A
Çevrimdışı
PEYGAMBER'İMİZ MEDiNE YOLUNDA
Resülullah'ı (s.a.) bulup yakalama ümitleri sönmüş, faydasız yere üç gün süren ısrarlı kovalamaca bitmiş, Kureyş intikamcıları sakinleşmişti. Resülullah (s.a.) ve arkadaşı Medine'ye hareket etmek üzere hazırlandılar.
Abdullah b. Üraykıt el-Leysi'yi kılavuz olarak tutmuşlardı. Abdullah, yolu iyi bilen mahir bir kılavuzdu. Kureyş kafirlerinin dinine bağlıydı. Ona güvenmişler ve develerini ona teslim etmişlerdi. Üç gün sonra Sevr dağında buluşmak üzere sözleşmişlerdi.
Hicretin 1. yılı,ı. Rebiulevvel/16 Eylül 622 Pazartesi günü olunca Abdullah b. Üraykıt develerigetirdi. O zaman Hz. Ebu Bekir (r.a.), Efendimiz'e: -"Babam sana feda olsun ya Resülullah! Şu iki devemden birini al. En iyisini seç." dedi. Efendimiz (s.a.):
-"Ücretiyle ... " buyurdu.
Esma bt. Ebi Bekir (r.a.) onlara yol azıklarını getirmişti. Yiyecek torbalarına bağ yapmayı unutmuştu. Hareket edecekleri zaman onları bağlamak istemiş, bağlarının olmadığını görmüştü. Hemen belindeki kuşağını iki parçaya bölüp bir parçasıyla yiyecek torbasını bağlamış, diğer parçasını kendisine kuşak yapmıştı. Bu sebeple Esma'ya "Zatü'n-Nitakayn" (iki kuşaklı) lakabı verilmiştir." (İbn hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, I/491-492. (Yeni açılan ve “Hicret Yolu” ismi verilen expres yolun büyük bir kısmının asıl Hicret güzergahından geçtiği söylenmektedir. Mütercim)
Sonra Resülullah (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir (r.a.) yola çıktılar. Amir b. Füheyre de onlarla beraberdi. Kılavuzları Abdullah b. Üraykıt onları sahil yolundan götürüyordu. Mağaradan çıktıktan sonra kılavuz onları ilk olarak güneye, Yemen tarafına doğru götürdü, sonra sahile doğru batıya yöneldi. Kimsenin pek tanımadığı bir yola gelince Kızıldeniz sahiline yakın bir yerden Kuzeye döndü. Hemen hemen hiç kimsenin gitmediği bir yola girdi.
İbn İshak, hicret yolunda Resülullah'ın (s.a.) uğradığı yerleri şöyle zikreder: Kılavuz, Efendimiz (s.a.) ve Hz. Ebu Bekir'le birlikte önce Mekke'nin alt tarafından geçti. Sonra sahil tarafına doğru yürüdü. Kudeyd'i geçtikten sonra Asetan'ın altından yolu değiştirdi. Kuzeye doğru yöneldi. Önce Harrar, sonra Seniyyetül-Merre, sonra da Lekıften geçtiler. Bundan sonra Muhaç'tan, sonra Zül Gudveyn'den geçtiler. Zü-Kişr vadisinden sonra Cedacid, Ecred ve Zu-Selem'den geçtiler. Taahhüd havuzundan sonra Ababid'e, oradan Facr'ye doğru yürüdüler. Arac vadisine indiler. Oradan Rakube'nin sağ tarafında yer alan Seniyetül-Ahir'den geçtiler. Sonra Rim vadisinden geçerek Kuba'ya geldiler." (Sahihu’l-Buhari, 1/50)
Hicret yolunda meydana gelen hadiselerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Buhari Hz. Ebu Bekir'den (r.a.) rivayet ediyor:
Ertesi gün öğle vakti oluncaya kadar yola devam ettik. Yol kenarında altına güneş gelmeyen uzun bir kaya gördük. Yanında durduk. Efendimiz'e (s.a.) kendi ellerimle bir yer hazırladım, üzerine post serdiın ve ona:
-"Uyu ya Resülallah! Ben etrafındaki tozları silerim." dedim.
O da uyudu. Ben etrafını silip süpürmek için çıktım. Bir de ne göreyim: Bir çoban koyunlarıyla bizim kayaya doğru geliyordu. Bizim gibi gölgelenmek istiyordu. Çoban'a:
-"Kimin çobanısın?" dedim.
-"Medine (yahut Mekke) halkından birinin çobanıyım." dedi.
-"Koyunlarında süt var mı?" dedim.
-"Yar" dedi.
-"Sağar mısın?" dedim.
-"Tabii" dedi. Bir koyunu çekip aldı.
-"Memesini topraktan, kıldan, pislikten koru." dedim.
Bir kaba bir miktar süt sağdı. Yanımdaki su kabını da su içmesi ve abdest alması için Peygamberimiz'e (s.a.) götürdüm. Uyumuştu. Uyandırmak istemedim. Yanına vardığımda uyandı.
