Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale HER SAHİH HADİSLE AMEL EDİLİR Mİ?

Necati Koçkesen Çevrimdışı

Necati Koçkesen

İyi Bilinen Üye
İslam-tr Yazar
HER SAHİH HADİSLE AMEL EDİLİR Mİ?

Şunu belirtelim ki, Hadisin sahih olup olmaması sened yönü iledir. Yâni hadisin râvîlerinin hepsi de sika iseler ve sened zinciri Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme kadar ulaşıyorsa (merfû ise) o hadise sahih hadis denir. Fakat sahih hadisten hüküm çıkarmak hadis âlimlerinin işi değildir. Usül ve fıkıh âlimlerinin işidir. Nice büyük hadis âlimleri vardır ki, taşıdığı, rivâyet ettiği hadislerin fıkhını bilmez. Eğer böyle olsa idi her hadis âlimi müctehid olurdu ve mezhebi olurdu. Halbuki hadis âlimlerinin bir çoğu da bir müctehidi taklid etmişlerdir.

Nitekim tâbiînin büyük imamlarından hadis âlimi İmam A'meş ile İmam Ebû Hanife arasında geçen şu olay bunu en güzel bir şekilde anlatmaktadır.

Ders halkasında A‘meş’e bazı sorular sorulur, o da cevap vermek yerine Ebû Hanîfe’ye soruyla ilgili görüşünü sorar ve Ebû Hanîfe de sorulara cevap verir. A‘meş ona cevaplarının dayanağını sorar, Ebû Hanîfe ise “hayra vesile olana o hayrı işleyenin ecri kadar ecir verileceği”; “evinde namaz kılarken yanına biri girdiğinde sevinen kimseye Hz. Peygamberin, ibadeti gizli ve açıktan kılmak üzere iki ecir alacağı müjdesini verdiği”; “hiç kimsenin Allah’tan daha fazla eziyetlere sabredemeyeceği”; “her kişinin biri gökte biri yerde olmak üzere iki üne sahip olduğu, yerdeki ününün ve akıbetinin gökteki ününe bağlı olduğu”; “ashabın Hz. Peygamber’e açlıktan şikâyette bu-lunduklarında Hz. Peygamber’in onlara yemeklerini beraberce yemelerini tavsiye ettiği” ve “Hz. Peygamber’in kaderle ilgili bazı bilgiler verdiği” hakkında A‘meş’in kendisine rivâyet ettiği hadisleri hatırlatır. Ardından da hadisleri tek tek senedleriyle beraber okur. Bunun üzerine A‘meş Ebû Hanîfe’ye dönüp “Yeter artık, sana yüz günde rivâyet ettiklerimi bana bir saatte okuyorsun. Senin bu hadislerle amel ettiğini bilmiyordum. Ey Fakihler zümresi! Sizler tabipsiniz, bizler ise eczacıyız ve sen ey adam! Her iki tarafı elden bırakmamışsın” der. (Abdulkâdir b. Muhammed b. Nasrullâh el-Kureşî, el-Cevâhiru’l-mudiyye fî tabakâti’l-Hanefiyye, I-II, Karaçi, ts., II, 484-485)

Buna benzer bir olay da yine İmam Ebû Yusuf ile İmam A'meş arasında geçer.

Bişr b. el-Velîd, Ebû Yusuf’tan naklen şöyle demiştir: ‘Sadece benim ve A‘meş’in olduğu bir ortamda A‘meş bana bir mesele hakkında soru sordu. Ben de cevabını verdim. A‘meş bana: “Neye istinaden söylüyorsun bunu ey Ya‘kûb?” deyince ben de: “Senin bana rivâyet ettiğin bir hadise binâen” diye cevap verdim ve kendisine o hadisi okudum. Bunun üzerine A‘meş bana: “Ey Ya‘kûb! Daha senin annen ile baban buluşmadan önce ben bu hadisi ezberlemiştim ama şu ana kadar bunun anlamını bilememişim” dedi” (bn Abdülberr, Câmi‘u beyâni’l-ilm II, 1029; Ali Abdülbâsıt Mezîd, Minhâcu’l-muhaddisîn fi’l-karni’l-evveli’l-hicrî ve hatta asrina’l-hâzir, s. 89)

