E
Çevrimdışı
Halk arasında uygulandığı şekliyle ölümden sonra yapılan telkin Bidâttir
Konuyla ilgili İbn Âbidîn, Hâşiyeti İbn Âbidîn, II, 191.şunları zikreder:
ن لا ن ب ا ف ول ی دفن فیق د ال التلقین بع ر ب ھ أم سلام أن وقد روي عنھ علیھ الصلاة وال
ول الله وأ ن دا رس ھ إلا الله وأن محم ھادة أن لا إل ن ش ھ م ت علی ذي كن ك ال ر دین لان اذك ف
ي ن ف ث م ا وأن الله یبع الجنة حق والنار حق وأن البعث حق وأن الساعة آتیة لا ریب فیھ
ة ة ق ب ل ا وبالكعب القرآن إمام ا وب د نبی ا وبمحم لام دین ا وبالإس الله رب یت ب ك رض ور وأن القب
46 وبالمؤمنین إخوانا
Ölen kimse kabre defnedilince, herkes kabrin yanından ayrılır. Sadece imam veya imam yerinde başka bir kimse, ölünün yüzüne karşı durarak, ona telkinde bulunur. Ona hitaben “Ey falan oğlu falan!” örneğin, “Yâ Hatice oğlu Ömer!” diye üç defa seslenir. Ölünün ve anasının ismi bilinmiyorsa “Ey Havva oğlu Abdullah!” şeklindeki bir hitaptan sonra, şöyle denilir:
*ما كنت علیھ من شھادة ان لا إلھ إلا الله و أن محمدا رسول الله و أن الجنة حق و
النار حق و أن البعث حق و أن الساعة اتیة لا ریب فیھا و أن الله یبعث من فى القبور و
أنك رضیت بالله ربا و بالإسلام دینا و بمحمد نبیا و بالقران إماما و بالكعبة قبلة و
بالموءمنین إخوانا ربي الله لا إلھ إلا ھو علیھ توكلت وھو رب العرش العظیم
sonra da üç defa:
یا عبد الله قل لا إلھ إلا الله قل ربي الله و دیني الإسلام و نبي محمد
رب لاتزرنى فردا وأنت خیر الوارثین
el-Halebî, Mülteka’l-Ebhur, I, 276.
Ölen insanın mezarı başına oturup, ona telkin vermeyle ilgili, et-Taberânî’nin el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde yer alan şöyle bir rivayet zikredilmektedir. et-Taberânî (260- 360), Ebû Ukayl Enes b. Silm el-Havlânî > Muhammed b. İbrahim b. el-A’lâ el-Hımsî> İsmail b. Ayyâş> Abdullah b. Muhammed el-Kuraşî> Yahya b. Ebî Kesîr> Said b. Abdullah el-Evdî tarikıyla gelen rivayette o, şöyle demiştir:
“Ben Ebû Umâme’ye insanlar hakkında konuşurken şahit oldum. O şöyle dedi: Ben öldüğüm zaman, bana Rasûlullah’ın ölülerimize yapmamızı emrettiği gibi yapınız. Allah Rasûlü şöyle dedi: “Kardeşlerimizden birisi ölünce, kabrinin üzerinde toprağını düzenleyin. İçinizden birisi, onun kabri başında kalksın ve şöyle desin: Ey falan (kadın)’ın oğlu falan! O muhakkak duyar. Ancak cevap veremez. Sonra, ey falan kadının oğlu falan, der. O muhakkak kalkar doğrulur. Sonra, ey falan kadının oğlu falan, der. O, Allah sana rahmet etsin, bizi irşad et, der. Fakat siz hissedemezsiniz. Sonra o desin ki; dünyadan ayrılır iken üzerine olduğun şeyi hatırla – Allah’tan başka ilah olmadığı ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve Rasülü olduğunu. Sen, Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, Nebî olarak Hz. Muhammed’ten ve İmam olarak da Kur’ân’dan razı olmuştun. Sonra, Münker ve Nekir’den biri, arkadaşının elini tutar ve şöyle der: ‘Haydi ona hüccetini telkin eden kimsenin yanına oturalım.’ Allah onun hücceti olur. Oradaki biri dedi ki: Yâ Rasûlallâh! Eğer onun annesi bilinmiyorsa ne olacak? O zaman, Havva’ya (a.s.) nisbet eder, ve ‘Ey Havva’nın oğlu falan der’ dedi.” et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, VIII, 249, no: 7979.
