Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Soru İbn Hazm(Allah Ona Rahmet Etsin) ve Mezhebi Zahirilik Hakkında Bilgi Verebilir misiniz?

Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
selamun aleykum kardeşler, bu konuyu soru cevap kısmına açmadım çünkü herkes bildiğini eklesin istedim. zahiri mezhebi ve ibn hazm hakkında bilgi almak istiyorum,
ibni hazm selef itikadından mıdır? zahiri mezhebi nasıldır, usullerinde hatalar var mıdır?
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
güncel...

Fıkhi Mezhepler Tarihi : İbni Hazm ve Zahiri Mezhebi

bu linkte genişçe bilgi var, okudum fakat burada okuduğuma göre ibni hazm ın metodu gayet mantıklı geldi, fakat bir tek müteşabihlerin mecazi anlamda olduğunu savunmuş ve de kıyası fıkıhta komple reddetmiş(anladığıma göre). kıyasın dinde kesin delil olamayacağını biliyoruz fakat komple reddetmek de bu işin aşırı ucu olmuyor mu?
 
Ş Çevrimdışı

Şok

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İbni Hazm rahimehullah'da Nuzül etmek ve gelmek fiillerinin bir yerden bir yere nakil ve hereket anlam‎ında anla‏‎şılmayacağını‎,zira O'nun bir yerden bir yere inkikal ve hareketten münezzeh olduğunu söyler.(İbni Hazm sd-Durre sh.233 İbni Hazm kelami görşü‏leri tez.Murat Serdar)


İbni Hazm’a göre Kur’an ve Sünnet’te Allah’a nisbet edilen ‘’yed, vech, ayn, nefs, cenb'’ lafızları ile kastedilen zâtı ilâhî olup Müşebbihe ve Mücessime’nin iddia ettiği gibi bunlar Allah’a mahsus organlar değildir. Arşa ‘’istivâ'’ da Allah’ın arşta gerçekleştirdiği bir fiil olup yaratıklarının burada son bulması, onun ötesinde hiçbir yaratığın mevcut olmaması demektir. Hadislerde zât ı ilâhiyyeye nisbet edilen ‘’kadem'’ ilâhî ilimde mevcut olan ümmet, ‘’nüzûl'’ ise duaların kabul edilmesiyle ilgili bir fiildir, ‘’esâbi‘'’ de işleri yürütmek ve nimet vermek demektir (el-Fasl., II, 290-291, 347-358 Prof.Dr.Yusuf Şevki Yavuz).


İbni Hacer rahimehullah ''İbn Hazm ’ın nüzûl sıfatını te’vili, Allah bu fiili dünya semâsında yapar yaratır şeklindedir. Evlâ olan ise teslim etmektir''der.(Fethu'l Bari -13/468)

Selefinde kimi zamanlarda tevil yaptığını biliyoruz.İşte Ahmed b. Hanbell


İmâm Beyhakî, Menâkıbu Ahmed İbni Hanbel’de, Hâkim’den, O, Amr b. Semmâk’dan, O, Hanbel’den rivayet etmiştir ki; Ahmed İbnü Hanbel ;وَجَاءَ رَبُّكَ= "Rabbın geldi" (Fecr:22) ayetini "Rabbının sevâbı geldi" şeklinde te’vîll etmiştir.Sonra Beyhakî ِşöyle demiştir:Bu üzerinde toz bulunmayan, sağlam bir isnaddır.[İbnü Kesîr, el-Bidâye:10/327]

Ahmed İbnü Hanbel Gelme fiilinin zahiri manasının ifade ettiği mekânlar arasında dolaşmayı kabul etmemektedir.Ya da bazı şüpheciler gibi ''gelme hakikidir ama bizim gelmemize benzemez'' de dememiş bizatihi tevil etmiştir.

İmâm Beyhakî, Menâkıbu Ahmed’de senediyle beraber şöyle rivâyet etmiştir:-'' Hanbel İbnu İshak anlatıyor: Amcamı -Ebu Abdillah Ahmed İbnu Hanbel’i kasdediyor- şöyle derken işittim: Emiru’l-Mü'minîn'in sarayında münâzara edildiği zaman bana karşı hüccet ileri sürüldü ve dediler ki, Kıyamet Günü’nde Bakara ve Tebâreke sûreleri gelecek. Onlara dedim ki; ‘Kıyamet Günü’nde Bakara ve Tebâreke sûrelerinin gelmesi’ demek, sadece ‘sevâbın gelmesi’dir. Çünki Allah Teâla buyurduki ;وَجَاءَ رَبُّكَ=/‘Rabbın geldi’ buyurdu. Burada sadece ve sadece ‘Rabbinin kudreti geldi, Kur’ân ve benzeri şeyler, vaazlar ve nasîhatler geldi’', demektir.''-


İmâm Beyhakî şöyle dedi: -''Bunda delil vard‎ır ki, Ahmed İbnu Hanbel, Kitâb’da/Kur’ân’da gelen ‘Allâh’‎n gelmesi’ ve Sünnet’le gelen ‘nüzûl’/‘Allah'n inmesi’ ile murad edilenin intikal/‘bir yerden bir yere gitmek’, yani cisimlerin zâtlarnn intikâli gibi bir mekândan bir mekâna intikâl olmadığına inanmaktad‎r; O, Allah celle celâlühû’nun âyetlerinin yani kudretinin alâmetlerinin zuhûru ma’nâs‎ından ibârettir. Zira onlar (Bid’at ehli), ‘Kur'ân Allah’ın kelâmı olsayd‎ı, Allah’ın zâtî sfatlarından bir s‎ıfat olsayd‎ı, gelmek onun içün dü‏şünülemezdi’ diyorlar. Ahmed ibnu Hanbel de onlara ِşöyle dedi: ‘Okunmasının sevâbı gelecektirki, o gün bunu açıklamak isteyecektir. işte bu sebeble, onu ‘ortaya çıkarma’sını, ‘gelmek’ kelimesiyle ifâde etti.''-
 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
evet Allah'ın arşın üstüne istiva etmesi dışındaki müteşabihleri olduğu gibi almamış, kelamcıların görüşünü benimsemiş.
 
Ehli Hadis Çevrimdışı

Ehli Hadis

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İbni Hazm rahimehullah'da Nuzül etmek ve gelmek fiillerinin bir yerden bir yere nakil ve hereket anlam‎ında anla‏‎şılmayacağını‎,zira O'nun bir yerden bir yere inkikal ve hareketten münezzeh olduğunu söyler.(İbni Hazm sd-Durre sh.233 İbni Hazm kelami görşü‏leri tez.Murat Serdar)


İbni Hazm’a göre Kur’an ve Sünnet’te Allah’a nisbet edilen ‘’yed, vech, ayn, nefs, cenb'’ lafızları ile kastedilen zâtı ilâhî olup Müşebbihe ve Mücessime’nin iddia ettiği gibi bunlar Allah’a mahsus organlar değildir. Arşa ‘’istivâ'’ da Allah’ın arşta gerçekleştirdiği bir fiil olup yaratıklarının burada son bulması, onun ötesinde hiçbir yaratığın mevcut olmaması demektir. Hadislerde zât ı ilâhiyyeye nisbet edilen ‘’kadem'’ ilâhî ilimde mevcut olan ümmet, ‘’nüzûl'’ ise duaların kabul edilmesiyle ilgili bir fiildir, ‘’esâbi‘'’ de işleri yürütmek ve nimet vermek demektir (el-Fasl., II, 290-291, 347-358 Prof.Dr.Yusuf Şevki Yavuz).


İbni Hacer rahimehullah ''İbn Hazm ’ın nüzûl sıfatını te’vili, Allah bu fiili dünya semâsında yapar yaratır şeklindedir. Evlâ olan ise teslim etmektir''der.(Fethu'l Bari -13/468)

Selefinde kimi zamanlarda tevil yaptığını biliyoruz.İşte Ahmed b. Hanbell


İmâm Beyhakî, Menâkıbu Ahmed İbni Hanbel’de, Hâkim’den, O, Amr b. Semmâk’dan, O, Hanbel’den rivayet etmiştir ki; Ahmed İbnü Hanbel ;وَجَاءَ رَبُّكَ= "Rabbın geldi" (Fecr:22) ayetini "Rabbının sevâbı geldi" şeklinde te’vîll etmiştir.Sonra Beyhakî ِşöyle demiştir:Bu üzerinde toz bulunmayan, sağlam bir isnaddır.[İbnü Kesîr, el-Bidâye:10/327]

Ahmed İbnü Hanbel Gelme fiilinin zahiri manasının ifade ettiği mekânlar arasında dolaşmayı kabul etmemektedir.Ya da bazı şüpheciler gibi ''gelme hakikidir ama bizim gelmemize benzemez'' de dememiş bizatihi tevil etmiştir.

İmâm Beyhakî, Menâkıbu Ahmed’de senediyle beraber şöyle rivâyet etmiştir:-'' Hanbel İbnu İshak anlatıyor: Amcamı -Ebu Abdillah Ahmed İbnu Hanbel’i kasdediyor- şöyle derken işittim: Emiru’l-Mü'minîn'in sarayında münâzara edildiği zaman bana karşı hüccet ileri sürüldü ve dediler ki, Kıyamet Günü’nde Bakara ve Tebâreke sûreleri gelecek. Onlara dedim ki; ‘Kıyamet Günü’nde Bakara ve Tebâreke sûrelerinin gelmesi’ demek, sadece ‘sevâbın gelmesi’dir. Çünki Allah Teâla buyurduki ;وَجَاءَ رَبُّكَ=/‘Rabbın geldi’ buyurdu. Burada sadece ve sadece ‘Rabbinin kudreti geldi, Kur’ân ve benzeri şeyler, vaazlar ve nasîhatler geldi’', demektir.''-


İmâm Beyhakî şöyle dedi: -''Bunda delil vard‎ır ki, Ahmed İbnu Hanbel, Kitâb’da/Kur’ân’da gelen ‘Allâh’‎n gelmesi’ ve Sünnet’le gelen ‘nüzûl’/‘Allah'n inmesi’ ile murad edilenin intikal/‘bir yerden bir yere gitmek’, yani cisimlerin zâtlarnn intikâli gibi bir mekândan bir mekâna intikâl olmadığına inanmaktad‎r; O, Allah celle celâlühû’nun âyetlerinin yani kudretinin alâmetlerinin zuhûru ma’nâs‎ından ibârettir. Zira onlar (Bid’at ehli), ‘Kur'ân Allah’ın kelâmı olsayd‎ı, Allah’ın zâtî sfatlarından bir s‎ıfat olsayd‎ı, gelmek onun içün dü‏şünülemezdi’ diyorlar. Ahmed ibnu Hanbel de onlara ِşöyle dedi: ‘Okunmasının sevâbı gelecektirki, o gün bunu açıklamak isteyecektir. işte bu sebeble, onu ‘ortaya çıkarma’sını, ‘gelmek’ kelimesiyle ifâde etti.''-


Beyhakinin Ahmed bin Hanbel ile ilgili bu nakillerinin uydurma olduğunu İmamul Muhaddisin Zehebi çok güzel açıklamıştır. Zaten Beyhaki gibi tam bir Ehli Hadis itikadına sahip olmayan birinden isim sıfatla alakalı nakil getirmek hangi delillendirmeye uyuyor?

İşin en komiği şu. Ahmedin oğlu Abdullah. Kendi yazdığı es-Sunne ve Reddu Ala Cehmiyye kitaplarında diyorki " Babama bunları sordum -BUNLARI ZAHİRİ ÜZERE AL- dedi" diyor. Yine Abdullah Reddu ala Cehmiyyesinde diyor ki " Babam bana dediki yed,vech,nuzül ve benzeri hadislerin hepsini zahir üzere ol ve onları keyfiyetlendirme."

Şimdi evet, babasına doğduğundan beri talebelik eden Abdullah'a mı inanalım, yoksa Beyhaki'ye mi?

Ki kitabın içeriğini buraya tamamen nakletsek konuşan diller susar, fitneciler yuvalarına çekilir. Ama kitaplar nakledilmeyecek kadar uzun. Dileyen okuyabilir.

Burada uluvv ile ilgili nakilleri yazmak istesek sayfalar dolacaktır. Sırf selefi salihinin bu konuda akidesini öğrenmek isteyen BUHARİNİN HALKU EFALİL İBAD VERREDDU ALA CEHMİYYE VE ASHABU TATİL kitabını okusun. Kitap, Sahihi Buhari müellifi zamanın müctehidi ve muhaddisi Buharinindir. İçinden bir kaç nakil yapayım. Kitap İz yayıncılık tarafından basılmıştır.

Nakillere dikkat edin. Bakın Buhari, Allah'ın heryerde olduğunu söyleyen Cehmiyyelere reddiye verirken hangi nakilleri yapıyor buyrun sadece bir kaç nakil :

Fudayl bin Iyad soyle demistir:
Eger sana bir Cehmi derse: Ben(her gun geceleyin hadiste geldigi gibi Dunya semasina) inen bir ilah’a inanmiyorum.
Sende ona soyle de: Ben ise istedigini yapan Allah’a iman ediyorum
(46)(Imam Ibni batta El-ibane’sinde Sahih bir Sened ile zikretmistir)(Allah’in inmesine iman etmek, onun yukseklerde olduguna iman etmek oldugunuda hatirlatmak isterim.)

Muhammed bin yusuf (El-firyabi) soyle demistir:
Kim “Allah Ars’inin uzerinde degildir” derse Kafir olur.
Kim de “Allah’in Musa ile konustugunu” inkar ederse Kafir olur.
(51)(Imam Muhammed, Imam Buhari’nin hocalarindandir. Muhtemelen kendisi direk duymustur. Imam Buhari’de “Mudellis” birisi olmadigindan dolayi direk duyma ihtimali cok gucludur.)

(Abdullah) bin Mubarek soyle demistir:
Bizler, Cehmiyye’nin dedigi gibi o(Allah c.c.) “buradadir” “yerdedir” demeyiz. Halbuki (bizler soyle deriz: ) Ars’in uzerine Istiva etmistir. (Senedi Sahih’tir).


Ona(Abdullah bin Mubarek’e) soyle denilmistir:
Bizler Rabbimizi nasil taniyacagiz? Demistir ki(soyle cevap vermistir) : (yarattigi)Goklerinin ustunde, Ars’inin uzerinde dir(onu bu sekilde taniyin)

Ali (bin Asim) soyle demistir: …
Mirrisi’ye ve onun ekolüne dikkat et(uzak dur). Suphesiz ki onlarin sozleri (kişiyi) zindikliga(munafikliga) dogru goturur.
Ben, onlarin hocalari Cehm ile konustum. O, bana gokte bir Ilah oldugunu isbat etmedi(yani: gokte Ilah oldugunu kabul etmedi).

Abdullah bin Abbas r.a. soyle demistir:
Allah, Musa ile konustuguna, nida(konusruken gelen Allah’in sesi-cagirmasi-sozu-nidasi) Sema’da idi. Ve Allah’ta Sema’da idi.(Bu Eser’i senedli bir sekilde hic bir yerde bulamadim. Ama Imam Buhari’nin delil getirmesi boyle itikad ettigini gosterir.)


Cubeyr bin Mutim (r.a.) Peygamermizden s.a.v. soyle rivayet dedigini rivayet etmistir:
Suphesiz ki Allah Ars’inin uzerinde, (yarattigi)goklerinin ustundedir. (Allah’in yarattigi) gokler yerlerin ustunde kubbe gibidir.
(Bu Hadisin tamami Imam Ebu Davud’un Es-Sunne adli eserinin “Sunnet bolumundeki” hadisleri arasinda yer alir. Bu hadisin Sahih olup olmamasinda alimler uzunca ihtilaf etmislerdir. Selef’ten olan bir suru alim, Imam Buhari gibi bu Hadis ile Allah’in goklerin ustunde olduguna delil getirmislerdir.)


ibni Mesud (r.a.) Allah’in “Sonra Ars’a istiva etti”(Araf 54.ayetinin tefsirinde) soyle demistir:
Arş suyun uzerindedir. Allah’ta Ars’in uzerindedir. Ve o sizin ne hal uzere oldugunuzu bilendir.(Senedi Sahih’tir.)

Imam Ebu Abdullah(Yani imam Buhari’nin kendisi) soyle demistir:
Ben, Yahudilerin ve Haristiyanlarin ve Mecusilerin sozlerine(inanclarina) baktim. Kufurlerinde onlardan(Cehmiyye’lerden) daha fazla dalalet icindekilerini gormedim.
Ben, onlari(Cehmiyye’leri) tanimayanlar haric, onlari(Cehmiyye’leri) tekfir etmeyenleri tanimiyorum.
 
K Çevrimdışı

Kozzsoy

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
(
Abdullah) bin Mubarek soyle demistir:
Bizler, Cehmiyye’nin dedigi gibi o(Allah c.c.) “buradadir” “yerdedir” demeyiz. Halbuki (bizler soyle deriz: ) Ars’in uzerine Istiva etmistir. (11)(Senedi Sahih’tir).


Ben sizlere şah damarınızdan daha yakınım” (Kâf, 16)
“Siz nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı görür.” (Hadid, 4)

Ben buradayım :confused:
 
Ehli Hadis Çevrimdışı

Ehli Hadis

Üyeliği İptal Edildi
Banned
(

Ben sizlere şah damarınızdan daha yakınım” (Kâf, 16)
“Siz nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı görür.” (Hadid, 4)

Ben buradayım:confused:



Abdullah b. Ahmed b. Hanbel (İmam Ahmed'in oğlu) er-Reddu ‘ale’l-Cehmiyye’de şunu rivayet etmektedir: Bana babam tahdis etti. (Sonra da senedini) Abdullah b. Nâfi’den diye zikrederek şunları söylediğini belirtti: Mâlik b. Enes (Yani İmam Malik) dedi ki: Allah semâdadır, ilmi her yerdedir. Hiçbir şey O’nun ilminin dışında değildir.

Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sünne'de (s. 5),Ebû Dâvûd, el-Mesâil’de (s. 263), el-Âcurrî (s. 289), el-Lâlekâî (I, 92/b)

Ebû Ömer (Yani ibn Abdilberr) diyor ki:


“Kendilerinden te’vil ilminin öğrenildiği sahâbe ve tabiîn âlimleri icmâ’ ederek Yüce Allah’ın: “Üç kişi fısıldaşmayıversin. Muhakkak O, onların dördüncüleridir” buyruğunun te’vili hakkında şöyle demişlerdir: O, Arşın üzerindedir. İlmi her yerdedir. Bu konuda sözü delil olarak kabul edilecek hiçbir kimse onlara muhalefet etmemiştir.”

Et-Temhid/ Muvatta Şerhi

Hâfız Ebû Cafer Muhammed b. Osman b. Muhammed b. Ebî Şeybe el-Absî -ki dönemindeki Kûfe muhaddisi idi. Onun hakkında konuşulmuştur- Arşa dair bir eser telif etmiştir. Şöyle demektedir:


Nakledildiğine göre Cehmiyye şöyle der: Allah ile mahlûkatı arasında bir hicâb yoktur. Onlar Arşın varlığını inkâr etmiş, Allah’ın üstte oluşunu kabul etmemiş ve şöyle demişlerdir: O her yerdedir. İlim adamları ise “O sizinle beraberdir” buyruğunu ilmi kastedilmiştir, diye tefsir etmişlerdir. Diğer taraftan Allah-u Teâlâ’nın Arşı yaratıp, onun üzerine istivâ ettiği hususu mütevatir olarak gelmiş bulunmaktadır. O mahlûkatından ayrı, onlardan tamamıyla mütebâyin (ayrı) olarak Arşın üstündedir.
 
