Toplumun her kesiminde tavsiye edilen fakat ısrarla terkedilen, baskı unsuru bir konudur ; ahlak…
Rasulullah (s.a)’ın ” Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Müsned 2,381) buyurduğu gibi, İslam inancının temel esaslarında yapı taşı konumunda olması sebebiyle, İslam karşıtı kesimler için ilk hedeflerde bulunmaktadır. Çünkü bu sosyal, güya çağdaş, kültürlü kesimler…
Ahlakı bozulmuş bir neslin İslam’a kolaylıkla tutunamayıp aksine inanç, iman kavramlarına zarar vereceğinin bilincinde olarak, toplumdaki ahlak seviyesini en alt düzeye indirmeye çabalamaktadırlar.
Ve ahlak zamanla dar bir kalıba girmiş; kişinin inanç seviyesine, kılık kıyafet arzusuna, çevresine, hatta gelir seviyesine göre değişebilecek bir unsur düzeyine inmiştir.
Toplumda kişiler güzel ahlak kavramını pahalı kıyafetler, yüksek mevkilerde diploma gerektiren meslekler olarak nitelendirdiklerinde televizyonlarda aile içi yaşama dahi uymayan sahnelerle, Allah için edeplenemeyenler sanat için rezil olmayı göze alır oldular.
‘Ahlak kavramı’ takvim yapraklarının arka sayfasında ki nasihatler olarak kaldı… Tabiki burada oluşan çevre etkisini es geçmek mümkün olmadı. Zira “elalem ne der ?” cümlesi altında batının tüm utanç kaynaklarını hayata geçirdiler. Kişi kendi maneviyatından çok çevrenin fikirlerini düşünür oldu.
“Tesettür çağın gerisinde kaldı, namazı yobazlar kılar, Kur’an’ın devri geçti, biz arap değiliz nasıl anlayalım ?” cümleleriyle raflarda duran türkçe mealler bile yabancı kaldı topluma…
Okul için örtüden taviz, iş yerinde namazdan taviz, oturduğumuz evde, bindiğimiz arabada taviz, düğünde çalgı (size göre) caiz oldukça! Ahlak kavramını odak olarak alamayız. Ve Allah inancı aldığımız nefesin dahi önüne geçmedikçe, güzel ahlak sanıldığı gibi temiz kalpli (!) insanların cennete gitmesi için yeterli olmayacaktır.
Akidemizin temeline şeytanın şirk tohumlarını çekmesine müsade etmeden, çevremizin nefsani tavırlarından kurtulmamız ve yalnız “Allah ne der ?” fikriyatıyla yaşayabilmemiz duâsıyla…
Rasulullah (s.a)’ın ” Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Müsned 2,381) buyurduğu gibi, İslam inancının temel esaslarında yapı taşı konumunda olması sebebiyle, İslam karşıtı kesimler için ilk hedeflerde bulunmaktadır. Çünkü bu sosyal, güya çağdaş, kültürlü kesimler…
Ahlakı bozulmuş bir neslin İslam’a kolaylıkla tutunamayıp aksine inanç, iman kavramlarına zarar vereceğinin bilincinde olarak, toplumdaki ahlak seviyesini en alt düzeye indirmeye çabalamaktadırlar.
Ve ahlak zamanla dar bir kalıba girmiş; kişinin inanç seviyesine, kılık kıyafet arzusuna, çevresine, hatta gelir seviyesine göre değişebilecek bir unsur düzeyine inmiştir.
Toplumda kişiler güzel ahlak kavramını pahalı kıyafetler, yüksek mevkilerde diploma gerektiren meslekler olarak nitelendirdiklerinde televizyonlarda aile içi yaşama dahi uymayan sahnelerle, Allah için edeplenemeyenler sanat için rezil olmayı göze alır oldular.
‘Ahlak kavramı’ takvim yapraklarının arka sayfasında ki nasihatler olarak kaldı… Tabiki burada oluşan çevre etkisini es geçmek mümkün olmadı. Zira “elalem ne der ?” cümlesi altında batının tüm utanç kaynaklarını hayata geçirdiler. Kişi kendi maneviyatından çok çevrenin fikirlerini düşünür oldu.
“Tesettür çağın gerisinde kaldı, namazı yobazlar kılar, Kur’an’ın devri geçti, biz arap değiliz nasıl anlayalım ?” cümleleriyle raflarda duran türkçe mealler bile yabancı kaldı topluma…
Okul için örtüden taviz, iş yerinde namazdan taviz, oturduğumuz evde, bindiğimiz arabada taviz, düğünde çalgı (size göre) caiz oldukça! Ahlak kavramını odak olarak alamayız. Ve Allah inancı aldığımız nefesin dahi önüne geçmedikçe, güzel ahlak sanıldığı gibi temiz kalpli (!) insanların cennete gitmesi için yeterli olmayacaktır.
Akidemizin temeline şeytanın şirk tohumlarını çekmesine müsade etmeden, çevremizin nefsani tavırlarından kurtulmamız ve yalnız “Allah ne der ?” fikriyatıyla yaşayabilmemiz duâsıyla…
Sirru’l-fehva
Genç Muvahhide
Genç Muvahhide