İslâmiyet insan hayatına hareket ve hız kazandıran, canlılık veren son dindir. Allah c.c. insanın geçim kaynağını araştırmasını, ibadet saymıştır. İslâmiyet insan hayatının her safha ve bölümüyle iç içedir.
İlâhî rahmet ve kudretten adalet ve hikmetten nasibini almayan hiçbir şey meveut değildir. Nîmeti iki hayatın mutluluğuna çevirmek elimizdedir. Dinî ölçüler içinde elde edilip dünyadan nasip almaya ve öylece âhiret yurdunu hazırlamaya yönelik olanı nitekim Kur'ân ilâhî murada uygun olduğunu bildiriyor.
Allahu Teâla buyuruyor ki:
* ’’İnsana kendisini kurtaracak kadar tedbir verilmiştir’’.
* Hadis-i şerifte: ‘’….Yarın ölecek gibi ahirete, hiç ölmeyecek gibi dünyaya çalışın! ’’. Buyruldu.
* ‘’Namaz kılınıp (cuma) yerine getirilince, yeryüzüne dağılın da Allah'ın bol nimetinden, geniş lûtfun-dan nasibinizi arayın..‘’. Cuma, 10
* 'Dünyadaki nasibini de unutma.' Kasas, 77
* Allah’ın Resulü s.a.v. buyurmuşlar ki: ‘’ İki günü aynı olan, her gün ilerlemeyen, yeni bir şey öğrenmeyen ziyan etti’’. Beyheki.
* Semüre İbnu Cündüb r.a. anlatıyor: Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
‘’Akıllı kişi nefsine hakim olup ölümünden sonrası için iş yapandır. Aciz kişi ise nefsinin arzularına tabi olup sonra da Allah'a karşı temennide bulunandır. ‘’ Ebu Davud.
Müslümanlara 5 vakit namaz kılmak farzdır. Madem ki Allah bizden 5 vakit namaz istiyor Müslümanlar bu farzıyeti yerine getirmek zorundadırlar. Namaz en güzel iş cetvelidir. Her iyi amelin ücreti sevaptır.
Namaz Müslüman’ın kilometre taşlarıdır. Müslüman 24 saatlik vaktini dilimleyecek bütün dünyevi işlerini bu 5 dilim içerisinde tamamlayacak. Beş vakit namaz ve haftada bir cuma namazına katılmak insana yeterince dinlenme ve iç huzuruna kavuşma imkânı bahşetmektedir.
İmsak atarken Sabahleyin kalkacak abdest’ini alacak gün doğmadan önce sabah namazını kılacak, sora işinin başına koşacak. Sabah namazı, bütün bir gece dinlenen bedeni harekete geçirir ve ruha gıda vererek ona zindelik kazandırır.Sabah aydınlığı insanlar için hele hele Müslümanlar için müstesna yer işgal eder fazileti çok büyüktür. Hadisi şeriflerde ifade edildiği gibi:
Âişe r. anhâ'dan rivayet edildiğine göre Peygamber s.a.v. şöyle buyurdu:
* 'Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır'. Müslim.
* Ebû Mûsâ r.a: Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'İki serinlik namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer'. Buhârî.
* Büreyde r.a.dan, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'İkindi namazını terk eden kimsenin işlediği amelleri boşa gider.' Buhârî, Nesâî,; İbni Mâce.
İkindi namazını terk eden kimsenin, işlediği amellerinin boşa gitmesi demek, bu namazı terkedenin işlediği işlerin sevabının heder olması veya azalması veya meleklerin Allah'ın huzurunda o kişi lehine olan şahitliğinden mahrum kalması demektir. Bunu, ikindi namazını terk ettiği gün işlediği amellerin sevabı azalır tarzında anlayanlar da olmuştur.
Ebû Hüreyre r.a göre, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu:
* 'İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi.' Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî.
* Ebû Hüreyre, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.' Buhârî,Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, İmâmet, İbni Mâce.
Sabah namazı vakti, uykudan uyanmanın çok zor olduğu, yatsı namazı vakti de yorgunluğun had safhaya varıp uykunun galip geldiği zamanlardır. Bu iki vakitte camiye ve cemaate gitmek gerçekten büyük bir azim ve gayreti gerektirir.
* ‘’Namaz dinin direği, her hayrın anahtarıdır.’’
* Ebû Hüreyre r.a. Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i: Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.' Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Mâce.
Namaz mü'minin mi'racı olan bir ibadettir. Kişinin salâh ve felâhının, hayatının diğer alanlarında nasıl bir insan olduğunun göstergesi kabul edilebilir. Kulun önce Allah'a karşı görev ve sorumluluklarından hesaba çekilmesinin sebebi, üzerinde bulunan kul haklarının bunlardan ödenecek olmasındandır diyebiliriz. Bu hadis, farzları eksiksiz yerine getirmekle birlikte nâfile ibadetlere devam etmenin ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymaktadır. Nafile ibadetler, nâfile namaz, nâfile oruç, nâfile hac, nâfile zekât yani farz olanın dışında verilen sadakaların hepsi ve daha birçok hayır bu sınıfa girer Bu ibadetlerin her biri, Allah katında ecri ve sevabı olan ameller cinsindendir.
* Allah’ın Rasülü s.a.v. Şöyle buyurmaktadır: 'Gerçekten benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek kimsedir. Fakat şuna sövmüş, buna zina isnadında bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, diğerini dövmüş olarak gelir. Şuna buna hasenatından verilir de şayet davası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır'. Müslim, Tirmizî.
Öğle yaklaşırken işini yarıladığında, öğle namazını kılacak. Öğle, namazı için camiye gidip cemaate katılmak hayatımızı maddenin kesif ve yorucu havasından kurtarıp ibâdetin ferahlatıcı havasına sokar. İkindi akşamın geldiğinin alarımıdır. Akşama kısa bir zaman kalmıştır.İş sahibi işinin rölantisini ona göre ayarlayacak. Sabahtan beri yorulan cismine bir mola verecek ısınan vücut motorunu abdest suyu ile soğutacak. Abdest deyip de geçmeyelim. Peygamber efendimiz s.a.v. buyurdular ki:
* ‘’Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez. Çünkü abdest imanlı olmanın alametidir. Namazın anahtarı, bedenin günahlardan temizleyicisidir’’. Tirmizi.
Müslüman ikindi namazını dinlenmiş vaziyette kılacak kalan işini akşama kadar tamamlayacak. Akşam namazını kılıp yemeğini yiyecek. Çalışan bir insan elbette çok yer. Tok mideyle insanın yatağa yatması oldukça sakıncalıdır. İşte bu sıkıntıyı giderebilmek için abdest alıp yatsıyı da kıldıktan sonra yatacak.Bu farzıyeti her Müslüman son nefesine kadar
Yerine getirmekle yükümlüdür.
Bu ibadet bazılarının zoruna gidiyor ki, onlara camiye gel desen uzaktır, abdest al desen soğuktur derler. Oruç tut desen ben 18 saat nasıl açlığa dayanabilirim derler.
* Resulü Ekrem s.a.v.: ‘’ Bunlar benden değildir ‘’Buyurdu.
Resulullah s.a.v. hayatta iken namaz üzerinde o kadar ısrarla duruluyor ki, o günün münafık yapılı insanları bile, hem de her gün camiye gelerek namaz kılıyorlardı.
* Resulü Ekrem s.a.v. 'Eğer siz benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.' buyururken, az kıldığımız namazımız için de:
* Fahri kainat efendimiz s.a.v.:'Göz aydınlığım, gözümün nuru' buyuruyor.
* Câbir İbni Semüre r.a. dan dedi: Resûlüllah s.a.v. evinden çıkıp yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: 'Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya! ' Bunun üzerine biz:
Yâ Resûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar? diye sorduk. Şöyle buyurdu: 'Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.' Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Mâce.
Bir defasında, Resûlullah s.a.v. bir gün Mescid-i Nebevî'de sahâbîlerin yanına geldiğinde onların dağınık halkalar halinde oturduğunu gördü. Onlara: 'Sizi neden dağınık cemaatler halinde görüyorum? '. Buyurdu. Peygamberimiz s.a.v. meleklerin Allah'ın huzurunda veya O'nun arş-ı a`lâsının etrafında düzgün sıralar yani saflar halinde durduklarını haber veriyor. Namaz kılan Müslümanların da Allah'ın huzurunda bulunduğunu hatırlatarak o yüce mevkide meleklere benzemeye çalışmalarını öğütlemektedir.
Kendisinin günde beş defa Allah’ın huzuruna çıktığına inanan bir kul her türlü kötülüklerden uzak durur. İşte bundan dolayı, Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 'Namaz insanı her türlü kötülüklerden alı koyar.' Ankebut 45
Allah'u Teâla, bütün emir ve yasaklarını vahiy meleği Cebrâil vasıtasıyla Hz. Peygambere bildirdiği halde, namaz emrini bizzat Peygamberimizi huzuruna çağırarak vermiştir. Bu husus son derece önemlidir.
Mahşerde hesap günü insanlara sorulacak ilk sual Namaz olacak. Sorgulanmak ve sevapları-günahları tartılmak üzere mizan başına davet edilenler, sanki yeni bir kıyamet kopmuş gibi, aşırı korku ve panik içinde mizanın başına gelecekler. Ancak, iman ve ilim sahipleri bu korkulardan emin olacaklar. İnsan hesap verirken en çok sıkıntı çekeceği ‘’ Vaktini nerede harcadın’’ sorusuna vereceği cevapta çekecektir.
Kulun vazifesi Allah’ın ipine yapışmak, tastamam O’na teslim olmaktır. Bu mü’minin iman halidir. Mü’min hatalarını ber taraf ederek Allah’a yaklaşmalıdır. Allah’ ın rızasına nail olmalıdır. Hakkıyla ve kemaliyle iman edenlerden etsin. İmanımızı inancımızı güçlendirsin. Çünkü şu âhir zaman çağında, başta nefsimizin şeytanın şerrinden fitnesinden, kurulan tuzaklardan kurtulmanın imkan ve ihtimali yoktur. Önce kendi nefsimizle cenk edeceğiz. Nasıl cenk edeceğiz? Allah için buğz edeceğiz. Allah için infak edeceğiz. Allah için birbirimizi seveceğiz. O zaman Allah bizi veliler mertebesine yükseltir. İstenende budur
* Cenab-ı Hâk c.c.: Ben ‘’kulumu iki defa korkutmam ‘’ buyurmuştur.
Kul dünyada korkar, hayatını bu Allah korkusunun gereğini yerine getirerek yaşarsa, artık o kul için korku yoktur. Ömür beşikte başlar,mezara kadar devam eden bir yoculuktur....
* Allahu Teâla buyuruyor ki:’’İnsana kendisini kurtaracak kadar tedbir verilmiştir’’.
Namaz dinin direğidir. Direksiz bina olmadığı gibi, namazsız dinde olmaz.Ama namaz kılanın Veyil’de işi ne? Cehennemin en belâlı yeri.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor Peygamber s.a.v. ile beraberdik, birden bire peygamber s.a.v. bir büyük şeyin düştüğünü işitti ve dedi ki:
‘’ Bunun ne olduğunu biliyormusunuz? Diye sordu. Allah ve Resulü en iyi bilendir dedik.
Resulullah s.a.v.buyurdular ki: Bu yetmiş yıldan beri Cehenneme atılmış olan bir taştır. Bu kadar zamandan beri oraya düşmektedir, nihayet dibine vardı’’. Müslim.
Bazı insanlar namaz kılarken niçin kıldığını bilmiyor. Secde ediyor ama, Firavunluğundan kurtulmuş değil. Şeytan gibi insanları aldatmaya çalışıyorlar. Yüzünü ve alnını secdeye koyduğu halde, niçin en şerefli azasını yere yapıştırıyor onun farkında değil.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: 'Resulullah s.a.v. buyurdular ki: ‘’…. Nice namaz kılanlar vardır ki, onların kârı, yorgun ve uykusuz kalmaktan ibarettir'. Nesaî.
Abdullah bin Mes'ud r.a. dan gelen rivayette ise Nebiyy-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in huzurunda geceden uykuya dalarak tâ güneş doğuncaya kadar uyuyup sabah namazına kalkmayan kimse zikredilse:
* 'O kimsenin kulağına şeytan işemiştir' buyururlardı.' Buhari.
* Rasülü Ekrem s.a.v. Efendimiz: 'Muhakkak sabah namazı ile güneş doğması arasında bulunan rızık taksimi zamanını uykuda geçirmek rızkın bir kısmına mani olur'. buyurmuşlardır. İbn Hanbel.
* Ebû Hüreyre r.a. dan rivâyet olunduğuna göre: Nebiyy-i Ekrem s.a.v. şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden herhangi biriniz uykuda iken şeytan ense kökünüze üç düğüm atar. Her bir düğümü bağladıkça: 'Sen yat yat, daha gece uzundur' diyerek attığı düğümün üzerine eliyle vurur. Eğer bir kimse uykudan uyanır da Allah'ı zikreder, hatırlarsa bu düğümlerden biri çözülür, abdest alırsa biri daha çözülür, namaz kılarsa birisi daha çözülür ve zinde ve neşeli olarak ve tertemiz bulunarak, sıklet ve tembellik gibi şeylerden uzak olarak sabaha çıkmış olur. Böyle yapmayıp da güneş doğuncaya kadar gaflet üzere yatarsa vücûdu habîs ve tembel olarak sabaha çıkmış olur'. Buhari, Müslim, Ebu Davud.
Ravi rivayet ediyor ve diyor ki:
* Osmân b. Affân r.a.: Nebiyi-i Muhterem s.a.v. ‘den işittim, şöyle buyuruyordu:
'Hiçbir kimse yoktur ki abdest alsın da âdâb ve erkânına hüsn-i riâyet etsin, sonra farz olan namazı kılsın da o abdest ile daha sonraki namazı kılıncaya kadar (geçen zamân içindeki günahları) mağfûr olmasın.' Buhari.
* Ebû Hüreyre r.a. rivayet edildiğine göre: Resûlullah s.a.v. kabristana geldi ve: 'Selâm size ey mü'minler diyarı! İnşâallah biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim' dedi. Ashâb-ı kirâm:
Biz senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah? dediler. Resûl-i Ekrem: 'Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır' buyurdular.
Bunun üzerine ashâb: Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey Allah'ın Resûlü? dediler. Peygamber Efendimiz:
' Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı? ' diye sordu. Sahâbe: Evet, tanır, ey Allah'ın Resûlü, dediler. Resûl-i Kibriyâ: 'İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben havzın başına onlardan önce varacağım' buyurdular. Müslim, İbn Mâce.
Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü kabristana gelerek şöyle buyurmuştur: 'Selam sizlere! Bizler inşaallah sizlere kavuşacağız. Kardeşlerimizi görmüş olmamızı arzu ederdim.' Sahabeler: Bizler senin kardeşlerin değil miyiz? Ey Allah'ın Resulü! dediler. 'Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz daha gelmemiş olanlardır' buyurdu. Bunun üzerine Sahabeler: Ey Allah'ın Resulü! Ümmetinden henüz daha gelmemiş olanları nasıl tanırsın? dediler. Allah Resulü: 'Ne dersin? Bir kimsenin alınları beyaz, ayakları sekili birçok atları olsa, bunlar da, renklerine başka bir renk karışmamış simsiyah birtakım atlar arasında bulunsa, o zat kendi atlarını tanımaz mı? ' buyurdu. Sahabeler: 'Evet, ey Allah'ın Resulü, tanır' dediler. Allah Resulü şöyle buyurdu: 'Çünkü onlar abdest almaktan dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları sekili halde gelirler. Ben Havuz üzerinde onların öncüsüyüm. Dikkat edin! Kaybolmuş devenin kovulması gibi, birtakım insanlar da benim Havzımın başından muhakkak kovulacaklardır. Ben onları: Hey! Geliniz, diye çağırırım.' Bunun üzerine bana: Onlar senden sonra dinde değişiklikler yapmışlardır, denilir. Ben de: 'Allah onları uzak eylesin uzak, derim.'
S.Müslim.
Resûl-i Ekrem'in ümmetini Kevser havuzu başında karşılayacağını, bu hadisten bir kere daha anlamış olmaktayız. Peygamber Efendimizin uğradığı kabristanlık, Medine'deki meşhur Cennetül-Bakî Mezarlığı'dır. Resulü Zişan efendilerimiz, kabristana veya herhangi bir kabre uğradığında selâm verirdi. Oradaki ölülerin ziyaretçileri tanıdıklarını, konuştukları sözü ve verdikleri selâmı da idrak ettiklerini yine Efendimiz haber vermişlerdir:
* 'Bir mü'min, dünyada iken tanıdığı bir mü'min kardeşinin kabrine uğrar ve selâm verirse, o kabirde bulunan kişi onu tanır ve selâmını alır'. Zebîdî, İthâfü's-sâde.
Bu sebeple aynen dirilere verildiği gibi, ölülere de selâm verilmesi, Müslümanlar arasında sünnet temeline dayanan bir kuraldır.
Hesap günü sorgulama önce beş vakit namazdan başlayacak. Namazla ilgili sorgulamaya ergenlik çağından başlanacak ve her günün beş vakit namazı teker teker sorgulanacak. Kıldığı namazların sevabı mizanın sağ kefesine ve kılmadığı namazların günahı da mizanın sol kefesine konacak. Beş vakit namazı kılmayanların işi, gerçekten çok ama çok zor olacak.
Sevgili peygamberimiz de ancak beş vakit namazı kılanlara şefaat edebilecek. Çünkü ümmetini abdest azalarının nurundan tanıyacak.
Diğer Önemli bir hususta,
* Mahşerde herkes dünyada tabi olduğu, sevip peşinden gittiği önder ve imamları ile birlikte ilahi huzura çağırılacaklardır. isra, 71
Şeytana uyanlar onun peşinde mahşere geleceklerdir. Zalim, kafir, fasık kimseleri seven ve ömrünü onların peşinde geçirenler onlarla birlikte hesap vereceklerdir.
Hesap vermek üzere Mahşer yerinde, güneş bir mil yaklaşacak. Beyinler kaynayacak. Şu dünyada kaldığın hayatın hesabı sorulacak.’’ Gençliğini nerede geçirdin, Ömrünü nerede tükettin, Malını nereden kazandın, nereye harcadın. İlminle ne amel ettin.’’ Bunların cevabını burada hazırlıyorsan ne mutlu sana. Aksi taktirde,işin zor. Peygamberimiz senin bu dar anında yetişip abdest suyunun nurundan seni tanıyacak. ‘’ Sen benim ümmetimdesin gel Kevser Havzumdan iç. Benim Liva-ül hamd sancağımın altına gir gölgelen diyecek.’’ Kuran ve sünnet ehli değilsen orada nasıl tanınacaksın? Gel kurbanın olayım parlayan bu nuru buradan götürelim.
Taklit ettiğimiz şu Avrupa’nın iş düzenine bir bakın. Tam bir curcuna. İççi memur 8 saat çalışmak mecburiyetindedir.Yaz günlerinde güneş göbeğimizi aşıyor hâlâ saat dokuza gelmemiştir. Öğle zamanı memur dairesine gidiyor. Kışın, gecenin yarısında bakıyorsun ki, işçi memur dökülmüş sokaklara. Nereye? Saat dokuz’ da işe yetişecek. Halbuki gece yarısı.
Bir insan düşünün ki, sigara tiryakisi.Günde bir paket sigara içen şahıs, bir yılda 20 günlük zamanını sigarayla duman etmiştir. 30 yıl sigara içen bir tiryaki 600 günlük ömrünü sigara içmekle heder etmiştir.Ya bu üç dört paketse!
İşte onlar ömürlerini sigara içerek öldürmüştür. Her içilen sigara insan ömrünü 5,5 dakika kısaltıyor. Bir insanın 600 günde neler yapabileceğini düşünelim, sigara iş gücünü azaltıyor, randımanı düşürüyor. Sigara içen Müslüman elini vicdanına koysun bir düşünsün. Bir hiç uğruna geçirdiği günlerin hesabını Allah’a vereceğine bir cevap hazırlasın, malını lüzumsuz yere yakıyor. Sigara kokusuyla namaza, Allah’ın divanına duruyor.Rabbimiz verdiği her nefesi iyiliğe, güzelliğe sarf edelim diye vermiştir. Halbuki sigara içen Müslüman, alın teriyle kazandığı, servetinin bir kısmını, önce sigaraya vermiş sonrada bu servetini yakmak için 600 günü harcamıştır. İşte bu kadar ağır hesabın altına girip işi basite almak akıllı insanların göze alacağı tehlike değildir. Bir ömrün dakika ve saniyelerinin hesabını vermek kolay değildir.
İnsan başıboş yaratılmamıştır ve küçük-büyük bütün işlediklerinden dolayı bir gün mutlaka hesaba çekilecek.
Allah’a bu hesabı verebilecek gücü kendinizde bulabiliyorsanız, haydi bir sigara daha yakınız. Hiç unutmayalım ki, Allah’ın vermiş olduğu malı, gücü Allah rızasına uygun kullanmadığımız müddetçe, bizi ne bulutlar gölgeler, ne de Cennet kabul eder.
Bir defa dünyayı ahiretten ayırma hastalığından vazgeçelim. Mazi müstakbel yan yanadır. Dünya ahiret beraberdir. Şahadet ve gayb birbirine bitişiktir. Kinin olduğu yerde din olmaz.
Bizde dünyayı elimizden kaçırıp Avrupalıya, Amerikalıya ve Yahudi ye kaptırınca ‘’Dünya geçicidir bize âhiret yeter ‘’ demekle yetiniyoruz. Bu neye benziyor biliyormusunuz?
Tilkiye sormuşlar ‘’Seni ormana kral yapalım mı? O da mütevazi bir şekilde ‘’Ben devamlı sandalyede oturmaktan sıkılırım’’. Demiş.
Dünyayı onlara kaptırdık, elimizden kala kala kuru bir duâ kaldı, ama onunda kolu kanadı yok salıyorsun uçmuyor.
Biz horoz kadarda mı olamayacağız.
Dikkat edilirse ezan okundu okunacak hemen bu mübarek hayvanlar ötmeye başlar. Bunlardan rahatsız olanlarda vardır.Horoza sövenlerde var. Bu hayvanların sucu ne nedir ki?
Şair ne güzel söylemiş:
Kalkamıyorsun uykudan, esne ha esne.
Şeytan vurmuş üç düğüm, kalın ensene.
Sen beyhûde san, hepsi gerçek dinlesene.
O namaza çağırıyor, sataşmak yakışır mı sana.
Allah’ın Rasülü şöyle buyurmuştur:
* Ebu Hureyre'den r.a. bildirildiğine göre: Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurmuştur: 'Sizler horozun ötmesini işittiğiniz zaman Allah'ın fazlından isteyiniz. Çünkü o melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğinizde de şeytandan Allah'a sığınınız. Çünkü o şeytan görmüştür.' Müslim.
* ‘’Horoza sövmeyin o sizi namaza çağırıyor’’.Tirmizi.
* 'Horoza sövmeyin! Zira o, namaz için uyandırıyor.'Ebu Dâvud.
* İbnu Mes'ud r.a. anlatıyor: 'Resulullah s.a.v. buyurdular ki: 'Mü'min ne ta'n edici, ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayasızdır.' Tirmizî,
Hiç bir şey sebepsiz değildir. Meleklerin ilhamı ile o hayvanlar insanları namaza davet ediyorlar. Sadece horoz değil ki, Cenab-ı Hâkkın bir çok hayvana ilham ettiği doğru haberle (Kuran, Hadis) sabittir. Arıya, karıncaya, Hûd Hûd ilham edilmiştir. Hûd Hûd mühendis idi. Süleyman a.s. ordusu çölde bir araziye konaklandığında, Süleyman peygambere a.s.bu mübarek kuş suyun yerini gösterirdi. Ayrıca suyun yer yüzeyine ne kadar metre uzaklıkta olduğunu da bildirirdi.
İsrail oğullarına altın çağ yaşatan şanlı peygambere, Davud ve Süleyman a.s. selam olsun. Üç ayrı canlıda yararlanmayı biliyorlardı. Peygamberler insanlardan farklı konumdaydı.
Evet, kuşlar da bu dine (İslam’a) hizmet etmişler ve etmektedirler boşa yaratılmamışlar. Hayvanların bu tür hareket ve ses çıkarmaları meleklerin ilhamına bağlıdır. Melek ilham edince, idrak düzeyinde ses çıkarabileceklerini bilgi toplayıp getirebileceklerini biliyoruz.
Arılar bal yaparlar, yaptıkları bu mükemmel balı, deneme, akıl yürütme, araştırma gibi şeylerin neticesi olmayıp doğrudan doğruya onlara Allah’ın bir ilhamıdır. Bu hususları anlamak için, akıl mumu yeterli değildir. Vahiy güneşine ihtiyaç vardır. Hayvanlar algılamada, insanlara nispeten daha hassadırlar.Zerzele, fırtına gibi felâketleri önceden hissetmektedirler. Bize nispetle gayb olan bir şey bazı hayvanlar için görünür hükmündedir. Örnek:
Akbabalar, bizim çift aynalı dürbünle seçemediğimiz, 3000 metrenin üzerinde bir mesafeden, yerde yatan bir ceylanın ölümü yoksa uykuda mı olduğunu tespit etmektedirler.
Cenab-ı Hâk şöyle buyurmaktadır:
* ‘’Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı zikreder’’. Saffat, ayet: 1
Varlık âleminde tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Kimi yaratılış özelliği ile, kimi kalbi, kimi diliyle tespih eder.
* 'Doğrusu, biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik' Sad, 18
* 'Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin, dedik. Ona demiri yumuşattık' Sebe, 10
* Ebû Hüreyre r.a: 'Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır' En'âm ayet:38.
âyetinin açıklamasında şöyle demiştir:
* 'Kıyamet günü bütün mahlûkat, kuşlar, vahşi evcil bütün hayvanlar diriltilip hesap yerine getirilir. Sonra aralarında ilâhî takdir gereği adalet uygulanır ve boynuzsuz hayvan boynuzludan hakkını alır. Ardından Allah hepsine, Toprak olun! ' emrini verir, onlar da toprak oluverir. İşte bu an, kâfirlerin, 'Keşke biz de toprak olsaydık' diye temennide bulunacakları andır.'
Cenab-ı Hâk Şöyle Buyuruyor:
'İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.' buyuruyor. Zariyat, 56
Gerek cinler, gerekse insanlar ilâhî tasarrufun altında, O'nun mülkünde isteseler de, istemeseler de kul olarak bulunuyorlar. Varlık âleminde insan aklının ve ilminin erişebildiği her şeyin insan için yaratıldığını görüyoruz. Cenâb-ı Hak mutlak ganî olduğundan hiç kimsenin kulluğuna ve ibâdetine ihtiyacı yoktur. O, kullarından taât ve ibâdette bulunmalarını isterken, onları sonsuz saadete eriştirmeyi dilemiştir. Yoksa ne kimseden rızık ister, ne de yiyecek ve içecek. Ama O; her canlının rızkını vermektedir ve mülkün tamamı O'na aittir. Bütün güçler O'nun kudretinin karşısında eğilir.
* 'İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? ' Kıyamet sur:ayet 36.
Her şey bir gaye ve hikmete yönelik yaratılmıştır.Bu ayetler insanın başıboş, gayesiz, amaçsız bir canlı olmadığına dikkat çeker ve insanı kâinat planındaki şerefli yerine oturtmaya yönelir. Kur’an bu inceliğe ve hikmete değinmekte, gerçeği iyice düşünemeyen inkarcılara ışık tutulmaktadır.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: 'Resûlüllah s.a.v. buyurdular ki: 'Gece ve gündüzde bir kısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden melekler (hesabınızı vermek üzere huzu-u ilahiye) yükselir. Sizi çok iyi bilen Allah, bu meleklere sorar: 'Kullarımı nasıl bıraktınız? ' 'Biz onları namaz kılıyorlarken bıraktık, biz onlara namaz kılarlarken vardık! ' derler.' Buhari, Müslim, Muvatta, Nesai.
* 'Zerre ağırlığınca iyilik yapan karşılığını görür; zerre kadar kötülük yapan da yine karşılığını görür' Zilzal sur:7-8
İnsan denilen şerefli ve mükerrem canlının, böyle bir kitap ile taltîf edilmesinden dolayı daha çok saygılı, korkulu, sorumluluklarını müdrik olup Hakk'a baş eğmesi gerekmez mi? İnsan çok hassas cihazlarla ve gayba açılmış duygularla dopdoludur. Gayba,Vahye, Sâdık rüya’ya, ilhama, inanmayanlar maddenin dar kalıbı içinde kaybolmaya mahkumdurlar.
Mü’minin yardımcısı Allah’tır. Hakkıyla ve Kemaliyle iman etmişlerse, müminlere Allah yardım eder. İzzet yolu, şeref yolu, Allah’a hakkıyla iman etmek ve bu imanın gereğini yerine getirmektir. Şeytan ve nefis insanı ölüm korkusuyla, fakrı zaruret ve mal azlığıyla korkutur. Allah yolunda hizmet etmekten, infak etmekten, himmet etmekten uzaklaştırmaya çalışır. Eğer Allah’a yönelir tam kulluğunu yaparsan, abdestini alıp namaz kılarsan bu korku senden gider. Müslüman öylesine sınırsız enerji gücüne sırtını dayamıştır ki, Allah’la rabıta kurduktan sonra, O’nun karşısına kim dura bilir. Ama Allah’a sırt çevirdikten sonra, bu ibadetleri hafife alıp yan çizdikten sonra ve kula kul olduktan sonra, İstediğin kadar para biriktir, istediğin kadar sayın çok olsun, istediğin kadar maddi imkanlara sahip ol hiç yazar. O itibarla hakkıyla Müslüman olmak bizim davamızın esasını teşkil eder. Kur’an-a ve Sünnete uymak mü’minin şiarı olmalıdır. Allah’ın kitabını öğrenmek ve onunla amel etmek mecburiyetindeyiz. Bu gerçeği yakınlarımıza ve sevdiklerimize anlatmak, tebliğ etmek gerekir. Peygamberimiz s.a.v. ne diyor?
‘’ Benden öğrendiğiniz gerçeği kimseden korkmadan, çekinmeden beyan edeceksiniz ‘‘. Diyor.
Neyin beyan edilmesi lazım? Kur’an-ın ve Sünneti seniyenin açıklanması lazım. Gücenirler gücenmezler diye düşünmeden tastamam açıklanması gerekir. Nefsin başta olmak üzere, insanları azdırmaya saptırmaya kendisini memur kılan şeytan avanesi, şeytan ordusu ve güçleri var. Bunlar arasında bir savaş oluyor. İnsan bunları bir düşünmeli. O zaman yerimizi iyi tayin etmeliyiz.
Nasıl tayin edeceksin? Kültürde, sanatta, Ekonomide, modada hayatın tüm şubelerinde..
Buda Birlikle olur cemaatle olur. Her ev, her sofra, bir sohbet köşesi olmalı Her evde Kur’an okunmalı, Peygamberimiz s.a.v. anılmalı, hatırası dipdiri yaşanmalı. Birbirimizi Allah rızası için sevmeli.Yanlışlar içinde birbirlerimizi ikaz ve irşât etmeli. Allah gönüllerimizi kendisine yaklaştırsın.Yolunda attığımız her ihlaslı adımda bizi güçlendirsin.
Cenâb-ı Hakk'a hamd-u senalar olsun, hayatın anlam ve hikmetini bize en güzel şekilde açıklayan Resûlüllah s.a.v. Efendimize salât-ü selâmlar olsun.
London / 22 /Ağustos 2006
Kaynaklar…………………….
Kur’an-ı Kerim
Hadis Kaynakları
Ali Kılıç Kakiz
İlâhî rahmet ve kudretten adalet ve hikmetten nasibini almayan hiçbir şey meveut değildir. Nîmeti iki hayatın mutluluğuna çevirmek elimizdedir. Dinî ölçüler içinde elde edilip dünyadan nasip almaya ve öylece âhiret yurdunu hazırlamaya yönelik olanı nitekim Kur'ân ilâhî murada uygun olduğunu bildiriyor.
Allahu Teâla buyuruyor ki:
* ’’İnsana kendisini kurtaracak kadar tedbir verilmiştir’’.
* Hadis-i şerifte: ‘’….Yarın ölecek gibi ahirete, hiç ölmeyecek gibi dünyaya çalışın! ’’. Buyruldu.
* ‘’Namaz kılınıp (cuma) yerine getirilince, yeryüzüne dağılın da Allah'ın bol nimetinden, geniş lûtfun-dan nasibinizi arayın..‘’. Cuma, 10
* 'Dünyadaki nasibini de unutma.' Kasas, 77
* Allah’ın Resulü s.a.v. buyurmuşlar ki: ‘’ İki günü aynı olan, her gün ilerlemeyen, yeni bir şey öğrenmeyen ziyan etti’’. Beyheki.
* Semüre İbnu Cündüb r.a. anlatıyor: Peygamber efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
‘’Akıllı kişi nefsine hakim olup ölümünden sonrası için iş yapandır. Aciz kişi ise nefsinin arzularına tabi olup sonra da Allah'a karşı temennide bulunandır. ‘’ Ebu Davud.
Müslümanlara 5 vakit namaz kılmak farzdır. Madem ki Allah bizden 5 vakit namaz istiyor Müslümanlar bu farzıyeti yerine getirmek zorundadırlar. Namaz en güzel iş cetvelidir. Her iyi amelin ücreti sevaptır.
Namaz Müslüman’ın kilometre taşlarıdır. Müslüman 24 saatlik vaktini dilimleyecek bütün dünyevi işlerini bu 5 dilim içerisinde tamamlayacak. Beş vakit namaz ve haftada bir cuma namazına katılmak insana yeterince dinlenme ve iç huzuruna kavuşma imkânı bahşetmektedir.
İmsak atarken Sabahleyin kalkacak abdest’ini alacak gün doğmadan önce sabah namazını kılacak, sora işinin başına koşacak. Sabah namazı, bütün bir gece dinlenen bedeni harekete geçirir ve ruha gıda vererek ona zindelik kazandırır.Sabah aydınlığı insanlar için hele hele Müslümanlar için müstesna yer işgal eder fazileti çok büyüktür. Hadisi şeriflerde ifade edildiği gibi:
Âişe r. anhâ'dan rivayet edildiğine göre Peygamber s.a.v. şöyle buyurdu:
* 'Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır'. Müslim.
* Ebû Mûsâ r.a: Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'İki serinlik namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer'. Buhârî.
* Büreyde r.a.dan, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'İkindi namazını terk eden kimsenin işlediği amelleri boşa gider.' Buhârî, Nesâî,; İbni Mâce.
İkindi namazını terk eden kimsenin, işlediği amellerinin boşa gitmesi demek, bu namazı terkedenin işlediği işlerin sevabının heder olması veya azalması veya meleklerin Allah'ın huzurunda o kişi lehine olan şahitliğinden mahrum kalması demektir. Bunu, ikindi namazını terk ettiği gün işlediği amellerin sevabı azalır tarzında anlayanlar da olmuştur.
Ebû Hüreyre r.a göre, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu:
* 'İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye, cemaate gelirlerdi.' Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî.
* Ebû Hüreyre, Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.' Buhârî,Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, İmâmet, İbni Mâce.
Sabah namazı vakti, uykudan uyanmanın çok zor olduğu, yatsı namazı vakti de yorgunluğun had safhaya varıp uykunun galip geldiği zamanlardır. Bu iki vakitte camiye ve cemaate gitmek gerçekten büyük bir azim ve gayreti gerektirir.
* ‘’Namaz dinin direği, her hayrın anahtarıdır.’’
* Ebû Hüreyre r.a. Resûlüllah s.a.v. şöyle buyurdu: 'Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb'i: Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.' Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Mâce.
Namaz mü'minin mi'racı olan bir ibadettir. Kişinin salâh ve felâhının, hayatının diğer alanlarında nasıl bir insan olduğunun göstergesi kabul edilebilir. Kulun önce Allah'a karşı görev ve sorumluluklarından hesaba çekilmesinin sebebi, üzerinde bulunan kul haklarının bunlardan ödenecek olmasındandır diyebiliriz. Bu hadis, farzları eksiksiz yerine getirmekle birlikte nâfile ibadetlere devam etmenin ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymaktadır. Nafile ibadetler, nâfile namaz, nâfile oruç, nâfile hac, nâfile zekât yani farz olanın dışında verilen sadakaların hepsi ve daha birçok hayır bu sınıfa girer Bu ibadetlerin her biri, Allah katında ecri ve sevabı olan ameller cinsindendir.
* Allah’ın Rasülü s.a.v. Şöyle buyurmaktadır: 'Gerçekten benim ümmetimden müflis, kıyamet gününde namaz, oruç ve zekâtla gelecek kimsedir. Fakat şuna sövmüş, buna zina isnadında bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş, diğerini dövmüş olarak gelir. Şuna buna hasenatından verilir de şayet davası görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından alınarak bunun üzerine yüklenir, sonra da cehenneme atılır'. Müslim, Tirmizî.
Öğle yaklaşırken işini yarıladığında, öğle namazını kılacak. Öğle, namazı için camiye gidip cemaate katılmak hayatımızı maddenin kesif ve yorucu havasından kurtarıp ibâdetin ferahlatıcı havasına sokar. İkindi akşamın geldiğinin alarımıdır. Akşama kısa bir zaman kalmıştır.İş sahibi işinin rölantisini ona göre ayarlayacak. Sabahtan beri yorulan cismine bir mola verecek ısınan vücut motorunu abdest suyu ile soğutacak. Abdest deyip de geçmeyelim. Peygamber efendimiz s.a.v. buyurdular ki:
* ‘’Abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez. Çünkü abdest imanlı olmanın alametidir. Namazın anahtarı, bedenin günahlardan temizleyicisidir’’. Tirmizi.
Müslüman ikindi namazını dinlenmiş vaziyette kılacak kalan işini akşama kadar tamamlayacak. Akşam namazını kılıp yemeğini yiyecek. Çalışan bir insan elbette çok yer. Tok mideyle insanın yatağa yatması oldukça sakıncalıdır. İşte bu sıkıntıyı giderebilmek için abdest alıp yatsıyı da kıldıktan sonra yatacak.Bu farzıyeti her Müslüman son nefesine kadar
Yerine getirmekle yükümlüdür.
Bu ibadet bazılarının zoruna gidiyor ki, onlara camiye gel desen uzaktır, abdest al desen soğuktur derler. Oruç tut desen ben 18 saat nasıl açlığa dayanabilirim derler.
* Resulü Ekrem s.a.v.: ‘’ Bunlar benden değildir ‘’Buyurdu.
Resulullah s.a.v. hayatta iken namaz üzerinde o kadar ısrarla duruluyor ki, o günün münafık yapılı insanları bile, hem de her gün camiye gelerek namaz kılıyorlardı.
* Resulü Ekrem s.a.v. 'Eğer siz benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.' buyururken, az kıldığımız namazımız için de:
* Fahri kainat efendimiz s.a.v.:'Göz aydınlığım, gözümün nuru' buyuruyor.
* Câbir İbni Semüre r.a. dan dedi: Resûlüllah s.a.v. evinden çıkıp yanımıza geldi ve şöyle buyurdu: 'Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya! ' Bunun üzerine biz:
Yâ Resûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar? diye sorduk. Şöyle buyurdu: 'Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.' Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, İbni Mâce.
Bir defasında, Resûlullah s.a.v. bir gün Mescid-i Nebevî'de sahâbîlerin yanına geldiğinde onların dağınık halkalar halinde oturduğunu gördü. Onlara: 'Sizi neden dağınık cemaatler halinde görüyorum? '. Buyurdu. Peygamberimiz s.a.v. meleklerin Allah'ın huzurunda veya O'nun arş-ı a`lâsının etrafında düzgün sıralar yani saflar halinde durduklarını haber veriyor. Namaz kılan Müslümanların da Allah'ın huzurunda bulunduğunu hatırlatarak o yüce mevkide meleklere benzemeye çalışmalarını öğütlemektedir.
Kendisinin günde beş defa Allah’ın huzuruna çıktığına inanan bir kul her türlü kötülüklerden uzak durur. İşte bundan dolayı, Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: 'Namaz insanı her türlü kötülüklerden alı koyar.' Ankebut 45
Allah'u Teâla, bütün emir ve yasaklarını vahiy meleği Cebrâil vasıtasıyla Hz. Peygambere bildirdiği halde, namaz emrini bizzat Peygamberimizi huzuruna çağırarak vermiştir. Bu husus son derece önemlidir.
Mahşerde hesap günü insanlara sorulacak ilk sual Namaz olacak. Sorgulanmak ve sevapları-günahları tartılmak üzere mizan başına davet edilenler, sanki yeni bir kıyamet kopmuş gibi, aşırı korku ve panik içinde mizanın başına gelecekler. Ancak, iman ve ilim sahipleri bu korkulardan emin olacaklar. İnsan hesap verirken en çok sıkıntı çekeceği ‘’ Vaktini nerede harcadın’’ sorusuna vereceği cevapta çekecektir.
Kulun vazifesi Allah’ın ipine yapışmak, tastamam O’na teslim olmaktır. Bu mü’minin iman halidir. Mü’min hatalarını ber taraf ederek Allah’a yaklaşmalıdır. Allah’ ın rızasına nail olmalıdır. Hakkıyla ve kemaliyle iman edenlerden etsin. İmanımızı inancımızı güçlendirsin. Çünkü şu âhir zaman çağında, başta nefsimizin şeytanın şerrinden fitnesinden, kurulan tuzaklardan kurtulmanın imkan ve ihtimali yoktur. Önce kendi nefsimizle cenk edeceğiz. Nasıl cenk edeceğiz? Allah için buğz edeceğiz. Allah için infak edeceğiz. Allah için birbirimizi seveceğiz. O zaman Allah bizi veliler mertebesine yükseltir. İstenende budur
* Cenab-ı Hâk c.c.: Ben ‘’kulumu iki defa korkutmam ‘’ buyurmuştur.
Kul dünyada korkar, hayatını bu Allah korkusunun gereğini yerine getirerek yaşarsa, artık o kul için korku yoktur. Ömür beşikte başlar,mezara kadar devam eden bir yoculuktur....
* Allahu Teâla buyuruyor ki:’’İnsana kendisini kurtaracak kadar tedbir verilmiştir’’.
Namaz dinin direğidir. Direksiz bina olmadığı gibi, namazsız dinde olmaz.Ama namaz kılanın Veyil’de işi ne? Cehennemin en belâlı yeri.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor Peygamber s.a.v. ile beraberdik, birden bire peygamber s.a.v. bir büyük şeyin düştüğünü işitti ve dedi ki:
‘’ Bunun ne olduğunu biliyormusunuz? Diye sordu. Allah ve Resulü en iyi bilendir dedik.
Resulullah s.a.v.buyurdular ki: Bu yetmiş yıldan beri Cehenneme atılmış olan bir taştır. Bu kadar zamandan beri oraya düşmektedir, nihayet dibine vardı’’. Müslim.
Bazı insanlar namaz kılarken niçin kıldığını bilmiyor. Secde ediyor ama, Firavunluğundan kurtulmuş değil. Şeytan gibi insanları aldatmaya çalışıyorlar. Yüzünü ve alnını secdeye koyduğu halde, niçin en şerefli azasını yere yapıştırıyor onun farkında değil.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: 'Resulullah s.a.v. buyurdular ki: ‘’…. Nice namaz kılanlar vardır ki, onların kârı, yorgun ve uykusuz kalmaktan ibarettir'. Nesaî.
Abdullah bin Mes'ud r.a. dan gelen rivayette ise Nebiyy-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in huzurunda geceden uykuya dalarak tâ güneş doğuncaya kadar uyuyup sabah namazına kalkmayan kimse zikredilse:
* 'O kimsenin kulağına şeytan işemiştir' buyururlardı.' Buhari.
* Rasülü Ekrem s.a.v. Efendimiz: 'Muhakkak sabah namazı ile güneş doğması arasında bulunan rızık taksimi zamanını uykuda geçirmek rızkın bir kısmına mani olur'. buyurmuşlardır. İbn Hanbel.
* Ebû Hüreyre r.a. dan rivâyet olunduğuna göre: Nebiyy-i Ekrem s.a.v. şöyle buyurmuşlardır: 'Sizden herhangi biriniz uykuda iken şeytan ense kökünüze üç düğüm atar. Her bir düğümü bağladıkça: 'Sen yat yat, daha gece uzundur' diyerek attığı düğümün üzerine eliyle vurur. Eğer bir kimse uykudan uyanır da Allah'ı zikreder, hatırlarsa bu düğümlerden biri çözülür, abdest alırsa biri daha çözülür, namaz kılarsa birisi daha çözülür ve zinde ve neşeli olarak ve tertemiz bulunarak, sıklet ve tembellik gibi şeylerden uzak olarak sabaha çıkmış olur. Böyle yapmayıp da güneş doğuncaya kadar gaflet üzere yatarsa vücûdu habîs ve tembel olarak sabaha çıkmış olur'. Buhari, Müslim, Ebu Davud.
Ravi rivayet ediyor ve diyor ki:
* Osmân b. Affân r.a.: Nebiyi-i Muhterem s.a.v. ‘den işittim, şöyle buyuruyordu:
'Hiçbir kimse yoktur ki abdest alsın da âdâb ve erkânına hüsn-i riâyet etsin, sonra farz olan namazı kılsın da o abdest ile daha sonraki namazı kılıncaya kadar (geçen zamân içindeki günahları) mağfûr olmasın.' Buhari.
* Ebû Hüreyre r.a. rivayet edildiğine göre: Resûlullah s.a.v. kabristana geldi ve: 'Selâm size ey mü'minler diyarı! İnşâallah biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim' dedi. Ashâb-ı kirâm:
Biz senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah? dediler. Resûl-i Ekrem: 'Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır' buyurdular.
Bunun üzerine ashâb: Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey Allah'ın Resûlü? dediler. Peygamber Efendimiz:
' Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı? ' diye sordu. Sahâbe: Evet, tanır, ey Allah'ın Resûlü, dediler. Resûl-i Kibriyâ: 'İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben havzın başına onlardan önce varacağım' buyurdular. Müslim, İbn Mâce.
Ebu Hureyre'nin (r.a.) naklettiğine göre:
Allah Resulü kabristana gelerek şöyle buyurmuştur: 'Selam sizlere! Bizler inşaallah sizlere kavuşacağız. Kardeşlerimizi görmüş olmamızı arzu ederdim.' Sahabeler: Bizler senin kardeşlerin değil miyiz? Ey Allah'ın Resulü! dediler. 'Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz daha gelmemiş olanlardır' buyurdu. Bunun üzerine Sahabeler: Ey Allah'ın Resulü! Ümmetinden henüz daha gelmemiş olanları nasıl tanırsın? dediler. Allah Resulü: 'Ne dersin? Bir kimsenin alınları beyaz, ayakları sekili birçok atları olsa, bunlar da, renklerine başka bir renk karışmamış simsiyah birtakım atlar arasında bulunsa, o zat kendi atlarını tanımaz mı? ' buyurdu. Sahabeler: 'Evet, ey Allah'ın Resulü, tanır' dediler. Allah Resulü şöyle buyurdu: 'Çünkü onlar abdest almaktan dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları sekili halde gelirler. Ben Havuz üzerinde onların öncüsüyüm. Dikkat edin! Kaybolmuş devenin kovulması gibi, birtakım insanlar da benim Havzımın başından muhakkak kovulacaklardır. Ben onları: Hey! Geliniz, diye çağırırım.' Bunun üzerine bana: Onlar senden sonra dinde değişiklikler yapmışlardır, denilir. Ben de: 'Allah onları uzak eylesin uzak, derim.'
S.Müslim.
