamdan cevab vermeye mecbur kaldım.
Beyefendi, sen müfteri bir insansın. Çünkü sana hücum eden olmadığı halde hücum kelimesini kullanıyorsun. Allah'tan korkmaz adam, ne zaman bir insanın ilmi reddiyeler yazması, hücum olarak adlandırılmıştı?

2- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Hocalar birbirleriyle kavga ediyor. Böyle vahdet mi olur, böyle örnek mi olunur, diyebilir ve haklıyı haksızı tespit etmeden, saldırıya uğrayan tarafı da saldıranla aynı kategoriye koyup sûi zan yapar günaha girersiniz. “Hocalar niye birleşemiyor, vahdet niye lafta kalıyor?” diye soranlar, Fikrettin’in günlerce bana karşı yazdıklarını okusunlar, sebebini anlarlar. Bir hafta oldu, hakkımda yazmaya başladığı seviyesiz ve çirkin isnatlar. 10 gündür devamlı sataşan Koç, hâlâ bitiremedi. Acele ile cevap vermeyeyim, belki hatasını anlar veya birileri düzeltir diye bekledim. 22 Eylül yazısını eleştireceğim. O yazıda 100’ün üzerinde beğeni, yorum ve paylaşım içinde Ahmet Tayfun Öztütüniş adıl bir kardeşten başka, hiçbir Allah’ın kulu, haksız tekfirin hesabını sormadı, onu ikaz etmedi, hakaret ve tekfirine itiraz etmedi. Tanışmadığımız halde, haksızlığa karşı çıkan Ahmet Tayfun kardeşime teşekkür ediyorum.

2-Fikrettin KOÇ
Güldürme insanı AHMET efendi….
Sen gerçekten haddini aşan bir tağisin. Aynı zamanda da usta bir müfterisin. Sen neyin hocasısın? Hangi ilimlerde hocasın? Adam gibi haddini bileceksin. Şahsen ben bir ilim adamı filan değilim. Hele Alim hiç değilim diyeceksin. Ben sadece okuyan ve düşünen bir insanım/Müslümanım diyeceksin o kadar. Sendeki nefis putu buna müsaade ederse bunu yaparsın. Ancak senin bu ahlaka sahib olmadığını seni tanıyan ve sana ve görüşlerine itiraz eden insanlar çok iyi bilirler.
Ben sana değil senin gibi düşünen ne kadar Hadis ve SÜNNET inkarcısı varsa, tamamınıza karşı yazıyor ve konuşuyorum.
Sen o kadar mufterilikte ileri giden bir insansın ki, 2014 yılından itibaren Hadis ve SÜNNET inkarcılarına karşı dersler, videolar ve yazılar yazıyorum. İstiyorsan bütün bunları tek tek ortaya koyarım. Ama sen, seni muhatap aldığımı ve günlerdir yazdığımı söylüyorsun.

Utanmaz adam, seni ben hiçbir yerde muayyen olarak tekfir etmedim. Bunu isbat etmezsen, senin adını sadece Hadis inkarcısı değil aynı zamanda yaşlı ama usta bir Müfteri olduğunu da ilan edeceğim.

3-Ahmet KALKAN Diyor ki;
Sayfasında, kafa sallamayanları hemen silerek bir şeyhlik oluşturmuş anlaşılan. Cevap vereyim mi, Allah’a mı havale edeyim, diye bir haftadır düşündüm. Sonra, zulme karşı çıkmanın dinimizin bir emri olduğu için, adaletin; “hak edene hak ettiğini vermek” demek olduğundan adaletli davranmanın gereğini yapmaya karar verdim. Hz. Ali’nin bir sözü var: “Haksızlığa karşı çıkıp hakkını aramayan, hem hakkını hem şerefini kaybeder.” Sabırla haksızlığa karşı sessiz kalmanın birbirine karıştırılmaması gerektiğinin hamdolsun farkındayım. Sonra, sükûtun ikrarden geleceğini, cevap vermeyince öncelikle o arkadaşa zarar vereceğimi, bu tür çirkin isnatları başkasına da yapabileceğini, cevap vermeyince benzer günahlarına fırsat bulmuş olur. Hani, meşhur bir söz vardır: “Edepli edebinden susar, edepsiz ben susturdum zanneder” diye. Ve, en azından bana ağır hakaretler yaptığı yetmiyor gibi en büyük iftira atıp kâfir demeye kalkan, bir de hoca geçinen, selefi geçinen, tekfirci bir şahsa karşı, sessiz kalma suçunu işlemeyeceğim.


3-Fikrettin KOÇ
Sana yukarıdan beri ve bundan sonraki cümlelerimde Müfteri dememi, kızgınlığımın gereği olarak değil, senin vasfını anlatmak için kullanıyorum/kullanacağım. Buyurun ısbatı: ‘’Sayfasında, kafa sallamayanları hemen silerek bir şeyhlik oluşturmuş anlaşılan’’ diyen bir kimsenin Müfteri vasfını alması kadar kolay bir şey yoktur. Benim sayfamdan silip attığım iki tür zümre vardır, bilmiyorsan öğren Ahmet efendi, bakalım iftirandan tevbe edecekmisin;
1- USLUP VE EDEP BİLMEYEN İNSANLAR.
2- İLİMSİZCE ALLAHIN DİNİ HAKKINA, BANA GÖRE ŞÖYLE… BEN ŞÖYLE DÜŞÜNÜYORUM.. diyen insanlar.
Bu tür insanlarda sen ve senin gibi insanların ürünü. Çünkü sizler olanca cehaletinize rağmen İslam’ın en büyük alimlerine zerre kadar edeb etmeden iftira atıyorsunuz. Sizi tâkib eden insanların edebsizlik yapması gayet doğaldır.
Peki merak edenler vardır: Bu adam, ALİMLERE NASIL İFTİRA EDİYOR?
Bu mufterinin iftirasına şahid olun. İslam için hayatlarını ortaya koymuş olan akide imamlarına diyor ki; BAKIN BAKALIM, AKİDE KİTABI YAZAN ALİMLER KUR’ANA BAKARAK MI AKİDE KİTABI YAZMIŞLARDIR diyor.
Ey koca müfteri….
Senin maskeni Allah (cc)’u yere düşürdü. Çünkü senin savaş açtığın alan benim gibi birisine yönelik değildir. İslam’ı günümüze kadar taşıyan ve adlarına‘’HAMELE-İ KUR’AN’’ denilen alimlerimizdir.

وقال الحافظ أبو القاسم ابن عساكر رحمه الله: اعلم يا أخي وفقنا الله وإياك لمرضاته، وجعلنا ممن يخشاه ويتقيه حق تقاته، أن لحوم العلماء مسمومة،
Hafız Ebul Kasım ibni Asakir rahimehullah dedi ki;
Bil ki ey kardeşim!
Allah (cc) seni de beni de rızasına uygun muvaffak eylesin. Bizleri ondan hakkıyla korkan takva ehlinden yapsın. ‘’ ALİMLERİN ETİ ZEHİRLİDİR’’
Sen ve yolunu tâkib ettiğin (İslamoğlu) kimseler zehirli etler yiyen kimselersiniz.
Sen ve akide kitabı!!! olarak yazdığın kitapta KAYNAK OLARAK GÖSTERDİĞİN İSLAMOĞLU, Alimlerin etini yemekten başka ne yaptınız bugüne kadar? Hatta senin akıl hocan olan İslamoğlu, artık seni solladı ve sahabeye dil uzatıyor. Bakalım sen ne zaman dil uzatmaya başlayacaksın?
İmamlarımızı kastederek ‘’Onlar adamsa bizde adamız’’ diyor. Bakalım sen ne zaman bunları söylemeye başlayacaksın?
Sahabeyi kastederek, Ebu Hurayra kim biliyor musunuz? Bu adamın adı nedir? Babasının ve anasının adı nedir biliyor musunuz diyor? Hızını alamıyor, kripto kimlik diyor. Peki kripto ne demek? Bir örgüte bağlı olan ve siyasi inancını gizleyen kimse demektir. Demek istediği şudur: EBU HURAYRA YAHUDİDİR. Vay murted vay…. Bakalım sen ne zaman onun bu çizgisine geleceksin? Rabbimden muradım hiç bir zaman o murtedin çizgisine gelmeden tevbe etmendir.


4- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Çünkü Bugüne kadar 2-3 kitap okuyup kendini bir şey zanneden câhillerin hücumlarına muhatap oluyorduk. Şimdi, hocalarla, hocalarıyla mı uğraşacağız? O tekfirci gençlerin çoğu da bunların talebeleri veya en azından bunlardan etkilenen zavallılar. Şimdi, figüran müridlerinin tavırlarını yeterli görmeyip kendisi sahneye çıkıyor.

4-Fikrettin KOÇ
Beyefendi, Bugüne kadar 2-3 kitab okuyup kendini bir şey zanneden câhillerin hücumlarına muhatab oluyormuş. Vah vah….
Yahu insan bu kadar pişkin olmaz be kardeşim. Senin sağ ya da sol kolun olarak görev yapan ya da o makamda kendilerini gören iki kişiden bahsedeceğim. Birsinin adı Ahmet Turgut, diğerinin ismi Hasan.
Bu arkadaşlarımızın ikisi de ilimden nasipsiz ve son derece cahil olmalarına rağmen, sen değil misin yanına alıp tefsir dersleri yapan. Hele Ahmet Turgut, zavallı yüzünden bakarak Kur’an’ı Mûbin’i okuyamıyor. Senin 2-3 kitab okuyan dediklerinin üzerinde kitab okuttukların bu denli ilimden yoksun iseler, musaade ette 2-3 kitab okuyanlarda sana saldırsınlar. Ben kesinlikle saldırsınlar taraftarı değilim. Zira herkes haddini ve hududunu bilmelidir. Ancak sen bu türleri üreten bir makinasın.
Ahmet Turgut denilen cahil arkadaşımız Tefsir dersleri yapıyor. Sadece bir tane dersine zorla ve sabırla tahammül edebildim. Ve saniye saniye nerelerde ayet okuduğunu ve yüzünden bakarak ayetleri nasıl mahvettiğini ve nasıl manaları saptırdığını bilmeniz için ayet okuduğu bölümleri ve videosunun lingini veriyorum.
Yazınız:
Ahmet Turgut Ulucak- Kasas Suresi giriş ve 1-98.Ayetlerin tefisiri.


Girişteki Hamde’le ve Salvele’den başlamasından tutunda aşağıdaki verdiğim dakikalarda Allah’ın ayetlerini bakarak okuyamayan hatta mahveden, bütün manaları ifsad edip öldüren bu büyük Mufessire! Allah aşkına bir Müslüman dur demesin mi?
Bu kadar olmaz, vAllahi bu kadar olmaz ya hu.

Yüzünden okuyamadığı ayetlerin dakikaları:
16.30 - 19.40 - 21.00 - 34.20 - 38.28 - 47.48 - 50.00-59.35
Ahmet efendi, bu arkadaşı yanına alıyor birlikte tefsir dersleri yapıyor!!!
Ve bu yardımcısı çıkıp bizler hakkında 42 dakika hakaret ediyor. Ahmet Kalkana göre bu normal oluyor. Ama bizim gibi düşünen gençlerin kendisine itirazlarına 2-3 kitap okuyanlar diyerek kerih görüyor. Sen önce Kerih göreceksen yanında tefsir dersleri yaptığın cahili kerih gör.

Ahmet efendi, devam ediyor ve içindeki hıncı tamamen döküyor;
‘’Şimdi, hocalarla, hocalarıyla mı uğraşacağız? O tekfirci gençlerin çoğu da bunların talebeleri veya en azından bunlardan etkilenen zavallılardır’’ diyor.
Ben hoca filan değilim efendi…
Ben, kendi çapında okuyan yazan bir Müslümanım hepsi bu. Sana göre ben hoca olabilirim, ama bana göre ben hoca değilim. Çünkü hoca nedir bilen birisiyim elhamdulillah…

Bitiremiyor ve devam ediyor;
Şimdi, figüran müridlerinin tavırlarını yeterli görmeyip kendisi sahneye çıkıyor.
Müfteri adam….
Müslüman gençlere figüran demeye hiç utanmıyorsun değil mi? Bu senin iftirandır. Zira hiçbir Müslüman gence hiç kimsenin figüran demeye hakkı da hukuku da yoktur. Bu şekilde itirazlar gelince de başlıyor duygusal edebiyat yapmaya; Babası yaşındaki kişiye hitab tarzlarına bak…..
Yahu adil ol adil…..
Başka bir iftira….
‘’figüran müridlerinin tavırlarını yeterli görmeyip kendisi sahneye çıkıyor’’
Anlaşılan beni zerre kadar tanımadığını bu cümlelerinden anlıyorum. Çünkü ben, kendi halinde gariban bir insanım. Ne bir cemaatim var ne de muritlerim. Ne bir dernek ve Vakfım ne de bir siyasi partim. Peki bu beyanımdan sonra sende zerre kadar utanma duygusu oldu mu ve bu Müslümanla helalleşme kararı alıyorum diyecek misin göreceğim.

5-Ahmet KALKAN Diyor ki;
Fikrettin Koç isminde Konya’da yaşayan bir medrese hocasından bahsediyorum. Kendisi hem talebe, hem inek yetiştiriyor. Büyükçe bir inek çiftlikleri var.

5-Fikrettin KOÇ
Konya da yaşıyorum bu doğru. Ama benim nerede yaşadığımı kamuoyunda açıklama görevi sana mı düştü? Benim nerede yaşadığımı beyan etmen hangi İslami sorumluluğunun gereğidir?
Evet Alet ilimlerinden icazetli bir ilim talebesiyim. O nedenle de medrese de okuduğum kitabların derslerini veriyorum ama hoca ismini hak eden hocalarımızın yanında bu noktada da kendime bir paye çıkartıp hocayım demiyorum.
Yoksa benim medrese hocası olduğumu buradan beyan etmenin sebebi bana talebe göndermek için mi? Ne gezer? İşin gücün istihza ve tekebbür.
Sen nereden biliyorsun büyükçe bir inek çiftliğimin olduğunu? Geldin gördün mü? Yok. Ayrıca nereden bana ait çiftlik olduğunu çıkarttın? Ayrıca sana ne benim mal varlığımdan ya da iş hayatımdan. Dün, medresemin kirasını bile karşılayamaz duruma geldiğimde bunu defalarca yazmama rağmen, bu kardeşin bir yıllık kirasını karşılayayım mı dedin ki şimdi gelmişsin neye sahib olduğumu konuşma hakkı elde ediyorsun?
Ben senin için Ahmet Efendi şu işle meşguldür diye herhangi bir tanıtım yaptım mı? Hayır. O halde senin de bana ait olmayan ve ‘Müritleri’ dediğin talebelerden mi olmaya karar verdin? Şayet buna karar verdiysen hiç boşuna heveslenme, senin gibi Sahih Hadisleri reddeden birisine bizde ders verilmez.

6-Ahmet KALKAN Diyor ki;
Ben hep aynı görüşte olduğum halde, bir sene önceye kadar bana karşı saygısını dile getiren, kırıcı bir tavır takınmayan bir konumdaydı; ya takıyye yapıyormuş veya birileri doldurmuş anlaşılan. Şimdi tekfir edecek hale gelmiş. Yüz yüze tanışmıyoruz. Beni uzaktan tanıyan, yazılarımı okumaktan ziyade, çevresindeki insanlardan bilgi toplayarak hakkımda kanaat oluşturan birisi.

