Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Hızır Orucu Rivayetinin Sıhhati Nedir?

Mert Gezici Çevrimdışı

Mert Gezici

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Esselemu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh

İbn-i Abbas (r.a.), rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfde şöyle anlatıyor:
"Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r. anhümâ), küçükken hastalanmışlardı. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, ashâb-ı kirâmdan bir kaç kişi ile torunlarını ziyârete gittiler. Bu esnâda ziyâretçilerin bazıları, Hz. Ali (r.a.)’a:
-Yâ Alî, çocukların için bir nezir yapmak istemez misin? dediler.
Hz. Alî ve Hz. Fâtımâ (r.anhümâ) da, Allâh (c.c.)’ın rızâsını taleb ve O’na şükretmek ve çocuklarının şifâ bulmasını Cenâb-ı Hakk’dan niyâz etmek üzere üç gün oruç tutmayı nezir ettiler.
Derken çocukları hastalıktan kurtuldular. Bunlar da oruçlarını tutmaya niyet edip oruca başladılar. Fakat iftar için yiyecekleri yoktu.
Hz. Alî (r.a.), Hayberli Şem’un isminde bir yahûdîden üç gün iftar edebilmek için ödünç olarak üç çömlek arpa aldı. Hz. Fâtıma (r. anha), arpanın bir çömleğini öğütüp kendi âdetleri kadar, yâni beş tanecik ekmek yaptı. Akşam olup iftarı bekliyorlardı. O sırada bir fakir miskin gelip:
"Es-selâmü aleyküm Yâ Muhammed ehl-i beyti!
Ben müslüman bir fakîrim. Beni doyurunuz ki, Allâh sizleri cennet sofraları ile doyursun.." dedi.
Onlar da derhal sofralarındaki ekmekleri, bu fakir miskine ikrâm ettiler. Ve Hz. Alî (r.a.), Hz. Fâtımâ (r. anha)’ya hitâben:
"Ey insanların en hayırlısının kızı! Ey îmân ve şerefin kemâline sâhib olan Fâtımâ!
Görüyorsun, ciğerler paralayıcı hâliyle kapıda duran şu miskin, açlığını bizlere arzederken, hâl lisânıyla da Allâh’a nâz ve niyâz etmektedir." dedi.
Hz. Fâtımâ (r. anha) ise, Hz. Alî (r.a.)’a şöyle cevâb verdi:
"Ey amcamoğlu!
Emrinize âmâdeyim.. Gerçi o miskini hoşnûd edecek ve memnûn kılacak bir şeye sâhib değilim. Fakat umarım ki, aç bir kimseyi doyurmak sûretiyle, hayırlı insanlardan sayılıp cennete girer ve şefâate ererim..."
Böylece hepsi de bir lokma almadan, sofralarındaki ekmekleri fakir miskine verdiler, kendileri de su ile iftar ettiler.
Ertesi gün, oruçlarına devam ettiler. Fâtımâ (r.anha), o gün de, arpanın ikinci çömleğini ekmek yaptı. Akşam yaklaşınca, ekmeği sofraya koydular. İftarı beklemeye başladılar. Derken kapıya bir yetîm geldi:
"Es-selâmü aleyküm Yâ Muhammed ehl-i beyti!
Ben muhâcir çocuklarından bir yetîmim. Babam Akabe Harbi’nde şehîd oldu. Beni doyurunuz, ne olur beni doyurunuz! Allâh da sizleri cennet taamlarıyla doyurur.." dedi.
Onlar da, ekmeklerini bu yetîme ikrâm ettiler ve yine suyla iftâr ederek o akşam da aç yattılar.
Ertesi günü Fâtımâ (r.anha), üçüncü çömlekteki arpayı ekmek yaptı. Akşam olunca yine sofrayı önlerine koydukları sırada, bu sefer de kapıya fakir bir esir geldi. Ve:
"Es-selâmü aleyküm Yâ Muhammed ehl-i beyti!
Ben esirlerden biriyim. Bana ikrâm ediniz. Allâh da sizlere cennet taamlarından ikrâm etsin!" dedi.
Bunlar da, sofralarındaki yiyeceği, bu sefer de esire ikrâm ettiler. Tekrar suyla iftâr etmek zorunda kaldılar.
Onların bu fedâkârâne ikrâmları üzerine, Cenâb-ı Hakk, kendilerini Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyet-i kerîmesiyle takdir ve taltif etti, fazîletli kıldı:
"Hakîkî mü’minler, Allâh’a olan muhabbetlerinden dolayı, kendi yiyeceklerini miskîne, yetîme ve esîre ikrâm ederler." (227), (228)

