Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Gusul Abdestim Doğru mu?

O Çevrimdışı

osman dogu

Üye
İslam-TR Üyesi
Ben çok uzun yıllar gusül abdestimi şöyle yapıyordum acaba doğru mudur ve bugune kadar doğrumu yaptım
Bütün vücudumu sabunladıktan sonra niyet edip
3 kere ağza,3burna,3 yüze,3 sağ omuz,3sol omuz,ön vücut.arka vücut,ve
ayaklar son olarakta namaz abdestimi alıp çıkıyorum .aşırı vesvese
içerisinde oluyorum bazen bu yüzden saatlerce çok zorlandığım oluyor.cevaplarsanız
beni ihya edersiniz
ALLAH razı olsun
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Delillerle Rasulullah'ın (s.a.v.) Gusul ve Namaz Abdesti Alması
Rasulullah'ın (s.a.v.) Gusul Abdesti

7- Cunubluk Yıkanmasında Ağzı Çalkalama Ve Buruna Su Çekme Babı

12-.......
Bana Salim, Kurayb'den; o da İbn Abbâs (r.anhuma)'dan tahdîs etti. O da bize Meymûne tahdîs etti demiştir. Meymûne (r.anha) şöyle demiştir: "Peygamber'e yıkanmak için su döktüm. O sağ eliyle sol eli üzerine su boşalttı da ellerini yıkadı. Sonra apışarasını yıkadı. Sonra eliyle yere vurdu da elini toprağa sürdü. Sonra elini yıkadı. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su çekti. Sonra yüzünü yıkadı ve başı üzerine su akıttı. Sonra yerinden uzaklaşıp ayaklarını yıkadı. Sonra kendisine bir havlu getirildi, fakat o bununla silinmedi"
(Mindîl ve mindel, el silinecek destmâle denir... Mısbâh'ın beyânına göre nakl ma'nâsından ve bâzı aharın beyânına göre kir ma'nâsından alınmıştır. Ve bu hâlen havlu ve çevre ta'bîr olunan dülbendin mecmûuna şâmildir (Kaamus Tercemesi)
(Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Gusul, 7, Ötüken Yayınları: 1/375-376)


8- Daha Temiz Olması İçin Eli Toprakla Sürtmek Babı

13-
.......Bize A'meş, Salim ibn Ebi'l Ca'd'den; o da Kurayb'den; o da İbn Abbâs'tan; o da Meymûne'den tahdîs etti ki (o şöyle demiştir):
"Peygamber (s.a.v.) cunublukten dolayı yıkandı. Şöyle ki: Eliyle apışarasını yıkadı. Sonra elini duvara sürttü. Sonra elini yıkadı. Sonra namaz abdesti gibi abdest aldı. Nihayet yıkanmasını bitirince ayaklarını da yıkadı."
(Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Gusul, 7, Ötüken Yayınları: 1/376)

18-.......İbn Abbâs şöyle demiştir: Meymûne (r.anha) şöyle dedi:
"Ben Rasûlullah için yıkanacağı suyu koydum. Kendisi elleri üzerine su boşalttı ve onları ikişer defa veya üçer defa yıkadı. Sonra sağ eliyle sol eli içine su boşalttı da bu su ile hayalarını yıkadı. Sonra elini toprakla sürttü. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su çekti. Sonra yüzünü ve ellerini yıkadı, başını da üç defa yıkadı. Sonra bedeni üzerine su döktü. Sonra durduğu yerden ayrıldı da ayaklarını yıkadı." (Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Gusul, 7, Ötüken Yayınları: 1/378)

11- Yıkanma Sırasında Sağ Eliyle Sol Eli İçine Su Boşaltan Kimse Babı

19-.......
Bize A'meş, Salim ibn Ebi'l-Ca'd'dan; o da İbn Abbâs'ın azâdlısı Ebû Kurayb'den; o da İbn Abbâs'tan; o da Haris kızı Meymûne'den tahdîs etti. O şöyle demiştir:
"Ben Rasûlullah için yıkanma suyu koydum ve kendisine perde yaptım. Kendisi eline su döktü de bir veya iki defa yıkadı.
-Suleyman ibn Mıhrân el-A'meş: Salim ibn Ebi'l-Ca'd'ın üçüncü defayı zikredip etmediğini bilmiyorum dedi.-
Sonra Rasûlullah sağ eliyle, sol eli üzerine su boşalttı da fercini yıkadı. Sonra elini yere yâhud da duvara sürttü. Sonra ağzını çalkalayıp burnuna su çekti. Yüzünü ve ellerini yıkadı, başını yıkadı. Sonra bedeni üzerine su döktü. Sonra kenara çekildi de ayaklarını yıkadı. Bu sırada (silinmesi için) ben kendisine bir bez uzattım. Fakat o eliyle şöyle yapıp onu istemediğini işaret etti.
(Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Gusul, 7, Ötüken Yayınları: 1/379)

19- Gusulde Başının Sağ Yanını Yıkamakla Başlayan Kimse Babı

29-
.......Âişe (r.anha) şöyle demiştir:
"Biz kadınlardan birimize cunubluk isabet ettiği zaman, iki eliyle üç defa su alıp onu başı üzerine dökerdi. Sonra eliyle su alır, sağ tarafı üzerine ve diğer eliyle su alır, sol tarafı üzerine döküp yıkanırdı".
(Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Gusul, 7, Ötüken Yayınları: 1/385)

Cunub olanın (Gusulden Önce) abdest alması mustehabdır:
'
Yemek, içmek veya tekrar cinsî munâsebette bulunmak istediği zaman abdest alması mustehabdır.
Aîşe (r.anha), rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir:
"Rasulullah cunub iken yemek veya uyumak istediğinde abdest alırdı."
(Muslim, Hayz, 6; Nesai, Taharat, 163; İbn Mâce, Taharat, 103)

Ammar b. Yasir'den rivâyeten:
"Nebî sallailâhu aleyhi ve sellem cunub olanın, yemek, içmek ve uyumak istediği zaman namaz abdesti gibi abdest almasına izin verdi."

(Ebu Davud, Taharat, 88, Tirmizi, Taharat, 88; Ayrıca Bennâ el Fethu'r Rabbâni, 2 / 140, Hadis no: 478. Burada Ebu Said Hudri'den mervidir)
(Hadîsi Ahmed ve Tirmizi, rivayet etmiş, Tirmizî sahihlemiştir.)

Ebû Saîd'den rivâyeten, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz eşiyle cîmâ ettikten sonra tekrar cima etmek isterse abdest alsın."
(Muslim, Hayz, 6; Nesai, Taharat, 169, Tirmizi Taharat, 107, İbn Mâce , Taharat, 100)
(Hadîsi Muslim, Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce rivayet etmiştir. Aynı hadisi îbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Hakîm de rivayet etmişlerdir. Ancak onların rivayetlerinde şu ilave de vardır;

"Abdest almak, ikinci cima için kişiyi daha dinç yapar.")



Gusul Abdestinden Sonra Abdesti Yenilemezdi

Âişe (r.anhâ) demiştir ;
"
Rasulullah (s.a.v.) gusleder, 2 rekat (sunneti)'i ve sabah namazını(n farzını) kılardı. O'nun guslettikten sonra abdesti yenilediğini hatırlamıyorum."
(Ebu Davud, Taharat, 79, 98 (245); Nesai, Taharat, 159, 160; İbn Mace, Taharat, 96; Ahmed b. Hanbel, Musned, VI, 68, 192, 253,258)

Nafile ibadetlere düşkün olmasına rağmen Peygamber (s.a.v.)'in boy abdestinden sonra abdest almayı terketmeye devam etmesi son derece manidardır.
Tirmizî
(Tirmizi, Tahâret 79), bu hükmün Sahâbe ve Tâbiînden pek çok zâtın ortak görüşü olduğunu bildirir. Hadislerin çoğunda gusle başlarken Rasulullah (s.a.v.)'ın abdest aldığı belirtilmiştir. Bu sebeble gusulden önce abdest almak, herkesçe bilinen sünnetlerden biridir. Fakat, rivayetlerde gusülden sonra da abdest aldığına dâir açıklık gelmemiştir. Aksine Âişe (r.anha)'den, az önce kaynaklarını verdiğimiz, "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) gusulden sonra abdest almazdı." dediği rivayet edilmiştir. Öyleyse, gusul esnasında abdesti bozacak bir hal olmadıkça bu ilk abdest geçerli olmakta, onunla namaz kılınabilmektedir.

Bu hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, ister cunublukten dolayı, isterse başka bir nedenle yıkandıktan sonra namaz kılmak veya başka bir ibadet yapmak için yeniden abdest almaya gerek yoktur.
(Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ, 10/541; Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 449-50)

Abdullah İbn Ömer (r.anhuma)’dan rivayet edildiğine göre,
Rasûlullah’a gusul abdesti aldıktan sonra abdest almakla alakalı bir soru sorulunca O;

Hangi abdest gusulden daha iyi olabilir? buyurmuştur.
(Hâkim, Mustedrak, Taharet, hadis no: 103 (548)




Mezheblere Göre Guslun Farzlarının Özeti:


Hanefî mezhebi: Gusulde on bir şey farzdır:
Ağzın ve burnun yıkanması, bedenin bir defa yıkanması. Bir özre mebni sünnet olmamış kimsenin gulfesini (sünnette kesilecek yerinin içerisini) -açılmasında zorluk yoksa- yıkaması, göbeğin yıkanması, kapanmamış küpe deliğinin yıkanması, diplerine su ulaştığı takdirde kadının örülmüş saçının iç tarafının yıkanması, sakalın, bıyığın altındaki tenin yıkanması, kaşların yıkanması, fercin dış tarafının yıkanması. Ancak esah olan görüşe göre gulfenin iç tarafının yıkanması mendub olup vacib değildir.