6-Fikrettin KOÇ
Ahmet efendi…
Bak ilk defa yanlışla karışık doğruyu söyledin. Diyorsun ki;
‘Ben hep aynı görüşte olduğum halde, bir sene önceye kadar bana karşı saygısını dile getiren, kırıcı bir tavır takınmayan bir konumdaydı’
Senin sünnete ve hadislere karşı tutumunda bu kadar seviyesiz ve kendini merkeze almış konuşmalarını hiç görmemiş ve şahit olmamıştım. Onun için senin isminin geçtiği yerlerde olumsuz bakış açısı sergilense bile benim şahit olmadığım bilgilerle hareket etmek istemedim. Net kanaate ulaşıncaya kadar da ne senin derneğine ne evine geldim. Ama hep derdim ki yaşça büyük bir abimiz, çilekeş bir abimizdir. Yanlışları varsa da olacaktır, hatırlatırız ve zaten onun samimiyeti kendisini düzeltmeye yeterlidir diye baktım. Ama teknolojinin seni bana yaklaştırmasıyla, senin de tedlis (ustaca yalan söyleme ve kendini gizleme) özelliğin artık gözler önüne serildi. Bu noktadan sonra sana karşı kesin ve keskin bir duruş sergilemeye başladım.
Senin yazdıklarının benim dünyamda zerre kadar kıymeti harbiyesi yok ki, neden yazdıklarını okuyayım. Sen benim ifademe göre ‘ALİM DEĞİL AYDIN’ birisisin. Aydın insanların içerisinde senin yazdıklarını okumaya gelmeden ömür biter. Zira nice akademik çalışmalar var okumaya zaman bulamıyorum. Şimdilerde doktora tezi olarak Şiiler hakkında tezini tamamlamış bir kardeşin tezine katkılarım olur mu diye okuma sürecindeyim. Sana nerede sıra gelecek. Teknoloji sayesinde senin videolarına baktım. Aman Allah'ım hezeyanlar ve Tedlislerle dolu konuşmalar…. Ondan sonra seni net olarak tanıdım.

7-Ahmet KALKAN Diyor ki;
Kafayı bana takmış, 22 Eylül’de şahsıma karşı ağır hakaretler içeren ve net şekilde tekfir eden bir yazı yazmış. Hızını alamamış, günler boyunca benim görüşlerimin ne büyük sapıklık olduğunu açıklamak için seri yazılar yazmış ve hâlâ da devam ediyor anlaşılan. O beni tekfir etse, hakaretler yağdırsa bile, suçunun cinsinden kısas gibi bir cezayı düşünmediğim için, onun yanlışına benzer yanlış yapıp benzer üslup kullanmayacağım. Hatta, mü’mine kâfir diyenin hükmü ile ilgili hadisi bile hatırlatmayacağım.

7- Fikrettin KOÇ
Ben sana neden kafayı takayım Ahmet Efendi…
Senin şahsınla ne alıp veremediğim var?
Benim seninle uğraştığım bir alan var bu doğru. Bunlar;
1-Kendini Muctehid imamların makamında hatta onların üstünde görüp din adına ama hevandan ve aklından konuşuyor olman.
2-En sahih hadisleri dahi inkâr ediyor olmandan dolayı seni tevbeye davet ediyor olmam.
3-Muctehit imamlara iftira atarken Allah'tan korkmadan ve futursuz konuşmalarından kaynaklı haddini bil uyarılarında bulunuyor olmam.
Bak şimdi doğruyu yazmışsın Hay ağzına sağlık… ne de güzel demişsin.
Evet senin bir kısım görüşlerinin ne büyük sapıklık olduğunu açıklamak için seri yazılar yazdım ve hâlâ da devam ediyorum. Ancak benim tek derdim sen değildin olamazsın da. Senin bir takım sahih hadisleri inkarından dolayı seninle karşı karşıya geldik. Yoksa inan sana kafayı takacak kadar zamanım yok. Adeta zamanla yarışıyorum. Ve şu satırları yazarken geçirdiğim zaman da üzülmüyorum. Zira dünyanın neresinde olursa olsun, Hadis ve Sünneti inkâr edenlere karşı yazdığım her satırı salih amel olarak defterime yazılsın diye yazıyorum.
Ben, Hadis inkarcılarına reddiye serilerime, Edip’in sapkın akidesini ortaya koymak için başlattığım çalışmalarımla start verdim. Bunun üzerine 10 adet video yaptım. Bir de kitab yazdım. Onun için sana kafayı takmış filan değilim. Dediğim gibi Hadis ve Sünnet inkarcılarına karşı reddiyelerimde önüme sen de çıktın ve seni de tanımış ve reddiyelerimi vermiş oldum.

Şimdi gelelim tekfir konusuna…. Bu konu mühim.
Buda senin başka bir iftiran Ahmet Efendi..

Ben seni AHMET kafirdir şeklinde ne tekfir ettim. Ne de senin gibi düşünen ve bizim mahallenin çocukları diye adlandırdığım insanları tekfir ettim…

Senin ilmi gücün benim açıklamalarımdan seni tekfir etmediğime yetmiyorsa onu bilemem. İlmin yetiyor da burada da Tedlis (Kandırmaca) yapıyorsan, o senin bileceğin bir şeydir.
Fakat ben bana düşen görevimi yapayım da gerisi okuyucunun takdiri ve senin de anlayışına kalsın.


Senin taifenden birisine yazdığım cümlelerimi aynen burada yeniliyorum;
Bizler ne zaman seni haşa tekfir ettik? Bunu isbatlamazsan Mahşerde hesabın ağır ve çetin olur. Çünkü biz seni ilimden yoksun, ilmi literatür bakımından -
aynen bizler gibi- cahil bir abimiz ve büyüğümüz olarak gördük. Cehaletin getirdiği noktada boyundan çok çok büyük laflar eden bir Müslüman olarak gördük ve görmekteyiz. Onun içinde dinde hata eden kardeşimiz olarak gördük/görüyoruz.
Tefir o kadar basit bir iş midir? Ayrıca kendisini uyarmadan nasıl Müslüman olduğuna inandığımız bir insanı tekfir ederiz? Kâide şudur:

تكفير المطلق لا يستلزم تكفير المعين
Mutlak tekfir, muayyen tekfiri gerektirmez.
Allah'a yemin ederek söylüyorum:
Rasulullah (s.a.v.)’in tek bir tane sahih hadisini reddeden kişi kafir olmuştur. Peki bunu söylerken, Ahmet Kalkan gibi insanları tekfir mi ediyorum? Hayır tekfir etmiyorum. Neden? Çünkü sizlere huccetin ikamesini sunmaya devam ediyoruz. Huccet ikame edilir, bütün maniler ortadan kalkarsa ve sizlerde hala en sahih hadisleri, aklıma yatmıyor, Benim Kur’an anlayışıma uygun değil demeye devam ederseniz, o zaman tekfir ederim ve bunu da ilan ederim.
Aşağıda ki kaideyi tekrar vereyim ve minik bir izah yapayım.

تكفير المطلق لا يستلزم تكفير المعين
Mutlak tekfir, Muayyen tekfiri gerektirmez.
Bu ne demektir?

مذهب أهل السنة في أنهم يطلقون التكفير على العموم مثل قولهم
Ehli sünnet, Mutlak tekfiri şu umumi örnekle açıklarlar ve derler ki:
من استحل ما هو معلوم من الدين بالضرورة كفر،
Kim, dinde zaruri olarak bilinen bir şeyi helal sayarsa Kafir olur.
ومن قال القرآن مخلوق، أو أن الله لا يرى في الآخرة كفر،
Kim Kur’an Mahluk’tur derse, Allah (cc)’u ahirette görülmeyecektir derse Kafir olur.
ولكن تحقق التكفير على المعين لابد له من توفر شروط، وانتفاء موانع،
Fakat muayyenin tekfiri, tekfirin şartlarının tahakkuk etmesi, manilerinin de ortadan kalkması sonucunda gerçekleşir.
فلا يكون جاهلاً ولا متأولاً ولا مكرهاً.. الخ
Fakat bu da cahil olmaması ve te’vil etmemesi ve ikrah altında olmaması şartına bağlıdır.
Burahi 6104- Muslim 60’da geçen hadiste ne buyuruluyor birlikte bakalım:

ومن الأحاديث المحذرة من تكفير المسلم قوله صلى الله عليه وسلم:
Rasulullah’ın hadislerinden Müslümanı tekfirden sakındıran şu hadis:
إذا قال الرجل لأخيه يا كافر فقد باء به أحدهما
Bir adam, kardeşi için Ey Kafir derse, bu her ikisinden birisine döner.
قال الحافظ في الفتح (… والتحقيق أن الحديث سيق لزجر المسلم من أن يقول ذلك لأخيه المسلم
Fethu'l Bâri 10/466’da hadisin izahında der ki; Tahkik şudur: Hadis, Müslümanın Müslüman kardeşi için bunu söylemesi için engeldir.
وقال القرطبي رحمه الله: (والحاصل أن المقول له إن كان كافراً كفراً شرعياً فقد صدق القائل وذهب بها المقول له،
İmam Kurtubi dedi ki;
Sonuç olarak şayet söz, söylenilen kişi bakımından o kişi kafir ise, şer’an kafirdir. Ve onu tekfir eden kişi doğruyu söylemiştir söz tekfir edilen kişiye gitmiştir.

وإن لم يكن رجعت للقائل معرة ذلك القول وإثمه
Şayet böyle değilse söz, söyleyene döner ve söyleyen için günah olur.
Bütün bunları bilen Müslümanlar olarak, bizler huccetin ikamesi olmadan, tekfirinde manileri ortadan kalkmadan bir insana EY KAFİR DEMEKTEN Allah’a sığınırız.
Gelelim neden senin, bizim sana Kafir dediğimiz kararına varmana;
Bizim akidemiz şudur;
Rasulullah (s.a.v.)’in tek bir tane sahih hadisini reddeden kişi kafir olmuştur. Ebet böyle iman ediyorum. Buna tekfir’i mutlak denilir. Ve seni de küfür ameli içinde görüyorum ve tövbeye davet ediyorum. Ancak sana, sen kafirsin demiyorum.


8- Ahmet KALKAN Diyor ki;
İnanıyorum ki, bu hakaretleri hak etmediysem ve hele onun iddia ettiği gibi küfre girmemişsem (ki, kendimden şüphem yok; hamdolsun Rabbimi ve haddimi bilen bir insanım), ben affetsem bile, Rabbim bu sözlerin hesabını soracaktır.

8- Fikrettin KOÇ
Yeni bir iftira…
Ben sana hiçbir yerde asla hakaret etmedim. Neden hakaret edeyim? Beni buna itecek sebeb yok ki. Bu da senin başka bir iftiran ve seni tâkib edenlerine karşı duygusal cümleler serdetmenden başka bir şey değildir. Senin derneğin var ve senin dediklerine ağzını açıp aklını kapatmış cahil gençlerin aklını çelmenden başka bir şey değildir.

9- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Gurur heykeline dönmüş bir tekfircinin yararlanacağını sanmıyorum, onun attığı iftiralara karşı diğer insanlar onu tanısın ve adaletsiz olarak bir mü’min yazarı suçlamaya kalkmasınlar diye sözümü kızıma söyler gibi yapsam da gelinim anlasın diye söylüyorum.

9- Fikrettin KOÇ;
Başka bir iftira…
‘’Gurur heykeline dönmüş bir tekfircinin’’
Ahmet efendiye göre Gurur heykeline dönmüş kim oluyor? Ben.
Tekfirci kim oluyor? Ben .
Bu iki iftirandan dolayı seni Allaha havale ediyorum. Ne den mi?
Sahih bir akideyi kuşanmış ve Tağutların her türevini kökten reddetmiş bir Müslümanım. Bana bir insanın tekfirci diyebilmesi için SADECE MURCİ’E olması gerekir. Senin bu vasfın var da onu ümmetten gizlediysen onu da Rabb'im tez zamanda ortaya çıkartacaktır. Mesela burada seni test etmek mümkündür;
Sen İslamoğlu’nu İNKAR ETTİĞİ HADİSLERDEN DOLAYI Müslüman mı kabul ediyorsun yoksa Kafir ve Murted mi? Cevabın Kafir ve Mürtet ise sen mürci’e değilsin. Şayet tersi ise, senden daha iyi Murci’e yoktur.
Bir insanın tekfirci olması için; Haricilerin özelliği olan ve ‘herhangi bir günahı işleyen kimseyi kafir olarak görmesi’ gibi bir inanca sahib olması gerekir. Ben, hiçbir insanı ameli terkten dolayı kafir görmem.
Eee Ahmet efendi nerede kaldı bana attığın Tekfirci iftiran???

10- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Bu konudaki hakkımı âhirete bırakarak, hakaret ve tekfir etmesini hesap gününe havale edip 22 Eylül günü bana savaş açtığı ilk yazısını masaya yatırarak (sadece kendi yazdıklarıyla ilgili) bazı değerlendirmeler yapmak ve bazı sorular sormak istiyorum.

10- Fikrettin KOÇ;
Bu kadar uzun uzadıya yazı yazıyorsun, sadece bir tane iftira değil, onlarca iftiralar atıyorsun, bütün kin ve nefretini kusuyorsun sonra da bu konudaki hakkımı âhirete bırakıyorum diyorsun.
İnsanı güldürme Ahmet Kalkan. Senin laf cambazlığını yutacak yaşı geçtik. Bu yaptığın saygısızlıklarla dolu konuşmalardan sonra, babası yaşında insana neler diyor neler diyerek ajitasyon yapıyorsun. Kardeşim, sen benim babamın yaşında olabilirsin. Konumuz yaş yarıştırmak mı? Şayet konumuz saygı ve yaş ise, değil senin baban, yed, sülalenin yaşlarını toplasan bundan bin yıl önce yaşamış ve Akide kitabları yazmış alimlerimizin yaşına ulaşamazsın. Ama onlar hakkında zerre edeb etmeden, bu adamların hangisi Kur’an’a bakarak akide kitabı yazmış! Diyerek hakaret etmemiş oluyorsun öyle mi? Bu cümlelerinle tâkib ettiğin ya da birlikte olduğun kişinin BAYINDIR olduğunu nasıl da ustaca yutturmaya çalışıyorsun.


 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
BİR MÜFTERİNİN İFTİRALARINA REDDİYELERİMDİR(2)

AHMET KALKAN'IN 1 EKİM 2018 TARİHİNDE BANA YAZDIĞI İFTİRALAR, ZAN, GIYBET VE DEDİKODU TÜRÜNDEN NE ARARSANIZ BULABİLECEĞİNİZ YAZISINA REDDİYEMDİR…

11- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Zât-ı muhterem buyuruyorlar ki: “BİR GENCİN, NASIL ÇABUCAK TEKFİRCİ, MÜRCİE, MU’TEZİLE OLDUĞUNU DAHA İYİ KAVRADIM.” Ben ve benim gibiler bu gençleri bu hale getiriyormuş anlaşılan. Kendisi, tekfirci, mürcie ve mu’tezile olmayan kimse, gençleri bu görüşlere nasıl çeker? Biri, burnu dağlara değen bu kişiye öğretmeli: Bir genci tevhid ehli diye bilinen kimse gençleri tekfirci, mürcie, mu’tezile nasıl yapabilir? Tekfirci olan kimse aynı zamanda nasıl mürcie olabilir? Mürcie olan kimse nasıl mu’tezile olabilir? Yazının devamında beni tekfirci olmadığım için suçlayan kimse, burada gençleri tekfirci yapmakla suçluyor. Karar ver Koç’um, ben gençleri mürcie mi yapıyorum, yoksa mu’tezile mi? Yoksa tekfirci mi? Bunların hepsini yaptığını iddia etmen, senin ilmî seviyeni gösterir.

