... eğer bu kadar erken yaşta vaktinin bir kısmını Allah'a veremeyecek kadar cimriysen, gelecek sana daha da cimri olacağını ispatlayacaktır..." Abdullah Azzam
ISLAH HABER/HABER MERKEZİ
Islah Haber, Abdullah Azzam rahmetullahu aleyh'in "Gençlere Bir Mesaj" isimli iki bölüm halinde yayınlanacak olan risalesinin ilk bölümünü takipçilerine sunar.
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﷲِ ﺍﻟﺮﱠﺣْﻤﻦِ ﺍﻟﺮﱠﺣِﻴﻢ
إِنَّ الْحَمْدَ لِلَّهِ ، نَحْمَدُهُ ، وَنَسْتَعِينُهُ ، وَنَسْتَغْفِرُهُ ، وَنَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ شُرُورِ أَنْفُسِنَا ، وَمِنْ سَيِّئَاتِ أَعْمَالِنَا ، مَنْ يَهْدِهِ اللَّهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ ، وَمَنْ يُضْلِلْ فَلاَ هَادِيَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلا تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَتَسَاءَلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلا سَدِيدًا . يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا. أما بعد :
فإن أصدق الحديث كتاب الله ، وخير الهدي هدي محمد ، وشر الأمور محدثاتها ، وكل محدثة بدعة، وكل بدعة ضلالة ، وكل ضلالة في النار
Allah-u Teâlâ'ya hamd olsun! O’na şükreder, O’ndan yardım diler, O’nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O’na sığınırız. Allah-u Teâlâ kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah-u Teâlâ‘dan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki;Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve rasulüdur
ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﱠﺬِﻳﻦَ ﺁﻣَﻨُﻮﺍﹾ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﺣَﻖﱠ ﺗُﻘﹶﺎﺗِﻪ ﻭَﻻﹶ ﺗَﻤُﻮﺗُﻦﱠ ﺇِﻻﱠ ﻭَﺃﹶﻧﺘُﻢ ﻣﱡﺴْﻠِﻤُﻮﻥﹶ
Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Ali İmran, 102
ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﻨﱠﺎﺱُ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺭَﺑﱠﻜﹸﻢُ ﺍﻟﱠﺬِﻱ ﺧَﻠﹶﻘﹶﻜﹸﻢ ﻣﱢﻦ ﻧﱠﻔﹾﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ ﻭَﺧَﻠﹶﻖ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺯَﻭْﺟَﻬَﺎ ﻭَﺑَﺚﱠ ﻣِﻨْﻬُﻤَﺎ ﺭِﺟَﺎﻻﹰ ﻛﹶﺜِﲑﺍﹰ ﻭَﻧِﺴَﺎﺀ ﻭَﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﺍﻟﱠﺬِﻱ ﺗَﺴَﺎﺀﻟﹸﻮﻥﹶ ﺑِﻪ ﻭَﺍﻷَﺭْﺣَﺎﻡ ﺇِﻥﱠ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﻛﹶﺎﻥ ﻋَﻠﹶﻴْﻜﹸﻢ ﺭَﻗِﻴﺒًﺎ
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir" Nisa,1
ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﱠﺬِﻳﻦَ ﺁﻣَﻨُﻮﺍ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪَ ﻭَﻗﹸﻮﻟﹸﻮﺍ ﻗﹶﻮْﻟﹰﺎ ﺳَﺪِﻳﺪًﺍ ﻳُﺼْﻠِﺢ ﻟﹶﻜﹸﻢْ ﺃﹶﻋْﻤَﺎﻟﹶﻜﹸﻢ ﻭَﻳَﻐْﻔِﺮ ﻟﹶﻜﹸﻢْ ﺫﹸﻧُﻮﺑَﻜﹸﻢْ ﻭَﻣَﻦ ﻳُﻄِﻊْ ﺍﻟﻠﱠﻪَ ﻭَﺭَﺳُﻮﻟﹶﻪُ ﻓﹶﻘﹶﺪْ ﻓﹶﺎﺯَ ﻓﹶﻮْﺯًﺍ ﻋَﻈِﻴﻤًﺎ
"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır. Ahzab, 70-71
Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu ALLAH’ın Kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed’in (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.”
Devamla;
El-Fevaid İbn'ul Kayyım'ın en iyi kitapları arasındadır. İbn'ul Kayyım bu kitabı sanki 80 yaşında bir adam oturmuş da tecrübelerini akr-tarıyor gibi yazmıştır. Ve bunlar onun da isimlendirdiği gibi el-Fevaid yani faydalardır. İbn'ul Kayyım'ın yazdığı herşey İslam için yazılanların en iyilerindendir. Doğrusu İbn'ul Kayyım, İbn Teymiyye'nin verdiği olgun bir meyvedir. İbn Teymiyye engin fıkıh ve ilmi ile öne çıkmıştır ve o hayatının büyük bir kısmını bir savaştan diğer bir savaşa katılarak harcamıştır. Bir defasında Şam yöneticileri Tatarlarla yüzleşmekten geri durup yerlerinde oturunca İbn Teymiyye kendisi savaşı komuta ederk şunları söylemiştir: "Bizler onlara karşı çıkacak güçte değiliz." Yani İbn Teymiyye dedi ki: "Biz onlara karşı duracağız," ve Allah onlara zaferi verecek.
