Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

İlmi Konu İmam Ebi Câfer Muhammed ibni Cerir et-Taberi’nin Îtikadı

Abdulmuizz Fida Çevrimiçi

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İmam Ebi Câfer Muhammed ibni Cerir et-Taberi’nin Îtikadı

بسم الله الرحمن الرحيم
İmam el-Lalika’i, Müctehid İmam İbni Cerir el-Taberi’nin i'tikadına dair -Taberi'nin 'Sarih'us Sünne' isimli eserinde dağınık olarak tespit ettiğimiz- şu görüşlere yer verir:
خْبَرَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ أَحْمَدَ قِرَاءَةً عَلَيْهِ , قَالَ: أَخْبَرَنَا الْقَاضِي أَبُو بَكْرٍ أَحْمَدُ بْنُ كَامِلٍ قَالَ: قَالَ أَبُو جَعْفَرٍ مُحَمَّدُ بْنُ جَرِيرٍ

"Bize Ubeydullah ibni Muhammed ibni Ahmed -ona okunmak suretiyle- haber verdi dedi ki: Bize kadı Ebu Bekir Ahmed ibni Kamil haber verdi dedi ki:
Ebu Ca'fer ibni Muhammed ibni Cerir dedi ki:


فَأَوَّلُ مَا نَبْدَأُ فِيهِ الْقَوْلَ مِنْ ذَلِكَ كَلَامُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ وَتَنْزِيلُهُ؛ إِذْ كَانَ مِنْ مَعَانِي تَوْحِيدِهِ. فَالصَّوَابُ مِنَ الْقَوْلِ فِي ذَلِكَ عِنْدَنَا
Bu hususta öncelikle söz konusu edip başlayacağımız şey Aziz ve Celil olan Allah'ın Kelamı ve onun indirdiği buyruklarıdır. Çünkü bu da; O'nun tevhidinin ihtiva ettiği anlamlar içerisindedir. Buna dair bize göre doğru olan söz şudur:

أَنَّهُ كَلَامُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ غَيْرُ مَخْلُوقٍ كَيْفَ كُتِبَ , وَكَيْفَ تُلِيَ , وَفِي أَيِّ مَوْضِعٍ قُرِئَ , فِي السَّمَاءِ وُجِدَ أَوْ فِي الْأَرْضِ حَيْثُ حُفِظَ , فِي اللَّوْحِ الْمَحْفُوظِ كَانَ مَكْتُوبًا أَوْ فِي أَلْوَاحِ صِبْيَانِ الْكَتَاتِيبِ مَرْسُومًا , فِي حَجَرٍ نُقِشَ أَوْ فِي وَرَقٍ خُطَّ , فِي الْقَلْبِ حُفِظَ أَوْ بِاللِّسَانِ لُفِظَ

Kur'an; Aziz ve Celil olan Allah'ın Kelamı olup, her ne şekilde yazılırsa ve her ne şekilde okunursa okunsun, nerede okunursa; semada ya da yerde bulunsun farketmez, ister Levh-i Mahfuz'da hıfz edilsin, ister ilk mekteb çocuklarının ellerindeki tahta tabletlerde yazılı bulunsun, taşa nakşedilsin yahut bir kağıtta yazılı olsun, kalpte hıfzedilsin yahut dilde telaffuz edilsin yaratılmamıştır.
فَمَنْ قَالَ غَيْرَ ذَلِكَ أَوِ ادَّعَى أَنَّ قُرْآنًا فِي الْأَرْضِ أَوْ فِي السَّمَاءِ سِوَى الْقُرْآنِ الَّذِي نَتْلُوهُ بِأَلْسِنَتِنَا وَنْكَتُبُهُ فِي مَصَاحِفِنَا , أَوِ اعْتَقَدَ غَيْرَ ذَلِكَ بِقَلْبِهِ أَوْ أَضْمَرَهُ فِي نَفْسِهِ أَوْ قَالَ بِلِسَانِهِ دَايِنًا بِهِ؛ فَهُوَ بِاللَّهِ كَافِرٌ حَلَالُ الدَّمِ وَبَرِيءٌ مِنَ اللَّهِ , وَاللَّهُ بَرِيءٌ مِنْهُ؛ لِقَوْلِ اللَّهِ جَلَّ ثَنَاؤُهُ:
Kim bundan başkasını söyler yahut yerde ya da semada bizim dillerimizle okuduğumuz, mushaflarımızda yazdığımız Kur'an'ın dışında bir Kur'an olduğunu iddia ederse ya da bunun dışında kalbi ile bir inanç besler yahut içinde saklarsa ya da dilinde bunu söyleyip, bunu din olarak kabul ederse o kimse Allah'ı inkar eden bir kafirdir, kanı helaldir. O, Allah'tan beridir, Allah da ondan uzaktır. Çünkü Allah Celle Senauhu şöyle buyurmuştur:

بَلْ هُوَ قُرْآنٌ مَجِيدٌ فِي لَوْحٍ مَحْفُوظٍ
"Daha doğrusu o çok şerefli bir Kur'an'dır. Levh-i Mahfuz'dadır." (el-Buruc 85/21-22)

وَقَالَ وَقَوْلُهُ الْحَقُّ:
Yine Allah hak buyruğunda şöyle buyurmaktadır:

وَإِنْ أَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ اسْتَجَارَكَ فَأَجِرْهُ حَتَّى يَسْمَعَ كَلَامَ اللَّهِ
"Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse ona eman ver; ta ki Allah'ın Kelamı'nı dinlesin." (et-Tevbe 9/6)


فَأَخْبَرَنَا جَلَّ ثَنَاؤُهُ أَنَّهُ فِي اللَّوْحِ الْمَحْفُوظِ مَكْتُوبٌ , وَأَنَّهُ مِنْ لِسَانِ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَسْمُوعٌ , وَهُوَ قُرْآنٌ وَاحِدٌ مِنْ مُحَمَّدٍ مَسْمُوعٌ , وَفِي اللَّوْحِ الْمَحْفُوظِ مَكْتُوبٌ , وَكَذَلِكَ فِي الصُّدُورِ مَحْفُوظٌ , وَبِأَلْسُنِ الشُّيُوخِ وَالشُّبَّانِ مَتْلُوٌّ

Böylelikle Allah Celle Senauhu bizlere onun Levh-i Mahfuz'da yazılı olduğunu ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in dilinden işitilmiş olduğunu haber vermektedir. Her ikisi de; Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'den dinlenirken de Levh-i Mahfuz'da yazılı haliyle de, aynı Kur'andır. Aynı şekilde o kalblerde hıfzedilmiştir, yaşlıların ve gençlerin dilleriyle de okunmaktadır.


فَمَنْ رَوَى عَنَّا , أَوْ حَكَى عَنَّا , أَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا , أَوِ ادَّعَى عَلَيْنَا أَنَّا قُلْنَا غَيْرَ ذَلِكَ , فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللَّهِ وَغَضَبُهُ , وَلَعْنَةُ اللَّاعِنِينَ وَالْمَلَائِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ , لَا يَقْبَلُ اللَّهُ مِنْهُ صَرْفًا وَلَا عَدْلًا , وَهَتَكَ سِتْرَهُ وَفَضَحَهُ عَلَى رُءُوسِ الْأَشْهَادِ

Bizim başka bir iddiada bulunduğumuzu bizden rivayet eden yahut nakleden, ya da bizim hakkımızda bunu uyduran yahut iddiada bulunan bir kimseye Allah'ın laneti ve gazabı olsun. Lanet edenlerin, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun. Zalimlere ileri sürecekleri mazeretlerinin fayda sağlamayacağı, onlara lanet edileceği ve kötü yurda atılacakları o günde Allah onun hiçbir amelini, hiçbir harcamasını kabul etmesin, gizliliklerini açığa çıkartıp herkesin gözü önünde onu rezil ve rüsvay etsin.

يَوْمَ لَا يَنْفَعُ الظَّالِمِينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدَّارِ
"Zalimlere kendi mazeretlerinin hiç bir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de." (Mûmin/Ğafir 40/52)

وَأَمَّا الصَّوَابُ مِنَ الْقَوْلِ لَدَيْنَا فِي رُؤْيَةِ الْمُؤْمِنِينَ رَبَّهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَهُوَ دِينُنَا الَّذِي نَدِينُ اللَّهَ بِهِ وَأَدْرَكْنَا عَلَيْهِ أَهْلَ السُّنَّةِ وَالْجَمَاعَةِ , فَهُوَ أَنَّ أَهْلَ الْجَنَّةِ يَرَوْنَهُ عَلَى مَا صَحَّتْ بِهِ الْأَخْبَارُ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ.

Kıyamet Günü'nde Ru'yet; mü'minlerin Rablerini göreceği hususunda bizce doğru kabul edilen ve dinimizin bir gereği olarak inanıp, Allah'ın bize din kıldığı ve Ehl-i Sünnet ve'l Cema'atin kabul ettiğini de gördüğümüz kanaat şudur:

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'den bu hususta sahih olan haberler gereğince, Cennet ehli O'nu (Allah'ı) göreceklerdir.


وَالصَّوَابُ لَدَيْنَا فِي الْقَوْلِ فِيمَا اخْتُلِفَ فِيهِ مِنْ أَفْعَالِ الْعِبَادِ وَحَسَنَاتِهِمْ وَسَيِّئَاتِهِمْ أَنَّ جَمِيعَ ذَلِكَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ , وَاللَّهُ مُقَدِّرُهُ وَمُدَبِّرُهُ , لَا يَكُونُ شَيْءٌ إِلَّا بِإِرَادَتِهِ , وَلَا يَحْدُثُ شَيْءٌ إِلَّا بِمَشِيئَتِهِ , لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ

Kulların fiilleri; iyilikleri ve kötülükleri hususunda ihtilafa düşülen konuda bizce doğru olan da şudur:

Bütün bunlar Allah'tandır. Onları takdir eden, tedbir eden Allah'tır. O'nun iradesi olmadan hiçbir şey olmaz. O'nun meşieti (dilemesi) olmadan hiçbir şey meydana gelmez. Yaratmak da, emretmek de O'nundur.


وَالصَّوَابُ لَدَيْنَا مِنَ الْقَوْلِ أَنَّ الْإِيمَانَ قَوْلٌ وَعَمَلٌ , يَزِيدُ وَيَنْقُصُ , وَبِهِ الْخَبَرُ عَنْ جَمَاعَةٍ مِنْ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ , وَعَلَيْهِ مَضَى أَهْلُ الدِّينِ وَالْفَضْلِ.
Bizce doğru olan görüş şudur: İman söz ve ameldir. Artar ve eksilir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabından belli bir topluluktan gelen haberler bunu ifade ettiği gibi din ve fazilet ehli de bunu böylece kabul etmişlerdir.
وَالْقَوْلُ فِي أَلْفَاظِ الْعِبَادِ بِالْقُرْآنِ فَلَا أَثَرَ فِيهِ أَعْلَمُهُ عَنْ صَحَابِيٍّ مَضَى , وَلَا عَنْ تَابِعِيٍّ قَفَى إِلَّا عَمَّنْ فِي قَوْلِهِ الشِّفَاءُ وَالْغِنَا رَحْمَةُ اللَّهُ عَلَيْهِ وَرِضْوَانُهُ وَفِي اتِّبَاعِهِ الرُّشْدُ وَالْهُدَى , وَمَنْ يَقُومُ لَدَيْنَا مَقَامَ الْأَئِمَّةِ الْأُولَى أَبُو عَبْدِ اللَّهِ أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ حَنْبَلٍ

Kulların Kur'an'ı telaffuz etmelerine gelince: Bu hususta geçmiş bir sahabiden yahut izinden gidilen bir tabiiden bildiğim bir Asar (rivayet) yoktur. Bu konuda sadece sözünde şifa ve yeterlilik bulunan kimseden -Allah'ın rahmeti ve rızası onun üzerine olsun- gelmiş bir söz biliyorum. Ona tabi olmakta rüşd ve hidayet bulunmuş olur ve bize göre onun sözü ilk Eimme'nin (imamların) sözü konumundadır. Bu kişi de Ebu Abdullah Ahmed ibni Muhammed ibni Hanbel'dir.


فَإِنَّ أَبَا إِسْمَاعِيلَ التِّرْمِذِيَّ حَدَّثَنِي قَالَ: سَمِعْتُ أَبَا عَبْدِ اللَّهِ أَحْمَدَ بْنَ مُحَمَّدِ بْنِ حَنْبَلٍ يَقُولُ: اللَّفْظِيَّةُ جَهْمِيَّةٌ لِقَوْلِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ: {حَتَّى يَسْمَعَ كَلَامَ اللَّهِ} [التوبة: 6] مِمَّنْ يَسْمَعُ

Eba İsmail et-Tirmizi bana anlattı ve dedi ki: Ben Ebu Abdullah Ahmed ibni Muhammed ibni Hanbel'i şöyle derken dinledim:
"Lafziyye diye bilinen, Kur'an'ın okunan lafızları mahluktur, diyen kimse Cehmiyyedendir. Çünkü Aziz ve Celil olan Allah:
حَتَّى يَسْمَعَ كَلَامَ اللَّهِ

"Ta ki Allah'ın Kelamı'nı dinlesin." (et-Tevbe 9/6) diye buyurmuştur. Peki bunu kimden dinleyecektir?

وَأَمَّا الْقَوْلُ فِي الِاسْمِ أَهُوَ الْمُسَمَّى أَوْ غَيْرُ الْمُسَمَّى فَإِنَّهُ مِنَ الْحَمَاقَاتِ الْحَادِثَةِ الَّتِي لَا أَثَرَ فِيهَا فَيُتَّبَعَ وَلَا قَوْلَ مِنْ إِمَامٍ فَيُسْتَمَعَ , وَالْخَوْضُ فِيهِ شَيْنٌ , وَالصَّمْتُ عَنْهُ زَيْنٌ , وَحَسْبُ امْرِئٍ مِنَ الْعِلْمِ بِهِ وَالْقَوْلِ فِيهِ أَنْ يَنْتَهِيَ إِلَى قَوْلِ الصَّادِقِ عَزَّ وَجَلَّ وَهُوَ قَوْلُهُ

İsim müsemmanın kendisi midir, yoksa başkası mıdır? hususu ile ilgili görüşe gelince; böyle bir ayırım sonradan ortaya çıkmış ahmaklıklardandır. Bu hususta uyulacak bir Asar ve kulak kabartılacak bir imamdan gelmiş bir söz yoktur. Buna dalmak çirkin bir iştir. Bu hususta söz söylememek güzeldir. Bu hususta kişiye bilgi olarak ve söylenecek söz olarak da Aziz ve Celil olan Allah'ın doğrunun ta kendisi olan şu sözüne başvurmak yeter:


قُلِ ادْعُوا اللَّهَ أَوِ ادْعُوا الرَّحْمَنَ أَيًّا مَا تَدْعُو فَلَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى
وَقَوْلُهُ
"De ki: (İster) ‘Allah’, diye çağırın, (ister) ‘Rahman' diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda ‘Esma’ul Hüsna (en güzel isimler)’ O'nundur." (el-İsra 17/110)
ve şu kavli:

وَلِلَّهِ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا
وَيَعْلَمُ أَنَّ رَبَّهُ هُوَ الَّذِي

"Esma’ul Hüsna (en güzel isimler) Allah’ındır. O halde bu isimlerle O'na dua edin!.." (el-A’raf 7/180)

ve (kişi) bilmelidir ki Rabbi O'dur ki:

عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَمَا تَحْتَ الثَّرَى

"arşa istiva etmiştir. Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında olanların tümü O'nundur." (Ta-Ha 20/5-6)

فَمَنْ تَجَاوَزَ ذَلِكَ فَقَدْ خَابَ وَخَسِرَ. فَلْيُبَلِّغِ الشَّاهِدُ مِنْكُمْ أَيُّهَا النَّاسُ مَنْ بَعُدَ مِنَّا فَنَأَى , أَوْ قَرُبَ

Kim bundan ilerisini söylerse o kimse zarar etmiş, hüsrana uğramış olur.

Sizden ey insanlar; hazır olanlar, uzak ya da yakın olsun bizden sonrakilere şunu tebliğ etsin:


فَدَنَا أَنَّ الدِّينَ الَّذِي نَدِينُ بِهِ فِي الْأَشْيَاءِ الَّتِي ذَكَرْنَاهَا مَا بَيَّنَّاهُ لَكُمْ عَلَى مَا وَصَفْنَاهُ , فَمَنْ رَوَى خِلَافَ ذَلِكَ أَوْ أَضَافَ إِلَيْنَا سِوَاهُ أَوْ نَحَلَنَا فِي ذَلِكَ قَوْلًا غَيْرَهُ فَهُوَ كَاذِبٌ , فَهُوَ مُفْتَرٍ مُعْتَدٍ مُتَخَرِّصٌ , يَبُوءُ بِإِثْمِ اللَّهِ وَسَخَطِهِ , وَعَلَيْهِ غَضَبُ اللَّهِ وَلَعْنَتُهُ فِي الدَّارَيْنِ , وَحَقٌّ عَلَى اللَّهِ أَنْ يُورِدَهُ الْمَوْرِدَ الَّذِي وَعَدَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ ضُرَبَاءَهُ , وَأَنْ يُحِلَّهُ الْمَحَلَّ الَّذِي أَخْبَرَ نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنَّ اللَّهَ يُحِلُّهُ أَمْثَالَهُ

Sözünü ettiğimiz hususlarda bizim din olarak benimsediğimiz husus size belirttiğimiz şekilde zikrettiklerimizdir. Kim bundan farklı bir şey rivayet eder ya da bunun dışında bize bir şey izafe eder yahutta bu hususta bize başka bir söz isnad ederse o kişi yalancı, müfteri (iftiracı), haddi aşan, olmadık şeyleri söyleyen birisidir. Allah'tan günah ve gazaba uğrar. Allah'ın gazabı, laneti, her iki yurtta (dünyada da, ahirette de) ona olsun. Allah böyle bir kimseyi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in benzerlerini tehdit ettiği yerlere götürsün, Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin benzerini uğratacağını haber verdiği yere yıksın." (el-Lalika’i, Şerh'u Usul’i İ'tikadi Ehl'is Sünneti ve'l Cema'at, 1/207-209)

İmam Lalika’i aynı eserinin başka bir yerinde aynı raviden (Ahmed ibni Kamil) şunu nakletmiştir:

سمعت أبا جعفر محمد بن جرير الطبري ما لا أحصى يقول من قال القرآن مخلوق معتقدا له فهو كافر حلال الدم والمال لا يرثه ورثته من المسلمين يستتاب فإن تاب وإلا ضربت عنقه فقلت له عمن لا يرثه ورثته من المسلمين قال عن يحيى القطان وعبد الرحمن بن مهدي قيل للقاضي ابن كامل فلمن يكون ماله قال فيئا للمسلمين
"Eba Ca’fer Muhammed İbnu Cerir et-Taberi’yi sayamayacağım kadar çok defalar şöyle derken işittim: Kur’an mahluktur diyen ve bu şekilde itikad eden kimse kafirdir, canı da malı da helaldir, Müslüman varisleri ona mirasçı olamaz. Tevbe etmediği takdirde boynu vurulur. Ben ona dedim ki: Müslüman varislerinin bu kişiye mirasçı olmayacağı hususu kimlerden naklediliyor? O da bunun Yahya el-Kattan ve Abd'ur Rahman ibni Mehdi’den nakledildiğini söyledi. Kadı İbni Kamil’e bu kimsenin malı ne olacak diye sorulduğunda bu malın Müslümanlara fey olarak verileceğini söyledi." (el-Lalika’i, Şerh'u Usul’i İ'tikadi Ehl'is Sünneti ve'l Cema'at, 2/354, #514)

Zehebi der ki: "İbni Cerir, ‘et-Tebsir fi Mealim'id Din’ adlı eserinde şöyle der: "İlmiyle Allah’ın sıfatlarına dair bir haberi idrak eden kimse hakkında söylenecekler:

Bu da Aziz ve Celil olan Allah’ın Semi ve Basir olduğunu haber vermesine benzer. O’nun:

بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ

"Aksine O’nun iki eli açıktır!.." (el-Ma’ide 5/64) buyruğunda belirttiği üzere iki elinin bulunduğunu,

وَيَبْقَى وَجْهُ رَبِّكَ

"Rabbinin vechi (yüzü) baki kalır!.." (er-Rahman 55/27) buyruğunda belirttiği gibi bir vechi (yüzü) olduğunu, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)’in:

فَيَضَعُ قَدَمَهُ عَلَيْهَا

"Nihayet Rab ona ayağını koyar!.." (Müslim, #2846; Ahmed, Müsned) buyruğunda belirttiği gibi ayağının bulunduğunu, "Allah’ın huzuruna, Allah ona güldüğü halde çıkar!.." (Müslim) buyruğunda belirtildiği gibi güldüğünü, Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem)’in bu konudaki haberi dolayısıyla O’nun dünya semasına indiğini (Buhari; Müslim), Rasulullah (sallalahu aleyhi ve sellem)’in buyruğunda geçen:

إنَّ الْقُلُوبَ بَيْنَ إصْبَعَيْنِ مِنْ أصَابِعِ الرَّحْمنِ

"Rahman’ın parmaklarından iki parmak arasında bulunmayan hiçbir kalp yoktur!.." (Tirmizi, #2141) buyruğunda haber verdiği üzere parmağının olduğunu haber vermesine benzer.

Belirttiğim bütün bu hususlar ve Allah’ın kendi zatını ve Rasulu (sallallahu aleyhi ve sellem)’in O’nu vasfettiği benzeri hususları –ki bunların gerçek bilgileri, düşünce ve görüşlerle tespit edilemez- bilmediği için hiçbir kimseyi tekfir etmeyiz. Ancak bunlara dair bilgi ona ulaştıktan sonra (onları inkar etmesi) hali müstesna!.."

İbni Cerir’in bu sözlerini, Kadı Ebu Ya’la el-Hanbeli ona ait ‘İbtal’ut Te’vil’ adlı eserinde rivayet etmiştir." (Zehebi, el-Uluv li’l Aliyy’il Azim)
 
Üst Ana Sayfa Alt