(227) el-İnsan, 8.
(228) H. Cemâl Öğüt, a.g.e., s: 162-163

Bu rivayet sahih midir?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullahi we berakâtuh;

İlgili hadis mevdu / uydurmadır!

"Onlar, adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın bir günden korkarlar. Yemeğe olan sevgilerine rağmen, yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler." (İnsan 7- 8)

en-Nekkkaş, es-Sa'lebi, el-Kuşeyri ve mufessirlerden birden çok kimse Ali, Fatıma ve cariyelerinin başından geçen olay ile ilgili olarak asla sahih olmayan ve sabit olmayan bir hadis rivayet etmişlerdir. Bu hadisi (güya) Leys, Mucahid'den o İbn Abbas'tan, yüce Allah'ın: "Onlar adakları yerine getirirler ve kötülüğü yaygın bir günden korkarlar. Yemeğe olan sevgilerine rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler" buyruğu hakkında şöyle demiş:

el-Hasen ve el-Huseyn hastalanmış. Rasûlullah (s.a.v.) onları görmeye gitmişti. Bütün Araplar da onları ziyarete gitti ve: Ey Hasan'ın babası dediler. -Cabir el-Cu'fi de bunu Ali'nin azatlısı Kamber'den rivayet etmiş. O şöyle demiştir: el-Hasen ve el-Huseyn hastalandı. Rasûlullah (s.a.v.)'ın ashabı onları ziyarete geldi.
Ebu Bekir (r.anh) dedi ki: "Ey Hasan'ın babası..."
Buradan itibaren hadis tekrar Leys b. Ebi Suleym'in rivayeti ile devam etmektedir:
Keşke senin bu çocukların için bir adakta bulunsan. Yerine getirilmeyen herbir adak ise bir şey değildir. Bunun üzerine Ali (r.anh) şöyle dedi; Eğer iki çocuğum iyileşirse, Allah için şükür olmak üzere üç gün oruç tutacağım.
Nubeli (Sudanlı) bir cariyeleri de şöyle dedi: Eğer benim bu efendilerim iyileşecek olursa, ben de şükür olmak üzere Allah için üç gün oruç tutacağım.
Fatıma da aynı şeyi söyledi, el-Cûfi'nin rivayet ettiği hadisde: el-Hasen ve el-Huseyn de şöyle dedi: Biz de aynı adağı üzerimize şart koşuyoruz.
Nihayet iki çocuk da iyileşti. Fakat Muhammed (s.a.v.)'ın hanedanı yanında az olsun, çok olsun hiçbir şey yoktu. Ali, Hayberli Şem'un b. Hariya'ya gitti. Bu yahudi birisi idi. Ondan üç sa' arpa borç istedi. Bunu alıp evin bir tarafına koydu. Fatıma kalkıb, onun bir sa'ını öğültü ve ekmek yaptı. Ali de Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldı. Sonra eve geldi, önüne yemek kondu.
el-Cûfi'nin hadisinde şöyle denilmektedir: Cariye o -arpanın bir sa'ını beş parça ekmek halinde pişirdi. İlk gün oruçları bitince onlardan herbirisine bir ekmek olmak üzere beş ekmek ve,kalın tuz önlerine konuldu.
Tam o sırada onların yanına bir yoksul geldi, kapıda durup: Ey Muhammed hanedanının ahalisi selam sizlere.
-el-Cûfi'nin hadisinde şöyle denilmektedir:- Ben Muhammed (s.a.v.)'ın ummetmin yoksullarından bir yoksulum. Allah'a yemin ederim aç bir kimseyim. Bana yemek yedirin, Allah da sîzlere cennet sofralarından yedirsin.
Ali (r.anh) onun bu sözlerini işitince hemen şu beyitleri söyledi:
"Ey fazilet ve yakın sahibi Fatıma
Ey bütün insanların en hayırlısının kızı
Şu zavallı yoksulu görmez misin?
Kapıda (yemeğe) şevkle bakıb duruyor
Allah'a şekva edib, ona boyun eğiyor.
İşte bize aç ve hüzünlü birisi şikâyet ediyor.
Herkes kazandığı karşılığında bir rehindir,
Hayırlı işler yapan açıkça bellidir.
Buluşacağımız yer İlliyyîn cennetidir
Allah onu cimrilere haram kılmıştır.
Cimrinin hakirce bir duruşu olacaktır
Ateş onu Siccîne ulaştıracaktır
İçeceği onun Hamım ve Ğıslîndir
Fakat hayırlı işler yapan tok (kabirden) kalkacaktır
Ve her ne vakit olursa olsun cennete girecektir."
Fatıma (r.anha) da şu beyitleri söyleyiverdi:
"Ey amcamın oğlu, senin emrine ben itaat ederim
Ben ne bayağı bir kimseyim, ne de aşağılık bir kimseyim.
Sabahleyin ekmek pişirmeye başladım
İşte şimdi başkasına yediriyorum ve buna aldırış etmem.
Umarım ki aç bir kimseyi doyurursam
En hayırlı kimselere ve o iyi cemaate kavuşurum
Ve cennete (başkalarına da şefaat ederek) girerim."
Böylelikle ona o yemeği yedirdiler, o gün ve gecelerini sade tuzdan başka hiçbir şeyin tadına bakmamış olarak geçirdiler. İkinci günde kalkıb ikinci sa'ı öğültü ve ekmek yaptı. Ali de Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldı, sonra eve geldi. Önlerine yemek konuldu.