Bana göre İbn Teymiyye olgun bir meyve vermiştir ki bu meyve İbn'ul Kayyımdır. İbn'ul Kayyım derin maneviyatı ve daimi ibadetleriyle bilinir. Bir defasında Mekke'den geçmişti de Mekkeliler onun ibadetle olan haşır neşirliği ve sürekli Allah'ı anması karşısında hayretler içerisinde kalırlar.
İbn Kayyım, el-Fevaid kitabında şöyle demektedir;
Kaybolan ve fayda vermeyen on şey vardır ki, bunlar:
1. Amel edilmeyen (yaşanılmayan) ilimdir.
2. İhlâs olmayan (Allah Teâlâ için yapılmayan) ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- örnek alınmayan (sünnete uygun yapılmayan) ameldir.
3. Allah yolunda harcanmayan maldır. Dolayısıyla topladığı bu malıyla ne dünyada yararlanır, ne de bu malı âhirette kendisıne fayda verır.
4. Allah Teâlâ'yı sevmekten, O'na kavuşmaya şevk ve özlem duymaktan ve O'nunla birlikte olmaktan arınmış olan kalptir.
5. Allah Teâlâ'ya itaat ve hizmet etmekten yoksun olan bedendir.
6. Sevgilinin rızâsına uymayan ve emirlerine bağlı kalmayan sevgidir.
7. Boşa geçirilen ya da iyilik ve yakınlık sağlamayan vakittir.
8. Fayda vermeyen şeylerde dönüp dolaşan fikirdir.
9. Seni Allah Teâlâ'nın rızâsına yakınlaştırmayan ve dünyanı da düzeltmene sebep olmayan hizmettir.
10. Kendisine bir zarar, fayda, ölüm, hayat ve yeniden diriliş sağlayamayan ve canı, Allah Teâlâ'nın elinde esir olan kimseden korkman ve ona ümit beslemendir.
Bu kaybedilen şeylerin en büyüğü ve her kaybedilen önemli şeyin temelini oluşturan şeyler, iki tanedir:
1. Kalbi kaybetmektir.
2. Vakti kaybetmektir.
Kalbi kaybetmek; dünyayı, âhirete tercih etmektir.
Vakti kaybetmek ise;(ölmeyecek gibi) uzun emellerle yaşamaktır.Böylece fesadın hepsi; hevâya uyma ve uzun emellerle yaşama biraraya gelmiş olur. Salâhın hepsi de, hidâyete tâbi olma ve Allah Teâlâ ile karşılaşacağı o güne (kıyâmet gününe) hazırlık yapmakla olur.
Hâlimizi Allah Teâlâ'ya havâle ederiz.
O, burada şerrin tümünü şu iki noktada özetlemiştir: kalbi kaybetmek ve vakti kaybetmek. Kalbi kaybetmek ahireti dünyaya tercih etmekle, zamanı kaybetmek ise uzun emellerle yaşayıp hevaya tabi olmak ile vuku bulur.
ﺭَﺑﱢﻪِ ﻭَﻧَﻬَﻰ ﺍﻟﻨﱠﻔﹾﺲَ ﻋَﻦِ ﺍﻟﹾﻬَﻮَﻯ ﻓﹶﺈِﻥﱠ ﺍﻟﹾﺠَﻨﱠﺔﹶ ﻫِﻲَ ﺍﻟﹾﻤَﺄﹾﻭَﻯ
Artık kim azgınlık etmiş ve dünya hayâtını âhirete tercîh etmişse, artık şüphesiz varılacak olan yer, ancak Cehennemdir!Kim de kıyâmet günü Rabbinin makamından (huzûrunda durmaktan)korkmuş ve nefsi(ni), (kötü) arzulardan men' etmişse, artık şüphesiz (o kimse için) varılacak olan yer, ancak Cennettir! Naziat, 38-41
Dünyayı hayatını ahirete tercih etmek kalbi mahveder ve korkan kişi zamanını heba etmeyen bir hazırlıkla ahirete hazırlanır. Bunlar şu iki tashihin beyanıdır: kulun Rabbi'nin önünde durmaktan korkması ki bu da kişiyi O'nunla buluşmaya hazırlanmaya ve vakti zayi etmemeye yöneltir. Bu kalbe hayat getirir zira kalper ancak hidayete tabii olup hevadan uzaklaşınca hayat bulur.
ﺇِﻧﱠﺎ ﺟَﻌَﻠﹾﻨَﺎﻙ ﺧَﻠِﻴﻔﹶﺔﹰ ﻓِﻲ ﺍﻟﹾﺄﹶﺭْﺽِ ﻓﹶﺎﺣْﻜﹸﻢ ﺑَﻴْﻦ ﺍﻟﻨﱠﺎﺱِ ﺑِﺎﻟﹾﺤَﻖﱢ ﻭَﻟﹶﺎ ﺗَﺘﱠﺒِﻊ ﺍﻟﹾﻬَﻮَﻯ ﻓﹶﻴُﻀِﻠﱠﻚَ ﻋَﻦ ﺳَﺒِﻴﻞ ﺍﻟﻠﱠﻪِ
" Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır." (Sad,26)
Şehvetler sıkıntıların, idaresizliğin, hayasızlığın ve tüm şerrin kökenidir çünkü her kim şehvetine/hevasına tabi olursa o hidayetten uzaklaştırılır. O halde yapmamız gereken Allah'ın dediği gibi:
ﻭَﺍﺗﱠﺒِﻊْ ﻣَﺎ ﻳُﻮﺣَﻰ ﺇِﻟﹶﻴْﻚَ ﻭَﺍﺻْﺒِﺮ ﺣَﺘﱠﻰ ﻳَﺤْﻜﹸﻢ ﺍﻟﻠﹼﻪُ ﻭَﻫُﻮ ﺧَﻴْﺮُ ﺍﻟﹾﺤَﺎﻛِﻤِﲔ
Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Yunus, 109
Hevaya uymak acelecilikten kaynaklanır ve sabır kişinin hevasının zıddına hareket etmesidir. Dilini tutan kişi, başkalarının özeline mütecaviz olmaya karşı sabreden kişidir. Bakışlarına gem vuran kişi gözlerini kötü bakışlardan muhafaza eden kişidir. Zinaya karşı sabreden kişi hayasız bir işi gerçekleştirmeye olan meyline direnen kişidir.
Ramazan'da orucunu bozan kişi midesinin şehvetine uyar ve sabır bu şehvete karşı direnmektir. Savaşta ayakları sabit kalan kişi o meydandan hayatını kaçırıp kurtarma isteğine karşı direnendir. Tiranların zindanlarında sabreden kişi o hapishane hücresi dışında kalan dünyanın hevesi ile karşılaşacaktır. Yoksulluğa sabreden kişi, kendisine haram olan malı alma veya da para kazanma isteğiyle kendisine haram olan bir işte çalışma arzusuna direnendir. İşte bu yüzden, tüm kötülüklerin kökeni uzun emellere sahip olup kişinin kendi zamanının ne zaman geleceğini ve ne zaman alemlerin Rabbinin : " Gel, vakit Aziz ve Cebbar olan Rabbinin karşısında durma vaktidir." diyeceğini bilmemesine karşılık vaktini ziyan etmesidir.
Rasulullah sas dedi ki:
“Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip değerlendir: İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin,hastalıktan evvel sıhhatin,fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın,meşguliyetten evvel boş zamanınve ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!” (Hâkim, 7927, Müstedrek)
Gençliğinden faydalan çünkü bugün nafile oruçlar tutabilirsin ancak yarın ihtiyarlığa yaklaşırken kemiklerini ve etini beslemek onlara gıda yetiştirmek zorunda kalacaksın. Orucun zorluklarını göğüslemekte zorlanabilirsin. Tam şu anda, gece yarısı uyanıp gece namazı kılabilecek bir gençsin, sana şahit olması ya da bir gün kabrin yalnızlığında sana yarenlik etmek üzere alemlerin Rabbine kıyamlarda secdelerde bulunabilirsin. Bugün gençliğinin, gençlik yıllarının ilk zamanlarındasın. Ey kardeşlerim, gençlik zamanı zorluklar zamanıdır. Bu vakit elinden geleni yapma ve kendini feda etme vaktidir! Bu vakit, yalnız olduğun ya da tek bir hanım ve çocuğunla olduğun için birçok sorumluluğun henüz omuzlarına yüklenmediği bir vakittir. Yarın ise yıllar geçtikçe mes'uliyetler artacak, dünyanın dertleri seni yakalayacak ve sen ailenin, çocuklarının, akrabalarının sıkıntıları ile meşgul olacak onları çözmek isteyeceksin ve bu zamanın çoğunu senden alıp gidecek.
Yani şu anda gençlik döneminde, sıkıntı ve fedakarlıklar dönemindesin. Her zaman belirtmişimdir ki korkan gence hayret ederim! Onun için korkacak ne var? Ve eğer şimdi korkuyorsa peki ya yarın nasıl olacak? Bu zaman dilimi insanın en verimli olduğu dönemdir. Gençlik, ruhu Allah subhanehu ve teala'ya sunmak için hazırlanmıştır. Eğer Allah'ın dinine zaferi getiren ilk insanlara bakacak olursak onların hep gençler olduğunu görürüz. Onların çoğu - 3'ü 40lı yaşlarda ya da 4'ü 50li yaşlarda- 20 yaşından küçüktü çünkü bu vakit gayret ve fedakarlık vaktidir.
Sahihayn'da ( Buhari, 3988) Abdurrahman bin Avf şöyle rivayet etmiştir:
“Bedir’de harp saflarında durup sağıma soluma baktığım zaman Ensâr’dan iki genç delikanlı gözüme ilişti. Bunlardan en kuvvetli ve vurucu olanı ile bulunmak istedim. Bu iki gençten biri beni gözü ile süzdü sonra bana dönerek:
“Ey amca! Ebû Cehil’i tanır mısın?” diye sordu.
Ben de:
“Evet tanırım” dedim ve
“Ey kardeşimin oğlu, Ebû Cehil’i ne yapacaksın?” diye sordum. O da
“Bana haber verildiğine göre, Ebû Cehil Resûlullah’a sövermiş. Allah’a yemîn ederim ki onu bir görürsem, öldürünceye veya kendim ölünceye kadar asla ondan ayrılmayacağım.” dedi.
Bir gencin heyecan halinde söylediği kat’i bu söze doğrusu hayret ettim. Bu iki gençten diğeri de beni gözden geçirerek diğerinin söylediği gibi söyledi. Bu sırada gözlerim hiç bir tarafa takılmadan ben de Ebû Cehil’i görmüştüm. O, Kureyş” askeri içinde hiç durmadan ileri geri dönüp duruyordu. Ben:
“Gençler, öteye beriye telaşla giden şu şahıs, bana o sorup tanımak istediğiniz Ebû Cehil’dir”
dedim. Onlar da hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebû Cehil’i öldürünceye kadar kılıç darbesine tuttular. Sonra dönüp Resûlullah’ın huzûruna geldiler. Ve hâdiseyi arz ettiler.
Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Ebû Cehil’i hanginiz öldürdü?” diye suâl etti. Bunlardan biri “Ben öldürdüm” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Kılıçlarınızı sildiniz mi?” deyince. Onlar da: “Hayır silmedik” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz, kılıçlarına ne kadar kan bulaştığını ve ne derece derinlikte battığını anlamak için gençlerin kılıçlarını tetkik edip, gözden geçirdi. İltifât ve tebrik ederek: “İkiniz öldürmüşsünüz” buyurdu.
İbni Mes’ûd Ebû Cehil’i aramaya gitti. O’nu yaralı olarak buldu ve tanıdı. “Ebû Cehil sen misin?” dedi. Boynuna ayağını bastı. Sakalından tutup çekti ve “Ey Allahın düşmanı Allahü teâlâ nihâyet seni hor ve hakîr etti mi?” dedi. Ebû Cehil, “Ne diye beni hor ve hakîr edecek. Ey koyun çobanı. Allah seni hor ve hakîr etsin. Sen çıkılması pek sarp bir yere çıkmışsın. Sen bana bugün zafer ve galebenin hangi tarafta olduğunu haber ver” dedi. İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ), “Zafer Allah ve Resûlünün tarafındadır,” dedi. Ebû Cehil’in miğferini kafasından çıkarırken, “Ey Ebû Cehil seni öldüreceğim” dedi. Ebû Cehil, “Sen kavminin ulusunu öldürenlerin ilki değilsin. Fakat doğrusu senin beni öldürmen bana çok ağır geldi. Hiç olmazsa boynumu göğsüme yakın kes de başım heybetli görünsün” diyerek küfrünün, gurûr ve kibirinin ne dereceye çıkmış olduğunu gösterdi. İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ) Ebû Cehil’in başını kendi kılıcıyla kesemeyince, Ebû Cehil’in kılıcıyla, kesti ve silahını, zırhını, miğferini, başını getirip Peygamberimiz aleyhisselâm önüne koydu. “Yâ Resûlallah! Bu Allahü teâlânın düşmanı Ebû Cehil’in başıdır.” dedi. Peygamberimiz ( aleyhisselâm), “O Allah ki O’ndan başka ilâh yoktur” buyurdu. Sonra kalkıp İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ) ile birlikte Ebû Cehil’in ölüsünün yanına kadar gitti. Onun üzerine dikildi ve “Allahü teâlâya hamd olsun ki seni zelîl ve hakîr kıldı, ey Allah düşmanı. Bu, bu ümmetin firavun’u idi.” buyurdu.
O Ebu Cehil ki insanları onun varlığından kurtaranlar hayatlarının henüz başında olan iki genç delikanlıydı. Onlar yaklaşık 17 yaşında idiler ki bu da lise çağlarına denk gelir. Onlardan her biri Kureyş'in elit şövalyesi Ebu Cehil ile karşı karşıya gelip onu öldürüp nihayet ondan kurtulmuş olmanın müjdesini Rasulullah sas'e verdiler. Ve Bedir, Hendek, Uhud vb. savaşlara bakacak olursanız eğer o meydanlarda gençlerden başkasını bulamazsınız.
Sümeyye Polat tarafından tercüme edilmiştir.
ISLAH HABER/HABER MERKEZİ
Islah Haber, Abdullah Azzam rahmetullahu aleyh'in "Gençlere Bir Mesaj" isimli iki bölüm halinde yayınlanacak olan risalesinin ilk bölümünü takipçilerine sunar.
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﷲِ ﺍﻟﺮﱠﺣْﻤﻦِ ﺍﻟﺮﱠﺣِﻴﻢ
إِنَّ الْحَمْدَ لِلَّهِ ، نَحْمَدُهُ ، وَنَسْتَعِينُهُ ، وَنَسْتَغْفِرُهُ ، وَنَعُوذُ بِاللَّهِ مِنْ شُرُورِ أَنْفُسِنَا ، وَمِنْ سَيِّئَاتِ أَعْمَالِنَا ، مَنْ يَهْدِهِ اللَّهُ فَلاَ مُضِلَّ لَهُ ، وَمَنْ يُضْلِلْ فَلاَ هَادِيَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ وَحْدَهُ لا شَرِيكَ لَهُ ، وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلا تَمُوتُنَّ إِلاَّ وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ.
يَا أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَتَسَاءَلُونَ بِهِ وَالأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلا سَدِيدًا . يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعْ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا. أما بعد :
فإن أصدق الحديث كتاب الله ، وخير الهدي هدي محمد ، وشر الأمور محدثاتها ، وكل محدثة بدعة، وكل بدعة ضلالة ، وكل ضلالة في النار
Allah-u Teâlâ'ya hamd olsun! O’na şükreder, O’ndan yardım diler, O’nun bağışlamasını isteriz. Nefislerimizin şerrinden, kötü amellerimizden O’na sığınırız. Allah-u Teâlâ kime hidayet ederse onu saptıracak, kimi de saptırırsa ona hidayet edecek yoktur. Şehadet ederim ki; Allah-u Teâlâ‘dan başka ibadete layık ilah yoktur. O tektir, O’nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki;Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem O’nun kulu ve rasulüdur
ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﱠﺬِﻳﻦَ ﺁﻣَﻨُﻮﺍﹾ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﺣَﻖﱠ ﺗُﻘﹶﺎﺗِﻪ ﻭَﻻﹶ ﺗَﻤُﻮﺗُﻦﱠ ﺇِﻻﱠ ﻭَﺃﹶﻧﺘُﻢ ﻣﱡﺴْﻠِﻤُﻮﻥﹶ
Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin. Ali İmran, 102
ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﻨﱠﺎﺱُ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺭَﺑﱠﻜﹸﻢُ ﺍﻟﱠﺬِﻱ ﺧَﻠﹶﻘﹶﻜﹸﻢ ﻣﱢﻦ ﻧﱠﻔﹾﺲٍ ﻭَﺍﺣِﺪَﺓٍ ﻭَﺧَﻠﹶﻖ ﻣِﻨْﻬَﺎ ﺯَﻭْﺟَﻬَﺎ ﻭَﺑَﺚﱠ ﻣِﻨْﻬُﻤَﺎ ﺭِﺟَﺎﻻﹰ ﻛﹶﺜِﲑﺍﹰ ﻭَﻧِﺴَﺎﺀ ﻭَﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍﹾ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﺍﻟﱠﺬِﻱ ﺗَﺴَﺎﺀﻟﹸﻮﻥﹶ ﺑِﻪ ﻭَﺍﻷَﺭْﺣَﺎﻡ ﺇِﻥﱠ ﺍﻟﻠﹼﻪَ ﻛﹶﺎﻥ ﻋَﻠﹶﻴْﻜﹸﻢ ﺭَﻗِﻴﺒًﺎ
Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir" Nisa,1
ﻳَﺎ ﺃﹶﻳﱡﻬَﺎ ﺍﻟﱠﺬِﻳﻦَ ﺁﻣَﻨُﻮﺍ ﺍﺗﱠﻘﹸﻮﺍ ﺍﻟﻠﱠﻪَ ﻭَﻗﹸﻮﻟﹸﻮﺍ ﻗﹶﻮْﻟﹰﺎ ﺳَﺪِﻳﺪًﺍ ﻳُﺼْﻠِﺢ ﻟﹶﻜﹸﻢْ ﺃﹶﻋْﻤَﺎﻟﹶﻜﹸﻢ ﻭَﻳَﻐْﻔِﺮ ﻟﹶﻜﹸﻢْ ﺫﹸﻧُﻮﺑَﻜﹸﻢْ ﻭَﻣَﻦ ﻳُﻄِﻊْ ﺍﻟﻠﱠﻪَ ﻭَﺭَﺳُﻮﻟﹶﻪُ ﻓﹶﻘﹶﺪْ ﻓﹶﺎﺯَ ﻓﹶﻮْﺯًﺍ ﻋَﻈِﻴﻤًﺎ
"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır. Ahzab, 70-71
Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu ALLAH’ın Kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed’in (sallAllahu aleyhi ve sellem)'in yoludur. İşlerin en kötüsü ise sonradan uydurulanlardır. Sonradan uydurulup dine sokulan her amel bidat, her bidat sapıklık ve her sapıklık da ateştedir.”
Devamla;
El-Fevaid İbn'ul Kayyım'ın en iyi kitapları arasındadır. İbn'ul Kayyım bu kitabı sanki 80 yaşında bir adam oturmuş da tecrübelerini akr-tarıyor gibi yazmıştır. Ve bunlar onun da isimlendirdiği gibi el-Fevaid yani faydalardır. İbn'ul Kayyım'ın yazdığı herşey İslam için yazılanların en iyilerindendir. Doğrusu İbn'ul Kayyım, İbn Teymiyye'nin verdiği olgun bir meyvedir. İbn Teymiyye engin fıkıh ve ilmi ile öne çıkmıştır ve o hayatının büyük bir kısmını bir savaştan diğer bir savaşa katılarak harcamıştır. Bir defasında Şam yöneticileri Tatarlarla yüzleşmekten geri durup yerlerinde oturunca İbn Teymiyye kendisi savaşı komuta ederk şunları söylemiştir: "Bizler onlara karşı çıkacak güçte değiliz." Yani İbn Teymiyye dedi ki: "Biz onlara karşı duracağız," ve Allah onlara zaferi verecek.