11- Fikrettin KOÇ;
Senin burada yaptığına ne denir biliyor musun yaşlı kurt;
LAF SALATASI. Bu kadarı sözü anlayana yeter.
Not:
Muhatabıyla alay ederek Koç’um demesinin karşılığında yaşlı kurt dedim. Hitap etmesini bilmeyen birisi değilsin. Ama istihza etmek mesleğin olmuş.

12- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Diyor ki: “ZİRA, TEVHİT EHLİ DİYE BİLİNEN BİR KİŞİ ÇIKMIŞ DİYOR Kİ: KUR’AN KORUNMUŞTUR, HADİS VE SÜNNET KORUNMAMIŞTIR.” O tevhid ehli, hadis korunmamıştır diyor, ama sünnet korunmamıştır demiyor. Bu, ona apaçık bir iftira. Allah’tan ve O’nun hesabından korkan kimse, iftira atmaz.


12- Fikrettin KOÇ;
Seni koca müfteri seni….
Bana attığın iftiralar yetmiyor gibi, şimdi de İlmin başı ve aslı olan HADİS VE SÜNNET konusunda ahkam kesip, Ulemamıza iftira atıyorsun.
Şu adamın hezeyanlarından ve benim de net olarak fikri hasımlarımdan olmasının en büyük sebeblerinden birisi şu cümlesidir;
O tevhid ehli, hadis korunmamıştır diyor, ama sünnet korunmamıştır demiyor.
Ey İslam’ın en değerli ve en nazik ilmi olan Hadis alanında konuşma cesareti gösteren kimse;
Sen kimsin ki, sünnetin korunduğunu ama hadislerin korunmadığını iddia ediyorsun?
Senin hadis ilimleri içinde yerin nedir? Bu alanda irapta mahallin nedir? Sen hadis ilmini kimden okudun? Ya da hangi kaynaktan bu ilmi aldın? Hangi alimden nakil yapıyorsun?
Pardon, sen zaten Kur’an’ı anlayan bireysin. Onun için senin Alime ve Kitaba ihtiyacın yok değil mi?
İslami ilimlerde utanmadan koca koca laflar yapan adam sana iki ayet yazayım belki tövbe etmene fayda sağlar;
16/Yusuf Suresi -76

وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ
‘’..Her bilenin üzerinde bir bilen vardır’’.
16/NAHL-43

فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ
‘’..Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun’’.

13- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Haa, ona göre hadis ve sünnet aynı anlama geliyor diye düşüneceksiniz, ama madem aynı anlama geliyor, niye “hadis ve sünnet korunmamıştır” diye ikisini “ve” bağlacı ile ayıracak şekilde ayrı şeyler olarak söylüyor? Madem benim hakkımda yazı yazıyorsun, hiç olmazsa benim görüşlerimi doğru şekilde bir öğren. Hadislerin korunduğunu iddia etmek, akla ve ilme, tarihe ve güncele tümüyle yabancı olmak demektir. Bu konuyu özel olarak ele alacağım inşeAllah.

13- Fikrettin KOÇ;
Seni ALLAME’İ CİHAN Ahmet efendi seni...
Şu laflara bak… şu endama bak… şu kurduğu cümlelere bak…
Şu adamın şu cümlelerini tekrar buraya alayım ne diyor:
‘’hadis ve sünnet aynı anlama geliyor diye düşüneceksiniz, ama madem aynı anlama geliyor, niye “hadis ve sünnet korunmamıştır” diye ikisini “ve” bağlacı ile ayıracak şekilde ayrı şeyler olarak söylüyor’’?
Yahu anladım arkadaş, sen bu konularda ALLAH’tan korkmuyorsun da hiç mi kullardan utanman yok?
Senin bu kuru sıkı edebiyatlarını yutacak mıyız sandın?
Neden (“ve” bağlacı) kullanıyormuşum? Sen bu kadar basit bir insansın Ahmet KALKAN….
Çünkü senin neden (“ve” bağlacı) kullanmıyor neden noktalama işaretlerine dikkat etmiyor gibi absürt çıkışların yeni değil. Daha önceden de bu tür bazı Türkçe yazım hatalarımı bulmuştun ama…. Bu dediklerini bir kez Alimlerimizden bulup getirmedin. Neden? Çünkü sen salla baş birkaç tane temiz kardeşe Allamelik yapmışsın bu belli oldu artık ve Rabbim, senin İslami ilimlere, Alimlerimize hasseten de hadis alanında ki yamuk bakışını gözler önüne serdi.
Bundan sonra bak bakalım, ilimsiz ve irfansız sadece aklını öne çıkartıp yazdığın kitapların ve özellikle de akide! Kitabın ne kadar satacak?

14- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Sonra, bir suçumu açığa vuruyor: “SONRADA TEVHİTTEN TAĞUTTAN BAHSEDİYOR. İSLÂMİ MÜCADELEDE KARDEŞLER OLMAKTAN BAHSEDİYOR.” Bu da mı suç? Sen bahsetmiyorsun diye başkalarının bahsetmesi de günah mı oluyor? Rabbim bu konulardan bahsetmemizi emrediyor. Bay Fikrettin de yasaklıyor.

14- Fikrettin KOÇ;
Sen ne anlarsın tevhitten, sen anlarsın Tağuttan Bay Ahmet?
Senin işin gücün laf ebeliği,demogoji…
Senin onca videonu izledim…
Sende zerre kadar ilim yok, ilmin kokusu yok.
Allah senden ilmin izzetini almış. Neden mi? Çünkü sen yediği kaba tüküren insan misali, beslendiğin Mu’tezi’li ya da da ehli sünnet hiçbir alimin görüş ve düşüncesini bugüne kadar dillendirmiş değilsin.
Cuma hutbelerin ortada…
Yaptığın tefsir dersleri ortada…
Diyebilirsin ki efendim kitaplarım ortada…
Orada ele aldığım hadisler ve alimlerin görüşleri ortada…
Güldürme beni Bay Ahmet…
Oradaki yaptığın tedliside gördüm merak etme…
Bugüne kadar iftiralarla dolu yazına cevab vermememin sebeblerinden biriside senin yazılarını ve konuşmalarını bir kez daha incelemek içindi.
Kitablarını inceledim…
Merkezde Bay Ahmet var. Ya sadece eleştirdiği (kuru nakilcilik) anlayışıyla nakletmişsin.
Ya da işine gelene özellikle vurgu yapmış, işine gelmeyenlerin delillerini dahi adam akıllı zikretmemişsin.
Burada ki ikazımızın sebebi ise, bir alimden ilmin edebini öğrenmeden sahneye çıkmış olmandan kaynaklanıyor.
İlmi usul yok….
İlmi edep yok…
İlmi disiplin yok…

15- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Rahatsız mı oldun tevhidden, tâğuttan bahsettiğim için?
Ve indirici darbeyi vuruyor: “ARKADAŞ, BİZ SENİNLE BAZI SÖYLEMLERDE AYNI ÇİZGİDE OLSAKTA HENÜZ AYNI AKİDEDE DEĞİLİZ Kİ. NASIL BU DÂVÂDA KARDEŞLER OLACAĞIZ?” Kâfir hükmü verdiğin kimselerle kardeş olamayacağın gibi onları arkadaş da kabul edemezsin. Arkadaşlık, belli bir samimiyetin ifadesidir. Kâfirlerle arkadaşlık, velâ ve berâ inancına zıt. Sen, kendi verdiğin fetvaya önce kendin uymuyorsun. Kendi inancına uygun söz söylemesini bile bilmiyorsun. “AYNI AKİDEDE DEĞİLİZ Kİ. NASIL BU DÂVÂDA KARDEŞLER OLACAĞIZ?” Ben kendimi elhamdu lillâh müslim ve mü’min olarak görüyorum.


15- Fikrettin KOÇ;
Senin gibi en sahih hadisleri reddeden birisinin tevhitten tağuttan bahsetmeye hakkı yok.
Sen önce dinin aslı olan HADİSLERİ KABUL EDECEKSİN. Ben hadisleri kabul ediyorum demen seni kurtarmaz. Reddettiğin hadisleri kabul edeceksin.Bu din senin babanın tarlası değil ki istediğini ekip istediğini kaldırasın.
Kabul etmediğin hangi hadis varsa, onu hadis alimlerimizden (Muhaddisler) de dillendireceksin. Ve diyeceksin ki, şu şu Muhaddis, şu alimin sahih dediği hadise zayıf ya da uydurma demiştir, bende onun görüşünü kabul ediyorum. Ve neden kabul ettiğini de yine o alime bağlı kalarak onun yaptığı izahları onun kitaplarından kitap ve sayfa ismini vererek ortaya koyacaksın.
Sen ve emsallerinin ulaşabileceği en yüksek ilmi paye budur. Bu payeye sizler ne diyorsunuz? Aklımızı bir alime ipotek mi ettireceğiz? Senin aklın kaç kuruş akıl ki? Senin zekân kaç kuruşluk zekâ ki? Bu son cümlelerim sadece senin için geçerli değil ha. Bende alimlerimizin yanında senin yaptığın saygısızlığı yaparsam benim içinde geçerli.

Şu cümlelerine cevap bile vermek istemiyorum. Çünkü tekfir etme konusunu yukarıda işledim. Çünkü sen henüz küfrü mutlak ile küfrü muayyen nedir anlamamışsın. Bir de akide kitabı yazmışsın.
(Kâfir hükmü verdiğin kimselerle kardeş olamayacağın gibi onları arkadaş da kabul edemezsin. Arkadaşlık, belli bir samimiyetin ifadesidir. Kâfirlerle arkadaşlık, Velâ ve Berâ inancına zıt. Sen, kendi verdiğin fetvaya önce kendin uymuyorsun. Kendi inancına uygun söz söylemesini bile bilmiyorsun.)

16- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Benim inancıma göre, beşerî görüşler akîde belirleyemez. Din, Allah’ın dinidir. Kim neye inanırsa mü’min olur, neye inanırsa kâfir olur, bunu Allah belirler. Özellikle akaid konularında son söz Allah’a aittir. Ben Kur’an’ın tümüne iman ediyorum. Kur’an’da geçen âyetlerin, hükümlerin, iman esaslarının tümüne elhamdu lillâh iman ediyorum.

16- Fikrettin KOÇ;
İşte senin dalalette olduğun başka bir konu. Seni tövbeye davet ediyorum. Bu kibri ve bu ucubiyetini bırak.
Adam gibi yaz. Tedlis (kandırmaca) yapma. Açıkça söyle deki ben Allah Rasulunu kastediyorum. Ve Allah Rasulu akide belirleyemez. Teşr’i koyma yetkisi Rasulullah’ta yoktur. O sadece ameli, ahlaki ve ukubat meselerinde söz sahibidir.
Haa işte burası seninle kıyamete kadar anlaşamayacağımız bir alandır. Hadi sana bir hak vereyim kendimce. De ki beni bu düşüncelerle donatan şu şu yazar, şu şu müsteşrik, şu şu alim…
Senin bu akideni sana öğreten kim?
Efendim bana bunu Kur’an öğretti gibi bir tedlise (kandırmaya) gidersen yutturamazsın.
Şayet dürüst isen, seni takib eden genlere de şöyle mi diyorsun? Gidin meallere bakın, bir tercümanın anladığı şey neyse, o sizin akidenizi belirler!

17- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Aynı akidede olmadığımızı söylediğine göre, demek ki sen farklı kitaba iman ediyorsun. “Şüphesiz bu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.” (43/Zuhruf, 44). Rabbim, bizim inancımızı, amelimizi, ahlâkımızı soracak, neye göre hesaba çekecek? Kur’an’a göre. Kur’an’dan hesaba çekileceğiz. İnancımız ve amelimiz Kur’an’a ne kadar uygun diye soracak. Kur’an-ı Kerim furkandır; hak ile bâtılı ayırt eder. “Ve Sana Kitab’ı, ancak ayrılığa düştükleri şeyleri onlara açıklaman için ve iman eden bir topluma doğru yolu gösterici ve rahmet olarak indirdik.” (16/Nahl, 64).

17- Fikrettin KOÇ;
Değerli kardeşlerim…
Bu adam yukarıdan beri sürekli benim onu tekfir ettiğimi ifade edip durdu. Bunun iki sebebi var;
1- Şayet ben onu tekfir ediyorsam bunu kabullenemiyor ve bu kabulsüzlük, onda kabızlık yapıyor ve yutkunup duruyor.
2- Okuyucuya ajitasyon yapıyor. Yani kendini acındırıyor. Bununla da elde etmek istediği şey, hep haklı ve hep üstte durmak isteği. Adamın genel özelliği zaten bu.
Yukarıdan beri kendisini tekfir ettiğimi söyleyip duran Bay AHMET, şimdi tam burada tekfire başlıyor ve öldürücü darbeyi indiriyor;
(Aynı akidede olmadığımızı söylediğine göre, demek ki sen farklı kitaba iman ediyorsun.)
Yahu gençler….
Ben bunun gibi müdellis (ustaca yalan söyleyen) insanları çok gördüm de bizim mahallenin insanları denecek türden insanların içinde bunun kadar ahlak yoksunu Müdellisi hiç görmemiştim. Bakınız ne diyor;
(Aynı akidede olmadığımızı söylediğine göre, demek ki sen farklı kitaba iman ediyorsun.)
Adam, bu cümleleriyle beni tekfir ediyor ama şüpheli cümle kurarak rahat kaçamak yapabilmek için. Kaçamak yapacağı cümle, Aynı akidede olmadığımızı söylediğine göre cümlesidir.
Biz senin numaralarını yutmayız. Hele Türkçe dili üzerinde ve dil mantığı üzerinde cümleler arasında gizlediğin hakikatleri hiç yutmayız.
Demek ki sen farklı kitaba iman ediyorsun cümlene gelince evet senin inandığını söylediğin kitaba değil, Allah’ın KİTABI OLAN Kur’an’ı Mubin’e inanıyor ve iman ediyorum.

Çünkü benim iman ettiğim Kur’an’ı Mübin’de senin tereddütle baktığın ve kafana göre tefsir edip hevandan konuştuğun 33 ayet vardır. Bu ayetlerin tamamı Rasulullah (s.a.v.)’e ittiba’ı emrediyor. Ama sen bu itba’ı ifsat ettin/ediyorsun.
Sen, hadis başkadır sünnet başkadır diyorsun. Sünnet korunmuştur ama hadis korunmamıştır diyerek, ne kadar cahil olduğunu ortaya koyduğun gibi, ayetlerde Rasulullah’a ittibayı emreden hükümleri kafana göre tefsir eden kişi pozisyonundasın. Kur’an’ı kafasına göre ya da benim Kur’an anlayışıma göre diyerek tefsir eden kimseler dalalet ehlidirler.

