Realist;208500' Alıntı:insanların ilk çoğalması nasıl olmuştur Kur-an'ı Kerim'den veya hadislerden delil göstererek izah eder misiniz ?
Bilindik bir çoğalma şekli var (çocukların ikiz doğması...) eğer o çoğalmayı tasdik ediyorsanız kaynığını verir misiniz ?
Adem'in (a.s.) Çocuklarının Evlenmesi Hakkında Ehli sunnetin benimsediği görüş :
"Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'dan ve akrabalık (bağlarını kırmak)tan sakının. Şubhesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir." (Nisa 1)
İnsanlar Âdem’le Havva’dan doğarak çoğalmışlardır. Havva anamız hep ikiz doğum yapıyordu. Bunlardan birisi erkek, diğeri de kızdı. Âdem, aynı anda doğan ikizleri, bir önce veya bir sonra doğan ikizlerle evlendiriyordu. Habil’le beraber doğan kız çirkin, Kabil’le birlikte doğan kız ise güzeldi.
Bu durumda Âdem, Habil’in, Kabil’le beraber doğan kızla, Kabil’in de Habil’le beraber doğan kızla evlenmesini istedi. Fakat Kabil buna radı olmadı, kendisiyle doğan güzel kızı Habil’e vermek istemeyerek kendisi almak istedi.
Âdem buna müsaade etmedi ve meseleyi Allah’a havale etti. Cenab-ı Haktan gelen emir üzerine her ikisinin de Allah’a birer kurban takdim etmelerini, hangisinin kurbanı kabul edilirse Kabil’in bacısının ona ait olacağını söyledi. Bunun üzerine Kabil bir demet buğday, Habil de bir koyunu kurban olarak takdim etti. Gökten inen bir ateş Habil’in kurbanını aldı, Kâbil’in ki olduğu yerde kaldı. Bu durumda Habil haklı çıkmış ve kızı almaya hak kazanmıştı Fakat Kâbil iyice çileden çıkmıştı.
Bu hâdise Kur’ân’da şöyle anlatılır:
“Onlara Âdem’in iki oğluna dair haberi hak ile oku. Onlar birer kurban takdim ettiklerinde, birisinin kurbanı kabul olunmuş, diğeri kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmayan diğerine, ‘Ben seni öldüreceğim’ dedi. O da, ‘Allah ancak takva sahiblerinin kurbanını kabul eder’ diye cevap verdi.
“Habil şöyle devam etti: ‘Eğer sen öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi kaldıracak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. Dilerim ki, sen benim günahımı yüklenesin de, Cehennem ateşinin ehlinden olasın. Bu da zalimlerin cezasıdır.
“Sonra nefsi, kardeşini öldürmeyi ona kolay ve hoş gösterdi; o da kardeşini öldürüp hüsrana uğrayanlardan oldu. Sonra Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini göstermek için, ona, yeri eşeleyen bir kargayı gönderdi. Kâbil, ‘Yazıklar olsun bana!’ dedi. ‘Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtemedim!’ Artık o yaptığına pişmanlık duyanlardan olmuştu.” (Maide 27-31)
Âdem’in çocuklarının birbirleriyle evlenmelerinin dindeki yerine gelince; Âdem’den Peygamber Efendimize gelinceye kadar bütün peygamberler hak dini tebliğ etmişlerdir. Dinin temeli olan îman esasları hep aynı kalmıştır. Fakat şeriat dediğimiz, ibadet ve dünyaya ait işlerde Âdem’den Peygamberimize kadar her devrin icablarına, insanların ihtiyaçlarına göre bazı hükümler değişerek gelmiştir.
Cenab-ı Hak her devrin insanının yaşayışını ve menfaatini gözeterek her ummete ayrı bir şeriat göndermiştir.
“Sizin her biriniz için Biz bir şeriat ve açık bir yol tayin ettik” (Maide 48)
Maide 27- Bir de onlara Âdem'in iki oğlunun kıssasını hak ile oku. Hani onlar, birer kurban sunmuşlardı da, İkisinden birininki kabul olunmuş, öbürününki kabul olunmamıştı. O: "Seni mutlaka öldüreceğim" demişti. Öbürü: "Allah, ancak takvalılardan kabul eder demişti.
Bu kurbanın sunuluş sebebi, denildiğine göre şudur: Havva (Ona selam olsun) her batında biri erkek ve biri dişi olmak üzere ikiz doğururdu. Bundan tek istisna Şis (a.s) idi. O, Şis'i tek başına, ileride geleceği üzere Habil'in yerine doğurmuştu. Adı ise, Hibetullah (Allah'ın bağışı) idi. Çünkü Cebrail, onu doğurunca Havva'ya: Bu, Habil'in yerine Allah'ın sana bir bağışıdır (Hibetullah), demişti. Adem de Şis'in doğduğu gün yüz otuz yaşında idi.
Adem, bir batında doğan erkeği, diğer batındaki kız ile evlendirirdi. Hiçbir erkeğe kendisi ile birlikte doğan ikizi helâl kılmıyordu. Havva, Kabil ile birlikte İklimiyâ adında güzel bir kız doğurmuş, Habil ile birlikte ise, Leyuza adında pek güzel olmayan bir kız daha doğurmuştu. Adem bunları evlendirmek isteyince, Kabil: Benimle doğan ikiz kız kardeşimle evlenmeye ben daha layıkım deyince, Adem ona böyle bir şey yapmamasını emrettiği halde o, bu emre uymadı. Onu azarlayarak vazgeçirmek istediyse de yine vazgeçmedi. Bunun üzerine kurban sunmak üzere ittifaka vardılar.
Bu açıklamayı aralarında İbn Mesud'un da bulunduğu müfessirlerden bir topluluk ifade etmiştir. Adem'in de kurban sunuluşu esnasında hazır bulunduğu rivayet edilmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
(İmam Kurtubi, el-Câmiu li-Ahkâmil’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 6/160-162)
Bu konunun bilinmesinin muslumana hiç bir faydası yoktur. Bu tür gaybi ve dinin teferruatında olan meseleleri kaşıyanların kimler olduğu bilinmeyen bir şey değildir. İnsanlara bu tür meseleleri insanlara "hadi cevab ver" düşüncesiyle ; nasılsa binlerce yıl önce olmuş, açık seçik bir ayet olmadığından kesin cevab veremez saplantısıyla , Kur'ana inanmak veya Muhammed'e (s.a.v.) bâtıl mı olacak?
Kardeşim ummetin ırzına geçiliyor , İslam coğrafyaları işgal altında. Muslumanlar şirk ve küfür ile kuşatılmış bir vaziyette. "İslam ummetine nasıl bir faydanız dokunur?" Biraz da bunun için kafa patlatmanız gerekmez mi?
****
Bize Abdurrazzâk, Mâmer ibn Râşid'den; o da Hemmâm ibn Munebbih'ten; o da Ebû Hurayra (r.anh)'den tahdîs etti ki;
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah, Âdem'i yarattı. Boyunun uzunluğu altmış zira' idi. (Yaratılması tamamlandıktan) sonra Allah, Âdem'e:
— Haydi, meleklerden şunların yanlarına git de onlara selâm ver! Ve onların senin selâmım nasıl karşıladıklarını iyi dinle, işit. Çünkü bu, hem senin, hem de senden sonra zurriyetinin selâmlaşmasıdır, buyurdu.
Bunun üzerine Âdem, meleklere: — Es-selâmu aleykum (-Selâm üzerinize olsun), dedi.
Onlar da: — es-Selâmu aleyke ve rahmetullâhi ( = Esenlik ve Allah'ın rahmeti üzerine olsun), diye karşıladılar.
Ve selâmlarına "Ve rahmetullâhi" kısmını ziyâde ettiler (ki, bu selamlaşmanın ilk meşrû'iyyeti ve bu sözle söylenişidir).
Âdem, beşerin büyük atası olduğu için, cennete her giren kişi Âdem'in bu güzel suretinde girecektir. Âdem'in (sonra gelen) torunları, onun güzelliğinden ve uzunluğundan eksilmeye devam eder. Nihayet (bu eksiliş) şimdi (bu ummette) sona erdi"
(Buhari, Enbiya, bab 1, Hadis no: 1; Muslim, Cennet, Bab 11- 16, Hadis no: 16 - 28)
Cennete Girecek Mu'minlerin Boyu
Ebû Hurayra (r.anh) şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Cennete ilk girecek olan zumre, yüzleri ayın ondördüncü gecesindeki parlak sureti üzere girerler. Sonra bunların arkasından girecek olanlar da gökte en parlak ışık neşreden yıldızın parlaklığı üzeredirler. Cennetlikler orada işemezler, dışkı çıkarmazlar, tükürmezler, sümkürmezler. Onların cennetteki tarakları altın, terleri misk, buhurdanlıklarının yakacığı el-Uluvvetu ve el-Uncâcu denilen güzel kokulu çubuktur. Onların zevceleri el-Hûru'l- Iyn denilen iri ve şahin gözlü dilberlerdir. Onlar bir tek adamın hilkati, babaları Âdem'in yükseklikte altmış zira' olan sureti üzeredirler"
(Buhari, Enbiya, bab 1, Hadis no: 2)
Hadîsdeki arşından murad; bizim arşınımızdır. Âdem (a.s.)'in uzunluğu altmış arşın olduğu gibi, genişliğinin de yedi arşın olduğu rivayet olunmuştur.
Kurtubî diyor ki : «Allah Teâlâ cennetlikleri asılları olan Âdem (Aleyhisselâm)'in hilkatine iade edecek, cennette onun sıfatında ve onun uzunluğunda olacaklardır.» Yâni; cennete giren bahtiyarlar boy pos güzelliği itibariyle Âdem kılığında olacaklar dünyadaki sakatlık ve kusurlarından eser kalmayacaktır.
Anlaşılıyor ki: Âdem (Aleyhisselâm)'ın zurriyeti asırlar boyunca kısala kısala bugünkü hâle gelmişlerdir.