Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Filistin Davasının İslâm'daki Yeri ve Önemi

ruveyda Çevrimdışı

ruveyda

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
foto773.jpg


a.Filistin toprakları İslâm'ın kutsal topraklarındandır.

Yüce ALLAH Kur'an-ı Kerim'inde şöyle buyurmaktadır: "Kulunu, kendisine birtakım ayetlerimizi göstermek için bir gece Mescidi Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksa'ya yürütenin şanı pek yücedir." (İsrâ, 17/1) Bu âyeti kerimede Mescidi Aksa'nın etrafını saran topraklardan "mübarek kılınmış" topraklar olarak söz edilmektedir ki, bu topraklar da Filistin topraklarıdır.

b.Filistin İsra ve Mirac toprağıdır.

Değerli peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.) oradan göklere yükseltilmiştir. Bu olay Filistin toprağına akidevi bir üstünlük kazandırmış ve haremi şerif olarak bildiğimiz Mekke ve Medine ile orası arasında bir bağlantı kurmuştur. Bilindiği üzere mirac olayı Resulullah (s.a.s.)'ın Kur'an-ı Kerim'den sonra en büyük mucizesidir. Mirac aynı zamanda Yüce ALLAH'ın son peygamberi Hz. Muhammed (a.s.)'e özel bir lütfu ve ihsanıdır.

c.Filistin Peygamberler diyarıdır.

Filistin, pek çok peygamberin yaşadığı ve asırlar boyunca ilahi vahyin indiği kutsal bir beldedir. İslâm dini de vahye dayalı dinlerin sonuncusu dolayısıyla bütün ilahi vahiylerin varisidir. Bu itibarla peygamberler toprağının gerçek varisleri Müslümanlardır. Çünkü bütün peygamberlerin görevi tevhid inancını insanlara kabul ettirmek ve bu inanca dayanan ilâhi hükümlere bağlanmalarını sağlamaktı. Bu da gösteriyor ki bütün peygamberlerin ortak dini İslâm'dır. Nitekim Yüce ALLAH Hz. İbrahim (a.s.)'le ilgili olarak: "İbrahim ne bir yahudi ne de bir hıristiyandı. Ancak o dosdoğru çizgideki bir Müslümandı. O, müşriklerden de değildi. Şüphesiz insanların İbrahim'e en yakın olanları ona uyanlar, bu peygamber ve iman edenlerdir." (Ali İmran, 3/67-68) diye buyuruyor. Yahudilerin atası olarak bilinen ve Kur'an-ı Kerim'in bazı yerlerinde kendisinden İsrail diye söz edilen (bkz. Ali İmran, 3/93, Meryem, 19/58) Hz. Yakub (a.s.)'ın dini de yahudilik değil İslâm'dı. Yüce ALLAH bu konuda Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "İbrahim, oğullarına da bunu tavsiye etti. Ya'kub'a da aynı tavsiyede bulunarak şöyle dedi: "Ey oğullarım! ALLAH sizin için bu dini seçti. Artık ancak Müslüman kimseler olarak ölün." (Bakara, 2/132) Bugün yeryüzünde tevhid inancını temsil edenler ve hanif dini devam ettirenler Müslümanlardır. Dolayısıyla peygamberler diyarı olan Filistin toprağının gerçek sahipleri de onlardır. Yüce İslâm dini de bu topraklara bu yüzden ayrı bir yer vermiş ve bu toprakların kutsal olduğunu bildirmiştir.

d.Müslümanların ilk kıblesi ve haram mescitlerin üçüncüsü olan Mescidi Aksa oradadır.