Resûl-i Ekrem'in ümmetini Kevser havuzu başında karşılayacağını, bu hadisten bir kere daha anlamış olmaktayız. Peygamber Efendimizin uğradığı kabristanlık, Medine'deki meşhur Cennetül-Bakî Mezarlığı'dır. Resulü Zişan efendilerimiz, kabristana veya herhangi bir kabre uğradığında selâm verirdi. Oradaki ölülerin ziyaretçileri tanıdıklarını, konuştukları sözü ve verdikleri selâmı da idrak ettiklerini yine Efendimiz haber vermişlerdir:
* 'Bir mü'min, dünyada iken tanıdığı bir mü'min kardeşinin kabrine uğrar ve selâm verirse, o kabirde bulunan kişi onu tanır ve selâmını alır'. Zebîdî, İthâfü's-sâde.
Bu sebeple aynen dirilere verildiği gibi, ölülere de selâm verilmesi, Müslümanlar arasında sünnet temeline dayanan bir kuraldır.
Hesap günü sorgulama önce beş vakit namazdan başlayacak. Namazla ilgili sorgulamaya ergenlik çağından başlanacak ve her günün beş vakit namazı teker teker sorgulanacak. Kıldığı namazların sevabı mizanın sağ kefesine ve kılmadığı namazların günahı da mizanın sol kefesine konacak. Beş vakit namazı kılmayanların işi, gerçekten çok ama çok zor olacak.
Sevgili peygamberimiz de ancak beş vakit namazı kılanlara şefaat edebilecek. Çünkü ümmetini abdest azalarının nurundan tanıyacak.
Diğer Önemli bir hususta,
* Mahşerde herkes dünyada tabi olduğu, sevip peşinden gittiği önder ve imamları ile birlikte ilahi huzura çağırılacaklardır. isra, 71
Şeytana uyanlar onun peşinde mahşere geleceklerdir. Zalim, kafir, fasık kimseleri seven ve ömrünü onların peşinde geçirenler onlarla birlikte hesap vereceklerdir.
Hesap vermek üzere Mahşer yerinde, güneş bir mil yaklaşacak. Beyinler kaynayacak. Şu dünyada kaldığın hayatın hesabı sorulacak.’’ Gençliğini nerede geçirdin, Ömrünü nerede tükettin, Malını nereden kazandın, nereye harcadın. İlminle ne amel ettin.’’ Bunların cevabını burada hazırlıyorsan ne mutlu sana. Aksi taktirde,işin zor. Peygamberimiz senin bu dar anında yetişip abdest suyunun nurundan seni tanıyacak. ‘’ Sen benim ümmetimdesin gel Kevser Havzumdan iç. Benim Liva-ül hamd sancağımın altına gir gölgelen diyecek.’’ Kuran ve sünnet ehli değilsen orada nasıl tanınacaksın? Gel kurbanın olayım parlayan bu nuru buradan götürelim.
Taklit ettiğimiz şu Avrupa’nın iş düzenine bir bakın. Tam bir curcuna. İççi memur 8 saat çalışmak mecburiyetindedir.Yaz günlerinde güneş göbeğimizi aşıyor hâlâ saat dokuza gelmemiştir. Öğle zamanı memur dairesine gidiyor. Kışın, gecenin yarısında bakıyorsun ki, işçi memur dökülmüş sokaklara. Nereye? Saat dokuz’ da işe yetişecek. Halbuki gece yarısı.
Bir insan düşünün ki, sigara tiryakisi.Günde bir paket sigara içen şahıs, bir yılda 20 günlük zamanını sigarayla duman etmiştir. 30 yıl sigara içen bir tiryaki 600 günlük ömrünü sigara içmekle heder etmiştir.Ya bu üç dört paketse!
İşte onlar ömürlerini sigara içerek öldürmüştür. Her içilen sigara insan ömrünü 5,5 dakika kısaltıyor. Bir insanın 600 günde neler yapabileceğini düşünelim, sigara iş gücünü azaltıyor, randımanı düşürüyor. Sigara içen Müslüman elini vicdanına koysun bir düşünsün. Bir hiç uğruna geçirdiği günlerin hesabını Allah’a vereceğine bir cevap hazırlasın, malını lüzumsuz yere yakıyor. Sigara kokusuyla namaza, Allah’ın divanına duruyor.Rabbimiz verdiği her nefesi iyiliğe, güzelliğe sarf edelim diye vermiştir. Halbuki sigara içen Müslüman, alın teriyle kazandığı, servetinin bir kısmını, önce sigaraya vermiş sonrada bu servetini yakmak için 600 günü harcamıştır. İşte bu kadar ağır hesabın altına girip işi basite almak akıllı insanların göze alacağı tehlike değildir. Bir ömrün dakika ve saniyelerinin hesabını vermek kolay değildir.
İnsan başıboş yaratılmamıştır ve küçük-büyük bütün işlediklerinden dolayı bir gün mutlaka hesaba çekilecek.
Allah’a bu hesabı verebilecek gücü kendinizde bulabiliyorsanız, haydi bir sigara daha yakınız. Hiç unutmayalım ki, Allah’ın vermiş olduğu malı, gücü Allah rızasına uygun kullanmadığımız müddetçe, bizi ne bulutlar gölgeler, ne de Cennet kabul eder.
Bir defa dünyayı ahiretten ayırma hastalığından vazgeçelim. Mazi müstakbel yan yanadır. Dünya ahiret beraberdir. Şahadet ve gayb birbirine bitişiktir. Kinin olduğu yerde din olmaz.
Bizde dünyayı elimizden kaçırıp Avrupalıya, Amerikalıya ve Yahudi ye kaptırınca ‘’Dünya geçicidir bize âhiret yeter ‘’ demekle yetiniyoruz. Bu neye benziyor biliyormusunuz?
Tilkiye sormuşlar ‘’Seni ormana kral yapalım mı? O da mütevazi bir şekilde ‘’Ben devamlı sandalyede oturmaktan sıkılırım’’. Demiş.
Dünyayı onlara kaptırdık, elimizden kala kala kuru bir duâ kaldı, ama onunda kolu kanadı yok salıyorsun uçmuyor.
Biz horoz kadarda mı olamayacağız.
Dikkat edilirse ezan okundu okunacak hemen bu mübarek hayvanlar ötmeye başlar. Bunlardan rahatsız olanlarda vardır.Horoza sövenlerde var. Bu hayvanların sucu ne nedir ki?
Şair ne güzel söylemiş:
Kalkamıyorsun uykudan, esne ha esne.
Şeytan vurmuş üç düğüm, kalın ensene.
Sen beyhûde san, hepsi gerçek dinlesene.
O namaza çağırıyor, sataşmak yakışır mı sana.
Allah’ın Rasülü şöyle buyurmuştur:
* Ebu Hureyre'den r.a. bildirildiğine göre: Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurmuştur: 'Sizler horozun ötmesini işittiğiniz zaman Allah'ın fazlından isteyiniz. Çünkü o melek görmüştür. Merkebin anırmasını işittiğinizde de şeytandan Allah'a sığınınız. Çünkü o şeytan görmüştür.' Müslim.
* ‘’Horoza sövmeyin o sizi namaza çağırıyor’’.Tirmizi.
* 'Horoza sövmeyin! Zira o, namaz için uyandırıyor.'Ebu Dâvud.
* İbnu Mes'ud r.a. anlatıyor: 'Resulullah s.a.v. buyurdular ki: 'Mü'min ne ta'n edici, ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayasızdır.' Tirmizî,
Hiç bir şey sebepsiz değildir. Meleklerin ilhamı ile o hayvanlar insanları namaza davet ediyorlar. Sadece horoz değil ki, Cenab-ı Hâkkın bir çok hayvana ilham ettiği doğru haberle (Kuran, Hadis) sabittir. Arıya, karıncaya, Hûd Hûd ilham edilmiştir. Hûd Hûd mühendis idi. Süleyman a.s. ordusu çölde bir araziye konaklandığında, Süleyman peygambere a.s.bu mübarek kuş suyun yerini gösterirdi. Ayrıca suyun yer yüzeyine ne kadar metre uzaklıkta olduğunu da bildirirdi.
İsrail oğullarına altın çağ yaşatan şanlı peygambere, Davud ve Süleyman a.s. selam olsun. Üç ayrı canlıda yararlanmayı biliyorlardı. Peygamberler insanlardan farklı konumdaydı.
