Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü "İman Altmış veya Yetmiş Şûbedir" Rivayetindeki Sayılardaki İhtilafın Sebebi Nedir?

Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
İman Yetmiş mi Altmış mı Kusur Şûbedir? Hangisi Sahih? Bu Şûbeler Nelerdir?

Bize Suleyman ibn Bilâl , Abdullah ibn Dînâr'dan o da Ebû Sâlih'ten, o da Ebû Hurayra'den (r.anh) tahdîs etti. Peygamber (s.a.v.):
"İmân altmıştan fazla şûbedir. Hayâ da îmândan bir şûbedir" buyurmuştur.
(Buhari, İman, Bab 2, Hadis no : 2)

Hadîsteki Şûbe ile murâd haslettir; yânî îmân birçok hasletlere sâhibdir.
Hayâ; tevbe ve rucû' mânâsınadır. Hayâ ve istihyâ, utanmak mânâsınadır. Mütercim der ki, Zemahşerî ve Matarzî dediler ki, haya ve istihyâ maddesi hayâttan alınmıştır... Haya levm, ayıblama ve kötüleme olunacak vaziyetlerden sakınmak sebebiyle, insan hayâtına arız olan tagayyur ve inkisâr (yânî değişme ve kırılma)'dan ibârettir.
"Hayiye" kelimesi de bu haletten nâşî hayâtın vaziyeti mutegayyir oldu demektir ki, ondan utanmak ile ta'bîr olunur. Ve Seyyid Şerif dedi ki, hayâ iki nevi' olur: Birisi nefsânî ki, Hz. Hudâ onu nefislerde halk ve ibdâ' eylemiştir; yânî fıtrî olur; insanların yanında avret yeri açmaktan hayâ gibi. ikincisi, îmânî olur. Mu'min olan kimsenin Allah'tan korktuğu için ma'sisetlerden çekinmesinden ibârettir (Kaamûs Ter.).
(Sahih-i Buhari, Ötüken Yayınları: C.1, S. 166-167)

Bize Zuheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki): Bize Cerir, Suheyl'den , o da Abdullah b. Dinar'dan, o da Ebû Sâlih'den , o da Ebû Hurayra'dan naklen rivayet eyledi. Ebû Hurayra şöyle demiş: Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«İmân yetmiş kusur (yahud altmış kusur) şubedir. Bunların efdali (Allahdan başka ilâh yoktur) demektir. En aşağısı ise yoldan eziyet verecek şeyleri gidermekdir. Hâyâ da imanın bir şu'besidir

Bu hadîsi Buharî «Altmış kusur» lafzıyla şeksiz olarak rivayet etmiştir.
Ebû Davûd, Tirmizi ve diğer bazı zevat da onu Suheyl tarikinden «yetmiş kusur» lâfzıyla şeksiz olarak rivayet etmişlerdir.
Muslim'in buradaki rivayetinde râvi Suheyl, yetmiş kusur mu, yoksa altmış kusur mu buyurulduğu hususunda şek etmiştir.
Burada : «Hâyâ da imanın bir şûbesidir» buyurulmuş;
diğer rivayette: «Hâyâ imandandır
başka bir rivayette: «Haya ancak hayır getirir
daha başka bir rivayette:« «Hayanın hepsi hayırdır.» denilmiştir.

Haya: İstihyâ yani utanmak manâsına gelir. Lugat ulemasına göre istihyâ, hayattan alınmıştır. Utanmak manasına gelen haya, hissin kuvvet ve letafetindedir.
Ebu'l-Kaasım Cuneyd-i Bağdadi hayayı; şöyle târif etmiştir :
«Allah'ın nîmetlerîni ve kulluk babında yapılan kusurları görerek bunların arasında meydana gelen hâle haya derler.»
İbni Salâh'a göre: «Haya, kötülüklerden ve hukukda kusurdan men'eden bir
Zemahşeri ise : «Haya, kendisiyle zemmolunan şeyi yapan kimseye ârız olan bîr değişme ve kırgınlıktır.» diye târif eder.
Her hayanın mutlak surette hayır olması ve hayânın ancak hayır getirmesi meselesini bazı ulema muşkil sayarlar. Çünkü, utanan kimse bazen pek hürmet ettiği bir kimse ile karşılaşır da ona emri bil mârufu yapamaz. Bazen de haya kendisine bazı hakları ihlâl ettirir. Bu ve emsali hâller âdeten mâlum olan şeylerdir.
Yukarıdaki muşkile ulemadan İbni Salâh'in da dahil olduğu bir cemaat şu cevabı vermişlerdir:
Zikredilen bu mâni' hakikatte haya değil, acizlik ve gevşekliktir. Gevşeklik hayaya benzetilmek suretiyle ona bazı yerlerde mecazen haya demişlerdir.
Eziyet veren şeylerden murad: yol üzerindeki diken, taş ve moloz gibi şeylerdir.
(Muslim, İman, bab 12, Hadis no : 58)