Aslında Filistin davasının özünü Kudüs ve Mescidi Aksa davası teşkil etmektedir. Mescidi Aksa'nın İslâm'daki yerine ve önemine delalet eden pek çok nass (âyet ve hadis) vardır. Bunlardan biri yukarıda vermiş olduğumuz âyeti kerimedir. Yukarıda verilen âyeti kerimede dikkat edilirse Mescidi Aksa'dan adıyla söz edilmektedir. Kur'an-ı Kerim'in bazı yerlerinde de bu mescidden ismi anılmaksızın söz edilir. Örneğin Meryem suresinin 11. âyetinde Yüce ALLAH şöyle buyuruyor: "Bunun üzerine (Zekeriya a.s.) mescidden kavminin karşısına çıkıp onlara: "Sabah ve akşam tesbih edin" diye işaret etti." Burada kastedilen mescit, Mescidi Aksa'dır. Ali İmrân suresinin 37. âyetinde de şöyle buyuruluyor: "Rabbi onu (Meryem'i) güzel bir kabulle kabul etti; güzel bir şekilde yetiştirip büyüttü ve onun bakımını Zekeriya'nın yükümlülüğüne verdi. Zekeriyya ne zaman onun bulunduğu mabede girse yanında yiyecek bulurdu. "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" derdi. O da: "ALLAH'ın katındandır. Şüphesiz ALLAH dilediğine hesapsız rızık verir" derdi." Burada sözü edilen ma'bed Mescidi Aksa'dır. Yine aynı surenin 39. âyetinde de şöyle buyuruluyor: "Onun (Zekeriyya (a.s.)'ın) mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, "ALLAH sana, ALLAH katından olan Kelime'yi doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdelemektedir" diye seslendiler." Bu âyeti kerimede mihrab denirken kastedilen mekân da Mescidi Aksa'dır.

Mescidi Aksa'nın fazilet ve ehemmiyeti hakkında ayrıca birçok hadisi şerif bulunmaktadır. Resulullah (a.s.) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmuştur: "Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime, Mescidi Haram'a ve Mescidi Aksa'ya." (Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512) Burada kastedilen yolculuk ibadet kastıyla olan özel yolculuktur. Bu hadisi şerif dolayısıyla Mescidi Aksa harem mescitlerin üçüncüsü sayılmıştır. Ahmed ibnu Hanbel, Nesâi ve Hakim'in Abdullah ibnu Ömer (r.a.)'den rivayet etmiş oldukları bir hadisi şerife göre de Resulullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Süleymân (a.s.) Mescidi Aksa'yı yaptığında Rabbinden üç şey istedi. Rabbi ona ikisini verdi. Ben üçüncüsünü de vermiş olmasını ümit ediyorum: Kendisine, kendi hükmüne denk gelecek hüküm vermesini istedi, (Rabbi) bu istediğini verdi. Kendisinden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat vermesini istedi, bu istediğini de verdi. Bir de her kim, bu Mescid'de -yani Mescidi Aksa'da- namaz kılmak amacıyla evinden çıkarsa anasından doğmuş gibi günâhlarından sıyrılsın istedi. Biz ALLAH'ın bu istediğini de ona vermiş olmasını ümit ediyoruz." Bir hadisi şerifte bildirildiğine göre Resulullah (s.a.s)'ın câriyesi Meymune (r. anhâ): "Ey Resulullah! Bize Mescidi Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (s.a.s.) da şöyle buyurdu: "Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın." -Hadisin râvisi dedi ki: "O zaman burası (Mescidi Aksa'nın bulunduğu topraklar) Dâru'l-Harb'di (yani Müslüman olmayanların hâkimiyeti altındaydı)."- (Resulullah (s.a.s) sözlerine daha sonra şöyle devam etti): "Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin." (Ebu Davud, Kitâbu's-Salât, 14) Resulullah (s.a.s.)'tan bunun dışında da Mescidi Aksa'nın faziletiyle ilgili birçok hadisi şerif rivayet edilmiştir.

Yeryüzünün en faziletli mekânları camiler, camilerin de en faziletlileri Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa'dır. Bu üç camide kılınan namazların diğer camilerde kılınan namazlardan çok daha fazla sevaplı olduğu hadisi şeriflerde bildirilmiştir.

Ayrıca Mescidi Aksa Müslümanların ilk kıblesi olması itibariyle de ayrı bir yere ve öneme sahiptir. Bu kutsal mabedin İslâm'daki önem ve üstünlüğünün bir sebebi de Resulullah (s.a.s.)'in İsrâ ve Mirac olayına şahit