VeraŞehadet Çevrimdışı

VeraŞehadet

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bu hususta, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in akîdesi, Yüce Allah’ın gökte, Arş’ın üstünde olduğudur. Nitekim Allah subhânehu bunu, şu buyruklarıyla haber vermiştir: “Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? O vakit yer çalkalanıp durur.” [67/Mülk, 16]
“Gökte olanın üzerinize taş yağdıran bir fırtına göndermeyeceğinden emin misiniz? O vakit bilirsiniz nasılmış uyarım.” [67/Mülk, 17]
“Güzel söz O’na yükselir, onu da amel-i sâlih yükseltir.” [35/Fâtır, 10]
Yine şöyle buyurur: “Gökten yere doğru işi O idare eder. Sonra da bu O’na yükselir.” [32/Secde, 5]
Tâ-Hâ sûresinde de şöyle buyurur: “Rahmân Arş üzerine istivâ buyurdu.” [20/Tâ-Hâ, 5] Yine şöyle buyurdu: “Sizin rabbiniz o Allah’tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı sonra da Arş üzerine istivâ buyurdu.” [7/A’raf, 54]



 
Çay-Şakird Çevrimdışı

Çay-Şakird

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
konu ibni hazm ın görüşleri idi tevilin geçerliliği/geçersizliği değildi ya neyse bakalım.
 
Ş Çevrimdışı

Şok

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ehli Hadis nickli arkadaş bu tevilere ne diyor?


İmâm Buharî, Sahîh'inde, ;كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ=/‘O’nun vechi dışında her bir şey helak olacaktır âyetinin tefsîrinde ;وَجْهَهُ= kelimesini ;إِلَّامُلْكَهُ=/illâ mülkehû/mülkü müstesnâ diye tefsîr etmiştir ve şöِyle demiştir: Ve yine denilir ki, ‘Kendisiyle sadece Allah'ın vechi, yani mülkü/mülkiyet ve iktidârı murâd edilen müstesnâ’.[Buhârî, Sahîh (6/17)


İmâm Buhârî burada vech kelimesini kesin bir şekilde mülk ma’nâsına taşımakla yine sıfat ayetlerinde mecâza dayanan bir te’vîl yapmıştır.İmâm Buhârî ;مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آَخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا=/‘hiçbir canlı yoktur ki, ancak O, onu nasyesinden/perçeminden tutmuş olmasın’[Hûd:56] âyetinin tefsîrinde ;فِي مُلْكِهِ=/‘onu mülkünde ve sultanında tutmuştur’, demiştir. (Buhârî, Sahîh (5/2)

Hâfız İbnu Hacer, Hattâbî’den ‘gülmek’ ve ‘taaccüb etme’nin Allah’a isnâd edilmesinin imkânsız olduğunu, bununla murâd edilenin ‘Allah’ın bundan râzı olması’ olacağını, ‘melekleri taaccüb ettirmek’ veya ‘güldürmek’ de olabileceğini nakletmiştir.


İmâm Buhârî, ‘gülme’yi ‘rahmet’ olarak te’vîl etmiştir. Bunu O’ndan İmâm Hattâbî nakletmiş ve şöyle demiştir: İmâm Buhârî gülmeyi başka bir yerde rahmet olarak te’vîl etmiştir.[İmâm Beyhakî, el-Esmâ ve’s-Sıfât (593) (İlmiye)] Bu da ihtimâle yakın bir şeydir; ama ‘Allah teâlâ'nın razı olması’ şeklindeki te’vîli (doğruya) daha yakındır.[İbnu Hacer, Fethu’l-Bârî (9/623) (Dârü’l-Fikir)]


Nereden bakılırsa bakılsın, ‘gülmek’ ve ‘teaccub etmek’ İmâm Buhârî tarafından, bilinen asıl ma’nâlarının ötesine taşınarak ma’nâlandırılmak sûretiyle mecâza dayanan bir te’vîl yapılmıştır.

Kaldıki Ahmed b. Hanbelin oğlu Abdullah isnad edilen eserde ne acayip nakiller olduğunu sen iyi bilirsin ...Ondan kütübi sitte melliflerinin Nesai bir -rivayet allhualem- dışında kimsenin rivayet yapmamasıda işin cabası.......

İbnul Cevzi gibi hanbeli ulemasından büyük hadisçi Ahmed b. Hanbele isnad edilen müşebbihe görüşlerinin uydurma olduğunu ispatlamıştır...

yA bide ALLAH HER YERDEDİR DİYEN VARMI ? Mürcieye yapılan reddiyelri günümüze uyarlarken Ehli sünnete bu şekilde saldırman bir acaip...Allahu tealnın mekandan münezzeh olduğunu söyleyenleri Allahın her yerde olduğunu söylemekle itham etmek ancak Allahu tealayı bir mekana yakıştıranların işi olsa gerek......
 
Ehli Hadis Çevrimdışı

Ehli Hadis

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ehli Hadis nickli arkadaş bu tevilere ne diyor?


İmâm Buharî, Sahîh'inde, ;كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ=/‘O’nun vechi dışında her bir şey helak olacaktır âyetinin tefsîrinde ;وَجْهَهُ= kelimesini ;إِلَّامُلْكَهُ=/illâ mülkehû/mülkü müstesnâ diye tefsîr etmiştir ve şöِyle demiştir: Ve yine denilir ki, ‘Kendisiyle sadece Allah'ın vechi, yani mülkü/mülkiyet ve iktidârı murâd edilen müstesnâ’.[Buhârî, Sahîh (6/17)


İmâm Buhârî burada vech kelimesini kesin bir şekilde mülk ma’nâsına taşımakla yine sıfat ayetlerinde mecâza dayanan bir te’vîl yapmıştır.İmâm Buhârî ;مَا مِنْ دَابَّةٍ إِلَّا هُوَ آَخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا=/‘hiçbir canlı yoktur ki, ancak O, onu nasyesinden/perçeminden tutmuş olmasın’[Hûd:56] âyetinin tefsîrinde ;فِي مُلْكِهِ=/‘onu mülkünde ve sultanında tutmuştur’, demiştir. (Buhârî, Sahîh (5/2)

Hâfız İbnu Hacer, Hattâbî’den ‘gülmek’ ve ‘taaccüb etme’nin Allah’a isnâd edilmesinin imkânsız olduğunu, bununla murâd edilenin ‘Allah’ın bundan râzı olması’ olacağını, ‘melekleri taaccüb ettirmek’ veya ‘güldürmek’ de olabileceğini nakletmiştir.


İmâm Buhârî, ‘gülme’yi ‘rahmet’ olarak te’vîl etmiştir. Bunu O’ndan İmâm Hattâbî nakletmiş ve şöyle demiştir: İmâm Buhârî gülmeyi başka bir yerde rahmet olarak te’vîl etmiştir.[İmâm Beyhakî, el-Esmâ ve’s-Sıfât (593) (İlmiye)] Bu da ihtimâle yakın bir şeydir; ama ‘Allah teâlâ'nın razı olması’ şeklindeki te’vîli (doğruya) daha yakındır.[İbnu Hacer, Fethu’l-Bârî (9/623) (Dârü’l-Fikir)]


Nereden bakılırsa bakılsın, ‘gülmek’ ve ‘teaccub etmek’ İmâm Buhârî tarafından, bilinen asıl ma’nâlarının ötesine taşınarak ma’nâlandırılmak sûretiyle mecâza dayanan bir te’vîl yapılmıştır.

Kaldıki Ahmed b. Hanbelin oğlu Abdullah isnad edilen eserde ne acayip nakiller olduğunu sen iyi bilirsin ...Ondan kütübi sitte melliflerinin Nesai bir -rivayet allhualem- dışında kimsenin rivayet yapmamasıda işin cabası.......

İbnul Cevzi gibi hanbeli ulemasından büyük hadisçi Ahmed b. Hanbele isnad edilen müşebbihe görüşlerinin uydurma olduğunu ispatlamıştır...

yA bide ALLAH HER YERDEDİR DİYEN VARMI ? Mürcieye yapılan reddiyelri günümüze uyarlarken Ehli sünnete bu şekilde saldırman bir acaip...Allahu tealnın mekandan münezzeh olduğunu söyleyenleri Allahın her yerde olduğunu söylemekle itham etmek ancak Allahu tealayı bir mekana yakıştıranların işi olsa gerek......

İbn Hacer gibi Mufavvida birinden nakil yapman garip. Zaten sen Buhari'nin Halku Efalil İbad kitabını okusaydın Buhariye müşebbihe derdin ki nakilleri yapıştırdım. Eşari ve Mufavvidalardan getirdiğin nakiller boşa. Zaten ihtiras gözleri öyle bürümüş ki getirilen delillerin tutarsızlığı görülmüyor. Bizler Allah'ın arşta olduğunu söylerken Selefin kendi kitaplarından nakil getiriyoruz. Ama kelamcılar bunun böyle olmadığını söylerken sürekli müteahhirin ulemadan, Eşari ve Mufavvidalardan delil getiriyor. Ne kadar tutarlı değil mi???

İşin garibi nakil yapmaya çalıştığın Hattabi bak Allah'ın yukarıda olması hakkında ne diyor? : Zor durumda kalındığı zaman Allah'a dua etmenin ve dua edilenin gökte olduğunu bildikleri için elleri ona doğru açmak, müslümanların ve hatta avamın bile adeti olmuştur. / Şiaru ed-din

Hatta Nevevinin düzenlediği İbn Salah'ın kitabında İbn Salah şöyle der : Hattabi, Allah subhanehu ve teala'nın gökte olduğunu tasrih etmiştir. Yine (imam Hattabi) şöyle demiştir : Bazıları burada istivanın manasının istila olduğunu iddia etmişlerdir. Bu konuda kendilerine zorla bir beyt bulmuşlardır. Sözüyle delil getirelecek kimse böyle dememiştir.(1.cilt. no:470 sayfa)

Ahmedin oğlu Abdullah'a isnad edilen eserlerden acayip hiç bir nakil yoktur. Müşrik kabirperestler o kitaba iftira atıyorlar. Sana soruyorum kitaba açıp baktın mı? Arapçan bile yokken rivayetleri sahihlemeden iftira atıyorsun. Biz kabirperestlerin ne kadar hilekar olduğunu iyi biliyoruz. Arapçası olan birine okut bakalım o kitaplarda iftira ettiğiniz nakiller var mı?

Ayrıca isnad edilen derken? Tüm ehli sünnet alimleri Abdullah bin Ahmed bin Hanbel'in er reddu ala cehmiyye ve es sunnesinin onun olduğuna ittifak etmiştir. Bu sözlerin boşa. Kelam ehlinden kelamdan başka ne beklenebilir ki?

Niye zoruna gitti? Ahmedin oğlu kitaplarında açıkça beyan ediyor ki "BABAM ALLAH ARŞIN ÜZERİNDEDİR" dedi ve "SIFATLARI ZAHİRİ ÜZERE AL,KEYFİYETLENDİRME " dedi. O zaman bu kitapları oğlunun olduğunu söyleyen tüm herkes Abdullah'a müşebbihe demeli?

Ahmedin oğlu Abdullahtan, Nesai dışındakiler nakil yapmamış demek ise bir alim hakkında yapılacak en adi ve pislik iftiradır. Bu ümmetin önderlerine işine gelmiyor diye iftira adan içi pislik dolu kelamcılar, öldüklerinde bakalım bu insanlardan nasıl hak talep edecekler? Bakalım İbn Kesir onun için ne diyor : "Büyük üstadlanmızm Abdullah b. İmam Ahmed b. Hanbel'in lehinde şahadette bulunduklarını hep görürdük. Onun hadis ricalini, hadis illetlerini, isim ve künyeleri iyi bildiğini söylerlerdi. Irak'ta ve diğer yerlerde hadis aramaya devam ettiğini, seleflerinin de bu hu*susta onun lehinde ikrarda bulunduğunu söylerlerdi. Hatta bazıları, onun babasından daha fazla hadis bildiğini ve hadisi daha çok işitti*ğini söyleyerek onu aşırı bir şekilde övmüşlerdir."

Ayrıca bunu ondan sadece Abdullah nakletmiyor ki? Ya Ebu Davud? Ya Mervezi? Ya Hanbel? Ya diğer oğlu Salih? Ya Hallal? Bunlarda mı kendilerinden hadis nakledilmeyen, kitapları uyduruk dolu insanlar?!

İbn Cevzi'nin Def-i Teşbih kitabının ne kadar uyduruk bir risale olduğunu okuyanlar bilir. Bu risalede Eşarileri savunmuştur. Halbuki kendi kimi yerlerde şöyle demiştir : "Kelamcılar der ki: Gökte ilah yoktur. Mushafta Kuran yoktur. Ne de kabirde Peygamber s.a.v. vardır. İşte sizin üç tane sapıklığınız." Bunu Zehebi Siyer adli eserinde Ibni El-cevzi’nin tercemesinde zikretmistir. Zaten Zehebi onun sözlerinin çelişkili olmasının nedeni olarak sürekli kitap yazmasını gösteriyor. Hatta kendisi Eşari hocalardan ilim aldı diye ve Eşariliğin bazı meselelerine meyletti diye Ebu Nuaym'a hakaret etmiştir. Ama kendisi bazı yerlerde Eşarileri savunmuştur. Ne garip.

Şimdi bir sözü diğerini hem cerhte hemde akidede birbirini tutmayan İbn Cevzi rahimullahın içinde kayda değer hiç birşey olmayan risalesini "İSPATLAMIŞTIR" diyerek sanki hakikatmış gibi söylemek ancak cahillerin işidir.

Zaten İbn Cevzi'ye en güzel cevabı ondan ders almış İBN KUDAME EL HANBELİ Isbatu Sıfatul Uluvv kitabında Allah'ın arşın üstünde olduğunu kanıtlayarak ona cevap vermiştir. Ve yine aynı zamanda yaşayan Hanbelilerin şeyhi Ubeydullah İshak bin Ahmed el-Ulsi ona mükemmel reddiyeler vererek onun şüphelerini bertaraf etmişti.

Ayrıca ne komik değil mi? Ahmed bin Hanbelin oğlu Abdullah'ta, akrabası Hanbel'de, talebeleri Ebu Davud ve Mervezi kitaplarında diyor ki "Ahmed dediki Allah arşın üstündedir.", "Allah semadadır" ve yine Hallal, Hıraki, İbn Batta, Acurri, Herevi gibileri kitaplarında yine diyor ki "Allah arşın üzerindedir, O semadadır".

Abdullah bin Ahmed bin Hanbel, Salih bin Ahmed bin Hanbel, Ebu Davud es-Sicistâni, Ebû Abdullah el-Mervezî, et-Tirmizî, Ebû Bekir el-Hallal, Ebû Muhammed el-Berbehârî, Ebü'l-Kâsım el-Hırakî, Ebû Bekir en-Neccâd, Ebû Bekir Abdülazîz b. Cafer, Ebü'l-Hüseyin îbn Sem'ûn, İbn Batta el-Ukberî, İbn Mende, Ebû Ya'lâ el-Ferrâ, Şerîf Ebû Ca'fer el-Hâşimî, Abdullah b. Muhammed el-Herevî, Ebü'l-Ferec Abdülvâhid b. Muhammed eş-Şîrâzî, Ebü'l-Hattâb el-Kelvezânî, Ebü'l-Muzaffer Avnüddin, Abdülkâdir-i Geylânî, Abdülganî b. Abdülvâhid el-Cemmâilî , Muvaffakuddin İbn Kudâme, Fahreddîn Muhammed ibn Teymiyye, Takiyyüddin ibn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdullah Şemseddİn b. Müflih, Ebü'l-Ferec Zeynüddîn îbn Receb

Evet yukarıda saydığım tüm Hanbeliler diyor ki Allah arşın üzerindedir, semadadır. Sana göre demekki yukarıda ki tüm Hanbeliler, Ahmed bin Hanbel'i anlamamış. İbnul Cevzi anlamış. Yukarıda ki isimleri okuyanlar zaten hakikatı anlayacaktır. Demek ki tüm Hanbeliler ( İbn Cevzi hariç ) mezheplerinin şeyhi Ahmed'i anlamamış. 30 dan fazla (saymadıklarımda var) Hanbeli, "Allah arşın üzerindedir" derken hata etmiş, İbn Cevzi tek başına hakikatı bulmuş??? Tüm Hanbeliler yanlış, İbn Cevzi doğru. Pek hakikate uygun bir cümle değil mi ?!?!

Ayrıca bu reddiyeler Mürcielere değil Cehmiyye fırkasınadır. Ayrıca en acayipte ne biliyor musun? Hanbelilere göre müşebbiheler kafirdir. Bu durumda bu Hanbeliler ne ahmakmışta kendilerini tekfir etmişler sana göre?

Bu ne anlamamazlık. Sen şu yukarıdaki alimlerden hangisinin Allah bir mekanın içine sığdı gibi bir cümle okudun? Kalplerdeki pislikler akılları baştan götürüyor. Anlamayanlar için anlatayım. Allah arşın üstündedir. Yarattıklarından ayrıdır. Zaten Arşın üstüne mekan diyen ahmaktır. Mekan mahluktur. Arş mahlukatın son noktasıdır. Arşın üstünde mahluk yoktur. Zaten bizler "O arşın üstündedir" diyerek onu mekandan, yani mahluktan ayrı olduğunu ıspatlıyoruz.

Ayrıca yukarıda ki yaptığım nakilleri size cevap olarak ben getirmedim. Kabirperestlerin yazılarından COPY/PASTE yaptığın ve tevil yaptığını iddia ettiğin Buhari HALKU EFALİL İBAD kitabında size cevap olarak getiriyor. Kitap İz Yayıncılıktan çıktı. Dileyen alır okur. Şimdi de ki "Buhari'de Allah her yerdedir diyen Cehmiyyeye karşı Allah'ın gökte olduğunu savunduğu için, bunun için kitap yazdığı için oda Müşebbihedir"??? Şüphesiz Selef, sizin bedbaht iftiralarınızda beridir.

Size Buharinin Hocasından ve Seleften yaptığı şu iki nakil yeter :

Muhammed bin Yusuf (Buharinin hocası) şöyle demiştir: Kim “Allah Arş'ının üzerinde değil ” derse kafir olur. Kim de “Allah’ın Musa ile konuştuğunu ” inkar ederse kafir olur. [ Dipnot : Bizler ise Eşari ve Maturidileri tekfir etmiyoruz. Onların Selefe attığı gibi, onlara iftira atmıyoruz. ]

Ona (Abdullah bin Mubarek’e) şöyle denilmiştir : Bizler Rabbimizi nasil tanıyacağız? Demiştir ki : (Yarattığı) Göklerinin üstünde, Arşının üzerindedir.(Onu bu şekilde tanıyın)
 
Ş Çevrimdışı

Şok

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Keşke şu uzun yazında Buhari nin vech sıfatını tevili ile ilgili sorumuza cevap verseydin arada...senin gibi arapça bilen için zor olmasa gerek ....Yoksa Buhari burada Tevilci kelamcılaramı uymuş ..?

Yazında o kadar muğalata var ki hangisinden başlasak....

