HAYAT ANCAK DİN İÇİN FEDA EDİLİR,dünya için değil

samanpan Çevrimdışı

samanpan

.
Site Emektarı
" Biz ne Medine hurmalık-
ları, ne de cahiliyyet damarı için
harbettik. Biz, ALLAH ve Resûlü-
nün dinini tebliğ yolunda cihad
ettik. Bu uğurda akan kanların,
alınan yaraların, kaybedilen can-
ların hiçbiri boşuna değildir.."

GÜNEŞ kafaların içindeki beyinleri pişirircesîne
hararet saçıyordu. Yığın yığın kum tepeleriyle çevril-
miş UHUD dağının eteği biraz evvelki çarpışma so-
nunda akan Müslüman kanları ile yer yer kızarmış,
şehid ashabın mübarek cesetleri Allah için akan bu
sıcak kanların sanki çeşmesi olmuştu.
Bu sırada Resul-i Ekrem Hazretleri mübârek el-
lerindeki kılıncını yukarıya kaldırarak
"- Hakkını edâ etmek şartiyle bu kılıncı kim
alir?" buyurdu.

Kavurucu sıcağın kızgın bir kül haline getirdiği
kumlardan ayaklarmı korumak için elbiselerinin par-
çalarını taban altlarına saran Ashab hep bir ağızdan
- Ben... Ben... diye ellerini uzattılar... Kılınç
üzerinde şu yazı vardı
"- Korkaklıkta ar(utanç), ileri atılmakta şeref ve itibar
vardır; halbuki insan korkmakla kaderden kurtulamaz."
Ebu Dücane de bu yazıyı okuyarak, mânâsını dü-
şünmekle meşguldü. Hemen sordu
"- Yâ Resûlallah, bu kılıncın hakkı nedir ki?"
"- Bu kılıncın hakkı, iki kat oluncaya kadar düş-
mana çalmaktır." cevabını alınca
"- O şartla kabul ediyorum..." dedi.
Allah'ın Resulü, sesinin bir bölük asker kadar
heybetli olduğunu söylediği Ebu Dücane'ye mübârek
kılınçlarını teslim buyurdular.

Ebu Dücane Hazretleri, Resûl-i Ekrem'in kılıncı-
nı alır almaz biraz ötede saf halindeki müşrik ordu-
suna doğru mağrur ve mütekebbir bir tavırla yürü-
meye başladı. Başına bir de renkli sarık sarmıştı. Bu-
nu, ya ölmek yahut da zaferi kazanmak azmiyle sar-
mak âdetti. " Ebu Dücane ölüm, alâmetini takmış. " de-
diler. Düşman saflarına doğru çalımlı çalımlı yürüyü-
şünü Resul-i Ekrem
"- Bu yürüyüş ancak bu makamda ve din düş-
manına karşı olduğundan Allah gazablanmaz." buyurdu.
Ebu Dücane ilk hücumunda düşman saflarını ya- ,
rarak müşrikleri teşci (cesaretlendirmekte) etmekte olan
kadınların çadırlarına kadar ilerledi. Feryad ve figan
içinde bâğırarak kaçışan müşrik kadınlara da
"- Resul-i Ekrem'in kılıncı yaşlılara, kadınlara
ve çocuklara zarar getirmez, bil'akis onları korur,
korkmayınız," dedi.

Bu arada Kuzman adında biri Ebu Dücane'den
hiç geri kalmayacak derecede kahramanlık ve şecaat
gösteriyor, fakat Resûl-i Ekrem onun için
"- O, Cehennemliktir." buyuruyordu. İlk anda
karşılaştığı müşriklerin yedisini öldürmüş olan Kuz-
man, nihayet aldığı bir kılınç darbesiyle kumların üze-
rine yuvarlanmış, başına toplanan ashab
"- Şehidlik makamın mübarek olsun yâ Kuz-
man..." demişlerdi.