e.Filistin toprakları ve Mescidi Aksa, Resulullah (s.a.s.)'in vasiyetidir.
Filistin toprakları ve Mescidi Aksa, Resulullah (s.a.s.)'in Müslümanlara, tüm İslâm ümmetine bir vasiyetidir. Resulullah (s.a.s.) sahabilerine Mescidi Aksa'ya gitmelerini, orada namaz kılmalarını yani o toprakları İslâm devletinin hâkimiyetine geçirmelerini vasiyet etmiştir. Nitekim yukarıda da geçen hadisi şerifte Resulullah (s.a.s.): "Oraya (Mescidi Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin" diye buyurmuştur. Burada "zeytinyağı" bir semboldür. Müslümanların bu tavsiye doğrultusunda Filistin topraklarına sahip çıkmaları ve bu konuda ellerinden hiçbir şey gelmiyorsa, en azından oradaki İslâmi çalışmalara destek olmak, orada yaşayan Müslümanların yaralarını sarmak amacıyla bir yardım göndermeleri gerekir. İşte Resulullah (s.a.s.)'in "zeytinyağı"yla sembolize ettiği şey de budur.
f.Filistin toprakları râşid halifelerin ikincisi olan Hz. Ömer (r.a.)'in kıyamete kadar gelecek olan bütün Müslüman nesillere emanetidir.
Filistin topraklarının inancımızdaki önemi dolayısıyla Hz. Ömer (r.a.) o toprakları fethettikten sonra mücahitler arasında paylaştırmamış, kıyamete kadar gelecek Müslüman nesillere emanet etmiştir. Onun bu toprakları emanet etmekteki amacı Müslümanların oraları korumaya daha çok önem vermelerini sağlamaktı.
g.Filistin ve Mescidi Aksa, Hz. Ömer (r.a.)'in bu toprakları fethettiği günden buyana Müslümanlar için sürekli bir sembol rolünde olmuştur.
Filistin ve Mescidi Aksa'nın bu özelliği dolayısıyla inançlarına bağlı Müslümanlar haçlı saldırıları karşısında binlerce şehid vererek direnmiş, hıristiyanlarla herhangi bir pazarlığa girişmemişlerdir. Salahuddin Eyyubi'yi Filistin'i haçlı işgalinden kurtarmak için seferber eden de o toprakların taşıdığı bu özellikti. Sultan II. Abdülhamid'in, yahudilerin oldukça cazip tekliflerini elinin tersiyle itmesi ve bu toprakların bir karışından bile taviz vermeye yanaşmaması da bu yüzdendi.
Filistin, İslâm ümmetinin birlik ve bütünlüğünün de bir sembolü olduğundan dolayıdır ki bu birlik ve bütünlük bozulamadan, ümmetin birliğini temsil eden hilafet müessesesi çökertilemeden siyonistler Filistin topraklarına hâkim olamamışlardır. Bu itibarla, ümmetin yeniden birlik ve bütünlüğünün sağlanabilmesi açısından da Filistin meselesi öncelikli bir yere ve konuma sahiptir.
h.Filistin toprakları üzerinde verilen cihad Resulullah (s.a.s.)'in müjdesine mazhar olmuş bir cihaddır.
Resulullah (s.a.s.) bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor: "Ümmetimden bir grup sürekli hak üzere hareket edecek, düşmanlarına üstün geleceklerdir. ALLAH'ın emri gelinceye kadar (onların bu cihadları devam eder), kendilerine muhalefet edenlerin muhalefetleri onlara bir zarar vermez." "Onlar nerededirler ey Resulullah?" diye soruldu. O da şöyle buyurdu: "Beyti Makdis'de ve Beyti Makdis'in çevresindeki bölgelerde."
i.Hayır ve şer çatışmasında Filistin'in önemli bir yeri vardır.
Hayır ile şer, dolayısıyla Muhammed (s.a.s.) ümmeti ile onun düşmanları arasında çatışma kıyamet gününe kadar devam edecektir. Filistin toprakları asırlar boyunca bu çatışmanın belki de merkezi olmuştur. Hıristiyanlar bu toprakları elde edebilmek için birbirini izleyen haçlı seferleri düzenlemiş, yahudiler yine aynı amaçla her türlü hileye başvurmuşlardır. Hıristiyan ve yahudi kitleler bu toprakları ele geçirmek için onca sıkıntıya ve zorluğa katlanmışken bu toprakların asıl sahipleri olan Müslümanların yılgınlık göstererek oraları düşmanlarına teslim etmeleri asla uygun düşmez.