Ahmed b. Hanbelin akidesi gayet açık değilmi sahih şu rivayette....Mufavvida olmasına delil...böyle isimlendirmekte ne kadar doğruysa..Oysa bu zaten selefin mezhebidir......



İmamus -Sunne Ahmed b. Hanbel'in nüzül ve diğer benzer hadisler hakkındaki ''Keyfiyetlendirmeden ve Anlam vermeden bunlara inanır ve tasdik ederiz ''sözü gayet açıktır (İbnul Cevzi Menakıbu'l-İmam Ahmed sh.156 ) .


Ahmed b. Hanbel'in ''inanır ve tasdik ederiz ''sözünde reddettiği anlam ,Cehmiyyeden tatilcilerin ve başkalarının uydururarak ortaya attıkları ve onunla Kitap ve Sünnette ki naslara ters düşen batıl teviller yapan sıfatları inkar edenleredir.


Ahmed b. Hanbel'in ''keyfiyetlendirmeden ve anlam vermeden'' sözünde ise Müşebbiheye reddiye vardır.


Ahmed b. Hanbel'in ''anlam vermeden'' sözünde zahiri manalarına yapışan ve tenzih ayetlerine ters düşen manalar veren günümüzdeki selef iddiasındaki şüphecilerin artık susması ve selefin ''tafvid'' mezhebinde yani manayı ve sıfatların nasıllığını Allahu teala ya havele ettiklerini kabul etmeleri gerekir .Bu sözü, başka türlü anlamak, onu tahrif etmektir

Not ;Bu rivayeti ,Türkiyedeki hiç bir selefi sahih olmadığını söyleyemedi.Allah insaf ehlinden razı olsun..


İstiva ve diğer meseleler hakıkında ,zahiri manası öyleyse şöyle olması gerekir,yahut şöyle değilse öyle olması gerekir tarzındaki düşüncülere dalmayıp selefin durduğu gibi durmaları gerekir.Lakin şüpheciler burda durmamış zahiri manalarından yola çıkarak Allahu tealanın mesafe ve cihet olarak yukarıda olduğunu,dünya semasına intikal manasına gelen bir nüzül ,uzuv manasında el,göz, ayak isbat etmişlerdir.Sonrada Selefin mezhebine gizlenmişlerdir.Bunuda ‘Bizde Selef gibi mahlukatına benzemeyen kendi celaline yakışır şekilde diyoruz’ diyerek yaptılar.

Bir örnek;

Abdulaziz b. Faysal er-Racihi adlı şüphecinin çıkardığı bir kitapta ;İstiva'nın ''culus'' anlamına geldiği ile ilgili rivayetler yapar.Bununlada yetinmez -''bu doğru bir sözdür,bunda toz bile yoktur, istivanın anlamlarındandır, Arşın üzerine yükseldi ve oturdu. Lakin oturur ama celaline ve kamaline yaraşır şekilde oturur, nasıl oturduğunu düşünmeyiz,tevil etmeyiz,tatil etmeyiz, benzetmeyiz bu İmam Malik'in ''İstiva malum''sözünün manasıdır ''- der.

(Şüphecilerden Salih ibn Fevzan bu kitap için takriz bile yazmıştır.Bir diğeri Elbani ise istiva'ya istikrar etti yerleşti demek caiz değil derken - el-Uluvv li'l Aliyyi'l -Azim Ümmül Kurra sh.26,-İbni Useymin ise yükseklik ve istikrar (Yerleşme ,karar bulma) demektedir,-Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı sh.93,97- sonrada dildeki anlamı malumdur demelerini hatırla !Buna rağmen bir anlamda birleşememeleri,sonrada birbirlerini teşbih ile suçlamaları arızalı bir bakışı yansıtır.)

Nerde Akidede birlektelik Selefin kastı ne idi ?...Aslında mutahhirin ulemanın dediği gibi tefvid idi... Selefin inancı tefvid di diyen imamlar kimdi? İbni Hacerler mi? Suyutiler mi? Ayniler, Aliyyul Karillermi?İbnul Cevziler ,İbni Kudameler mi? Şehristaniler ,Abdulkadir Bağdadiler mi? Hafız ırakiler ,İmam Subkiler mi? Daha bilmemm kimler......

Bu arada Ehli sünnet itikadını bulmuş eski bir selefiyim ..Elhamdülillah....


Bizde nakiller yaparken selefin kitaplarından nakil yapıyoruz... Onlar keyfiyetsiz iman etmelri ile ilgili sözleri eserlerinde doludur..Ancak iş bu açık ifadelerinde rağmen selefin zahiri ik akla gelen insanların anladığı manalar demeye başlayaınca aslında halef olan bu sözde selefiler....

Bizde diyoruzki selefin keyfiyetsiz inanırız sözlerinden kasıtlarını onları takip eden selefin takipçisi büyük muhaddis ve fakihliği herkes tarafından itiraf edilen mezhebin önde gelen mutahhirin ulamaya soralım.

Sizde diyorsunuz ki bu yukarıda saydığım cumhur bi tarafa ki yanlış anladılar...Üstadımız İbni Teymiyye ve talebeleri ve bizler ki daha iyi biliriz doğru anlarız.......Hasbinallahu ve nimel vekil..


Allah İbni Teymiyye rahmet etsin bu konularda hatalarına rağmen bir tespiti vardırki günümüzdeki takipçilerine cuuk diye oturur...''Haşeviyyeler iki kısma ayırılır Bir kısmı haşv,teşbih,ve tecsimden kaçınmaz.Diğer bir kısmı ise Selefin mezhebi arkasına gizlenmişlerdir. Oysa Selefin mezhebi ''Selef mezhebi tevhid mezhebi olup tecsim ve teşbih mezhebi değildir'' (bknz.Mecmüu'l Feteva 4/144 Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı sh.236 dip not 315)

Bunu tabiki kendisinden önce de söylemişler İzz b. Abdusselam'ın dediği gibi söz edilmesi gereken bir gerçek daha varki ''Müşebbihenin ya yiyecekleri bir haram için, yahut da alacakları değersiz bir dünya malı için Selef mezhebi görünümünde gizlenmişlerdir. Selef mezhebi tevhid mezhebi olup tecsim ve teşbih mezhebi değildir''.(Mulhatü’l-İ’tikâd) Vesselam...
 
Ehli Hadis Çevrimdışı

Ehli Hadis

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Keşke şu uzun yazında Buhari nin vech sıfatını tevili ile ilgili sorumuza cevap verseydin arada...senin gibi arapça bilen için zor olmasa gerek ....Yoksa Buhari burada mufavvidaya mı uymuş....Oysa bu zaten selefin mezhebidir......

Yazında o kadar muğalata var ki hangisinden başlasak....

Ahmed b. Hanbelin akidesi gayet açık değilmi sahih şu rivayette....Mufavvida olmasına delil...böyle isimlendirmekte ne kadar doğruysa..



İmamus -Sunne Ahmed b. Hanbel'in nüzül ve diğer benzer hadisler hakkındaki ''Keyfiyetlendirmeden ve Anlam vermeden bunlara inanır ve tasdik ederiz ''sözü gayet açıktır (İbnul Cevzi Menakıbu'l-İmam Ahmed sh.156 ) .


Ahmed b. Hanbel'in ''inanır ve tasdik ederiz ''sözünde reddettiği anlam ,Cehmiyyeden tatilcilerin ve başkalarının uydururarak ortaya attıkları ve onunla Kitap ve Sünnette ki naslara ters düşen batıl teviller yapan sıfatları inkar edenleredir.


Ahmed b. Hanbel'in ''keyfiyetlendirmeden ve anlam vermeden'' sözünde ise Müşebbiheye reddiye vardır.


Ahmed b. Hanbel'in ''anlam vermeden'' sözünde zahiri manalarına yapışan ve tenzih ayetlerine ters düşen manalar veren günümüzdeki selef iddiasındaki şüphecilerin artık susması ve selefin ''tafvid'' mezhebinde yani manayı ve sıfatların nasıllığını Allahu teala ya havele ettiklerini kabul etmeleri gerekir .Bu sözü, başka türlü anlamak, onu tahrif etmektir

Not ;Bu rivayeti ,Türkiyedeki hiç bir selefi sahih olmadığını söyleyemedi.Allah insaf ehlinden razı olsun..


İstiva ve diğer meseleler hakıkında ,zahiri manası öyleyse şöyle olması gerekir,yahut şöyle değilse öyle olması gerekir tarzındaki düşüncülere dalmayıp selefin durduğu gibi durmaları gerekir.Lakin şüpheciler burda durmamış zahiri manalarından yola çıkarak Allahu tealanın mesafe ve cihet olarak yukarıda olduğunu,dünya semasına intikal manasına gelen bir nüzül ,uzuv manasında el,göz, ayak isbat etmişlerdir.Sonrada Selefin mezhebine gizlenmişlerdir.Bunuda ‘Bizde Selef gibi mahlukatına benzemeyen kendi celaline yakışır şekilde diyoruz’ diyerek yaptılar.

Bir örnek;

Abdulaziz b. Faysal er-Racihi adlı şüphecinin çıkardığı bir kitapta ;İstiva'nın ''culus'' anlamına geldiği ile ilgili rivayetler yapar.Bununlada yetinmez -''bu doğru bir sözdür,bunda toz bile yoktur, istivanın anlamlarındandır, Arşın üzerine yükseldi ve oturdu. Lakin oturur ama celaline ve kamaline yaraşır şekilde oturur, nasıl oturduğunu düşünmeyiz,tevil etmeyiz,tatil etmeyiz, benzetmeyiz bu İmam Malik'in ''İstiva malum''sözünün manasıdır ''- der.

(Şüphecilerden Salih ibn Fevzan bu kitap için takriz bile yazmıştır.Bir diğeri Elbani ise istiva'ya istikrar etti yerleşti demek caiz değil derken - el-Uluvv li'l Aliyyi'l -Azim Ümmül Kurra sh.26,-İbni Useymin ise yükseklik ve istikrar (Yerleşme ,karar bulma) demektedir,-Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı sh.93,97- sonrada dildeki anlamı malumdur demelerini hatırla !Buna rağmen bir anlamda birleşememeleri,sonrada birbirlerini teşbih ile suçlamaları arızalı bir bakışı yansıtır.)

Nerde Akidede birlektelik Selefin kastı ne idi ?...Aslında mutahhirin ulemanın dediği gibi tefvid idi...

Bu arada Ehli sünnet itikadını bulmuş eski bir selefiyim ..Elhamdülillah....

Birincisi bugün kendine Selefi diyen Elbani, İbn Baz, Useymin gibilerinin ihtilafı beni alakadar etmez. Biz muteahhirundan konuşuyoruz. Suud devletinin paralı fetvacılarından değil. Bu birincisi.

Evet demek ki HANBELİ alimleri, Ahmed'den yapılan yüzlerce Allah'în gökte olduğuyla alakalı UYDURMA nakillere kanmışlar ve dalalete düşmüşler.
Ama İbn Cevzi, kendi naklettiği TEK BİR uydurma haber ile hakikatı bulmuş. Çok doğru?!?!

Türkiyede ki SELEFİlerin bu rivayet hakkında ne dediğinide bilmiyorum. İmamul Muhaddisin Zehebi rahimullah, gereken cerh cevaplarını İbn Cevzi'ye vermiştir. Sanki haber sahihmiş gibi yapman, kimse uydurma demedi gibi lafların cidden çok komik. Cevap veremediğin yerde hileye, laf döndürmeye başlaman ne kadar köşede kaldığının göstergesi.

Biz selefin İSTİVA ve NUZUL hakkındaki görüşlerini seleften nakillerle koyuyoruz. Sizler ise hala şu dedi bu dedi. Hadi Selefin kendi kitaplarından ispatlayın. Sen önceki yazılarımda söylediklerime cevap ver. sonra gel yeni şeyler ekle. Biiznillah Selefi Salihinin her zaman akidesini savunmuştur.

Sizin gibi tevilci olup, mufavvidayı savunan şaşkınlara gelince, her biriniz ayrı telden çalıyorsunuz. Birinin dediğini biri tutmuyor. Halbuki selefe bak. Aralarında hiç bir asli ihtilaf yoktur.

Yine zikrediyorum şu aşağıda yazacağım HANBELİLER ALLAH'IN GÖKTE OLDUĞUNU VE HABERLERİN ZAHİRİNE GÖRE ALINACAĞINI SÖYLÜYOR. Kalınlaştırdıklarımı iyi okuyun kimler bir bakın :
Abdullah bin Ahmed bin Hanbel, Salih bin Ahmed bin Hanbel, Ebu Davud es-Sicistâni, Ebû Abdullah el-Mervezî, et-Tirmizî, Ebû Bekir el-Hallal, Ebû Muhammed el-Berbehârî, Ebü'l-Kâsım el-Hırakî, Ebû Bekir en-Neccâd, Ebû Bekir Abdülazîz b. Cafer, Ebü'l-Hüseyin îbn Sem'ûn, İbn Batta el-Ukberî, İbn Mende, Ebû Ya'lâ el-Ferrâ, Şerîf Ebû Ca'fer el-Hâşimî, Abdullah b. Muhammed el-Herevî, Ebü'l-Ferec Abdülvâhid b. Muhammed eş-Şîrâzî, Ebü'l-Hattâb el-Kelvezânî, Ebü'l-Muzaffer Avnüddin, Abdülkâdir-i Geylânî, Abdülganî b. Abdülvâhid el-Cemmâilî , Muvaffakuddin İbn Kudâme, Fahreddîn Muhammed ibn Teymiyye, Takiyyüddin ibn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdullah Şemseddİn b. Müflih, Ebü'l-Ferec Zeynüddîn îbn Receb

Yahu bu kadar alim varken söz yapmak.. Cidden ihtiras, akılları baştan alıyor.

Selefi Salihine şüpheci demene şaşırmadım. El, ayak, parmak. Bunların hepsi Allah'ın zatına yakışır şekilde kendi sıfatlarındandır.

Bir insan "Ben duyuyorum" dediğinde size göre müşebbihe olmalı. Çünkü Allah'ta duyuyor.

Bunun izahı şudur. İnsanlar kendilerine yakışır şekilde duyma yetisine sahiptir, Allah'ın duyma sıfatı ise yarattıklarına benzemeyen bir sıfattır.

Yine el, parmak ve tümr haberi sıfatlar bu şekildedir.

Sen selefi iken, tevilci olmuşsun. Euzubillahimişşeytanirraciym.

Bence hocalarına söyle yeni şeyler yazsınlar, yazsınlar ki sende o kabirperestlerin yazısından, doğruluğunu araştırmadan, copy paste yapasın.

İlk önce yazılarımdaki herşeye cevap ver, sonra kelama geç.


 
Ş Çevrimdışı

Şok

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İlaveler yapmıştım bilahare okuyunuızz....Ayrıca asıl konumuz Buharinin tevili hakkındda hala bir şey demiyorsun...

Hanbeli alim İbn-i Kudâme derki,-''.Haberi sıfatların manalarının tevil ya da tefsir edilmesinden sükût edilmesi” gereği ve ma'nâlârının yalnızca Allah teala tarafından bilinilebileceği hakîkati, Kitâb’ın, Sünnet’in ve Selef’in ittifakıyla sabittir.[Tahrimu’n-Nazars. 47,48,49,50]

Peygamberimiz bu ayetlerin manalarının bilinmesinin vacib olduğunu söylememiştir. Kendisi de açıklamamıştır [Age. s.50)

Bu konuda tevile girişmek Allah’ın zatı hakkında bilgisizce söz söylemek olacaktır. Luğavi açıdan bu lafızların manalarının bilinmesinden o manaların Allah’ın muradı olduğu neticesine varılamaz. Çünkü luğat açısından başka manalara gelmesi de söz konusu olduğu gibi, Allah’ın muradının o mana olduğunun iddiasının onayı da gerekir. Bu onay peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatıyla imkan haricine çıkmıştır. Diğer taraftan Allah kendisi hakkında bilmediğimiz halde konuşmamızı haram kılmıştır. Bu sebeple bu lafızların manalarına girilmemeli, Allah’ın muradı üzerine iman edilmelidir. [Age. s.51]''

-.Sahâbe-i Kiram bu ayet ve lafızların manaları hakkında sükut etmişler, konuşmamışlardır. Peygamberimiz, “benim sünnetim ve benden sonraki Raşit halifelerimin sünneti üzerine olun, böyle olmaya çok dikkat edin sonradan ortaya çıkanlardan (bidatlerden) uzak durun,(Age. s.51)Diğer taraftan bizim susmamız ve manalarını Allah’ın bilgisine havale etmemiz, zaten bize söz nisbet edilmesini engeller mahiyyettedir. Susana söz nisbet edilemez(İbn Kudame, Tahrimu’n-Nazar:s.55)
 
Ş Çevrimdışı

Şok

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İbni Hacer Heytemi'nin,Ebu Bekir İbni Arabi'nin,İbni Hacer Askalani'nin,Aliyyyu'l Kari'nin İbn el-Cevzî'nin Hanbelilere karşı eleştirdiği hususları, H. 457'de vefat eden meş*hur Hanbelî hukukçusu EI-Kadî Ebu Ya'Iâ zikr etmiştir. Bu zatın sözleri, kendisine yöneltilen ağır eleştirilere yol açmıştır. Hatta, bir kısım Hanbelî hukukçuları.