Bana göre İbn Teymiyye olgun bir meyve vermiştir ki bu meyve İbn'ul Kayyımdır. İbn'ul Kayyım derin maneviyatı ve daimi ibadetleriyle bilinir. Bir defasında Mekke'den geçmişti de Mekkeliler onun ibadetle olan haşır neşirliği ve sürekli Allah'ı anması karşısında hayretler içerisinde kalırlar.
İbn Kayyım, el-Fevaid kitabında şöyle demektedir;
Kaybolan ve fayda vermeyen on şey vardır ki, bunlar:
1. Amel edilmeyen (yaşanılmayan) ilimdir.
2. İhlâs olmayan (Allah Teâlâ için yapılmayan) ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- örnek alınmayan (sünnete uygun yapılmayan) ameldir.
3. Allah yolunda harcanmayan maldır. Dolayısıyla topladığı bu malıyla ne dünyada yararlanır, ne de bu malı âhirette kendisıne fayda verır.
4. Allah Teâlâ'yı sevmekten, O'na kavuşmaya şevk ve özlem duymaktan ve O'nunla birlikte olmaktan arınmış olan kalptir.
5. Allah Teâlâ'ya itaat ve hizmet etmekten yoksun olan bedendir.
6. Sevgilinin rızâsına uymayan ve emirlerine bağlı kalmayan sevgidir.
7. Boşa geçirilen ya da iyilik ve yakınlık sağlamayan vakittir.
8. Fayda vermeyen şeylerde dönüp dolaşan fikirdir.
9. Seni Allah Teâlâ'nın rızâsına yakınlaştırmayan ve dünyanı da düzeltmene sebep olmayan hizmettir.
10. Kendisine bir zarar, fayda, ölüm, hayat ve yeniden diriliş sağlayamayan ve canı, Allah Teâlâ'nın elinde esir olan kimseden korkman ve ona ümit beslemendir.
Bu kaybedilen şeylerin en büyüğü ve her kaybedilen önemli şeyin temelini oluşturan şeyler, iki tanedir:
1. Kalbi kaybetmektir.
2. Vakti kaybetmektir.
Kalbi kaybetmek; dünyayı, âhirete tercih etmektir.
Vakti kaybetmek ise;(ölmeyecek gibi) uzun emellerle yaşamaktır.Böylece fesadın hepsi; hevâya uyma ve uzun emellerle yaşama biraraya gelmiş olur. Salâhın hepsi de, hidâyete tâbi olma ve Allah Teâlâ ile karşılaşacağı o güne (kıyâmet gününe) hazırlık yapmakla olur.
Hâlimizi Allah Teâlâ'ya havâle ederiz.
O, burada şerrin tümünü şu iki noktada özetlemiştir: kalbi kaybetmek ve vakti kaybetmek. Kalbi kaybetmek ahireti dünyaya tercih etmekle, zamanı kaybetmek ise uzun emellerle yaşayıp hevaya tabi olmak ile vuku bulur.
ﺭَﺑﱢﻪِ ﻭَﻧَﻬَﻰ ﺍﻟﻨﱠﻔﹾﺲَ ﻋَﻦِ ﺍﻟﹾﻬَﻮَﻯ ﻓﹶﺈِﻥﱠ ﺍﻟﹾﺠَﻨﱠﺔﹶ ﻫِﻲَ ﺍﻟﹾﻤَﺄﹾﻭَﻯ
Artık kim azgınlık etmiş ve dünya hayâtını âhirete tercîh etmişse, artık şüphesiz varılacak olan yer, ancak Cehennemdir!Kim de kıyâmet günü Rabbinin makamından (huzûrunda durmaktan)korkmuş ve nefsi(ni), (kötü) arzulardan men' etmişse, artık şüphesiz (o kimse için) varılacak olan yer, ancak Cennettir! Naziat, 38-41
Dünyayı hayatını ahirete tercih etmek kalbi mahveder ve korkan kişi zamanını heba etmeyen bir hazırlıkla ahirete hazırlanır. Bunlar şu iki tashihin beyanıdır: kulun Rabbi'nin önünde durmaktan korkması ki bu da kişiyi O'nunla buluşmaya hazırlanmaya ve vakti zayi etmemeye yöneltir. Bu kalbe hayat getirir zira kalper ancak hidayete tabii olup hevadan uzaklaşınca hayat bulur.