******

Bize Ubeydullah b. Said ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Amir el akadi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Suleyman b. Bilâl , Abdullah b. îmrân'dan, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hurayra'dan o da Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet eyledi. Fahr-ı Kâinat (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) :
«İman, yetmiş kusur şu'bedir. Utanmak da imandan bir şu'bedir.» buyurmuşlar.

Bu hadîsi Buhâri ile Muslim ittifakla tahriç ettikleri gibi Ebû Davûd, Tirmizi, Nesâi ve İbni Mâce dahi muhtelif râvilerden muhtelif lâfızlarla rivayet etmişlerdir. Mezkûr rivayetlerin bazılarında burada olduğu gibi:
«yetmiş kusur» denilmiş; bazılarında «Altmış kusur» diğer bazılarında râvi Suheyl tarafından şek edilerek:
«yetmiş kusur yahud altmış kusur» ifadesi kullanılmıştır.

İbni Salâh: «Bizim memleketteki Buhâri nushalarında altmıştan başka bir aded zikredilmemiştir.» demiştir.
Tirmizi'nin bir rivayetinde «Altmış dört bab» kaydı vardır. Bu rivayetlerin hangisi tercih edileceği ihtilaflıdır.
Kaadi Iyâd yetmiş kusur rivayetini tercih etmiş ve: «Doğrusu budur.» demiştir. İmam Nevevi ile uleâmadan bir cemaat da bunu tercih etmişlerdir. Çünkü sika râvinin yaptığı ziyâde makbuldur.
İbni Salâh'a göre ise az aded bildiren rivayeti tercih etmek daha muvafıktır. Zira yüzde yüz malûm olan odur; ihtiyat da onu tercih etmektir.
Bid'un kelimesi Kaadi Iyâz'ın beyanına göre sayılarda bad'un, bid'atun ve bad'atun şekillerinde okunabilir. Et parçası mânasında kullanılırsa yalnız bad'atun okunur. Sayıda bid'atun kelimesi üç ile on arasındaki adetlerde kullanılır. Üçten dokuza kadar diyenler de vardır. îmam Halil b. Ahmed'e göre bu kelimenin ma'nası yedi demektir.
Bazıları; «İki ile on arası ve oniki ile yirmi arasıdır.» demişlerdir. Onbir ve oniki adetlerinde kullanılmaz en meşhur kavil budur. Üçten yediye ve beşten yediye kadar mânalarına geldiğini iddia edenler de vardır. Zeccâc, bu kelimenin aded parçası mânasına geldiğini söylemiştir. Daha başka kaviller de vardır.
Neyyif: Birden üçe kadar olan adeddir.
Şube: Bir şeyin parçası, fırka ve dal ma'nalanna gelir.
Şu halde hadîsin ma'nası:
«îman yetmiş kusur haslettir;» yahud: «İman yetmiş kusur daldır» demek olur. Dal ma'nası verildiği takdirde iman dallı budaklı bir ağaca benzetilmiş olur. .
Kaadi Iyâz şöyle diyor: Yukarıda gördük ki lugatte imanın aslı tasdik, şeriatte ise kalple dilin tasdikidir. Şeriatın zahiri olan, amellere de iman adı verilir. Nitekim burada da:
«Mezkûr şu'belerin en makbulu: Allah'dan başka ilâh yoktur, demektir. Sonuncusu ise yoldan eziyet veren şeyleri gidermektir.» buyurulmaktadır.
Yine yukarıda arzettik ki, imanın kemâli amellerle, tamamı ise tâatlerledir. Tâatleri benimseyerek bu şu'belere katmak tasdik cümlesinden olup tasdike delil sayılır. Bunlar ehl-i tasdikin ahlâkıdır. Binaenaleyh ne şer'i ne de lugâvî iman isminden hâriç değillerdir. İşte Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şu'belerin, herkese aletta'yin lâzım olan en makbulunun tevhid olduğuna o sahih olmadıkça hiç bir şu'benin sahih olmayacağına; en aşağısının da müslümanlara zararı dokunması melhuz olan şeyleri onların yollarından gidermek olduğuna tenbih buyurmuşlardır. Bu iki tarafın arasında bir takım adedler kalıyor ki, bir muctehid bunları galebe-i zan ve sıkı bir tetebbu' île tahsile çalışsa imkân bulur. Geçmiş ulemâdan bazıları bunu yapmıştır.
Yalnız Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in muradı bu olduğuna hüküm vermek ve bu hükmü kabul etmek güçtür. Sonra mezkûr şu'beleri adıyla şanıyla bilmek lâzım değildir. Bunları bilmemek imana zarar vermez. Çünkü imanın usûl ve furu'u ma'lûm ve muhakkaktır. İmanın bu kadar şu'besi olduğuna inanmak bilcumle vacibdir.