Bu sefer kapıda bir yetim dikildi. Muhammed'in evinin hanedanı selam sizlere. Babam akabe gününde şehit düşmüş, muhacir çocuklanndan bir yetimim. Bana yiyecek bir şeyler verin. Allah sizleri cennet sofralarından yedirsin.
Ali onun bu sözlerini işitince şu beyitleri söyleyiverdi:
"Ey şerefli efendinin kızı Patıma
Soyu belirli olan o yüce Peygamberin kızı
İşte Allah bize bu yetimi gönderdi
Bugün kim merhamet ederse çok merhametli demektir.
Ve cennete sağ salim girecektir
Fakat adi ve bayağı kimselere ebedi nimetler haramdır
Bu kimse sırat-ı mustakimi aşamayacaktır
Cahime düşecek ve cehennem ateşine ayağı kayıp yıkılacaktır
İçeceği de cehennemliklerin irini ve Hamim olacaktır."
Fatıma (r.anha) da şunları söyleyiverdi: "Bugün ona yediririm ve hiç de aldırmam. Allah'ın rızasını aile efradıma tercih ederim. Aç olarak akşamı ettiler, o benim küçük yavrularım onların küçükleri savaşta öldürülecektir. Kerbela'da, öldürülecek bir suikaatle. Vay onun katiline ve onun alacağı vebale. Cehennem onu aşağılara yuvarlayacaktır. Ellerinde zincirler ve boynunda tasmalarla. Bağlanmış olarak ve kat kat bağlanmış haliyle."
Nihayet ona da yemeklerini verdiler ve su ve tuzdan başka bir şeyin tadına bakmamış olarak iki gün, iki gece geçirmiş oldular. Üçüncü günü geri kaian bir sa'lık arpayı alıp onu öğüttü ve ekmek yaptı. Ali (r.anh) Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kıldıktan sonra eve geldi.
Önlerine yemek konuldu. Bu esnada bir esir gelerek kapıda durup, şöyle dedi: Ey Muhammed'in evinin hanedanı selam sizlere! Bizleri esir alıyorsunuz, bağlıyorsunuz ve bize yemek yedirmiyorsunuz. Haydi bana yemek yedirin, ben Muhammed'in esiriyim.
Ali onun sözlerini işitince şu beyitleri söyleyiverdi: "Peygamber Ahmed'in kızı Fatıma! Efendiler efendisi o peygamberin kızı! Allah ona adını verdi, adı Muhammed'dir. Onun Allah onu pek büyük güzelliklerle süsledi, işte bu hidayet rehberi peygamberin esiridir. Zincirlere vurulmuş ve tasmalarıyla ağır bir yük yüklenmiştir. Uzanıb serilmiş haliyle bize açlıktan şikayet ediyor. Bugün yemek yediren yarın onu bulacaktır. O pek yüce bir ve tek ve tevhid olunanın nezdinde. Ekin ekenin ektiği yakında biçilecektir. Sen buna ver ve sakın bunu istediğini elde etmemiş olarak geri çevirme!"
Fatıma (r.anha) hemen şu beyitleri söyleyiverdi:
"O gelenden sadece bir saJ kaldı
Artık kolumla birlikte elim de gitti.
iki oğlum -andolsun Allah'a- açtırlar,
Rabbim Sen onları zayi etme
Babalan çokça hayır işleyen birisidir
Görülmemiş bir şekilde iyilik yapandır
Kolları uzundur, bileği güçlüdür
Üstelik benim başımı Örtecek örtüm de yoktur
Sadece ince deriden kesilmiş ve örülmüş bir örtüm dışında."
Nihayet ona da yemeği verdiler ve böylelikle üç gün üç gece su ve tuz dışında hiçbir şeyin tadına bakmamış olarak geçirdiler. Dördüncü günde Allah için yaptıkları adaklarını da bitirmiş oldular. Ali sağ eline Hasan'ı, sol eline Huseyin'i alıb Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanına götürdü. Aşırı açlıktan kuş yavruları gibi titriyorlardı.
Rasûlullah onları görünce şöyle dedi: "Ey Ebu'l-Hasen gördüğüm bu haliniz ne kadar da zor ve çetin. Haydi hep birlikte kızım Fatıma'ya gidelim."
Onun yanına gittiklerinde namazgahına çekilmiş olduğunu gördüler. Karnı sırtına yapışmış, aşın açlıktan gözleri içeriye çekilmişti.
Rasûlullah (s.a.v.) onu görüp yüzünden aç olduğunu anlayınca ağlayıp şöyle dedi: "Rabbim, ne olur imdadımıza yetiş! Muhammed'in hanedanı açlıktan ölüyor,"
Cebrail inib: Selam sana dedi. Ey Muhammed Rabbinin sana selamı var. Haydi sen bunu ehl-i beytim için al dedi. Peygamber: "Neyi alayım, ey Cebrail" deyince, ona şu buyrukları okudu: "İnsan üzerinden öyle uzun süre geçti ki... yemeğe olan sevgilerine rağmen yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler. Biz, size ancak Allah'ın rızası için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık, ne bir teşekkür isteriz" buyruklarını ona okuttu.