-"Buyur iç ya Resülallah!" dedim. Beni memnun edinceye kadar içti. Sonra da:
-“Hareket vakti geldi mi? Diye sordu.
-“Evet” dedim…ve hareket ettik. (A.y.)
2. Hz. Ebu Bekir'in (r.a.) adeti daima Efendimiz'in (s.a.) arkasında (terkisinde) olmaktı. Hz. Ebu Bekir tanınan bir zat idi. Efendimiz (s.a.) ise, Hz. Ebu Bekir'e nispeten daha az tanınıyordu.
Biri, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile karşılaşınca ona: "Bu önündeki şahıs kim?" der, Hz. Ebu Bekir (r.a.) de: "Bu şahıs yol göstericidir." derdi. Soran da bunu bildiğimiz "yol" anlamında kullandığını zannederdi. Halbuki Hz. Ebu Bekir (r.a.) bununla "hayır yolu"nu kastediyordu." (Sahihu’l-Buhari, K.Menakıbi’l-Ensar, Bab (45), I/556)
3. Onları yolda Süraka b. Malik takip etmişti. Süraka bu durumu şöyle anlatıyor: "Kabilem Müdlieoğulları arasında bir mecliste otururken kabilemden bir adam geldi, başımızda durdu ve:
-"Ya Süraka! Ben az önce sahil tarafında bir karaltı gördüm. Zannederim bu karaltı, Muhammed ve arkadaşına ait olsa gerek." dedi. Gerçekten onlar olduğunu anladım. Ona (sezdirmemek için):
-"Hayır, onlar değildir. Belki de sen biraz evvel buradan yola çıkan falanı-filanı görmüşsündür." dedim.
Mecliste biraz daha kaldım. Sonra kalkıp eve gittim. Cariyeme atımı çıkarmasını, hazırlamasını emrettim. Mızrağımı da aldım. Evin arkasından dışarı çıktım. Karaltıya yaklaştıkça mesafeler azalıyordu. Derken atım sürçtü. Kendimi yerde buldum. Kalktım elimi ok torbasına götürdüm. Fal oklarını çıkarttım, kısmetimi denedim, "Onlara zarar verebilir miyim, veremez miyim?" diye ... Hoşlanmadığım netice çıktı. Fal oklarını dinlemeyip atıma atladım. Onlara yaklaşmıştım.
Nihayet Resülullah'ın (s.a.) okuyuşunu işittim. O dönüp bakmıyordu, ama Hz. Ebu Bekir (r.a.) sık sık dönüp bana bakıyordu. Birden atın ön ayakları dizlerine kadar kuma battı. Ben de yere düştüm. Sonra ata vurdum. Ayağa kalktı ama neredeyse ön ayaklarını kumdan çıkaramayacaktı. Tamamen ayağa kalkınca ayaklarını kumdan Çıkarması sebebiyle gökyüzünü duman gibi toz kaplamıştı. Hemen fal oklarıyla fala baktım. Yine hoşlanmadığım bir netice Çıktı. Onlara "emin olmaları" için seslendim. Durdular. Ata binip yanlarına gittim. Karşılaştığım zaman atın sürçmesi sebebiyle Resülullah'ın (s.a.) bu davetinin hakim olacağı kalbime doğmuştu. Ona:
-"Kavmin seni yakalayana mükafat vaat ettiler." dedim. İnsanların onlar hakkında neler düşündüklerini anlattım. Kendilerine yiyecek vermeyi teklif ettim, kabul etmediler. Benden hiçbir şey istemediler. Sadece:
-"Bizim yolda olduğumuzu gizle" buyurdular.
Bana bir emniyet yazısı vermesini istedim. Amir b. Füheyre'ye emretti. O da bir deri parçasına yazıp verdi. Sonra Resülullah (s.a.) yoluna devam etti. (Sahihu 'l-Buhari, K. Menakibil-Ensar. Bab (45), I/554. Müdlicoğullan Rabiğ yakınlarından oturuyorlardı. Süraka onları Kudeyd'den iki konak sonra takip etmişti, (bkz., İbn Kayyim, Zadü 'l-Mead, II/53). Büyük bir ihtimalle Süraka onları yolculuğun üçüncü günü takip etmişti.)
Hz. Ebu Bekir (r.a.) ise şöyle anlatıyor: "Kureyş bizi arayıp dururken biz yola koyulduk. Onlardan atıyla gelen Süraka b. Malik b. Cu'şüm hariç hiç kimse bize yetişemedi. Süraka'yı görünce:
-"Bu adam bize yetişti ya Resülallah!" dedim.
-"Üzülme, şüphesiz AIIah bizimle beraberdir." buyurdu. (Sahihu’l Buhari, I/516)
Ve Süraka döndü. Yolda, Efendimiz'i aramak için çıkan bazı kişileri görmüş ve onlara:
-"Ben çok araştırdım. Hiç ileriye gitmenize lüzum yok." demişti. Sabahleyin yakalamak istediği kişileri akşamleyin korumaya çalışmıştır." (İbn Kayyım, Zadü’l Mead, II/53)
4. Efendimiz (s.a.) yola devam etmiş ve yolda Ümrnü Ma'bed el-Huzaiyye'nin çadırlarına uğramıştı. Ümmü Ma'bed cesur ve korkusuz bir kadın olup çadırın önünde bağdaş kurup oturur, yoldan geçenleri yedirir içirirdi.