18- Ahmet KALKAN Diyor ki
Benim akaidimi Allah belirler. Başkasının akaidini Allah’la beraber, Maturidi, Eş’ari gibi kelâmcılar veya Allah’ın, haklarında hiçbir delil indirmediği, bizim gibi hata yapma ihtimali olan insanlar belirliyorsa, bilsin ki, Allah’ın belirlemeyip insanların belirlediği akaid, Allah’ın razı olacağı inanç esasları değildir. Ve Kur’an’a dayalı Akaid yerine, bu tür akaidi esas alanlardır esas sapıklar.
Şii Akaidi var, Ehl-i Sünnet akaidi var, Mâturidî veya Eş’arî akaidi var; Nesefî Akaidi, Taftazani Akaidi var; ama bir tek Kur’an akaidi yok.


18- Fikrettin KOÇ;
Yine bir tedlis
(ustaca kandırmaca). Yahu bir dediğin öbürünü tutsun be adam. Sap yiyip saman savuruyorsun. Bay Ahmet’in akidesini Allah belirlermiş! Sen bu cümlenle Rasulullah ile kendini denk görüyorsun Bay Ahmet. Sen ve Ashab aynı seviyedesiniz. Sen ve tabiin ve mezheb imamları aynı seviyedesiniz…
Çünkü sana göre akideni Allah belirliyorsa, Rasulullah, Ashab ve tabiin ve mezheb imamları aynı seviyenin adamlarsınız.
Yani Rasulullah’da akidesini Kur’an’dan alır. Bay Ahmet’te.
Yani Ashab’ı kiram, Tabiin ve Tebe’i tabiin akidesini Kur’an’dan alır Ahmet’te.
Eee Bay Ahmet o zaman adam demezler mi; sen Rasul'luk iddiasındasın. Çünkü akidede seni bağlamayan bir Rasul var. O da akidesini Kur’an’dan alıyor sende. Eşitsiniz.
Ama vallahi biz senin bu bakış açından beriyiz.
Vallahi biz Rasulullah’ın hem akide hem amel hemde ukubatta kanunlar ve kurallar koyacağına iman ediyoruz. Bu imanımız da yine tamamına iman ettiğimiz Kur’an’ı Mubin’in A'raf Suresinin 157. ayeti kerimesidir.

الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنْجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَر
İşte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder,
وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَآئِثَ
(O nebi) Onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar…..
Bizim akidemizde helal ve haramları belirleyen sadece Allah Subhanehu ve teala’mı? Yoksa aynı zaman da onun ümmi Nebisi mi?
Bay Ahmet…
Bay Ahmet, incilerine devam ediyor…
(Ve Kur’an’a dayalı Akaid yerine, bu tür akaidi esas alanlardır esas sapıklar.)
İşte bu, tam bir Şia ve harici akidesi ve inancıdır.
Kardeşlerim….
Kur’an’a dayalı Akaid diye bir söylemi İslam tarihinde sadece Hariciler yapmıştır. Bize Kur’an’dan başka bir delil getirmeyin kabul etmeyiz diyen de sadece haricilerdir.
Haricilerden bazıları Aişe (r.anha)’ye karşı gelerek, "Kur’an bize yeter" demişler, sünneti terk etmek istemişler ve sünnetin sahihliğinin ancak Kur’an’a uygunluğuyla mümkün olacağını iddia etmişlerdir.
(İmam Nevevi, Riyazü’s-Salihin, I,24; Kur’an’ı Kerime, hadislerin arzedilmesini konu alan haberlerin, Hariciler tarafından uydurulduğu söylenir. İbn Abdilberr, Ebu Ömer, Yusuf en-Nemeri, Camiu Beyni’l-İlm ve Fazlihi, Beyrut, ts., II, 191 )

Ayrıca Kur’an’a uygunluk dediğiniz şeyin söylemini ilk defa siz yapmıyorsunuz. Bu düşüncenin sahibleri asrı saadette Rasulullah’ın vefatından sonra dile getirmeye başlamışlardır.

(حديث مرفوع) أَخْبَرَنَا أَبُو طَاهِرٍ الْفَقِيهُ ، أَخْبَرَنَا أَبُو بَكْرٍ الْقَطَّانُ ، حَدَّثَنَا أَبُو الأَزْهَرِ ، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَالِيَةَ الأَنْصَارِيُّ ، قَالَ : حَدَّثَنِي صُرَدُ بْنُ أَبِي الْمَنَازِلِ ، قَالَ : سَمِعْتُ شُبَيْبَ بْنَ أَبِي فُضَالَةَ الْمَالِكِيُّ ، قَالَ :
Merfu olan bir hadiste anlatıldığına göre (… …..) Muhammed bin Aliye el Ensari dedi ki:
Bana Surad ibni ebi Menazili anlattı. Dedi ki: Şubeyb ibni ebi Fudalede el Mekki’den işittim dedi ki:

لَمَّا بُنِيَ هَذَا الْمَسْجِدُ مَسْجِدُ الْجَامِعِ إِذَا عِمْرَانُ بْنُ حُصَيْنٍ جَالِسٌ ،
Mescid ‘’Cami’ mescidi’’ yapılırken İmran bin Husayn radıyallahu anhu’da orada oturuyordu.
فَذَكَرُوا عِنْدَ عِمْرَانَ الشَّفَاعَةَ ،
İmran bin Husayn’in yanında şefatten bahsettiler.
فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الْقَوْمِ : يَا أَبَا النُّجَيْدِ ، إِنَّكُمْ لَتُحَدِّثُونَنَا بِأَحَادِيثَ لَمْ نَجِدْ لَهَا أَصْلا فِي الْقُرْآنِ
Adamın birisi dedi ki: – Ey Ebu Nuceyd! Siz bizlere hadisler anlatıyorsunuz. Ama biz bunlarla ilgili Kur’an’da bir asıl bulamıyoruz.
؟ قَالَ : فَغَضِبَ عِمْرَانُ
Ravi dedi ki: İmran bin Husayn (r.anh) çok kızdı ve dedi ki:
، وَقَالَ لِرَجُلٍ قَرَأْتَ الْقُرْآنَ ؟
(Sonrasında aralarında şu konuşma geçti):
– Sen Kur’an okudun mu?

قَالَ : نَعَمْ ،
– Evet.
قَالَ : فَهَلْ وَجَدْتَ صَلاةَ الْعِشَاءِ أَرْبَعًا ، وَوَجَدْتَ الْمَغْرِبَ ثَلاثًا ، وَالْغَدَاةَ رَكْعَتَيْنِ ، وَالظُّهْرَ أَرْبَعًا ، وَالْعَصْرَ أَرْبَعًا ؟
– Peki Kur’an’ın hiçbir yerinde yatsı namazının farzının dört, akşamınkinin üç, sabahınkinin iki, öğleyle ikindinin de dört rekât” olduğuna rastladın mı?
قَالَ : لا ،
– Hayır dedi.
قَالَ : فَعَمَّنْ أَخَذْتُمْ هَذَا الشَّأْنَ ؟
– Peki bunları kimden öğrendiniz?
أَلَسْتُمْ عَنَّا أَخَذْتُمُوهُ ،
Bizden öğrenmediniz mi?
وَأَخَذْنَا عَنْ نَبِيِّ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ،
Biz de Rasulullahtan (sallallahu aleyhi vesellem) öğrenmedik mi?
وَوَجَدْتُمْ فِي كُلِّ أَرْبَعِينَ دِرْهَمًا دِرْهَمًا ، وَفِي كُلِّ كَذَا شَاةً ، وَفِي كُلِّ كَذَا بَعِيرًا كَذَا ؟ أَوَجَدْتُمْ فِي الْقُرْآنِ هَذَا ؟
Peki Kur’an’da kırk koyunda bir koyun, şu kadar devede şu kadar, şu kadar paraya şu kadar zekat düştüğüne rastladın mı?
قَالَ : لا
– Hayır dedi.
قَالَ : فَعَمَّنْ أَخَذْتُمْ هَذَا ؟

أَخَذْنَاهُ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَخْذَتُمُوهُ عَنَّا
– Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasulullah’tan (sallallahu aleyhi vesellem) öğrenmedik mi?
. وَقَالَ : وَجَدْتُمْ فِي الْقُرْآنِ : وَلْيَطَّوَّفُوا بِالْبَيْتِ الْعَتِيقِ سورة الحج آية 29 ،
Yine Kur’an’da, ‘Kabe’yi tavaf etsinler’ (Hac Sûresi, 29) ayetini okudunuz mu?
أَوَجَدْتُمْ : فَطُوفُوا سَبْعًا ، وَارْكَعُوا رَكْعَتَيْنِ مِنْ خَلْفِ الْمَقَامِ ؟ أَوَجَدْتُمْ هَذَا فِي الْقُرْآنِ ؟
Peki orada ‘Kabe’yi yedi defa tavaf edin, makamın arkasında iki rekât namaz kılın’ diye bir ifadeye rastladınız mı?
فَعَمَّنْ أَخَذْتُمُوهُ ؟ أَلَسْتُمْ أَخَذْتُمُوهُ عَنَّا ، وَأَخَذْنَاهُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ، وَأَخَذْتُمُوهُ عَنَّا
– Peki bunları kimden öğrendiniz? Bizden öğrenmediniz mi? Biz de Rasulullah’tan (sallallahu aleyhi vesellem) öğrenmedik mi?
؟ قَالُوا : بَلَى
Evet dediler.
Sonra aralarındaki konuşma şöyle devam etti:
Aynı şekilde Allah’ın Kur’an’ında şöyle buyurduğunu duymadınız mı? ‘Rasul size neyi verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da kaçının.’ (Haşr Sûresi; 29) Sizin bilginizin olmadığı, Rasulullah’tan öğrendiğimiz daha başka şeyler de var.”
Bunun üzerine adam: – Beni ihya ettiğin gibi, Allah da seni ihya etsin, diye, İmran (r.anh)’a dua da bulunmuştur.

(Beyhaki, Delailu’n Nübüvve, 1:25; Abdurrezzak, el-Musannef, 11:255; Bağdadi, el-Kifaye. S.12)

Sahabeden İmran bin Husayn radıyallahu anh.
(İmran Bin Hüseyin, Huzaa kabilesine mensubdur. Hicretin yedinci yılında, Hayber senesinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e biat etti. İslâmla şereflendikten sonra Efendimizin yanından ayrılmadı. Hizmetinde bulunmayı kendine şeref bildi. Sohbetlerini kaçırmadı. Onun huzurunda öğrendiği güzellikleri hayatında yaşamanın mutluluğuna erdi.)

Sünnete önem verilmemesinin bir başka şekli, başkalarının sözlerinin Rasulullahın sözünün önüne geçmesiydi. Bir defasında Abdullah ibni Mes’ud radıyallahu anh bir mesele anlatmıştı. Dinleyenler “Ebu Bekir ve Ömer şöyle diyor” dediler.
Buna kızan Abdullah radıyallhu anh şöyle dedi: “Allah’ın sizi yere geçirmesinden korkmuyor musunuz? Ben size ‘Rasulullah şöyle buyurdu’ diyorum. Siz bana, ‘Ebu Bekir, Ömer şöyle diyor’ diyorsunuz.”
(İbn Hazm, el-İhkâm, 1:148)


Tabiîn döneminde sünnet inkârı
Bu tutum Tabiîn döneminde de sürdü. Muttarif bin Abdullah’a biri “Bize hadis anlatıp durmayın, sadece Kur’an’da olanlardan bahsedin” demişti. Muttarif ona şu cevabı verdi: “Vallahi biz hadisleri Kur’an’ın yerine anlatmıyoruz. Aksine hadisleri anlatmaktaki maksadımız, Kur’an’ı bizden daha iyi bilenin sözlerini anlatmaktır.” (İbni Abdilberr, Câmi’ beyanü’l-İmi ve fazluhu, 2.1193 (2349); Salih Tuğ, Zuheyr bin Harp ve Kitabu’l-İlm isimli eseri, s. 125, no:97)

Tabiînin fakihlerinden Eyyub es-Sahtiyânî (66-131/ v. 748), “Bize Kur’an’dan haber ver” diyenler hakkında şöyle demiştir: “Bir kimseye bir sünnet aktardığında, ‘Bunu bırak. Sen bize Kur’an’dan haber ver’ derse, bil ki o sapıtmıştır.” (Hilyetü’l-Evliya, 3:3; Suyuti, Miftahu’l Cenne fi’l-İhticac bi’s-sünne (Sünnetin İslâmdaki Yeri) s. 114)

19- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Denilebilir ki, bunların hepsi Kur’an akaidi. Öyle mi dersiniz? Açın bakın hangi Akaid kitabı Kur’an’ı merkeze almış, ona ters hükümlere yer vermemiş? Klasik Akaid kitaplarının herhangi birisini okuyarak günümüzde hangi insan, tevhid akidesini öğrenebilir, güncel şirk ve küfrü tanıyıp uzaklaşabilir? Putperestliğin eleştirisinin bile bulunmadığı, tâğutları reddetmeyi konu olarak bile ele almayan, tabii ki laikliği, demokratlığı, kapitalizmi, ırkçılığı gündeme getirmeyen Akaid kitaplarından bahsediyoruz; hani şu medreselerde okutulan Akaid kitaplarından. O kitaplarla beslenen, onları mutlak doğru kabul edenler, Allah’ın kitabını ölçü alan Akaid anlayışına tahammül gösteremiyorlar.

19- Fikrettin KOÇ;
1- Kur’an akaidi diye bir akaid ve ve bu alanda yazılmış bir eser yoktur olamaz. Bu bay Ahmet’in uydurmasıdır.
2- Akaid alanında dev eseler yazmış Alimlerimize büyük bir iftira ve bühtan etmiştir. Çünkü bay Ahmet’in özelliği budur. Zira açtım ve baktım, bütün AKAİD kitaplarımızın birinci muracat kitabı Kur’an’dır. Sonra Rasulullah’ın hadis ve sünnetleridir. Ondan sonra da içinde yaşadıkları çağın akide sapmalarıdır.
3- Bay Ahmet’in gerçekten tıbbi bir rahatsızlığı var. Tedavi görmesi lazım. Adam diyor ki; Bundan şu kadar önce yazılmış akaid kitaplarından kim, güncel meseleler hakkında bilgi edinebilir?
Gerçekten klinik bir vakıa var ortada. Yani bugün benim yazacağım bir kitapta, bundan 500 yıl sonra dünyanın öbür ucunda çıkacak bir sıkıntıyı da görüp onu kitabıma almadığım için, 500 yıl sonra gelen kendini bilmez bir cahil, onun kitabının zerre kadar faydası yok, günümüzde olan hangi konuyu işlemiştir ki diyecek ve bu kabul edilecek öyle mi?
Bay Ahmet…
Konuştukça batıyorsun…
Yazdıkça batıyorsun…
Devam ediyor bizim Bay Ahmet…
(Putperestliğin eleştirisinin bile bulunmadığı, tâğutları reddetmeyi konu olarak bile ele almayan, tabii ki laikliği, demokratlığı, kapitalizmi, ırkçılığı gündeme getirmeyen Akaid kitaplarından bahsediyoruz )
Allahtan korkmadan Alimlerimize iftira atan adam...
Kitabullah’da onlarca ayet olacak puta tapmakla ilgili ve Tağutu reddetmele ilgili ama bizim alimlerimiz özellikle de akide kitabı yazan alimlerimiz zikretmeyecek öyle mi? Tabi Bay Ahmet varken başkası nereden bilsin bunları?
Al senin gözlerinin önüne satır satır ve metinleriyle getireyim bakalım putculuk ve TAĞUT konusu akaid kitaplarında işlenmiş mi işlenmemiş mi?
Bakalım alimlerimiz tağutla ilgili ne demiş; Terceme etmiyorum. İsteyen kardeşlerimize satır satır terceme eder gönderirim.