Mâlikî mezhebi: Guslün farzları beştir:
Gusül farzına veya hadesi gidermeye veya yasaklanmış bir şeyin mubah olmasına yapılacak ilk işle birlikte niyet etmek. Bunu da kalbinde guslün farzını eda etmeye niyet ederek yahut büyük hadesi gidermeye veya cunubluğu kaldırmaya niyet ederek veya büyük hades dolayısıyla yapılması yasaklanmış şeylerin yapılmasına veya namazı mubah kılmaya niyet ederek yapar. Hatırlar ve abdestte olduğu gibi gücü yeterse, muvalât (organların peş peşe yıkanması) vucudun dış tarafının bütünüyle su ile yıkanması, suyu döktükten sonra ve bez parçası ile dahi olsa vücudun ovulması, saçların, el ve ayak parmaklarının hilâllenmesi.


Şafiî mezhebi: Guslun vâcibleri üçtür:
Niyet, varsa necasetin giderilmesi, görünen tenin üzerine veya ten üzerinde bulunan saçlara ve saçların altlarına varıncaya kadar suyun dökülmesi. Bundan fazlası ise sünnettir.



Hanbelî mezhebi: Guslun vâcibleri:
Şayet varsa vucudundaki necaseti veya bunun dışında suyun tene ulaşmasını engelleyen maddeleri gidermek, niyet etmek, besmele çekmek. Ağzı ve burun dahil, bütün vücudunu yıkamak. Gusulde de abdestte olduğu gibi, mazmaza ve istinşak vâcibdir. Saçının dışını da içini de yıkaması erkek ve kadın için, saçı uzun olsun veya olmasın vacibtir. Bununla birlikte ay başı ve lohusalık sebebiyle gusletmek gerektiğinde saçın çözülmesi de gerekir. Ancak diplerine suyun ulaşması hâlinde, sadece cünüplük dolayısıyla gusletmek gerektiğinde saçın çözülmesine gerek yoktur.
Sünnet olmamış kimsenin gulfe üstündeki derileri açmak mümkün olduğu takdirde, yıkaması vâcibdir. Aynı şekilde yüzük ve benzeri şeylerin altının da yıkanması vacibdir. Altına suyun vardığından emin olmak için yüzük oynatılır. Diğer taraftan kadın def-i hacet için oturduğu vakit fecrinden görünen kısmını yıkar. Çünkü bu da dıştan görünen bedenin diğer kısımları hükmündedir. îç kısımlarının yıkanması ise vacib değildir. Gözün iç tarafının yıkanması da vacib değildir. Hatta zarar tehlikesi olmasa da müstehap bile değildir. Abdest azalarında tertib de muvalât da vacib değildir. Çünkü gusul her ikisinin yerine geçmektedir ve her ikisi de içice girmiş birer ibadettir; dolayısıyla küçüğün hükmü sakıt olmuştur. Hacc'edenin umre ziyaretini de yapmış olması gibi. Eğer suyun bütün vücuduna vardığından emin olursa veya galib zann ile buna hükmederse, ovalaması da vacib değildir.



Guslun Sunnetleri :

Peygamber (s.a.v.)'in nasıl guslettiğini üstte açıklamış bulunuyoruz. Bu hem vacibi hem de sünneti içine alan guslun nasıl olacağının delilidir ki, Hanbelîlerin anladığı üzere bu şekilde on husus bir arada bulunmaktadır. (el-Muğni, 1,217; Maliki mezhebine göre eksiksiz bir gusulun şekli için bk. eş-Şerhu'l-Kebîr, I, 137, et-Kavaninu'l-Fıkhİyye, 26)

Niyet, besmele çekmek, elleri üç defa yıkamak, vücuduna yapışmış olan her hangi bir şeyi yıkamak, abdest almak, saçın diplerini ıslatacak şekilde başına üç defa su dökmek, vücudunun diğer kısımlarına bolca su dökmek, sağ taraflardan başlamak, eliyle bedenini ovmak, ondan sonra guslettiği yerden çekilerek ayaklarını yıkamak, üzerine su dökmeden önce saçın diplerini ve sakalı hilâllemek ise mustehabtır.

Guslün tam şeklini sağlayan sünnetlerinin tertibi, mezheplerdeki ihtilâflar da göz önünde bulundurularak, aşağıdaki şekildedir. (Fethu'l-Kadîr, I, 39 vd.; ed-Durru'l-Muhtâr, I, 140 vd.; Merâkı'l-Felâh, 17; el-Lubâb, I, 21; eş Şerhu'i-Kebîr, I, 135-137; eş-Şerhu's-Sağîr, I, 170; el-Kavaninu'l-Fıkhıyye, 26; el-Muhezzeb, 1, 31; Muğni'l-Muhtâc, I, 73 vd.; el-Muğnî, I, 217; Keşşâfu'l-Kınâ, 1,173-176)

1- Elleri ve avret yerlerini yıkayıp eğer bedeninde necaset varsa gidererek başlamak. Şafiîlerin de beyan ettiği gibi ön ve arka avret mahallerini yıkayınca şöyle niyet eder; "Bu iki yerden ve bunların arasındaki yerlerden cunubluğu kaldırmaya niyet ettim."

2~ Daha sonra namaz abdesti gibi abdest alır.
Hanefîlere göre evlâ olan, eğer büyükçe leğen gibi bir yerde yıkanıyor ve durduğu yerde su toplanıyor ise, ayaklarını yakamayı en sona bırakmaktır. Oradan çekildikten sonra ayaklarını yıkar. Şayet meselâ, bir tahta üzerinde durmakta veya ayağında takunya bulunuyor veya bir taşın üzerine çıkmış da yıkanmakta ise ayaklarını da yıkar. Abdest alırken Hanefi'lerle, Hanbelî'lere göre vacib olan mazmaza ve istinşakı da gerçekleştirir.

Malikîlere göre, kulak deliklerini mesh eder. Ancak aşırıya gitmez, çünkü bu işitmeye zarar verebilir. Kulakların dış ve iç tarafları ise vücudun dış kısmındandır, onlara göre yıkanması vacibdir.

3- Bundan sonra Şafiî'lere göre vucudun girintili çıkıntılı yerlerine dikkat eder. Meselâ, eliyle su alır ve bunu kıvrım bulunan kulak gibi, karnın katları, göbeğin iç tarafı gibi yerlere ulaştırır. Çünkü bu şekilde davranmak bu gibi yerlere su vardığından emin olmasını sağlar. Kulakta da bundan emin olacak şekilde dikkat gösterir. Bir avuç su alır, suyun, girintilerine, köşelerine varmasını sağlaması için yumuşak bir şekilde kulağını oraya koyar. Boğazının altına, koltuk altına, göbek kıvrımına, apış aralarına suyun varmasına dikkat eder.

4- Sonra başına su döker ve başını hilâller. Vucudunun diğer bölgelerine de üçer defa su döker. Önce sağ tarafından başlar, sonra sol tarafına döker. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'in daha önce görmüş olduğumuz hadis-i şerifinde olduğu gibi "Abdest alırken sağdan başlamak, onun hoşuna giderdi."
Saçları hilâllemek ve diplerine varmasını sağlamak ise, şu hadisin gereğidir: "Her saçın altında cunubuk vardır." Elleriyle bedeni ovmak sünnettir, çünkü böylelikle daha iyi temizlenir ve bu vesile ile suyun vücudundaki kıvrımlarına ve bütün bedenine varışından emin olur ve Malikîlerin vacib görmüş olduğu bir hilaftan kurtulmuş olur.
Suyun tene ulaşması konusunda kanaat yeterlidir. Çünkü kesin bilgiyi esas almak, bu konuda zorluk ve meşakkati gerektirir.

Hanefîlere göre: Eğer akan bir suya veya onun hükmündeki bir suya dalar ve bir süre kalırsa, gusuldeki sünnetleri tamamlamış olur.

Malikîlere göre: Büyük hadesi kaldırmak niyetiyle küçük hadese niyet etmeyecek dahi olsa -şayet erkeklik organına dokunmak ve buna benzer abdest bozan bir hal olmadığı sürece- cunubukten dolayı gusletmek, abdestin yerine de geçer.

Şafıî'ler de şu şekilde söylemişlerdir: Gusletmekle birlikte abdeste ister niyet etmiş isterse etmemiş olsun, gusul yeterlidir.

Hanbelî'lere göre : Mazmaza ve istinşak yapıp hem gusul, hem de abdeste niyetten sonra gusletmek abdestin yerine de geçer. Bununla birlikte, böyle yapacak olursa efdal ve evlâ olanı da terketmiş olur.

Mâlikî'lerin dışındaki mezheblerde, vücudun bütün kısımlarını yıkarken muvalât (peşpeşe yıkamak) sünnettir. Çünkü Peygamber (a.s.) böyle yapmıştır. Mâlikî'lere göre ise muvalât farzdır.

Önce baştan başlamak, sonra sağ omuz, ondan ronra da sol omuza su dökmek suretiyle tertibte bulunmak sünnettir. Ancak ittifakla bu tertip vacib değildir. Çünkü beden abdestteki organların hilâfına bir tek organ hükmündedir. Buna binaen vücutta bir yeri yıkamaksızın bırakacak olursa veya sargı yerinden çıkacak olursa, sadece orayı yıkamakla yetinir, ondan sonrasını yıkamaz.

Saç örgülerini çözmeye gelince: Çok sık olmadığı sürece Malikîlere göre bu iş vacib değildir. Hanbelîlerin görüşüne göre ise cunublukten dolayı guslederken örgüleri çözmek vâcib olmamakla birlikte, ay başı sebebiyle yıkanırken vacibtir. Şayet su saçın diplerine varacak olursa, Hanefililere göre kadının saçlarını çözmesi vacib olmamakla birlikte, erkek için örgülerini çözmek mutlak olarak vacibtir.

Şafıî'lere göre şayet az önce açıklamış olduğumuz gibi su saçın diplerine ulaşmıyor ise çözmek vâcibdir. Genel olarak örgülerin çözülmesi sünnettir. Çünkü Aişe'nin rivayet ettiği hadiste Peygamber (s.a.v.) ona hayızlıyken şöyle demiştir. "Saçlarını çöz ve guslet." (İbni Mace sahih bir isnatla rivayet etmiştir. Neylul-Evtâr, I, 249)

Hanbelîlere göre İslam'a giren bir kâfirin yıkanması esnasında suya sidr (Arabistan kirazı denen bir bitki) katması sünnettir. Çünkü az önce gördüğümüz Kays b. Âsim'm hadisinde şöyle denmektedir: "Kendisi İslama girmiş, Peygamber (a.s.) de ona sidr katılmış su ile yıkanmasını emretmişti. " (Ahmed, Ebu Dâvud ve Tirmizî rivayet etmiş olup, Tirmizî hasen olduğunu belirtmiştir)
Aynı şekilde böyle bir kimsenin saçlarını kesmesi sunnettir. Şayet erkek ise başını tıraş eder, eteğini ve koltuk altlanın da mutlak olarak alır. Çünkü Peygamber (a.s.) İslama giren bir adama şöyle demiştir:
"Üzerinden küfrün saçlarını at ve sünnet ol." (Ebu Dâvud rivayet etmiştir)
İslama girdiği takdirde kâfirin sünnet olması, mukellef çağda bulunması ve kendisine bir tehlike geleceğinden korkmaması şartıyla vacibtir.
Yine Hanbelîlere göre ay hâlinden ve lohusalıktan dolayı gusleden bir kadının suyuna sidir katması sünnettir. Çünkü Aişe'nin az önce geçen hadisinde şöyle denilmektedir:
"Peygamber (a.s.) ona dedi ki: "Ay başı isen, suyunu ve sidrini al ve iyice taran." (Buhari)
Esma ise Peygamber (a.s.)'e ay başından yıkanmaya dair soru sorduğunu ve Peygamber'in ona: "Her hangi biriniz suyunu ve sidrini alır, iyice temizlenir" dediğini rivayet etmektedir. (Muslim)

Şafıîlerle Hanbelîlere göre ihramda bulunmayan veya ölen kocası sebebiyle iddet bekleyen bir kadının (İhramda bulunan kadına ise bütün çeşitleri ile koku kullanmak haramdır. Ölen kocası dolayısıyla iddet bekleyen kadın ise iddet süresince koku kullanamaz.) hayız veya lohusalık kanının kesilmesinden sonra misk yahut her hangi bir güzel koku veya su kullanması sünnettir. Bunu bir pamuk veya bir bez parçasına koyar, guslunden sonra fercine koyar ki, hayız veya lohusalığın kokusunu gidersin.
Çünkü Buharî ve Muslim, Aişe (r.anha)'den şunu rivayet etmektedir:
"Bir kadın Peygamber (a.s.)'in yanına gelip hayızdan dolayı gusletmeye dair soru sordu. Peygamber ona söyle dedi: "Misk katılmış bir pamuk veya bez parçası alıp onunla temizlen!"
Kadın: "Onunla nasıl temizleneyim?" diye sorunca,
Peygamber (a.s.) Subhanallah" dedi ve elbisesi ile üzerini örterek: "Onunla temizlen işte" dedi.
Bunun üzerine Aişe kadını kenara çekti ve kan kesildikten sonra onu süreceğini söyleyerek tarif etti."

Özürsüz yere bu işlerin terk edilmesi mekruhtur.
Guslun yenilenmesi sünnet değildir. Çünkü bu konuda herhangi bir şey nakledilmediği gibi, bunda ayrıca zorluk da vardır. Ancak abdestte durum böyle değildir. İlk abdesti ile herhangi bir namaz kıldıysa, onu yenilemesi sünnettir.




Guslûn Âdabı:

Maliki'lerle, Hanefî'ler guslun sunnetleri, âdab ve faziletleri arasında fark görmüşlerdir.

Malikî'lere göre (Buharî ve Muslim tarafından rivayet edilmiştir. Neylu'l-Evtâr, I, 251)
Guslun sünnetleri beştir.
Bunlar: Ellerini su kabına sokmadan önce yıkamak, mazmaza, istinşak, kulakların içlerini meshetmek, altlarına parmaklan sokmak suretiyle saç diplerini hilâllemek. Saçların altına parmaklan sokmaksızın hilâllemek ise, daha önce açıklamış olduğumuz gibi, Mâlikîlere göre guslun farzlarındandır.

Hanefî'lerle Hanbeli'ler mazmaza ve istinşakı vacib kabul ettikleri gibi, Şafiî'ler de saçlann hilâllenmesini vacib kabul etmişlerdir.



Guslün Faziletleri :

Malikî'lere göre beştir: Besmele çekmek, üç defa su avuçlayarak başa dökmek, önce abdest almak, abdestten önce de vucuttaki necasetleri gidermekle başlamak, vucudun üst tarafından ve sağ organlardan başlamak.

Hanefi'lere göre: (el-Kavânînu'l-Fıkhiyye, 26; eş-Şerhu's-Sağir, I, 170 vd) Gusulde on iki sünnet vardır:
Besmele ile başlamak, niyel etmek, bileklere kadar elleri yıkamak, necaset bulunması hâlinde avrat yerlerini yıkamak, sonra namaz abdesti gibi abdest almak, yıkamaları üç defa tekrarlamak, başı da bir defa mesh etmek.
Suyun biriktiği bir yerde bulunuyorsa, ayaklanın yıkamayı sonraya bırakır. Bundan sonra da vucudunun üzerine üçer defa su döker. Önce başının üzerine su dökmekle başlar, ondan sonra sağ omuzuna, sonra sol omuzuna su döker, sonra bedenini ovalar.

Guslün âdabına gelince:
Bunlar da abdestin âdabı gibidir. Şu kadar var ki, guslederken kıbleye yönelinmez. Çünkü genellikle guslederken avret açıktadır.



5. Guslun Mekruhları:

Hanefî'lere göre: (Merâkı'l-Felâh, 17) Abdestte mekruh olan şeyler gusulde de mekruhtur:
Suyu israf etmek, suyu çok az kullanmak, suyu yüze çarpmak, sıradan sözlerle konuşmak, özürsüz olarak başkasından yardım istemek. Aynca gusulde dua okumak da mekruhtur. Rivayetlerde belirtilen dualar ile her organ ile birlikte açıklamış olduğumuz gibi besmele çekmek, abdestte mendubtur.

Malikîlere göre : (Merâkı'l-Felâh, 18) Guslun mekruhları beştir: Fazla su dökmek, başta yapılması gereken işi sona, sonda yapılması gerekeni ise başa almak, bütün vucut yıkandığı takdirde tekrar gusletmek, helada gusletmek, Allah'ın zikrinden başka sözlerle konuşmak.

Şafıî'lere göre : (el-Hadramiyye, 21 vd) Hem su dökmekte hem de yıkamakta israf mekruhtur. Durgun suda abdest almak, üç defadan fazla su dökmek, mazmaza ve istinsah terket-mek mekruhtur. Aynı şekilde cunub kimse ile hayız ve lohusalığı sona ermiş olan kadının fercini yıkayıp abdest almadan önce yemesi, içmesi, uyuması ve cimada bulunması da mekruhtur.

Hanbelî'lere göre: (Keşşâfu'l-Kınâ, 1,179 vd; el-Muğnî, I, 229)
Bir nehirde dahi olsa suyun israfı mekruhtur. Çünkü İbni Ömer şöyle bir hadis rivayet etmektedir:
"Peygamber (a.s.) abdest aldığı sırada Sa'd'in yanından geçti. Ona: "Ne oluyor bu israf?" deyince; Sa'd: "Abdest almakta da israf olur mu?" diye sorunca, Peygamber Efendimiz: "Evet, akıp giden bir nehir kenarında dahi olsan israf olur." (ibni Mâce rivayet etmiştir)

Gusulden önce abdest alan bir kimsenin gusülden sonra abdest alması mekruhtur. Çünkü Aişe'nin bir rivayetinde: "Peygamber (a.s.) gusulden sonra abdest almazdı." denilmektedir. Ancak avret yerine dokunmak veya başka bir sebep ile şehvetle kadına dokunan veya ön ve arkadan her hangi bir şeyin çıkması sebebiyle abdesti bozulan kimsenin durumu mustesnadır. Böyle bir kimsenin namaz ve benzeri ibadet için abdestini yenilemesi vacibtir.

Cunub bir kimse ile hayız ve lohusalık kanı kesilmiş olan kadının, yalnızca uyku için abdest almayı terk etrnesi mekruhtur. Yemek, içmek ve tekrar cinsî ilişkide bulunmak maksadıyla abdest almanın terk edilmesi ise mekruh değildir. Bununla birlikte hayız ve nifas kanı kesilmiş olanın abdest alması mustehabtır.
Bunun delili ise Abdullah İbni Ömer'in şu hadisidir:
"Ömer dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulu! Bizden her hangi bir kimse cunub olduğu hâlde uyuyabilir mi? Peygamber (a.s.): "Evet! Abdest aldığı takdirde uyusun." buyurdu."
Aişe'den ise şöyle dediği rivayet edilmiştir: "
Peygamber (a.s.) cunub olarak uyumak istediği zaman namaz abdesti alırdı."
(Her iki hadis de Buharî ve Muslim tarafından rivayet edilmiştir)

Yemek ve içmek için abdest almanın mustehab oluşuna gelince:
Bu hükmün sebebi ise yine Aişe'nin şu rivayetidir: "Aişe dedi ki: "Peygamber (a.s.) cunub bir kimseye yemek veya içmek istediği zaman -namaz abdesti alması şartıyla- ruhsat vermiştir."
(imam Ahmed sahih bir isnadla rivavet etmiştir)

Tekrar cinsî ilişki kurmak için abdestin mustehab oluşuna gelince:
Bunun sebebi de Ebu Said'in rivayet ettiği hadistir. Dedi ki: "Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu:
"Sizden her hangi bir kimse hanımına yaklaşır, sonra tekrar yaklaşmak isterse her iki yaklaşma arasında bir abdest alsın."
(Muslim, Ibni Huzeyme ve Hâkim rivayet etmiştir. Subulu's-Selâm, I, 89)

Hakim ise şunu ilâve etmektedir: "Bu tekrarlamak için daha bir dinçleştiricidir." Ancak cinsî ilişkiyi tekrarlamak için gusletmek abdestten faziletlidir, çünkü bu daha da dinçleştiricidir.

Hanbeli'lere göre cunub veya hayız ve lohusa olan kadının saçını kısaltmasının, tırnaklanın kesmesinin bir mahzuru yoktur. Gusulden önce kına yakmasının da bir mahzuru yoktur.

Gazalî, İhyâu Ulumi'd-Din'de şunları söylemektedir: "Kişinin cunub olarak tırnaklannı kesmemesi, sakal ve etek tıraşı olmaması, kan aldırmaması, vucudundan her hangi bir parçayı ayırmaması gerekir. Çünkü ahirette vücudunun diğer kısımları ona iade edileceği vakit, bunlar ona cunub olarak iade edilir ve denildiğine göre her bir kıl, niçin cunub bırakıldığını sorar." (Muğni'l-Muhtâc, I, 75)


Hastalık, Yara, Soğuk Gibi Sebeblerle Teyemmumle Gusledilir :

Cabir'in rivayet ettiği şu hadis örnektir.
"Cabir dedi ki: Bir sefere çıkmıştık. Bizden birisine bir taş isabet etti, kafasını yardı. Sonra ihtilâm oldu, arkadaşlarına: Teyemmüm etmek konusunda benim için ruhsat var mıdır? ne dersiniz? Onlar:

- Sen su kullanmak imkânına sahib olduğun için sana ruhsat olduğunu sanmıyoruz, dediler;
o da gusletti ve akabinde öldü.
Rasulullah (s.a.v.)'ın yanına varınca bu durum ona bildirildi, o da şöyle buyurdu:
- Onu öldürdüler, Allah kahretsin onları, bilmedikleri bir konuda kendilerine soru sorulunca ne diye onlar da sormadılar? Şunu biliniz ki ne söyleyeceğini bilememenin (Hadis-i şerifte zikredilen "el-ıyy" ne söyleyeceğini bilememek demektir, iyice açıklamanın tam zıddı manasına geldiği de söylenmiştir) çaresi soru sormaktır. O kişiye, teyemmum etmesi ve yarasının üzerine bir bez bağlayıp ondan sonra da orayı meshetmesi vücudunun sair kısımlarım da gusletmesi yeterdi."
(Ebu Dâvud, Dârakutnî ve Ibni Mace tarafından rivayet edilmiştir. Ibnu's-Seken sahih olduğunu söylemiştir, Neylu'u-Evtâr, I, 257)

Bu hadis-i şerif zarar görmekten korkulduğunda teyemmum etmenin caiz olduğuna delâlet etmektedir.

Amr b. As'ın hadisi de teyemmumun sünnetten meşruyietinin örneklerindendir:

"Kendisi Zâtu's-Selâsil gazvesine (Vadi'l-Kurâ'nın arkasında kalan bir yerdir. Bu gazve hicretin 8. yılı cemaziyelevvel ayında olmuştu) gönderilmişti; (Başından geçen biı olayı anlatarak) dedi ki:

"Oldukça soğuk gecede ihtilâm oldum. (Gusledecek olursam) ölmekten korktum. Bu bakımdan teyemmum ettim, sonra da arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım."
Rasulullah (a.s.)'ın huzuruna varınca ona bu durumu zikrettiler, Peygamber (s.a.v.) şöyle sordu:
- Ey Amr! Sen arkadaşlarına cunub olduğun hâlde mi namaz kıldırdın?

Ben şu cevabı verdim:
- Yüce Allah'ın: "Kendinizi öldürmeyiniz, çünkü Allah size karşı çok merhametlidir." emrini hatırladım. Bunun üzerine ben de teyemmum ettikten sonra onlara namaz kıldırdım.

Rasulullah (a.s.) güldü ve hiç bir şey söylemedi."
(imam Ahmed, Ebu Dâvud, Darakutnî, İbni Hibban ve Hakim rivayet etmişlerdir. Buharî bunu talikan rivayet etmiştir. Neylu'l-Evtâr, I, 258)


Bu hadis aynı zamanda aşın soğuk sebebiyle teyemmumun caiz olduğuna ve bu şekilde kılınacak namazların iade edilmesi gerekmediğine delâlet etmektedir. Bu İmam Malik ile Ebu Hanife'nin görüşüdür.

Su değmesi sağlık açısından sakıncalı olan kısma su değdirmeden gusül alınır. Vücudun diğer kısımları yıkanır ancak yara üzerine su değdirilmez. Üzerinde sargı varsa sargının üzeri mesh edilir. Sargı yoksa hiç dokunmaya gerek yoktur. Sargı üzerine mesh etmek de zararlıyısa mesh edilmez.

Gusülde yıkanması gereken yerler eğer ıslanmaması gerekiyorsa bu yerler ıslak elle meshedilir eğer meshetmek de zarar veriyorsa o takdirde terkedilir.

Abdest veya gusul âzaları üzerinde bir zaruretten dolayı sargı varsa ve bu sargıyı açıp altını yıkamak da mahzurlu ise, sargının üzerine meshedilir, böylece o âzalar yıkanmış hükmünü alır.
Kırık ayaklar üzerindeki alçı veya tahta veya madenî sargılar da aynı hükümdedir. İlâçla örtülü yara için de durum aynıdır.
Sargının tamamını meshetmek gerekmez. Sargının ekser kısmının üzerinin meshedilmesi kâfi gelir.
Üzerine mesih yapılan sargı için, belli bir müddet yoktur. Özür hâli devam ettiği muddetçe meshe devam edilir. Sargı çevresinde kalan sağlam yerler ise yıkanır.

Sargıların abdestli iken sarılmış olması da gerekmez.

Henüz iyileşmemiş yara üzerindeki sargı, düşer veya değiştirilirse mesh bozulmaz. Yeni sargı sarılmasıyla meshin yenilenmesi gerekmez. Abdestlilik hâli devam eder. Sargı üzerine meshi bozan şey; üzerine sargı sarılan yara veya özrün tamamen iyileşmesidir.

Eğer ameliyat ya da bir yaradan dolayı banyo yapmak zarar verecekse, sadece teyemmum ederek ibadetlerini yerine getirir.
Mesh bir zamanla kayıtlı değildir. Abdest bozulduktan sonra yeni bir abdest alındığında sargılı bulunan kısım meshedilir. Her vakit abdest almaya gerek yoktur.
(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/101)



ZÂTU'S- SELASÎL SAVAŞI (Cumâde'l-âhir 8 H./629 M.)

Kudâa kabîlesi'nin Uzre ve Belî kolları, Medine hayvanlarını yağmalamak üzere, Vâdi'l-Kurâ yakınlarında toplanmışlardı. Rasûlullah (s.a.v.) durumdan haberdâr olunca, bunların üzerine Amr b. As (Âs oğlu Amr) komutasında 30'u atlı 300 kişilik bir seriyye gönderdi. Bunlar arasında Sa'd b. Ebî Vakkas, Useyd b. Hudayr, Sa'd b. Ubâde, Sâid b. Zeyd, Âmir b. Rabîa.. gibi ensâr ve muhâcirlerden ileri gelen kimseler de vardı.

Amr b. Âs. ashâbın büyüklerinden değildi. Henüz bir yıl kadar önce Müslüman olmuştu. Fakat dedesi Vâil'in annesi Belî kabîlesinden olduğu için Amr'ın bu kabîle ile ilgisi vardı. Amr, aynı zamanda savaş usûlünü iyi bilen, son derece zekî bir kimse idi. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v.), komutanlığa O'nu seçmişti.