(İbni Temimi el-Hanbeli)diyorki - «Ebu Ya'lâ, Hanbeli mezhebini öyle bir şekilde sıçmıştırki denizlerin suyu dahi, o lekeyi yıkayamaz.» demişlerdir.(İbni Esir el-Kamil bahar yay.10-60 vd)

Yine, Hicrî 527'de vefat eden, Hanbelî mezhebine mensup olan, İbn Ezzağferan da Ebu Ya'lâ'nm sözlerine benzer şeyler söylemiş*tir. Bu şahıs hakkında bazı Hanbelî âlimleri de şöyle demişlerdir: «Bu adamın sözlerinde, uyanık kişilerin dahi hayret edeceği teşbih*ler vardır.» Görüldüğü gibi,gerçek Hanbelîler, hicrî dördüncü ve beşinci yüzyıllar*da meydana gelen bu gidişe karşı çıkmışlardır.(Ebu Zehra İtikadî Mezhepler Tarihî )

Buna rağmen alimlerce Hanbelilerin teşbih ile suçlanmalarının sebebleri bu tür kişiler olsa gerek.Hanbeli mezhebinden Kadı Ebu Ya'la Haberi sıfatlar konusunda aşırı görüşlerinden dolayı Safedi,İbni Asakir'den naklen Hanbeli imam Ebu Muhammed et-Temimi'nin şöyle dediğini nakleder ''Allah onu bağışlamasın Hanbelilere öyle bir çamur attıki kıyamete kadar asla temizlenmez''

Bu sözü nakleden diğer bir imam İbni Esir'de onun hakkında ''bir çok acipliklerin bulunduğu ve kişiyi tecsime götüren'' Kitabu's-Sıfat (İbtalü't-Tevilat liahbaris-Sıfat) adlı eserini yazdığından bahseder.(İbni Kesir Kamil,52)

İbnü'l-Arabî, yaşadığı çağın en mutaassıp insanlarının Hanbeli mezhebi mensupları olduğunu bildirir Bağdat'ta Ebû Ya'la Muhammed b. el-Hüseyin el-Ferrâ ile karşılaştığını, onun haberi sıfatlar konusundaki görüşlerini doğru bulmadığını belirtir. Butürlü kimselerin avamdan çok sayıda tabileri olduğunu zikrederek onların "Hakk'a âsi, halka da asabi olmuş" kimseler olduğunu bildirir ve bu kimselerin düşünmeyen akılları, görmeyen gözleri ve duymayan kulakları bulunduğunu kaydeder.(el-Avâsım mine'i-iavâsim, s. 211)

Hanbeli İbnu'l Cevzi derki;''Akaid konularında kitabı olan ve yanlış sözler sarf eden üç kişi gördüm: Ebu Abdullah b. Hamid, Kadı Ebû Ya'lâ, îbn-i Za'vanî. Bu kimseler selefe karşı adeta avam gibi davranmış, onlara gölge düşüren kitaplar yazmışlardır. Haberi sıfatları duyularımızla idrak ettiğimiz sıfatlar olarak anlamış; Allah'ın (C.C.) Adem'i (A.S.) kendi suretinde yarattığını, O'nun zatından ayrı olarak sureti, yüzü, gözleri, ağzı, dişleri, yüz, rengi, elleri, parmakları, avucu, serçe parmağı, baş parmağı, göğsü, bacağı, baldın, ayaklan olduğunu söylemişlerdir. Allah'ın (C.C.) başının olup olmadığını duymadıklarını söyleyerek bu konuda bir isnadda bulunmamışlardır. Bunlar müteşabih nasslardaki isim ve sıfatlan zahiri mana*sında anlamış onlara İslâm'da olmayan bir sıfat ismi vermişlerdir. Bunların bu tutumlarında ne nakli ve ne de akli bir delilleri yoktur. Bunlar sıfatlarla ilgili lâ*fızları zahiri manalarından Allah'a (C.C.) uygun olan manalara sarfetmeyi emre*den nasslara, iltifat etmemiş bu lâfızların zahirinin gerektirdiği sonradan olma*ya mahsus sıfatları reddetmeye yönelmemişlerdir''

… Aciz kanatimizce meşhur müfessir Taberi'yi evinde sıkıştıran ve gömdürmeyen ,Eşarileri mescide sokmayan ,İbni Hibbanı sicistandan çıkaran İzz b.Abdusselama olmadık şeyler yapan bu tür Hanbeli gruplar olsa gerek Allahu alem.)

el-Berbehârî ye gelince sunnesinde istiva için culus açıkca ifade ettiğini hatırlayoruym.Allahualem..
 
Ehli Hadis Çevrimdışı

Ehli Hadis

Üyeliği İptal Edildi
Banned
İlaveler yapmıştım bilahare okuyunuızz....Ayrıca asıl konumuz Buharinin tevili hakkındda hala bir şey demiyorsun...

Hanbeli alim İbn-i Kudâme derki,-''.Haberi sıfatların manalarının tevil ya da tefsir edilmesinden sükût edilmesi” gereği ve ma'nâlârının yalnızca Allah teala tarafından bilinilebileceği hakîkati, Kitâb’ın, Sünnet’in ve Selef’in ittifakıyla sabittir.[Tahrimu’n-Nazars. 47,48,49,50]

Peygamberimiz bu ayetlerin manalarının bilinmesinin vacib olduğunu söylememiştir. Kendisi de açıklamamıştır [Age. s.50)

Bu konuda tevile girişmek Allah’ın zatı hakkında bilgisizce söz söylemek olacaktır. Luğavi açıdan bu lafızların manalarının bilinmesinden o manaların Allah’ın muradı olduğu neticesine varılamaz. Çünkü luğat açısından başka manalara gelmesi de söz konusu olduğu gibi, Allah’ın muradının o mana olduğunun iddiasının onayı da gerekir. Bu onay peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatıyla imkan haricine çıkmıştır. Diğer taraftan Allah kendisi hakkında bilmediğimiz halde konuşmamızı haram kılmıştır. Bu sebeple bu lafızların manalarına girilmemeli, Allah’ın muradı üzerine iman edilmelidir. [Age. s.51]''

-.Sahâbe-i Kiram bu ayet ve lafızların manaları hakkında sükut etmişler, konuşmamışlardır. Peygamberimiz, “benim sünnetim ve benden sonraki Raşit halifelerimin sünneti üzerine olun, böyle olmaya çok dikkat edin sonradan ortaya çıkanlardan (bidatlerden) uzak durun,(Age. s.51)Diğer taraftan bizim susmamız ve manalarını Allah’ın bilgisine havale etmemiz, zaten bize söz nisbet edilmesini engeller mahiyyettedir. Susana söz nisbet edilemez(İbn Kudame, Tahrimu’n-Nazar:s.55)



Şu çevirilerin hepsi yalan ve hilelerle doludur. Copy/Paste yaptığını anladıkta, bir alime atılan bu iftiraların bu denli şerefsizlik ve haysiyetsizlik derecesine varacağını düşünmemiştim. Ki ne gariptir, İbn Kudame ve teyze oğlu Abdulgani müşebbihelik ile suçlanmış, hatta Abdulgani Mısır'a sürülmüştü. O gurabamecmuasın'da çeviren haysiyetsizlere söyle, çevirdikleri sayfaları arapçaları ile koysunda millet hakikatı görsün.Sözlerin tamamını koysunlar ve alimler bunları nasıl açıklamış onu koysunlar. Haydi koyunda görelim.

Ki kimse İbn Kudame hakkında birşey bilmese, onun Isbatu Sıfatul Uluvv kitabında, selefin görüşünün Allah'ın gökte olduğunu ne müthiş nakillerle ispatladığını bilir. nasıl bir mufavvidalık bu? Hem Allah göktedir diye risale yazıyor, ardından mufavvidalık yapıyor?

Alimler, sizin pisliklerinizden beridir.

Evet Ebu Ya'la gibi düşünen alimleri yazmıştım onlar hakkında konuşunda görelim yine yazıyorum : Abdullah bin Ahmed bin Hanbel, Salih bin Ahmed bin Hanbel, Ebu Davud es-Sicistâni, Ebû Abdullah el-Mervezî, et-Tirmizî, Ebû Bekir el-Hallal, Ebû Muhammed el-Berbehârî, Ebü'l-Kâsım el-Hırakî, Ebû Bekir en-Neccâd, Ebû Bekir Abdülazîz b. Cafer, Ebü'l-Hüseyin îbn Sem'ûn, İbn Batta el-Ukberî, İbn Mende, Ebû Ya'lâ el-Ferrâ, Şerîf Ebû Ca'fer el-Hâşimî, Abdullah b. Muhammed el-Herevî, Ebü'l-Ferec Abdülvâhid b. Muhammed eş-Şîrâzî, Ebü'l-Hattâb el-Kelvezânî, Ebü'l-Muzaffer Avnüddin, Abdülkâdir-i Geylânî, Abdülganî b. Abdülvâhid el-Cemmâilî , Muvaffakuddin İbn Kudâme, Fahreddîn Muhammed ibn Teymiyye, Takiyyüddin ibn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû Abdullah Şemseddİn b. Müflih, Ebü'l-Ferec Zeynüddîn îbn Receb


Hala dediklerime söylediklerime cevabın yok. Lafı eveleiyp geveliyorsun. Bana Buhari'nin Vech hakkında ki tefsirini soruyorsun. Halbuki ben ilk önce sana şunu sormuştum ve şunun cevabını ver. Buhari, Halku Efalil ibad eserinde ki nakillerden dolayı müşebbihe midir? Ve Sahihi Buharide ki İstiva konusunda İbn Abbas'tan gelen : Yükseldi rivayetini kabul ettiği için müşebbihe midir?

Evet Taberi'yi evinden çıkarmayanlarda Hanbelilerdi. Hatta bak bakalım Hanbelilerin şeyhi, Ehli Sünnetin öve öve bitiremediği el-Mervezi ne yapmış : Bu senede Bağdat'ta Ebu Bekir el-Mervezi el-Hanbelî ile avam tabakasından bir grup arasında fitne meydana geldi. Bunlar şu ayet-i kerimenin tefsiri üzerinde anlaşmazlığa düşmüşlerdi:
"Belki de Rabbin seni övülecek bir makama yükseltir (ya Muham*med)." (el-İsrâ, 79.) Hanbeliler, Makam-ı Mahmud'un şöyle açıklanabileceğini söylemişlerdi: "Cenâb-ı Allah, hesap yerinde Peygamber (s.a.v.)'i yanında oturtacaktır." Diğerleri dediler ki: "Makam-ı Mahmud'dan kasıt, büyük şefaat bakamıdır." İşte iki taraf bu nedenle anlaşmazlığa düştüler ve birbirlerinden adam öldürdüler. El Bidaye/11.cilt

Bak kendisinden görüş getirdiğin İbn Arabi ne diyor : İşte Muhammed s a v ister cahiliye döneminde ister ondan sonra-Allah’ın ona bir ikramı lutfu ve yüceltmesinin eseri ile-Rabbine asla isyan etmemiştir.Rabbi lutfuyla onu en yüksek mevkiye yükseltmiştir Böylelikle Rabbi onun kendisiyle beraber kürsisi üzerinde o hak günde hüküm vermek için (mahlukatı arasında) oturmaya elverişli olsun diye.(Ahkamu’l-Kur’an III,1530)

Sana göre müşebbihe olmalı, niye delil getiriyorsun? Bak yine ne diyor : “Aridatu El-ahvezi fi şerhi sahihi Et-Tirmizi” adli eserinde, Tirmizi’nin sıfatlar hakkındaki sözünü açıklarken şöyle demiştir : "… Malik ise sıfatları tevil etmemiştir. Malik'in bu konudaki mezhebi; BÜTÜN HADİSLERİN MANASININ BİLİNMEKTE OLDUĞUDUR. Bu nedenle istiva hakkındaki soruya şöyle demiştir : İstiva malumdur, keyfiyeti meçhuldur."

Hanbeli mezhebinin yayılmasını sağlayan yegane insan Ebu Bekr Hallal bakalım ne diyor : " Kıyamet günü Muhammed s.a.v. arşın yanına oturacaktır." Ve devamında nakilleri getirir. Es-Sunne 1.cilt 53 ve 59

Ve yine Ehli Sünnetten getirdiğin o alimlerin bile övdüğü İbn Batta el-Ukberi, el-İbane'sinde Allah'ın gökte olduğunu zikrederek hesap günü Rasulullah s.a.v.'in arşın yanına oturacağını zikrediyor. el-İbane sayfa 60

Evet bu görüşü doğru değil, fakat senin delil getirdiğim alimlerden biri ve o alimlerin övdüğü kişiler bile bunu söylüyor.

İbn Cevzi, telbisi ibliste Gazaliye ve Beyazıd Bestamiye hakaret ediyor ve kabirden istiğaseye hakaret ederek İbn Akil'den bunu yapanların kafir olduğunu naklediyor.
Bunuda kabul eder misin?

Yine İbn Hacer el-Askalani gibi Mufavvida birinden delil getirirken şunu unutmuşsun, o İbn arabi gibilerini tekfir eder. Bunu kabul ediyor musun? Ve o, sana göre müşebbihe olan İbn Teymiyye'yi övgüde en ileride olanlardan???

Yine el-Heysemi, el-Alam bi Kavaitul İslam kitabında kabirden istiğase yapanın icma ile kafir olduğunu ve muayyen olarak tekfir edileceğini zikreder. COPY/PASTE yaptığın hocaların bunuda yazsınlar.

Neyse dediğim gibi açıkça Hanbelilerin itikadı ortada. Ta Ahmedin oğlunda bu zamana kadar. Talebelerinin hepsi, ve onlarında talebelerinin hepsi kitaplarında görüldüğü gibi aynı akidede. Otuzdan fazla Hanbeli alimi varken, tenakutları ile meşhur İbn Cevzi ile delil getirmen çok basit kalmış. Hocaların çok biliyorlarsa, Selefin kitaplarından nakillerle Selefin mezhebini açıklasınlar. Yapabiliyorlarsa??
 
Ş Çevrimdışı

şok 2

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Ne zaman selefi vehhabilerin batıl akidelerini çürütsek ya yasaklanıyor yada banlanıyoruz...Korkmayın canım bu kadar..

İbn Teymiyye, İbnu'l-Kayyım ya da bir başkası, bu Din'e faydalı hizmetler yapmış, samimiyetle çalışmış kişi, kim olursa olsun, iyiliklerini, hasenatını da anmak gerekir. İbn Teymiyye hakkında nasıl bir karar vermek gerektiği konusunda hafız ez- Zehebî’nin en-Nasîhatu'z-Zehebiyye olarak bilinen risalesi yol gösterici olabilir, ez- Zehebî, İbn Teymiyye'yi yakından tanımakla birlikte tartışma konusu olan görüşlerinde itidali muhafaza ettiğini söyleyebileceğimiz bir alimdir. Her ne kadar İbn Teymiyye'nin çağdaş takipçileri bu risalenin ez-Zehebî'ye nisbeti konusunda birtakım şüpheler izhar etse de, bu konuda herhangi bir problem yoktur.es-Sehavi, Zehebi'nin nasihatını gördüğünü kaydetmiştir (El-İ‘lân bi’t-tevbîh li men zemme’t-târîh, s.136).

ez-Zehebî bu risalesinde İbn Teymiyye'nin ilmini, fazlını ve müsbet yanlarını sıraladıktan sonra eksik yanlarını da ortaya koyar ve kendisine nasihat eder.

Aslında İbn Hacer'in ed-Düreru'l-Kâmine'deki tavrı da pek farklı değildir. O, bu eserinde İbn Teymiyye'nin şazz ve zararlı görüşlerini zikrettiği gibi, meth-u sena edenlerin görüşlerine de yer verir.



Soru; İmam Buhari vech sıfatını tevil ederken kelamcılaramı uymuştur.?..Sadece bir soru .....

 
Ehli Hadis Çevrimdışı

Ehli Hadis

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Ne zaman selefi vehhabilerin batıl akidelerini çürütsek ya yasaklanıyor yada banlanıyoruz...Korkmayın canım bu kadar..

İbn Teymiyye, İbnu'l-Kayyım ya da bir başkası, bu Din'e faydalı hizmetler yapmış, samimiyetle çalışmış kişi, kim olursa olsun, iyiliklerini, hasenatını da anmak gerekir. İbn Teymiyye hakkında nasıl bir karar vermek gerektiği konusunda hafız ez- Zehebî’nin en-Nasîhatu'z-Zehebiyye olarak bilinen risalesi yol gösterici olabilir, ez- Zehebî, İbn Teymiyye'yi yakından tanımakla birlikte tartışma konusu olan görüşlerinde itidali muhafaza ettiğini söyleyebileceğimiz bir alimdir. Her ne kadar İbn Teymiyye'nin çağdaş takipçileri bu risalenin ez-Zehebî'ye nisbeti konusunda birtakım şüpheler izhar etse de, bu konuda herhangi bir problem yoktur.es-Sehavi, Zehebi'nin nasihatını gördüğünü kaydetmiştir (El-İ‘lân bi’t-tevbîh li men zemme’t-târîh, s.136).

ez-Zehebî bu risalesinde İbn Teymiyye'nin ilmini, fazlını ve müsbet yanlarını sıraladıktan sonra eksik yanlarını da ortaya koyar ve kendisine nasihat eder.

Aslında İbn Hacer'in ed-Düreru'l-Kâmine'deki tavrı da pek farklı değildir. O, bu eserinde İbn Teymiyye'nin şazz ve zararlı görüşlerini zikrettiği gibi, meth-u sena edenlerin görüşlerine de yer verir.



Soru; İmam Buhari vech sıfatını tevil ederken kelamcılaramı uymuştur.?..Sadece bir soru .....


Çok güldürdün. Neyi çürüttün. Günlerdir kıvranıp delillere cevap veremeyince ah-ıh diyip kıvırıyorsun. Okuyanlar zaten hakkı görüyor.
Nasılda kudurup tekrar gelmişsin. Yukarıdaki hiç birşeye cevap veremeden şaşıp kaldın. Hala komik komik sözler diyorsun ne diyelim...

Bu birincisi. İkincisi o risalenin Zehebi'nin olmadığı kanıtlanmış iken bu çabaların boşa. Risaleyi okumadığın bile belli. Bu risalede İbn Teymiyye'ye ilmine veyahut başka birşeyine övgü yok ki? Bu bile okumadan COPY/PASTE yaptığının göstergesi. Yalanın buradan belli. Bu risalede bir gram övgü yoktur. Bu risaleninde uydurma olduğunu herkes biliyor. Bunuda şimdi mana yönü ile kanıtlayacağım.

Ayrıca Durerul Kamine'yi okudun da mı bu yalanları sallıyorsun? Bana İbn Hacer'in İbn Teymiyye'yi kötülediği ve ya şazz görüş dediği şeyleri arapçası ile koymaz isen en adi iftiracı ve alçaksın. Onu nasıl övdüğü ortada iken, bunu yapmaz isen şeref yoksunu, alimlere iftira eden biri olduğun ortaya çıkacak.

Üçüncüsü, Buhari'nin ki tevil değil dahili tefsirdir. "Ve yine denilir ki " lafzından bu ortada. Tıpkı şu lafız gibi : Allah'ın vechini istemek. Burada ki birinci Mana Allah'ın yüzünü görmek istemek, ikinci Allah'ın rızasını istemektir. BUHARİ NASILDA VECHİ YÜZ OLARAK ANLIYOR ŞİMDİ GÖRECEĞİZ.Bak bakalım ne diyor Buhari : -Nakillerin Hepsini Sahihi Buhari Türkçe Çeviriden Koyuyorum-

Kasas Suresi Babı

"Allah ile birlikte diğer bir tanrı daha edinip tapma. O 'ndan başka hiçbir tanrı yok. O ynun vechinden başka herşey helak olucudur. Hüküm O onundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz"

Buradaki "İllâ vechehu", "İllâ mulkehu" ma'nâsınadır. "İllâ" istisnâsıyle Allah'ın yüzü murâd edildi de denilir.

*BURASI BUHARİ NASILDA AÇIKLADI MEVZUYU. FOYANIZ ORTAYA ÇIKTI. DAHA DELİLLENDİRMEYE LÜZUM BİLE YOK. AMA DEVAM EDELİM*


Rahman Suresi Babı

“O iki cennetten başka iki cennet daha vardır"

Bize Ebû İmrân el-Cevnî, Ebû Bekr ibnu Abdillah ibn Kays'tan; o da babası Abdullah ibn Kays'tan (yânî Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den) tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan şeyler hep gümüş*tendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların kapları ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle bun*ların kendi Rabb'lerine bakmaları arasında, Allah'ın vechi üzerinde*ki büyüklük ridâsından başka birşey bulunmayacaktır"

* İŞTE BUHARİ ALLAH'IN VECHİNE BAKACAĞIMIZI, CEHMİYYEYE REDDİYE VERİRKEN NASILDA ISRARLA GÖZÜMÜZE SOKUYOR*


Yunus Suresi Babı

"Onlara ecelleri hükmedilirdi" demek, aleyhine beddua edilen kimse elbette helak edilirdi ve Allah onu öldürürdü demektir.
iyi iş ve güzel amel yapanlara daha güzel iyilik bir de ziyâde vardır"

"Ve misluhâ husnâ", yânî bu güzelliğin misli ihsan ve ikram olarak onun gibi diğer bir güzelliktir, ziyâde de mağfirettir.
Mucâhid'den başkası da: "Ziyâde" Yüce Allah'ın yüzüne, cemâline bakmaktır, demiştir.