Efendimiz (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir Ümmü Ma'be'de:
-"Yanında bir şey var mı?" diye sordular.
-"Vallahi, yanımızda bir şey olsaydı size ikram etmeden bırakmazdık. Koyunlar da uzakta." dedi. O sene kurak bir seneydi. Resülullah (s.a.) çadırın yanında bir koyun gördü.
-"Peki bu koyun ne, ya Ümmü Ma'bed?" diye sordu. Ümmü Ma'bed:
-"Halsizlikten sürüye katılamayan bir koyun." dedi. Efendimiz (s.a.):
-"Sütü var mı?" dedi. Ümmü Ma'bed:
-"Süt alınamayacak kadar zayıf." dedi.
-"Bu koyunu sağmaya izin verir misin?" dedi. Ümmü Ma'bed:
-"Evet, anam babam feda olsun. Süt bulabilirsen sağ." dedi.
Resülullah (s.a.) eliyle koyunun memesini sıvazladı. Allah'ın ismini andı Bismillah dedi ve dua etti. Koyun sütle doldu. Bir grup insanı doyuracak büyükçe bir kap istedi. Kabın içine bolca süt sağdı. Önce Ümmü Ma'bed'e verdi. Ürnmü Ma'bed kanıncaya kadar içti. Sonra kendi yol arkadaşlarına verdi. Onlar da doydular. Sonra da kendisi içti. Tekrar kabı dolduruncaya kadar süt sağdı. Bu sütü Ümmü Ma'bed'in yanında bırakıp yola çıktılar.
Çok geçmeden kocası Ebu Ma'bed zayıflıktan sağa sola yalpalayan kuru davarları sürerek geldi. Sütü görünce şaşırdı. Hanımına:
-"Bu koyun zayıf. Burada süt yoktu. Bu süt nereden geldi?" dedi.
-"Hayır, vallahi ... Birisi getirmedi. Ancak şöyle-böyle konuşan, şu halleri olan mübarek bir adam buraya uğradı." dedi hanımı. Ebu Ma'bed:
-"Vallahi, bu adam belki de Kureyş'in aradığı adamdır. Bana onu tarif eder misin ya Ümmü Ma'bed?" dedi.
Ümmü Ma'bed Efendimiz'in (s.a.) yüksek vasıflarını sanki dinleyen onu önünde görür gibi gayet üstün bir ifade ile anlattı. (Ümmü Ma'bed'in bu hadisini kitabın sonlarında Resülullah'ın vasıflarını beyan ederken aynen nakledeceğiz.)
Ebu Ma'bed:
-"Vallahi, bu anlattığın zat Kureyş'in tarif ettiği zattır. Ona arkadaş olmayı arzu ederim. İmkan bulursam mutlaka ona arkadaş olacağım." dedi. Mekke'de halk söyleyenini görmediği halde hafiften bir ses işitmişti, Bu sesin sahibi şu şiiri okuyordu:
Arşın Rabbi Allah hayırla mükafatlandırsın
Ümmü Ma'bed'in çadırlarını şenlendiren iki arkadaşı.
Bu iki arkadaş hayırla konakladılar, böylece ayrıldılar,
Kurtuluşa ermiştir elbet Muhammed'in yoldaşı.
Ey Kusayy nesli! Allah uzaklaştırdı onu sizden,
Buna sebepti Kureyş'in şereflilikle bağdaşmayan davranışı.
Ka'boğulları kaybetti/er bacılarının yerini,
O kadının yeri olacaktır artık müminlerin gözetleme taşı.
Sorun bacınıza koyununu ve doldurulan kabı
Şüphesiz koyuna bile sorsanız şahitlik edecektir başı.
Esma (r.a.) der ki: "Resülullah'ın (s.a.) ne tarafa yöneldiğini bilmiyorduk. Nihayet Mekke'nin alt tarafından cinnilerden bir adam geldi ve bu beyitleri okudu. İnsanlar onu izlemeye başladılar. Sesini duyuyorlar ama kendisini göremiyorlardı. Sonunda Mekke'nin üst tarafından dışarı çıktı. Bu cinninin sözünü duyunca Resülullah'ın (s.a.) ne tarafa yöneldiğini anladık. Medine'ye doğru yola çıkmıştı. (İbn Kayyım, a.g.e., II/53-54)
5. Efendimiz (s.a.) hicret yolunda Ebu Büreyde ile de karşılaşmıştı. Kavminin reisi olan Ebu Büreyde, belki Kureyş'in ilan ettiği büyük mükafatı kazanmak maksadı ile diye Efendimiz (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir'i (r.a.) aramak için yola çıkmıştı.