Daha evvel
"- O Cehennemliktir." buyuran Resül-i Ekrem'in
sözünün hikmeti şimdi dâha iyi anlaşılıyordu. Çünkü
Kuzman, kendisini tebrik edenlere şöyle cevap veri-
yordu
"- Benim aklımdan şehidlik rütbesi diye bir şey
geçmiyor; dinin müdafaası ise onu hiç düşünmüyorum.
Ben ancak düşmanın Medine hurmalıklarına verece-
ği zarardan korktum, bir de beni evde gören kadın-
lar başıma bir örtü atarak sen madem Uhud harbine
iştirak etmiyorsun, o halde başına bunu örterek kö-
şede otur da erkek sanmayalım, diye hakaret ettiler,
onun için geldim."
Yaraların acısına dayanamayarak intihar eden
Kuzman için Resul-i Ekrem
"- Allah bu dini, günahkâr bir adamla da kuv-
vetlendirir." buyurdu.

Resûl-i Ekrem'in kılıncını büyük bir liyakatle ta-
şımaya devam eden Ebu Dücane ise, Yemâme harbin-
de Beni Hanife'nin, yüksek bahçe duvarlarının arka-
sına saklanarak Müslümanlardan bir çok Ashabın za-
yi olmasına sebebiyet verdiklerine şahid olunca şöyle
konuştu
"- Ey Müslümanlar, düşman duvar arkasından
attığı oklarla bizi teker teker imha etmektedir. Baş-
vurduğumuz bütün çareler neticesiz kaldı, şimdi be-
ni bu duvardan içeri atmanızı rica ediyorum, duvar
kapısını açıncaya kadar ölmeyeyim, gerisi mühim de-
ğil." Ne kadar ısrar ettilerse de Ebu Dücane'yi vazge-
çiremediler.

Nihayet sırt sırta binerek Ebu Dücane'yi tek ba-
şına duvarın üzerinden Müşriklerin içine bıraktılar.
Beni Hanife müşrikleri, kendilerine bir yem gibi atı-
lan bu adama karşı hayretten dona kalmışlardı. Bun-
ların şaşkınlığından istifade ile duvar kapısını açma-
ya doğru koşan Ebu Dücane, ayağının kırılmış oldu-
ğunun farkında bile değildi. Bir eliyle kapının koca
mandalını çekerken, bir eliyle de Resul-i Ekrem'in
kılıncı ile kendini kollamaya çalışıyordu... Tek ayak
üzerinde tek kolla kendini daha fazla müdafaa ede-
medi, son bir gayretle bir daha zorladı. Mandalı çı-
karmıştı... Bir sel gibi içeriye dolan Ashab, müşrik-
lere hadlerini bildirirken, Ebu Dücane rengârenk kan-
lar içinde tebessümle İslâmın zaferini seyrediyordu.
Kendisinin kılınç darbeleri ile aldığı yaralarını sar-
mak isteyenlere şöyle konuştu
"- Biz ne Medine hurmalıkları, ne de cahiliyet
damarı için harbettik. Biz Allah ve Resûlünün dinini
tebliğ yolunda cihad etmekteyiz. Bu uğurda akan kan-
ların, alınan yaraların, kaybedilen canların hiçbiri
boşuna değildir. Allah'ın vereceği mükâfata o kadar
müştâkım ki, bunun için vücudumun kalbur gibi ol-
masına bile razıyım. Yaralarımın çokluğu asla mü-
him değildir. Bana şehidlik makamı ihsan etmesi için
duanızı bekliyorum, başka isteğim yoktur."

Tarihin Şeref Levhalarına geçen bu sözler Ebu
Dücane'nin son sözleriydi.

Onlar öyleydi. Ya bizler?..
Ahmed ŞAHİN
 
Ö Çevrimdışı

özgürlüğe hasret

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
selamnaleykm3nu.gif

2pqw31x.gif

cooltext31495322bp6.jpg
 

Benzer konular

Geri
Üst Ana Sayfa Alt