*İŞTE BUHARİNİN GETİRDİĞİ BU SÖZLERDEN BAŞKA AÇIKLAMA YAPMAYA LÜZUM VAR MIDIR?*

Yüce Allah'ın " Bir takım yüzler o gün parıldar, Rablerine bakarlar" kavli hakkında ki Bab

Abdullah ibn Kays(R)'tan (şöyle demiştir): Peygamber
(S) şöyle buyurdu: "İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerin*de bulunan eşyaları gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bun*ların kapları ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetin-deki cennetliklerle bunların Rabb lerine bakmaları arasında Allah'*ın vechi üzerinde bulunan kibriyâ ve azamet perdesinden başka birşey bulunmayacaktır"

Nasıl da Buhari, Allah'ın yüzüne bakacağımızı belirtti açıkça hadislerin tefsiri ile. Yani ahirette bakacağımız şeyin Allah'ın o yüce vechi olduğunu nasılda belirtti! Sadece Allah'ın mülkünü kast etseydi ahiretten bahsederken neden bu hadisi getirdi? Neden Allah'a bakacağımızı söylerken sadece aramızda O'nun Kerim Vechinin üzerindeki perdeden bahsetti? İşte dediğinizin nekadar çürük olduğu ortada... Zaten üstteki üç nakil herşeyi apaçık ortaya koymuştu.

Bak yine Allah'ın "Gözler" sıfatı için Buhari hangi hadisi delil getiriyor :

Sana karşı, Gözümün önünde yetişmen içinde bir sevgi bırakmıştım ( Taha Suresi) Babı

Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'in yanında Deccâl zikrolundu. Bunun üzerine Peygamber: "Şüphesiz Allah sizin üzerinize gizli olmaz. Çünkü Allah sakat gözlü değildir" buyurdu ve eliyle kendi gözüne işaret etti. "Mesih Deccâl ise, sağ gözü sakattır. Sanki onun gözü, salkımındaki emsalinden dışarı çıkmış iri bir üzüm tanesi gibidir" buyurdu

*BUHARİ'NİN İTİKADINA NE DİYECEKSİN? ODA MI MÜŞEBBİHEDİR?-haşa-*

Bak Buhari Allah'ın eli hakkında ne diyor ve nasılda Allah'ın elinin kudret olmadığını üstüne basa basa sizin gibilerin gözüne sokuyor :

Ey İblis! İki elimle yarattığıma seni secde etmekten men eden nedir? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun? Kavli Babı

Bize Hişâm ed-Destevâî, Katâde'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Allah kıyamet gü*nünde mü'minleri böylece toplar.
—İçinde bulunduğumuz şu durumumuzdan bizleri kurtarması için Rabb'imize şefaat istesek, derler.
Ardından Âdem Peygambere gelirler ve:
— Yâ Âdem! İnsanların sıkıntıda olduklarını görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi.. ( Hadis çok uzun olduğundan nakletmiyorum. Dileyen tamamına bakabilir. Adem a.s Nuh için gönderilen ilk Peygamberdir der, ona gidin buyurur. Nuh ise İbrahime gidin o Halilurrahmandır der, İbrahim ise Tevrat verilmiş ve Allah'ın konuştuğu Musa'ya gidin der. Musa ise İsa Allah'ın kelimesi olandır, ona gidin der, İsa ise affedilmiş Muhammed s.a.v'e gidin der. İnsanlar sırayla Nuh a.s, İbrahim a.s, Musa a.s ve İsa a.s'a, son olarakta Rasulullah s.a.v'e gidecekler)

Şimdi burada bize Buhari çok müthiş bir şekilde "el" sıfatına "kudret" diye tevil edenleri rezil ediyor. Dikkat edilirse her Peygamber kendine has bir özelliği ile övülüyor. Birisi ilk Peygamberlikle, biri Allah'ın halili olmakla, birisi Allah'ın konuşması ile birisi affedilmesi ile.

Adem ise Allah'ın iki eliyle yaratılması ayrıcalığı ile övülüyor. Eğer "elden" kasıt "kudret" ise Allah tüm herkesi kudreti ile yaratmıştır. Eğer "el"den mana "kudret" olsaydı Adem'e niye bunu bir ayrıcalık görüp övgü ile bunu ifade etsinler? Fakat insanlar bunu sadece Adem'e karşı zikretmektedir. Bu da apaçık "el" den kastın "kudret" olmadığını ortaya koyuyor.

Ve yine Buhari devam ederek şu hadisi naklediyor :

Sufyân es-Sevrî'den (şöyle demiştir): Bana Mansûr ve Süleyman ibn Mıhrân el-A'meş; ikisi de İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd(R)'dan şöyle tahdîs etti: Pey*gamberce bir Yahûdî geldi de:

— Yâ Muhammed, Allah gökleri bir parmağında, Yer tabaka*larını bir parmağında, dağlan bir parmağında, bütün ağaçlan bir par*mağında, öbür mahlûkları da (beşinci) bir parmağında tutar, sonra: Melik ancak benim (bütün kâinatın hükümdarı ancak benim)! der, dedi.

Bu haber üzerine Rasûlullah (S) ağzının sonundaki dişleri görü-lünceye kadar güldü. Sonra da: "Allah'ın kadrini O'na lâyık olacak bir SÛrette hükkiyle takdir edemediler... " [el-En'âm: 91; el-Hacc: 74; (ez-Zumer: 67)] âyetini okudu.

Yahya ibn Saîd el-Kattân bu hadîsi söyledi de bunda şunu ziyâde etti: Fudayl ibnu Iyâd, Mansür'dan; o da ibrahim'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan: "Rasûlullah (S), Yahûdî âliminin (Tevrat'tan naklettiği) bu sözünden hoşlanarak ve onu tasdîk ederek, sondaki dişleri görülünceye kadar güldü" fıkrasını ziyâde etti.

Heralde bu açıklamaya lüzum olmayacak, eli nasılda zahiri anladığının en açık örneği. Ve yine bu babta şunu zikrediyor :

Bana amcam el-Kaasim ibn Yahya, Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da îbn Umer(R)*den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle demiştir: "Şübhesiz Allah kıyamet gününde bütün Arz'ı avu*cuna alır, gökler de O'nun sağ elinde olur. Sonra:
— Melik ancak benim! buyurur".

Ebû'l-Yemân da şöyle dedi: Bize Şuâyb, ez-Zuhriden haber verdi: Bana Ebû Seleme haber verdi ki, Ebû Hureyre: Rasûlullah (S): "Al*lah Taâlâ bütün Yer tabakalarını avucuna alıp dürer" buyurdu, de*miştir

Daha açıklamaya lüzum yok. Buhari herşeyi ve kendi akidesini açıkça ortaya koydu.

Hatta siz, Allah için "şey" diyenlere bile müşebbihe dersiniz. Bak Buhari ne diyor :

21.Bab

"De ki: Şâhid olmak bakımından hangi şey daha büyük? De ki: Benimle sizin aranızda Allah, hakkıyle Şâhidd " (el-En'âm: 19)
Bu âyette Allah kendisini "Şey" diye isimlendirmiştir
Hâlbuki Kur'ân Yüce Allah'ın zatî sıfatlarındandır (Her sıfat, "O mevcûddur" ma'nâsına olarak "Şey" diye isimlendirilir).
"Kullu şey'in hâlikun illâ vechehu = O'nun zâtından başka herşey helak olucudur" (ei-Kasas: 88) (âyeti de Allah'a "Şey denilmesine delildir).

Hatta Allah'ın arşı üzerinde olduğunu nasıl ispat eder bak bakalım. Zikrettiği hadise ve bab başlığına iyi göz at.

Buhari dedi ki :

"O'nun ARŞI SU ÜZERİNDE İDİ","O BÜYÜK ARŞIN SAHİBİDİR" ( TEVBE 129, MUMINUN 86, NEML 26) BABI

Bize îsâ ibnu Tahmân tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik(R)*ten işittim, şöyle diyordu: Hicâb âyeti (ei-Ahzâb: 53) Zey*neb bintu Cahş'ın evlenmesinde indi. Peygamber (S) o gün Zeyneb'-in düğün yemeği olarak insanlara et ve ekmek yedirdi. Zeyneb de Peygamber'in diğer kadınlarına karsı öğünüp iftihar ederdi ve:
Şüphesiz Allah Teâlâ beni Peygamber ile göklerde nikâh etti.


Bunlar gören gözler için yeterlidir. Sen bizin sorularımıza sürekli dansöz gibi kıvırdın. Ama biz hakkı işte böyle ortaya koyarız.

Şimdi gelelim Zehebi'ye attığın iftiranın uydurma olduğunun ispatına. Bunu yaparken Zehebinin olduğu iddia edilen sözlerini kırmızı, kendi sözlerimi siyah yapacağım. Burada kaynağım ise değerli bir kardeşimin yazdığı müthiş eseridir. Verdiğimiz kaynaklardan bu sözler tahkik edilebilir. Ayrıca burada senin gibi mutezile ehlinin çevirisini kullanacağım. Bazı yerleri atlıyorum gerek olmadığı için. O yerleride görüp, risalenin aslından okuyabilirsiniz. En son kısımda İbn Teymiyye hakkında Zehebi’nin güzel sözlerini nakledeceğim. RİCAM SON KISIMDA NAKLETTİĞİM O GÜZEL SÖZLERİ HER İNSANIN OKUMASIDIR. Sonrası ise insafa kalmıştır. İlk önce kısaca Sehavi ile ilgili iftirayı temizleyelim, sonra risale ve cevabı ile devam edelim.

Birincisi çeviride, "Nasihatı gördüm" diye birşey yoktur. Sehavi şöyle der : " O İbn Teymiyye'yle alakalı bir eser yazdı" ve ardından Zaglulilm adlı risalesinden nakil yapar. Şimdi hileniz nasılda ortaya çıktı. Kastedilen açıkça Zaglulilm risalesidir. Bunda onu defaatle övmüştür. Ayrıca Sehavi, aynı risalede İbn Subki'nin , Hocası selefi akidede olduğu için ve Eşarileri az övdüğü için kızmış ve onu tenkit etmiştir. Ayrıca Sehavi'ye göre hadis cerh ve ricallerinde İbn Teymiyye hüccettir. Durum bu iken, velev ki o risale bu uyduruk risale olsaydı Sehavi bunu niye bildirmedi?

Ve yine ayrıca bu risaleyi aktaran kişi, İbn Teymiyye ve Zehebi düşmanı olan, Ebu Said Alai'dir. Nasıl oluyorda bu adam düşmanından risale naklediyor. Bak bu adam Zehebi hakkında ne diyor : " O Tenkiz'e çok saldırmıştı. Onda güzel olan yerleri atlamıştır. Tenkiz'in suçu İbn Teymiyye'ye çokça saldırmasıydı" -İbn Hacerden Naklen Durerul Kamine-

Ve yine İbn Subki, Tabakat eş-Şafiyye'den, Alai denen adamın Zehebi hakkında ki kötü sözlerini toplamıştır. Ve orada Alai Zehebi şunla suçlar : Ona göre Zehebi İbn Teymiyye'ye saldıran kişilerden nefret eder, ve onları övmez. Onlar hakkında kötü konuşur.

Bu durumda iken o niye bir kere bile bu risalenin varlığını veya naklettiğini zikretmemiştir?

Herşey çok açık.

Biz yinede risaleyi nakledelim ve gereken cevapları verelim :

Bütün hamdler Allah’a olsun.

Ben de diyorum ki ilk yalan, ilk sözle başladı. Asıl olarak çeviri şu şekilde olmalıdır: “Zelil olduğum için Allah’a hamd olsun”

İmamul Muhaddisin Zehebi gibi birinin böyle batıl bir söz söylenmesi beklenemez. Biliyoruz ki o şu ayetli ve hadisi, ona bu iftirayı atanlardan daha iyi biliyordu : “İzzet Allah'ın ve O'nun Resûl'ünün ve mü'minlerindir. Ve lâkin münafıklar bilmiyorlar.” Münafıkun-8

Bir mü'mine yapılan zillet ve hakareti görüpde onu kaldırmaya güç yetirdiği halde, onu kaldırmayanları Allah din gününde zelil eder. bulunmayanları Cenab-ı Hak mahşerde zelîl eder. Müsned, 3/487

Evet bu ayeti ve hadisi bilmeyen sofiler, genelde kendilerine hakaret ederler ve kendilerine zelil derler. Zehebi’ye iftira edilen bu söz ne kadar da sufi sözüne benziyor? Daha ilk baştan, batıl ortaya çıkıyor.

Devam edelim.

Kendi ayıpları, onu başkasının ayıplarıyla uğraşmaktan alıkoyana ne mutlu! Helak o kimseyedir ki, başkasının ayıplarıyla uğraşması, onu kendi ayıplarını görmekten alıkoymuştur.

İmam Zehebi Zeyl Tarihul İslam kitabında, Hocasının aşırı bir biçimde hakkı söyleyip, aşırı şekilde münkerattan sakındırdığını zikretmiştir. Yine, Hocamız Allah için bir şey yaparsa onu o şeyden hiç bir şey alıkoyamaz der.

Yine bir çok kitabında şöyle der : “ O sabah, akşam hayr peşinde koşardı” -Kaynak için Tabakat el-Hanabile”

İki zıt tablo. Bu durumda şöyle bir şey ortaya çıkıyor. Ya Zehebi bir münafık edasıyla bir öyle bir böyle konuşuyor, ya da bu risale Zehebi’nin değil. Bu yüce imamın akidesi ve ahlakı ortada iken hangi seçeneğin doğru olduğu ortada.

Yaşarken ve öldükten sonra İbn Teymiyye’yi, Zehebi kadar öven bir kişi daha bulamazsınız. Devam edelim.

Ne zamana kadar, kardeşinin gözünde çöpü görüp de gözündeki merteği unutacaksın. Ne zamana kadar kendini cakalı tabirlerle övüp, alimleri kınayıp halkın gizli hallerini araştırmaya çalışacaksın.

Bakalım Zehebi, Şeyhulislamın zühdü için ne diyor : İlimde derya olanlardan, sayıları çok az bulunan üstün zekâlılardan, nadir zahidlerden, büyük kahramanlardan, cömert ve muhsin idi.-Tezkiretul Huffaz, İbn Teymiyye’yi anlatırken-

Ve Zaglulilm de diyor ki : O yemeğinde, giysisinde ve kadınlarda zühdlü birisi idi.

Zehebi, İbn Recep’ten Hanbelilerin Tabakaları kitabından naklen , hocası İbn Teymiyye hakkında şöyle dedi : “ Ve halk onu çok severdi , sözünden çıkmazdı.”

Yine İbn Kesir’den nakille halkın onu ne çok sevdiğini göreceğiz-Yazıyı kısaltarak naklediyorum. Dileyen El Bidaye son cilt/14.cilte başvurabilir- : “…Ağlayanların, feryad edenlerin, ona rahmet dileyenlerin, dua edenlerin, övenlerin sesi göğe yükseldi.

…Cenazeye gelenlerin ayakkabıları izdiham nedeniyle sıyrılıp ayaklarından çıkıyor, kabanla*rı, mendilleri ve sarıkları da üzerlerinden düşüyor, ancak kimse buna aldırış etmiyordu. Çünkü hep cenaze ile ilgileniyorlardı.

…İnsanlar büyük bir izdiham içinde Emevî Camii'nin tüm kapılarını açarak dışarı çıkabildiler. Ancak yine de sıkıştılar. Sûkü'l-Hayl'e, gelindiğinde izdiham daha da büyüdü, kalabalık arttı, insanlar fazlalaştı.

…Cenazeye iştirak eden erkeklerin sayısı ise tahminen 60.000 ile 100.000 civarındaydı. 200.000 kişinin katıldığına dair rivayetler de vardır.

…Cenazede ay*rıca büyük bir gürültü ve çok yüksek sesli ağlaşma meydana gelmişti. ..Dımaşk'ın ahalisi ise o zaman sayı bakımından Bağdatlıların onda biri bile değildi. Ama zorba bir sultan kendilerim toplayacak olsaydı bile İbn Teymiye'nin cenaze merasimine bu kadar büyük bir cemaat katıl*mazdı. Kaldı ki İbn Teymiye, sultan tarafından hapsedildiği kalede ve*fat etmişti. Ayrıca fakihlerin ve yoksulların çoğu da bırakınız Müslü*manları, diğer dinlere mensup kimseleri dahi nefret ettirecek şeyleri, İbn Teymiye'den naklediyorlar ve bu gibi şeyleri ona isnad ediyorlardı. İşte bütün bunlara rağmen İbn Teymiye'nin cenazesine katılan insanla*rın sayısı oldukça fazla olmuştu!

..İnsan*lar gelebildikleri her taraftan, hatta Gota'dan ve Merc'den gelip kalenin etrafında toplanmışlardı. Pazardaki, çarşıdaki insanlar birşey yapma*mışlar, âdet üzere açılması gereken dükkanların çoğu da açılmamıştı. Saltanat naibi Tengiz, avlanmak için bir yere gitmiş, bu yüzden devlet erkânı ne yapacaklarını şaşırmıştı. Devlet erkânından, şehir ahalisinden ve Salihiye halkından has dostlar, yakın arkadaşlardan bir grup gelip salonda top*landılar. Cenazenin yanında oturup ağlamaya ve inlemeye başladılar. Adeta kendi canlarına kıyacak derecede feryad ettiler. Cenazenin önünde, arkasında, sağında, solunda sayılarım ancak yüce Allah'ın bileceği miktarda çok in*san vardı. O esnada adamın biri yüksek sesle, "Ehl-i Sünnet imamları*nın cenazeleri işte böyle olur!" diye bağırdı. Oradaki diğer insanlar da ağlaşmaya başladılar. Bu çığlığın duyulduğu esnada diğer insanlar da büyük bir gürültüyle ağlaştılar.

…Ancak kalabalıktan ötürü hiç bir kimse caminin içinde, sokaklarda ve caddelerde secde etme imkânı bulamıyordu. Öğle ezanının vakti yaklaşmış, insanlar her me*kandan gelip oraya toplanmıştı. İnsanlardan bir kısmı da o gün yeme ve içme imkânı bulamayacaklarından ötürü oruca niyetlenmişti. Kalaba*lık ve çokluğun haddi yoktu.

… Herkes kendi kendine ağlayıp tekbir ve tehlil getiriyor, İbn Teymiye'yi övüyor, ona dua ediyor, onun ölümüne üzülüyordu.

…Kısaca demek istediğimiz şudur ki; O gün Emevîlerin zamanından beri Dımaşk'ta daha önce misli görülmemiş görkemli bir gün olmuş, bu vesile ile büyük bir kalabalık toplanmıştı. İkindi ezanına yakın bir za*manda İbn Teymiye kardeşinin yanma defnedildi. Cenaze merasimine iştirak eden insanların sayısını tespit etmek mümkün olmamıştı. Ama diyebiliriz ki şehir halkından, Banliyö sakinlerinden küçük yaştaki çocuklar ve aciz insanlar hariç olmak üzere cenaze merasimine katılma*yan hemen hemen hiç olmamıştı.

.. İlim ehlinden ise üç kişi hariç herkes cenazeye iştirak etmişti. Bunlar da İbn Teymiye'ye düşmanlıkta şöhret bulmuş olan İbn Cümle, Sadr ve Kafçozî idi. Bu kişiler bu törende dışarı Çıktıkları taktirde insanlar tarafından öldürüleceklerini bildiklerinden korkup gizlenmişlerdi.”