Efendimiz'i (s.a.) görüp onunla konuşunca kavminden yetmiş kişiyle birlikte hemen orada İslam': kabul etti. Sonra sarığını çıkardı, mızrağına bağladı. "Emniyet ve barışın lideri dünyayı adalet ve eşitlikle doldurmak için gelmiştir" diye ilan etmek üzere bunu sancak edindi. (el-Mansur-Furi, Rahmetün li’l-Alemin, I/101)
6. Yine Efendimiz (s.a.) yolda Zübeyr'le karşılaşmıştı. Zübeyr, Şam'dan gelen müslümanlara ait ticaret kafilesiyle birlikteydi. Efendimiz (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir'e (r.a.) beyaz elbiseler giydirmişti."
Kuba'da Konaklama
Peygamberliğin 14. yılı -Hicretin birinci yılı- 8 Rebiulevvel, Pazartesi günü, 23 Eylül 622 M. tarihinde Efendimiz (s.a.) Kuba'ya indiler."
Urve b. Zübeyr şöyle anlatıyor: "Medine'deki müslümanlar, Efendimiz'in (s.a.) Mekke'den çıktığını duymuşlardı. Her sabah "Harra" semtine geliyorlar, öğle sıcağı bastırıncaya kadar bekliyorlardı. Bir gün yine uzun süre beklemişler, sonunda evlerine dönmüşlerdi. Evlerine vardıklarında Yahudilerden bir adam kale üzerinden beklenilen haberi vermişti. Yahudi, Resülullah (s.a.) ile arkadaşlarını beyazlar giyinmiş halde görmüştü. Yahudi kendini tutamamış ve var gücüyle:
-"Ey Arap topluluğu! İşte beklediğiniz zat!" diye seslenmiş; müslümanlar da hemen silahlarına sarılmışlardı. (Sahihu’l-Buhari, I/155)
Urve anlatmaya devam ediyor: Bu sesi ve tekbirleri Amr b. Avfoğulları'ndan işittim. Müslümanlar onun gelişine sevinerek tekbir getiriyorlardı. Onu karşılamak için Medine dışına çıkmışlardı. Onu bir peygambere layık bir şekilde karşılayıp selamlamışlardı. Etrafını sarmışlar, ona sevgi ve saygıyla bakmışlardı. Sanki Medine'yi sükunet ve huzur kaplamıştı. Ona vahiy nazil olmuştu."
"Şüphesiz Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih müminler de ... Bunlarla beraber bütün melekler de ona destekçidirler." (Tahrim, 4.)
Urve der ki: Efendimiz'i (s.a.) karşıladılar. Efendimiz (s.a.) müminlerle birlikte sağ tarafa doğru yola devam etti. Nihayet Amr b. Avfoğulları'nda konakladı. Bugün Rebiulevvel ayının birinci Pazartesi günü idi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ayağa kalkmış, Efendimiz (s.a.) ise sessizce oturuyordu. Ensar'dan gelip de henüz Resülullah'ı (s.a.) görmeyenler Hz. Ebu Bekir'i (r.a.) selamlıyorlardı (bir rivayette ona geliyorlardı). Nihayet Efendimiz'e (s.a.) güneş isabet edip de Hz. Ebu Bekir ridasıyla onu gölgelemeye başlayınca halk o zaman Resülullah'ı (s.a.) tanımıştı. (Sahihu’l-Buhari, I/555)
Bütün Medine onu karşılamak için yollara dökülmüştü. Medine, tarihinde eşi görülmemiş muazzam bir günü yaşıyordu. Yahudiler de Peygamber Habkuk'un verdiği müjdenin doğruluğunu görmüşlerdi."
Efendimiz (s.a.) Kuba'da Gülsüm b. Hedm'in evine, -bir rivayete göre, Sa'd b. Hayseme'nin evine- inmişti. Birinci rivayet daha doğru olsa gerektir.
Hz. Ali ise Mekke'de üç gün kalıp Efendimiz'e (s.a.) bırakılan emanetleri sahiplerine teslim etmiş, sonra da yaya olarak hicret etmiş, Kuba'da Efendimiz'e (s.a.) yetişmiş ve Gülsüm b. Hedm'e misafir olmuştur.
Efendimiz (s.a.) Kuba'da dört gün kalmıştı; Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri." Orada Kuba Mescidi'ni inşa edip içinde namaz kılmıştı. Bu mescit, peygamberlik verildikten sonra
"Takva üzerine bina edilen ilk mescit" idi. (Tevbe, 108.)
Beşinci gün -Cuma günü- Efendimiz (s.a.) Allah'ın emriyle devesine binmiş, yine Hz. Ebu Bekir'i (r.a.) arkasına almıştı. Dayılan olan Neccaroğulları'na haber göndermiş, onlar da kılıçlarını kuşanarak gelmişlerdi.
Efendimiz (s.a.) Medine'ye doğru yürümüş, Salim b. AvfoğuIIarı 'nın arazisine vardığında Cuma vakti girmişti. Vadinin içindeki mescitte onlara cuma namazı kıldırmıştı. Cuma cemaati 100 kişiden ibaret idi.