ﺇِﻧﱠﺎ ﺟَﻌَﻠﹾﻨَﺎﻙ ﺧَﻠِﻴﻔﹶﺔﹰ ﻓِﻲ ﺍﻟﹾﺄﹶﺭْﺽِ ﻓﹶﺎﺣْﻜﹸﻢ ﺑَﻴْﻦ ﺍﻟﻨﱠﺎﺱِ ﺑِﺎﻟﹾﺤَﻖﱢ ﻭَﻟﹶﺎ ﺗَﺘﱠﺒِﻊ ﺍﻟﹾﻬَﻮَﻯ ﻓﹶﻴُﻀِﻠﱠﻚَ ﻋَﻦ ﺳَﺒِﻴﻞ ﺍﻟﻠﱠﻪِ
" Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır." (Sad,26)
Şehvetler sıkıntıların, idaresizliğin, hayasızlığın ve tüm şerrin kökenidir çünkü her kim şehvetine/hevasına tabi olursa o hidayetten uzaklaştırılır. O halde yapmamız gereken Allah'ın dediği gibi:
ﻭَﺍﺗﱠﺒِﻊْ ﻣَﺎ ﻳُﻮﺣَﻰ ﺇِﻟﹶﻴْﻚَ ﻭَﺍﺻْﺒِﺮ ﺣَﺘﱠﻰ ﻳَﺤْﻜﹸﻢ ﺍﻟﻠﹼﻪُ ﻭَﻫُﻮ ﺧَﻴْﺮُ ﺍﻟﹾﺤَﺎﻛِﻤِﲔ
Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Yunus, 109
Hevaya uymak acelecilikten kaynaklanır ve sabır kişinin hevasının zıddına hareket etmesidir. Dilini tutan kişi, başkalarının özeline mütecaviz olmaya karşı sabreden kişidir. Bakışlarına gem vuran kişi gözlerini kötü bakışlardan muhafaza eden kişidir. Zinaya karşı sabreden kişi hayasız bir işi gerçekleştirmeye olan meyline direnen kişidir.
Ramazan'da orucunu bozan kişi midesinin şehvetine uyar ve sabır bu şehvete karşı direnmektir. Savaşta ayakları sabit kalan kişi o meydandan hayatını kaçırıp kurtarma isteğine karşı direnendir. Tiranların zindanlarında sabreden kişi o hapishane hücresi dışında kalan dünyanın hevesi ile karşılaşacaktır. Yoksulluğa sabreden kişi, kendisine haram olan malı alma veya da para kazanma isteğiyle kendisine haram olan bir işte çalışma arzusuna direnendir. İşte bu yüzden, tüm kötülüklerin kökeni uzun emellere sahip olup kişinin kendi zamanının ne zaman geleceğini ve ne zaman alemlerin Rabbinin : " Gel, vakit Aziz ve Cebbar olan Rabbinin karşısında durma vaktidir." diyeceğini bilmemesine karşılık vaktini ziyan etmesidir.
Rasulullah sas dedi ki:
“Beş şey gelmeden evvel şu beş şeyi ganimet bilip değerlendir: İhtiyarlık gelip çatmadan evvel gençliğin,hastalıktan evvel sıhhatin,fakir düşmeden evvel varlıklı olmanın,meşguliyetten evvel boş zamanınve ölüm gelmeden evvel hayatın kıymetini bil, bunların hakkını ver!” (Hâkim, 7927, Müstedrek)
Gençliğinden faydalan çünkü bugün nafile oruçlar tutabilirsin ancak yarın ihtiyarlığa yaklaşırken kemiklerini ve etini beslemek onlara gıda yetiştirmek zorunda kalacaksın. Orucun zorluklarını göğüslemekte zorlanabilirsin. Tam şu anda, gece yarısı uyanıp gece namazı kılabilecek bir gençsin, sana şahit olması ya da bir gün kabrin yalnızlığında sana yarenlik etmek üzere alemlerin Rabbine kıyamlarda secdelerde bulunabilirsin. Bugün gençliğinin, gençlik yıllarının ilk zamanlarındasın. Ey kardeşlerim, gençlik zamanı zorluklar zamanıdır. Bu vakit elinden geleni yapma ve kendini feda etme vaktidir! Bu vakit, yalnız olduğun ya da tek bir hanım ve çocuğunla olduğun için birçok sorumluluğun henüz omuzlarına yüklenmediği bir vakittir. Yarın ise yıllar geçtikçe mes'uliyetler artacak, dünyanın dertleri seni yakalayacak ve sen ailenin, çocuklarının, akrabalarının sıkıntıları ile meşgul olacak onları çözmek isteyeceksin ve bu zamanın çoğunu senden alıp gidecek.
Yani şu anda gençlik döneminde, sıkıntı ve fedakarlıklar dönemindesin. Her zaman belirtmişimdir ki korkan gence hayret ederim! Onun için korkacak ne var? Ve eğer şimdi korkuyorsa peki ya yarın nasıl olacak? Bu zaman dilimi insanın en verimli olduğu dönemdir. Gençlik, ruhu Allah subhanehu ve teala'ya sunmak için hazırlanmıştır. Eğer Allah'ın dinine zaferi getiren ilk insanlara bakacak olursak onların hep gençler olduğunu görürüz. Onların çoğu - 3'ü 40lı yaşlarda ya da 4'ü 50li yaşlarda- 20 yaşından küçüktü çünkü bu vakit gayret ve fedakarlık vaktidir.