Şu sözler heralde, yazının yalan olduğunu anlatmak için yeterli.

Evet Vallahi gıybet ettiği o kimseler, öyle bir çok iyi şeyler bilmişlerdir ki, kul onlarla amel ederse zafere ulaşır. Onları ilgilendirmeyen meselelerden çoğunu bilmemişlerdir. Kendisine önemli olmayan şeyi terk etmesi, kişinin İslamiyet’in güzelliğindendir.

İbn Recep’in için Tabakat el-Hanabile’de hocası Zehebi’nin şöyle dediğini naklediyor : “ Taki Allah Takva ehlini onun sevgisi ile ve onların duası ile doldurdu. Onun düşmanlarını rezil etti. Onunla “Şam” hayata geri dondu.” -NAKLİN TAMAMINI AŞAĞIDA YAPACAĞIZ-

İşte Zehebi’nin İbn Teymiyye karşıtları hakkında ki görüşü bu. Üstüne söz eklemeye bile lüzum yok.

Ey adam (İbn Teymiyye), Allah hakkı için bizden vazgeç. Zira sen gerçekten çok mücadelecisin. Dilinle bilginsin. Rahat duramazsın. Dinde yanlış etmekten kendinizi koruyunuz.

Şimdi, herkesçe malum ki Zehebi, İbn Teymiyye’nin talebesidir ve onun ashabındandır. Mizzi, İbn Kesir, İbn Abdulhadi, İbn Recep gibileride Zehebi gibi İbn Teymiyye’yi savunduğu için Eşarilerce yerilmiştir. Hatta bu risaleyi nakleden iftiracı Zehebi için kitaplarında “ O MÜŞEBBİHEDİR “ der.

Şimdi soruyorum , İbn Teymiyye hakkında her türlü cümleyi toplamaya gayret eden kimseler. Siz bir kere İbn Teymiyye ve Zehebi arasında kötü olay geçtiğini sahih şekilde nakleden bir haber okudunuz mu? Ya da İbn Teymiyye ile çekiştiğini? Tam aksine Zehebi’nin talebesi İbn Subki, tüm gayretini İbn Teymiyye aleyhine sözler toplamakla geçirmiştir. Siz ondan İbn Teymiyye ve Zehebi arasında bir kötü diyalog veya münakaşa rivayet edildiğini gördünüz mü?Aslında bunu açıklamaya bile lüzum yoktu.

İşin garibi Zehebi, İbn Kayyım’dan sonra İbn Recep, İbn Kesir, İbn Abdulhadi ve Mizzi ile birlikte Şeyhulislam’a en çok tabii olan ve onu savunandır. Bu halde “BİZDEN” vazgeç diyor. Üstteki nakle bakılınca, onun muhaliflerine ve düşmanlarına olan tutumu bir kez daha görülecektir.

Devam edelim.

Hele gözü ve kalpleri körleştiren filozofların küfür tabirlerinin durumu nasıldır? Artık sen düşün!Vallahi kâinatta gülünç olduk. Sen, ne zamana kadar felsefi küfrün ince ibarelerini meydana çıkaracaksın ki, sonunda biz onları akli delillerle reddetmeye devam edeceğiz. Ey Adam! Sen filozofların zehirli tabirlerini ve eserlerini defaatle yutmuşsun. Beden, zehirleri çok kullanmayla zehir almaya alışır.

Yalan olurduda, bu kadarını beklemezdik. İbn Teymiyye’nin felsefecilere ve akılcılara müthiş reddiyeleri mevcuttur. Mearicul Vusul, Nakdul Mantık, Er Reddu Alel Mantık, Reddu Alel Felasife ve dahada arttırılabilir. Bunlarn benim bulabildiklerim.

Bakalım kelam hakkında İbn Teymiyye için, Zehebi ne diyor : İbn Receb de yine -hocası ve arkadaşı- Zehebi'den şunu nakleder: "Akli ilmini inceledi ve kelamcılara reddiye yazarak sözlerini çürüttü. Hatalarını tespit edip, insanları onlardan kaçındırdı. En açık ve yüksek delillerle sünnete yardım etti. Bu yolda çeşitli eziyetler görmesine rağmen, hak yoldan dönmedi. -Tabakatu el-Hanabile-

Bir tarafta KELAMCILARA VE AKILCILARA REDDİYE VERDİ VE SÜNNETİ SAVUNDU DİYEN ZEHEBİ, bir yanda ise filozof zehrini yuttun diyen Zehebi. Hangisi gerçek Zehebi?

O her zaman, İslami ilimlerin akıl ve kelamdan temizlenmesi ve Selef-i Salihi’nin o temiz yoluna tabii olunması için çabalardı.

Bakın Zehebi bu konuda ne diyor : “Bütün gücünü sünnetin hakim olmasına ve selefin metodunun galib gelmesine harcamıstır. Bunu gerçeklestirmek için daha önce kimsenin ortaya koyamadıgı gerekçeler ve kanıtlar getirmistir.”-İbn Abdulhadi, Menakıbi İbn Teymiyye’de naklediyor-

Haccac’ın kılıcı ile İbn Hazm’ın dili öz iki kardeş idiler. Sen de (İbn Teymiyye), bunlardan her ikisini beğendin. Sen, bizi Hıristiyanlarla bir tutuyorsun. Allah’a yemin ederim ki, Müslümanların kalbinde, size dair şüpheler vardır.

İşte üstte dediğimiz gibi, İbn Teymiyye asla ve asla bir kere bile, yaşarken Zehebi ile ters düşmemiştir. İbn Subki gibi sıkı biri bile bunu yapamamışken, bizi hristiyanlarla eş tutuyorsun demesi çok yersiz.

Hatta İbn Subki şöyle der : “ Zehebî, Mezzî ve Birzali’ye, İbni Teymiye çok zarar verdi. Başlarına hiçte kolay olmayan işler açtı" -Tabakatuş Şafiyye-

İşte Zehebi’nin öğrencisi, şeyhini kimin tarafına atıyor gör.

Ve unutulmamalı ki, İbn Teymiyye , İbn Arabi ve İbn Sem’un için Hristiyanlardan daha kafirdir demiştir. Başka kimseler için bunu kullanmamıştır. Hele Zehebi için asla kullanmamıştır. Halbuki herkesçe Zehebi’nin İbn Arabi ve taifesini tekfir ettiği meşhurdur.
İşte bu bile bu risalenin, vahdeti vücudcu veyahut bidatçı sofilerden birinin yazdığının delilidir. İlk cümlede buna açıkça delalet ediyor. Bu da yazıda bidat sofizmin izlerinden ikincisidir.

Ve ayrıca tekfir konusunda Zehebi bakalım ne diyor : “İmam Eşari’nin “Müslümanlardan hiç birini tekfir etmiyorum” sözünden sonra şöyle demiştir: Derim ki: Bende bu şekilde itikad etmekteyim. Yine aynı şekilde hocamız İbni Teymiyye’de hayatının son dönemlerinde şöyle derdi: Ben ümmetten hiç kimseyi işlediği bir günah yüzünden tekfir etmem” -Siyeri Alamun Nubela-

İşte Zehebi bu sözüyle hocası İbn Teymiyye’ye katılmakta ve onu kendi yanında hüccet getirmektedir.

Devam edelim.

Kelime-i Şahadet’e dayalı imanın, sağlam olarak kurtulursa sen mutlusun. Sana tabi olan kimse, zındıklığa doğru giden yolunda gittiğinden vay onun haline! Hele o adam, bir de ilmi ve dini de az olup, hakikati iptal ederek nefsani arzusuna uyan birisi olunca, hali daha beterdir. Lakin o kimse zahiren sana yarar sağlar.

Yazıklar olsun Şeyhulislam’a Zehebi’nin zındıklığa doğru giden sözünü yakıştırına..

Zehebi, kitaplarında bir çok yerde hocasına şu lakapı takar : el-Kudve ( Yani takip edilecek kişi) -el Muin fi Tabakati el Muhaddisin-

Yani Zehebi bir yerde, o izinden gidilecek, takip edilecek kişi derken, bir yerde onu takip edenler için zındıklık yolu diyor?

Nasılda iki uç oluyor? Ya Zehebi münafıklık edip kitaplarında İbn Teymiyye hakkında iki yüzlülük yaptı, ya da bu sözler onun değil.
Yine Zehebî , İbn Teymiyye’yi övdükten sonra: İlim, zeka, marifet, ezber, cömertlik ve zühdde zamanının önderidir. Elhamdülillah! Biz onun hakkında ne aşın gidenlerden nede hakkını ver*meyenlerdeniz. Tabi'inin ve Tebei Tabiinin alimlerine kemal anlamda onun gibi benzeyen biri görülmedi. Ben onun gibilerini ancak kitablarda görüyorum...-Mu’cemuş Şuyuh-

Yine Tezkiretul Huffaz’da şöyle diyor : Seyh İbn Teymiyye, Allâme, Münekkit Hafız, Müctehid, Başarılı Müfessir,Seyhülislâm, Zahid, Âlim, zamanında emsali olmayan, Ebu'l-Abbas Ahmed İbn Teymiyye..

Ve şu yapılan müthiş övgüye bakın : “O benim gibi birinin kendisini Övme*sinden daha yücedir. Rüknü hacer ile Makam-ı İbrahim arasında durupta: -Gözlerim onun gibi birini görmemiştir, diye yemin etsem, boşa yemin etmiş olmazdım. Hayır! Vallahi bizzat o kendi bile ilim yönünden kendi gibisini görmemiştir.... “ -Tabaktu el-Hanabile-

Bakın şu övgüye. Diyor ki, ben onu övmeye bile layık değilim. Ben onu övmeye layık bir derecede değilim!

Bunun gibi bir sürü sözü vardır. Şu kadarını nakletmemiz heralde batılın haktan ayrılması için yeterlidir. Eğer bunca övgüden sonra, bu ifadelerin Zehebi’nin söylediğini iddia eden varsa, bilsin ki o Zehebi’ye münafıklığı yakıştırıyor.

Ve herkesçe bilinir ki Zehebi’nin sıfatlar hakkında ki akidesi, Mizzi, İbn Kayyım , İbn Recep ve diğerleri gibi İbn Teymiyye’nin akidesi üzereydi. Hatta bu yüzden Mizzi öldüğünde el-Eşrefiyye müderrisi olamadı. -ALINTI- Bunun nedeni Eşarilerle, Sufilerle ve kelamcılarla çokça çatışmasıydı.- Ramazan Şeşen, Müslümanlarda Tarih Coğrafya Yazıcılığı, 282-

Hatta bir zaman Eşari ve sufilerin baskısıyla görev yapması engellendi -Aynı eser, 185- -ALINTI-
Bu kitabı nakleden kişi ise diğer kitaplarında Zehebi’ye müşebbihe demekten çekinmez.

Devam edelim.

**BURADA KASTEN, RİSALENİN UYDURUK OLDUĞU ORTAYA ÇIKMASIN DİYE ÇEVİRİLMEYEN KISMI NAKLEDİYORUZ**

Allah aşkına, “Perşembe bidatını boşverin”

Bu yazıyı, iftiracılar bilerek çevirmemiş. Burada iki önemli nokta bulunmaktadır. Önemli olan ise ikincisidir.

Birincisi : Bu kısmı çevirmediler, çünkü biliyorlar ki hiçbir alim -BİDATÇI SUFİLER HARİÇ- bidatı boşver demez. Hele ki Zehebi gibi hadis ve selef sevgisiyle kalbi dolup taşan biri..

Düşünün ki Zehebi gibi bidatlara karşı çetin olan biri, bu bayramı yasaklayan İbn Teymiyye’ye, bu bidatı hafife alarak, “Bu bidatı boşver” diyecek. Bunu hangi alim söyler? Dini hafife alan ahmaktan başka bu sözü kim söyler?

İkincisi : En önemlisi ise şudur. Zehebi, Perşembe bidatını işlemenin kati haram olduğunu ve bunun en adi ve çirkin işler olduğunu anlattığı bir risalesi vardır. Adıda , Teşebbuhu elhasis bi ehli elhamis.

Yani düşünün ki Zehebi gibi, bu bidatın adiliğini ve şiddetli haramlığını anlatan bir risale yazan alim, bu bidatı boşverin diyecek?

Bu da, bu risaleyi aklı başında bir muhaddisin değilde, bidat ehli bir sofinin yazdığının en açık üçüncü delilidir. Çünkü Perşembe bidati onların arasında meşhurdu.

Allah için, bu risalede tenakuttan başka ne gördünüz?

Devam edelim.

Eliyle, diliyle cihad edip sana zahirde yardım eder görünse de, batınında, kalbiyle düşmanındır. Çünkü tabilerinin çoğu yanında oturur, sana bağlıların akılları hafiftirler. Avamdan olup çok yalancı, korkusundan dolayı söz söylemekten aciz, kör düşünceli, güçlü hile sahibi veya saf ve salih zekasız kimselerdir onlar.

Halkın hepsinin İbn Teymiyye’ye karşı olan tutumunu yukarıda zikretmiştik. Tekrarlamaya lüzum yoktur.

Devam edelim.

Bu hususta bana inanmıyorsan, adalet ölçüsüyle onların durumlarını araştır.Behey Müslüman (İbn Teymiyye) ! Eşeğinkine benzer arzunla sen, seni methetmek için mi dünyaya geldin. Ne zamana kadar dediğini doğrulayıp da, iyi zatlara düşmanlık edeceksin; ne zamana benliğine inanıp da iyi kişileri ayıplayacaksın? Ne vakte kadar, arzunu yüceltip kulları küçük düşüreceksin? Ne vakte kadar onunla dostluk yapıp da, zahidlerden tiksineceksin ve ne zamana kadar sahih kitaplarımız olan Müslim ve Buhari’nin bile övülmediği derecede kendini öveceksin.

Zahidlerden kasıt, zühd ehli ise yine Zehebinin şu sözleri , ona atılıp küçük düşürme, ve ayıplama gibi iftiraları temizleyecektir.

Zehebi diyor ki : İlimde okyanus, sayıları çok az bulunan üstün zekâlılardan, nadir zahidlerden, büyük kahramanlardan, cömert ve muhsin idi.-Tezkiretul Huffaz, İbn Teymiyye’yi anlatırken-

Yine Tezkiretul Huffaz’da şöyle diyor : Seyh İbn Teymiyye, Allâme, Münekkit Hafız, Müctehid, Başarılı Müfessir,Seyhülislâm, Zahid, Âlim, zamanında emsali olmayan, Ebu'l-Abbas Ahmed İbn Teymiyye..

Ve Zaglulilm de diyor ki : O yemeğinde, giysisinde ve kadınlarda zühdlü birisi idi.

Ve Mu’cemuş Şuyuh’ta diyor ki : İlim, zeka, marifet, ezber, cömertlik ve zühdde zamanının önderidir.

Zamanın en zahidi diye övdüğü birine bu lafları yakıştıran, ya münafıktır ya da sahtekar.

Zehebi ise bu sıfatlardan münezzehtir.

Devam edelim.

Keşke Sahihayn’daki (Müslim, Buhari kitapları) hadisler, senden selamet bulsalardı. Hatta her vakit onları zayıflatmakta, iptal etmekle, kendi görüşüne göre onlara te’vil edip veya inkar etmekle, onlara hücum ediyorsun. Senin kendini bunlardan men etme zamanın yaklaşmadı mı.

İşte yine bir yalan. Bakalım Zehebi , İbn Teymiyye için hadis ilminde ne diyor.

İbn Abdulhadi de -arkadaşı- Zehebi'den naklen şöyle dedi: "Rical, cerh ve tadilleri, tabakaları gibi hadis ilminin tüm konularında tam bir otorite idi. O çağda, bu konuda onun rütbesinde başka bir alim daha yoktu. Ezber ve ezberini anında hatırlama ve bundan delil çıkarma bakımından olağanüstü bir zekaya sahipti. Şöyle denilse doğrudur: İbni Teymiyye'nin bilmediği hadis, hadis değildir" -Ukud ed-Durriye-

Yine Zehebi’nin ve İbn Teymiyye’nin talebesi İbn Recep şöyle der : "Hadis ilmi konusunda müthiş bir bilgiye sahipti. Sahih, sünen ve müsnet metinlerinin ezberi konusunda ise, ona denk olacak kimse yoktu." - Tabakat el-Hanabile-

Yine Zehebi şöyle demiştir : “Zehebi yine diyor ki : “Sünneti en açık deliller ile açıkladı ve savundu. Allah için muhalifleri tarafından eziyete uğradı. Sünneti müdafaa ettiği için korkutuldu. “- Tabakat el-Hanabile-

Yine Zehebi, Zaglulilmde şöyle der : Allah’a şükürler olsun zamanımızda ise bu ilmi(hadis) anlayan ve eser ilmi ile ilgilenenler var. Mesela: Mizzi ve İbni teymiyye ve Berzali..

Ve Buhari-Muslim hadisleri hakkında ki Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin görüşüne bakalım :

“(Kendisine Buhari,Muslim ve Kur’an yazarak satmanın helalliği soruluyor ve işte cevabı)…Buhari ve Müslim gibi meşhur hadis kitaplarına gelince; Gök kubbe altında Kur'anı Kerim'den sonra en sahih kitaplar Buhari ve Müslim'in Sahihleri'dir.” -Mecmu’ul Fetava-

“ (Hakimin zayıflığından bahseden alimlerin cerhlerini zikrettikten sonra şöyle der) …Yalnız bunlardan hiçbirinin hadîslerin sahihliğini belirlemedeki değerlendirmesi, İmâm Müslim'in değerlendirme derecesine ulaşamaz; İmâm Müslim'in değerlendirmeleri de İmâm Buhârî 'nin değerlendirme derecesine erişemez.
Şüphesiz Buhârî'nin eseri, sahihler konusunda yazılan kitapların en kıymetlisidir;
Buhâride hadiste derin idrâk kabiliyeti yanında, insanlar içinde hadîse ve illetlerine en ziyâde vukuf sahibi olanıdır..
İşte bundan dolayı sahih olarak değerlendirmelerinde Buhârî'ye yapılan tenkitlerin pek çoğunda itiraz edenin görüşü değil, Buhârî'nin sözleri tercih olunur.” -Mecmu’ul Fetava-

İşte hem Zehebi’nin, hemde Şeyhulislam’ın sözleri ile iftiralar ortaya çıktı.

Devam edelim.

Tevbe edip dönme vaktin gelmedi mi? Ölümün yaklaşmadı mı; yetmiş yılının basamağında değil misin?Evet Allah’a yemin ediyorum ki, kendi ölümünden bahsettiğini hatırlamıyorum. Hatta ölümden bahsedeni tahkir ediyorsun. Benim kavlime bakacağını zannetmiyorum.

Yine Şeyhulislam’ın zahidliğine laf atılmış. Buna üstte cevap vermiştim. Yeniden nakledelim ki cevapsız ve havada kalmasın.

Tezkiretul Huffaz’da şöyle diyor : Seyh İbn Teymiyye, Allâme, Münekkit Hafız, Müctehid, Başarılı Müfessir,Seyhülislâm, Zahid, Âlim, zamanında emsali olmayan, Ebu'l-Abbas Ahmed İbn Teymiyye..

Ve yine diyor ki : İlimde okyanus, sayıları çok az bulunan üstün zekâlılardan, nadir zahidlerden, büyük kahramanlardan, cömert ve muhsin idi.-Tezkiretul Huffaz, İbn Teymiyye’yi anlatırken devamında-

Ve Zaglulilm de diyor ki : O yemeğinde, giysisinde ve kadınlarda zühdlü birisi idi.

Ve Mu’cemuş Şuyuh’ta diyor ki : İlim, zeka, marifet, ezber, cömertlik ve zühdde zamanının önderidir.

Devam edelim.

Vaazımı da dinlemiyorsun. Belki sana yazdığım bu birkaç sayfaya itiraz etmek için, birçok kitap yazmaya büyük gayretin vardır. Sonu gelmeden sözümü kesiyorsun. Sevdiğin adamdan, devamlı intikam almayı düşünüyorsun. Ta ki, elbette sana diyeyim.

Her akıl sahibi bilir ki , İbn Teymiyye talebesi Zehebi’ye bir sayfa bile reddiye vermemiştir. Yine onun zahidliğini ve şanını överken bunları söylemesi ne kadar zıt ortada. Nakilleri tekrarlayıp uzatmak istemiyorum. Yukarıda ki nakillere başvurabilirsiniz.

Devam edelim.

Sana karşı çok şefkatli ve dost olduğum halde, bana karşı durumun böyle olursa, düşmanlarına karşı durumun nasıl olacak bilmem ki?.. Vallahi, sevmediğin insanlar arasında akıllı, salih ve fazilet sahibi kimseler vardır. Nitekim seni sevenler arasında da yalancılar, facirler, cahil ve tembel, zekasız, yıkıcı kimseler vardır.

Zehebi, Zaglulilm kitabında İbn Teymiyye’nin ashabını övmüştür. Zaten her fırsatta, Hocam dedi ki , Şeyhulislam dedi ki diyerek, kendini onun talebeleri arasına sokmuştur. Mesela bakınız “Şeyh Şemseddin ez-Zehebî dedi ki: Bu sene şeyhimiz Takiyyüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. Şeyh Şihabüddin Abdülhalim b. Ebi'l-Kasım b. Teymiye el-Harranî rebiyülevvel ayının onunda pazartesi günü dünya*ya geldi.” -El bidaye 14.cilt-

Ve yine aralarında bir iki tartışma olsada dostu Mizzi, Allah’ın heryerde olduğunu söyleyen Cehmiyye’ye reddiye veren Buhari’nin Halku Efalil İbad kitabındaki nakilleri okuduğu için Müşebbihe ilan edilmiş, İbn Teymiyye hapishaneyi basıp onu hapisten çıkarmıştır. -el Bidaye 14.cilt. Ki bu kitapta Buhari Allah’ın arşın üstünde olduğuna dair hocalarından 30’dan fazla nakil getirmektedir. Kitap Türkçe’ye çevrilmiştir. Dileyen alıp tahkik edebilir.-

Hatta Mizzi, akidesini Şeyhulislam’dan aldığı için Eşarilerden saklanarak ölmüştür -Cemul Cuyuş ve Ed Dasakir Ala İbn Asakir- Ve eser sahibi İbnul Muberrid, İbn Subki ve diğer herkes gibi Zehebi ve Mizzi’yi Şeyhulislam’ın akidesine sahip olduğunu söylemiştir.

Ki Zehebi Uluvv kitabı olsun, Kitabul Arş eseri olsun, Siyeru Alamun Nubela gibi eserlerinde olsun, sıfatlara dair söylediği şey "ZAHİRİNİ AL, KEYFİYETLENDİRME." ve "ALLAH ARŞ'IN ÜSTÜNDEDİR". İşte bunlar onun akidesinin Şeyhi ile aynı olduğunun delillerindendir.

Şimdi Zehebi, kendisine mi facir, cahil ve tembel diyor? Yoksa İbn Recep’e, İbn Kesir’e, İbn Kayyım’a, İbn Abdulhadi’ye, Berzali’ye ve Mizzi’ye mi? Ki bunların hepsi Zehebi’nin dostlarıdır.

Tenakutlar her satırda devam ediyor.

Son olarak devam edelim.

Aşikare beni sebbedip, gizlice sözlerimden istifade etmene razıyım. “Ayıplarımı bana söylemekle, bana hediye veren kimseden Allah razı olsun!” . Zira ayıplarım günahlarım çoktur. Bunlardan tevbe etmezsem bana yazıklar olsun! Allamü’l-Guyube (Gizli şeyleri çok bilen Allah’a) karşı işlediğim günahlardan dolayı, başıma gelecek rezaletten vay halime! İlacım, Allah’ın afv ve müsamahasıdır. Tevfik ve hidayetidir.

Yine bu sözlere yukarıda cevap vermiştik. Dileyen yukarıya müracaat edebilir.

Şimdi insaflı insanlara sorarım. Sizler bu eserde tenakuttan başka ne gördünüz?

Sizce hadis ve sünnete bu kadar önem veren Salih kimselerden Zehebi bu kadar çelişkili, iki yüzlü münafık biri midir?

Yoksa bu sözler ona iftira olarak atılmış mıdır? Karar sizin.

Son olarak Zehebi’nin nakletmediğimiz ve yarım naklettiğimiz nakilleri koyayım. Ve sizi karar vermek için akıl ve insafınızla baş başa bırakıyorum.

İbn Hacer, Durerul Kamine’de şunu nakletmiştir : Ve Zehebi, İbn Subki’ye bir mektup göndermistir. O mektubunda İbni Teymiyye hakkında konuştuğu bir şey için (kötü sözleri nedeni ile) onu AZARLAMIŞTIR.

İbn Subki ( Subki’nin oğludur) , kendi hocasi Zehebi’ye verdiği cevabında ise şu sözler gecmistir:
Efendim’in ve Hocam’in(imam Zehebi’yi kasd etmektedir) benim İbni Teymiyye hakkındaki yönelttiğim sözleri hakkındaki açıklamaları hakkında şunu söylerim: Köle olan kişi (kendini kastediyor), onun büyük yerini bilmektedir(Yani İbn Teymiyyenin büyük yerini biliyorum). İlimlerdeki genişliğinide bilmektedir. Zekasının keskinligini ve MÜCTEHİD olduğunu, ve heryerde onun bu mertebeye ulaştığını bilmektedir. Onun ulaştığı mertebe vasfı aşmıştır(Yani bizler onun ilmi vasfedemeyiz, bizim vasfımız onun ilmini anlatmaya yetmez). Ve köle olan kişi (Kendini kastediyor) bunu her zaman söylemektedir. Onun bendeki derecesi ise (Yani İbni Teymiyye’nin) benim bu anlattıklarımdan daha fazladır. Bununla birlikte o zahid birisidir. Ve hakkı hep savunmuştur. Sadece Allah c.c. için, hak için ugraşmıştır. Ve selef yolu üzerinde gitmektedir. Ve onun gibisi bu zamanda yoktur (Kendi zamanında olmadığını kast ediyor.) Hatta (sadece bu zaman değil)zamanlardan beri onun gibisi yoktur. - Durerul Kamine-

İbn Hacer, Durerul Kamine’de Zehebi’den naklen -Bir araştırmacının çevirisi ile naklediyorum- :

İbn Hacer’de Zehebi'nin su sözlerini nakletmistir: “İhtilaflı meselelerdeki istidlalerine ve tercihlerine hayret etmemek mümkün degildi. Müctehidin şartlarını taşıdığından, ictihadda bulunması hakkıydı. İçtihad ettigi meselelerde Allah'ın ayetlerinden hüküm çıkarmada ondan daha hızlı birine rastlamadım. Senetlerin naklinde ondan daha üstünü yoktu. Anlamlı ifadeler ve keskin bakısı ile sünnet gözünün önünde ve dilinin uçundaydı. Tefsirde Allah'ın ayetlerinden bir ayet idi. Doğruyu söylemekten asla çekinmezdi. O'nu tanıyanlar ve O'nunla birlikte olanlar hakkını tam olarak veremedigimi, O'nu sevmeyenler ve muhalifleri kendisini fazla abartttğımı söylerler. Her iki grupta bana eziyet etti. O sahili olmayan bir deniz, benzersiz bir hazine olmasına rağmen bazı davranısları ve sözleri elestirilmis, reddedilmistir. Her kim olursa olsun sözleri ile kabulde edilir red de. Namaz ve oruç hayatının ayrılmaz parçası idi. Hem zahirde hem de batında şeriatı yüceltir, her seyden üstün tutardı. Aşırı derecede zeki idi. Zekâsındaki aşırılık ilminin az olmasından kaynaklanmıyordu. Çünkü O, uçsuz bucaksız bir okyanustu. - Durerul Kamine-

Zehebi hocası için şu lakapları kullanmıştır : Şeyhulislam (Müslümanların Şeyhi), Şeyhulvakt (Yani Zamanın Şeyhi), ve El-Kudve (Yani takip edilecek kişi) -el Muin fi Tabakati el Muhaddisin-

Zehebi yine diyor ki : “Sünneti en açık deliller ile açıkladı ve savundu. Allah için muhalifleri tarafından eziyete uğradı. Sünneti müdafaa ettiği için korkutuldu. Taki Allah tava ehlini onun sevgisi ve onun duası ile doldurdu. Onun düşmanlarını rezil etti. Onunla Şam hayata döndü. Hatta bırakın Şam’ı, İslam hayata döndü. “ -Tabakatu el-Hanabile-

İmam Zehebi’nin demiştir : Şeyh Şihabuddin(ibni Teymiyye’nin babasını kastediyor) Huda yıldızlarındandır. Ama Ayın ışığında ve Güneşin parlaklığında kaybolmuştur.
İmam ibni Recep bu sözünde ne demek istedigini şöyle açıklıyor: Kendi babasını(yani ibni Teymiyye’nin dedesini) ve oğlunu(yani Şeyhulislam ibni Teymiyye’yi) kastetmistir.

SubhanAllah! Şu övgüye bak. Onu güneşe benzetti. Bu ise ne müthiş ve aşırı bir övgüdür. Bunca sözü söyleyen biri şu risaleyi yazar mı? Haşa..

Zehebi diyor ki :“O benim gibi birinin kendisini Övme*sinden daha yücedir. Rüknü hacer ile Makam-ı İbrahim arasında durupta: -Gözlerim onun gibi birini görmemiştir, diye yemin etsem, boşa yemin etmiş olmazdım. Hayır! Vallahi bizzat o kendi bile ilim yönünden kendi gibisini görmemiştir.... “ -Tabaktu el-Hanabile-

Zehebi yine şöyle demiştir : “Ölümünde sonra onun hakkında güzel rüyalar görüldü. Şiirler yazılara övüldü. Bazı fetvalar ile infirad etmiştir. Bu nedenle eziyet görmüştür. Ve bu fetvalar onun deniz gibi ilminin içine gömülmüştür. Allah ondan razı olsun ve onu affetsin. Ümmetten herkesin sözü alınırda, bırakılırda.” -Tezkiretul Huffaz-

Allah’ın izni ile bitti.
 
Ş Çevrimdışı

şok 2

Yeni Üye
İslam-TR Üyesi
Kaç Yaşındasın kuzum Allah aşkına...........Çok yazı yapıştırmakla konuda haklı olunmuyor...Bu nasıl mantık yürütmesi böyle.....

Önce Buharinin ilmi emanet gereği naklettiği sıfat hadislerini nakletmiş sonrada İmam Buharide böyle düşünüyorki-hani bu vehhabiler zahiri anlama yapışıyorlar ya -- kitabına almış imajı veriyor hayret .Bu hadisleri bu lafızlarla mufavvida dediğin İbni Hacer nakletmiyor mu? Al bir oku bari fethul Bari......

Sonrada İmam Zehebinin İbni Teymiyye yazdığı nasihatın uydurma olduğunu söylemiş kim bunu söylemiş bir arkadaşı...Behh.. Biz ise İbni Hacerin talebesi diyoruz ve nice akademisyen...Şu an türkçeye çevrilmiş eserlerde bile onun eserlerini sayarken bu nasihat Zehebiye isnat edilir..

Sonrada İmam Zehebibinin İbni Teymiyye övdüğünü ,nasihatındaki nasihatları söylemeyeceği tarzında çürük temelini nakillerle bina etmeye kalkmış.

Oysa Kendisi pek iyi bilmektedir ki Baba Subki için o-Zehebi- Şeyhulislam demiş faziletine onca şey söylemiş lakin akidesinde İbni Teymiyye uymuşdur...

Oğul Subkide İbni Teymiyye hakkında kendi nakillerinde gördüğün gibi onu layık bir şekilde övdüğü gibi yeri geldiğinde de yermiştir.Bu ilimle iştigal edenlerin bilmediği bir şey değildir...


Peki sen neyin delilini getiriyorsun kıt aklınla nasihatın Zehebiye ait olmadığını delil getirirken...?

Yine Zehebi nin talebesi oğul Subki tabakatında ve başka yerlerde rical ilmine fakihliğine ilmi edebin gereği Zehebiye övgüler yağdırmış.

Üstadımız Ebû Abdillah Zehebî'ye gelince, O eşi ve benzeri ol*mayan bir basiret sahibi, çözümü imkansız meseleler in sığınağı, ha*fıza olarak mevcudların imamı, ma'nende lafzanda asrın altını (Ze*hebî) cerh ve ta'dil ilminin imamı, her yolun ricalleri nin ricali,...

Bizi bu hadis sanatına ulaştıran ve bizi adam sınıfına koyan odur. (Subkî, Tabakatüş-Şafî'iyye 9/100)

Lakin hocas‎ı -Zehebî hakk‎nda başka bir yerde"Gerçek ‏şu ki hocamı‎z laf‎ızları‎n delaletleri konusunda yeterli birikime sahip değildi." diyebilmiştir..

Yeri geldiğinde ona reddiyeler yazmış yeri geldiğinde Şeyhimiz, üstadımız, İmam, Hafız... Asrın hafızı; Asrımız dört büyük hadis hafızı görmüştür.

1- Mizzî,

2- Birzalî,

3- Zehebî,

4- Babam, onların asrında beşinci bir kimse gösterilemez........» diyebilmiştir..Şu müthiş övgülere rağmen ona nasıl rediye yazar...Baba Subki ve İbni Teymiyye arasındaki münazaralarda buna örnek gösterilebilir.Nitekim İbni Adiyy ve Zehebide.....


Bu örnekler ulemanın hayatında vuku bulabiliyor ve garipsenemeyecekken sen neyi ispatlamaya çalışmısssın...?
 
Ehli Hadis Çevrimdışı

Ehli Hadis

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kaç Yaşındasın kuzum Allah aşkına...........Çok yazı yapıştırmakla konuda haklı olunmuyor...Bu nasıl mantık yürütmesi böyle.....

Önce Buharinin ilmi emanet gereği naklettiği sıfat hadislerini nakletmiş sonrada İmam Buharide böyle düşünüyorki-hani bu vehhabiler zahiri anlama yapışıyorlar ya -- kitabına almış imajı veriyor hayret .Bu hadisleri bu lafızlarla mufavvida dediğin İbni Hacer nakletmiyor mu? Al bir oku bari fethul Bari......

Sonrada İmam Zehebinin İbni Teymiyye yazdığı nasihatın uydurma olduğunu söylemiş kim bunu söylemiş bir arkadaşı...Behh.. Biz ise İbni Hacerin talebesi diyoruz ve nice akademisyen...Şu an türkçeye çevrilmiş eserlerde bile onun eserlerini sayarken bu nasihat Zehebiye isnat edilir..

Sonrada İmam Zehebibinin İbni Teymiyye övdüğünü ,nasihatındaki nasihatları söylemeyeceği tarzında çürük temelini nakillerle bina etmeye kalkmış.

Oysa Kendisi pek iyi bilmektedir ki Baba Subki için o-Zehebi- Şeyhulislam demiş faziletine onca şey söylemiş lakin akidesinde İbni Teymiyye uymuşdur...

Oğul Subkide İbni Teymiyye hakkında kendi nakillerinde gördüğün gibi onu layık bir şekilde övdüğü gibi yeri geldiğinde de yermiştir.Bu ilimle iştigal edenlerin bilmediği bir şey değildir...


Peki sen neyin delilini getiriyorsun kıt aklınla nasihatın Zehebiye ait olmadığını delil getirirken...?

Yine Zehebi nin talebesi oğul Subki tabakatında ve başka yerlerde rical ilmine fakihliğine ilmi edebin gereği Zehebiye övgüler yağdırmış.

Üstadımız Ebû Abdillah Zehebî'ye gelince, O eşi ve benzeri ol*mayan bir basiret sahibi, çözümü imkansız meseleler in sığınağı, ha*fıza olarak mevcudların imamı, ma'nende lafzanda asrın altını (Ze*hebî) cerh ve ta'dil ilminin imamı, her yolun ricalleri nin ricali,...

Bizi bu hadis sanatına ulaştıran ve bizi adam sınıfına koyan odur. (Subkî, Tabakatüş-Şafî'iyye 9/100)

Lakin hocas‎ı -Zehebî hakk‎nda başka bir yerde"Gerçek ‏şu ki hocamı‎z laf‎ızları‎n delaletleri konusunda yeterli birikime sahip değildi." diyebilmiştir..

Yeri geldiğinde ona reddiyeler yazmış yeri geldiğinde Şeyhimiz, üstadımız, İmam, Hafız... Asrın hafızı; Asrımız dört büyük hadis hafızı görmüştür.

1- Mizzî,

2- Birzalî,

3- Zehebî,

4- Babam, onların asrında beşinci bir kimse gösterilemez........» diyebilmiştir..Şu müthiş övgülere rağmen ona nasıl rediye yazar...Baba Subki ve İbni Teymiyye arasındaki münazaralarda buna örnek gösterilebilir.Nitekim İbni Adiyy ve Zehebide.....


Bu örnekler ulemanın hayatında vuku bulabiliyor ve garipsenemeyecekken sen neyi ispatlamaya çalışmısssın...?

Bu kadar kudurmana gerek yok. Kıt aklınla demişsin. Ne diyeyim, Allah herşeyin en iyisini bilendir.

İlk olarak Sehavi konusunda ne kadar alçakça yalan attığınızı ortaya koydum çeviriyi koyarak. Yine diyorum ki O sözün arapçasını koyun haydi öyle demişse? Ben her hakkı koyun dediğimde kaçıyorsunuz. Koyun diyorum arapçasını, hocalarına söyle, çevirmişler ya hani o kısmı bize koysunlar.

Ben Sehavi'nin yazısını açıkça koyuyorum : " O İbn Teymiyye'yle alakalı bir eser yazdı" ve ardından Zaglulilm adlı risalesinden nakil yapar.
Heralde durum çok açık. Birşey demiyorum ben. Yine tekrarlıyorum, çok yiğitseniz, koyun arapçasını. Dediğiniz gibi ise ben bu yazıyı sileceğim.

Ayrıca akademisyenlerin dediği çok muhim mi? Bugün papaz akademisyenlerin ve arap bölgesinde ki çoğu akademisyenin selefin akidesinin ne olduğunu açıkça belirtirken niye onlara muhalefet ediyorsun? Hani onlar diyormuş ya?

Ve yine hilen şu ki, arap akademisyenleirn çoğu bu kitabın onun olmadığını, bu kitabın sened itibariyle bozuk ve lisan olarakta İbn Teymiyye'nin azılı düşmanı, ona iftiralar atan Muhammed bin Tahir bin Sirac isimli şahsın lisanına uyduğunu ıspatlamıştır. Ki bu ehemmiyetsizdir. Bizler modernizmin kölesi olmuş, medrese kokusu almamış bu kimselerin sözüne önem vermiyoruz. Velev ki lehimize olsalarda.

Ki düşünün, bu risale 20.yüzyılın başında çıkmış. Hiç kimse bu risaleden söz etmemiş -ibn Subki ve benzeri, İbn Teymiyye aleyhine tüm yazıları toplamak için çabalayanlar bile-. Ve işin en çarpıcı yani, bu kitabı rivayet ettiği iddia edilen ilk kişi ALA'İ isimli şahıs. Yani İbn Teymiyye'nin ve Zehebi'nin baş düşmanı. Öyle ki o Zehebi için, İbn Teymiyye hakkında konuşanları kötülerdi, övmezdi diyor.

Neyse burası muhim değildi. Muhim olanları açıklayayım inşaAllah.

Yazımı okumadığın belli. Ve önemli olan şu ki ben bu yazılanları ben bi yerden kopyalamadım. Değerli bir kardeşimin risalesinden faydalandım. Öyle ki yaptığımın nakillerin çok azı hariç -İbn Kesir hariç- türkçeye çevrilmemiştir. Diğerleri kardeşimizin çevirisi ve tahkiki ile arapçadan alınmıştır. Uzun yazmamın sebebide tüm çelişkileri göstermektir. Konu bu iken bunu açıklayayım, sonra Buhari hakkında ki batıllarını ve nasılda deliller karşısında çaresiz kaldığını açıklayacağım.

Risalede ki ilk cümle , PERŞEMBE BİDATINI BOŞVER lafı ve Hristiyanlara benzettin lafı zaten Zehebinin yazmadığını ortaya koyuyor.

Benim bu risalemi iyi okusaydın şunu iyi anlardın.Ben bir alim bir alimin, bir yanını överken diğer kısmını yeremez demedim. Bir insan birinin bır kısmını överken bir kısmını yerebilir . Ben bir alim bir yerde bir yanını överken, başka yerde övdüğü yeri hakkında aşşağılayıcı kelimeler kullanmaz dedim. Yani bir kişinin aynı özelliği hakkında bir yerde süper överken, bir yerde süper övdüğü aynı mevzu hakkında hakaret etmesinin olmayacağını söyledim. Senin getirdiğin örnekle bunun ne alakası var? Ben yinede az önce verdiğim örnekle açıklayacağım.

Örneğin İbn Subki meselesi. Orada onun rical bilgisini övüyor, diğer yerde lafzın delaleti hakkında yeriyor. Lakin İbn Subki, bir yerde o ricalde eşsizdi deseydi, başka yerde o ricalden anlamayan bir cahildir deseydi ne diyecektin? Bu tutarlı mı? ya da İbn Subki, Zehebi zamanın en zahidi deseydi, başka bir yerde sen dünyaperest ve heva ehli deseydi ne derdin ? Hangisi gerçek İbn Subki demez miydin? Hele bu en uçlarda bu risalede gözükmekte. Yani Zehebi "o hadiste eşşiszdi" diyip, fakat "o tefsirden anlamazdı" deseydi, kimse buna karşı çıkmazdı. Şimdi ne demek istediğimi kısa örneklerle yine açıklayayım.


Örneğin şöyle diyen Zehebi'nn şunu dediği iddia ediliyor : Keşke Sahihayn’daki (Müslim, Buhari kitapları) hadisler, senden selamet bulsalardı. Hatta her vakit onları zayıflatmakta, iptal etmekle, kendi görüşüne göre onlara te’vil edip veya inkar etmekle, onlara hücum ediyorsun. Senin kendini bunlardan men etme zamanın yaklaşmadı mı.

Şimdi sen Buhari Muslim hadislerini inkar ediyorsun hevana göre diyorsa, niye herkesçe sabit olan eserlerde şunu diyor :

İbn Abdulhadi de -arkadaşı- Zehebi'den naklen şöyle dedi: "Rical, cerh ve tadilleri, tabakaları gibi hadis ilminin tüm konularında tam bir otorite idi. O çağda, bu konuda onun rütbesinde başka bir alim daha yoktu. Ezber ve ezberini anında hatırlama ve bundan delil çıkarma bakımından olağanüstü bir zekaya sahipti. Şöyle denilse doğrudur: İbni Teymiyye'nin bilmediği hadis, hadis değildir" -Ukud ed-Durriye-

Yine Zehebi’nin ve İbn Teymiyye’nin talebesi İbn Recep şöyle der : "Hadis ilmi konusunda müthiş bir bilgiye sahipti. Sahih, sünen ve müsnet metinlerinin ezberi konusunda ise, ona denk olacak kimse yoktu." - Tabakat el-Hanabile-

Yani bir yerde ona hadisten anlamaz, hevasına göre iptal eder diyor, bir yerde Ondan iyi hadis bilen yoktur ve O'nun bilmediği hadis hadis değildir diyor? Şimdi bu iki zıt tablo. Şimdi dediğim umarım anlaşılıyordur.

Ya da daha açık örnekle şunu diyelim. Zehebi'nin şöyle dediği iddia ediliyor : Eşeğinkine benzer arzunla sen, seni methetmek için mi dünyaya geldin. Ne zamana kadar dediğini doğrulayıp da, iyi zatlara düşmanlık edeceksin; ne zamana benliğine inanıp da iyi kişileri ayıplayacaksın? Ne vakte kadar, arzunu yüceltip kulları küçük düşüreceksin?

ve Yine şöyle der :Tevbe edip dönme vaktin gelmedi mi? Ölümün yaklaşmadı mı; yetmiş yılının basamağında değil misin?Evet Allah’a yemin ediyorum ki, kendi ölümünden bahsettiğini hatırlamıyorum. Hatta ölümden bahsedeni tahkir ediyorsun. Benim kavlime bakacağını zannetmiyorum.

Bak şimdi nasıl da onu dünyaperest ve azgın olduğunu iddia etmişler. Bak bakalım hiç bunu şunu söyler mi : İlimde okyanus, sayıları çok az bulunan üstün zekâlılardan, nadir zahidlerden, büyük kahramanlardan, cömert ve muhsin idi.-Tezkiretul Huffaz, İbn Teymiyye’yi anlatırken devamında-

Ve Zaglulilm de diyor ki : O yemeğinde, giysisinde ve kadınlarda zühdlü birisi idi.

Ve Mu’cemuş Şuyuh’ta diyor ki : İlim, zeka, marifet, ezber, cömertlik ve zühdde zamanının önderidir.

Şimdi bir yerde , "O zamanın en zahidi", "Nadir zahid", "Büyük Kahraman ve cömert" diyor, sonra tam zıttına ölümden korkan ve onu hatırlatanı kınayan, arzusu ile kendini öven diyor dünyaperest diyor. Yani bir yerde sen siyahsın, bir yerde beyazsın diyor. İşte anlatmak istediğim ve amacımda buydu.


Yine örnek vereyim. Zehebi'nin şöyle dediğini iddia ettiler : Hele gözü ve kalpleri körleştiren filozofların küfür tabirlerinin durumu nasıldır? Artık sen düşün!Vallahi kâinatta gülünç olduk. Sen, ne zamana kadar felsefi küfrün ince ibarelerini meydana çıkaracaksın ki, sonunda biz onları akli delillerle reddetmeye devam edeceğiz.

Şimdi, bakın burada İbn Teymiyye'yi filozofçu olmakla suçladığı iddia ediliyor. Ama bakın tam zıttına ne diyor : İbn Receb de yine -hocası ve arkadaşı- Zehebi'den şunu nakleder: "Akli ilmini inceledi ve kelamcılara reddiye yazarak sözlerini çürüttü. Hatalarını tespit edip, insanları onlardan kaçındırdı. En açık ve yüksek delillerle sünnete yardım etti. Bu yolda çeşitli eziyetler görmesine rağmen, hak yoldan dönmedi. -Tabakatu el-Hanabile-

Yani bir yerde diyor ki sen filozofların sözünü getirdin biz AKIL ile çürüttük (Ki Zehebi Zaglulilim de akıl ile delil getirmenin batıllığını anlatır)
Başka bir yerde diyor ki, İbn Teymiyye akıl ve kelam ilimleri inceledi, HATALARINI TESPİT ETTİ VE EN AÇIK ŞEKİLDE SÜNNETE YARDIM ETTİ.

Şimdi daha söze gerek var mı? Bir yerde siyah diyor, bir yerde ak. İşte anlattığımda bundan başkası değildir.

Ve son örnek vereyim. Yani Zehebi'nin şöyle dediği iddia ediliyor : Sana tabi olan kimse, zındıklığa doğru giden yolunda gittiğinden vay onun haline!

Şimdi Zehebi'nin ona ne dediğine bakalım : el-Kudve ( Yani takip edilecek kişi) -el Muin fi Tabakati el Muhaddisin-

Yani bir yerde -Aynı akidede olduğu- kişiyi takip edenlere zındıklık yolunda diyor. Başka yerde o takip edilecek kişi, Yani el-Kudve diyor.

Hatta onun için şunu diyor : Allâme, Münekkit Hafız, Müctehid, Başarılı Müfessir,Seyhülislâm, Zahid, Âlim.

Yani bir yerde seni takip eden zındıklık yolundadır diyor, başka yerde sen Takip edilecek kişisin, Allame, MÜCTEHİD ve Zahid,Alimsin diyor.

Yani yine bir siyah ve bir beyaz. İşte anlattığımızda buydu. Zaten bir varaklık bu risalede her şey siyah, yani Zehebi'den nakledilenlerin tam zıttı.

Hele ki bu kitabı çeviren bilerek şu sözü çevirmemiş : Allah aşkına, “Perşembe bidatını boşverin”

Yani Zehebi gibi biri bu pislik bidat hakkında BOŞVER diyecek. Zehebi'nin kendisi değil miydi, bu bidatın ne kadar adi ve yapanların bidatçı fasıklar haline geleceğini "Teşebbuhu elhasis bi ehli elhamis risalesinde açıklayan?

Yani bir yerde bu adi pislik bir bidattır diyip, buna ehemmiyet verip Reddiye yazmış, bir yerdede boşverin bunu demiş öyle mi?

Yani yine iki zıtlık. Haşa. Allah Müslümanları kötü iftiralardan korusun.

Şimdi demişsin ki Buhari bunlar ilim emanetini yerine getirmek için bunları nakletti ve Fethul Bari oku diyorsun, İbn Hacer nakletti diyorsun.

Birincisi Buhari'nin sahihini, içindeki tefsir ve kendi görüşleri ile birlikte zaten kendi başına bir kitaptır. Yani senin naklettiklerin Buhari'nin sahihinde Tefsir ve Tevhid bölümünde. Bende aynı şekilde nakillerimi bu kitaptan aldım. Yani bunu nakleden zaten İbn Hacer değil, Buharinin kendisi kitabında naklediyor. Ve Fethul Bari okumakla bunun ne alakası var?

Şimdi ben böyle düşünüyor ki kitabına aldı diye mi nakletmişim? Bakalım hangi hadislerin tefsirinde, hangi şeyleri zikretmiş. Acaba ayetlerin tefsirinde bizler gibi mi hadisler getirmiş, yoksa rastgele mi nakletmiş. Ve bab başlıklarını nasıl koymuş. Bir göz atalım :

Kasas Suresi Babı

"Allah ile birlikte diğer bir tanrı daha edinip tapma. O 'ndan başka hiçbir tanrı yok. O nun vechinden başka herşey helak olucudur. Hüküm O onundur ve siz ancak O'na döndürüleceksiniz"

Buradaki "İllâ vechehu", "İllâ mulkehu" ma'nâsınadır. "İllâ" istisnâsıyle Allah'ın yüzü murâd edildi de denilir.

Yani Buhari açıkça diyorki, Allah'ın yüzü murad edildi de denir. Yani bir adam daha ne diyebilir ki VECH sıfatını tevil etmediğini göstermek için. Açıkça "İLLA" istisnasıyla Allah'ın yüzü murad edildi de denir" diyor. Daha açık ne olabilir ki? Daha ne diyebilir?

Senin dediğin gibi sadece İLME EMANET adı altında hadisi naklettiyse, niye "Buradaki "İllâ vechehu", "İllâ mulkehu" ma'nâsınadır. "İllâ" istisnâsıyle Allah'ın yüzü murâd edildi de denilir. "diye açıklama yapıyor? Niye rivayet edip susmamış? Allah için apaçık şekilde " ONUN YÜZÜ MURAD EDİLDİ DE DENİR" diyor. Bundan açık bir ifade var mı?

Bak Allah için şu hadise. Şu hadisi normal bablarda zikretmek varken neden şu ayeti tefsir ederken koyuyor :
Yüce Allah'ın " Bir takım yüzler o gün parıldar, Rablerine bakarlar" kavli hakkında ki Bab

Abdullah ibn Kays(R)'tan (şöyle demiştir): Peygamber
(S) şöyle buyurdu: "İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içlerin*de bulunan eşyaları gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bun*ların kapları ve içlerinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetin-deki cennetliklerle bunların Rabb lerine bakmaları arasında Allah'*ın vechi üzerinde bulunan kibriyâ ve azamet perdesinden başka birşey bulunmayacaktır"

Yani Buhari apaçık zikrediyor. Bir üsttekinde Vech'ten kastın Allah'ın yüzü olduğunu söyledi. Burada ise Rabbimize bakacağımız ayetinin tefsirinde getiriyor. Yani apaçık diyor ki Müslümanların Allah'a bakmaları arasında Allah'ın yüzünün perde vardır. Yani Allah'ın vechi üzerinde ki perdeyi kaldırması ile O'nun Kerim ve Yüce yüzünü göreceğimizi anlatıyor. Bunu niye başka bir yerde zikretmedi de, bu ayeti seçip bu ayeti bunla tefsir etti? Yani bu ayetten "YÜZ" anlamasaydı niye bu ayeti tefsir ederken bunu zikretsin?

]Zaten üstte açıkça şunu demedi mi? Buradaki "İllâ vechehu", "İllâ mulkehu" ma'nâsınadır. "İllâ" istisnâsıyle Allah'ın yüzü murâd edildi de denilir.

Apaçık Buhari Yunus suresinin tefsirinde şunu demiyor mu = Mucâhid'den başkası da: "Ziyâde" Yüce Allah'ın yüzüne, cemâline bakmaktır, demiştir.

Yani apaçık şekilde Rabbimizin yüzüne bakacağımızı söylüyor. Bunları söyleyen Buhari, daha ne söylesin ki? Apaçık "Ziyade" Allah'ın yüzüne bakmaktır tefsirini getirmiş Buhari. Daha ne söyleyebilir? Vech hakkındaki itikadı daha ne kadar açık olabilir?

Anlamıyorum, bilerek mi anlamamazlıktan geliyorsun? Yoksa anlıyorsunda, inat mı ediyorsun? Bir insan bundan daha açık ne diyebilir?

Bak yine örnek vereyim : Ey İblis! İki elimle yarattığıma seni secde etmekten men eden nedir? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yücelerden mi oldun? Kavli Babı

Sufyân es-Sevrî'den (şöyle demiştir): Bana Mansûr ve Süleyman ibn Mıhrân el-A'meş; ikisi de İbrâhîm en-Nahaî'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd(R)'dan şöyle tahdîs etti: Pey*gamberce bir Yahûdî geldi de:

— Yâ Muhammed, Allah gökleri bir parmağında, Yer tabaka*larını bir parmağında, dağlan bir parmağında, bütün ağaçlan bir par*mağında, öbür mahlûkları da (beşinci) bir parmağında tutar, sonra: Melik ancak benim (bütün kâinatın hükümdarı ancak benim)! der, dedi.

Bu haber üzerine Rasûlullah (S) ağzının sonundaki dişleri görü-lünceye kadar güldü. Sonra da: "Allah'ın kadrini O'na lâyık olacak bir SÛrette hükkiyle takdir edemediler... " [el-En'âm: 91; el-Hacc: 74; (ez-Zumer: 67)] âyetini okudu.

Yahya ibn Saîd el-Kattân bu hadîsi söyledi de bunda şunu ziyâde etti: Fudayl ibnu Iyâd, Mansür'dan; o da ibrahim'den; o da Abîde'den; o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan: "Rasûlullah (S), Yahûdî âliminin (Tevrat'tan naklettiği) bu sözünden hoşlanarak ve onu tasdîk ederek, sondaki dişleri görülünceye kadar güldü" fıkrasını ziyâde etti.

Yani Buhari, Yahudi'nin sözünün hak olduğunu delil getirmek için en alttaki hadisi zikrediyor. Yani niye bu hadisi bu ayetin tefsirinde getirdi? Niye "İki Elimle yarattığıma" ayetinin tefsirinde getirdi? Bilmiyorum görmüyor musun, ama bunu ancak gözünü ihtiras ve nefret bürümüş biri göremez. Ya da Allah'ın görmesini istemediği kimseler. Bir kimse daha açık ne diyebilir ki?

Ardından niye el ile ilgili sıfatın babında yine bu hadisten sonra şu hadisi getiriyor : Ebû'l-Yemân da şöyle dedi: Bize Şuâyb, ez-Zuhriden haber verdi: Bana Ebû Seleme haber verdi ki, Ebû Hureyre: Rasûlullah (S): "Al*lah Taâlâ bütün Yer tabakalarını avucuna alıp dürer" buyurdu, demiştir.

Bunu başka biri bu ayetin tefsirinde zikretse, "VAY MÜŞEBBİHE" dersiniz. Ama Buhari bu ayetin tefsirini, bu hadisler ile APAÇIK beyan ederken ona "İLİM EMANETİ" diyorsun. Niye normal bablarda zikretmedide, özel bablar açarak Cehmiyye'ye reddiye olan Tevhid babında zikretti?

Ve yine dediğim gibi, siz Allah'a "şey" diyenlere müşebbihe dersiniz. Apaçık Buhari'nin şu sözüne cevap vermedin :

"De ki: Şâhid olmak bakımından hangi şey daha büyük? De ki: Benimle sizin aranızda Allah, hakkıyle Şâhidd " (el-En'âm: 19)
Bu âyette Allah kendisini "Şey" diye isimlendirmiştir
Hâlbuki Kur'ân Yüce Allah'ın zatî sıfatlarındandır (Her sıfat, "O mevcûddur" ma'nâsına olarak "Şey" diye isimlendirilir).
"Kullu şey'in hâlikun illâ vechehu = O'nun zâtından başka herşey helak olucudur" (ei-Kasas: 88) (âyeti de Allah'a "Şey denilmesine delildir).

Buhari'de Allah'a şey diyor. Bak apaçık Sahihinde zikrediyor.

Vallahi ki apaçık herşey ortada. Bu yazışmalarda bir sürü soruma cevap vermedin. Ben tüm sorularına cevap verdim. Hep cevap vermeden daldan dala zıpladın. Dediğim gibi istersen COPY/PASTE yaptığın yazıların hepsini yapıştırabilirsin. Allah'ın izniyle Hadis Ehli akidede,hadiste, fıkhta ve tefsirde her zaman galiptir. Çünkü bizlerin en avamı, bidatçıların en alimine galip gelir. Sen Ehli Sünnet iken, bu hale gelmiş isen bil ki Allah senin için hayrı dilememiş. Çünkü sen eskiden daha hayrlı biri imişsin. Allah Müslümanları doğru yoldan ayırmasın. Artık karar okuyucunun.

 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt