Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Ercan Çaylar Çevrimdışı

Ercan Çaylar

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
“HER KİM BİR VELİYE DÜŞMANLIK EDERSE” HADİSİNİ DOĞRU MU ANLIYORUZ?
ERCAN ÇAYLAR

Bu hadisten İttihat ve hululcülere ekmek çıkar mı?

Veli kelimesi ne demektir? Seyyitler veli midir?


إنَّ اللَّهَ قالَ: مَن عادَى لي وَلِيًّا فقَدْ آذَنْتُهُ بالحَرْبِ، وما تَقَرَّبَ إلَيَّ عَبْدِي بشَيءٍ أحَبَّ إلَيَّ ممَّا افْتَرَضْتُ عليه، وما يزال عبدي يتقرَّب إليَّ بالنوافل حتى أحبَّه، فإذا أحببتُه: كنتُ سمعَه الذي يسمع به، وبصرَه الذي يُبصر به، ويدَه التي يبطش بها، ورجلَه التي يمشي بها، وإن سألني لأعطينَّه، ولئن استعاذني لأُعيذنَّه.[1]

Bu hadisin başka rivayetlerinde (فبي يسمعُ وبي يُبصرُ وبي يَبطشُ وبي يمشي) “Benimle duyar, benimle görür, benimle tutar, benimle yürür” eki bulunmaktadır. Bu ek de hadisin doğru anlaşılmasına yardımcı olmaktadır.

Yine zayıf da olsa bazı versiyonlarda “konuştuğu dili, aklettiği kalbi olurum.” ziyadesi bulunmaktadır ki bize göre mana bakımından sıkıntı oluşturmamaktadır.

Rasulullah’ın (a.s.v.) Allah’tan rivayeti olduğu için Kudsi Hadis kapsamına giren bu hadisin anlamı şöyledir: Hz. Peygamber, Allah Teala’nın şöyle dediğini söylemiştir: “Kim benim bir veli kuluma eziyet ederse kendisiyle savaşmamı hak eder. Kulum bana farz kıldığım ibadetlerden daha iyi bir yolla yaklaşamaz. O bana nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam eder, ta ki onu severim. Onu sevdiğim zaman duyduğu kulağı ve gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı, (konuştuğu dili ve aklettiği kalbi) olurum. Benden bir şey isterse ona veririm, bana dua ederse ona icabet ederim, bana sığınsa onu korumama alırım. Yaptığım hiçbir şeyde onun ölümünde tereddüt ettiğim kadar tereddüt etmedim. Çünkü kulum ölümü kötü gördüğü zaman ben de onun istemediği şeyi yapmak istemem. (Fakat ölüm kaçınılmaz bir hükümdür.)” (Buhari, rikak, 38)

Kutsi hadisin bu kısmında genel olarak anlatılan şey, bir kulun farzlar ve nafilelerle kendisini Allah’a sevdireceği ve o kul Allah tarafından sevildiği zaman Allah’ın (c.c.) onu kendisine yakınlaştıracağıdır. Bu yakınlık öyle bir mertebeye varır ki onun dört azasında (diğer rivayeti kattığımızda altı azasında) bu yakınlığın emareleri görülür. Buna göre “Onun işittiği kulağı olurum” demek, O kul, kulağıyla ancak Allah’ın razı olacağı şeyleri dinlemek ister; Allah’ın razı olmadıklarından ise uzak durur. Duyduğu şey onu hakka davet ediyorsa icabet eder; ayeti, hadisi, bilgiyi hikmeti sever ve tabi olur. O duydukları karşısında daveti duymayan sağırlar, görmeyen körler gibi tutum takınmaz. (Furkan, 73)

O dinlediği şeylerde Hakkın rızası olmayandan yüz çevirir. “Onlar boş ve hezeyan sözler duyduklarında yüz çevirirler” (Kasas, 55), ayetinin anlamı onların yaşantısında tecelli eder.

