İmam Şafii'nin talebesi Mizzî anlatıyor:
Tevhid meselelerinde aklıma takılan ve içimi bulandıran bir şey olduğunda Şafiî'ye giderdim. Bir gün gene gittim. Mısır Mescidi'ndeydi. Önünde diz çöktüm ve derdimi anlattım:
"İçimde tevhidle alakalı çözemediğim bir mesele var, kimse senin ilmini bilmez, bana yardımcı olur musun?" Öfkelendi ve şöyle dedi: "Sen nerde olduğunu biliyor musun?" "Evet." dedim. Dedi ki: "Burası Allah'ın Firavun'u boğduğu yerdir.
Sonra şöyle devam etti: "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den sana bu konularla alakalı sorular sorun diye bir emir mi ulaştı?" Dedim ki: "Hayır." "Peki bu konu hakkında sahabe konuşmuş mu?" diye sordu. Dedim ki: "Hayır." "Semada kaç yıldız var, biliyor musun?" diye sordu.
Dedim ki: "Hayır." "Gezegenlerin cinsini, doğuşunu, batışını, neyden yaratıldıklarını biliyor musun?" diye sordu. Dedim ki: "Hayır." "Allah'ın mahlûkatından gözünle gördüğün şeylerin mâhiyetini bilmiyorsun, Yaratıcının ilmi hakkında konuşuyorsun, öyle mi?" dedi.
Sonra bana abdest ile alakalı bir mesele sordu, bilemedim. Meseleyi dört bölüme ayırdı, hiçbir şeyde isabetli cevap veremedim. En sonunda şunları dedi:
"Günde beş kez ihtiyaç duyduğun bir meseleyi öğrenmeyi bırakıyorsun da Yaradanın ilmini öğrenmeye kalkışıyorsun. Aklına buna benzer şeyler takılıp da işin içinden çıkmadığında Allah'a ve O'nun şu kavline yönel:
«Sizin ilâhınız tek bir ilahtır. Rahman ve Rahim olandan başka ilâh yoktur. Aklını kullananlar için göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardına gelişinde, insanlara faydalı şeyleri taşıyarak nehir ve denizlerde dolaşan gemilerde, Allah'ın gökten indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği suda, her türlü canlıyı yeryüzünde yaymasında, rüzgarlarda ve yerle gök arasında emrine âmâde bulutlarda sayısız deliller vardır.» (Bakara, 163-164)
Yaratılmış ile Yaratıcıya delil getir. Aklının sınırlarını zorlama."
( Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ 10/31-32; Târîhu'l-İslâm 1/1564)
Tevhid meselelerinde aklıma takılan ve içimi bulandıran bir şey olduğunda Şafiî'ye giderdim. Bir gün gene gittim. Mısır Mescidi'ndeydi. Önünde diz çöktüm ve derdimi anlattım:
"İçimde tevhidle alakalı çözemediğim bir mesele var, kimse senin ilmini bilmez, bana yardımcı olur musun?" Öfkelendi ve şöyle dedi: "Sen nerde olduğunu biliyor musun?" "Evet." dedim. Dedi ki: "Burası Allah'ın Firavun'u boğduğu yerdir.
Sonra şöyle devam etti: "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den sana bu konularla alakalı sorular sorun diye bir emir mi ulaştı?" Dedim ki: "Hayır." "Peki bu konu hakkında sahabe konuşmuş mu?" diye sordu. Dedim ki: "Hayır." "Semada kaç yıldız var, biliyor musun?" diye sordu.
Dedim ki: "Hayır." "Gezegenlerin cinsini, doğuşunu, batışını, neyden yaratıldıklarını biliyor musun?" diye sordu. Dedim ki: "Hayır." "Allah'ın mahlûkatından gözünle gördüğün şeylerin mâhiyetini bilmiyorsun, Yaratıcının ilmi hakkında konuşuyorsun, öyle mi?" dedi.
Sonra bana abdest ile alakalı bir mesele sordu, bilemedim. Meseleyi dört bölüme ayırdı, hiçbir şeyde isabetli cevap veremedim. En sonunda şunları dedi:
"Günde beş kez ihtiyaç duyduğun bir meseleyi öğrenmeyi bırakıyorsun da Yaradanın ilmini öğrenmeye kalkışıyorsun. Aklına buna benzer şeyler takılıp da işin içinden çıkmadığında Allah'a ve O'nun şu kavline yönel:
«Sizin ilâhınız tek bir ilahtır. Rahman ve Rahim olandan başka ilâh yoktur. Aklını kullananlar için göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardına gelişinde, insanlara faydalı şeyleri taşıyarak nehir ve denizlerde dolaşan gemilerde, Allah'ın gökten indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği suda, her türlü canlıyı yeryüzünde yaymasında, rüzgarlarda ve yerle gök arasında emrine âmâde bulutlarda sayısız deliller vardır.» (Bakara, 163-164)
Yaratılmış ile Yaratıcıya delil getir. Aklının sınırlarını zorlama."
( Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nubelâ 10/31-32; Târîhu'l-İslâm 1/1564)