Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Fravunlaşmayın, Hâmanlaşmayın, Kârunlaşmayın

Necati Koçkesen Çevrimdışı

Necati Koçkesen

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
FRAVUNLAŞMAYIN, HÂMANLAŞMAYIN, KÂRUNLAŞMAYIN

Kur'an'ı Hakîm bir çok şeyden bahseder. Geçmiş ümmetlerden misaller verir. Hz. Adem'den beri belki bir sürü azgın idâreci gelip geçmiştir ama Allah idarecilerden özellikle ikisinden, Nemrut ve Fravun'dan bahseder. Her ne kadar Hz. İbrâhim'le tartışanın, onu ateşte yakmak isteyenin ismi geçmese de o devirdeki idarecinin Nemrut olduğu târih ilmi ile sabittir. Krallara, Kayzerlere, Königlere, Sultanlara, Meliklere yaltakçılık yapan, onların ister iyi olsun ister kötü, ister adâletli olsun ister zulüm, bütün emirlerini yerine getirmek için koşan dalkavuk devlet görevlilerine ise sâdece Hâman'ı örnek verir. Yine kazandığı servet ile şımaran, kibirlenen, kendinden daha aşağıdaki fâkir olan insanlara tepeden bakan, Rabbinin emir ve yasaklarını görmezden gelen servet sâhibi azgınlara ise Kârun'u örnek gösterir. Neden sâdece bunun üçü? Çünkü Krallara, sultanlara Fravun ve Nemrut, yaltakçı devlet görevlilerine Hâmân, servet sâhibi zenginlere de Kârun örnek olarak yeter de artar bile. Bu üç sınıf düzgün olursa toplum da düzgün olur. Bu üç sınıf bozuk olursa, bozguncu olursa toplum da bozuk olur.

Kur'an'ı Hakîm'in böyleleri için kullandığı iki terim daha vardır. Mutrafîn ve Mele kavramı.

Mutrafîn; ilâhî emirleri unutup şirke dalan milletlere gönderilen peygamberleri inkâr edenlerin öncüleri olarak kullanılmaktadır. Mutrafîn, şirk toplumlarında dengesiz sermaye dağılımıyla ortaya çıkan, sermayenin büyük kısmını eline geçiren sınıftır. Bu sınıf, toplumun "müstaz'af" yani fakirliğinden dolayı küçümsenen, hor ve fakir görülen kesimlerinin üzerine basa basa yükselmiş, müstaz'afların ellerindeki bir avuç malı, ezerek, sömürerek, güç kullanarak almış, sonra da elde ettiği bu mallarla azdıkça azmış, şımarmış kimselerdir.

Mele ise; bir görüş ve bir inanç etrafında bir araya gelen topluluk, toplumun ileri gelenleri, seçkinler, fikir danışılan ve görüşleri alınan kimseler” anlamına gelmektedir. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlʾe” md.; Lisânü’l-ʿArab, “mlʾe” md.) Başka bir ifade ile mele, en büyük yöneticinin etrafında toplanan istişare heyeti, kendilerine akıl danıştığı kimselerdir.

Peki neden Fravun? Çünkü Fravun sahip olduğu saltanat, uçsuz bucaksız topraklar ve gücü sâyesinde kendisini ilah ve rablık makamında görüyordu da ondan. Dikkat edin, Allah yerinde değil, ilahlık ve rablık makamında görüyordu. Çünkü Fravunlara tanrı Râ'nın oğlu gözü ile bakılıyordu. Fravun gibiler, Allah göklere karışsın, yağmurları yağdırsın, karları yağdırsın ama yeryüzüne karışmasın, yeryüzünü idâre etmek, kanun koymak, ceza kesmek benim işimdir anlayışındaydı. Hele Kur'an'a bir kulak verelim Fravun neler diyordu?

"Firavun dedi ki: "Ey önde gelenler, sizin için benden başka ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Haman, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum." (Kasas Suresi, 38)

"O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerini sandılar." (Kasas Suresi, 39)

"Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutup suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak." (Kasas Suresi, 40)

"Karun'u, Firavun'u ve Haman'ı da (yıkıma uğrattık). Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azaptan kurtulup) geçecek değillerdi." (Ankebut Suresi, 39)

Evet, Allah azze ve cell Fravun'un bunları dediğini âlim sıfatı ile böyle açıklıyordu. Fravun'la ilgili Kur'an'da çok âyet var ama sâdece bu kadar âyet bile Fravun'un ne kadar azdığını, ne kadar haddi aştığını ve ne kadar Allah'a kafa tuttuğunu göstermesi açısından yeterlidir.