Safiyyurrahman Mubarek furi
Resülullah'ı (s.a.) bulup yakalama ümitleri sönmüş, faydasız yere üç gün süren ısrarlı kovalamaca bitmiş, Kureyş intikamcıları sakinleşmişti. Resülullah (s.a.) ve arkadaşı Medine'ye hareket etmek üzere hazırlandılar.
Abdullah b. Üraykıt el-Leysi'yi kılavuz olarak tutmuşlardı. Abdullah, yolu iyi bilen mahir bir kılavuzdu. Kureyş kafirlerinin dinine bağlıydı. Ona güvenmişler ve develerini ona teslim etmişlerdi. Üç gün sonra Sevr dağında buluşmak üzere sözleşmişlerdi.
Hicretin 1. yılı,ı. Rebiulevvel/16 Eylül 622 Pazartesi günü olunca Abdullah b. Üraykıt develerigetirdi. O zaman Hz. Ebu Bekir (r.a.), Efendimiz'e: -"Babam sana feda olsun ya Resülullah! Şu iki devemden birini al. En iyisini seç." dedi. Efendimiz (s.a.):
-"Ücretiyle ... " buyurdu.
Esma bt. Ebi Bekir (r.a.) onlara yol azıklarını getirmişti. Yiyecek torbalarına bağ yapmayı unutmuştu. Hareket edecekleri zaman onları bağlamak istemiş, bağlarının olmadığını görmüştü. Hemen belindeki kuşağını iki parçaya bölüp bir parçasıyla yiyecek torbasını bağlamış, diğer parçasını kendisine kuşak yapmıştı. Bu sebeple Esma'ya "Zatü'n-Nitakayn" (iki kuşaklı) lakabı verilmiştir." (İbn hişam, es-Siretü’n-Nebeviyye, I/491-492. (Yeni açılan ve “Hicret Yolu” ismi verilen expres yolun büyük bir kısmının asıl Hicret güzergahından geçtiği söylenmektedir. Mütercim)
Sonra Resülullah (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir (r.a.) yola çıktılar. Amir b. Füheyre de onlarla beraberdi. Kılavuzları Abdullah b. Üraykıt onları sahil yolundan götürüyordu. Mağaradan çıktıktan sonra kılavuz onları ilk olarak güneye, Yemen tarafına doğru götürdü, sonra sahile doğru batıya yöneldi. Kimsenin pek tanımadığı bir yola gelince Kızıldeniz sahiline yakın bir yerden Kuzeye döndü. Hemen hemen hiç kimsenin gitmediği bir yola girdi.
İbn İshak, hicret yolunda Resülullah'ın (s.a.) uğradığı yerleri şöyle zikreder: Kılavuz, Efendimiz (s.a.) ve Hz. Ebu Bekir'le birlikte önce Mekke'nin alt tarafından geçti. Sonra sahil tarafına doğru yürüdü. Kudeyd'i geçtikten sonra Asetan'ın altından yolu değiştirdi. Kuzeye doğru yöneldi. Önce Harrar, sonra Seniyyetül-Merre, sonra da Lekıften geçtiler. Bundan sonra Muhaç'tan, sonra Zül Gudveyn'den geçtiler. Zü-Kişr vadisinden sonra Cedacid, Ecred ve Zu-Selem'den geçtiler. Taahhüd havuzundan sonra Ababid'e, oradan Facr'ye doğru yürüdüler. Arac vadisine indiler. Oradan Rakube'nin sağ tarafında yer alan Seniyetül-Ahir'den geçtiler. Sonra Rim vadisinden geçerek Kuba'ya geldiler." (Sahihu’l-Buhari, 1/50)
Hicret yolunda meydana gelen hadiselerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Buhari Hz. Ebu Bekir'den (r.a.) rivayet ediyor:
Ertesi gün öğle vakti oluncaya kadar yola devam ettik. Yol kenarında altına güneş gelmeyen uzun bir kaya gördük. Yanında durduk. Efendimiz'e (s.a.) kendi ellerimle bir yer hazırladım, üzerine post serdiın ve ona:
-"Uyu ya Resülallah! Ben etrafındaki tozları silerim." dedim.
O da uyudu. Ben etrafını silip süpürmek için çıktım. Bir de ne göreyim: Bir çoban koyunlarıyla bizim kayaya doğru geliyordu. Bizim gibi gölgelenmek istiyordu. Çoban'a:
-"Kimin çobanısın?" dedim.
-"Medine (yahut Mekke) halkından birinin çobanıyım." dedi.
-"Koyunlarında süt var mı?" dedim.
-"Yar" dedi.
-"Sağar mısın?" dedim.
-"Tabii" dedi. Bir koyunu çekip aldı.
-"Memesini topraktan, kıldan, pislikten koru." dedim.
Bir kaba bir miktar süt sağdı. Yanımdaki su kabını da su içmesi ve abdest alması için Peygamberimiz'e (s.a.) götürdüm. Uyumuştu. Uyandırmak istemedim. Yanına vardığımda uyandı.
-"Buyur iç ya Resülallah!" dedim. Beni memnun edinceye kadar içti. Sonra da:
-“Hareket vakti geldi mi? Diye sordu.