Sahihayn'da ( Buhari, 3988) Abdurrahman bin Avf şöyle rivayet etmiştir:
“Bedir’de harp saflarında durup sağıma soluma baktığım zaman Ensâr’dan iki genç delikanlı gözüme ilişti. Bunlardan en kuvvetli ve vurucu olanı ile bulunmak istedim. Bu iki gençten biri beni gözü ile süzdü sonra bana dönerek:
“Ey amca! Ebû Cehil’i tanır mısın?” diye sordu.
Ben de:
“Evet tanırım” dedim ve
“Ey kardeşimin oğlu, Ebû Cehil’i ne yapacaksın?” diye sordum. O da
“Bana haber verildiğine göre, Ebû Cehil Resûlullah’a sövermiş. Allah’a yemîn ederim ki onu bir görürsem, öldürünceye veya kendim ölünceye kadar asla ondan ayrılmayacağım.” dedi.
Bir gencin heyecan halinde söylediği kat’i bu söze doğrusu hayret ettim. Bu iki gençten diğeri de beni gözden geçirerek diğerinin söylediği gibi söyledi. Bu sırada gözlerim hiç bir tarafa takılmadan ben de Ebû Cehil’i görmüştüm. O, Kureyş” askeri içinde hiç durmadan ileri geri dönüp duruyordu. Ben:
“Gençler, öteye beriye telaşla giden şu şahıs, bana o sorup tanımak istediğiniz Ebû Cehil’dir”
dedim. Onlar da hemen kılıçlarına sarıldılar ve Ebû Cehil’i öldürünceye kadar kılıç darbesine tuttular. Sonra dönüp Resûlullah’ın huzûruna geldiler. Ve hâdiseyi arz ettiler.
Resûlullah ( aleyhisselâm ): “Ebû Cehil’i hanginiz öldürdü?” diye suâl etti. Bunlardan biri “Ben öldürdüm” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Kılıçlarınızı sildiniz mi?” deyince. Onlar da: “Hayır silmedik” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah efendimiz, kılıçlarına ne kadar kan bulaştığını ve ne derece derinlikte battığını anlamak için gençlerin kılıçlarını tetkik edip, gözden geçirdi. İltifât ve tebrik ederek: “İkiniz öldürmüşsünüz” buyurdu.
İbni Mes’ûd Ebû Cehil’i aramaya gitti. O’nu yaralı olarak buldu ve tanıdı. “Ebû Cehil sen misin?” dedi. Boynuna ayağını bastı. Sakalından tutup çekti ve “Ey Allahın düşmanı Allahü teâlâ nihâyet seni hor ve hakîr etti mi?” dedi. Ebû Cehil, “Ne diye beni hor ve hakîr edecek. Ey koyun çobanı. Allah seni hor ve hakîr etsin. Sen çıkılması pek sarp bir yere çıkmışsın. Sen bana bugün zafer ve galebenin hangi tarafta olduğunu haber ver” dedi. İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ), “Zafer Allah ve Resûlünün tarafındadır,” dedi. Ebû Cehil’in miğferini kafasından çıkarırken, “Ey Ebû Cehil seni öldüreceğim” dedi. Ebû Cehil, “Sen kavminin ulusunu öldürenlerin ilki değilsin. Fakat doğrusu senin beni öldürmen bana çok ağır geldi. Hiç olmazsa boynumu göğsüme yakın kes de başım heybetli görünsün” diyerek küfrünün, gurûr ve kibirinin ne dereceye çıkmış olduğunu gösterdi. İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ) Ebû Cehil’in başını kendi kılıcıyla kesemeyince, Ebû Cehil’in kılıcıyla, kesti ve silahını, zırhını, miğferini, başını getirip Peygamberimiz aleyhisselâm önüne koydu. “Yâ Resûlallah! Bu Allahü teâlânın düşmanı Ebû Cehil’in başıdır.” dedi. Peygamberimiz ( aleyhisselâm), “O Allah ki O’ndan başka ilâh yoktur” buyurdu. Sonra kalkıp İbni Mes’ûd ( radıyallahü anh ) ile birlikte Ebû Cehil’in ölüsünün yanına kadar gitti. Onun üzerine dikildi ve “Allahü teâlâya hamd olsun ki seni zelîl ve hakîr kıldı, ey Allah düşmanı. Bu, bu ümmetin firavun’u idi.” buyurdu.
O Ebu Cehil ki insanları onun varlığından kurtaranlar hayatlarının henüz başında olan iki genç delikanlıydı. Onlar yaklaşık 17 yaşında idiler ki bu da lise çağlarına denk gelir. Onlardan her biri Kureyş'in elit şövalyesi Ebu Cehil ile karşı karşıya gelip onu öldürüp nihayet ondan kurtulmuş olmanın müjdesini Rasulullah sas'e verdiler. Ve Bedir, Hendek, Uhud vb. savaşlara bakacak olursanız eğer o meydanlarda gençlerden başkasını bulamazsınız.
Sümeyye Polat tarafından tercüme edilmiştir.