Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale GayriMüslimler'den İlim Öğrenmek | Seyyid Kutub

Mustafa bin Yılmaz Çevrimdışı

Mustafa bin Yılmaz

''Selef,selef ve selef...''
İslam-TR Üyesi
Müslümanın, inanç gerçekleri ile ilgili konularda, kainatla ilgili genel düşüncede, ibadetle, ahlakla, davranış tarzı ile, değer ölçüleri ne siyasi, ekonomik ve sosyal ilkelerde, insani gelişmelerinin faktörleri veya insanın tarih içindeki mizyonu ile ilgili meselelerde sadece ilahi kaynaklara dayanması gerekir. Müslüman bu konularda ancak pratik
hayatı içinde dinine, takvasına ve inanç sağlamlığına güvendiği kimselerden bilgi alabilir.

Buna karşılık müslüman kimya gibi, fizik gibi, biyoloji gibi, astronomi ve tıp gibi, sanayi ve tarım gibi, yönetim usulleri gibi, sanatla
ilgili çalışma usulleri gibi, savaş ve vuruşma usulleri gibi ve bunlara benzer olanlarda hem Müslümandan ve hem de Müslüman olmayanlardan bilgi alabilir.


Her ne kadar Müslüman toplum ortaya çıkar çıkmaz bu alanların tümünde mutahassıs elemanlar yetiştirmenin farz-i kifaye olduğu, hiç kimse bu alanlarda yetiştirilmez veya elemanı yetişecek ortam hazırlanmazsa toplumda herkesin sorumlu olacağı şuuru içinde olarak bu branşlarda yetişkin elemanlara kavuşmaya çalışmalı ise de
bu amaca varılana kadar Müslüman, bu branşların gerek teorisinde ve gerekse uygulama tarzlarında hem Müslümandan ve hem de Müslüman olmayandan yararlanabilir; bu alanlarda hem Müslümanların ve hem de Müslüman olmayanların emek ve tecrübesinden faydalanılabilir.


Çünkü bu konular, Peygamber'imizin (S.A.S.) "Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz" hadisi ile işaret ettiği alanların kapsamına girer. Bu konular Müslümanın hayat, kainat, insan, insanın amacı,
fonksiyonu, gerek çevresini kuşatan varlıklarla ve gerekse tüm varlıkların yaratıcısı ile olan ilişkisi gibi ana meselelerde müslümanın
düşüncesini oluşturma zarureti ile ilgili değildir. Bu konular, Müslümanların hayatını, gerek fert olarak ve gerekse cemiyet olarak düzenleyen şeriat ilkeleri, rejim temelleri ve ana sosyal kurumlarla da doğrudan doğruya ilgili değildirler. Hatta bu konular ahlak, edep, gelenek, ve değer ölçüleri gibi Müslüman toplumda geçerli olan ve bu toplumun ana hatlarını teşkil eden meselelerden de değildir. Buna göre, bu konularda müslüman olmayanlardan yararlanmak, müslümanın inancını sarsmak veya onun yeniden cahiliyeye dönmesine yol açmak gibi vir tehlikesi yoktur.


Fert ve toplum olarak tümüyle insani gelişmeleri yorumlamaya gelince bu, insan psikolojisi ile tarih içindeki hareketlerine hangi açıdan bakıldığına dayanır. Kainatın oluşumu, hayatın başlangıcı ve tecrübi ilimlerin sınırlarını aşan kesimi ile insanın kaynağı gibi kimya,
fizik, astronomi ve tıp branşları ile açıklanamayan konuların bilgisinde durum, şer'i hukuk sistemi ile hayat tarzını düzenleyen ilke ve metodlarda olduğu gibidir, yani bu konular hakkında bilgiler, doğrudan doğruya inanç sistemine bağlıdır. Öyle olunca bu konularda Müslüman, ancak dinine takvasına ve bildiklerini ilahi kaynağa dayandırdığına kesinlikle güvendiği Müslümanlardan bilgi alabilir. Önemli olan nokta, Müslümanın görüşünde bu konuların inanç sistemine bağlı bilinmesidir. Bu tutumun yalnızca Allah'a kul olma ilkesinin ve La İlahe İllallah, Muhammedün Resullah şahadet cümlelerinin gereği olarak kabul edilmesidir.


Müslüman her türlü cahiliye gelişmesinin eserlerini okuyabilir. Fakat bütün bu alanlardaki bilgi ve düşüncesini o eserlerden edinmek için değil. Bu incelemenin asıl amacı, cahiliyenin nasıl haktan saptığını, bu beşeri sapıklıklan, İslam inanç ve düşüncesindeki sağlıklı temellerine oturtup düzeltmenin, doğrulamanın nasıl mümkün olacağını
tesbittir.


Tümü ile felsefe çalışmaları, tümü ile tarih yorum çalışmaları, genel yorum karakteri taşımayan bazı gözlem ve görüşler dışında
kalan bütün psikoloji bilgisi, bütün ahlak konuları, tüm olarak dinler hakkındaki karşılaştırma çalışmaları, bazı gözlemler ve statistik veriler dışında tümü ile sosyal doktrinler ve bunlarla ilgili yorumlar, bütün bu branşlar, İslam dışı cahiliye düşüncesi içinde, eskisi ve yenisi ile, cahiliyenin inanç ve dünya görüşünün doğrudan doğruya etkisi altındadırlar, cahiliye kaynaklı kavramlara dayanırlar. Bu branşların tümü değilse bile büyük bir çoğunluğu özleri itibarı ile açık veya
kapalı şekilde genel olarak din kavramına ve özel olarak İslam düşüncesine karşı düşmanlık esasına dayanırlar.


Belirttiğimiz düşünce branşlarındaki durum, kimya, fizik, biyoloji, astronomi, tıp ve benzer ilimlerdeki durum gibi değildir. Tabii
ki, adını saydığımız pozitif bilimler objektif tecrübe sınırları içinde kalıp vardıkları sonuçları değiştirmeden açıkladıkları ve ne yolda olursa olsun, felsefi yorumlara dayanmaları şartı ile bu sözümüz geçerlidir. Bu noktayı bir misal ile açıklığa kavuşturalım. Bilindiği gibi Charles Darwin, biyolojide gözlemleri tespit edip düzene koyma sınırını,
hiç bir delile ve şahsi arzusu dışında hiç bir gerekliliğe dayanmaksızın, aşarak hayatın kaynağı problemini yorumlamak için tabiat dışı
bir kuvvet farzetmenin yersiz olduğunu ileri sürmüştür.


Bu konularla ilgili olarak Müslüman, Rabb'inin doğru beyanına dayalı olan yeterli bilgiye sahiptir. Ayrıca bu alanlarda, beşer girişimlerinin içinde bulunduğu bilgi seviyesi gülünç bir maskaralıktır. Bu gerçekler bir yana, zaten bu konulardaki düşünceler doğrudan doğruya inançla ve şeriki olmayan Allah'a kul olma ilkesi ile ilgilidir.


Kültür, bir insanlık mirasıdır, onun vatanı, milliyet ve dini yoktur, masalı pozitif ilimler ile bu ilimlerin uygulanışını gösteren teknoloji ile ilgili olduğu takdirde doğrudur. Bu alanı aşıp ilimlerin sonuçları ile ilgili fizik ötesi felsefi yorumlara dalmaması şartı ile İnsan psikolojisi ile ilgili, insani gelişmeler ile ilgili ve tarih ile ilgili felsefi yorumlara kalkışmaması şartı ile. San'at, edebiyat ve diğer tüm hissi ifade alanlarına girmemesi şartıyle. Böyle olmayınca bu basma kalıp söz, bütün insanlığın vücuduna sızabilmek için, başta inanç ve düşünce ile ilgili olmak üzere önündeki her türlü engeli eritmek isteyen dünya yahudiliğinin (siyonizmin) bir tuzağıdır. Bu söz yahudinin
şeytani amaçlarına ulaşmak için kullandığı zehirleyici ve zihinleri bulandırıcı bir sözdür. Yahudinin ulaşmak istediği başlıca amaç, insanlık emeğinin tüm kazancını faizci yahudilerin mali kurumlarına akıtan faiz
sistemini devam ettirmektir.