Yukarıdaki rivayetin senedinde yer alan râvi Yahya b. Ebî Kesîr b. el- Mütevekkil et-Tâî el-Yemâmî’nin (v.129) tedlis yaptığı zikredilmiştir. Ebû Bekr ve Yahya b. Said, Yahya b. Ebî Kesîr’in hadis ilmi açısından bir öneminin olmadığını söylemiştir. Hüseyin el-Muallim şöyle demiştir: “Biz Yahya b. Ebî Kesîr’e, ‘sen hiç karşılaşmadığın ve hiç bir şey duymadığın bir kavimden bize hadis rivayet ediyorsun,’ dedik. O şöyle dedi: ‘kitabı görüyorsunuz.’ Kağıt ve dividi koydu ve ona yalan yazdı. Ben ona böyle yapma dedim.” el-Ukaylî, ed-Duafâu’l-Kebîr, IV, 423, no: 2051.
Yine ravilerden İsmail b. Ayyâş b. Süleym el-Ansî el-Humsî Ebû Utbe’nin (v.181 veya 182) Şamlılardan başka birinden rivayet ettiği zaman muzdarip olduğu ve hata yaptığı bildirilmiştir. Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe şöyle demiştir: Yahya b. Maîn’in yanında İsmâil b. Ayyâş zikredildi de onun şöyle dediğini duymuştum: O, Şam ehlinden rivayet ettiği şeylerde sikadır, Şamlılardan başkasından rivayet ettiği zaman hata eder. Ali b. Abdullah b. Cafer; ‘İki kişi vardır ki onlar sadece kendi beldelerinin hadisini rivayet ederler. Bunlar İsmail b. Ayyâş ve Abdullah b. Lehia’dır,’ demiştir. İbnu’l-Mubarek de İsmail b. Ayyâş ile Bakıyye arasında tercih etmek gerekse, Bakıyye’yi tercih edeceğini belirtmiştir. Ebû İshak el-Fezârî, onun ağzından ne çıktığını bilmeyen bir kimse olduğunu söylemiş, Ebû Sâlih el-Fezârî, önce İsmail b. Ayyâş’tan rivayet etmiş, sonra terketmiş, Amr b. Ali, Abdurrahman’ın ondan hadis almadığını ve eğer o olsaydı, ondan hadis almazdım dediğini belirtmiştir. Muhammed b. Müsennâ da Abdurrahman’ın İsmail b. Ayyâş’dan kesinlikle bir şey rivayet etmediğini söylemiştir. Yahya b. Maîn, İsmail b. Ayyâş’ın Muhammed b. Ziyad el-Elhânî, Şurahbil b. Müslim gibi sika şeyhlerden hadisinin kabul edileceğini söylemiştir. İshak el-Fezârî, Bakıyye’nin marûf kimselerden rivayetini yazınız, bilinmeyen kimselerden rivayetini yazmayınız. İsmail b. Ayyâş’ın ise bilinen veya bilinmeyen kimselerden rivayetini yaz mayın demiştir. el-Ukaylî, ed-Duafâu’l-Kebîr, I, 88- 90; ez-Zehebî, Mîzânu'l-İ'tidâl, I, 401 .
el-Heysemî (v.807) bu rivayeti et-Taberânî’den (v.360) naklederek eserine kaydetmiş ancak senedinde tanımadığı bir cemaatın olduğunu söylemiştir. el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, III, 45.