“Onun gözü olurum demek” o bu azasını Allah’ın rızası doğrultusunda kullanmaya muvaffak olur. Gözüyle sevaba, hayıra vesile olan şeyler yapar, gözle işlenen günahlardan lezzet almaz. Göz hainliğinden sakınır (Mümin, 19) Onun bakmasıyla sıradan bakmaların arası mutlaka farklıdır. O baktığı şeyde Allah’ın rızasını ya da rızasının olmamasını dikkate alacaktır. Zahiri görünüşlerin ardına geçen, işin içyüzüne nüfuz eden bakışlara sahip olacaktır. “Onun aklettiği / düşündüğü kalbi olurum.” ifadesi de bu manayı destekler niteliktedir. Onun bakışını anlatan kelime sadece basar değil basirettir. Onun için “Müminin ferasetinden sakınınız o Allah’ın nuruyla bakar” buyrulmuştur.[2] O, böyle yaşarken kendini zorlayarak değil hoşnutluk içinde adeta refleks halinde yapar. Onun zevki günahta değil sevap işleri gözlemek iledir.

“Onun eli olurum” demek o bu azasıyla Allah’ın rızasından başkasına el uzatamaz, eliyle vurup kırmaz dövüp yaralamaz, çalmaz demektir. Rabbin rızası neredeyse onu yapar onu arar.

“Onun ayağı olurum” demek ayağıyla Allah’ın istediği yerlere Allah yolunda yürür buna muvaffak edilir demektir.

“Konuştuğu dili olurum” demek onun ağzından artık hak sözden başkası çıkmaz. Allah’ın razı olmadığı sözler söylemediği gibi bilakis ilim, hikmet ve rıza yüklü konuşmalar ondan sadır olur demektir. Anlaşılan böyle bir kul kendini Allah’a çok yakınlaştırdığından ibadet ve taatler onda refleks halini almış ve o, kalbini tamamen Allah’ın sevgisine ve rızasına raptetmiş demektir.

Bu hadisten İttihat ve hululcülere ekmek çıkar mı?

Bazı tarikat ehli kişiler bu hadiste “hulul, ittihat ve vahdeti vücut” için delil olduğunu ileri sürerler. Halbuki bu hatalıdır. Hadis, doğrusunu anlamak için çok müsaittir. Hadisteki zahiri anlamın ontolojik anlamda yorumlanması ve velinin haşa Allah’ın eline ayağına kulağına ve gözüne sahip olacağı şekilde düşünülmesi din dışı bir anlama sürüklenmek olur ki bu durum kabul edilemez. Böyle bir düşünce insanı dinden çıkarır. Bu hadisin anlamı Allah (c.c.) hakkındaki “Hiçbir şey ona benzemez.”(Şura,11) Ayetiyle birlikte anlaşılması gerekir. Kuran ve Sünnetin nasları diğer nasların ışığında yorumlanmalıdır. İslam’ın yıkılmaz eğilmez bükülmez değişmez inanç hükümlerinden biri de Allah’ın zatının kulun zatından ayrı olmasıdır. Yalnızca Allah’ın zatının bulunduğu ve kulların zatlarının olmadığı ya da Allah’ın zatının kulun zatıyla aynılığı ya da birleşmiş olması vs. gibi düşünceler reddedilmiş ve kabul edilmemiştir. Buna göre Allah’ın o kulun eli, ayağı, dili, kalbi, göz ve kulağı olması demek Allah’ın zatının o veli kişiye hululü ya da ittihadı demek değildir. Bizzat o kulun hakkın rızasına kendini adaması taat ve ibadet üzere yaşaması demektir. Bu durumun kendine sağlayacağı ruh dinginliği huzur ve akıllılık hali onun işlerini kolaylaştıracak; Allah dualarına icabet edecek onu umduklarına nail korktuklarından emin kılacaktır.

Veli kelimesi ne demektir? Seyyitler veli midir?

