Ilımlılaşırken Unuttuklarımız
Ekli dosyayı görüntüle adsc4b1z.png?w=780
“Abla ben de başımı örtmek istiyorum” dedi biri. “Çok güzel tesettür kıyafetleri ve eşarplar var.”
Haklı…
Tesettür kombinleri yeni trendlerle duyurulalı beri, tesettür hiç bu kadar cazip olmamıştı…
Genç kızlar, kadınlar, artık pek çok kişi baş örtüsünü cazip görüyor. Saçının ön kısmı dökülenler, saçları ağardığı için düzenli saç boyamaya zorlananlar, kulakları kalkık olanlar, kıyafetine daha al benili aksesuar arayanlar için, baş örtüsü etkili bir seçenek…
İmtihan gereği ibadetlerin nefse ağır gelen bir yanı vardır. Günde beş vakit düzenli namaz kılmak, yaz sıcağına denk gelen aylarda oruç tutmak, ev alırken kolaylık sağladığı halde faizli kredilerden uzak durmak, malının hatırı sayılır bir kısmını zekat olarak vermek, ufacık bile haram katkı şüphesi olan gıdaları tüketmemek…
Tesettür de tıpkı diğer ibadetler gibi, çokları için nefse ağır gelen bir ibadet. Dikkat çekmeyen renklerde büyük eşarpları omuzlarınızdan aşağı salıvermek, geniş ve vücut hatlarını belli etmeyen, ayak bileğine kadar uzanan bir dış kıyafet giymek, uzun saçların belli olmasın diye saçlarını kamufle etmeye çalışmak kolay iş değil elbette.
Yıllarca uzun ve geniş pardesüleri, çarşaflarıyla başörtüsü mücadelesi veren hanımların kızları, kendileri gibi giyinmiyor artık. O kadınların da pek çoğu eski halleri gibi değiller. Değişen/değiştirilen, yozlaşan tesettür anlayışı onlara da hakim olmuş ve bu değişim ve dönüşümü, normal algılar olmuşlar.
Kıyafet mağazalarında en dikkat çekici kıyafetler sözüm ona tesettür kıyafetleri. Eşarplar karşı konulamaz(!) renk ve desenlerde. Tesettüre girdiğini iddia ettiği halde, edep ve hayanın sularına giremeyen veya o suları çoktan terk eden kadınlarımız/kızlarımız var artık…
***********
Birkaç gündür özgürlük naraları atıyoruz! Yıllardır verdiğimiz başörtüsü mücadelesinin beşeri yasalarla serbest hale gelmesinin haklı(!) gururunu yaşıyoruz. Nur 31. in inzaliyle bize verilmiş İlahi hakkı, yeni elde etmiş gibi sevindirik oluyoruz.
Pervasız bir İslam öldürgeci takmışız boynumuza! Her gafil hareketle beraber bir değerimizi daha kaybediyoruz. İslamsız Müslümancılık oynuyoruz…
Bugüne kadar salt başörtüsü mücadelesi yerine, İslam mücadelesi verseydik şimdi farklı bir yerde olacağımız su götürmez bir gerçek…
“Kamusal alanda yer tutacağım”, “Ben de söz sahibi olacağım” gayretindeyken, olmamız gereken asıl yeri unuttuk. Herkes ılımlı İslamcı, herkes demokrasi savunucusu olunca, Allah’ın ayetleri de bir bir rafa kaldırıldı.
Erkeklerimizin halleri zaten içler acısı! Partiye kapağı atan eski mücahitlerin şimdilerde çok daha mühim(!) meşguliyetleri var. Kadınlarla tokalaşmak, tatilleri sahil kenarındaki lüx bir otelde geçirmek, kadınların olduğu denizin dalgalarına kendini bırakmak sıradan mevzular artık!
Bu nasıl bir düzen ki; Hiç bir taş kendisine yakışan yerde durmuyor!
Elleri havada: “Ya Rab İslam!” diye dua eden annelerden; “Demokratik haklarımızı istiyoruz” diyen kızların çağına ne vakit düştük!
Hangi ara, tefsir dersinden, hadis dersine koşan tebliğci abilerden; parti mitingleri için konser verecek şarkıcı ayarlayan ılık abilerin zamanına geldik?
Artık başımızda bizden birileri vardı. Nasıl olsa onlar hep doğruya imza atar, Müslümanların aleyhine iş yapmazlardı…
Daha açık bir ifadeyle saldık koyverdik! Mevcut bir problem için hükümet yasa çıkarırsa ne âlâ, yoksa mıh gibi çakılıp kalıyoruz yerimizde.
İslam’ı tam olarak hayatına hakim kılmak isteyen, İslam’a muhalif uygulamalara karşı çıkan Müslümanlara, diğer Müslümanlar:” Sen de çok abartıyorsun, çok katısın” diyebiliyorlar. Hatta “Hangi devirde yaşıyoruz? Biraz değiş artık!” diyen bile çıkıyor. Takvalı olma gayreti içindeki insanları, Müslümanlar bile yobaz diye yaftalayabiliyor.
“Güneşi bir elime, ayı bir elime verseniz yine de davamdan vazgeçmem!” diyen bir Peygamberin ümmeti değil miydik biz?
Veda hutbesinde Kuran’ı ve sünnetini bize emanet bırakmamış mıydı? Hani tek hedefimiz ahiret olacaktı. Hani şeytanın izlerini takip etmeyecektik?
Cennet’ten kovulması karşısında, alemlerin Rabbi yüce Allah’a “…and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım”(A’raf 7/16) dememiş miydi?
Biz Müslümanız! Kur’an bize emanet edildi. Allah’ın kanunları hayatımıza, toplulumuza, dünyaya hakim olmadan nasıl huzur bulabilir, mevcut düzeni nasıl yeterli görebiliriz?
Bizler hâlâ insanların putlaştırıldığı, kafirlerin inkılaplarının uygulandığı bir toplumda yaşıyoruz. Hâlâ sokaklarımızda fuhuşhaneler, faizhaneler (bankalar) var. Hâlâ çocuklarımız kız-erkek karışık eğitim alıyor. Kitaplar hâlâ kafirleri yüceltip, Müslümanları hor gösteriyor. Tesettürümüz güya Müslüman kapitalistlerin elinde rant kaynağına dönüştü.
Zalimin yüzüne hakkı haykıran Alimlerimiz yok bizim. Mış gibi yapıyor, mış gibi yaşıyoruz. La ilahe demeden illallah demeye kalkışıyoruz.
“Yavaş yavaş olacak” diyoruz. “Yavaş yavaş değişecek her şey”. Gayrısını bilmem de bizlerin yavaş yavaş, çaktırmadan değiştiği kesin. Müslümanca yaşamalardan, Müslümanmış gibi yaşamalara evrildiğimiz kesin. Zafer sarhoşluğuna kapılırken, kaybettiklerimizi fark etmeyecek kadar körleştiğimiz aşikâr…
Kimseye suç bulmayalım. Suçlu sadece biziz. Değişimi/Dönüşümü hep kendi irademizle kabul ettik. Her müşkülün hallini başımızdakilerden bekledik. Mücadeleyi, cihadı, Kitabımızı unuttuk. İyiliği emredip, kötülükten men etmeyi unuttuk.
Rabbimizin kafirler için değil, biz Müslümanlar için yaptığı şu ihtarı yeniden hatırlayalım ve üzerinde uzun uzun düşünelim:
İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir. (Hadid:16)
Cahide Sultan
Ekli dosyayı görüntüle adsc4b1z.png?w=780
“Abla ben de başımı örtmek istiyorum” dedi biri. “Çok güzel tesettür kıyafetleri ve eşarplar var.”
Haklı…
Tesettür kombinleri yeni trendlerle duyurulalı beri, tesettür hiç bu kadar cazip olmamıştı…
Genç kızlar, kadınlar, artık pek çok kişi baş örtüsünü cazip görüyor. Saçının ön kısmı dökülenler, saçları ağardığı için düzenli saç boyamaya zorlananlar, kulakları kalkık olanlar, kıyafetine daha al benili aksesuar arayanlar için, baş örtüsü etkili bir seçenek…
İmtihan gereği ibadetlerin nefse ağır gelen bir yanı vardır. Günde beş vakit düzenli namaz kılmak, yaz sıcağına denk gelen aylarda oruç tutmak, ev alırken kolaylık sağladığı halde faizli kredilerden uzak durmak, malının hatırı sayılır bir kısmını zekat olarak vermek, ufacık bile haram katkı şüphesi olan gıdaları tüketmemek…
Tesettür de tıpkı diğer ibadetler gibi, çokları için nefse ağır gelen bir ibadet. Dikkat çekmeyen renklerde büyük eşarpları omuzlarınızdan aşağı salıvermek, geniş ve vücut hatlarını belli etmeyen, ayak bileğine kadar uzanan bir dış kıyafet giymek, uzun saçların belli olmasın diye saçlarını kamufle etmeye çalışmak kolay iş değil elbette.
Yıllarca uzun ve geniş pardesüleri, çarşaflarıyla başörtüsü mücadelesi veren hanımların kızları, kendileri gibi giyinmiyor artık. O kadınların da pek çoğu eski halleri gibi değiller. Değişen/değiştirilen, yozlaşan tesettür anlayışı onlara da hakim olmuş ve bu değişim ve dönüşümü, normal algılar olmuşlar.
Kıyafet mağazalarında en dikkat çekici kıyafetler sözüm ona tesettür kıyafetleri. Eşarplar karşı konulamaz(!) renk ve desenlerde. Tesettüre girdiğini iddia ettiği halde, edep ve hayanın sularına giremeyen veya o suları çoktan terk eden kadınlarımız/kızlarımız var artık…
***********
Birkaç gündür özgürlük naraları atıyoruz! Yıllardır verdiğimiz başörtüsü mücadelesinin beşeri yasalarla serbest hale gelmesinin haklı(!) gururunu yaşıyoruz. Nur 31. in inzaliyle bize verilmiş İlahi hakkı, yeni elde etmiş gibi sevindirik oluyoruz.
Pervasız bir İslam öldürgeci takmışız boynumuza! Her gafil hareketle beraber bir değerimizi daha kaybediyoruz. İslamsız Müslümancılık oynuyoruz…
Bugüne kadar salt başörtüsü mücadelesi yerine, İslam mücadelesi verseydik şimdi farklı bir yerde olacağımız su götürmez bir gerçek…
“Kamusal alanda yer tutacağım”, “Ben de söz sahibi olacağım” gayretindeyken, olmamız gereken asıl yeri unuttuk. Herkes ılımlı İslamcı, herkes demokrasi savunucusu olunca, Allah’ın ayetleri de bir bir rafa kaldırıldı.
Erkeklerimizin halleri zaten içler acısı! Partiye kapağı atan eski mücahitlerin şimdilerde çok daha mühim(!) meşguliyetleri var. Kadınlarla tokalaşmak, tatilleri sahil kenarındaki lüx bir otelde geçirmek, kadınların olduğu denizin dalgalarına kendini bırakmak sıradan mevzular artık!
Bu nasıl bir düzen ki; Hiç bir taş kendisine yakışan yerde durmuyor!
Elleri havada: “Ya Rab İslam!” diye dua eden annelerden; “Demokratik haklarımızı istiyoruz” diyen kızların çağına ne vakit düştük!
Hangi ara, tefsir dersinden, hadis dersine koşan tebliğci abilerden; parti mitingleri için konser verecek şarkıcı ayarlayan ılık abilerin zamanına geldik?
Artık başımızda bizden birileri vardı. Nasıl olsa onlar hep doğruya imza atar, Müslümanların aleyhine iş yapmazlardı…
Daha açık bir ifadeyle saldık koyverdik! Mevcut bir problem için hükümet yasa çıkarırsa ne âlâ, yoksa mıh gibi çakılıp kalıyoruz yerimizde.
İslam’ı tam olarak hayatına hakim kılmak isteyen, İslam’a muhalif uygulamalara karşı çıkan Müslümanlara, diğer Müslümanlar:” Sen de çok abartıyorsun, çok katısın” diyebiliyorlar. Hatta “Hangi devirde yaşıyoruz? Biraz değiş artık!” diyen bile çıkıyor. Takvalı olma gayreti içindeki insanları, Müslümanlar bile yobaz diye yaftalayabiliyor.
“Güneşi bir elime, ayı bir elime verseniz yine de davamdan vazgeçmem!” diyen bir Peygamberin ümmeti değil miydik biz?
Veda hutbesinde Kuran’ı ve sünnetini bize emanet bırakmamış mıydı? Hani tek hedefimiz ahiret olacaktı. Hani şeytanın izlerini takip etmeyecektik?
Cennet’ten kovulması karşısında, alemlerin Rabbi yüce Allah’a “…and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım”(A’raf 7/16) dememiş miydi?
Biz Müslümanız! Kur’an bize emanet edildi. Allah’ın kanunları hayatımıza, toplulumuza, dünyaya hakim olmadan nasıl huzur bulabilir, mevcut düzeni nasıl yeterli görebiliriz?
Bizler hâlâ insanların putlaştırıldığı, kafirlerin inkılaplarının uygulandığı bir toplumda yaşıyoruz. Hâlâ sokaklarımızda fuhuşhaneler, faizhaneler (bankalar) var. Hâlâ çocuklarımız kız-erkek karışık eğitim alıyor. Kitaplar hâlâ kafirleri yüceltip, Müslümanları hor gösteriyor. Tesettürümüz güya Müslüman kapitalistlerin elinde rant kaynağına dönüştü.
Zalimin yüzüne hakkı haykıran Alimlerimiz yok bizim. Mış gibi yapıyor, mış gibi yaşıyoruz. La ilahe demeden illallah demeye kalkışıyoruz.
“Yavaş yavaş olacak” diyoruz. “Yavaş yavaş değişecek her şey”. Gayrısını bilmem de bizlerin yavaş yavaş, çaktırmadan değiştiği kesin. Müslümanca yaşamalardan, Müslümanmış gibi yaşamalara evrildiğimiz kesin. Zafer sarhoşluğuna kapılırken, kaybettiklerimizi fark etmeyecek kadar körleştiğimiz aşikâr…
Kimseye suç bulmayalım. Suçlu sadece biziz. Değişimi/Dönüşümü hep kendi irademizle kabul ettik. Her müşkülün hallini başımızdakilerden bekledik. Mücadeleyi, cihadı, Kitabımızı unuttuk. İyiliği emredip, kötülükten men etmeyi unuttuk.
Rabbimizin kafirler için değil, biz Müslümanlar için yaptığı şu ihtarı yeniden hatırlayalım ve üzerinde uzun uzun düşünelim:
İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir. (Hadid:16)
Cahide Sultan