Hâfız İbn Hacer, Emâli’l-Ezkâr’da bu rivayetin, İbn Allal’ın el-Fütuhâtu’r-Rabbâniye adlı eserinde zikredilmiş olduğunu söyledikten sonra, onun garib olduğunu belirtmiştir. Her iki yoldan da hadisin senedi çok zayıftır. Bu hadisin Hz. Peygamber’e nisbeti sahih degildir. el-Esrem: Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel’e, “Ölü gömülünce bir adam kabrin başında durup, Ey falan kadının oğlu falan! Hatırla. Hani sen dünyadan ayrılırken Allah’tan başka Tanrı bulunmadığına ….. inanmıştın! Diyor. Halkın yaptığı bu iş hakkında ne diyorsun? Diye sordum. Bunun üzerine; “Şamlılar dışında bunu yapan kimse görmedim. Ebu’l-Muğîre öldüğünde, birisi geldi ve bu sözleri söyledi. Ebu’l-Muğîre bu konuda Ebû Bekr b. Ebû Meryem yoluyla onun üstadlarının böyle yaptığını naklederdi. İbn Ayyâş’ın bu konuda bir rivayeti vardır. Bu İbn Ayyâş’ın rivayeti, et-Taberânî’deki Ebû Umâme rivayetidir” diye cevap verdi, demiştir. İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, I, 498.
İbn Teymiye’ye, ölü defnedildikten sonra telkin gerekip gerekmediği sorulunca; telkin, icma’ya göre vacip değildir, demiştir. İbn Teymiyye, Kütübün ve Resâilün ve Fetâvâ İbn Teymiyye fi’l-Fıkh, c: 24, s: 297.
Buraya kadar verilen bilgilerden anlaşıldığı üzere, ölüye verilen telkin bidattir. Bu konuda delil olarak getirilen rivayet, İbn Kayyım’ın (v.1350) Zadu’l- Meâd adlı eserinde belirttiği gibi sahih değildir. en-Nevevî (v.676/1277) ve başkaları da zayıf görmüşlerdir. San’ânî (v.1182/1768) de Subulu’s-Selam adlı eserinde bu görüşe katılmaktadır. Aslında telkini yapan, ölüye telkin yaparak yeniden Müslüman olmasını istemekle alay konusu olmaktadır. Hz. Peygamber’in bu konudaki sünneti, cenazeyi gömme sırasında oradaki insanlara yapılan telkindir. Böylece, onlara ölümü hatırlatmış oluyordu. Bu uygulama, halk arasındaki uygulamadan ne kadar farklıdır.
Konuyla ilgili İbn Âbidîn, Hâşiyeti İbn Âbidîn, II, 191.şunları zikreder:
ن لا ن ب ا ف ول ی دفن فیق د ال التلقین بع ر ب ھ أم سلام أن وقد روي عنھ علیھ الصلاة وال
ول الله وأ ن دا رس ھ إلا الله وأن محم ھادة أن لا إل ن ش ھ م ت علی ذي كن ك ال ر دین لان اذك ف
ي ن ف ث م ا وأن الله یبع الجنة حق والنار حق وأن البعث حق وأن الساعة آتیة لا ریب فیھ
ة ة ق ب ل ا وبالكعب القرآن إمام ا وب د نبی ا وبمحم لام دین ا وبالإس الله رب یت ب ك رض ور وأن القب
46 وبالمؤمنین إخوانا
Ölen kimse kabre defnedilince, herkes kabrin yanından ayrılır. Sadece imam veya imam yerinde başka bir kimse, ölünün yüzüne karşı durarak, ona telkinde bulunur. Ona hitaben “Ey falan oğlu falan!” örneğin, “Yâ Hatice oğlu Ömer!” diye üç defa seslenir. Ölünün ve anasının ismi bilinmiyorsa “Ey Havva oğlu Abdullah!” şeklindeki bir hitaptan sonra, şöyle denilir:
*ما كنت علیھ من شھادة ان لا إلھ إلا الله و أن محمدا رسول الله و أن الجنة حق و
النار حق و أن البعث حق و أن الساعة اتیة لا ریب فیھا و أن الله یبعث من فى القبور و
أنك رضیت بالله ربا و بالإسلام دینا و بمحمد نبیا و بالقران إماما و بالكعبة قبلة و
بالموءمنین إخوانا ربي الله لا إلھ إلا ھو علیھ توكلت وھو رب العرش العظیم
sonra da üç defa:
یا عبد الله قل لا إلھ إلا الله قل ربي الله و دیني الإسلام و نبي محمد
رب لاتزرنى فردا وأنت خیر الوارثین
el-Halebî, Mülteka’l-Ebhur, I, 276.