وقال الأصفهاني:
والطاغوت عبارة عن كل متعد وكل معبود من دون الله ويستعمل في الواحد والجمع، قال (فمن يكفر بالطاغوت - والذين اجتنبوا الطاغوت - أولياؤهم الطاغوت - يريدون أن يتحاكموا إلى الطاغوت) فعبارة عن كل متعد، ولما تقدم سمى الساحر والكاهن والمارد من الجن والصارف عن طريق الخير طاغوتا ووزنه فيما قيل فعلوت نحو جبروت وملكوت، وقيل أصله طغووت ولكن قلب لام الفعل نحو صاعقة وصاقعة ثم قلب الواو ألفا لتحركه وانفتاح ما قبله.
هذه بعض أقوال أهل العلم في الطاغوت
-قال ابن جرير(تفسير الطبري)
والصواب من القول عندي في "الطاغوت"؛ أنه كل ذي طغيان على الله، فعبد من دونه، إما بقهر منه لمن عبده، وإما بطاعة ممن عبده له، إنسانا كان ذلك المعبود، أو شيطانا، أو وثنا، أو صنما، أو كائنا ما كان من شيء.


-قال شيخ الإسلام ابن تيمية(مجموع الفتاوى)
فالمعبود من دون الله إذا لم يكن كارهاً لذلك طاغوت، ولهذا سمى النبي صلى الله عليه وسلم الأصنام طواغيت في الحديث الصحيح لما قال: " ويتبع من يعبد الطواغيت الطواغيت "، والمطاع في معصية الله، والمطاع في التباع غير الهدى ودين الحق سواء كان مقبولاً خبره المخالف لكتاب الله أو مطاعاً أمره المخالف لأمر الله هو طاغوت، ولهذا سُمي من تحوكم إليه ممن حاكم بغير كتاب الله طاغوت، وسمى الله فرعون وعاداً طغاة
قال ابن القيم(إعلام الموقعين)
الطاغوت: كل ما تجاوز به العبدُ حدَّه من معبود أو متبوع أو مطاع ٍ، فطاغوت كل قوم ٍ من يتحاكمون إليه غير الله ورسوله، أو يعبدونه من دون الله، أو يتبعونه على غير بصيرة من الله، أو يطيعونه فيما لا يعلمون أنه طاعة لله، فهذه طواغيت العالم إذا تأملتها وتأملت أحوال الناس معها رأيت أكثرهم عدلوا من عبادة الله إلى عبادة الطاغوت، وعن التحاكم إلى الله وإلى الرسول إلى التحاكم إلى الطاغوت، وعن طاعته ومتابعة رسوله إلى طاعة الطاغوت ومتابعته.

-قال الشيخ محمد بن عبد الوهاب(مجموعة التوحيد)
الطاغوت عام: فكُل ما عُبد من دون الله ورضي بالعبادة من معبود أو متبوع أو مُطاع في غير طاعة الله ورسوله فهو طاغوت، والطواغيت كثيرة ورءوسهم خمسة:

الأول: الشيطان الداعي إلى عبادة غير الله، والدليل قوله تعالى: {ألم أعهد إليكم يا بني آدم أن لا تعبدوا الشيطان إنه لكم عدو مبين} [يس: 60].

الثاني: الحاكم الجائر المغيِّر لأحكام الله تعالى، والدليل قوله تعالى: {ألم تر إلى الذين يزعمون أنهم آمنوا بما أنزل إليك وما أنزل من قبلك يريدون أن يتحاكموا إلى الطاغوت وقد أمِروا أن يكفروا به ويريد الشيطان أن يضلهم ضلالا بعيداً} [النساء: 60].

الثالث: الذي يحكم بغير ما أنزل الله، والدليل قوله تعالى: {ومن لم يحكم بما أنزل الله فأولئك هم الكافرون} [المائدة: 44].

الرابع: الذي يَدّعي علم الغيب من دون الله، والدليل قوله تعالى: {عالم الغيب فلا يُظهر على غيبه أحداً، إلا من ارتضى من رسول، فإنه يسلك من بين يديه ومن خلفه رصداً} [الجن: 26 – 27]، وقال تعالى: {وعنده مفاتح الغيب لا يعلمها إلا هو، ويعلم ما في البر والبحر، وما تسقط من ورقة إلا يعلمها ولا حبة في ظلمات الأرض ولا رطب ولا يابس إلا في كتاب مبين} [الأنعام: 59].

الخامس: الذي يُعبد من دون الله وهو راض ٍ بالعبادة، والدليل قوله تعالى: {ومن يقل منهم إني إله من دونه فذلك نجزيه جهنم، كذلك نجزي الظالمين} [الأنبياء: 29].

-قال الشيخ حامد الفقي(حاشية على فتح المجيد)
الذي يستخلص من كلام السلف رضي الله عنهم: أن الطاغوت كل ما صَرَف العبد وصدّه عن عبادة الله وإخلاص الدين والطاعة لله ولرسوله، سواء في ذلك الشيطان من الجن والشيطان من الإنس والأشجار والأحجار وغيرها. ويدخل في ذلك بلا شك: الحكم بالقوانين الأجنبية عن الإسلام وشرائعه وغيرها من كل ما وضعه الإنسان ليحكم به في الدماء والفروج والأموال، وليُبطل بها شرائع الله من إقامة الحدود وتحريم الربا والزنا والخمر ونحو ذلك مما أخذت هذه القوانين تحللها وتحميها بنفوذها ومنفذيها، والقوانين نفسها طواغيت، وواضعوها ومروّجوها طواغيت، وأمثالها من كل كتاب وضعه العقل البشري ليصرف عن الحق الذي جاء به رسول الله صلى الله عليه وسلم إما قصداً أو عن غير قصد من واضعه، فهو طاغوت


وقال الشيخ الشعراوي ـ رحمه الله تعالى ـ الطاغوت: هو الذي كلما أطعته زاد طغيانا أو زادك طغيا أيا ما كان..
Alimlerimizin mustakil olarak yazdığı Putları anlatan kitabları var. Yetmedi diğer dinlerde ki Putçuluğu anlatan kitapları var.
وضع ابن السائب الكلبي كتاباً في أصنام العرب سماه بكتاب الأصنام

20- Ahmet KALKAN Diyor ki
İman esaslarından hiçbirini inkâr etmeyen, Kur’an’a ters bir inancı olmayan, Kur’an’ın hayata geçirilip yaşanması demek olan sünneti baş tacı edinen bir akaide savaş açanları ibretle izliyoruz. Bu kimseler, tâğutlara, demokratlara, laiklere, heykelin önünde saygı duruşunda bulunanlara, ırkçılara ve bunların arkasındaki yöneticilere karşı kuzu kesilirler; Allah’ın Kur’an’ında apaçık belirttiği iman esaslarına iman edin diyen kimselere “sünnet düşmanı!” gibi iftiralar atarak, onları tekfir ederler. Bunlar mı sünnet taraftarı? Güldürmeyin beni. İnançlarına bir sürü hurafe karıştıran, Kur’an’ı mehcur bırakan kesim, kuru kuruya hadisleri ve sünneti savunduğunu iddia etse, ama sünnete ters şekilde mü’minleri tahkir ve tekfir etse, sünneti benimsemiş mi olur?

20- Fikrettin KOÇ;
Ne kadar uzak iki akideye sahib insanlarız okuyucular bilsin. İman esaslarından hiç birisini inkâr etmeyen sen misin?
Yahu sen hadisler korunmamıştır diyen kişi değil misin?
Bizim iman esaslarımız dediğimiz imanın 6 şartından başlıyor. Elbette tamamı bu değil, ama ondan başlıyor. Sen imanın 6 şartını kabul ediyor musun? Bunu ilan edebilir misin?
Şayet kabul ediyorsan, bununla ilgili hadisleri getirebilir misin? Çünkü imanın şartlarının anlatıldığı hadis sana göre mutevatir olmadığından neden kabul edesin ki değil mi?.

Ehli sünnet vel cemaate göre imanın şartlarını madde madde görelim:

1- Allah’a inanmak (iman etmek)
2- Meleklerine inanmak (iman etmek)
3- Kitaplarına inanmak (iman etmek)
4- Peygamberlerine inanmak (iman etmek)
5- Ahiret hayatına inanmak (iman etmek)
6-Hem kadere hem de hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmak (iman etmek).


 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
BİR MÜFTERİNİN İFTİRALARINA REDDİYELERİMDİR(3)

AHMET KALKAN'IN 1 EKİM 2018 TARİHİNDE BANA YAZDIĞI İFTİRALAR, ZAN, GIYBET VE DEDİKODU TÜRÜNDEN NE ARARSANIZ BULABİLECEĞİNİZ YAZISINA REDDİYEMDİR…

21- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Sünnet, yaşanılacak hususlardır, sloganlaştırılacak ve mü’minlere haksız itham ve haksız tekfirle, “ben var ya ben, ilim sahibiyim; başkaları benim okuduklarımı okumadı, benim kadar Arabca bilmiyor, onlar ya cahildir ya hain” sözünü nakarat yaparak sünnet savunulmaz.

21- Fikrettin KOÇ;
Yine Bay Ahmet sahnede…
Sünnet yaşanılacak bir şeymiş. Vallahi bir insanın ilimden ve Alimden nasipsiz olması böyle bir şey demek ki.
Sen, bu tanımı nereden aldın Bay Ahmet….
Hangi ayet ve hadisten? Ya da hangi Alimden?
Bak sana sünnet ne demektir anlatayım:

السنة النبويّة تُعتبر السنة النبويّة ثاني مصدرٍ من مَصادر التّشريع في الإسلام؛
Sünneti nebevi,islam’ın teşri’ kaynaklarından olan ikinci kaynaktır.(Kur’an’dan sonra).
فهي (كُلّ ما وَرد عن النبيّ -عليه الصّلاة والسّلام- من قولٍ، أو فعلٍ، أو تقريرٍ، أو سيرةٍ، أو صفة خَلقية أو خُلقية
Sünnet; Rasulullah (s.a.v.)’den sadır olan söz,fiil,sukut,yaşam ve yaratılış ahlakı’dır.

Yine aynı saçmalık ve iftiralar….
(mûminlere haksız itham ve haksız tekfirle, “ben var ya ben, ilim sahibiyim; başkaları benim okuduklarımı okumadı, benim kadar Arabca bilmiyor, onlar ya cahildir ya hain” sözünü nakarat yaparak…)

Hiçbir mûmin bir başka mü’mine haksız yere tekfirde bulunamaz.

Fakat sorun şurada;
Haksız yere tekfirde bulunan kim? Haksız yere tekfirde bulunulan kimler?
İsim versene…. İlan etsene…
Neden kaçak güreşiyorsun?

Ben var ya ben, ilim sahibiyim; başkaları benim okuduklarımı okumadı, benim kadar Arabca bilmiyor diyen kim? Şayet bendenizi kastediyorsan bunu da ısbat etmezsen namertsin. Müfteri bir karakter için ‘na mert’ demek, ‘mert’ demek kadar basit bir şey olsa gerek.

Arabca bilmiyor….

Müslüman olmak için Arabca bilmek gerekmez. Ebu Cehilde Arabca biliyordu!!!

Ancak, şer’i ilimlerden bahsediyorsan, o halde Arabca bilmek zorundasın. Arabca bilmeden ne Kur’an’ı Mubin’i ne de Rasulullah (s.a.v.)’i anlaman avamdan öteye geçmez. Cahil olmak başkadır, hain olmak başkadır. Sen ve emsallerin cehli murekkepsin. Yani okumuş cahillerden. Zira Alim olmak aklı öne almak değil nakli öne almaktır.

22- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Peygamberimizin ahlâkı nerede, bu kimselerin tavrı, dâvet usulü nerede? Diyelim ki ben veya benim gibiler din açısından bir kötülük üzerindeyiz. Yanıldık, haram veya (Allah göstermesin) şirk işledik? Peygamberimizin örnek şekilde yaşadığı Kur’anî usûl neyi emrediyor: “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (41/Fussılet, 34).

22- Fikrettin KOÇ;
Burada da ustaca bir demogoji var. Nasıl mı? Şöyle ki;
Saldıran taraf sensin ben değilim. Zira ben seni muhatap almadığım ve ismin dahi aklıma gelmediği halde Kalem der’in logosu altında bir bacımızın sohbetinin yayınlanması hakkında görüşlerimi paylaştım.Bunun üzerine sen yerinde duramamış ve bana cevap vermiştin. Bunun üzrerinde karşılıklı yazışmalarımız başladı. Bu risale ve reddiyeme kadar sana hitab tarzımda ne kırıcı ne de üzücü tek kelime kullanmadım. Ama senin bu yazdığın yazıda, baştan aşağı hakaret ve iftiralar ile dolu yazını elime aldım ve direkt sana yazıyorum.
Bundan önceki yazılarımda da seni muhatab almadan Hadis ve Sünnet inkarcılarına reddiyeler yazdım. Bu inkarcılar da ki bir karakter – sana uymuş- yazdım paylaştım.
Bütün yazılarımı sen üzerine almışsın. Neden üzerine aldın Bay Ahmet? Demek ki yaran varmış. İşte bu yazında da o yaranın ne kadar derin olduğunu anlatmış oldun.
Bütün bunlara rağmen, utanmadan ayet yazıyorsun. ‘Kötülüğü iyilikle savma’ ayeti. Sen kötülüğü iyilikle düzeltilecek bir insan değilsin. Çünkü senin akiden, ifsat akidesi. Senin gibi insanlara her ne kadar iyilikle yaklaştıysak, daima haddini aştın. Ve aramızda köprüleri atıp adavetin oluşmasını bu yazında net olarak gösterdin. Sen bizi taleben mi sanıyorsun? Ya da muridlerin! Sen değil senin gibi hadsizlerin hak ettikleri gibi konuşmak bizim görevimizdir.
İslam akidesini ifsadlarınla bozan sana, nasıl davranacağımız onlarca ayet ve hadisler bize anlatıyor.
Onun için mufsid olmayacaksın. Ummetin akidesini, aklını ölçü alıp, bozmayacaksın.
Getirdiğin ayetin, senin hevana göre delil getiremeyeceğin kadar geniş kapsamı vardır. Çünkü ayetin anlattığı konu, insanların kendi aralarındaki husumettir. Benim sana ve şahsına bir husumetim yok ki. Neden olsun ki? Benim sana olan bütün itirazlarım İslami mulahazalarındaki yamuk bakış açındır.
Ayetin tefsirinde İmam ZEMAHŞERİ şunları söyler:
Kötülüğün en güzel davranışla savılmasını şöyle açıklar: “Biri sana kötülük ettiğinde onu affetmen bir iyiliktir; ama bundan da iyi olanı, onun sana yaptığı kötülüğe iyilikle karşılık vermendir... Eğer bunu yaparsan amansız düşmanın sıcak bir dost haline gelir” (III, 392). Râzî, âyetin bağlamını da dikkate alarak buradaki iyilik ve kötülüğün özellikle şu anlamları içerdiğini belirtir: İyilikten maksat, Rasulullah’ın insanları hak dine davet etmesi, inkârcıların küstahça davranışlarına sabretmesi, intikam peşinde koşmaması, kötülüğe kötülükle karşılık vermemesidir. Kötülükten maksat ise putperestlerin, “Bizi çağırdığın şeylere karşı kalplerimiz kapalıdır”
Gördün mü Bay Ahmet...
Özellikle Zemahşeriden getirdim ki senin çokça hoşuna gidebilir!!!???