Kur'an ve sünnetten (eğer müctehid değilse) ne bir tefsir âlimi ne de bir hadis âlimi fetvâ verebilir. Fetva verme işini bunların hepsini de kapsayan yâni kur'an ilimlerini, hadis ilimlerini bilen, sahabelerin ittifaklarını (icmâ), ihtilaflarını bilen bir fâkih (müctehid) yapabilir. Nitekim İmam Ebû Yusuf'un bu konuda şöyle dediği nakledilir:

"Ancak kitap ve sünnetin hükümlerini, nâsih- mensûhu, sahâbe kavillerini, müteşâbihi ve dilin vecihlerini çok iyi bilen bir kişi re'ye dayanarak fetvâ verebilir." (Ebul Leys es Semerkandî, En Nevâzil, vr. 268, Ûşî, el Fetava's Sirâciyye, s. 600, Destinânî, Risâle fî âdâbi'l Müftîn, vr. 46)

Her sahih hadisle amel edilir mi meselesine gelince, sahih hadis ister ehad hadis olsun, ister meşhur hadis olsun, ister mütevâtir hadis olsun, normal olarak kendileri ile amel edilirler.

Fakat islam alimleri, yalnız bir hadisin sahih olup olmadığına bakarak hüküm çıkarmazlar. Bu hadisin başka hadislerle olan münasebetini, ayetlerle olan ilişkisini, usul bilgileri çerçevesindeki konumunu ve takip ettikleri daha başka ilmi metotlara göre içtihat etmişlerdir.

Nice sahih hadisler vardır ki bir çok ulemâ onlarla amel etmemişlerdir. Bu da sahih hadislere muhâlefet etmeleri sebebi ile olmamıştır. Ya o hadisin neshedildiğini gösteren başka bir hadise ulaşmaları veya o sahih hadise muarız başka bir sahih hadis ile karşılaşmışlar ve her ikisinden birisinin nesh edildiğine dâir bir emmâre bulamamaları veya ikisinden birisinin tercih edilmesine veya başka bir şekilde te'vîl edilebileceğine dâir bir yol bulamamalarından dolayı tevakkuf ederek her ikisi ile de ameli terketmişlerdir. Bu söylediğimize bir kaç hadisi örnek olarak verirsek mesele anlaşılacaktır sanırım.

Rafi’ b. Hadîç (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kan aldıran kimsenin ve alan kimsenin orucu bozulmuş demektir.” (Buhârî, Savm: 32; İbn Mâce, Sıyam: 18) Ahmed b. Hanbel, şöyle demiştir: “Bu konuda en sağlam rivâyet Rafi’ b. Hadîç’in rivâyetidir.”

Görüldüğü gibi bu hadiste oruçlu birisinin hacamat yaptırması sebebi ile hem kan alanın hem de kan aldıranın orucunun bozulacağı belirtiliyor. Hadis sahih bir hadistir. Ama fâkihlerin çoğu bu hadisle amel etmemişlerdir. Çünkü onlar bu hadise muhâlif olan bir çok hadisle karşılaşmışlardır. Şimdi o hadisleri görelim:

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) ihramlı ve oruçlu iken kan aldırmıştır” demiştir. (Buharî, Savm: 32, Tıbb: 11; Müslim, Hacc: 87, (1202); Ebu Dâvud, Savm: 29, (2372)

Yine İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) Mekke ile Medîne arasında ihramlı ve oruçlu olduğu halde kan aldırmıştır.” Buhârî, Savm: 32; Müslim, Hac: 11)

İbn Abbâs (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.) oruçlu iken kan aldırmıştır.” (Buhârî, Savm: 32; Müslim, Hac: 11)

Ebu Sa’id (R.A.)dan rivayete göre Resulullah (S.A.V.) buyurdular ki:

“Üç şey vardır orucu bozmaz: Hacamat olmak (kan aldırmak), kusmak, ihtilam olmak.” (Tirmizî, Savm: 24, (719); Ebû Dâvûd, Savm: 31)

Bütün bu hadisler de oruçlı bir kimse hacamat yaptırdığında ne hacamat yapanın ne de hacamat yaptıranın orucunun bozulmayacağını beyan ediyorlar. Bu durumda âlimler hadislerden hangisinin daha önce söylendiğini hangi hadisin ise daha sonra söylendiğine bakarlar. Nitekim baktıklarında kan alanın da aldıranın da orucunun bozulacağını belirten hadisin daha önce söylendiğini, kan alanın da aldıranın da orucunun bozulmayacağını belirten hadislerin ise vedâ haccı zamanında söylendiği tesbit edilmiştir. Dolayısı ile son hadisler ilk hadisleri neshetmişlerdir ve bundan dolayı hadis sahih olmasına ragmen kendisi ile amel edilmemiştir.

Ayrıca ulemânın bazısı "kan alanın da aldıranın da orucu bozulmuştur" hadisini şöyle de te'vil etmişlerdir. Hacamat yapanla yaptıran o anda gıybet ediyorlardı. Allah rasûlü bunu gördü de, "kan alanın da aldıranın da orucu bozulmuştur." buyurmuştur. Nitekim bir hadiste "gıybet edenin orucu bozulmuştur" (Deylemi) diye bir rivayet de vardır. İslam âlimleri buradaki orucu bozulmaktan maksadın orucun aslının değil sevabının gideceğini belirtirler.

Bir başka örnek:

Müslim şöyle der: "Rasûlullah, korku ve yolculuk olmaksızın öğle ve ikindi ile akşam ve yatsıyı bir arada kıldı." Müslim'in bir diğer rivayetinde: "Korku ve yağmur olmaksızın..." denilmiştir. (Buhari, Mevâkît,12; Müslim, Müsâfîrîn, 54; Ebû Dâvud, Sefer, 5; Nesâî, Mevâkit, 47; Malik Muvatta; Sefer, 5)

Hadise göre Allah Rasûlü'nün hiç bir korku ve yağmur olmadığı halde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazını cem ettiği belirtiliyor. Halbuki bu hadis namaz vakitlerinin vakitlendirilmiş olma kuralına ve Allah rasûlünün sâdece yolculuk esnasında ve aşırı yağmurlu havada cem yaptığını bildiren hadislere aykırıdır. Bundan dolayı da ulemâ bu hadisle sahih olmasına ragmen amel etmemişlerdir.
Nitekim Ebû Eyyûb, "Sanırım bu yağmurlu bir gecede olmuştur" demiş, İbn Abbas da "Olabilir" karşılığını vermiştir. İmam Şâfî de "sanırım o yağmurlu bir günde idi" demiştir.

Bazen sahih bir hadis rivayeti bulunur, fakat o konudaki daha sahih ve kabule şayan başka rivayetler dolayısıyla kendisi ile amel edilmemiş olabilir. İşte bu durumlardan birisi sebebi ile ümmetin âlimleri tarafından terkedilmiş bulunan rivâyet ve görüşlere dayanarak fetvâ vermek doğru olmaz. Nitekim bu konuda İmam Tırmizî şöyle der:

"İkisi hâriç benim şu kitabımda bulunan hadislerin hepsiyle ehli ilim amel etmiştir. Amel edilmeyen o iki rivâyet ise şunlardır:

1. Nebî (s.a.v.) korku (savaş), yolculuk, yağmur gibi herhangi bir sebep yokken öğle namazı ile ikindi namazını ve akşam namazı ile yatsı namazını Medine'de cem etti."

2. bir kişi içki içtiğinde ona celde cezasını uygulayın. Bu suçu dördüncü kez tekrarladığında ise onu öldürün." (Tırmizî, İlelu't Tırmizî, s.1)

Günümüzde ilimden yoksun olan bazı kimseler bazı sahih hadislere bakarak, şu, şu âlimler sahih hadislere muhâlefet etmişlerdir diyorlar. Yine müctehid imamların; "şâyet benim ictihadıma aykırı bir hadis bulursanız benim ictihadımı terkedin, duvara çarpın" gibi sözlerini delil getiriyorlar. İmamların bu sözü doğrudur ama önce imamın ictihadına aykırı olan o sahih hadisin imama ulaşıp ulaşmadığı tesbit edilmelidir. Şâyet imam hadisi bildiği halde muhâlefet etmişse yukarda saydığımız gerekçelerden dolayı o hadisi delil olarak almamıştır. Şâyet imam o hadise gerçekten muttalî olamamışsa o zaman imamların sözü doğrudur. Bunu da ancak fâkih olanlar bilirler.

İmam Nevevi bu konuyla ilgili (Şafii mezhebiyle ilgili olarak) şu görüşlere yer vermiştir:

İmam Şafii’nin bu sözü, “Kim sahih bir hadis görse, hemen bu Şafii mezhebinin görüşüdür deyip onunla amel edebilir.” manasına gelmez. Bu konuda mezhepler konusunda müçtehit veya ona yakın bir ilmi donanıma sahip olmayanlar böyle bir şey yapamazlar. Çünkü, sahih bir hadisin yanında, farklı bir mana ifade eden başka bir sahih hadis de vardır. Hadislerin tamamını veya o konuyla ilgili hadislerin hepsini bilmeyen ve İmam Şafii'nin ve diğer talebelerinin bütün kitaplarına vakıf olmayan kimsenin gördüğü “sahih” bir hadisten hüküm çıkarma yetkisi yoktur. Bu şartlara sahip olmak ise kolay değildir. Nitekim, İmam Şafii’nin bazı sahih hadisleri gördüğü halde onlarla amel etmemiştir. Çünkü, Şafii, “senedi itibariyle zahiren sahih göründüğü halde, gizli bir kusurunun olduğunu veya nesh edildiğini bildiği için" onunla amel etmemiştir." ( Nevevi, Mecmu,1/64)

Tekrar edecek olursak, ictihad edecek derecede ilmî donanıma sahip olmayan kimseler eline bir Kur'an ve hadis kitabı alarak fetvâ vermeye kalkamaz. Böyle yapanlar ancak kendilerini büyük bir tehlikeye atmaktadırlar. Bizler selefi sâlihîn âlimlere tâbî olarak onların Kur'an ve sünnetten çıkardıkları hükümlere bağlı kalıyor ve insanlar soru sorduklarında ancak onların verdikleri fetvâları naklediyoruz. Allah en iyisini bilendir.

Necati Koçkesen
 
Pangea Çevrimdışı

Pangea

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
selamunaleykum Hocam
"şâyet benim ictihadıma aykırı bir hadis bulursanız benim ictihadımı terkedin, duvara çarpın"
zaman içinde hangi imamın hangi bilgiye ulaşamamış olduğu ve bu yüzden kendi verdiği bilgilerin geçersiz kılınacağına dair bir eser var mıdır? Eğer böyle kapsamlı bir eser yoksa, deyim yerindeyse en az reddiyeye muhattap olan imam hangisidir? tafsilatlı veya tahkiki imana sahip olabilmemiz için bir yerden başlamak erekirse nereden başlanmalı? ben yurtdışında camisi bile olmayan bir yerde yaşıyorum bu sebeple misal İmam Şafii derseniz onun eserlerine online ulaşmaya çalışacağım.
 
Üst Ana Sayfa Alt