Ölen insanın mezarı başına oturup, ona telkin vermeyle ilgili, et-Taberânî’nin el-Mu’cemü’l-Kebîr’inde yer alan şöyle bir rivayet zikredilmektedir. et-Taberânî (260- 360), Ebû Ukayl Enes b. Silm el-Havlânî > Muhammed b. İbrahim b. el-A’lâ el-Hımsî> İsmail b. Ayyâş> Abdullah b. Muhammed el-Kuraşî> Yahya b. Ebî Kesîr> Said b. Abdullah el-Evdî tarikıyla gelen rivayette o, şöyle demiştir:
“Ben Ebû Umâme’ye insanlar hakkında konuşurken şahit oldum. O şöyle dedi: Ben öldüğüm zaman, bana Rasûlullah’ın ölülerimize yapmamızı emrettiği gibi yapınız. Allah Rasûlü şöyle dedi: “Kardeşlerimizden birisi ölünce, kabrinin üzerinde toprağını düzenleyin. İçinizden birisi, onun kabri başında kalksın ve şöyle desin: Ey falan (kadın)’ın oğlu falan! O muhakkak duyar. Ancak cevap veremez. Sonra, ey falan kadının oğlu falan, der. O muhakkak kalkar doğrulur. Sonra, ey falan kadının oğlu falan, der. O, Allah sana rahmet etsin, bizi irşad et, der. Fakat siz hissedemezsiniz. Sonra o desin ki; dünyadan ayrılır iken üzerine olduğun şeyi hatırla – Allah’tan başka ilah olmadığı ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve Rasülü olduğunu. Sen, Rab olarak Allah’tan, din olarak İslâm’dan, Nebî olarak Hz. Muhammed’ten ve İmam olarak da Kur’ân’dan razı olmuştun. Sonra, Münker ve Nekir’den biri, arkadaşının elini tutar ve şöyle der: ‘Haydi ona hüccetini telkin eden kimsenin yanına oturalım.’ Allah onun hücceti olur. Oradaki biri dedi ki: Yâ Rasûlallâh! Eğer onun annesi bilinmiyorsa ne olacak? O zaman, Havva’ya (a.s.) nisbet eder, ve ‘Ey Havva’nın oğlu falan der’ dedi.” et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, VIII, 249, no: 7979.
Yukarıdaki rivayetin senedinde yer alan râvi Yahya b. Ebî Kesîr b. el- Mütevekkil et-Tâî el-Yemâmî’nin (v.129) tedlis yaptığı zikredilmiştir. Ebû Bekr ve Yahya b. Said, Yahya b. Ebî Kesîr’in hadis ilmi açısından bir öneminin olmadığını söylemiştir. Hüseyin el-Muallim şöyle demiştir: “Biz Yahya b. Ebî Kesîr’e, ‘sen hiç karşılaşmadığın ve hiç bir şey duymadığın bir kavimden bize hadis rivayet ediyorsun,’ dedik. O şöyle dedi: ‘kitabı görüyorsunuz.’ Kağıt ve dividi koydu ve ona yalan yazdı. Ben ona böyle yapma dedim.” el-Ukaylî, ed-Duafâu’l-Kebîr, IV, 423, no: 2051.
Yine ravilerden İsmail b. Ayyâş b. Süleym el-Ansî el-Humsî Ebû Utbe’nin (v.181 veya 182) Şamlılardan başka birinden rivayet ettiği zaman muzdarip olduğu ve hata yaptığı bildirilmiştir. Muhammed b. Osman b. Ebî Şeybe şöyle demiştir: Yahya b. Maîn’in yanında İsmâil b. Ayyâş zikredildi de onun şöyle dediğini duymuştum: O, Şam ehlinden rivayet ettiği şeylerde sikadır, Şamlılardan başkasından rivayet ettiği zaman hata eder. Ali b. Abdullah b. Cafer; ‘İki kişi vardır ki onlar sadece kendi beldelerinin hadisini rivayet ederler. Bunlar İsmail b. Ayyâş ve Abdullah b. Lehia’dır,’ demiştir. İbnu’l-Mubarek de İsmail b. Ayyâş ile Bakıyye arasında tercih etmek gerekse, Bakıyye’yi tercih edeceğini belirtmiştir. Ebû İshak el-Fezârî, onun ağzından ne çıktığını bilmeyen bir kimse olduğunu söylemiş, Ebû Sâlih el-Fezârî, önce İsmail b. Ayyâş’tan rivayet etmiş, sonra terketmiş, Amr b. Ali, Abdurrahman’ın ondan hadis almadığını ve eğer o olsaydı, ondan hadis almazdım dediğini belirtmiştir. Muhammed b. Müsennâ da Abdurrahman’ın İsmail b. Ayyâş’dan kesinlikle bir şey rivayet etmediğini söylemiştir. Yahya b. Maîn, İsmail b. Ayyâş’ın Muhammed b. Ziyad el-Elhânî, Şurahbil b. Müslim gibi sika şeyhlerden hadisinin kabul edileceğini söylemiştir. İshak el-Fezârî, Bakıyye’nin marûf kimselerden rivayetini yazınız, bilinmeyen kimselerden rivayetini yazmayınız. İsmail b. Ayyâş’ın ise bilinen veya bilinmeyen kimselerden rivayetini yaz mayın demiştir. el-Ukaylî, ed-Duafâu’l-Kebîr, I, 88- 90; ez-Zehebî, Mîzânu'l-İ'tidâl, I, 401 .
el-Heysemî (v.807) bu rivayeti et-Taberânî’den (v.360) naklederek eserine kaydetmiş ancak senedinde tanımadığı bir cemaatın olduğunu söylemiştir. el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, III, 45.
Hâfız İbn Hacer, Emâli’l-Ezkâr’da bu rivayetin, İbn Allal’ın el-Fütuhâtu’r-Rabbâniye adlı eserinde zikredilmiş olduğunu söyledikten sonra, onun garib olduğunu belirtmiştir. Her iki yoldan da hadisin senedi çok zayıftır. Bu hadisin Hz. Peygamber’e nisbeti sahih degildir. el-Esrem: Ebû Abdillah Ahmed b. Hanbel’e, “Ölü gömülünce bir adam kabrin başında durup, Ey falan kadının oğlu falan! Hatırla. Hani sen dünyadan ayrılırken Allah’tan başka Tanrı bulunmadığına ….. inanmıştın! Diyor. Halkın yaptığı bu iş hakkında ne diyorsun? Diye sordum. Bunun üzerine; “Şamlılar dışında bunu yapan kimse görmedim. Ebu’l-Muğîre öldüğünde, birisi geldi ve bu sözleri söyledi. Ebu’l-Muğîre bu konuda Ebû Bekr b. Ebû Meryem yoluyla onun üstadlarının böyle yaptığını naklederdi. İbn Ayyâş’ın bu konuda bir rivayeti vardır. Bu İbn Ayyâş’ın rivayeti, et-Taberânî’deki Ebû Umâme rivayetidir” diye cevap verdi, demiştir. İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâdu’l-Meâd, I, 498.
İbn Teymiye’ye, ölü defnedildikten sonra telkin gerekip gerekmediği sorulunca; telkin, icma’ya göre vacip değildir, demiştir. İbn Teymiyye, Kütübün ve Resâilün ve Fetâvâ İbn Teymiyye fi’l-Fıkh, c: 24, s: 297.
Buraya kadar verilen bilgilerden anlaşıldığı üzere, ölüye verilen telkin bidattir. Bu konuda delil olarak getirilen rivayet, İbn Kayyım’ın (v.1350) Zadu’l- Meâd adlı eserinde belirttiği gibi sahih değildir. en-Nevevî (v.676/1277) ve başkaları da zayıf görmüşlerdir. San’ânî (v.1182/1768) de Subulu’s-Selam adlı eserinde bu görüşe katılmaktadır. Aslında telkini yapan, ölüye telkin yaparak yeniden Müslüman olmasını istemekle alay konusu olmaktadır. Hz. Peygamber’in bu konudaki sünneti, cenazeyi gömme sırasında oradaki insanlara yapılan telkindir. Böylece, onlara ölümü hatırlatmış oluyordu. Bu uygulama, halk arasındaki uygulamadan ne kadar farklıdır.