Benin yaptığım şey, şu mubârak ayetle sabittir.

الشَّهْرُ الْحَرَامُ بِالشَّهْرِ الْحَرَامِ وَالْحُرُمَاتُ قِصَاصٌ ۚ فَمَنِ اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ فَاعْتَدُوا عَلَيْهِ بِمِثْلِ مَا اعْتَدَىٰ عَلَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ
BAKARA-194 ;
Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler (yasaklar) karşılıklıdır. O halde kim size saldırırsa o zaman onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah’a karşı takva sahibi olun ve Allah’ın takva sahibleriyle beraber olduğunu bilin!
Saldıran taraf sensin, savunan kişi benim.
Saldırganlığını bırakıp hürmet etmesini öğrendiğin an, unutma beklediğinden daha fazla hürmet görürsün.


23- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Güzel bir şekilde bile değil, en güzel şekilde kötülüğü düzeltmekle emrolunduğunu unutuyor, Kur’an’ın ve Nebevî usulün tam tersine, arasında (kısmen de olsa) dostluk bulunan kimseyi tam bir düşman edinerek, ona cahil, hain, sapık, kâfir diyerek kötülüğü güya savmaya çalışıyor. O kadar çok şey bildiğini her yazısında îmâ yoluyla da olsa vurgulama ihtiyacı hissedip kendisi gibi düşünmeyenleri câhillikle itham eden şahıs, iman esaslarının bile ne olduğunu bilmiyor gibi davranıyor, desem hakaret mi etmiş olurum?

23- Fikrettin KOÇ;
Bay Ahmet...
Seninle benim aramda nereden dostluk var? Ne zaman oluştu da benim haberim yok. Evet ben seni gıyaben severdim bu doğru. Çünkü seni tanımıyordum. Ama şimdi tanıdım.
Bizim sevgimizde buğzumuz da Allah içindir. Seni gıyaben Allah için seviyordum, ama şimdi sana Allah için buğz ediyorum.
“Müslüman, Müslüman’ın elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Riyâzu’s-Sâlihîn, 211)
Senin elinden ve dilinden emin olmayan bir çok Müslüman var. Elinle yazıyorsun, zehirliyorsun. Dilinle konuşuyorsun zehirliyorsun.
Bu halinden bir kez daha seni tevbeye davet ediyorum.
Bu paragrafta diğer cümlelerine cevab vermeye bile gerek görmüyorum.

24- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Beni tekfir ettiği hususların hangisi, iman esası? Hangisi Kur’an’a ters? Hangisi Peygamberimizin sünnetine (yani bize kadar tevatür olarak ulaşmış O’nun uygulamasına, Kur’an’ın hayata geçirilmiş şekline) muhâlif? Kendisinin veya taklit ettiği bazı insanların görüşlerine ters olan husus, ne zamandan beri iman esası oluyor ve o şekilde kabul edilmeyince bir kimse tekfir edilmeyi hak ediyor? Bunları bilmeyen kimse, biliyorsa bile bile ters düşen kimse nasıl âlim oluyor? Daha iman esaslarını bilmeyen, hiçbir iman esasına ters düşmeyen ve Peygamberin yoluna kendini adamaya çalışan kimseleri herhangi bir âyeti inkâr etmediği halde çok net şekilde küfrüne hükmeden kimsenin hükmü için, ben de onun üslûbunu kullanarak, “ya cahildir, ya haindir” diyeyim. Ya da benim gibi inanmıyor diye, onun bana isnat ettiği şekilde “kâfir” olduğuna mı hükmedeyim?

24- Fikrettin KOÇ;
Bay Ahmet… yine sahneye çıkıyor ve insanı bıktırırcasına kelam ediyor. Ve diyor ki ; (Beni tekfir ettiği hususların hangisi, iman esası? Hangisi Kur’an’a ters?)
Sen en sahih Hadisleri inkâr ediyorsun… bu, Kur’an’ın emrettiği ve Rasule tabi olun dediğin bütün ayetlere ters.
Devam ediyor sayın demagog:
(Hangisi Peygamberimizin sünnetine (yani bize kadar tevatür olarak ulaşmış O’nun uygulamasına, Kur’an’ın hayata geçirilmiş şekline) muhâlif?)

Yaa kardeşlerim… gördünüz mü? İşte burası bu adamın tam zehrini akıttığı yerdir. Ve bu zehri yıllarca konuşmalarında ve yazılarında ümmetin gençliğine yutturdu.

Dikkat edin lütfen…

Cümleye şöyle başlıyor:

Hangisi Peygamberimizin sünnetine muhalifim diyor amaaaa parantez ile zehirini akıtıyor. Ve parantezi açıyorum ve bu adamın fasit akidesini gözlerinizin önüne seriyorum.

Diyor ki;
Yani bize kadar tevatür olarak ulaşmış O’nun uygulamasına, Kur’an’ın hayata geçirilmiş şekline TERS BİR AKİDEM VAR.
Yani diyor ki, sünnet demek mutevatir seviyede gelmesi demektir. Peki mutevatir olmayan sünnet ne demek? Adam cambaza bak cambaza demiş ya. Bu da aynı. Kendisi cambazlık yaparken bir başkasını gösterip cambaza bak cambaza diyor.
Bu dedikleri ne manaya geliyor biliyor musunuz?

Namaz, oruç, hac gibi fiili uygulamalar mutevatir yollarla gelmiştir alınır kabul edilir. BUNLARIN DIŞINDAKİLER BAĞLAMAZ.
İşte burası ve bu iddia, hakkında kitap yazılacak kadar geniş bir başlıktır. Yalnız şunu bilin ki, tarihte bundan daha ileri gidip Mutevatiri bile reddedenler vardır.

Mu’tezili ilim adamlarından Nazzam (öl.h.231), icmayı delil olarak kabul etmediğinden, mutevatir hadisi reddeder (Bağdadi, Ebu Mansur Abdülkahir, el-Fark Beyne’l-Fırak, trc. E.R. Fığlalı, Ankara 1981, sf: 87; İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifu’l-Hadis).

25- Ahmet KALKAN Diyor ki;
“Hakkında ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte bu, Rabbim Allah’tır. Yalnız O’na tevekkül ettim ve ancak O’na yöneliyorum.” (42/Şûrâ, 10). Yine Kur’an, Kur’an’ın Furkan (hak bâtılı, doğru ile yanlışı ayırt eden) olduğunu belirtiyor (Bkz. 2/Bakara, 185; 3/Âl-i İmrân, 4; 25/Furkan, 1). Rabbimin bu âyetleri doğrultusunda Kur’an’ı hakem kabul ediyorum. Ve Kur’an’a tâbi olduğum için benimle akidesi uyuşmadığını söyleyen kimseyi de Allah’a havale ediyorum. Hesabı O görecektir. Kur’an’ı akidede de hakem kabul ediyorsa, istediği her ortamda yukarıdaki âyetlerin dâveti üzerine, Kur’an’ın hakemliğine müracaat edelim. Veya Nisâ sûresi 59. âyette geçtiği gibi “…Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasulüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.

25- Fikrettin KOÇ;
Yine bir tedlis (Aldatmaca).
Hakem olarak verdiğin ayetlerin tamamının toplandığı ayet 4/Nisa/59. Ayettir.
Burada da çuvalladın….
Zira hakemliğin ayetler kümesinin hükme taalluku’nun anlatıldığı son ayet 4/Nisa/59’dur.


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا
Ey iman edenler!
اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ
Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ulu’l-emre de.
فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ
Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz
فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ
Onu Allah’a ve peygambere götürün.
اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ
-Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız-
ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
Bu, elde edilecek sonuç bakımından hem hayırlıdır hem de en güzelidir.


İşte bu ayetteki konunun merkezinde ki ifade şudur:

فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ
Onu Allah’a ve peygambere götürün).

Peki adama sormazlar mı? Bay Ahmet, hadisler korunmamıştır. Ama sünnet korunmuştur diyor. Tabi bu usulü koyan bay Alim Ahmet efendiden başka kimse yok. Tamam olsun Bay Ahmeti bir an olsun usul belirleme makamında görelim.

Bay Ahmet:
Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Rasulullah’a nasıl götüreceğiz?

Cevab vermiş:
Mutevatir hadislere ve sünnete….
Peki bir hadisin mutevatir olduğunu kim söylüyor Bay Ahmet?
Mutevatir kavramını kimden öğrendin? Hangi ayette bu kavram geçiyor?

Ya ya, Bay Ahmet..
Senin kurduğun usul imparatorluğu daha bir tek soruda yıkılıyor.
Unutma Bay AHMET:

USULSÜZLÜK VUSULSÜZLÜKTÜR.

Bu işler ne senin ne de benim usul koyacağımız kadar basit işler değil Bay Ahmet.

Onun için geç olmadan, ömrünün son demlerinde bu halinle ahirete göç etme. Senin gibi ya da sana benzer birisi vardı (Ercüment Özkan), onun cenaze namazına ilim ehli gitmedi ve katılmadılar. Sen sende bu yanlış yolundan vazgeç, sonrada kardeşler olalım.

Ayrıca bizlere hodri meydan çekmişsin Bay Ahmet.

Cesaretini sevdim..
Ama hangi ilmi birikiminle bu hodri meydanı çektin işte burası kapalı.
Sen bir munazara da laf ebeliği ve demagojiden başka ne yapabilirsin? Bir munazarada mealcilikten başka ne yapabilirsin? Savunduğun düşünceleri destekleyen hangi Alimlerin kitablarıyla geleceksin?

Bay Ahmet….

Sen değil, ne kadar adamınız varsa topla gel derdim. Buna inan. İnanır mısın senden tiksindim. Seninle bir araya gelmem için senin sapkın akidenden tevbe etmen lazım. Aksi halde seninle bir araya gelmek değil, senin ismini bile duymak istemiyorum.
Ama senin akideni savunan ne kadar İLİM ADAMINIZ VARSA her zaman sizlerle tartışmaya hazırız. Tek şartla:
Aynı sıklette olacağız.
Kur’an’ı Mubin’i yüzünden bakarak okuyamayan elemanların ve bir saatlik konuşmasında üç tene ayetin, üç tene hadisin metnini okumayan seninle tartışmak artık bizim için zaman kaybıdır. Bu durumunuzu bilmeseydik, konulmamış, tartışmakmış, munazara etmekmiş, onlar bizim hayatımızın bir parçası.
Kur’an’ı Mubin’i yüzünden bakarak okuyamayan elemanların ve bir saatlik konuşmasında üç tene ayetin, üç tene hadisin metnini okumayan seninle tartışmak artık bizim için zaman kaybıdır. Bu durumunuzu bilmeseydik, konuşmakmış, tartışmakmış, munazara etmekmiş, onlar bizim hayatımızın bir parçası.
Bu platformda yazılar yazmamızın sebebi ise,
1- Bir şeye misliyle cevap verme kabilindendir.
2- Tarihe kayıt düşsün diye.


 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
BİR MÜFTERİNİN İFTİRALARINA REDDİYELERİMDİR (4-SON-)

AHMET KALKAN'IN 1 EKİM 2018 TARİHİNDE BANA YAZDIĞI İFTİRALAR, ZAN, GIYBET VE DEDİKODU TÜRÜNDEN NE ARARSANIZ BULABİLECEĞİNİZ YAZISINA REDDİYEMDİR…

26- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Diyor ki: “İSLÂMİ İLİMLERDE DERİNLEŞMEMİŞ İNSANLAR İSLÂMİ MESELELERDE GÖRÜŞ BEYAN ETMEYE BAŞLADI MI, ORADA YIKIMLAR VE FELAKETLER BAŞLAR.” Derinleşmiş Fikrettin’ler İslâmî meselelerde görüş beyan etme hakkına sahiptir. Kendisi gibi düşünmeyen kimseler, dinde derinleşmemiştir, onlar sussunlar. Fikrettin’in görüşüne uymayan kimseler görüş beyan ederse, ne olurmuş? Yoksa, yıkımlar ve felâketler olurmuş. Kâfirler, zâlim yöneticiler bile bizi susturamıyor, Fikrettin susturacak. Nasılsa, bizler İslâm Devleti kursak, Fikrettin gibi birine bir görev verilse, bize ve kendisi gibi “ilimde derinleşmediği” damgası vurduklarına İslâmî meselelerde görüş beyan etme hakkı vermeyecek, hakkı tebliğ etme görevimize yasak koyacak; Allah muhafaza!

26- Fikrettin KOÇ:
Bay Ahmet yine bıktırmak pahasına da olsa sırf kelam yapmaya devam ediyor. Neden bıktırırcasına dedim? Bu şahsın yazı karakterinde bariz görülen bir durum var.
1-Lafı uzatmak.
2-Alakasız konulara cevab yetiştirmek için gayret etmek.
3-Demogoji yapmak.
Diyor ki:
(Fikrettin’ler İslâmî meselelerde görüş beyan etme hakkına sahiptir. Kendisi gibi düşünmeyen kimseler, dinde derinleşmemiştir, onlar sussunlar .Fikrettin’in görüşüne uymayan kimseler görüş beyan ederse, ne olurmuş? Yoksa, yıkımlar ve felâketler olurmuş..)

Hiçbir yerde ve hiçbir zaman bizler, İslami meselelerde görüş beyan etme hakkına sahibiz demedik. Hiçbir yerde ve hiçbir zaman bizler, gibi düşünmeyen kimseler, dinde derinleşmemiştir, onlar sussunlar demedik.
Fikrettin’in görüşüne uymayan kimseler görüş beyan ederse, ne olurmuş? Yoksa, yıkımlar ve felâketler olurmuş demedik.
Peki Bay Ahmet, biz bunları söylemediğimiz halde sen de söyledin dediğin zaman senin ismin ne olur?
Cevab:
MÜFTERİ.

Sen Allah’tan korkmadan nasıl da böyle iftiralar atıyorsun? Yaşın gelmiş yetmişe dayanmış, cehennemden korkmuyor musun? Hesab, Mizan ve teraziden korkmuyor musun? Benim söylemediğim cümleleri nasıl benim adıma söyleyebiliyorsun?
İftira hakkında sana burada ayetler, hadisler ve alimlerimizin görüşlerini sayfalarca yazmak isterdim. Fakat buna gerek görmüyorum. Çünkü insanın bilmediğine, cahil olduğuna düşman olması normaldir. Ama bildiği halde doğruya düşman olması neyle izah edilir? İşte sen, bu ikinci grubun içerisindesin.
Rabb’im, nefsimi ve neslimi iftiralardan ve iftiracılardan korusun. Amin.

27- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Nasıl da, ne yaptığımı, ne dediğimi biliyor: “BU KİŞİLERE, İSLALAMOĞLU, BAYINDIR, OKUYAN HAKKINDA NE DERSİNİZ DESENİZ, HATALARI OLSADA KARDEŞİZ DERLER.”
Bizim kendisi gibi tekfirci olmadığımızı bildiği için, niye tekfircilik yapmıyorsun diye suçluyor. Yukarıda benim için “gençleri tekfirci yetiştiriyor” diye suçlayan şahıs. Benim öyle söylediğimi nereden çıkarıyor bu kimse? Bana söylemediğim şeyleri isnat edip iftira atacağına; azıcık bir zahmete kapılıp Google’a sorsaydı, nasıl mahcup olurdu bu sözlerinden. İslamoğlu’na, Bayındır’a en ağır cevapları ben verdim. Google’a bir bak.
İslamoğlu’nun devletçi bir çizgi ile, laikliği savunan ve anıtkabir denilen tapınakta saygı duruşu adlı tapınmaya cevaz verdiği için yazdığım yazıya bakmak zahmetine katılmayan kimse, suçlayacak yer arıyor. Ya sen ne yaptın, tekfir etmekten başka, diye ben sana hesap sormam. Allah hesabını soracak. Ben seninle uğraşmadım, ne seninle, ne senin gibi başkalarıyla. Sen ağır şekilde hücum etmemiş olsan, yine seninle uğraşmazdım. Ben kendi doğru bildiğim çalışmalarımla uğraşmayı tercih ederim.


27- Fikrettin KOÇ:
Bay Ahmetten başka bir iftira…
(Bizim kendisi gibi tekfirci olmadığımızı bildiği için, niye tekfircilik yapmıyorsun diye suçluyor.)
Bay Ahmet: Tekfircilik’ten de (şer’i tekfir değil), senin iftiralarından da Allah’a sığınıyorum. Çünkü sende öylesine güçlü bir egoizm var ki, onu tatmin etmek için atmayacağın iftira yoktur. Zira bütün cümlelerin zan, iftira ve tecessüsle dolu.
Sende biraz şizofrenik hastalık var mı Bay Ahmet?
Ben sana ne zaman gençleri tekfirci olarak yetiştiriyor dedim? Bu kadarına da pes doğrusu. Biraz yaşından başından utan. Seni tâkib edenlerden utan.

Bizim Bay Ahmet devam ederek diyor ki:
(İslamoğlu’na, Bayındır’a en ağır cevapları ben verdim. Google’a bir bak.)
Girdim baktım Bay Ahmet.
Ama konumuzla alakalı hiçbir şey göremedim Bay Ahmet.
Senin kast ettiğin yazın şu Bay Ahmet:
(Hilal Tv'de Anıtkabir Tazim Şirkini Savunan Mustafa İslamoğlu'na, Ahmet Kalkan'dan Reddiye!)

Ahmet efendi….
Yine Mudellis, yine ustaca insanlara kandırma örneği olmuşsun.
Arkadaş, biz İslamoğlu denen Murted zındığın Anıtkabir Tazimi - Laiklik- Demokrasi vd meselelerinde senin ne yazdığını mı sorduk? Hayır.
Ki, sen bu konularda hem iyi yazarsın hem de iyi konuşursun. Hakkını teslim ediyorum.
Peki şimdi sana soruyorum:
1- İslamoğlu’nun hadislerle dalga geçmesine ne zaman tek cümle bile olsa reddiye yazdın? Bir dakikalık bile olsa reddiye videosu kaydı yaptın?
2- İslamoğlu’nun Adem (a.s.)’e baba bulmasına ne zaman tek cümle bile olsa reddiye yazdın? Bir dakikalık bile olsa reddiye videosu kaydı yaptın?
3- İslamoğlu’nun Sahabenin en güzidelerinden olan BU HURAYRA (r.anh)’e Kripto kimlik, yani Yahudi deyişine ne zaman tek cümle bile olsa reddiye yazdın? Bir dakikalık bile olsa reddiye videosu kaydı yaptın?
İşte burada konumuzu ilgilendiren sorular bunlar Bay Ahmet…..
Ama sen ve emsallerinin fikir babaları ve kitablarınızda kaynak olarak gösterdiğini İslamoğlu’nun adını bile alırken neredeyse besmele çekecek duruma geldiniz. Çünkü o, senin gibi değil dobra konuşuyor. Sen onun gibi yapmadın yapamadın, ama üstadın İslamoğlu’nun kitablarını kaynak kitab olarak göstererek gençlerin onun ifsadına uğramaları için kapı araladın.
İmam Malik (rh.a) başta sahabe olmak üzere sahabeye hakaret edenler hakkında şöyle derdi:

إنما هؤلاء أقوام أرادوا القدح في النبي صلى الله عليه وسلم، فلم يمكنهم ذلك، فقدحوا في أصحابه؛ حتى يقال رجل سوء، ولو كان رجلاً صالحاً لكان أصحابه صالحين
(Sahabeye sövenler hakkında) Onlar öyle bir topluluktur; aslında Nebi’yi (sallallahu aleyhi ve sellem) ayıplamak istemişler, fakat buna imkan bulamayınca, O’nun ashabını ayıbladılar. Ta ki -Muhammed’e- kötü adammış eğer salih bir insan olsaydı, salih ashabı olurdu denilsin diye”
(İbn Teymiyye, es-Sarimu’ Meslûl Â’l’a şatimi’r-Rasul: s.580)

İmam Muslim’in Şeyhlerinden birisi olan Ebu Zur’a (h.200/ M.815-H.281/M.894) İkiyüz bin Hadisi İhlas suresini ezberinden okuduğu gibi okurdu.

إذا رأيت الرجل ينتقص أحداً من أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم فاعلم أنه زنديق، وذلك أن الرسول صلى الله عليه وسلم عندنا حق، والقرآن حق، وإنما أدى إلينا هذا القرآن والسنة أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم وإنما يريدون أن يجرحوا شهودنا ليبطلوا الكتاب والسنة، والجرح بهم أولى، وهم زنادقة
Allah’ın Rasulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı hakkında onları kınyaıcı ve değerlerini intika -eksiltici- söz söyleyenler hakkında şöyle derdi.
“Sen eğer Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabından birinin kadrini aşağılayan birini görürsen bil ki o zındıktır.
Çünkü Rasul (sallallahu aleyhi ve sellem) bizim nezdimizde Hak’tır, Kur’an bizim nezdimizde Hak’tır.
Bize bu Kur’an’ı ve Sünneti ancak Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabı eda edip getirdiler Onlar ancak, şahidlerimizi Kitab’ı ve Sünnet’i ibtal etmek için kınamak istiyorlar, onların cerh edilmesi daha evladır, onlar zenadikadır”
(el-Hatîb el-Bağdadî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivaye:s.49, Şemsuddin Ebu’l-Hayr Muhammed İbn Abdirrahman es-Sehavî (ö.902 h) Fethu’l-Muğîs Bi Şerhi elfiyeti’l-Hadîs: Thk. Abdulkerîmİbn Abdillah İbn Abdirrahman el-Hudayr ve Muhammed İbn Abdillah İbn Fehd Âlu Fuheyd; c.4,s.32 (fıkra: 789, Riyad. Mektebetu Dari’l-Minhâc. H. 1426).

Bu paragrafta sana bir teklifim var Bay Ahmet;

Seni sahnede görelim ve bir tane hadis dersi yap ta bizleri mahcub et Bay.

Yine Bay Ahmet’ten nağmeler:


(Sen ağır şekilde hücum etmemiş olsan, yine seninle uğraşmazdım.)

Yahu arkadaş;
Senin çevrende doktor arkadaşların var. Gerçekten onlar seni bir muayene etsinler.
Ben ne zaman sana ağır hakaretler ettim? Sen nasıl iftira etmeye doymayan bir karaktersin. Sana ağır hakaret denilecek bir yazı kalemim varsa o da burada yazdıklarımdır. Zira burada sana yazdığım reddiyelerim için senin ağız dolusu hakaretlerini içeren ve benim burada reddiye yazdığım 1 Ekim 2018’deki yazındır.

Sen yazacaksın biz susacağız.
Sen hakaret, iftiralarla dolu sayfalarca yazacaksın, bizler aval aval bakacağız öylemi Bay Ahmet?
Biz susmalıyız. Çünkü sen yaşlısın!
Biz susmalıyız çünkü sen edebiyatı iyi yaparsın!
Senin devrin geçti Bay Ahmet…
Tevbe etmezsen senin cenazene bile gelmem bilesin. Ben senden önce ölürsem sende gelme. Çünkü cenazemde bile Hadislere ve Sünnete muhalif bir halin olurda kalkıp sana cevab veremem ona yanarım.

28- Ahmet KALKAN Diyor ki;
Tevhid ehlinin suçlanması gerek; öyleyse kim tutar Fikrettin’i: “SENEDİ SAHİHTE OLSA, KUR’ANA MUHALİF!!! HADİSİ KABUL ETMEYİZ DİYEREK SAÇMALAYAN ZİHNİYET SAHİBİ/ SAHİPLERİ” Aramızdaki farklardan biri bu. Kur’an’ı Furkan (doğru ile yanlışın ölçüsü) kabul edip Kur’an’a uygun olanları kabul edip Allah’ın Kitabına ters düşen sözleri hadis diye iddia edilse bile kabul etmeyen inanca sahip olmak ve bu inancı saçmalamak olarak suçlamak…
Allah, kendi kitabını ölçü alanlarla, başka kitabları Kur’an’ın önüne geçirip Kur’an’a ters düşse de rivayetleri esas alanları değerlendirecek. Biz Kur’an’ı furkan, fasl ve hakem kabul etmekle övünürken, siz bu anlayışa saçmalamak deyin; yarın Kur’an kimden şikâyet edecek, göreceğiz. Kur’an’dan önce, Kur’an’a ters sözleri hadis diye alıp kabul edenlere Peygamberimizin “bu kimseler benim Kur’an’a ters söz söyleyeceğime inandı. Kur’an’a uymayan sözleri bana nispet etti. Ben Allah’ın kitabını insanlara ulaştıran ve ona ters söz söylemek bir tarafa; ona davet eden, onu açıklayan, onu ahlak edinen biri olduğum halde, Kur’an’a muhâlif sözleri bana isnat edip bana iftira ettiler ve Kur’an’ı mehcur bıraktılar (25/Furkan, 30) diye şikâyetçi olabilir endişe taşımalarını beklerdim” demeyeceğini kim te’min eder? Bunlar bu endişe ile kendilerini düzelteceklerine, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması gibi, Kur’an’a muhâlif olan sözleri hadis kabul ederek ve Kur’an onaylamasa da, Kur’an’a ters düşse de Kur’an dışındaki bir sözü Kur’an’a tercih etmeyi bir akîde gibi gören kimseler kendi yanlışlarını düzelteceklerine, Kur’an’ı merkeze alıp insanları Kur’an’a çağıranlara “saçmalayan zihniyet sahipleri” diyebiliyorlar. Rabbim bunları da Kur’an ehli eylesin.


28- Fikrettin KOÇ:
Bu cümlelerini okuyunca sana iki türlü baktım.
1- Bu adam gerçekten ilimden yoksun bir cahil.
2- Bu adam cahil değil, hakkı ketmeden bir hain.
Bay Ahmet;
Bu iki kategoriden birincisi olarak görmek istiyorum. Konu hakkında cehaletini gidermek ve Mahşerde Rabb'imin huzurunda tebliğ ettim ya Rabb'i diyebilmek için bak sana izah edici bilgiler sunayım;
Peygamberimiz (asv)'e isnad edilen, “Benden size gelen şeyi Allah’ın Kitabına arzedin. O’na uygunsa ben söylemişimdir. Şayet ona uygun değilse ben söylememişimdir.” (Sağani, Ebu’l-Fezail, Mevzuat, Beyrut, 1985, s.76; Aclunî, Keşfu’l-Hafa, I, 86; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, I, 170; Suyuti, Miftah, 16.) Sözünü esas almışlar ve herhangi bir hadisin sıhhatine hükmetmek için Kur'an’a uygunluğunu şart koşmuşlardır. Bu anlamda yapılan işe “arz” denilmiştir.
Bazı hadislerin Kur'an’a arz edilmesini benimseyenlerin gösterdikleri delillerden biri de Aişe (r.anha) validemizin bazı uygulamalarıdır. Zerkeşi, onun sahabeye olan bazı reddiyelerini bir eserde (5) toplamış, bunlardan bir kaçı şöyledir.

Ebu Hurayra (r.anh)’ın rivayet ettiği “Veled-i zina, üç şerlinin en şerlisidir.”hadisini duyunca, "Allah Ebu Hurayra’ya rahmet etsin. O hadis bir münafık hakkındadır ki, Rasulullah’a çok eziyet ediyordu. Onun kim olduğunu sordu, “veled-i zinadır.” dediler. O zaman işte böyle buyurdu. Yoksa Kur'an; “Kimse kimsenin günahını yüklenmez” derken, Rasulullah nasıl böyle buyurur."(6). Yani zina eden kadın ve erkek suçludur. Zina mahsulü bir çocuğun suçu yoktur.
Dikkat edilirse, Aişe (r.anha) önce olayı tashih ediyor, ve yanlış anlaşıldığını ifade ediyor, sonra da Kur’an ile Sünnet’in bütünlüğü, aynı kaynaktan geldiği açısından birbirine zıt olmayacağını ifade içinde sünnette gelen hükme uygun bir ayet zikrediyordu.
Aişe (r.anha) validemiz sadece sahabeye değil bazen Peygamber (a.s.m)’a da soruyordu. Nitekim, bir defasında Peygamberimiz (a.s.m), “Hesaba çekilen kimse mutlaka helak olmuştur.” buyurur.

Aişe (r.anha) “Allah beni sana feda etsin Ya Rasulallah! Allah “Kimin kitabı sağından verilirse, o kolay bir hesab ile hesaba çekilmiştir.”(7) buyurmuyor mu?" deyince,
Peygamberimiz (a.s.v) “O, Allah huzurunda olmaktır. Kimin hesabı munakaşalı geçerse, o helak olmuştur." buyurarak,(8) konuya açıklık getirir.
Bu misal manidardır. Aişe (r.anha) kendine ulaşan bir rivayeti Kur’an’a arz etmemiş, Peygamber’in (a.s.m) hükmünün Kur’an ile uyumunu anlayamadığı için bunu bizatihi Peygamber’e (a.s.m) sormuştur. Bu da bize konunun farklı bir boyutunu gösteriyor. Dolayısıyla Sünnet-Kur’an bütünlüğünü anlayamayan birinin itirazını, başkası rahatlıkla çözebilir. Bu da bize konunun göreceliğini gösteren bir husustur.
Hadisin Kur'an’a arzının bir usul olarak geliştiği mezhebin, Hanefi Mezhebi olduğu savunulur. Ancak mezhebin anlayışını değerlendirmeden peşinen böyle bir hükme varmak bizi yanıltabilir. Mesela, arz meselesini kabul edenler, sünnet, Kur’an’a aykırı olamayacağından onun hükmünü de kayıtlamayacak ve tebliğ etmeyecektir. Halbuki, Hanefi Mezhebi imamı başta olmak üzere, sünnetin Kur’an’a göre konumu şöyle açıklanır:
a) Sünnet, Kur’an’ı takviye eder.
b) Sünnet, Kur'an’ı tefsir edip açıklar.
c) Sünnet, Kur’an’ın bir hükmünü tahsis eder
(Ebu Zehra, Ebu Hanife, 292-294.)