Fakat İslama göre, pozitif ilimler ile teknoloji dışında, iki çeşit kültür vardır. Biri İslam düşüncesi temeline dayanan İslam kültürü,
diğeri ise çeşitli metodlara dayanmakla birlikte tek bir temele, değer ölçülerinde Allah'a baş vurmayan insan düşüncesini ilke edinmeye indirgenmesi mümkün olan cahiliye kültürü.


İslam kültürü gerek fikri ve gerek insan pratiği ile ilgili tüm düşünce ve araştırma alanlarını kapsamına alır. Bu kesimlerin tümünde
kesintisiz canlılığı ve gelişmeyi sağlayan ilkelere, metodlara ve özelliklere sahiptir.


Bu nokta ile ilgili olarak şunu bilmek yeterlidir ki, günümüzün sanayileşmiş Batı kültürünün temel taşı olan tecrübi metod, Avrupada
değil, Endülüs'ün Doğu İslam aleminin üniversitelerinde geliştirilmiştir. Bu metod, ortaya çıkarken kainata, onun objektif özelliklerine, saklı imkanları ile güç kaynaklarına ilişkin İslam düşüncesine ve bu
düşüncenin yön verici etkisine dayanarak ilkelerini kuruyordu. Sonraları kimi toplum yapısından gelen ve kimi de Hristiyan ve siyonist dünyanın saldırılarından kaynaklanmış olan bir takım faktörlerin etkisi altında İslam aleminin girerek İslamdan uzaklaşması sebebi ile tecrübe metodu İslam dünyasında önceleri ihmale uğrayıp sonraları tamamen terkedilirken Avrupada doğan ilmi Ronesans hareketi, metodu Batıya aktarıp orada gelişip yaygınlaşmasını sağlamıştır. Bir süre sonra Batı dünyası, Allah adına insanlara zulüm ve kötülük işlemekte hayli ileri gitmiş olan Hristiyan Kilisesi ile aralarındaki ilişkileri keserken, tecrübe metodu ile iktihas edildiği kaynak olan İslam inancının ilkeleri arasındaki bağı da keserek onu tamamen Allah'dan
uzak bir niteliğe büründürmüştür.


Böyle olunca Batının tüm düşünce ürünleri, her zaman ve her yerde görülen diğer cahiliye düşüncesi verilerinde olduğu gibi dayandığı İslam düşüncesinden apayrı özelliği olan, aynı zamanda İslam düşüncesine kökten düşman olan bambaşka bir şey olup çıktı. Bu yüzden tek başına düşünce sisteminin dayanaklarına dönmek eğer yetkili ise kendi eli ile asıl kaynaklardan aldığı bilgiler ile yetinmek,
buna gücü yetmediği takdirde de sadece dinine ve takvasına güvenilir, bilgi vermekte yetkili olan kimselerden bilgi edinmek Müslümanlar için kaçınılmaz bir görev olmuştur.


İnsanın kainata, hayata, insani gelişmelere, değer ölçülerine, ahlaka, geleneklere ve bunlar gibi insan psikolojisi ile ondaki gelişmelere
bakış tarzını etkileyen inanç kavramlarına ilişkin ilimlerin tümünde İslamiyet, ilim başka, alim başka şeklindeki basma kalıp görüşü tanımaz.


İslamiyet, kimya gibi, fizik gibi, astronomi gibi, tıp gibi katıksız pozitif ilimler ile sanayi, tanrım, idari ve bürokratik işler ve benzerleri gibi pozitif ilimilerin uygulama alanları olan konularda gerek Müslüman olmayanlardan ve gerekse takvası ile güvenilir olmayan Müslümanlardan bilgi almayı hoş görü ile karşılar. Bu da tıpkı günümüzde olduğu gibi, kendilerine Müslüman diyenlerin dinlerinden, hayat tarzlarından ve yeryüzü halifeliğine cevap verecek yeterlikte İslam düşüncesinden uzaklaşmalarından dolayı bu alanlarda bilgi verecek yeterlikte takva sahibi Müslümanların bulunmadığı durumlar için geçerlidir.


Buna karşılık İslam inanç ilkelerinde, düşünce dayanaklarında, Kur'an tefsirinde, hadis yorumunda, Peygamber'imizin (S.A.S.) mis-
yonunu yorumlamada, tarih ve insan yorumunda, sosyal doktrinde, rejimde, siyaset usulünde, sanat ve edebiyatın ilham kaynakları ile uslübunda İslam dışı kaynaklardan veya dine bağlılığı ve takvası güven vermeyen Müslümanlardan yararlanmayı hoş görmez.


Bu satırların yazarı ömrünün kırk yılını okuyarak geçirmiş bir insandır. Kırk yıl boyunca gerek branşı ile ilgili olduğu için ve gerekse
ilgisini çektiği için, beşer kültürünün başlıca alanları ile ilgili eserler üzerinde ,araştırma yapmak ve okumak birinci derecede gelen işi olmuştur. Sonra inancının ve düşüncesinin kaynaklarına döndüğü zaman bütün okumuş olduğu eserleri, o büyük hazine karşısında gayet sönük ve değersiz bulmuştur. Hoş, başka türlü de olamazdı ya! Fakat ömrünün harcanmış kırk yılından dolayı pişman değildir. Çünkü bu uzun yıllar boyunca sapıklığı ile, bayağılığı ile, iğrençliği ile, yavanlığı ile,
bunalımı ile, bunlara karşılık gururu ile, iddiası ile, sözün kısası bütün içyüzü ile Cahiliye'yi tanımıştır. Bu tecrübeler sayesinde kesinlikle
anlamıştır ki, Müslüman bu iki çeşit kaynağı bir gibi kabul edip her ikisinden de bilgi alamaz.


Bununla birlikte, bu sözlerim, şahsi kanaatımı yansıtan özel görüşüm değildir. Çünkü mesele, şahsi kanaatlere dayanarak fetva verilemeyecek kadar önemlidir. Mesele Müslümanın kendi görüşüne değil de ancak Allah'ın ve O'nun Resulünün buyruklarına bağlı kalacağı derecede ilahi terazide ağırlık taşıyan bir meseledir. Buna göre bu konuda Allah'ın ve O'nun Resulünün buyruklarını hakem tutuyor ve
onlara başvuruyoruz. Allah'a ve Onun Resulüne inananların her anlaşmazlık konusunda yaptıkları gibi Ulu Allah (C.C.) yahudilerin ve
hristiyanların Müslümanlara ilişkin nihai hedefleri hakkında şöyle buyuruyor:


"Ehl-i kitabın çoğu, hakkı açıkça gördükten sonra, içlerindeki kıskançlıktan dolayı sizi iman ermişken tekrar kafir yapabilseler diye
isterler. Allah'ın onlar hakkındaki emri (savaş ve cizye) gelinceye kadar onlara göz yumun, kendilerine karşı müsamaha ile davranın. Hiç
şüphesiz. Allah her şeye kadirdir."



Yine Ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor:

"Yahudi ve hristiyanlar, dinlerine girmedikçe, asla senden hoşlanmazlar. De ki, yol, ancak Allah'ın gösterdiği yoldur sana gelen ilimden sonra eğer onların arzularına uyacak olursan, senin ne koruyucun ve ne de dostun vardır."



Yine Ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor:

"Ey mü'minler, eğer herhangi bir ehli kitab fırkasına uyarsanız iman etmişken sizi yeniden kafir yaparlar."


Hafız Ebu Ya'la'nın Hammad'dan, onun Şa'bi'den, onun da Cabir'den -hepsinden Allah razı olsun- rivayet ettiğine göre Peygamber'imiz (S.A.S.) şöyle buyuruyor:

"Ehli kitabdan hiç bir şey sormayın. Çünkü kendileri sapıklık içinde oldukları için size doğru yolu gösteremezler. Böyle olunca ya
bir batılı tasdik edecek veya bir hakkı yalan sayacaksınız. Allah'a yein ederim ki, eğer Musa sağ olarak aramzda olsaydı, kendisine bana uymaktan başka hiç bir davranış helal olmazdı."



Ulu Allah'ın (C.C.) açıklaması ile yahudi ve hristiyanların müslümanlar hakkındaki nihai amacı böylesine kesinlik kazandıktan sonra
onların İslam inancı ile, İslam tarihi ile ilgili herhangi bir araştırmada yahut İslam toplumuna, ekonomisine ve politikasına yön vermeye kalkışınca iyi niyet göstereceklerini, maksatlarının hayra, hidayete ve nura ulaşmak olacağını bir an bile düşünmek ahmaklıktır. Allah'ın kesin buyruğuna rağmen bu kimseler hakkında öyle sananlar, ancak
gafiller olabilir!


Ayrıca ulu Allah'ın "de ki, hidayet, ancak Allah'ın hidayetidir, yol sadece Onun gösterdiği yoldur" şeklindeki buyruğu, bu alanlarda Müslümanın başvuracağı biricik kaynağın ne olduğunu kesinlikle belirtmektedir. Allah'ın hidayeti dışında sadece sapıklık vardır, O'nun dışında bir başka hidayet yoktur. Bu gerçek "de ki, hidayet, yalnız Allah'ın
hidayetidir, yol sadece O'nun gösterdiği yoldur."
buyruğundaki kesinlikten anlaşılmaktadır. Buna göre ne delinin manasından şüphe edilebilir ve ne de onu tevil etmeye imkan vardır.


Aynı şekilde Allah'ı zikretmekten yüz çevirerek sadece dünya işine kendisini veren kimselere itibar edilmemesi hakkında da kesin emir
vardır. Allah'ın buyruğu, böylelerinin sadece şüpheli bilgilere, zanlara sahip olduklarını bildirmektedir. Oysa ki, Müslümanın zanlara (kesinleşmemiş kanaatlere) uyması yasaklanmıştır. Ayrıca böyle kimselerin
kesin bilgiye sahip olmayacağı, sadece dünya hayatının görünüşüne ilişkin bazı bilgiler taşıyabilecekleri açıklanmaktadır. Ulu Allah (C.C.) şöyle buyurur :

"Bizim rızkımızdan yüz çevirerek yalnız dünya hayatı peşinden koşanlardan yüz çevir. Onların eriştikleri ilim derecesi sadece budur.
Hiç şüphesiz, kimin ondan saptığını ve kimin doğru yolda olduğunu Rabb'in herkesten iyi bilir."



Yine Ulu Allah (C.C.) buyuruyor:

"Onlar dünya hayatının görünüşünü bilirler. Onlar Ahiretten tüm olarak habersizdirler."

Allah'ın zikrinden gafil olup sırf dünya hayatı peşinden koşanlar ki günümüzün tüm bilginlerinin durumu budur sadece görünüşü (zahiri) bilebilirler. Müslümanın sahibine güven duyarak her konuda benimseyebileceği ilim, bu değildir. Müslüman böyle bir kimseden hayatın, insan psikolojisinin ve bunlara bağlı düşüncelerin dışında kalan sırf madde ilimleri alanında ve bunlarla sınırlı olarak yararlanabilir. Ayrıca böylelerinin bilgisi, Kur'an ayetlerini bulundukları yerden çekip çıkararak maksatlarına aykırı şekilde delil gösterenlerin sandığı gibi "hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?" ayetinde işaret edilip övülen bilgi de değildir.


Bu açıklayıcı soru tam şu ayetin içinde sorulmaktadır. Ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor:

"Bunlar mı, yoksa Ahiretten korkarak ve Rabb'inin rahmetini umarak gece saatlerinde secde edip kıyam durarak ahiretten korkan ve Rabb'inin rahmetini ümit edenler mi daha hayırlıdır. De ki, bilenler ile bilmeyenler bir olur mu? Bunlardan ancak kamil akıl sahipleri ders alabilir."


Görüldüğü gibi, "secde ederek ve kıyam durarak" ayın zamanda Allah'tan korkup O'nun Rahmetini umanlardır bilenler. İşte ayetin işaret ettiği ilim budur. Yani fıtratı bozup Allah'ı inkar etmeye götüren değil, Allah'a ve O'ndan korkmaya doğru kılavuz olan ilim! İlim, yalnız inançla, dini farzlarla ve şeriatla ilgili olan bilgilerden ibaret değildir. İlim, her şeyi kapsamına alır. Bu terim, inancı, farzları ve şeriatı bilmeyi içine aldığı gibi yeryüzü halifeliğini yürütmek üzere tabii kanunları ve onları kontrol altına almayı bilmeyi de kapsar. Fakat inanç temelinden ayrılmış olan ilim, Kur'anın kasdettiği ve sahiplerini övdüğü ilim değildir.


Fizik, kimya, astronomi, biyoloji, jeoloji ve benzeri gibi kainat sisteminin kanunlarını ve hayatın ilkelerini araştıran ilimler ile inanç
tabanı arasında ilişki vardır. Bu ilimler, sapık arzular tarafından Allah'dan uzaklaştırmak amacı ile kullanılmadıkça insanı Allah'a götürür. Fakat özellikle Avrupa tarihinde ilimle uğraşanlada zorba kilise arazında meydana gelen yersiz çatışmalar yüzünden, maalesef, Batı ilminin metodu Rönesans hareketi ile böylesine yanlış bir doğrultuya sapmıştır. Bu çatışma, Batı düşüncesinin bütün metodları ile bütün düşünce tarzları üzerinde derin izler bırakmıştır .Bu çatışmanın düşmanca ve zehirli kalıntıları sadece kilise ve kilise düşüncesinin dayandığı kaynaklarla ilgili olmakla kalmamış tüm olarak din düşüncesine yönelip Avrupa düşüncesinin her ilim alanında geliştirdiği eserlere sinmiştir. Bu eserler ister metafizik felsefe ile ilgili olsun, isterse görünüşte din konusu ile ilgisiz görünen pozitif ilmi araştırmalar alanında meydana getirilmiş olsun, hiç biri kendisini bu tutumdan kurtaramamıştır.


Gerek metod ve gerekse veriler açısından Batı düşüncesinin öncelikle, belirttiğimiz genel düşünce ilkesinin düşmanlıkla zehirlenmiş
bir tortu üzerine oturduğu anlaşılınca bilmeliyiz ki, bu metod ve veriler İslam düşüncesine karşı daha şiddetli bir düşmanlık beslemektedir. Çünkü bu metod ve veriler İslam düşmanlığını özel bir amaç olarak benimsemiştir. Buna bağlı olarak Batı düşüncesi, kasıtlı planlar uyarınca islam inancını, islam düşüncesini, islam kavramlarını çeşitli vesileler ile bulandırmanın ve sonra da islam toplumunun özelliğini sağlayan ilkeleri yıkımanın çarelerini araştırır.


Bu yüzden İslamiyetle ilgili araştırmalarda Batının bakış açısına ve araştırma verilerine güvenmek, teslimiyetçi bir gaflet olur. Bu
yüzden, günümüzde içinde bulunduğumuz şartlar karşısında Batıdan almak zorunda olduğumuz pozitif bilimlerde bile aralarına felsefi bir yorum katılmış olabileceğini düşünerek ihtiyatlı olmamız gerekir. Çünkü araya karıştırılan bu zararlı unsurlar genel olarak din düşüncesine ve özellikle İslam düşüncesine kökten düşmandırlar. Ne kadar az olursa olsun, bu unsurlar saf İslam pınarını zehirlemeye yeterlidir.



Yoldaki işaretler | Seyyid Kutub
 
Üst Ana Sayfa Alt