-“Evet” dedim…ve hareket ettik. (A.y.)
2. Hz. Ebu Bekir'in (r.a.) adeti daima Efendimiz'in (s.a.) arkasında (terkisinde) olmaktı. Hz. Ebu Bekir tanınan bir zat idi. Efendimiz (s.a.) ise, Hz. Ebu Bekir'e nispeten daha az tanınıyordu.
Biri, Hz. Ebu Bekir (r.a.) ile karşılaşınca ona: "Bu önündeki şahıs kim?" der, Hz. Ebu Bekir (r.a.) de: "Bu şahıs yol göstericidir." derdi. Soran da bunu bildiğimiz "yol" anlamında kullandığını zannederdi. Halbuki Hz. Ebu Bekir (r.a.) bununla "hayır yolu"nu kastediyordu." (Sahihu’l-Buhari, K.Menakıbi’l-Ensar, Bab (45), I/556)
3. Onları yolda Süraka b. Malik takip etmişti. Süraka bu durumu şöyle anlatıyor: "Kabilem Müdlieoğulları arasında bir mecliste otururken kabilemden bir adam geldi, başımızda durdu ve:
-"Ya Süraka! Ben az önce sahil tarafında bir karaltı gördüm. Zannederim bu karaltı, Muhammed ve arkadaşına ait olsa gerek." dedi. Gerçekten onlar olduğunu anladım. Ona (sezdirmemek için):
-"Hayır, onlar değildir. Belki de sen biraz evvel buradan yola çıkan falanı-filanı görmüşsündür." dedim.
Mecliste biraz daha kaldım. Sonra kalkıp eve gittim. Cariyeme atımı çıkarmasını, hazırlamasını emrettim. Mızrağımı da aldım. Evin arkasından dışarı çıktım. Karaltıya yaklaştıkça mesafeler azalıyordu. Derken atım sürçtü. Kendimi yerde buldum. Kalktım elimi ok torbasına götürdüm. Fal oklarını çıkarttım, kısmetimi denedim, "Onlara zarar verebilir miyim, veremez miyim?" diye ... Hoşlanmadığım netice çıktı. Fal oklarını dinlemeyip atıma atladım. Onlara yaklaşmıştım.
Nihayet Resülullah'ın (s.a.) okuyuşunu işittim. O dönüp bakmıyordu, ama Hz. Ebu Bekir (r.a.) sık sık dönüp bana bakıyordu. Birden atın ön ayakları dizlerine kadar kuma battı. Ben de yere düştüm. Sonra ata vurdum. Ayağa kalktı ama neredeyse ön ayaklarını kumdan çıkaramayacaktı. Tamamen ayağa kalkınca ayaklarını kumdan Çıkarması sebebiyle gökyüzünü duman gibi toz kaplamıştı. Hemen fal oklarıyla fala baktım. Yine hoşlanmadığım bir netice Çıktı. Onlara "emin olmaları" için seslendim. Durdular. Ata binip yanlarına gittim. Karşılaştığım zaman atın sürçmesi sebebiyle Resülullah'ın (s.a.) bu davetinin hakim olacağı kalbime doğmuştu. Ona:
-"Kavmin seni yakalayana mükafat vaat ettiler." dedim. İnsanların onlar hakkında neler düşündüklerini anlattım. Kendilerine yiyecek vermeyi teklif ettim, kabul etmediler. Benden hiçbir şey istemediler. Sadece:
-"Bizim yolda olduğumuzu gizle" buyurdular.
Bana bir emniyet yazısı vermesini istedim. Amir b. Füheyre'ye emretti. O da bir deri parçasına yazıp verdi. Sonra Resülullah (s.a.) yoluna devam etti. (Sahihu 'l-Buhari, K. Menakibil-Ensar. Bab (45), I/554. Müdlicoğullan Rabiğ yakınlarından oturuyorlardı. Süraka onları Kudeyd'den iki konak sonra takip etmişti, (bkz., İbn Kayyim, Zadü 'l-Mead, II/53). Büyük bir ihtimalle Süraka onları yolculuğun üçüncü günü takip etmişti.)
Hz. Ebu Bekir (r.a.) ise şöyle anlatıyor: "Kureyş bizi arayıp dururken biz yola koyulduk. Onlardan atıyla gelen Süraka b. Malik b. Cu'şüm hariç hiç kimse bize yetişemedi. Süraka'yı görünce:
-"Bu adam bize yetişti ya Resülallah!" dedim.
-"Üzülme, şüphesiz AIIah bizimle beraberdir." buyurdu. (Sahihu’l Buhari, I/516)
Ve Süraka döndü. Yolda, Efendimiz'i aramak için çıkan bazı kişileri görmüş ve onlara:
-"Ben çok araştırdım. Hiç ileriye gitmenize lüzum yok." demişti. Sabahleyin yakalamak istediği kişileri akşamleyin korumaya çalışmıştır." (İbn Kayyım, Zadü’l Mead, II/53)
4. Efendimiz (s.a.) yola devam etmiş ve yolda Ümrnü Ma'bed el-Huzaiyye'nin çadırlarına uğramıştı. Ümmü Ma'bed cesur ve korkusuz bir kadın olup çadırın önünde bağdaş kurup oturur, yoldan geçenleri yedirir içirirdi.
