Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü "İmam Kureyş'dendir" Hadisi Sahih midir?

H Çevrimdışı

hamdi

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Selamu Aleykum
"İmam Kureyş'tendir" hadisi sahih midir?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
hammed;280674' Alıntı:
Selamu Aleykum
"İmam Kureyş'tendir" hadisi sahih midir?
Aleykum selam we rahmetullah ,

"Hilafet Kurayş'tandır" gibi hadisler sahihtir. Fakat Arab diline hakim alimlerin dediği gibi tavsiye kipiyle söylenmiştir. Yani Halife olma vasfına haiz Kurayştan biri var iken başka bir kavimden olan Halife olamaz. Fakat Kurayş'tan bu vasıflara sahib alim yok iken ummet emirsiz kalsın denemez.

Halifenin Kurayş Kabilesinden Olması:
Bu hususta şu hadis-i şerifler delil gösterilmektedir:
Ömer'in oğlu Abdullah der ki Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

لا يَزَالُ هَذَا الأمْرُ فِي قُرَيْشٍ مَا بَقِيَ مِنْهُمُ اثْنَانِ
"İnsanlardan iki kişi kaldığı sürece bu iş (Buradaki "Bu iş"den maksat hilafettir) Kurayşdendir.”
(Buhûrî, Kit. Ahkam, bab 7, H.no: 3240, 6607; Musned, İmam Ahmed c. II, sh. 29, 93, 128)
Amr bin As der ki, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim:
"Kurayş hayırda da serde de kıyamete kadar insanların idarecileridir.”
(Tirmizi, Kit, Fiten, bab 49, hn. 2227)

Ebu Hurayra (r.anh) Rasulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
"Bu hususta(Yani hilafeti) insanlar, Kurayş'e tabidirler. Müslümanları müslümanlarına, kafirleri kafirlerine tabidirler. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyet döneminde seçkin olanları islâm'da da seçkindirler. Eğer Hakk'ı idrak ederlerse! İnsanların en hayırlı olanlarının bu işi (hilafeti) en çok kerih görenler olduklarıı görürsün. Ta ki içine düşünceye kadar.”
(Buharı, Kit. Menakıb, bab 1; Muslim Kit. İmare, bab 1, 3; Musned, İmanı Ahmed, c. I, sh. 5, 101)

Halife’nin Kurayş’ten olması meselesi de in’ikad şartlarından değildir. Muaviye bin Sufyan'dan rivayet edilen hadise gelince dedi ki: Rasul (SallAllah’u Aleyhi Vesellem)'den şunu söylerken işittim:
إِنَّ هَذَا الأمْرَ فِي قُرَيْشٍ لا يُعَادِيهِمْ أَحَدٌ إِلا كَبَّهُ اللَّهُ عَلَى وَجْهِهِ مَا أَقَامُوا الدِّينَ
"Şubhesiz bu iş Kurayştedir. Onlar dini ayakta tuttukları muddetçe, kim onlara düşmanlık ederse, Allah onu yüzüstü süründürür.”
(Buhârî, Kit. Ahkam, bab 2, Kit. Menakıb, bab 2, H.no: 3239; Dârimi Kit. Siyer, bab, 77, H.no: 2409)
Bazı alimler, halifeye itaat konusunda bir kısım hadisleri (ileride gelecek olan) delil göstererek, halifenin Kurayş'ten olmasının şart olmadığını, yukarıda zikredilen hadislerin gelecekteki olayları haber verme mahiyetinde olduklarını, Kurayş kabilesinden olmayanların da diğer şartlan haiz olmaları şartıyla halife olabileceklerini söylemişlerdir.
.........


Bahsi geçen hadisler :

Bu konu ile ilgili olarak Peygamber efendimiz (s.a.v.)'den şu hadis-i şerifler rivayet edilmektedir:
Ali (r.anh)'den rivayet ediliyor ki, Peygamber efendimiz (s.a.v.), bir yere bir mufreze gönderdi. Mufrazenin başına Ensar'dan birini emir tayin etti. Mufrazeye bunu dinleyip itaat etmelerini emretti. Ne var ki bunlar bir şeyden dolayı emirlerini kızdırdılar. Emir onlara:
- "Haydi bana odun toplayın" dedi. Onlar da odun topladılar. Sonra emir onlara:
- "Ateş yakın" dedi. Onlar da yaktılar. Sonra emir onlara
- "Rasulullah size beni dinleyip itaat etmenizi emretmedi mi?" dedi. Onlar da
- "Evet" dediler. Emir onlara:
- "Haydi girin bu ateşe" dedi. Bunun üzerine onlar birbirlerine baktılar ve şöyle dediler:
- "Biz ateşten kaçarak Rasulullaha sığındık". Onlar bu halde iken emirîn öfkesi yatıştı ve ateş de söndü. Rasulullah'a dönünce hadiseyi ona naklettiler.
Peygamber efendimiz de şu cevabı verdi: "Eğer o ateşe girecek olsalardı ondan bir daha çıkamazlardı. İtaat ancak iyiliklerdedir."
(Buharı, Kit. Ahkam, bab: 4, Kit. Megazi, bab 59; Muslim, Kit. İnıare, bab: 40, hn. 1840)

Diğer bir rivayette;
"... Bazıları o ateşe girmek istediler. Diğer bazıları ise şöyle dedi: "Biz iman ederek bu ateşten kaçtık." Sonra hadise Rasulullah'a intikal etti. O da ateşe girmek isteyenler için şunu söyledi:
"Şayet ona girecek olsaydınız, kıyamete kadar orada kalırdınız."
(Buhârî, Kit. Ahkam, bab: 1; Muslim, Kit. İmare, bab: 39, hn. 1840; Ebû Dâvûd, Kit. Cihad, bab: 87, hn. 2625; Nesei, Kit. Bey'a, bab: 34; hn. 4210; İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2863)

Ömer'in oğlu Abdullah'dan, Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir.
"Müslüman kişi, günah işlemesi emredilmedikçe, emirini dinleyip ve ona itaat etmekle mükelleftir. Şayet günah işlemesi emredilirse, ne dinlenilir ne de itaat edilir.”
(Buhârî, Kit. Ahkam, bab: 4; Muslim, Kit. İmare, bab: 38, hn. 1839, 1840; İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2864; Tirmizi, Kit. Cihad, bab: 29, hn. 1707; Nesei, Kit, bey'a, bab: 341, hn. 4210; Ebû Dâvûd, Kit. Cihad, bab: 87, hn. 2626; Musned İmam Ahmed, c. I, sh. 82, 94, 124.)

Tirmizi sahibi Ebu İsa, bu manada Ali, . İmran bin Huseyn ve Hakem'den hadisler rivayet edildiğini ve bu hadisin sahih ve hasen olduğunu söylemektedir.
Abdullah bin Mes'uddan Rasulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir.
"Benden sonra işlerinizi sevk ve idare etmeyi, Sünneti söndüren, bidatle amel eden ve namazı vaktinden geciktiren adamlar üzerlerine alacaklardır."
Abdullah bin Mes'ud der ki, dedim ki: Ey Allah'ın Rasulu, şayet bunlara erişirsem nasıl davranayım?
Rasulullah şöyle buyurdu:
"Ey abdın annesinin oğlu! Nasıl davranacağını bana mı soruyorsun? Allah'a isyan edene itaat yoktur.
(İbn Mace, Kit. Cihad, bab: 40, hn. 2865; Musned, İmam Ahmed, c. I, sh. 400, c. V, sh. 325, 329)
(Şeyh Hasan Karakaya; Fıkıh usulu)



a) Kurayş Kabilesinden Olmak:

Ehl-i sünnet âlimleri, halifenin Kurayş kabilesinden olmasını şart koşmuşlardır. Bunun sebebi, Kurayş'in üstünlüğü hakkında ve halifenin onlardan olacağına işaret eden birçok delilin bulunmasıdır. Bu delillerden biri de Rasulullah (s.a.v.)'den rivayet edilen şu hadistir,:
«İnsanlardan iki kişi kaldığı sürece bu iş Kurayş'te devam eder"
(Buhari, Kitabul Ahkâm bab, 2; Musned, İmam Ahmed b. Hanbel C. 2, Sh. 29, 93, 128)

Yine iki sahih hadis kitabında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
«İnsanlar bu hususta Kurayş kabilesine tabidirler. Müslümanlar, Kurayş'in müslümanlarma, kâfirler de Kurayş'in kâfirlerine tâbidir
(Buhari, Kitabul Menalab bab, l; Muslim, Kitabul İmare, bab; 1, 3; Musned-i İmam Ahmed, C. 1, Sb. 5, 101)

Diğer bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
«İnsanlar, hayırda da serde de Kurayş'e tabidirler.» buyurmuşlardır. Keza Buhari, Muaviye'den şu hadisi rivayet eder:
«Rasulullah (s.a.v.)'in şunları söylediğini duydum»:
«Şubhesiz ki bu iş Kurayş'tedir, Onlar, dini ayakta tuttukları müddetçe kim onlara düşmanlık ederse Allah onu yüzüstü düşürür
(Buhari, Kitabul Ahkâm bab; 2-Kitabul Menakıb bab, 2; Darimî, Kitabu's Siyer, bab; 77)

Rasulullah (s.a.v.)’e isnaden rivayet olunarak işlerin idaresinin Kurayş'lilere ait olduğunu haber sigasıyla bildiriyor. Fakat bu ve benzeri hadisler emir sigasıyla geçmemiştir. Haber sigası her ne kadar talep ifadesi olsa da onu pekiştirecek bir karine ile birleşmedikçe kesin taleb sayılmaz. Bu konuda talebi kesin kılmaya delâlet eden hiç bir karineyle geçen herhangi bir sahih rivayet yoktur. Bu hadisler vacib delâletini taşımaz, ancak mendub işaretini taşır. Buna göre halifenin Kurayş’ten olması farz veya vacib değil mendubdur. O zaman halifenin Kurayşli olması şartı yoktur. Fakat talep mendup olduğu için tercih şartlarından sayılır, in’ikat şartlarından sayılmaz.
Yukarıdaki hadiste “Onlara kim düşmanlık yaparsa, onu yüzüstü sürçtürür.” ifadesinin manası; Rasulullah (s.a.v.), Kurayşlilere düşmanlık yapmayı nehyediyor. Onun için bu pekiştirme karinesi sayılmaz. Bu hadis iki husustan oluşur. “Bu emir Kurayş’tedir” ve “Kurayş’e düşmanlık yapmayı nehyetmektedir.” Üstelik “Kurayş” sözcüğü sıfat değil isimdir. İlmil usul ıstılahında buna “lakab” denilir. İsim veya lakab için bir mefhum yoktur. Bu nedenle onunla amel edilmez. (Sıfatın mefhumu var ve mefhumu muhalefeti de vardır. Fakat isim mefhumu olmayıp ona câmit denilir.)
Buna göre “Bu iş Kurayş’tedir” denilince, diğerlerinde olmaz anlamını taşımaz. “Bu emir Kurayş’tedir” ve “Bu emir Kurayş’te devam eder” demekteki mana; Kurayş dışındaki olanlarda olmaz ve bu iş onlardan hiç zail olmaz, çünkü diğerlerinde sahih olmaz, demek değildir. Bilâkis hilâfet onlarda olabileceği gibi diğerlerinde de olur. Bu nass, diğerlerin halife olmasına mani değildir. Böylece halifenin Kurayş’ten olması, in’ikat şartlarından değildir, ancak efdaliyet (tercih) şartlarından olur.

Bununla birlikte Rasulullah (s.a.v.), Abdullah b. Ravaha’yı, Zeyd b. Harise’yi ve Usame b. Zeyd’i emir yapmıştır. Bunlar ise Kurayşli değillerdir. “Bu emir” sözcüğünün manası, velayetu'l emirdir. Yani yönetimdir. Velayetu'l emir, yalnız halife olmak değildir. Rasulullah (s.a.v.)’in Kurayşli olmayan kimseleri emir olarak tayin etmesine göre “emir” yalnız Kurayş’te sınırlı olmadığına ve diğerlerin ondan mahrum olduklarına hiç delâlet etmez. Ancak hadisler Kurayşlilerin hilafet makamına ehil veya uygun olduklarını gösterir. Yani onlardan olursa daha iyidir. Fakat onlara mahsus değildir, diğerleri de halife olabilir.
Bütün bu açıklamalardan sonra, şeriatın halife olmak için belli bir kişiyi tayin etmediği görülür. Halife, yönetim ve otoritede ve şeriat hükümlerini yürürlüğe koyma işinde ümmetin naibidir. Şöyle ki: İslâm, yönetimi ve sultayı ümmete vermiştir. Ümmet de, yönetimi vekâleten yürütecek kişiyi belirler. Zira Allah, şeriatın hükümlerinin tümünü uygulama işini ümmete farz kılmıştır. Halife, ancak müslümanlar tarafından nasb edildiği için yönetim ve şeriatın hükümlerini uygulama işinde ummetin vekili olur. Bu nedenle bir kişiye ummet tarafından biat edilirse halife olur ve bu halife ümmetin naibi olur. Böylece ümmet biatla hilâfeti ona teslim edince, kendisine ait olan otoriteyi ona vermiş olur. Bu durumda ummetin ona itaat etmesi farz olur.
Buna binaen bir kişi şerî bir biatla ummet tarafından biat edilmezse, ummetin işlerini yürütecek halifesi olamaz. Bu biat ummetin seçmesiyle ve rızasıyla gerçekleşir. Biat edilecek kişi ise halife olmak için in’ikat şartlarına sahip olacaktır. Halife olduktan sonra hemen şeriatın bütün ahkâmını yürürlüğe koymaya başlar.


...Kadı İyaz der ki: "İmam'ın Kuayş'ten olmasını şart koşmak, bütün âlimlerin mezhebidir. Hatta bunu, icma edilen meselelerden addetmişlerdir. Selefe mensub hiç kimseden bunun hilâfına görüş nakledilmemiştir. Seleften sonra gelenler de her tarafta bu hususta ittifak etmiş, muhâlif görüş beyan eden olmamıştır. Öyle ise, Hâricîlerin ve Mu'tezile'den onlara uyanların görüşlerine Müslümanlara muhâlefetleri sebebiyle itibar edilmez."
İbnu Hacer, burada itirâzî bir kayıd koyar: "Bu hususta icma olduğunu söyleyen kimse, Ömer'den rivâyet edilen şu görüşü te'vil etmek zorundadır. Ahmed İbnu Hanbel sahih bir senedle şunu kaydeder:
"Eğer ecelim geldiği zaman Ebû Ubeyde hayatta olsa onu halife seçerdim... Ebû Ubeyde'nin vefatından sonra ecelim gelecek olsa Muâz İbnu Cebel'i halife seçerdim."
Burada adı geçen Muâz İbnu Cebel, Ensârî'dir. Kurayş'le hiçbir neseb bağı yok. İmamın Kurayş'ten olma şartı hususundaki icmâ muhtemelen Ömer'in vefatından sonra tahakkuk etmiştir. Ya da Ömer (radıyallâhu anh)'in bu husustaki ictihâdı değişmiştir

Şubhesiz ki bu metinler, Kurayş'in üstün olduğunu gösterir. Zaten Rasulullah'ın, Kurayş'ten oluşu, fazilet olarak Kurayş'e yeter. Ancak bu deliller, hilafetin sadece Kurayş'e ait olduğunu, başkalarının halife olamıyacağını, halifeye boyun eğmek için, onun mutlaka Kurayş'ten olmasını gerektirir mi?

Şu bir gerçektir ki, tatbikatta halifeler Kurayş'ten olmuştur. Beni Saide sakifesindeki toplantıda mu'minler bir araya gelmişler ve Hz. Ebubekir (r.anh)'in konuşmasından sonra Kurayşli muhacirlerden halife seçmek istemişlerdi, Ebubekir (r.anh) bu konuşmasında, halifenin Kurayş'ten olması gerektiği hususunda herhangi bir hadis metnini delil göstermemiş, şu iki hususu ileri sürmüştür.

aa) Muhacirler ensardan daha üstündür. Kur'an-ı Kerim, önce muhacirleri zikretmiştir. İslâmin ilk zamanlarında güçlük ve saldırılara onlar göğüs germişlerdir.

bb) İslâm gelmeden evvel de daha sonra da insanlar arasında Kurayş'in itibarı büyüktür.

îşte bu hususlara işaret ederek Ebubekir (r.anh) konuşmasının sonunda şöyle demiştir; «Arablar ancak Kurayş'e boyun eğerler.»

Şubhesiz ki bu sözler Kurayş'in üstünlük sebebini açıklamaktadır. Kurayş'in üstünlüğü hakkında rivayet edilen hadisler de bu mânâyı ifade etmektedir. Ancak Muaviye (r.anh)'nin rivayet ettiği hadis, başka bir mânâ ifade etmektedir. O da, halifelerin Kurayş'ten olacağı, Kurayş'ten olmayan herhangi bir kimsenin halifelik iddia etmesi halinde onu Allah'ın yüzüstü düşüreceği mânâsıdır.
Fakat bu hadis, meydana gelecek bir hadiseyi haber verme mahiyetinde midir? Yoksa gelecekte böyle yapılmasını emredici mahiyette midir?

Şurası bir gerçektir ki Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali'de görülen gerçek halifelik, Kurayş'liler tarafından ifa edilmiştir. Evet, hidayet rehberi bu imamlar, Kurayş kabilesindendi. Diğer yandan zikredilen bu hadis-i şerif, dini ayakta tuttukları müddetçe hilafetin Kurayş'te olacağını, dini ayakta tutmadıkları takdirde hilafetin onlardan alınıp dini ayakta tutana verileceğini, dolaylı yolla ifade etmektedir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki; zikredilen hadis ve haberler, halifeliğin mutlaka Kurayş'e ait olduğunu, Kurayş'ten olmayanların halifeliğinin, Peygamberlik halifeliği olmayacağını kesin olarak ifade etmez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, halifenin Kurayş'ten olmasını istediğini ortaya koydukları farzedilse bile bu deliller, bağlayıcı emir mahiyetinde olmayıp, bilâkis, halifenin Kurayşten olmasının daha iyi olduğunu ifade etmektedir. Çünkü iki sahih hadis kitabında Ebu Zerr'den şu hadis rivayet edilmektedir.
Ebu Zerr şöyle diyor:

اسمعوا و اطيعوا وإن استعملوا عليكم عبد حبشي كأن رأسه زبيبة
«Dostum Muhammed bana: «Başınıza burnu kesik Habeşli bir köle dahi getirilse, onu dinlememi ve ona itaat etmem! emretti
(Muslim, Kitabu'l Mesacid bab, 240; İbn-i Mâce, Kitab el-Cihad, bab, 39)

Yine Buharî, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in, şöyle buyurduğunu rivayet eder:
«Başınıza, kafası kuru üzüm gibi olan habeşli bir köle dahi getirilse onu dinleyin ve itaat edin
(Buharî Kitab el-Ahkâm bab, 4; İbn-i Mâce Kitab el-Cihad bab, 39; Musned-i İmam Ahmed, C. 3, Sh. 114)

Sahih-i Muslim'de, Ummu Huseyin'in Rasulullah'dan şunları duyduğu rivayet edilir:

أوصاني خليلي صلى الله عليه و سلم أن اسمع و اطيع وإن عبدا مجدع الأطراف
«Başınıza, burnu kesik siyah bir köle dahi getirilse, sizi Allah'ın Kitabının hükümlerine göre idare ettikçe onu dinleyin ve ona itaat edin
(Muslim, Kitab, el-Hacc bab, 311; Tirmizî, Kitab el-Cihad bab, 28, îbn-i Mâce, Kitab el-Cihad; bab, 39; Musned-i Ahmed b. Hanbel C. 4, Sh. 70)

Bütün bu nasslar, «Bu iş Kurayş'tedir...» hadisiyle karşılaştırıldığı vakit nasslann çoğu, halifeliğin Kurayş'e tahsis edilmesini ve Kurayş'ten olmayanın hilafetinin doğru olmayacağını ifade etmemektedir. Bilakis, Kurayş'ten olmayanların da halife olabilecekleri muhakkaktır.Bu iş Kurayş'tedir...» hadis-i şerifi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in ya gelecekten haber veren mucizelerinden biridir.
Nitekim diğer bir hadis-i şerifte : «Benden sonra hilafet otuz senedir. Ondan sonra saltanat başlayacaktır(Tirmizî, Kitab el-Fiten bab : 48) buyurmuştur. ,
Yahut da, bu hadis-i şerif, halifeliğin Kurayş'ten olmasının daha iyi olduğunu beyan etmektedir. Yoksa Kurayş'ten başkasının halife olamayacağı hükmünü getirmemektedir.,

Ebubekir (r.anh) ve onun gibi düşünen diğer sahabîlerin görüşüne gelince, bunların, halifenin Kurayş'ten olmasını istemeleri, o zaman Kurayş'in daha takva sahibi ve daha güçlü olmasındandır. Şayet bu sıfatlar Kurayş'te bulunmayıp ta başkalarında bulunursa, diğer sahabîlerin de ortak olduğu Ebubekir (r.anh)'in düşüncesine göre hilafetin, Kurayş'ten olmayana verilmesinde bir sakınca yoktur. Zira, madem ki asıl tercih sebebi güçlülük ve takva sahibi olmaktır, o halde bu sıfatlar kimde bulunursa onun halife olması câizdir.
Halifenin
(r.anh)'ten olması prensibine, bu hususta rivayet edilen sahih nasslara ve ifade ettikleri mânâlara ve Ebubekir (r.anh) halife seçilirken üzerinde ittifak edilen prensibe, araştırıcı bir nazarla bakıldığı zaman, yukarıda anlatılan bu sonuca varılır.

(Prof. Muhammed Ebu Zehra - İslamda Siyasî Ve İtikadî Mezhebler Tarihî , Hisar Yayınevi: 1/95-98)

Aynı şekilde Halife'nin Haşimoğullarından yahut Alioğullarından olması da Halifelik şartlarından değildir. Zira bu aileler dışındaki kişileri de Nebî (SallAllah’u Aleyhi Vesellem) yönetici olarak tayin etmiştir.


Tebuk'e giderken Muhammed b. Mesleme'yi Medine'ye vali olarak tayin etmiştir. Muhammed b. Mesleme ise ne Haşimi'dir ne de Ali oğullarındandır. Yemen'e Muaz b. Cebel'i ve Amr b. As'ı vali yaptı. Bunların her ikisi de Haşim oğullarından veya Ali oğullarından değildi.
Müslümanların ve Ali (RadıyAllah’u anh)'un Haşimoğullarından olmayan Ebu Bekir, Ömer ve Osman'a biatları da kesin delillerle sabittir.

Tüm sahabe bu biatlar karşısında sukût ettiği gibi, içlerinden biri dahi çıkıp Haşim ya da Alioğullarından olmadıklarından dolayı bu biatlara itiraz etmemiş, bize de böyle bir rivayet ulaşmamıştır.
Bu sukût; içlerinde Ali, İbn Abbas ve diğer Haşimoğullarının bulunduğu sahabeler tarafından Haşimoğulları ve Alioğulları dışında olanların da Halife olabileceğine dair sahabelerin bir icmâsıdır.
Ancak Ali Efendimiz (r.anh) ve Ehli Beytin faziletini beyan eden hadisler ise onların faziletine delâlet etmektedirler. Halifelik akdi için Halife’nin onlardan olmasının şart olduğuna delâlet etmemektedirler.


Bir kişinin halife olabilmesinin şartları yedidir. Bunlara in’ikat (akid yapma) şartları denilir. Bu şartlardan biri eksik olursa halife olamaz.
Bu şartlar şunlardır:

1. Müslüman olması;
Hilâfet’in bir kâfire verilmesi kesinlikle caiz olmaz. Ona itaat etmek de vacib olmaz. Çünkü Allahu Tealâ şöyle buyurmuştur:
Allah, kesinlikle kâfirler için mu’minler üzerine bir yol kılmaz.(Nisa: 141)
Nitekim yönetim veya otorite, yönetici için yönetilenler üzerinde en kuvvetli yoldur. Ayette (..) sözcüğü, ebedîlik ve kesinlik ifade eder. Buna göre ister hilâfet olsun isterse ondan aşağı yönetim işlerinde olsun yöneticilikle ilgili her hususta kâfirlerin müslümanlar üzerine hakim olmaları kesinlikle veya ebediyyen kabul edilmez. Allah bunu kesinlik ifadesiyle nehyetmektedir. Madem ki Allahu Tealâ kâfirler için müslümanlar üzerinde bir yolun olmasını haram kılmıştır. Öyleyse kendileri üzerinde kâfirleri yönetici yapmalarını kendilerine haram kılmış olur.
Ayrıca halife “Veliyyu'l-emir”dir. Bunun manası, yönetim sahibidir. Oysa Allahu Tealâ, müslümanların yönetiminin sahibinin müslüman olmasını şart koşmuştur.
Şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Rasul’e ve sizden ulul-emre itaat edin. (Nisa: 59) (Ulul-emir, veliyyu'l-emrin çoğuludur.)
Onlar kendilerine emniyetle veya korkuyla ilgili haber gelince hemen onu yayarlar. Keşke onu Rasul’e ve kendilerinden olan ulul-emre götürselerdi...” (Nisa: 83)
Kur’an’da “ulul-emir” sözcüğü geçtikçe, onların müslümanlardan olmasını gösteren zamirlerle geçer. Bu ise veliyyu'l-emir veya ulul-emir hakkında müslüman olması şartının koşulduğuna delâlet eder. Madem ki halife ve tayin ettiği yardımcılar, valiler ve amillerin tümü ulul-emir, o halde halifenin müslüman olması şarttır.


2. Erkek olması:
Halifenin kadın olması caiz değildir. Yalnız erkek olması gerekir. Bunun delili Rasulullah (s.a.v.)’in şu hadisidir:
Ebu Bekre adlı sahabenin rivayetinde şöyle demiştir:
Allahu Tealâ, Rasulullah (s.a.v.)’den işittiğim bir sözle beni cemal vakıasına katılmaya vazgeçmemden faydalandırdı. Bu sözü işitmemiş olsaydım, cemal savaşına katılanlar arasında olurdum. Rasulullah kendisine Pers halkının kendilerine Kisra’nın kızını kraliçe olarak tayin ettiklerine dair haberi ulaşınca şöyle dedi: “Bir kavim kendileri için ulul-emir olarak bir kadın tayin ederse felah bulmayacaktır.” (Buhari)
Rasulullah (s.a.v.), işlerini yönetme konusunu bir kadına teslim edenlerin felah bulmayacağına dair sözü, kadının yönetici olmasını nehyeden bir ifadedir. Onun sözü bir haber olup talebi nehiy sigalarındandır. Çünkü emirlerini bir kadının eline teslim edenlerin felaha kavuşmayacaklarını bildirmektedir. Bu bir zemm (kötüleme) ifadesidir. Hem de kesin nehiy içeren bir karine olur. Buradaki kadını yönetici kılmaya dair nehiy, terkin talebinin kesin bir taleb olduğuna delâlet eden bir karine ile beraber gelmiş olur. Böylece kadının ulul-emir olarak tayin edilmesi haram olmaktadır.
Kadın ulul-emir olmaktan nehyedilince, halife ondan daha aşağı her yöneticilikte olmasını yasaklamış olur. Zira bu hadisin konusu, Kisra’nın kızının bir kraliçe olarak ulul-emirlik işinde tayin edilmesidir. Buna göre hadisin üzerinde cereyan ettiği olay, yönetim ile ilgili hastır. Yalnız Kisra’nın kızının ulul emir olması konusuyla ilgili değil, her kadın hakkında açıklanmış genel bir hükümdür. Yönetim konusu dışındaki konuları kapsamaz.


3. Baliğ olması:
Halife olacak kimsenin çocuk olmasını nehyeden delil, Ali b. Ebu Talib rivayetiyle Rasulullah (s.a.v.) şu dediğidir: “Uyuyuncaya kadar uyuyan, büluğa erişinceye kadar çocuk ve aklı başına gelinceye kadar aklını kaybetmiş olan üzerinden kalem kaldırılmıştır.”
Bir kimse üzerinden kalem kaldırılmışsa tasarruf ve idare işinden men edilmiş olur. Böylece çocuk şeriata göre mükellef olmaz. O halde halife olması ve diğer yönetim işlerinde bulunması caiz olmaz. Nitekim o, tasarrufta bulunma yetkisine sahip değildir.
Yine çocuğun halife olmanın caiz olmadığına dair başka delil de şudur: Rasulullah (s.a.v.), çocuğun kendisine biat etmesini kabul etmedi. Nitekim Abdullah b. Hişam’ın biatını red etti. Bunun illeti, onun çocuk olmasıdır. Onun annesine Rasulullah (s.a.v.) O çocuktur” deyip başını okşadı ve onun için dua etti.
Çocuktan biat alınması sahih olmayınca başkalarının onun halife olması itibariyle ona biat vermeleri caiz değildir. Böylece “evlâ babından” kaidesine göre çocuğun halife olması caiz olmaz.


4. Akil olması:
Halifenin deli olması, Rasulullah (s.a.v.)’in şu sözüyle yasaklanmıştır: “Kelâm şu kişi üzerinden kaldırılmıştır: Mecnun iyileşinceye kadar...”
Kalemin kendisinden kalkmasından dolayı deli, mükellef olmaz. Çünkü akıl, bir kişinin mükellef olması tasarrufların doğruluğu için bir şarttır. Halifenin yönetim işlerini ve mükellef olmanın sorumluluklarını gösterdiğine göre mecnun olması hiç doğru olmaz. “Evlâ babından” kaidesi açısından delinin, insanların işlerini tasarrufta bulunması caiz değildir.


5.Udul olması:
Halife olacak kişinin fasık olması doğru değildir. Udul olmak hilâfet sözleşmesi ve onun devamı için kaçınılmaz şarttır. Çünkü Allahu Tealâ şahit hakkında onun udul olması vasfına sahip olmasını şart koşmuştur. Şöyle buyurmuştur:
Sizden udul olan kimseleri şahit tutun. (Talak: 2)

(Udul olmak, fasık olmamaktadır. Yani güvenilir kişi olmalıdır. Yalan söylemeyip farzları yerine getiren ve günahlardan kaçınan kimsedir.)
Hilâfet’in şahidlikten daha büyük bir husus olduğundan dolayı “Evlâ babından” kaidesi açısından halifenin udul olması gereklidir. Zira udul olmak şahit için şart koşulunca halife olmak için şart koşulması evlâdır.

6. Hür olması:
Köle, efendisinin mülküdür. Kendi zatında ve işlerinde tasarruf ve idare etme hakkında sahip değildir. “Evlâ babından” köle, başkasıyla ilgili tasarruf ve idare etme işinde bulunmasına hiç sahip olmamalıdır. Özellikle insanların işlerin yürütme veya onların ulul-emri olması hakkına hiç sahip olmaz.

7. Kâdir olması:
Halife olacak kimse, hilâfet yükünü kaldırmaya kadir olmalıdır. Çünkü kadir olmak şartı biatın gereğidir. Zira aciz olan kişi, tebanın işlerini üzerine biat edildiği Kitap ve Sünnet ile yürütmeye gücü yetmez.
İşte müslüman, erkek, akil, baliğ, udul, hür ve kadir olursa halife olabilir. Mucahid olması veya cesaretli olması ve buna benzer hususlar in’ikat şartlarından değildir. Efdaliyat veya tercih şartlarındandır.
Halife ölürse veya bu şartlardan birisinden yoksun olup Mezalim mahkemesinin kararıyla hilâfet makamından azledilince veya İslâm’a aykırı bir hüküm uygularsa veya açık küfür gösterirse neticede hilâfetten indirilirse, ummet meclisi o yedi şartlara sahib olanlardan adayları tesbit eder. Kim bu şartlara sahip olursa adaylığını sunar. Ummet meclisinin adaylığını kabul ettiği kimseler ümmete sunulur ve ümmetin bunlardan birisini seçmesini ister. Ummet, bu ehil olan adaylarda tercih şartlarına göre istediğini tercih eder. En çok oy alan kimsenin halifeliği ilân edilir. Ummet meclisi de ona in’ikat biatı verir. Ondan sonra ummetin bireyleri itaat biatı verirler. Bundan sonra biat gereğince Kur’an ve Sünnet’ten çıkartılan ahkâmı yürürlüğe koyar ve dünyaya davayı yüklenmeye başlar. Ta ki bütün dünyada İslâm hâkimiyeti gerçekleşinceye kadar.
 
Üst Ana Sayfa Alt