Evet, kuşlar da bu dine (İslam’a) hizmet etmişler ve etmektedirler boşa yaratılmamışlar. Hayvanların bu tür hareket ve ses çıkarmaları meleklerin ilhamına bağlıdır. Melek ilham edince, idrak düzeyinde ses çıkarabileceklerini bilgi toplayıp getirebileceklerini biliyoruz.
Arılar bal yaparlar, yaptıkları bu mükemmel balı, deneme, akıl yürütme, araştırma gibi şeylerin neticesi olmayıp doğrudan doğruya onlara Allah’ın bir ilhamıdır. Bu hususları anlamak için, akıl mumu yeterli değildir. Vahiy güneşine ihtiyaç vardır. Hayvanlar algılamada, insanlara nispeten daha hassadırlar.Zerzele, fırtına gibi felâketleri önceden hissetmektedirler. Bize nispetle gayb olan bir şey bazı hayvanlar için görünür hükmündedir. Örnek:
Akbabalar, bizim çift aynalı dürbünle seçemediğimiz, 3000 metrenin üzerinde bir mesafeden, yerde yatan bir ceylanın ölümü yoksa uykuda mı olduğunu tespit etmektedirler.
Cenab-ı Hâk şöyle buyurmaktadır:
* ‘’Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı zikreder’’. Saffat, ayet: 1
Varlık âleminde tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Kimi yaratılış özelliği ile, kimi kalbi, kimi diliyle tespih eder.
* 'Doğrusu, biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik' Sad, 18
* 'Andolsun, Davud'a tarafımızdan bir üstünlük verdik. Ey dağlar ve kuşlar! Onunla beraber tesbih edin, dedik. Ona demiri yumuşattık' Sebe, 10
* Ebû Hüreyre r.a: 'Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır' En'âm ayet:38.
âyetinin açıklamasında şöyle demiştir:
* 'Kıyamet günü bütün mahlûkat, kuşlar, vahşi evcil bütün hayvanlar diriltilip hesap yerine getirilir. Sonra aralarında ilâhî takdir gereği adalet uygulanır ve boynuzsuz hayvan boynuzludan hakkını alır. Ardından Allah hepsine, Toprak olun! ' emrini verir, onlar da toprak oluverir. İşte bu an, kâfirlerin, 'Keşke biz de toprak olsaydık' diye temennide bulunacakları andır.'
Cenab-ı Hâk Şöyle Buyuruyor:
'İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.' buyuruyor. Zariyat, 56
Gerek cinler, gerekse insanlar ilâhî tasarrufun altında, O'nun mülkünde isteseler de, istemeseler de kul olarak bulunuyorlar. Varlık âleminde insan aklının ve ilminin erişebildiği her şeyin insan için yaratıldığını görüyoruz. Cenâb-ı Hak mutlak ganî olduğundan hiç kimsenin kulluğuna ve ibâdetine ihtiyacı yoktur. O, kullarından taât ve ibâdette bulunmalarını isterken, onları sonsuz saadete eriştirmeyi dilemiştir. Yoksa ne kimseden rızık ister, ne de yiyecek ve içecek. Ama O; her canlının rızkını vermektedir ve mülkün tamamı O'na aittir. Bütün güçler O'nun kudretinin karşısında eğilir.
* 'İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? ' Kıyamet sur:ayet 36.
Her şey bir gaye ve hikmete yönelik yaratılmıştır.Bu ayetler insanın başıboş, gayesiz, amaçsız bir canlı olmadığına dikkat çeker ve insanı kâinat planındaki şerefli yerine oturtmaya yönelir. Kur’an bu inceliğe ve hikmete değinmekte, gerçeği iyice düşünemeyen inkarcılara ışık tutulmaktadır.
* Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: 'Resûlüllah s.a.v. buyurdular ki: 'Gece ve gündüzde bir kısım melekler nöbetleşe aranızda bulunurlar. Bunlar sabah namazı ile ikindi namazında toplanırlar. Sonra sizi geceleyin takip eden melekler (hesabınızı vermek üzere huzu-u ilahiye) yükselir. Sizi çok iyi bilen Allah, bu meleklere sorar: 'Kullarımı nasıl bıraktınız? ' 'Biz onları namaz kılıyorlarken bıraktık, biz onlara namaz kılarlarken vardık! ' derler.' Buhari, Müslim, Muvatta, Nesai.
* 'Zerre ağırlığınca iyilik yapan karşılığını görür; zerre kadar kötülük yapan da yine karşılığını görür' Zilzal sur:7-8
İnsan denilen şerefli ve mükerrem canlının, böyle bir kitap ile taltîf edilmesinden dolayı daha çok saygılı, korkulu, sorumluluklarını müdrik olup Hakk'a baş eğmesi gerekmez mi? İnsan çok hassas cihazlarla ve gayba açılmış duygularla dopdoludur. Gayba,Vahye, Sâdık rüya’ya, ilhama, inanmayanlar maddenin dar kalıbı içinde kaybolmaya mahkumdurlar.
Mü’minin yardımcısı Allah’tır. Hakkıyla ve Kemaliyle iman etmişlerse, müminlere Allah yardım eder. İzzet yolu, şeref yolu, Allah’a hakkıyla iman etmek ve bu imanın gereğini yerine getirmektir. Şeytan ve nefis insanı ölüm korkusuyla, fakrı zaruret ve mal azlığıyla korkutur. Allah yolunda hizmet etmekten, infak etmekten, himmet etmekten uzaklaştırmaya çalışır. Eğer Allah’a yönelir tam kulluğunu yaparsan, abdestini alıp namaz kılarsan bu korku senden gider. Müslüman öylesine sınırsız enerji gücüne sırtını dayamıştır ki, Allah’la rabıta kurduktan sonra, O’nun karşısına kim dura bilir. Ama Allah’a sırt çevirdikten sonra, bu ibadetleri hafife alıp yan çizdikten sonra ve kula kul olduktan sonra, İstediğin kadar para biriktir, istediğin kadar sayın çok olsun, istediğin kadar maddi imkanlara sahip ol hiç yazar. O itibarla hakkıyla Müslüman olmak bizim davamızın esasını teşkil eder. Kur’an-a ve Sünnete uymak mü’minin şiarı olmalıdır. Allah’ın kitabını öğrenmek ve onunla amel etmek mecburiyetindeyiz. Bu gerçeği yakınlarımıza ve sevdiklerimize anlatmak, tebliğ etmek gerekir. Peygamberimiz s.a.v. ne diyor?
‘’ Benden öğrendiğiniz gerçeği kimseden korkmadan, çekinmeden beyan edeceksiniz ‘‘. Diyor.
Neyin beyan edilmesi lazım? Kur’an-ın ve Sünneti seniyenin açıklanması lazım. Gücenirler gücenmezler diye düşünmeden tastamam açıklanması gerekir. Nefsin başta olmak üzere, insanları azdırmaya saptırmaya kendisini memur kılan şeytan avanesi, şeytan ordusu ve güçleri var. Bunlar arasında bir savaş oluyor. İnsan bunları bir düşünmeli. O zaman yerimizi iyi tayin etmeliyiz.
Nasıl tayin edeceksin? Kültürde, sanatta, Ekonomide, modada hayatın tüm şubelerinde..
Buda Birlikle olur cemaatle olur. Her ev, her sofra, bir sohbet köşesi olmalı Her evde Kur’an okunmalı, Peygamberimiz s.a.v. anılmalı, hatırası dipdiri yaşanmalı. Birbirimizi Allah rızası için sevmeli.Yanlışlar içinde birbirlerimizi ikaz ve irşât etmeli. Allah gönüllerimizi kendisine yaklaştırsın.Yolunda attığımız her ihlaslı adımda bizi güçlendirsin.
Cenâb-ı Hakk'a hamd-u senalar olsun, hayatın anlam ve hikmetini bize en güzel şekilde açıklayan Resûlüllah s.a.v. Efendimize salât-ü selâmlar olsun.
London / 22 /Ağustos 2006
Kaynaklar…………………….
Kur’an-ı Kerim
Hadis Kaynakları
Ali Kılıç Kakiz