“Veli” demek Allah’ın dostu olan kul demektir ki “Dikkat ediniz Allah’ın velilerine korku ve hüzün yoktur. Onlar, iman eden ve takvayı kuşanan kimselerdir.” (Yunus, 62) ayetinde bu kimselere işaret edildiği kabul edilmektedir. İman ve takvayı kuşanmak Allah’ın şeriatını uygulamak, ona göre bir hayat sürmek velayetin en önemli şartıdır. Bunlar olmadan Allah’ın velisi olunamaz. Takva, Allah’ın emirlerini uygulamak ve yasaklarından kaçınmak suretiyle azabından korunmak demektir. İbni Mesut (R.a.), takvayı tarif ederken Allah’a itaat edilmesi ve isyan edilmemesi; zikredilmesi ve unutulmaması, şükredilmesi ve nankör olunmaması şeklinde ifade etmiştir. Bu şartları sağlayan kim olursa olsun Allah’ın velisi olmaya namzettir. Velilik için bir peygamberin ya da velinin soyundan gelmek gibi şartlar yoktur. Bir peygamberin soyundan gelmek ise aslen velayet için yeterli bir sebep değildir. Sırf peygamber sülalesi diye hiçbir kimseye dünyevi tölerans gösterilemeyeceği gibi sırf sülaleye mensup olmaktan kaynaklı manevi üstünlük taşıdıklarını düşünmek doğru değildir. Bakara, 124. Ayet bu konunun en açık delilidir. Adem (a.s.) ın çocukları Habil ve Kabilin durumu, Nuh (a.s) oğlu ve karısı ve Lut (a.s.) ın karısı ve Yakub (a.s)’ın çocuklarının durumları bu tür bağların iman takva adalet vb. ölçütler olmadan Allah’ın katında geçerli olmayacağını göstermektedir. Veliler kendilerinin veli olarak bilinmesinden hazzetmezler saklanırlar. Günümüzde ve hurafenin yaygın olduğu çağlarda görüldüğü gibi taylasan sarıklar, taçlar, sırmalı cüppeler vb. şekillerle bir sınıf oluşturacak şekilde veliler olarak bilinen bir insan grubu oluşmamalıdır. Bu kesinlikle İslam dinini anlamamaktan ve eski diyanetlerin İslam bünyesinde yeniden canlanmasından kaynaklanmıştır.

Bunun yanında velilik babadan oğula kardeşten kardeşe padişahlık gibi geçen bir müessese de değildir. Günümüzde peygamberimizin sülalesi olarak lanse edilen seyitlik müessesesi istismara son derece açık hale getirilmiştir. Birilerinin seyyit oldukları iddiası ile Müslümanların kendilerine uymalarını beklemeleri makul olmadığı kadar dini bir temele de sahip değildir. Müslümanlar özellikle de bugün ilim, bilgi, hikmet ve hitabet kabiliyetlerine sahip taat, takva, adalet ve hareket merkezli rabbani alimlerin yollarını izlemeli hurafe ve bidatlarla kuşatılmış özellikle de şirkin en şiddetli hallerini üzerlerinde taşıyan iddia sahiplerinden uzak durmalıdır. Ahiret günü çok çetin bir gündür. O gün hiçbir kimse dünyadaki kuruntu ve temennileriyle değil gerçekten ortaya koyduğu dürüst ameller ve sıratı müstakim üzere olan hayatıyla kurtuluşu ümit edebilir.





[1] Buhari, Babu’r-rıkak, 38.
[2] (Ebû Saîd el-Hudrî"den nakledildiğine göre Resûlullah (sav), “Müminin ferasetinden sakının. Çünkü o, Allah"ın nuruyla bakar.” buyurdu ve ardından, “Elbette bunda feraset sahipleri için ibretler vardır.” (Hicr, 15/75) ayetini okudu. (3127 Tirmizî, Tefsîru"l-Kur"ân, 15; Taberânî, el-Mu"cemü"l-kebîr , VIII, 102)
 
Üst Ana Sayfa Alt