Peki neden Hâman? Çünkü Hâman gibiler sahip oldukları mevki ve makamı korumak, daha da kuvvetlendirmek, en büyük idarecinin gözüne girmek, onlardan taltif ve ödüller almak için onların her dediğini yaparlar. En isâbetsiz, en saçma işlerini bile alkışlarlar. "İsâbet ettiniz efendim, çok güzel düşündünüz efendim, bunu sizden daha güzel yapacak yoktur efendim" gibi sözlerle onlara yaltaklanırlar. Onları her türlü kötü ve zulüm işlerinde teşvik ederler.

Peki neden Kârun? Çünkü Kârun gibi zenginler her türlü hîle ile, rüşvetle, torpille, aldatma ile servetlerine servet katarlar. İdarecilerin gözüne girerek onlardan ihâleler alarak zenginleştikçe zenginleşirler. Zenginleştikçe şımarırlar, kibirlenirler, insanlara tepeden bakarlar. Zayıf halkı, kendi çalışanlarını ezdikçe ezerler, sömürdükçe sömürürler. Kralların, idârecilerin sofrasından, meclislerinden ayrılmazlar. Onlara şakşakçılık yaparlar, onların iyi olsun kötü olsun bütün işlerini desteklerler. Bakalım hele Kârun nasıl biriymiş, neler yapıyormuş?

"Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları, birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: "Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez." (Kasas Suresi, 76)

"Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma! Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de insanlara ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışma! Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez." (Kasas Suresi, 77)

"Kārûn, "Bu serveti sahip olduğum bilgi sayesinde elde ettim" diye karşılık verdi. Bilmiyor muydu ki Allah ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve daha çok servet biriktirmiş kimseleri helâk etmişti. Ama suçluluğu kesinleşmiş olanlara artık günahları sorulmaz!" ( Kasas Suresi; 78)

Kārûn gösterişli bir şekilde kavminin karşısına çıkardı. Dünya hayatını arzulayanlar, "Keşke Kārûn’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi! Doğrusu o çok şanslı!" derlerdi. (Kasas Suresi; 79)

Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle derlerdi: "Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlar için Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir." (Kasas Suresi; 80)

"Sonunda biz onu ve evini barkını yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı ona yardım edecek adamları olmadığı gibi, kendi kendini kurtarabilecek durumda da değildi." ( Kasas Suresi; 81)

"Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler bu defa, "Yazıklar olsun bize! Demek ki Allah rızkı kullarından dilediğine bol, dilediğine de ölçülü veriyormuş. Allah bize lutufta bulunmuş olmasaydı, bizi de mutlaka yerin dibine geçirmişti. Vah ki vah! Demek inkârcılar iflâh olmazmış!" der oldular." (Kasas Suresi; 82)

Evet, Allah azze ve cell Kârun'u bazen kendisi, bazen de Kârun'un bizzat kendi ağzından böyle anlatıyordu.

Peki, bütün bunları neden yazdım? Ne anlatmak istiyorum? Şunu anlatmak istiyorum:

Nemrutların, Fravunların devrinden beri ne Fravunlar ne de fravunî düzenler değişmemiştir. İsimleri değişse, adları melik, kral, könig, sultan olsa da fravunlar hep aynı Fravun, sistemleri hep aynı sistemdir.

Bugün idarecilere başbakan, cumhurbaşkanı vs. vs. dense de idâre tarzları aynıdır. Sistemleri aynıdır. Allah'ın hâkimiyetini kabul etmemek, Allah'ın ilahlık ve rablık sıfatına müdâhele etmek. Müdâhele etmek ne demek, Allah'ın bu sıfatları ile kendilerini sıfatlandırmak. Her ne kadar Fravun gibi, Nemrut gibi açık açık "ben sizin ilâhınızım, Rabbinizim" demeseler de yaptıkları icraatlarla bunu gösteriyorlar. Nitekim, "Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir" derlerken, "Ey Allah! Sen git kullarıyın namazına karış, orucuna karış, haccına, zekatına karış, sen göklere müdâhale et, bizim ihtiyacımız olduğunda sen yağmur yağdır, kar yağdır, otları bitir, sebze ve meyveleri bitir ama bizim idâre işimize, hüküm koyma, yasa yapma, kanun çıkarma işimize karışma. Bunu biz yaparız. Hem de senden daha güzel yaparız" diyorlar.