Tirmizi, el-Hakim Ebu Abdullah "Nevadiru'l-Usul" adlı eserinde şunları söylemektedir:
Bu uydurma ve düzmece bir hadistir. Bunu uydurub, düzen o kadar aşırıya gitmiş ki; işitenler bu hususta şubheye dahi düştüler. Bu hadisi bilmeyen bir kimse bu durumda olmadığından dolayı üzülerek dudaklarını ısırır. Halbuki bu işi yapan kimsenin yerilmiş olduğunu da bilmez. Çünkü yüce Allah Kitabı keriminde şöyle buyurmuştur: "Yine sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: İhtiyacınızdan arta kalanını." (Bakara, 219)
Bu üç kişinin kendisinin ve ailesinin ihtiyaçlarından arta kalandır. Rasûlullah (s.a.v.)'dan da: "En hayırlı sadaka zengin iken verilen sadakadır" (Buhari, II, 51, V, 204 H; Muslim, II, 717, Ebu Davud, II, 129, Nesai, V, (12, 69; Musned, II, 230, 27H, 394, 402, 434, 476) ile;
"Önce kendinden başla, sonra geçindirmekle yükümlü olduklarından" (Tirmizi, el-Hakim, Nevadiru'l-Usûl, I, 246) dediği neredeyse mutevatiren sabit olarak gelmişlerdir.
Yüce Allah da kocalarına hanımlarının ve çocuklarının nafakasını karşılamayı farz kılmıştır. Rasûlullah (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Kişinin temel ihtiyaçlarım karşılamakla yükümlü olduğu kimselere bakmaması ona günah olarak yeter." (İbn Hibban, Sahih, X, 51; Hakim, et-Mustedrak, I, 575, Ebu Davud, II, 132; Musned, II, 160, 193, 194, 195)

Acaba aklı başında bir kimse, Ali (r.anh)'ın bu işi bilmediğini ve bunun sonucunda da beş ya da altı yaşlarında küçük ve gencecik yavruları üç gün üç gece aç bırakabileceğini nasıl düşünebilir? Öyle ki açlıktan dolayı alabildiğine bitkinleşmişler, karınları bomboş olduğundan ötürü gözleri içeriye kaçmış... O kadar ki Rasûlullah (s.a.v.) bu sıkıntılarından dolayı ağlamıştı. Farzedelim ki Ali (r.anh) bu dilencileri kendisine tercih etti. Hanımını bu işe zorlaması câiz olur muydu? Farzedelim ki hanımı Ali'nin bu davranışını hoş gördü, Peki çocuklarını geceli gündüzlü üç gün aç bırakması câiz miydi?
Böyle bir şey ancak ahmak ve cahiller tarafından iltifat görür. Allah, uyanık kalblerin, Ali hakkında böyle bir zan beslemelerine imkan ve fırsat vermemiştir. Her gece Ali ile Fatıma'nın söyledikleri bu beyitleri, onlardan herbirisinin diğerine verdiği cevablarını kimin ezberlediğini ve nihayet bu ravilerin bunu nasıl aktarabildiklerini bir bilebilsem. Bu ve benzeri hadisler görebildiğim kadarıyla hapiste kalanların uydurmalarıdır. Bana ulaştığına göre birtakım kimseler muebbet hapse mahkum edilirler, çaresiz kalınca gece sohbeti ve benzeri şeylere dair birtakım sözler yazarlar. Bu gibi hadisler de uydurmadır. Bunlar bu işin üstadlannın eline ulaştı mı onu, bir kenara atarlar ve uydurma olduklarını ortaya koyarlar. Bir afeti ve bir tuzağı olmayan hiçbir şey yoktur. Dindarlığın afeti ve tuzağı ise herşeyden çoktur. (İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 18/265-274)


Rivâyet hakkında ilim sahibi âlimler, bu hadisin “munker” (kabul edilemez) olduğunu belirtmişlerdir. (İbn Kesir, es-Siretu’n-Nebviye, 4/649; el-Bidaye Ve’n-Nihaye, 5/351; Hakim-i Tirmizi, Nevadiru’l-Usul, 44. bölüm)

Kurtubi, rivayetle ilgili Hakim-i Tirmizi’nin sözlerine yer verdikten sonra, kendisi de bu hikayenin uydurma olduğuna işaret etmiştir. (Kurtubi, İnsan suresi 7 ve 8. ayetin tefsiri)

İbnu’l-Cevzi, İbn Aşur ve Alusi de bu haberin uydurma olduğunu belirtmiştir. (İbn Aşur, Alusi, ilgili ayetlerin tefsiri, İbnu’l-Cevzi, el-Mevduat, 1/390-391)
 
Üst Ana Sayfa Alt