Hadislerin Kur’an’a arz edilmesini gösteren rivayete mevzu diyen İmam Şafi ise (Şafii, Risale, 80; Buna karşılık, bana Kur’an ve onun bir misli verildi. Bende emrederim, nehyederim, mealindeki hadisi zikrederek sünnetin mustakil teşri değerini söyler.), sahih hadislerle amel etmenin Allah’ın emri olduğunu, böyle bir hadisle amel etmeyenin aklını kaçırmış olacağını belirtir. (Zehebi, Tezkiretü’l-Huffaz, Beyrut, ts, I, 362; Hadis, Cebrail (a.s) tarafından Peygamber Efendimiz’in kalbine ilka edilmiştir. Bu sebebden Sünnet Kur’an’a muhalif olmaz, Şafii, Risale, 76-89.).

Bu sebeble sünnet, Kur’an’ı tefsir ve takyid etmekle beraber, Kur’an’nın bir nas getirmediği konularında da müstakil hüküm koyar. Sünnetin koyduğu hükümler zahiren Kur'an’a muhalif görünse bile bu durum maksadın tayinine delalet eden karinelerin bilinmeyişindendir, (Şafii, el-Umm, Beyrut, ts. VII, 273,286; Bkz, Gazali, Mustasfa, I,179.) der.

İmam Şafii’nin, Peygamber Efendimiz (asv)’in sünnetini, Kur'an’dan anladıklarıdır, diye açıklaması son derece önemlidir. Bu sebeble sünnetin Kur'an’a olan zıtlığını bahane ederek reddetmeyi cahillik saymıştır. (Şafii, Risale, 85,103; Kasımi, Kavaid, s.58.)

Ancak bütün bu değerlendirmeleri sahih hadis hakkındadır. Şayet hadis şaz olursa bu durumda onun Kur'an’a zıt olması durumda onunla amel edilmez. (Şafii, Umm, VII, 307-308) Bu durumda sahih hadislerin Kur'an’a muhalif gibi görünen hükümleri, karineleri bilindiği zaman onların birbirine zıt olmayacağı anlaşılır; ancak rivayet şaz ise bu durumda muhalefet dikkate alınarak onunla amel edilmez. Öyleyse İmam Şafii’nin şaz rivayetlerin Kur’an’a ziyade hüküm getirmesi durumunda O’na hükmen arz ettiğini söyleyebiliriz.

İmam Şafii gibi düşünen Ahmed b. Hanbel’de Kur’anın zahiri ile sünnet reddedilmez. Zira Kur’anın manasını ve delaletini sünnet tayin eder. Bu yüzden Kur’anın umumuna muhalif diyerek hadis reddedilmez. Böyle bir hadis, aslında Kur'an’ı beyan ve tefsir etmiştir, (Ebu Zehra, Ahmed b. Hanbel, 239.) der. Şu halde O’na göre sünnet-Kur’an bir bütündür. Görülen muhalefet zahiridir; izah edilebilir. Bu sebeble Kur’an’a muhalif bahanesiyle hadis terk edilemez.

Sünneti Kur’ana arz bahanesiyle reddetmenin doğru olamayacağını, sünnetin Kur’an’ı açıkladığı, tefsir ettiği gibi onda bulunmayan bazı hükümler koyabileceği, bu sebeble zahiri muhalefet sebebiyle hadislerin reddedilmeyeceğini, zira her ikisinin de kaynağının vahiy olduğundan birbirine zıt olmayacağını, zahiri zıtlıkların ise mutlaka bir izahının olduğunu söyleyen başka alimler de vardır.

(İbn Hazm, İbn Ebi Şeybe, Suyuti, İbn Abdi’l-Berr, Kurtubi, Şevkâni, Sağani, Fettani, İbnü’l-Arrak, Alilyyü’l-Kâri(Sırasıyla bk. İbn Hazm, İhkam, I,114-117; İbn Kayyım, İ’lamu’l-Muvakkıin, Beyrut, 1994, II, 220 vd.; İbn Ebi Şeybe, Musannef, Beyrut, 1989, VIII, 363 vd.; Suyuti, Miftah, 2 vd.; İbn Abdi’l-Berr, Câmi, II, 190; Kurtubi, Tefsir, I, 38; Bazı yazarların kanaatleri ve arz meselesine bakışı için krş. Akseki, Riyazu’s-Salihin Tercümesi, I, XX-XXI; Ebu Zehv, Mukanetu’s-Sünne, 32-36; Ebu Şehbe, Sünnet, I, 58; Accâc, es-Sünne, 49-50; Sıbâi, es-Sünne, 81-83,98-100; Keleş, Arz, 90 vd.) bunlardan bazılarıdır.

Hususan mevzuat yazarları, arz rivayetine mevzu diyerek sünnetin Kur’an’a arz edilmesine temelden karşıdırlar.
Ancak, özellikle şaz ve zayıf rivayetlerin hükme medar olduğu durumlarda, Kur’an’a ve sahih sünnete arz edilmesini uygun buluyoruz. Nitekim yukarıda yaptığımız izahlardan hareketle onların da ismen olmasa da fiilen bu işe başvurduklarını görmekteyiz. Zaten arz olayına temelden karşı çıkan âlimlerimizin de kastı bu olsa gerek. Onlar, Kur’an’a muhalif bahanesiyle sahih sünnetin terk edilme endişesini dile getirmişlerdir, denilebilir.

Bay Ahmet...

Yukarıdaki izahlar sana yeterli oldu mu bilemem. Ancak bazı sorgulamalar ve ve bazı hakikatlere devam edelim;
Kur’an’ı bize sahih olarak getiren insanların, aynı şekilde sahih olarak bize getirdikleri bir Hadisi biz Kur’an’an arz etmeyiz. Haşâ bu, Kur’an’ın Din’deki makamı ve hükmüne bir itiraz değil, O’nun makamının zaten bu hadise sahih diyen İmamların, ilim ve usûlünün belirlediği yerdedir. Zira sahabe hem ravidir, hem şâhid, hem de âmil. Fakat biz bu sıfatların hiç birisine sahib olmadan; nasıl olur da Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) ulaşmış O’nunla yaşamış ve bütün hayatına ve ilmine icmalî olarak, hem ravilik ve hem de şahidlik etmiş olan insanların Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) gerçekten söylediği sabit olan bir sözünü doğru mu değil mi diye Kur’an’a arz ederiz? Arzdan söz edenler, sahih bir dayanakları olduğunda belki hakka isabet etmiş olacaklar.

Peki, “Hadis sahis de olsa, Kur’an’a arz ettiğimizde ondaki anlam ve hükme uymuyorsa..” demeleri, aslında inkâr ettikleri hükmü içeren hadis veya hadislerdir.

Eğer, “evet öyle de olsa biz, böyle bir Hadisi yine de Kur’an’a arz ederiz” diyorsanız, bu kez de ya “isnad”ı kabul edeceksiniz, ya da size gelen haberi ve Hadis metnini. Hayır biz isnadı da önemsemeyiz diyorsanız, isnadında yalan ve yalancılar olan bir sözü, doğruymuşcasına, Kur’an’ın şahidliğine sunmak, Allah’ın size bir hitabı olmadığı halde, Kur’an’a vazife vermiş olursunuz.

İşte “Hadisleri; sahih, mutevatir demeden ve kendisiyle Ummet tarafından amel edilse bile, Kur’an’a arz ederiz diyenler; hadisin ve Sünnetin isnadını müsteşriklerin şüphelerinden etkilenerek bu yola başvuruyorlar.

Hadisleri Kur’an’a arz, sahih hadisten şahidi olmayan ve aşırı zayıflık sebebiyle hataya düşülmemesi için hem Kur’an’ın “umum” ve “mucmel” olan ayetlerine, hem de sahih Hadislere arz edilir. Bu, isnadı zayıf da olsa manayı -sahih olabileceği ihtimaline karşı- Kur’an ve Sünnetten bir delalet cihetiyle manaya te’yid yolu aramaktır. Yoksa Kur’an’ı haşa ancak değersiz (!) olan Hadisler için mercii ve mesned göstermek değildir.

Gaye; Hadislerin subûtu ve Din’deki makamının takdiri değil, onun kuşatılması ve tamamen zihinlerden ve Müslümanların akidesindeki yerinden sökülmesi ve unuttulmasıdır. Hayır bizim gayemiz Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Hadislerini ve Sünnetini inkâr etmek deyidir diyenler, buyursunlar Ummetin İmamları gibi Rasulullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnetini ve hadislerini savunsunlar.

İsnat, Müslümanlar tarafından inkâr edildiğinde; Müslümanların Tevrat ve İnciller için ileri sürdükleri iddiaların aynısı, tersinden Kur’an’a ve Sünnete de döndürülecektir.
El-Munavî ise şöyle derdi.

وقد أكرم الله هذه الأمة بالإسناد، وجعله من خصوصياتها من بين العباد، وألهمهم شدة البحث عن ذلك، حتى إن الواحد يكتب الحديث من ثلاثين وجهًا وأكثر
“ Allah bu ummete isnad ile ikramda bulundu ve isnadı kulları içinde sadece onun hususiyetlerinden kıldı ve onlara bu ilimde şiddetli bir araştırma azmi verdi. Öyleki bu -bir ravi ancak- otuz yoldan ve belki de daha fazla rivayet yoldan rivayet ettiğini yazıyordu” (el-Munavî, Feydu’l-Kadîr: C.1, s.433)

Hadislerin Kur’an’a arzından söz edenler, keşke bunu fakihlerin ve Muhaddislerin yaptığı tarzda yapsalar.
Mes’ele maalesef ehlinin de elinden çıkmış ve “Hadis Savaşları” başlığı altında Rand Corporation (Civil democratic islam);

https://www.rand.org/…/pu…/monograph_reports/2005/MR1716.pdf
denen ABD’nin siyasî araştırmalar kurumu gibi İslam düşmanı kurumların Müslümanları parçalama planlarının bir dosyası haline gelmiştir.
Bugün Müslümanların bu zor durumunda iken; Hadislerin Kur’an’a arzı üzerinden yürütülen savaş, İslam’a ait mevzilerin birer birer düşürülmesi içindir. Bu da önce sahabe ve Sünnet’in itibarsızlaştırılması, sonra sıranın Kur’an’ın Tevrat ve İncillerden aşırma bir kitab olduğunun isbatına gelmesidir.


Kur'an -güya- sadece helal ve haramlarda Sünneti test edici olarak kullanılmak isteniyor. Haydi bir sözün Kur'an'a uymasına rağmen, hadis olmadığı veya hadis denilse bile "zayıf" "munker" “uydurma" olmasına rağmen, yine de bunu Kur'an’a uyuyor diye, Din'de hüccet olarak görecek misiniz?

Kur’an’a arz meselesinde gözden kaçırdığımız önemli bir diğer husus; Kur’an naslarının delaletlerinin ibtali için Hadisin Kur’an’a arz edilmesinin bir silah olarak kullanılmasıdır. Madem “Hadis” diyebiliyorlar, o zaman bir söze “Hadis” denmesi için, “Hadis”in metni ve senedinin kabulü veya reddi için Müslümanların ortaya koyduğu ilmin kaideleri ve yöntemi üzerinden bu işlem izlenmelidir.

Müslümanların sözü sahibine “isnad” etmeyi Din’den bilip buna göre sözü Rasulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) nisbet etmişlerdir.
Bunun için Din’de İmamlık derecesinde ilme ve güvene layık olmuş İmamlarımız şöyle demişlerdir:

Muhammed İbn Sirin (h.33/653-h.110(729)
“Bu ilim Din’dir Dininizi kimden aldığınıza iyi bakın”
Ahmed İbn Hanbel (rh.a) talebesi Abdulmelik İbn Abdillah İbn Abdilhamîd İbn Meymun İbn Mehran el-Meymunî’ye şöyle vasiyette bulunur:

إيَّاكَ أنْ تتكلمَ في مسألةٍ ليسَ لكَ فيها إمامٌ
“Sakın ola ki, bir İmamın olmadan -Din’den olan- bir mes’elede tek kelime de olsa konuşasın!” (ez-Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nubela:c.11,s.296,er-Risale bsk.)

 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Değerli kardeşlerim...

Bir müfterinin iftiralarına reddiye başlığı altında yazıp yayınladığım dört yazıdan sonra iki yazı daha vardı yazmaya devam ediyordum, Bay Kalkan'ın face'den ayrıldığı ve bir daha yazmayacağı haberini aldım.

Bu platformdan bana iftiralar ile dolu yazısını yazmış ve yayınlamıştı. Benim de ona cevabım, o olsun olmasın devam etmeliydi. Fakat benim olmadığım platformda hakkımda yazılar yazılmış dememesi için erdemi elden bırakmıyor ve yazılarıma ve reddiyelerime burada son veriyorum.

Benim hiç bir zaman bu şahıs yada Pamak hakkında özel ve şahsi problemim yoktur. Bizim derdimiz Hadis ve Sünnet İnkarcılarıdır.

Bu insanlardan da en sahih hadisleri inkar ettiklerini gördüğümüz için reddiyeler yaptık.

Bundan sonraki süreçte mümkün mertebe isim vermeden, iman ettiğimiz konuların savunmasına devam edeceğimizi ilanen duyuruyorum. Zira bu konu bir çok kardeşimizin hala farkına varmadığı çok büyük bir din tahribidir.

Allaha yemin olsun ki, şayet şahsi bir problemim olsaydı, asla buralardan yazmazdım. Buna tenezzül bile etmezdim.

Fakat ortada ''DİN'' var.

Bu din KUR'AN VE SÜNNETTEN oluşuyor.

Bizim kulvarda olduğunu sandığımız insanlar bile, Sünnet ve Hadis konusunda İslami çizginin dışında duruyorlar. Ve bizlerin de bu batılın karşısında susmamızı istiyorlar.

Son olarak:

İlim ehli, Alim, İlim talebesi sıfatlarıyla maruf olan ve bu kadar batıl ve Munker'in karşısında susan ne kadar insan varsa tamamını Alllah'a havale ediyorum.

Sizler RASULULLAH (SAV) efendimizin ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, bir kısım insanın bu kulvarda cahil oldukları için, bir kısmının da hain olduğu için dahil olup HADİS İNKARI gibi korkunç bir çizgiye gelmiş olmalarına rağmen susmanız, sizin dilsiz şeytanlar olduğunuzu ortaya koymuştur.

Fakat unutmayın...

Eşeklere de de kitapları yükleseniz taşırlar. Ama sadece taşırlar.

Sizleri yanımızda görseydik davamız adına çok mutlu olurduk. Ama göremedik...

Sıkıntı yok...

Allah bize yeter, o ne güzel vekildir.
(Hasbunallahi ve ni'mel vekil)
Fikrettin Koç





ahmetkalkanmustafa_59365956.jpg




****************


TEVHİD - TAĞUT DEYİP HADİS İNKAR EDENLERE REDDİYE
 
Üst Ana Sayfa Alt