Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

HasTalar RiSaLesi

Enfal.571 Çevrimdışı

Enfal.571

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
BİRİNCİ DEVÂ Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa ziyan olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor. Tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin.

İKİNCİ DEVÂ
Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Hastalıklar, musibetler vasıtasıyla musibetzede aczini, zaafını hisseder, Hâlık-ı Rahîmine sığınır, yalvarır. Hâlis, riyâsız, mânevî bir ibadete erişenlerden olur. Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şikayet etmemek şartıyla, mü'min için ibadet sayıldığına sahih rivayet vardır. Senin bir dakika ömrünü bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan şikayetçi olan değil, teşekkür et.

ÜÇÜNCÜ DEVÂ Ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, devamlı gelenlerin gitmesi, gençlerin ihtiyarlaşması sonunda, ölüm ile ayrılık çukuruna düşüldüğü bir gerçektir. İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak, rahatlık ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki büyük bir sermaye elinde bulunan insan; burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemez, ömür sermayesini boş yere sarf ettirir. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Ölümsüz değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan." İşte hastalık bu bakış açısı ile hiç aldatmaz bir nasihatçı ve ikaz edici bir yol göstericidir. Ondan şikayetçi olmak değil, belki bu şekilde ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir.

DÖRDÜNCÜ DEVÂ Ey hasta! Senin vücudun, azaların senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Başkasının mülküdür. Onların sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Esmâ-i Hüsnâ'sının nakışlarını göstermek için, çok haller içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla onun Rezzâk ismini tanıdığın gibi, Şâfî ismini de hastalığında bilirsin. Nefret ettiğin hastalık perdeleri altında güzel, sevimli bir çok tarafları bulursun.

BEŞİNCİ DEVÂ Ey hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki, hastalık bazılara Allah'ın bir ihsanı, Rahmânın bir hediyesidir. Bazı genç zatlar hastalık münasebetiyle dua için benimle görüştüler. Dikkat ettim ki, hangi hastalıklı genci gördüm; diğer gençlere nisbeten âhiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvânî heveslerden bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir ihsan-ı İlâhî olduğunu söylerdim. Derdim ki: "Kardeşim, senin bu hastalığının aleyhinde değilim. Hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki, dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış. Ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra, Hâlık-ı Rahîm inşaallah sana şifa verir."

ALTINCI DEVÂ
Ey dünya zevkini düşünüp hastalıktan ızdırap çeken kardeşim! Bu dünya eğer daimî olsaydı, yolumuzda ölüm olmasaydı, ayrılık ile yokluğun rüzgârları esmeseydi ve musibetli, fırtınalı gelecekte mânevî kış mevsimleri olmasaydı, ben de seninle beraber senin haline acıyacaktım. Fakat madem dünya bir gün bize "Haydi, dışarı" diyecek, feryadımızdan kulağını kapayacak. O bizi dışarı kovmadan, biz bu hastalıkların ikazıyla şimdiden onun aşkından vazgeçmeliyiz. O bizi terk etmeden, kalben onu terke çalışmalıyız. Evet, hastalık bu mânâyı bize ihtar edip der ki: "Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya müsait muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla. Mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya niçin geldiğini öğren." Kalbin kulağına gizli ihtar ediyor.

YEDİNCİ DEVÂ Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar günahların keffareti olduğu sahih hadisle sabittir. Hem hadiste vardır ki, "Ermiş ağacı silkmekle nasıl ki meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker." Günahlar, ebedi hayatta daimî hastalıklardır; bu dünya hayatında dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır. Sen eğer sabredip şikayetçi olmazsan, şu gelip geçici bir hastalıkla, sürekli pek çok hastalıklardan kurtuluyorsun. Eğer günahları düşünmüyorsan, yahut âhireti bilmiyorsan veya Allah'ı tanımıyorsan, sende öyle dehşetli bir hastalık var ki, milyon defa sendeki bu küçük hastalıktan daha büyüktür; ondan feryad et. İşte en evvel, hadsiz yaralı ve hastalıklı bu büyük mânevî vücudun hadsiz hastalıklarına kesin ilâç ve kesin şifa verici bir yolu olan iman ilâcını aramak ve inancını düzeltmek gerekir. O ilâcı bulmakta en kısa yol, bu maddî hastalığın yırttığı gaflet perdesinin altında sana gösterdiği aczin ve zaafın penceresiyle, bir Kadîr-i Zülcelâl'in kudretini ve rahmetini tanımaktır. Evet, Allah'ı tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. Allah'ı tanıyanın dünyası nurla ve mânevî lezzetlerle doludur; derecesine göre, iman kuvvetiyle hisseder. Bu imandan gelen mânevî lezzet, şifa altında, kısmi maddî hastalıkların acısı erir, ezilir.

SEKİZİNCİ DEVÂ
Ey Hâlıkını tanıyan hasta! Hastalıklarda üzüntü ve korku ise, hastalık bazen ölüme vesile olduğu yönündedir. Ölüm, gafletin bakışı ve görüntüsü yönünde dehşetli olduğundan ölüme vesile olabilen hastalıklar insanı korkutuyor, telâş veriyor. Evvelâ bil ve kat'î iman et ki, ecel takdir edilmiştir, değişime uğramaz. Çok ağır hastaların başında ağlayanlar ve sıhhatleri yerinde olanlar ölmüşler, o ağır hastalar şifa bulup yaşamışlar.
İkincisi: Ölüm, şeklen göründüğü gibi dehşetli değil. Ehl-i iman için ölüm, hayat vazi-felerinin yükünden kurtuluştur. Hem dünya meydanındaki imtihanda emir olan ibadetlerden bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakikî vatanına ve ebedî makam-ı saadetine girmeye bir vasıtadır. Hem dünya zindanından, cennet bahçelerine bir da-vettir. Hem Hâlık-ı Rahîminin fazlından, kendi hizmetine karşılık ücret alma sırasıdır. Madem ölümün özü hakikat noktasında budur; ona sevgi ile bak.

DOKUZUNCU DEVÂ
Ey lüzumsuz merak eden hasta! Sen hastalığın ağırlığından merak ediyorsun. O me-rakın senin hastalığını ağırlaştırır. Hastalığın hafifleşmesini istersen, merak etmemeye çalış. Yani, hastalığın faydalarını, sevabını ve çabuk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü kes. Evet, merak hastalığı ikileştirir. Maddî hastalığın altında, merak ile mânevî bir hastalığı kalbine verir; maddî hastalık ona dayanır, devam eder. Eğer teslimiyetle, rıza ile, hastalığın hikmetini düşünmekle o merak gitse, o maddî hastalığın mühim bir kökü kesilir, hafif-leşir, kısmen gider. Özellikle kuruntularınla bir dirhem maddî hastalık, bazen merak vasıtasıyla on dirhem kadar büyür. Merak kesilmesiyle, o hastalığın onda dokuzu gider. Hem merakın kendisi de bir hastalıktır. Onun ilâcı, hastalığın hikmetini bilmektir. Madem hikmetini, faydasını bildin; o merhemi meraka sür, kurtul. Ah yerine oh de; "Vâ esefâ" yerine "Elhamdü lillâhi alâ külli hal" söyle.
 
Birtat Çevrimdışı

Birtat

İyi Bilinen Üye
Site Emektarı
Hz. Eyyûp Peygamber'in de "hastalığına göğüs germesi" kıssasını da;
hasta olunca hatırlamak lazım, di mi??
 
Sulbiye Çevrimdışı

Sulbiye

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Allah c.c. kardesimiz Enfal dan razi olsun, su anki durumuma yazisi cok iyi geldi.Hafif yada agir hastaliklari tadmak güzeldir aslinda, ibret alabilenlere....
 
Üst Ana Sayfa Alt