İşte Allah böylelerine, krallara, meliklere, başbakanlara, cumhurbaşkanlarına Fravun'u örnek gösteriyor ve böylelerine diyor ki:

"Fravun sizden daha güçlüydü, siz onun kadar bile değilsiniz. Fakat o en güçlü olduğu bir zamanda benim elçilerimi tanımadı. Benim elçilerimi tanımamakla beni de tanımamış oldu. Benim hükümlerimi reddetti. Kendi kafasından ve hevâsından hükümler, kanunlar, yasalar îcâd etti. Ben de onu en güçlü olduğu bir zamanda helak ettim.

Sizler de Fravunların yolundan giderek fravunlaşıyorsunuz, bana kafa tutuyorsunuz, benim hükümlerimi kabul etmiyorsunuz, benim hükümlerime mukâbil hükümler koyuyorsunuz. Fravunu nasıl yok ettiysem sizleri de aynı şekilde yok ederim. Fravunluktan ve fravunlaşmaktan vazgeçin."

Allah Subhânehû ve Teâlâ devletin en büyük idarecisinin vezirlerine, bakanlarına, milletvekillerine, mülkî âmirlerine de diyor ki:

"Hâmanlaşmayın."

Bakın, Hâman da sizin gibi Fravun'u her işinde destekliyor, onu alkışlıyor, onun bütün zulümlerinde destekçisi oluyordu. Dolayısı ile fravunî sistemlerin ayakta kalmasına, hükmünü devam ettirmesine bunlar yardımcı oluyorlar, onların her türlü zulmüne ortak oluyorlardı. Fakat ben Fravunları yok ederken onları es geçmedim. Fravunlarla beraber onları da yok ettim. Sizler de Hâmanlığa devam ederseniz, Hâmanlaşırsanız, zamanınızın Fravunlarını helak edeceğim zaman sizleri de onlarla beraber helak ederim. Bu dünyada etmesem bile öbür tarafta onların gideceği yere, cehenneme sizleri de gönderirirm.

Kârunlara gelince;

Bunlar da küfür sistemlerinin, Nemrudî, Fravunî sistemlerin yaşamasına katkı sağlayan mutrafîn sınıfıdır. Servetlerine servet kattıkça kendileri azdığı gibi idârecilerin azmalarına da sebep olurlar. Hatta onların azmalarının en büyük müsebbibi böyleleridir. Sömürü düzenlerinin devam etmesi için sömürü kanunlarının, yasalarının çıkması için idârecileri sıkıştırırlar. İdareci onların istediklerini bir yapmasın da görsün, üretimi durdururlar, malları piyasadan çekerek milleti bir cendere içine, idârecileri de bir baskı altına alırlar. Sonunda birbirleri ile paslaşarak istediklerini alırlar.

İşte Allah zamâne Kârunlarına Fravun devrindeki Kârun'u misal vererek öylelerini, Kârunlaşanları uyarıyor ve âdetâ diyor ki:

Servetinizi sâdece siz kazanmadınız. Benim size verdiğim çeşitli niğmetlerle kazandınız. Öyleyse mallarınızdaki fâkirlerin hakkını fâkirlere veriniz. İnsanlara tepeden bakmayınız, onları aşağılamayınız. Kibirlenmeyin, haddi aşmayın. Mal mülk açısından siz Kârun kadar olamazsınız. Ama Kârun'u en debdebeli, en ihtişamlı gününde yeri yararak malları, mülkleri ile beraber yere yutturduk. Eğer sizler de Kârunluktan vaz geçmezseniz sizlerin akîbeti de ondan farklı olmaz. Bu dünyada olmazsa bile öbür tarafta gideceğiniz yer Fravunların, Hâmanların yanıdır. Yâni cehennemdir.

Öyleyse, ey devletin en büyük idârecileri, Fravunlaşmayın. Ey devletin bakanları, milletvekilleri, mülkî âmirleri, Hâmanlaşmayın. Ey devletin önde gelen zenginleri, servet sâhipleri, Kârunlaşmayın.

Unutmayın, Allah'ın rahmet sıfatı olduğu gibi züntikâm sıfatı da vardır.
 
Üst Ana Sayfa Alt