Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İbn Kayyım el-Cevziyye - Kur'an'ın Hidayeti

Nesîbe Lena Çevrimdışı

Nesîbe Lena

"عِشْ حَمِيداً، وَمُتْ شَهِيدًا"
Süper Moderatör
O kitap, hidayetle dalaleti, adaletle zulmü, şekkle yakini birbirinden ayıran kitaptır.

Allah bu kitabı, düşünerek okumamız, araştırarak teemmül etmemiz, tezekkür ederek mutluluğa ermemiz, onu en güzel vücuh ve manalar hamletmemiz , söylediklerini doğru kabul edip, emrettiği ve yasakladığı şeyler doğrultusunda, çalışmamız için indirdi.

Biz, Kur’an’ın ağaçlarından Allah’a ulaştırıcı faydalı ilimleri toplar, onun bahçesindeki çiçeklerden hikmet incilerini devşiririz.

Bu, Allah’ı bilmek isteyene onu gösteren Allah’ın kitabı, Salikini (yoluna gireni) Allah’a ulaştıran Allah’ın yolu, salik için karanlıkları aydınlatan Allah’ın nurudur.

Bütün yaratıkların mutluluğunu sağlayacak hidayet ve rahmettir.

Bütün sebepler kesintiye uğrayıp ortadan kalktığında kulları Allah’a ulaştıran, kullarla Allah arasındaki tek sebepdir.

Bu kitab girilebilecek en büyük kapıdır, bütün kapılar kapansa bu kapı asla kapanmaz.

O, düşünceleri sağa sola meylettirmeyen dosdoğru yoldur, arzuları saptırmayan Zikr-i Hakimdir; alimlerin kendisine bir türlü doyamadığı semavi bir kitaptır.

Onun mucizeleri asla son bulmaz. Bu kitabın bulutları gitmez, ayetleri bitmez, bilgileri çelişmez. Onun üzerinde düşünme ve teemmül artınca, bilgi ve hidayet de artar, çoğalır.

Bu kitabın ırmağı coştukça, ondan hikmetler fışkırır; hikmet menbaları çıkar; o, gözlerin nuru, gönüllerin şifası, kalblerin hayası, nefislerin lezzeti, kalblerin bahçesidir.

Ruhları sevinç diyarına götürendir. Sabah- akşam” Ey kurtuluş ehli! Haydin kurtuluşa” diye çağırandır. O, sırat-ı müstakimin başında durup imana çağırandır.

“Ey kavmimiz! Sizi Allah’a çağırana icabet ediniz ve Allah’a inanınız; o zaman Allah sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi can yakıcı azabdan korur” (Ahkaf, 31)


Keşke bu çağrı, duyup - dinleyen ezberleyen kulaklara, fesad düşüncelerden uzaklaşıp, anlayan kalblere rastlasaydı. Fakat gönülleri heva rüzgarları doldurdu ve kalbin kandillerini söndürdü. Gönüllere beşeri düşünceler yerleşti ve onun kapılarını kapadı ve gönül kapısının anahtarları zayi oldu. Yabancı düşünceler kazanmak gönülleri paslandırdı da, Kur’an’ın hakikatleri kalplere girip, nufuz edemedi. Kalblerde, gönüllerde cehalet hastalıkları yerleşti de, salih amel onlara fayda sağlamadı.

Yazık bu gönüllere! Nasıl oldu da faydasız ve doyurucu olmayan fikirlerle beslendiler, Rabbü’l - alemin’in kelamı ile nebisinin hadislerine kulak verip onlarla beslenmediler. Nasıl oluyor da, doğru ile yanlışı Kur’an ve Sünnetin aydınlığında ayıramıyorlar da, görüşlerin karanlığında çözmeye çalışıyorlar?

Hayret! Bu gönüller sağlam fikirlerle çürük fikirlerin, kabul edilenle reddedilenin, tercih edilenle terkedilenin arasını nasıl olup da temyiz edebiliyorlar?

Halbuki onlar, başında ve sonunda batıl bir şey getirmeyenin kelamından ilim ve hidayeti telakki etmedeki acizliklerini de itiraf etmişlerdir.

Halbuki onun kelamı hakkı en açık bir şekilde açıklama garantisi veriyor. Kim bunlar kendisine Cevamiu’l- Kelim verilenin kelamını almadıklarını söyledikleri halde gerçeği nasıl temyiz ediyorlar? Halbuki onun sözleri de en geniş açıklamaları ihtiva etmektedir.

Hayır,bilakis Allah’a andolsun ki bu fikirler kalbleri hidayete ve rüşde ulaşmaktan alıkoyan bir fitnedir. Akıllar, amaçlarına giden yollarda şüpheye düşmüştür. Çocuklar bu fitne ortamında büyüyor, büyükler bu ortamda ihtiyarlıyor.

Işıktan rahatsız olan yarasa gözlüler, bu fikirleri insanların ulaşmak için yarıştıkları bir gaye ve varmak istedikleri son nokta zannediyorlar ve bunlar için bir sürü zahmete katlanıyorlar.

Fakat heyhat! Kuşluk güneşi nerede?

Süha yıldızı nerede?

Yeryüzü nerede, Cevza’ yıldızı nerede?

Söyleyenin doğruluğu basit bir delille de olsa garanti edilemeyenin sözü nerede, masumluğu tasdik edilmiş olan peygamberlerin sözleri nerede?

En yüksek dereceyi iltibası caiz denebilen sözler nerede, anlaşmazlık anında her müslümanın, öne alması,hakem olmasını ve huzurunda muhakeme olunmayı kabul etmesi üzerine vacib olan nasslar nerede?

Bizzat söyleyenleri tarafından taklidi yasaklanan görüşler nerede, her kulun ibret ve öğüt alması farz kılınan naslâr nerede?

Mensubları ve sahihleri öldüğü zaman, kendisi de yokluğa karışan mezhebler nerede, yer ve gökler yıkılsa bile yok olmayan nasslar nerede?


Aman yarabbi! İnsanlara ne oluyor da Kur’an ayetlerinden, vahiyden yüz çevirip, Kur’an’ın bilgi hazinelerinden ilim almaktan vazgeçiyorlar?

Basiretlerini aydınlatmayı, canlandırmayı niçin terk ediyorlar?

Fikirce, bir kısım görüşlerden çıkarılan sözlerle (düşüncelerle) yetiniyorlar; bu görüşlerden dolayı aralarındaki bağları koparıyorlar; birbirlerini aldatmak için yaldızlı fikirler atıyorlar; böylece de Kur’an’dan uzak kalıyorlar.

Kalblerindeki Kur’an öğretileri kurumuş ama bilmiyorlar;

Kur’anla yaptıkları akit eskimiş fakat yenilemiyorlar.

Kur’an’ın alem ve sancakları ayaklarının dibine düşmüş, hala kaldırmıyorlar.

Gönül ufuklarında Kur’an’ın parlak yıldızları sönmüş de bundan dolayı Kur’an’ı sevmiyorlar.

Karanlık görüşleri ve inançları arasında Kur’an’ın güneşi tutulmuş artık görmüyorlar.

Bunlar, Kur’an ayetlerini hakikat ülkesinden tecrid ettiler, yakin vilayetinden azlettiler, boş ve aldatıcı “tevillerle” Kur’an ayetlerine haksızlık yaptılar.

Kur’an’a bölük bölük askerlerini saldılar.

Kur’an onlara vahşi bir kavme konuk olan misafir gibi nazil oldu.

Ona layıkıyla iclal ve ikramda bulunmadılar,

Kur’an’a layık olmadığı şekilde davrandılar.

Kur’an’la uzaktan ilgilendiler, bu ilgi de Kur’an’ı gönüllerden çıkarıp atmak içindi; Ve dediler ki:

Hem sana ne oluyor ki bizde konuksun, eğer mutlaka bizde konaklaman gerekli idiyse, bu misafirlik geçici olmalıydı.

Onlar bu devirde de Kur’an ayetlerini, adına para basılıp, hutbe okunan ama geçerli hükmü ve de otoritesi bulunmayan halife mevkine koymuşlardır.

Onlara göre Kitab ve sünnete sarılan zahirle yetinen, akli bilgilerinden nasibi olmayandır.

Onlarca, birbiriyle çelişkili ve tutarsız fikirleri taklid eden, onların peşi sıra giden, muteber, faziletli insandır.

Onlara göre Kitab ve Sünnet ehliyle Kur’an’ın ayetlerini birinici planda tutanlar ve başka görüşlere tercih edenler, cahil ve geri zekalıdırlar.

“Onlara, inananlar gibi siz de inanın denilince, ‘sefihlerin inandığı gibi mi? inanacağız derler; hayır, olsa olsa sefih onlardır, fakat onlar kendilerinin sefih olduklarını bilmiyorlar.” (Bakara-13)


Allah’a andolsun ki bunlar vahy yolunda dönmeleri ve aslı kaybetmelerinden dolayı hakikate ulaşmaktan mahrum kaldılar. Aslı olmayan geçici şeylere sarıldılar da, arzuyla sarıldıkları bu şeyler onlara ihanet etti; fayda vermedi. Bu şeylerin sebebleri onları en çok ihtiyaç duydukları şeyden mahrum etti.

Nitekim kabirdekiler yeryüzüne çıkıp kalblerdekiler ortaya konup; herkesin kazandığı bir bir belli olunca, onlara inandıklarının hakikati keşfolunur, açığa çıkar ve ahirete gönderdikleri ne varsa onlara takdim edilir.

“Ummayıp durdukları, hesaba katmadıkları şeyler onlara Allah tarafından açığa çıkarılır, ortaya konulur.” (Zümer- 47).

Amellerin karşılığını alma zamanı yaptıklarının ne kadar da az olduğunu görünce yüzüstü kapanıp kalırlar.

Yaptıklarının kayıp, sonuçsuz, boş ve batıl olduğunu görünce bakın onun üzüntüsüne! Yağmursuz şimşekleri görüp de emellerinin boş ve yalancı olduğunu, belasının büyüklüğünü anlayanın vay haline! Düşüncesini, niyetini bidat, heva ve bağnaz fikirler üzerine bina eden, gizli düşünceler, niyetler açığa çıktığı gün Rabbini ne zanneder? Bahanelerin ve mazeretlerin fayda vermediği bir günde Kur’an’ı terkedip ona sırt çevirenlerin acaba o gün mazareti nedir?

Rabbi’nin kitabından ve Allah Rasulünün (s.a.v) sünnetinden yüz çeviren kimse beşeri fikirlerle Rabbinden kurtulabileceğini mi zannediyor? Veya bir çok araştırma yaparak, diyalektiğe başvurarak, kıyas şekillerini ve türlerini bilerek veya "işarat", "şatahat" ve hayal nevileriyle mi Allah’ın azabından kurutulacağını zannediyor?

Bunlar nerede, Allah’ın rızası nerede? Şüphesiz bu kişi son derece yalan olan bir zanna düşmüş ve nefsi ona apaçık bir muhali layık görmüştür.

Kurtuluş ancak Allah’ın hidayetini başka şeye karşı üstün kabul edene, takva ile donanana, delil ile güçlenene, doğru yola girene, kopmayan bir bağ ile vahye sarılana garanti edilir.

Allah en iyi bilen ve en iyi işitendir.

Şimdi, insanın kemali ancak faydalı ilim ve ameli salih iledir, zaten faydalı ilim ve ameli salih, hidayet ve gerçek dindir; Bir de kemal bu iki hususta başkalarını kemale erdirmekle hasıl olur.

Nitekim Allah Teala:

“Asra and olsun! insan hüsrandadır, ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna” (Asr,1-3) buyurur.

Allah sübhanehü herkesin hüsranda olduğunu, ancak imanla ilmini, salih amelle amelini takviye edenler ve hakkı ve hak için sabrı tavsiye ederek başkasını da kemale erdirenlerin müstesna olduğuna yemin ediyor.

Hakk, iman ile ameldir, iman ve amel de ancak bunlar için sabretmek, başkalarına da sabrı tavsiye etmekle tamamlanır. Böyle olunca insana yakışan hayatının her saatini, hatta her nefesini yüce gayeler elde etme yolunda harcaması ve neticede apaçık hüsrandan, sonunda pişmanlık duymaktan kurtulmasıdır. Bu da ancak Kur’an’a yönelmek, onu anlamak, düşünmek, hazinelerini keşfetmek, definelerini ortaya çıkarmak, dikkati onun üzerine teksif etmek, yoğunlaştırmakla olur.

Doğrusu Kur’an insanların hem bu dünyadaki hem de öteki dünyadaki menfaatlarına kefildir, insanları doğru ve gerçek yola ileticidir. Hakikat, tarikat, doğru zevk ve vecdler Kur’an nurundan alınır; meyveleri Kur’an ağacından devşirilir.
 
Üst Ana Sayfa Alt