Efendimiz (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir Ümmü Ma'be'de:
-"Yanında bir şey var mı?" diye sordular.
-"Vallahi, yanımızda bir şey olsaydı size ikram etmeden bırakmazdık. Koyunlar da uzakta." dedi. O sene kurak bir seneydi. Resülullah (s.a.) çadırın yanında bir koyun gördü.
-"Peki bu koyun ne, ya Ümmü Ma'bed?" diye sordu. Ümmü Ma'bed:
-"Halsizlikten sürüye katılamayan bir koyun." dedi. Efendimiz (s.a.):
-"Sütü var mı?" dedi. Ümmü Ma'bed:
-"Süt alınamayacak kadar zayıf." dedi.
-"Bu koyunu sağmaya izin verir misin?" dedi. Ümmü Ma'bed:
-"Evet, anam babam feda olsun. Süt bulabilirsen sağ." dedi.
Resülullah (s.a.) eliyle koyunun memesini sıvazladı. Allah'ın ismini andı Bismillah dedi ve dua etti. Koyun sütle doldu. Bir grup insanı doyuracak büyükçe bir kap istedi. Kabın içine bolca süt sağdı. Önce Ümmü Ma'bed'e verdi. Ürnmü Ma'bed kanıncaya kadar içti. Sonra kendi yol arkadaşlarına verdi. Onlar da doydular. Sonra da kendisi içti. Tekrar kabı dolduruncaya kadar süt sağdı. Bu sütü Ümmü Ma'bed'in yanında bırakıp yola çıktılar.
Çok geçmeden kocası Ebu Ma'bed zayıflıktan sağa sola yalpalayan kuru davarları sürerek geldi. Sütü görünce şaşırdı. Hanımına:
-"Bu koyun zayıf. Burada süt yoktu. Bu süt nereden geldi?" dedi.
-"Hayır, vallahi ... Birisi getirmedi. Ancak şöyle-böyle konuşan, şu halleri olan mübarek bir adam buraya uğradı." dedi hanımı. Ebu Ma'bed:
-"Vallahi, bu adam belki de Kureyş'in aradığı adamdır. Bana onu tarif eder misin ya Ümmü Ma'bed?" dedi.
Ümmü Ma'bed Efendimiz'in (s.a.) yüksek vasıflarını sanki dinleyen onu önünde görür gibi gayet üstün bir ifade ile anlattı. (Ümmü Ma'bed'in bu hadisini kitabın sonlarında Resülullah'ın vasıflarını beyan ederken aynen nakledeceğiz.)
Ebu Ma'bed:
-"Vallahi, bu anlattığın zat Kureyş'in tarif ettiği zattır. Ona arkadaş olmayı arzu ederim. İmkan bulursam mutlaka ona arkadaş olacağım." dedi. Mekke'de halk söyleyenini görmediği halde hafiften bir ses işitmişti, Bu sesin sahibi şu şiiri okuyordu:
Arşın Rabbi Allah hayırla mükafatlandırsın
Ümmü Ma'bed'in çadırlarını şenlendiren iki arkadaşı.
Bu iki arkadaş hayırla konakladılar, böylece ayrıldılar,
Kurtuluşa ermiştir elbet Muhammed'in yoldaşı.
Ey Kusayy nesli! Allah uzaklaştırdı onu sizden,
Buna sebepti Kureyş'in şereflilikle bağdaşmayan davranışı.
Ka'boğulları kaybetti/er bacılarının yerini,
O kadının yeri olacaktır artık müminlerin gözetleme taşı.
Sorun bacınıza koyununu ve doldurulan kabı
Şüphesiz koyuna bile sorsanız şahitlik edecektir başı.
Esma (r.a.) der ki: "Resülullah'ın (s.a.) ne tarafa yöneldiğini bilmiyorduk. Nihayet Mekke'nin alt tarafından cinnilerden bir adam geldi ve bu beyitleri okudu. İnsanlar onu izlemeye başladılar. Sesini duyuyorlar ama kendisini göremiyorlardı. Sonunda Mekke'nin üst tarafından dışarı çıktı. Bu cinninin sözünü duyunca Resülullah'ın (s.a.) ne tarafa yöneldiğini anladık. Medine'ye doğru yola çıkmıştı. (İbn Kayyım, a.g.e., II/53-54)
5. Efendimiz (s.a.) hicret yolunda Ebu Büreyde ile de karşılaşmıştı. Kavminin reisi olan Ebu Büreyde, belki Kureyş'in ilan ettiği büyük mükafatı kazanmak maksadı ile diye Efendimiz (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir'i (r.a.) aramak için yola çıkmıştı.
Efendimiz'i (s.a.) görüp onunla konuşunca kavminden yetmiş kişiyle birlikte hemen orada İslam': kabul etti. Sonra sarığını çıkardı, mızrağına bağladı. "Emniyet ve barışın lideri dünyayı adalet ve eşitlikle doldurmak için gelmiştir" diye ilan etmek üzere bunu sancak edindi. (el-Mansur-Furi, Rahmetün li’l-Alemin, I/101)
6. Yine Efendimiz (s.a.) yolda Zübeyr'le karşılaşmıştı. Zübeyr, Şam'dan gelen müslümanlara ait ticaret kafilesiyle birlikteydi. Efendimiz (s.a.) ile Hz. Ebu Bekir'e (r.a.) beyaz elbiseler giydirmişti."
Kuba'da Konaklama
Peygamberliğin 14. yılı -Hicretin birinci yılı- 8 Rebiulevvel, Pazartesi günü, 23 Eylül 622 M. tarihinde Efendimiz (s.a.) Kuba'ya indiler."
Urve b. Zübeyr şöyle anlatıyor: "Medine'deki müslümanlar, Efendimiz'in (s.a.) Mekke'den çıktığını duymuşlardı. Her sabah "Harra" semtine geliyorlar, öğle sıcağı bastırıncaya kadar bekliyorlardı. Bir gün yine uzun süre beklemişler, sonunda evlerine dönmüşlerdi. Evlerine vardıklarında Yahudilerden bir adam kale üzerinden beklenilen haberi vermişti. Yahudi, Resülullah (s.a.) ile arkadaşlarını beyazlar giyinmiş halde görmüştü. Yahudi kendini tutamamış ve var gücüyle:
-"Ey Arap topluluğu! İşte beklediğiniz zat!" diye seslenmiş; müslümanlar da hemen silahlarına sarılmışlardı. (Sahihu’l-Buhari, I/155)
Urve anlatmaya devam ediyor: Bu sesi ve tekbirleri Amr b. Avfoğulları'ndan işittim. Müslümanlar onun gelişine sevinerek tekbir getiriyorlardı. Onu karşılamak için Medine dışına çıkmışlardı. Onu bir peygambere layık bir şekilde karşılayıp selamlamışlardı. Etrafını sarmışlar, ona sevgi ve saygıyla bakmışlardı. Sanki Medine'yi sükunet ve huzur kaplamıştı. Ona vahiy nazil olmuştu."
"Şüphesiz Allah onun yardımcısıdır, Cebrail de, salih müminler de ... Bunlarla beraber bütün melekler de ona destekçidirler." (Tahrim, 4.)
Urve der ki: Efendimiz'i (s.a.) karşıladılar. Efendimiz (s.a.) müminlerle birlikte sağ tarafa doğru yola devam etti. Nihayet Amr b. Avfoğulları'nda konakladı. Bugün Rebiulevvel ayının birinci Pazartesi günü idi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) ayağa kalkmış, Efendimiz (s.a.) ise sessizce oturuyordu. Ensar'dan gelip de henüz Resülullah'ı (s.a.) görmeyenler Hz. Ebu Bekir'i (r.a.) selamlıyorlardı (bir rivayette ona geliyorlardı). Nihayet Efendimiz'e (s.a.) güneş isabet edip de Hz. Ebu Bekir ridasıyla onu gölgelemeye başlayınca halk o zaman Resülullah'ı (s.a.) tanımıştı. (Sahihu’l-Buhari, I/555)
Bütün Medine onu karşılamak için yollara dökülmüştü. Medine, tarihinde eşi görülmemiş muazzam bir günü yaşıyordu. Yahudiler de Peygamber Habkuk'un verdiği müjdenin doğruluğunu görmüşlerdi."
Efendimiz (s.a.) Kuba'da Gülsüm b. Hedm'in evine, -bir rivayete göre, Sa'd b. Hayseme'nin evine- inmişti. Birinci rivayet daha doğru olsa gerektir.
Hz. Ali ise Mekke'de üç gün kalıp Efendimiz'e (s.a.) bırakılan emanetleri sahiplerine teslim etmiş, sonra da yaya olarak hicret etmiş, Kuba'da Efendimiz'e (s.a.) yetişmiş ve Gülsüm b. Hedm'e misafir olmuştur.
Efendimiz (s.a.) Kuba'da dört gün kalmıştı; Pazartesi, Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri." Orada Kuba Mescidi'ni inşa edip içinde namaz kılmıştı. Bu mescit, peygamberlik verildikten sonra
"Takva üzerine bina edilen ilk mescit" idi. (Tevbe, 108.)
Beşinci gün -Cuma günü- Efendimiz (s.a.) Allah'ın emriyle devesine binmiş, yine Hz. Ebu Bekir'i (r.a.) arkasına almıştı. Dayılan olan Neccaroğulları'na haber göndermiş, onlar da kılıçlarını kuşanarak gelmişlerdi.
Efendimiz (s.a.) Medine'ye doğru yürümüş, Salim b. AvfoğuIIarı 'nın arazisine vardığında Cuma vakti girmişti. Vadinin içindeki mescitte onlara cuma namazı kıldırmıştı. Cuma cemaati 100 kişiden ibaret idi.
Safiyyurrahman Mubarek furi