Amr, Vâdi'l-Kurâ civarında Selâsil suyu'na varınca, düşmanın sayıca üstün olduğunu öğrendi. Burada konaklayarak, bir haberci ile Rasûlullah (s.a.v.)'den yardım istedi. Rasûlullah (s.a.v.)'de Ebû Ubeyde b. Cerrâh komutasında 200 kişilik ek kuvvet gönderdi. Ebû Bekir ve Ömer (r.anhuma)da bunlar arasındaydı.
Rasûl-u Ekram (s.a.v.) Ebû Ubeyde'yi gönderirken:
- Ayrılığa düşmeyin, işbirliği yapın, buyurmuştu.
Amr b. Âs, Ebû Ubeyde'nin, askerlere imâm olarak namaz kıldırmasına itirâz etti.
- Sen bana yardıma geldin, kumandan benim, namazda ben imam olacağım, dedi.
Ebû Ubeyde yumuşak tabiatlı bir zâttı, hiç itirâz etmedi.
- Yâ Amr, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, ihtilâfa düşmememizi emretti. Sen bana uymazsan, ben sana uyarım, telâşa gerek yok, diye cevâp verdi.

Amr bütün Müslümanlara sefer süresince imam olup namaz kıldırdı. Böylece Ömer ve Ebûbekir de Amr'ın idâresine girmiş oldular. Oysa Rasûlullah (s.a.v.) Amr'ı ilk 300 kişiye; Ebû Ubeyde'yi de 200 kişiye kumandan tâyin etmişti. Ebû Ubeyde'yi Amr'ın emrine değil, yardımına göndermişti. (İbn Hişâm,4/272; Zâdu'l-Meâd, 2/378; İbnu'l-Esir, a.g.e., 2/232)

Amr, düşmana yaklaşınca gerekli tedbirleri aldı. Hava çok soğuk ve sert olduğu halde, gece ateş yakmayı yasakladı. "Kim ateş yakarsa, onu yaktığı eteşin içine atarım," diye tehdit etti.
Asker, soğuktan Ebû Bekir ve Ömer'e başvurdular.
Ömer: -
Bu nasıl şey, herkesi soğuktan kıracak mı? diye Amr'a haber gönderdi.
Amr b. Âs: -
Yâ Ömer, sen bana itâatle memûrsun, İşime karışma, diye , cevâb verdi.
Ebû Bekir de:
Rasûlullah (s.a.v.) O'nu savaş usûlünü iyi bildiği için kumandan yaptı. Madem ki kumandan O'dur, işine karışmamak gerekir, dedi.
Böylece gece soğukta geçirildi. Çünkü ateş yakılsaydı, düşman Müslümanların azlığını öğrenecekti.

Amr, plânını kimseye söylemedi. Sabaha karşı, alaca karanlıkta ansızın düşman üzerine hücûma geçti ve savaşı kazandı. Düşman pek çok ganimet bırakarak kaçtı. Ashâb, düşmanın peşini tâkib etmek istedilerse de Amr buna da izin vermedi. Bir kaç gün orada kalıp etraftaki ganimet hayvan sürülerini topladıktan sonra, Medine'ye döndü.

Sefer esnâsında Amr b. Âs ihtilâm olmuş, hava soğuk olduğu için gusletmeyerek teyemmumle namaz kıldırmıştı.
(Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf'a göre abdest alan kimselerin teyemmum yapana iktidâsı câizdir. İmâm Muhammed'e göre abdestlinin teyemmumlüye uyması câiz değildir. İhtilâf, halefiyyet su ile topraktan ibâret iki âlet arasında mıdır? Yoksa Abdest ve teyemmumden ibâret iki temizlik arasında mıdır? meselesinden doğmaktadır.
Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf'a göre, halefiyyet su ile toprak arasındadır.
İmâm Muhammed'e göre ise, iki temizlik (abdest ve teyemmum) arasındadır. Abdestli teyemmumluye uyarsa, kuvvetli zayıfa binâ edilmiş olur. Oysa imâm muktediden hâlen ednâ olmamalıdır. Abdest aslî temizlik, teyemmum ise zarûri temizliktir. Aslî tahârat yapmış olan kimse zarûri tahâret yapmış olandan hâlen daha kuvvetlidir. (Mehmet Zihni Efendi, Kitabu's-Salat,210-211, İst. 1326)

Dönüşte ashâb, Rasûlullah (s.a.v.)'e, Amr b. Âs'tan:
1- Hava çok soğuk olduğu halde, gece ateş yaktırmadı,
2- Galib geldiğimiz halde düşmanı tâkib ettirmedi,
3- Su bulunduğu halde gusletmeyip, teyemmumle namaz kıldırdı, diye şikâyette bulundular.

Amr bu şikâyetlere karşı:
1- Sayımızın az olduğunu düşman anlamasın diye ateş yaktırmadım.
2- Yardım için kuvet gönderebileceği düşüncesiyle düşmanı tâkib ettirmedim.
3- Soğukta yıkanmak tehlikeli olduğu ve Cenâb-ı Hakk
"Elinizle kendinizi tehlikeye atmayın." (Bakara , l95) "Kendinizi öldürmeyin. Şubhesiz Allah size acımaktadır." (Nisâ , 29) buyurduğu için gusletmeyip teyemmüm yaptım, diye cevâb verdi.

Rasûlullah (s.a.v.) Amr'ın cevâblarını tebessümle karşıladı. (Zâdu'l-Meâd, 2/379; Târih-i Din-i İslâm, 3/406)


************

Peygamber (s.a.v.)’in Abdest Alış Şekli

106... Osman b. Affân'ın hurriyetine kavuşturduğu Humrân b. Ebân demiştir ki:
"Ben Osman b. Affân'ın abdest aldığını gördüm. Önce ellerine üç defa su döküp onları yıkadı, sonra ağzına su alıp çalkaladı, sonra burnuna su verip dışarı attı, sonra üç defa yüzünü yıkadı, sonra sağ elini dirseğiyle beraber üç defa ve sol elini aynı şekilde yıkadı, başını meshedip önce sağ, sonra sol ayağını yıkayınca şöyle dedi:
"Ben, Rasulullah'ın aynen şu benim abdest aldığım gibi abdest aldığım gördüm ve şöyle buyurduğunu duydum":
"Kim benim abdest aldığım gibi abdest alır da gönlünden hiç bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılarsa, Allah onun geçmiş günahlarını affeder
(Muslim, Tahâre 3,4, 8; Nesâî, Tahâre, 67, 68, 93; İbn Mâce, Tahâre 6; Ahmed b. Hanbel, I, 50, 64, 66, 68, 71)
(Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Temizlik, 51, Şamil Yayınevi: 1/ 196)

Açıklama

Hadis-i Şerif’te geçen mazmaza kelimesinin anlamı, suyu ağzında çalkalamak demektir. Bunun aslı suyu ağzına alarak ağzında çalkaladıktan sonra döndürmek, sonra dışarıya atmaktır.
Oruçlu olmayanlara mazmaza ve istinşâkda mubalağa göstermek sünnettir.

İstinşâk: Buruna su çekmek, istinsâr da burundan suyu dışarı atmaktır.
Vech: Yüz demektir. Uzunluğuna yüzün hududu, saçın bittiği yerden alt çenenin aşağısına kadar; genişliğine hududu da, iki kulak yumuşağının arasıdır.
Ağıza ve buruna suyun üçer defa verilmesi mevzuu bahs ediliyor ki, bu sayıya uymak Hanefîlere göre sünnettir. Hadis-i şerifte geçen ( ) sonra kelimesi, takib edilecek sırayı gösterir ki, Şâfiîlere göre bu sırayı takib farz ise de, Hanefî ulemâsına göre sünnettir.
Binaenaleyh kişi önce suyu görmekle suyun rengini görür, sonra ağzına alarak tadını alır, sonra da burnuna çekerek kokusunu tetkik eder.

1. Mazmaza ve istinşâkın hükmü hakkında mezheb imamlarının görüşleri farklıdır. Şöyle ki:

a. Malikî'lere ve Şâfiî'lere göre gusülde de abdeste de mazmaza ve istinşâk sünnettir. Seleften Hasan Basrî, Zuhri, Hakem b. Uteybe, Katâde, Rabîa, Yahya b. Sa'd el-Ensârî, Leys b. Sa'd, İbn Cerir et-Taberî ehl-i beytten en-Nasr (r.a.) bu görüştedirler.
Delilleri ise, "...Yüzlerinizi yıkayınız..." (Maide 6) âyet-i kerimesiyle, "Allah'ın emrettiği gibi abdest al" hadis-i şerifi (Tirmızî, salât 110; isti'zân 4; Nesâî istiftâh 7, tatbîk 15, sehv 67; ibn Mâce, ikâme 72) ve 54 ile 55 numaralı hadis-i şeriflerdir. Çünkü bu iki hadis-i şerifte mazmaza ve istinşâkın sünnetten olduğu ifâde edilmektedir.

b. İstinşâk abdest ve gusulde vâcibtir. Mazmaza ise sünnettir. Bu görüşün sahibleri şunlardır: Ebû Sevr, Ebû Ubeyd, Dâvud-ı Zahirî, Ebû Bekr İbnu'l-Munzir ve bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel (rahimehullah)... Bunlar Buhârî'nin rivayet ettiği ve ileride gelecek, olan "Sizden biriniz abdest aldığında suyu önce ağzına alsın sonra da burnuna çekip dışan atsın" mealindeki 140 numaralı hadis-î şerifle Dârakutnî'nin, İbn Sîrin'den rivayet ettiği "Rasul-u Ekram (s.a.v.) "cenabetten temizlenmek için üç kefe buruna su çekmeyi emretmiştir" mealindeki hadis-î delil getirirler.
Bu hadislere bakarak diyorlar ki; "Mazmaza, Rasulu Ekram'in fiiliyle sabit olmuştur. Sözü ve emriyle sabit olmamıştır. Oysa istinşâk, Rasul-u Ekram'in kavlî sünnetiyle sabit olmuştur."

