Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale H İ C R E T

Necati Koçkesen Çevrimdışı

Necati Koçkesen

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
H İ C R E T

Hicret sözlük anlamı ile, "terk etmek, ayrılmak, bir yerden başka bir yere göç etmek" anlamında bir kelimedir. Başka bir ifâde ile; “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisânen veya kalben ayrılıp uzaklaşması” demektir. İslâmî ıstılahta ise; dinlerini serbestçe yaşayamayan müslümanların gayri muslim (kâfir veya müşrik) bir devletten, toplumdan islam ülkesine veya dinlerini serbestçe yaşayabilecekleri (gayri müslim de olsa) başka bir devlete veya topluma gitmek demektir. Özel mânâda ise, Hz. Peygamber’in ve Mekkeli müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine’ye göç eden müslümanlara muhâcir, Rasûl-i Ekrem’e ve muhâcirlere yardım eden Medineli müslümanlara da ensâr unvanı verilmiştir.

Hicret her ne kadar dinlerini yaşayamayan müslümanların dinlerini yaşayabilecekleri bir yere göç etmesi olsa da esas mânâsına baktığımızda hürriyettir, devlet olmaktır. Çünkü din ancak devlet olunursa gerçek mânâda yaşanabilir. Nitekim islâmî hükümlerin genellikle Medine'ye hicretten sonra inmesinin sebebi de budur. Müslümanlar bazen dinlerini bazı gayri müslim topluluklarda yaşayabilirlerse de bu geçicidir, görecelidir. Çünkü bir iktidar değişmesinde, müslümanlara müsâmahakâr davranan bir idârenin değişmesi ve başkalarının idâreyi ele alması ile baskılar ve işkenceler yeniden başlayabilir. İşte bu yüzden Habeşistan'a göç etmiş olan müslümanlar Necâşî'ye karşı başlatılan isyanda çok endişelenmişler, Necâşî'nin kaybetmesi ile oradaki rahatça ibâdet etmelerinin son bulacağından korkmuşlardır. Halbuki Medine'de böyle bir korku yaşamadılar. Çünkü Medîne'ye hicret etmeleriyle birlikte Medîne'deki insanların çoğu müslüman olmuş, çoğunluk müslümanların tarafına geçmiş, artık kendilerinin hâkimiyetinde dinlerini serbestçe uygulayabilecekleri bir ortama kavuşmuşlardı. Bunun en büyük örneği de bugünkü müslümanların durumudur. Müslümanların bugün gerçek mânâda şer'î bir devletleri olmadığı için İslâm'ın emir ve yasaklarını istedikleri gibi yaşayamamaktadırlar. Her ne kadar bulundukları ülkelerde hür gibi görünseler de hür değildirler, mahkûmdurlar. İslâm'ın cezâî hükümlerini hiçbir zaman uygulayamamakta, akâidle ilgili birçok konuyu dillendirememekteler, amelî konuların bile çoğunu istedikleri yerde istedikleri gibi yaşayamamaktadırlar. En korkuncu ise, küfür idârelerinin eğitim sisteminde dejenere olup gitmekteler, anne babalar aldıkları yarım yamalak dînî bilgi ile kendilerini korumaya çalışsalar da çocuklarını kaybetmektedirler. Bundan dolayı hicretin esas gayesi devlet olmaktır. Allah'ın arzının belirli bir bölümünde Allah'ın emrettiklerini emrettiği gibi yaşamak, yasaklarından da kaçınmaktır. Allah'ın emrettiklerini yapmayanlara yaptırmak, yasakladıklarını işleyenlere de cezâ vermek için devlet olmak elzemdir. Devletin olmadığı yerde Kur'an'ın hükümlerinin birçoğu rafa kaldırılır. Kürsülerde ve minberlerde söylenemez, talep edilemez. Üstelik küfür sistemleri ile yöneten idârecilerin (müslüman olduklarını iddiâ etseler bile) tâyin ettiği Diyânet İşleri Başkanlığı, İlâhiyat Fakülteleri, müftülükler, vâizler ve imamlar kibi kuruluş ve kişiler tarafından müslümanlar kontrol altında tutulur, müslümanların dîni en güzel şekilde öğrenmelerinin önü tıkanır, küfür olan birçok uygulama bu kurum ve kişilerce sanki islâmdanmış gibi gösterilir, müslümanların küfür idârelerine itaatı sağlanır. Böylece müslümanlar küfür idâreleri altında sanki hiçbir problemleri yokmuş gibi bir duruma getirilirler. Orada yaşayan müslümanların ne dîni hassâsiyeti kalır ne edebi ne de ahlâkı. Dinin sisteme aykırı olmayan bazı uygulamalarını yaşamaya çalışırlarken birçok alanda küfrün örf ve adetleri ile âdetlenirler, birçok haramları normalmiş gibi işlemeye başlarlar. İşte böyle idârelerin tâyin ettikleri müftüler, vâziler, imamlar ve televizyon hocaları hicreti bile doğru dürüst anlatamazlar, onu bir yerden başka bir yere göç olarak vasıflandırılırlar. Yâni kelime mânasını söylerlerken özünü anlatmazlar, anlatamazlar. Aldıkları maaşlar demoklesin kılıcı gibi devamlı başlarının üzerinde sallanır. "Görevden alırım ha, sürerim ha" tehdidi altında korktukça korkutulurlar. Göreve ilk başladığında "ben hakkı anlatacağım" diyen nice insanlar biliyoruz ki, hakkı anlatamadıkları gibi sistemin bir numaralı savunucusu haline gelmişlerdir. Kendilerini eleştiren müslümanları da aşırıcı, radikal, falancı, filancı diye hemen küfür sistemlerine gammazlamışlardır.

Bu yüzden müslümanların hicreti çok iyi anlamaları gerekir. Müslümanlar hicreti tam mânâsı ile anladıkları gün ya bulundukları yeri islâma tebdîl etmenin gayreti içine girecekler veya başka bir yerde devlet olmak için hicret edeceklerdir. Bu olmadığı zaman ise yavaş yavaş yok olup gideceklerdir.

Allah bizleri hakkı hak olduğu gibi anlayanlardan ve ona göre hareket edenlerden eylesin.
 
Üst Ana Sayfa Alt