j.Filistin davası sadece bir toprak meselesi değil aynı zamanda bir inanç davasıdır.
Filistin üzerindeki mücadele sadece Filistinlilerle yahudiler arasında süre giden bir mücadele değildir. Aksine bu mücadele iki ayrı kitle, iki ayrı inanç, iki ayrı çizgi arasındaki bir mücadeledir. Bunlardan birincisini İslâm ümmeti diğerini ise farklı farklı gruplar halindeki küfür toplulukları temsil etmektedir.
k.Filistin'in konumu Müslümanların durumlarını yansıtmaktadır.
Tarih boyunca ortaya çıkan gelişmeler, Filistin toprağının konumunun İslâm ümmetinin inancının gereğini ne derece yerine getirdiğinin de bir ölçeği olduğunu göstermiştir. Çünkü İslâm ümmeti kitle halinde inancına bağlı kaldığı, inancının gereklerini yerine getirdiği sürece bu topraklar onun hâkimiyetinde kalmış, inancının gereklerini yerine getirmede zaaf gösterdiği zaman ise düşmanlarının eline geçmiştir.
l.Bugün Filistin topraklarını altında tutanlar İslâm'ın en azılı düşmanlarıdır.
Yüce ALLAH bir âyeti kerimesinde şöyle buyuruyor: "İnsanların içinde iman edenlere düşmanlıkta en katı olanların yahudilerle müşrikler olduğunu görürsün." (Maide, 5/82)
Bu itibarla bugün İslâm dünyasını hatta bütün dünyayı karıştıran Siyonizm yılanının başı oradadır. Bu yılanın başı ezilmeden özelde İslâm dünyasının genelde bütün dünyanın rahata ve huzura kavuşması mümkün değildir. Bugün bütün dünyayı karıştıran siyonistleri yani vahiy kültüründen uzaklaşarak kendi arzularının kulu olmuş olan yahudileri, yüce kitabımız gayet özlü bir şekilde tanıtmaktadır: "Onlar ayrıca yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çabalarlar. ALLAH ise bozguncuları sevmez." (Maide, 5/64) "Bozgunculuk" kavramının içine birçok şey girer. Bugün uyuşturucu mafyasından, kavmiyetçilik sapıklığına, savaş kışkırtıcılığından, fuhuş ticaretine kadar her türlü bozgunculuk çalışmalarının arkasında siyonistlerin elinin olduğunu gördüğümüzde Yüce ALLAH'ın onları ne kadar güzel tanıttığını daha iyi anlıyoruz.
Bunlar Filistin meselesinin günümüzdeki İslâmi meseleler arasında öncelikli bir konuma sahip olduğunu ortaya koyan sebeplerden bazıları. Bunun yanı sıra bugünlerde üzerinde hararetle durulan "Yeni Ortadoğu Düzeni"nin de Filistin meselesiyle oldukça yakın ilgisinin olduğunu düşündüğümüz zaman bu meselenin öncelikli yerini daha iyi anlıyoruz. Sözü edilen bu "Yeni Ortadoğu Düzeni" teorisinin ABD'nin ortaya atmış olduğu "Yeni Dünya Düzeni" teorisine endeksli olduğunu ve İslâm ülkelerini geçmişe oranla daha çok sömürge haline getirmeyi, bu ülkelerin bütün ulusal servetleri üzerinde ABD'nin ve onun himaye ettiği siyonizmin hâkimiyet kurmasını amaçladığı hepimizin bildiği bir gerçektir. Tüm Müslüman toplumların aleyhine olan bu teorinin en kısa zamanda pratiğe dönüştürülebilmesi için son zamanlarda yoğun bir faaliyet yürütüldüğü ve bazı Arap ülkelerindeki yöneticilerin de bu konudaki çalışmalara çanak tuttukları ortadadır. Bu da tehlikenin kapıya dayandığını, alarm zilinin artık kulak zarımızı patlatacak derecede çalmaya başladığını göstermektedir. Öyleyse elimizi çabuk tutmalı ve tehlikeyi bertaraf edebilmek için zaman kaybetmeden neler yapmamız gerektiğine karar vermeli, sonra da bazı tehlikeleri, zorlukları göze alma pahasına da olsa bu kararları uygulamaya geçirmenin yollarını araştırmalıyız.
 
Üst Ana Sayfa Alt