c. Abdestte de gusulde de mazmaza ve istinşâk farzdır. Bunlar olmayınca abdest ve gusul sahih değildir. Bu görüşün sahibleri: Meşhur olan bir rivâyete göre Ahmed b. Hanbel, İbn Ebi Leylâ, İshâk b. Râhûye'dir. Delilleri ise, Mâide Sûresi'nin altıncı âyetinde yüz yıkamanın emredilmiş olmasıdır. Ağız ve burun da yüzden olduğuna göre ağız ve burun da bu emre dahildir.

d. Abdestte sünnettir, gusulde ise, amel bakımından farzdır. (Amelî farz)in işlenmesi diğer farzlar gibidir. Yapılmadığı takdirde ise, vacib hükmündedir. Farzı inkâr edenin imanı olmaz. Vacibi inkâr edene ise bu hüküm verilemez. Bu görüşün sahibleri ise Ebû Hanife ve ashabı ile Sufyan-ı Sevrî ve Zeyd b. Ali'dir. Delilleri ise, "Eğer cunub iseniz hemen temizleniniz" (Maide 6) âyetidir. Çünkü bu âyet-i kerimede bütün bedenin temizlenmesi istenmektedir. Ancak suyun eriştirilmesi imkânsız değildir. Gusulde ağzın içine suyun eriştirilmesi imkânsız değildir. Binaenaleyh gusulde ağzın içini ve burnun içini yıkamak amelî farzdır. Abdestte ise, yüzü yıkamak emredilmiştir, ama ağız ve burun yüzden değildir. Zira yüzün sının, yüzün karşıdan görülebilen kısmıdır, ağız ve burunun cepheden görülmesi mümkün olmadığından bu sınırın dışında kalırlar. Nitekim İbn Abbas (r.anhuma) "Mazmaza ve istinşâk gusülde farz, abdestte sünnettir" buyurmuştur. (es-Serahsî, el-Mebsût 1, 62)

2. Mazmaza ile istinşakın sırasını, hükmünü ve mahiyetim beyân ederken Nevevî şunları söylemiştir:

a. Üç avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Her avuçta önce ağıza sonra buruna su verilir.

b. Bir avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Yani bir avuç su ile üç defa mazmaza sonra üç defa da istinşâk yapılır. Zayıf bir senetle Peygamber'den Ali b. Ebî Talib (r.anh) rivayet etmiştir.

c. Bir avuç sudan hem mazmaza hem de istinşâk yapılır. Şöyle ki, Evvela bir defa mazmaza sonra istinşâk yapılır, tkinci ve üçüncü defalarda da aynı şekilde hareket edilir. Bunu Tirmizî, hasen ve garip diyerek rivayet etmiştir ki, bu babda en güzel ve sahih hadîsin bu olduğunu iddia etmiştir.

d. Altı avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Bunların üçü ayrı ayrı mazmazada üçü de istinşakda kullanılır. Ancak bu babdaki rivayet zayıf dır.

e. İki avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Bunların biri üç defa mazmazada diğeri de üç defa İstinşakda kullanılır.
Şâfıî fukahasından Nevevî: "Sahih olan vecih, birincisidir. Buhâri, Muslim ve diğer sahih hadis kitaplarında rivayet edilen hadisler bunu göstermektedir." diyor. (Nevevî Şerhu Muslim, III, 105-106)

3. Hanefîlere göre her mazmaza için ayrı ayrı üç avuç, her istinşak için de aynı şekilde üç avuç su kullanılır. Delilleri Taberânî'nin rivayet ettiği şu hadîstir: "Rasûlullah (s.a.v.) abdest aldı ve üç defa mazmaza, üç defa da istinşak yaptı. Bunların her biri için ayrı ayrı su aldı." (el-Heysemî, Mecmeu'z- zevahid, I, 230)

4. Mazmazanın, istinşakdan öne alınmasının hükmüne gelince bu hususta iki görüş vardır:

a. "Abdestte sıra farz'dır" diyenlere göre önce mazmaza sonrada istinşak yapılması şarttır.

b. Sırayı şart koşmayanlara göre, mazmazanın öne alınması müstehabtır. Hanefîler bu görüştedir.

5. Yüzün abdest alırken yıkanması ise, bütün imamlarca farzdır. Yüzün yıkanmasının Üç defa tekrar edilmesi ise yine ittifakla sünnettir.

6. Abdestte kollar dirseklerle beraber yıkanır. Kolların yıkanmasında alimler arasında görüş birliği varsa da dirseklerin buna dahil olup olmamasında çeşitli görüşler vardır. Dört büyük mezheb imamları ile ulemanın ekseriyetine (cumhura) göre dirsekleri yıkamak da farzdır. Hanefîlerden İmam Zufer'e göre dirsekleri yıkamak farz değildir.
Ebû Bekr b. Dâvud ile bir rivayette İmam Mâlik'in görüşü de böyledir. Ulemanın bu mevzudaki ihtilâfı abdestin farzlarım bildiren âyet-i kerimedeki (ilâ) edatına farklı mana verilmesinden ileri gelmektedir. Bu edat bir gaye (sonuç noktası) bildirir. Gayenin muğayyaya (burada, yıkanan organ) dahil olup olmadığı mevzuu ise ihtilaflıdır. İşte ulemanın bu konudaki görüşlerinin farklı olması bu ihtilâftan doğmaktadır.

7. Mesh'te farz ve sünnet olan miktar ile mesh şekli; abdest alırken başı mesh etmek bütün mezheblerin ittifakı ile farzdır. Ancak başta meshedilmesi farz olan miktar ihtilaflıdır.

Başta mesh edilmesi gereken miktar:
Hadisin zahiri, meshederken bütün başı kaplamayı gerektirir. İmam Şâfiî'ye göre, isterse bir kıl miktarı olsun başa değmekle farz yerini bulur. Buna karşılık imam Mâlik'e ve İmam Ahmed b. Hanbel'den bir rivayete göre, bütün başı kaplayarak meshetmek farzdır.
Başa meshetmek için önden arkaya gidilir. Hasan b. Salih arkadan öne doğru gelineceğini söyler. Evzaî ye Leys'e göre başın ön tarafına meshedilir. Hasılı başa mesh meselesinde fıkıh âlimlerinin çeşitli görüşleri vardır.

Mesh hakkında Şafiî ulemâsından iki görüş rivayet olunur:

a.
Ekseri Şâfıî âlimlerine göre, bir kıl miktarı ile başa dokunmak mesh için kâfidir. Bunun nasıl olacağını tasavvur için Şafiî ulemâsı şöyle derler; bir kimse başına kına sürse de kınalanmadık yalnız bir kıl kalsa abdest alırken elini o kılın üzerine değdirmesi kâfidir. Farz olan mesh bununla ifâ edilmiş olur. Fakat bu görüş çok zayıftır. Çünkü şeriatta böyle tasavvuru bile güç olan nâdir meseleler varid olmamıştır.

b. İbnu'1-Kadî; vâcib olan meshin üç kıl miktarı olduğunu söylemiştir ki, bu birinciden biraz daha hafiftir. Çünkü yüzü yıkarken bu miktar yüzle birlikte kendiliğinden ve fazlasıyla yıkanmış olur. Bu da gerçekte başa mesh için kâfidir, Abdest alırken her uzva sıra geldikçe niyyet etmek şart değildir. Bu hususta Şafiî âlimleri arasında ittifak vardır. Onlara göre abdest azasını âyette sıralanan tertib üzere yıkamak ve meshetmek farzdır. Fakat bu mevzudaki delilleri de zayıftır.



Hanefilere göre, başa mesh miktarı hususunda üç rivayet vardır:

a. Başa üç parmak miktarı mesh farzdır. Hişam'ın Ebû Hanife'den rivayeti budur.

b. Kerhî ile Tahâvi'nin rivayetine göre Nâsiye (alın) miktarı mesh etmek farzdır. Mamafih tmam Züfer'in rivayetine göre Ebu Hanife ile Ebû Yusuf bu miktarın kâfi gelmediğine hükmetmiş, başın üçte biri yahut dörtte birinin meshedilmesi lâzım geldiğini söylemişlerdir.

c. îmam Muhammed'den bir rivayete göre, mesh hususunda muteber olan miktar, başın dörtte biridir. Ebû Bekr, "Bizde mesh hakkında iki rivayet vardır: Dörtte bir ve üç parmak miktarı" demiş ve bazı ulemanın üç parmak miktarını, bazılarının da ihtiyaten dört parmak miktarı rivayetini tercih ettiklerini söylemiştir..

d. "Câmiu'l-Fıkh" adlı eserde îmam Hasan'dan, başın dörtte birini mesh etmenin vâcib olduğu bildirilmiştir.


Netice olarak Hanefi'lerin görüşleri iki noktada Özetlenebilir:

1.
Başın dörtte birini mesh etmek: Bu görüş Hanefî fukahasından muteahhirinin görüşüdür, uygulama bu görüş üzerine bina edilmiştir.

2. Mesih vasıtası olan elin üç parmağının mesh edebileceği miktar kadar. Bu da Hanefî fukahasından mutekaddiminin görüşüdür.


Bu mevzuda İmam Ahmed b. Hanbel'den de iki rivayet vardır:

1.
Bütün başı mesh etmek vacibdir. İmam-ı Mâlik (rahimehullah) de bu görüştedir. Mâliki'lerden bir kısmına göre başın üçte birini, diğer bir kısmına göre de üçte ikisini mesh etmek gerekir.