Hattâbi de buna benzer şeyler söylemiştir. İmanın şûbelerini tayin hususunda bir çok ulema kitab te'lif etmişlerdir.
Şâfii'lerden Ebû Abdillâh el-Huleymi 'nin «el-Minhâc» Ebû Bekir Beyhakî ile Abdulcelil'in «Şuabu'l-İman» ismindeki eserleri, İshâk İbnil-Kurtubi 'nin «Kitâbu'n-Nasâih»i, Ebû Hâtim'in «Vasfu'l-İmâni ve Şuabuh» adlı kitabı bunlardandır.
Buhâri sarihi Bedruddin Aynî bunların içinde sadra şifa veren göremediğini söyledikten sonra iman şûbelerini yeniden şöyle hulâsa etmiştir:

İmanın aslı kalple tasdik, dille ikrardır. Lâkin iman-ı kâmil kalple tasdik, dille ikrar ve âza ile amelin mecmuudur.
Yani iman üç kısımdır:

Birinci kısım:
İ'tikadiyata aid'dir: ve 30 şu'bedir:
1- Allah'a iman, zatına, sıfatlarına ve birliğine inanmak bunda dahildir.
2-Allah'dan başka her şeyin hadis olduğuna inanmak.
3- Allah'ın meleklerine iman.
4- Kitaplarına imân.
5- Peygamberlerine iman.
6- Kadere, hayrına şerrine iman.
7- Âhirat gününe iman. Kabirde suâl, kabir azabı, dirilmek, mahşer yerine gitmek, hesab vermek, amellerin tartılması ve sırat gibi şeylere inanmak bu şu'beye dahildir.
8- Allah'ın cennet va'dine ve cennetteki ebedi hayata iman.
9- Cehennem ateşiyle tehdide, cehennem azabına ve o azabın kâfirler hakkında sonu olmadığına iman.
10- Allah'ı sevmek.
11- Allah için bir birini sevmek ve Allah için bir birine buğzetmek. Allah için sevmekde gerek muhacirin gerekse ensar bütün ashab-ı kirâmiyle Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in akraba ve sulâesini sevmek de dahildir.
12- Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i sevmek, O'na salevat getirmek ve sünnetine tâbi' olmak bunda dahildir.
13- İhlâs ve samimiyet. Riya ve nifakı terketmek bunda dâhildir.
14- Günahlarına pişman olup tevbe etmek.
15- Allah 'dan korkmak.
16- Rahmetini ümid etmek.
17- Rahmetinden ümidi kesmemek.
18- Allah'a şükretmek.
19- Vefakâr olmak.
20- Belâya sabretmek.
21- Mutevâzi' olmak. Büyüklere hürmet göstermek bunda dahildir.
22- Şefkatli ve merhametli olmak. Küçüklere şefkat bunda dahildir,
23- Allah'ın kazasına râzı olmak. '
24- Allah'a tevekkul etmek.
25- Kendini beğenmemek. Kendini medhetmemek de bunda dahildir.
26- Kin ve garezi terketmek.
27- Hasedi terketmek.
28- Gadablanmamak.
29- Hıyanet etmemek, Hile ve sû-i zannı terketmek bunda dahilidir.
30- