Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Gadir-i Hum'da Hz Ali (r.a) Halife mi Seçildi ?

e-mir Çevrimdışı

e-mir

Üye
İslam-TR Üyesi
Selamun aleykum aziz kardeşim abdulmuizz fida

Allah senden razı olsun el konusun bize acıkladıgıncın,kardeş bu gün halifelik konusundan bahs edildi, onlar diyor ki sizin sahih buhari muslim kitablarınızda hz alini hz peygamber sav halife secti.şimdi kardes bu alimlerin kitablarında var mi hz ali halifenizdir diye varsa hangi hadiste geliyor ? Hadis sahih mi ? Sahihse neden hz ali ra halife olamadi ?

Aslinda ben onlara guzel cevap veriyorum ama hadis konusu beni biraz kafami karistirdi supem yok ama hadisi oyrenmek istuyorum belki buhariye yalan atiyorlar
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Aleykum selam we rahmetullahi we berakatuh;

Şii kaynaklarında Gadir-i Hum Hadisesi :

Gadir-u Hum; Mekke ile Medine arasında Cuhfe yakınlarında bir yerin adı (Mu'cemu'l-Buldan, VI, 268)

Başta İsna aşeriyye İmamiyyesi olmak üzere hemen hemen bütün Şii gruplara göre Peygamber (s.a.v.), Veda haccı dönüşü (18 Zilhicce 10/17 Mart 632) , aslında dinlenmeye elverişli bir yer olmadığı halde önemli bir hususu bildirmek maksadıyla burada konaklamış, bu sırada, kendisine indirilen her vahyi tebliğ etmesini emreden, bunu yapmadığı takdirde elçilik görevini yerine getirmiş sayılmayacağını belirten âyet (Maide 67) nazil olmuştur. Kendisinden tebliğ edilmesi istenen ayet şöyledir:
"Ey Peygamber, sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan; O'nun elçiliğini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafirlere yol göstermez" (Maide, 67)
Şii alimlere göre bu ayet Ali (r.anh) hakkında nazil olmuştur. Ayette tebliğ edilmesi gereken şey, Ali'nin hilâfetidir. (Kuleynî, el-Kâfî, II, 72).


Peygamber (s.a.v.), takiyye için eşi Âişe (r.anha)'den bazı şeyleri gizlemiş, bu yüzden Cenâb-ı Hak onu ikaz etmiştir (Kuleynî, el-Kâfî, II, 72)

Peygamber bu konuşmasında dünyaya veda etme zamanının yaklaştığına işaret ederek risalet görevini yerine getirip getirmediği hakkındaki kanaatlerini ashabına sormuş, olumlu cevap aldıktan sonra ashabının Allah'a ve âhirat gününe olan İmanını yeniden ikrar ettirmiş ve ardından "sekaleyn hadisi" diye meşhur olan sözlerini söylemiştir:
"Size paha biçilmez iki şey bırakıyorum: Allah'ın kitabını ve Ehl-i beytimi... Benden sonra bunlara sarılırsanız asla sapıklığa düşmezsiniz".
Rasûl-u Ekram konuşmasını bitirdikten sonra Ali'yi sağ tarafına almış, elini tutup kaldırmış ve şöyle demiş: "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım, onu seveni sev, ona düşman olana düşman ol!"


Peygamber'in bu açıklamalarından sonra orada bulunanlar sırasıyla gelip Ali'yi tebrik etmişler. Bunların arasında Ebû Bekir, Ömer ve o anda Ali (r.anhum)'nin imameti hakkında bir şiir söyleyen Hassan b. Sabit de varmış. Medine'ye hareket edilince yolda, hatta bazılarına göre daha orada, "...Bugün sizin İçin dininizi ikmal ettim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâm'ı beğendim..." mealindeki âyet nazil olmuş. (Maide 3)

******

Ehl-i Sunnet Kaynaklarında Gadir-i Hum Hadisesi :

Gadir-i Hum olayı Ahmed b. Hanbel, Muslim, İbn Mace ve Hakim en-Nisaburi gibi Sunni muhaddislerin naklettikleri hadislerde de geçmektedir.

Ahmed b. Hanbel'in naklettiği rivayete göre Peygamber (s.a.v.) bir sefer esnasında Gadir-i Hum denilen yerde konaklamış, öğle namazını kıldırdıktan sonra Ali (r.anh)'nin elinden tutup, "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Allah'ım, ona dost olana sen de dost ol, ona düşman olana sen de düşman ol!" dedikten sonra Ömer, Ali (r.anhuma) ile karşılaşmış ve. "Ey Ali! Sen her mu'minin mevlâsı oldun" diyerek onu tebrik etmiştir" (Musned, IV, 281).
Aynı konuda başka bir rivayet nakleden Ahmed b. Hanbel, hadisin sonunda "Allah'ım, ona dost olana sen de dost ol, düşmanlık yapana da düşmanlık yap!" şeklinde yer alan kısmın hadise sonradan ilâve edildiğini söyler (Musned, I, 152)

Muslim'in rivayetinde ise Rasul-u Ekram'in, Mekke ile Medine arasındaki Hum adı verilen bir mevkide yaptığı konuşmada ölümünün yaklaştığına işaret ettiği, ashabına Allah'ın kitabını ve Ehl-i beytini (sekaleyn) bıraktığını belirttikten sonra Allah'ın kitabına sarılmalarını tavsiye ettiği ve Ehl-i beyti konusunda onlara Allah'ı hatırlattığı nakledilmiştir (Muslim, "Fezâ'ilu'ş-şahâbe", 36)
İbn Mâce (Mukaddime, 11) ve Hâkim en-Nîsâbûri de (el-Mustedrak, III, 109) benzer rivayetleri kaydetmişlerdir. Daha sonra Ya'kubi, İbn Kesîr ve Suyûtî gibi muteahhir dönem âlimleri bu rivayetlere eserlerinde yer vermişlerdir.

Şiî geleneğinin zengin ve geniş rivayetlerle ayrıntılı bir şekilde anlattığı Gadir-i Hum olayı İbn Hişam, İbn Sa'd, Taberi gibi ilk devir muelliflerince ya hiç zikredilmemiş, yahut da Rasûl-u Ekram'in konuşmasına yer verilmeden sadece orada konakladığından söz edilmiştir. Ayrıca bunların hiçbiri Rasûl-u Ekram'in sözlerini, Şiîler'in anladığı gibi Ali'nin imameti ve hilâfeti için bir delil olarak değerlendirmemiştir.


Aslında Şiî geleneğinin bu olay munasebetiyle indirildiğini söylediği âyet (Maide 67) mufessirlerin büyük çoğunluğuna göre çok önce nazil olmuştur.

Esasen bu âyetin, içinde yer aldığı diğer âyetlerle birlikte ele alındığında müslümanlar hakkında değil yahudi ve hıristiyanlar hakkında nazil olduğu ve onların Peygamber'e bir kötülük yapamayacaklarını ifade ettiği anlaşılır.(Fahreddin er-Râzî, XII, 48-49)

Diğer taraftan Rasûl-u Ekram'in hadisinde geçen "mevlâ" ve onunla birlikte "velî" kelimeleri "halife" veya "imam" değil; "dost, efendi, arkadaş" mânalarına gelir.
Birçok âyette Allah ve Rasulu'nun mu'minlere, mu'minlerin de Allah'a ve birbirlerine dost oldukları ifade edilirken hem velî hem de mevlâ kelimeleri kullanılmıştır. Bu durum birçok hadiste de görülmektedir. (Muhammed Fuad Abdulbâkî, el-Muccem, "velî", "mevlâ" md.leri; Wensinck, el'Mu'cem, "velî", "mevlâ" md.leri)

Bundan dolayı sekaleyn hadislerinde yer alan mevlâ kelimesi âyet ve hadisler çerçevesinde dost olarak anlaşılmalıdır.
Sunnî kaynaklarına göre bu hadis, çeşitli savaşlarda muşrik akrabalarını öldürdüğü için muslumanlar arasında Ali'ye karşı duyulan antipatiyi gidermek ve en önemlisi, Yemen seferinde (10/631-32) ganimetlerin paylaştırılması sırasında katı davranışları ve beraberindekileri küstürmesi sebebiyle kendisini Peygamber'e şikâyet edenleri teskin edib muslumanlar arasında kardeşlik ve dostluğun bozulmasını önlemek amacıyla söylenmiştir. (Tirmizî, "Menâkıb", 20; İbn Kuteybe, sf: 42; İbnu'I-Esîr, V, 228; İbn Hamza el-Huseynî, II, 230)

Ali (r.anh)'nin torunu Hasan el-Musennâ'ya Rasûl-u Ekram'in, "Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır" sözünü söyleyib söylemediği sorulmuş, o da şöyle cevab vermiştir: "Evet söylemiştir, fakat bununla emirliği kastetmemiştir. Eğer maksadı bu olsaydı daha açık bir ifade kullanırdı, çünkü Rasûlullah muslumanların en fasihidir... Yemin ederim ki Allah ve Rasulu halifelik için Ali (r.anh)'yi seçip muslumanlara idareci yapsalardı ve Ali de bunu yerine getirmeseydi Allah'ın ve Rasulu'nun emirlerini ilk terkeden O olurdu"(Ebû Bekir İbnu'l-Arabî, sf: 185-186, 196)

İbn Teymiye; Gadîru Hum rivayetleriyle ilgili olarak şunları söyler:
"Bu uydurmanın mutevâtir olması bir yana sahih bir isnadı bile yoktur. Bu mesele hakkında Sakîfe gününde, Ömer'in vefatında, altı kişilik şûrâ teşekkul ettiği zaman ve nihâyet Osman'ın şehâdetini muteâkib, Ali hilâfeti üzerine munakaşalar yapıldığı günlerde, sahabeden hiç değilse bir kişinin ortaya çıkıp durumu açıklaması gerekmez miydi? Görüldüğü gibi bu, Rafızilerin uydurmalarından biridir" (İbn Teymiye, Minhâcu's-Sunne, IV, 118).

İbn Kesir ise şunları aktarmıştır :
Zeyd b. Erkam (Ö. 66/689)'ın rivâyet ettiği Gadîr hadîsi şöyledir:
"Rasulullah (s.a.v.) bir gün Mekke ile Medine arasında Hum denilen su başında bize bir hutbe irad etti. Bu hutbesinde önce Allah'a hamd ve senâ etti, va'z ve nasihatta bulundu, Allah'ı zikretti. Sonra şöyle buyurdu: "Ey insanlar, dikkat ediniz. Ben ancak bir beşerim, Rabbimin elçisi ölüm meleği (a.s.)'nin gelmesi yakındır, ben ona icabet edeceğim. Size iki ağırlık (sekaleyn) bırakıyorum. Birincisi, kendisinde hidayet ve nur olan Allah'ın kitabıdır. Allah'ın kitabını alınız ve ona sımsıkı sarılınız."
Böylece O Allah'ın kitabına teşvik etti ve ona rağbet ettirdi. Sonra şöyle dedi: "İkincisi, ehl-i beytimdir. Size ehl-i beytim hakkında Allah'ı hatırlatırım." Bu son sözü üç defa tekrar etti. (Nesâi, Hasâis, 15; Ahmed b. Hanbel, Musned, II,114, IV, 367; Dîrimî, Fezâilu's-Kur'an,1).

İbn Kesîr, Hum hadîsinin hemen bütün rivâyetlerini zikretmiş, râvîlerin güvenilir ve zayıf olanlarına işaret etmiştir (İbn Kesîr, es-Sîretu'n-Nebeviyye, IV, 414).

Ehl-i sünnet âlimlerinin "Ben kimin mevlâsı isem..." hadisinden çıkardığı nihaî sonuç; “Ali'yi sevmenin veya ona düşman olmanın Rasulullahı (s.a.v.) sevmeye veya ona düşman olmaya yakın bir hüküm taşıdığı yönündedir.”(Mahmud Şukrî el-Âlûsî, sf: 161)

Ali'nin hilâfete başkalarından daha fazla hak sahibi olduğunun delili olarak öne sürülen Gadîr hadîsinin Hulefâ-i Râşidîn döneminde bir tek râvî tarafından bile nakledilmemiş olması, bunun varlığı üzerinde ciddî şubheler doğurmaktadır. Anlaşılıyor ki, Şiîler daha sonraları Gadîr hadîsi diye yaydıkları bu hadîse bir vurûd sebebi icat etmişlerdir. Bizzat Ali (r.anh) bile en çok ihtiyaç olan zamanda böyle bir rivâyetten söz etmemiş, aksine beyanları olmuştur.
Meselâ Peygamber'in hastalığında Ali b. Ebî Tâlib onu ziyaretten çıktıktan sonra halk, "Ey Ebû Hasan, Rasulullah nasıl oldu?" diye sordular. "Elhamdulillah iyidir" diye cevab verdi.
Râvî diyor ki; "Bunun üzerine Abbâs, Ali'nin elinden tutub, "Bana bak, vallâhi sen üç gün sonra köle olacaksın. Allah'a yemin ederim ki, Abdulmuttaliboğullarının yüzünde gördüğüm ölümü Rasulullah'ın yüzünde de gördüm. Haydi Rasulullah'a gidelim ve bu işin (hilâfet) bize ait olup olmadığını soralım. Eğer bize ait ise bilelim, şayet bize ait değilse Peygamber bizi vasiyet etsin" dedi.
Ali (r.anh) ona şöyle cevab verdi: "Vallâhi ben bunu yapamam, eğer Peygamber'e gider de bunu bize vermezse, kimse onu bize daha sonra vermez" (Buhârî, İsti'zan, 29)

Şiîlerin iddia ettiği gibi Gadîru Hum'da, Ali'nin, Peygamber (s.a.v.)'den sonra devlet başkanı olacağı ilân edilmiş ve müslümanların buna uyması emredilmiş bulunsaydı, 100 binden fazla sahabeye bildirilen böyle bir vasiyyetiyle Abbâs (r.anh) dahil bütün sahabelerin öğrenmiş olması gerekirdi. Diğer yandan Ali ile Abbâs arasında cereyan eden yukarıdaki konuşmanın bir anlamı kalmazdı.
Ancak Ehl-i Sünnet kaynaklarında da yer alan şekliyle Gadîr'de, Rasulullah (s.a.v.) bir hutbe irâd etmiştir. Orada Ali ile ilgili sözler söylemiş ve vefatından sonra ehl-i beyte dikkat etmelerini vasiyyet etmiştir. Fakat Sunnî âlimler "Ben kimin mevlâsı isem Ali'de onun mevlâsıdır" gibi sözleri Şiilerden farklı bir şekilde yorumlamaktadırlar.
İbn Kuteybe bu konuda şöyle diyor: "Peygamber her müslümanın velîsidir.

Yine Şiilerin bir başka iddiasına göre, Peygamber'in vefatından sonra, ehl-i beyt dışında samimi muslumanların sayısı 10'u geçmez. Halbuki Gadîr hutbesini 100 bin üzerinde sahabe dinlemiştir.
Bunun manası şudur: "Yüzbinin üzerinde sahabe Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra sözlerinde durmamış ve Ali'yi hilâfetten mahrum etmek için işbirliği yapmışlardır."
Bu ittifâkın meydana gelme ihtimâlini akıl kabul etmez. Bunda hangi maslahat ve fayda olabilir.
Diğer yandan Gadîru Hum hutbesi, hicretin onuncu yılında Zilhiccenin onsekizinci günü Veda Haccı'ndan dönerken okunan bir hutbedir. Aynı yıl Zilhiccenin dokuzuncu günü Arafe günü, "Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, size olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim" (Mâide 3) ayeti inmiştir.
Bu ayetin, Muhammed'e (s.a.v.) peygamberliğin tebliğini emreden, yukarıda meâlini verdiğimiz Mâide suresinin 67. ayetinden daha önce inmesi mümkün değildir!
Dinin tamamlandığını bildiren ayet inmiş ve 100 bin'in üzerinde hacıya tebliğ edilmiştir. İslâm alimlerinin büyük çoğunluğu Mâide suresi 67. ayetin daha önce, Mekke fethi ve Hayber gazvesinden önce indiğini tesbit etmişlerdir (Saîd İsmail, Hakîkatu'l-Hılâf Beyne Ulemâi-ş-Şîa ve Cumhûri Ulemâi'l-Muslimîn, Carbondale 1983, . 25, 26).


****
Gadîr-i Hum, Şiî dünyasının 18 Zilhicce'de coşku ile kutladığı bir bayramdır. Buveyhîler'den Muizzuddevle Ahmed b. Buveyh 352'de (963) İrak'ta, Fâtımîler'den Muizzud devle-Lidînillâh 362'de (973) Mısır'da bu günü resmî bayram ilân etmişlerdir. 18 Zilhicce, günümüzde de halk tarafından İran'da, her biri Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ı temsil eden içleri balla doldurulmuş üç çöreğin bıçaklanması suretiyle kutlanır. Onlara göre bal üç halifenin kanını sembolize eder. 18 Zilhicce Nusayrîler tarafından da son derece önemli bir bayram kabul edilir.

Peygamber (s.a.v.) :
Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır” diye buyurmuştur.” (Tirmizi, Menakıb,19; İbn Mace, Mukaddime,11; İbn Hanbel, 1/84,118, 119)

İbn Hacer aynı hadisi değişik yollardan nakledildiğini belirtmiş ve rivayetinin sağlamlığına işaret etmiştir. (İbn Hacer, 7/74)
Zeyleî ise, bu hadisin değişik rivayetlerden gelmesine rağmen zayıf olduğunu belirtmiştir. (Tuhfetu’l-Ahvezi, 3/137)


***


30225

Şerîf er-Radî (ö. 406/1015) tarafından derlenerek Ali (r.anh)’ye nisbet edilen "Nehcu'l-Belâğa" Adlı Kitabta; Ali (r.anh) şöyle demekte: "VAllahi, hilafete rağbetim ve hükmetmeye isteğim yoktu. Fakat bu iş için beni siz çağırdınız, bu yükü siz yüklediniz!"
Şia'nın iddia ettiği gibi Nass ile Halife seçilmiş bir kimse, Hilafete istemeden getirildiğini söyleyebilir mi?
 
Ebukutub Çevrimdışı

Ebukutub

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Abi çok çetrefilli bi konu.Allah razı olsun.Şiiler burdan vurmaya çalışıyor müslümanları...Adamlar İSMET'i kabul etmedikleri için nebiyi suçluyorlar. Allahdan korkmuyorlar.Bilmiyorum kardeşler ama ben RABBİMİZİN şu ayetine dayanıyorum.Selamun aleyküm.
Allah kıyamet gününde, ihtilaf etmekte olduğunuz konulara dair aranızda hüküm verecektir.(Hac 69)
 
Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Kardeşim , Şianın sapıklığı sadece bu mesele değil ki? Neresi düzgün? sahabeye küfreden bu sapıklara ne anlatıp da kabullendireceksin? Onlara şunu diyebilirsin, Ali (r.anh), (kendilerinin ehli beytten dedikleri) Salman-ı farisi, Ali'nin çocukları (Hasan Huseyn), Ebuzer, Amcası Abbas ve kuzeni İbn Abbas (Abdullah) vs, Ebubekir (r.anh) Halife seçilmesiyle biat edince Haşa Dinden mi çıkmış oldular? Olmadılar ise Bunlar ve Ali (r.anh), guya Ali (r.anh)'nin Halifeliğin gasbedilmesine radı olup onay mı verdiler!
Ehli sunnete göre 4 halife arasında fazilet sırası, Hilafet sırasına göredir!
Sapıklardan uzak dur ve's selam,

 
A Çevrimdışı

ABDULLAH9

Üye
İslam-TR Üyesi
Allahın bır takdırı olsa gerek islama en buyuk darbeyı bu tefrika vurmuştur vurmayada devam edıyor
 
Üst Ana Sayfa Alt