2. Başın bir miktarına mesh kâfidir. Kadına sadece başının ön tarafına mesh etmek kâfidir. Binaenaleyh baştan mesh edilmesi farz olan kısmın ne kadar olduğu Hanbelî âlimleri arasında ihtilaflıdır.
İmam Ahmed'den bir rivayete göre herkes hakkında başın bütünün mesh etmek farzdır. Diğer bir rivayette bîr kısmını mesh etmesi kâfidir.
Ebu'l-Hâris diyor ki: îmam Ahmed'e "Bir adam başına mesh eder de, bir kısmını bırakırsa ne dersin?" dedim.
"İmkânı olan bütün başını mesh etmelidir" cevabını verdi. İmam Ahmed'den gelen zahir rivayete göre erkeğin bütün başını mesh etmesi farz, kadına ise başının ön tarafına mesh etmesi kâfidir.

Fıkıh âlimlerinin bu husustaki delillerine gelince:
Aynî'nin beyânına göre Peygamber (s.a.v.)'in nasıl abdest aldığını bildiren rivayetler içerisinde İmam Şafiî'nin bu mevzudaki görüşüne delil olabilecek tek bir hadis yoktur. Fakat "Başına mesnetti ve ellerini bir defa öne ve arkaya götürdü(Buhârî, tahâre 38, 39,41,42,45,46; Muslim, tahâre 18, 19, Tirmizi, tahâre 24, Nesaî, tahâre 79, 80; İbn Mâce, tahâre 51; Muvatta, tahâre 1) hadisi Mâlikîler'in bu mevzudaki görüşlerini desteklemektedir. Çünkü bu hadis "Rasûlullah (s.a.v.) abdest aldı ve alnına mesnetti" anlamına gelir. Hadis-i Şerifi Muslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce nakletmişlerdir.

Hanefilerin delili ise, Muğîre bin Şu'be'nin rivayet ettiği: "Rasulullah (s.a.v.) abdest aldı ve alnına mesnetti" (Buhârî, tahâre 35, 48; Muslim, tahâre 75; Nesâî, tahâre 96; İbn Mâce, tahâre 84; Tirmizî ,tahâre 72) hadis-i şerifidir. (Aynî, Umdetu'l-Kaarî, II, 235)

Bir de Hanefî alimleri şöyle derler: "Başınızı mesh edin" âyeti mucmel (izaha muhtaç)tır. Rasûlullah (s.a.v.)'ın alnına mesh etmesi bu mucmeli açıklamaktadır. Bu hadis-i tek kişi de rivayet etmiş olsa, Kur'ân-ı Kerimdeki mucmel ifadeleri izaha yeterlidir. Âyet-i Kerimedeki izaha muhtaç taraf mesh edilecek miktardır. Bu bakımdan meselenin izahı şöyledir: "Başınızı mesh ediniz" (Maide 6) âyetindeki (b) edatı mâna itibariyle bir şeyi diğer şeye yapıştırmaktır. Buna hususî tâbiri ile "ılsâk" derler. Mezkûr edat meshin âleti olan el kelimesinin başına gelirse meselâ: “elimle duvarı sildim" denilirse silmek, işi, bütün duvarı kaplar. Eğer mesh âyetinde olduğu gibi mesh edilecek yere bitişecek olursa, bütün meshedilecek yeri kaplamayı icabettîrmez, mesh âyetinde olduğu gibi ve şöyle bir mâna ortaya çıkar: "Ellerinizi başlarınıza yapıştırın" burada mesh bütün mahalli kaplamadığına göre ne miktar yerin mesh edileceği izaha muhtaçtır ki işte o izah, yukarıda mealini sunduğumuz ve ileride gelecek olan 150 numaralı hadiste yer almaktadır.


Meshte sünnet olan miktar:

Mevzumuzu teşkil eden hadiste geçen "sonra başına mesh etti" cümlesinin muktezası, başa bir defa meshetmektir. Nitekim fıkıh âlimlerinden bir çokları bunu böyle anladığı gibi, İmam Ebû Hanife, îmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel’in anlayışları da budur. Nitekim başa bir defa meshedileceğine dair olan hadisler de bu görüşü desteklemektedir.
İmam Şafiî'ye göre diğer abdest organlarında olduğu gibi başı üç defa mesh etmek müstahabdır. Şafiî'nin meşhur sözü budur. Buhari sarihi Aynî başa üç defa meshedileceğini bildiren hadis-i şeriflerin bulunduğunu isbatlamıştır. Fakat bunun Şafiî'nin zannettiği gibi üç ayrı suyla olmayıp aynı suyla olduğunu ve İmam Ebû Hanife'nin görüşünün de bu olduğunu söylemiştir. (Aynî, Umdetu'l-Kaari, III, 82)

Hanefî ulemasından Burhaneddin el-Mergmânî ise Hidâye isimli eserinde İmam Ebû Hanife’ye göre başa üç defa meshetmenin mekruh olduğunu söyler ve "Her ne kadar Peygamber Efendimiz (s.a.v.) başını üç kez meshederdi" diye bir rivayet varsa da bu "her birinde elini yeni su ile ıslatırdı", demek değildir. (Meylanî; Ahmed, El-Hidaye Tercemesi, I, 26)




Meshetme Şekli:

Meshin nasıl yapılacağına dair çeşitli hadisler .rivayet edilmiştir. Nesaî'nin, Abdullah b. Zeyd'den rivayet ettiği bir hadisten, başın ön tarafına meshedileceği ve iki elle ön taraftan başlanarak arkaya doğru oradan da öne doğru gidileceği anlaşılmaktadır. (Nesai, tahâre, 81)

Taberânî'nin rivayetinde ise; evvela arkadan öne doğru, sonra önden arkaya doğru yapıldığı bildiriliyor. Bir rivayette de bütün başın mesh edildiği fakat saçlar hareket ettirilmeyerek hey'eti bozulmadığı, başka bir rivâyette de başa meshedildiği fakat ellerin ileriye hareket ettirilmediği bildirilmektedir. (Heysemî, Mecmau'z-zevaid, 1,232-233; Ve 118. hadisin şerhi.)

8. Abdestte ayakları yıkamak farzdır. Topuklar da hükme dahildir. Dirseklerin yıkanması hakkında verilen malumat aynen burada da geçerlidir. Topuk manasına gelen "ka'b" kelimesinden muradın ne olduğu hususunda iki görüş vardır. Ekseri ulemaya göre, bundan murat; bildiğimiz topuk yani ayağın bacak kemiğine bağlandığı yerdeki şişkin (aşık) kemiktir. Ve her ayağın iki tarafında birer topuk bulunur. İmâmiyye ile çıplak ayağa meshedileceğini söyleyenlere göre, topuktan kast edilen ayakların üstünde ve biraz yan tarafında kalan hafif çıkıntıdır. Ulemâ abdest âyetindeki topuklardan muradın bu çıkıntılar olmadığını çeşitli delillerle isbat etmişlerdir. Nitekim 117 numaralı hadis-i şerifin şerhinde gelecektir; inşaallah.



Mezheblere göre abdestin farzları :

Yukarıda abdestin farzlarını, özellikle Hanefîlerce kabul edilen farzları mezhebler arası görüş farkları ile izaha çalıştık. Mezheb imamlarının abdestin farzları hakkındaki tespitleri oldukça farklı olduğundan bu mevzudaki görüşleri aynı başlıklar altında mezheblere göre vermeyi gerekli görmekteyiz.

A. Hanefilere göre: Abdestin farzı dörttür; elleri dirseklerle beraber, yüzü (boy olarak başın kıl bittiği yerden çene kemiğinin altına kadar) genişlik olarak, kulak yumuşağından kulak yumuşağına kadar; ayakları, topuklarla birlikte yıkamak; başın dörtte birini mesh etmektir.

B. Şafiî'lere göre: Hanefî'lerin görüşüne ek olarak tertibe (yüz, el, baş ayak) riâyet etmek ve abdestte niyyet etmektir.

C. Mâlikî'lere göre ise: Şâfiî'lerinkine ek olarak tertib mustesna niyyet ederek dört azanın yıkanırken ovulması, su dökmekle iktifa edilmemesi, bir de abdest azalarının arasına zaman koymadan peş peşe yıkanması ki, buna muvâlât denir.

D. Hanbeli'lere göre: Şâfiilerin görüşüne ek olarak muvalattan ibarettir.

"Aklından hiç bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılanın geçmiş günahlarının affolunacağı" hususunu ise ulemâ, inceden inceye tetkik etmiştir. Kâdi îyaz'a göre bundan murat kasden düşünülerek hatıra getirilen şeylerdir. Ekseriyetle kendiliğinden hatıra gelen şeyler değildir. Binaenaleyh onlar namazın kemaline zarar vermezler. Bazıları kasıtsız olarak namazda hatıra gelen şeylerin namaza zarar vermeyeceğini fakat o namazın hatıra hiçbir şey gelmeksizin kılınan namazdan sevap itibariyle daha aşağı olacağını söylemişlerdir. Çünkü peygamber (s.a.v.) af edilme meselesinin hatıra hiçbir şey gelmeksizin kılınan namaza mahsus olduğunu bildirmiştir. Böyle namaz kılmak hemen hemen Rasûlullah (s.a.v.) a mahsus gibidir. Zira hatırına hiçbir şey getirmeden namaz kılmak pek nâdir kişilere nasip olur.
Bu sözle namazda Allah'a ihlâs kasdedilmiş de olabilir. Bu takdirde mana şöyle olur: "Sonra halisane iki rekat namaz kılar bununla Allah'dan başka kimseden bir makam beklemez, namaz kılıyorum diye böbürlenmez bilakis tevazu gösterirse geçmiş günahları affolur."
Bazıları: "Eğer bununla dünya işlerine ait bir şey düşünmemek kasdedilmişsebu güç bir şeydir. Ama "dünyaya dair hatırına bir şey gelir de onu hemen terk ederse" anlamında kullanılmışsa, buna diyecek yoktur. Zira muhlis kulların yapacağı budur" demişlerdir.

Hanefi âlimlerinden Aynî ise şunları söylüyor:
Hatırdan geçen şeyler iki kısımdır. Bir kısmı istemeyerek hatıra, gelir. Bunları hatıra getirmemek imkânsızdır. Fakat hatıra geldiği gibi üzerine durmayarak onları hatırdan çıkarmak mümkündür. İşte bu hadis bu manâdadır.
Namazda âhiret işlerine âit bir şey düşünmek huşû'a mani değildir. Kur'ân-ı Kerimin manasını düşünerek okumak, dünya ve ahirete âit hayırlı işler düşünmek namazın faziletine zarar vermez.
Geçmiş günahlardan muradsa, küçük günahlardır. (Ahmed Davudoğlu, Sahih'i Muslim Terceme ve şerhi, II, 284)
(Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 196-204)


Bazı Hükümler

1.
Uykudan kalkmış olsun, veya olmasın, abdestten evvel elleri üç kerre yıkamak mustehabdır.
2. Abdest organlarım üç defa yıkamak müstehabtır. Ayaklar da bu hükme dahildir.
3. Uygulamalı olarak öğretim yapmak (netice almak bakımından) daha verimlidir.
4. Namazda ihlas, dînen teşvik edilmiştir.
5. Sevapdan mahrum edeceğinden dolayı namaz kılarken dünya ile kalben meşgul olmaktan sakınılmalıdır.
6. Abdestin sonunda iki rekât namaz kılmak sevabı çok bir iştir. Nevevî merhum, Şafiî mezhebine göre iki rekat namazın sunnet-i muekkede olduğunu, mekruh vakitlerde bile kılınabileceğini söylüyorsa da ulemânın büyük çoğunluğu bu namazın sünnet-i gayr-i müekkede olduğunu mekruh vakitlerde kılınamayacağını söylüyor.
7. İyi ameller, kötü amellerin günahına keffâret olur.
8. İbâdet ve tâat Allah'ın af ve merhametine vesile olacağından dînen teşvik edilmiştir.
9. Abdest organlarını yıkarken hadîs-i şerifdeki sırayı gözetmelidir. Şâfîilere göre bunu gözetmek farzdır. Hanefî ve Mâlikî ulemâsına göre sünnettir.
.

107....Ebû Seleme b. Abdirrahman, Humrân'in kendisine şöyle dediğini nakletmektedir: "Ben Osman b. Affan'ı abdest alırken gördüm". Ebû Seleme rivayetine devamla Atâ b. Yezîd'in Humrân'dan naklettiği hadîsin aynısını nakletti. Ancak"Mazmaza ve istinşâkî" (Bazı nushalarda istinsâr geçmektedir) zikretmedi.
Ebû Seleme, Humrân'dan naklettiği bu hadîsde şunları söyledi:
"Osman (r.anh) başını üç kerre mesh etti sonra iki ayağını üç kere yıkadı. Ve dedi ki: İşte ben Rasûlullah (s.a.v) in böyle abdest aldığım (gördüm) ve O (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim bu sayıdan daha az yıkayarak abdest alırsa bu abdest o kimseye yeter." dediğini duydum.
Ancak Ebû Seleme bu rivayette Rasûlu Ekram (s.a.v.)'in abdestten sonra namaz kıldığını zikretmedi.

Açıklama

Bir önceki hadisi Ata b. Yezid, Humrân'dan rivayet etmişti. Üzerinde durduğumuz bu hadîsi de Ebû Seleme yine Humrân'dan nakletmiştir. Her iki hadîsi de Humrân, Osman b. Affan'dan rivayet ediyor.Bu iki hadis birbirine çok benzemekle beraber aralarında bazı farklar vardır. Şöyle ki:
a. Bu rivayette (mazmaza ve iştinşak) zikredilmemiştir. Halbuki önceki rivayette zikredilmiştir.
b. Bu ikinci hadiste (107. hadis) Rasulu Ekram (s.a.v.) in başını üç kere meshettiği ziyâdesi vardır. Birinci hadiste ise, yoktur.
c. Birinci hadisteki, "Kim benim abdest aldığım gibi abdest alırsa" ifâdelerinin yerine bu hadis-i şerifte, "Kim abdestini, azalarını daha az sayıda yıkayarak alırsa, abdesti ona yeter" beyânı görülmektedir. Ayrıca bu 107 numaralı hadis-i şerifte Rasul-u Ekram (s.a.v.)'in namaz kıldığı zikredilmemiştir.
Bu hadis-i şerif 'başı üç kere mesh etmek sünnettir' diyen imam Şafiî'nin delilidir.

Hanefi mezhebine göre ise, başı bir kerede ve bütününü kaplarcasına mesh etmek sünnettir. Meshi üçlemek mekruhtur. Hasan'ın Ebû Hanife’den bir su ile üç kere mesh edileceğine dair de bir rivayeti vardır. Ancak başın bir kere mesh edileceğine dâir olan hadisler daha sağlamdır. Bir önceki hadis-i şerifin şerhinde de açıklandığı gibi Hanelilere göre bu hadiste geçen "başını üç defa mesh etti" sözünden maksat, avucuna yeni bir su almadan tek bir su ile mesh etmektir.

108....Osman b. Abdurrahman et-Teyim'den rivayet edildiğine göre; îbn Ebî Muleyke'ye abdesti sormuşlar. O da şöyle cevap vermiş; "Ben Osman b. Affân'a abdestin sorulduğuna şâhid olmuştum. O (bunun üzerine) su istedi. Kendisine bir su kabı getirildi. Sonra o kabı eğip (içindeki sudan) sağ eline döktü ve ellerini yıkadı. Sonra da sağ elini suya daldırıp üç kerre ağzına su verip dışarı attı. Üç kerre burnuna su verdi, üç kerre de yüzünü yıkadı. Sonra üç kerre sağ elini ve üç kerre de sol elini (bileklerine kadar) yıkadı. Sonra elini daldırıp suyu avuçlayarak başını ve kulaklarını mesh etti. Kulaklarının içini ve dışını birer kerre meshetti. En sonunda da ayaklarını yıkayıp, "bana abdestten soranlar hani nerede? İşte ben Rasûlullah'ı böyle abdest alırken gördüm." dedi.
Ebû Dâvud dedi ki: Osman’ın rivayet ettiği sahih hadîslerin hepsi de başın bir kerre mesh edileceğine delâlet ederler. Osman hadîsini nakleden râviler, rivayetlerinde abdestin, her uzvun üç kerre yıkanmasıyla olacağını söyledikleri halde, başın sadece meshedileceğini söylemekle yetinip diğer uzuvlardaki gibi kaç defa olacağını zikretmediler.
(Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 205-207)

Açıklama

Bu hadîste geçen meselelerle ilgili açıklama bundan evvelki iki hadîs-i şerifin izahında geçmiştir.Ancak burada Ebû Davud'un, Osman (r.anh)'ın rivayet ettiği hadîslerin hepsinin başın bir kerre meshedileceğine delâlet ettiği sözüne İbn Kudâme gibi bazı alimler itiraz etmişlerdir. Zira Ebu Dâvud bizzat kendisi Rasûlullah (s.a.v.)'ın başını üç kerre mesh ettiğine dâir iki hadis rivayet etmiştir. Bunu, Hafız İbn Hacer, Buhârî şerhi Fethu'l-Bâri’de şöyle izah etmiştir:
"Ebû Dâvud bu sözüyle kendisinin rivayet ettiği iki hadîs-i şerifin dışındaki Osman (r.anh)'dan rivayet edilen hadisleri kasdetmiş ve onlar üzerindeki görüşlerini açıklamıştır."
Bu mevzuda başın bir kerre meshedileceğine dâir en kuvvetli delil İbn Huzeyme ve başkalarının Abdullah b. Amr b. Âs kanalıyla rivayet ettiği meşhur hadîsdir ki; bu hadîse göre Rasûlu Ekram (s.a.v.) başını bir kerre meshetmiş ve abdest sona erdikten sonra da: "Kim benim şu abdestime bir şey ilâve ederse kötülük ve zulmetmiş olur" buyurmuştur. (Heysemî, Mecmeu'z-zevahid, I, 23)
(Sunen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 208)


Bazı Hükümler

1.
Bilmeyen kişi, dîni meselelerini sorarak veya başka vesilelerle öğrenmeye çalışmalıdır.
2. Kendisine dîni bir mesele sorulan kimse eğer biliyorsa o sorunun cebabını vermelidir.
3. Bir su kabına sokulmak icabeden el, sokulmadan önce yıkanmalıdır.
4. Abdest alırken sağ el sol elden önce yıkanır ve tertibe riâyet edilir.
5. Başın dışında bütün abdest organları üç kere yıkanır. Kulaklar da baş gibidir.
6. Ayaklar yıkanır, mesh edilmez.
7. Kendisine soru sorulan kişi soranın sorusuna cevap verirken çok dikkatli olmalıdır.

İlgili Konu :


Gusul Abdesti Aldıktan Sonra "olmadı mı?" Şubhesi
 
Üst Ana Sayfa Alt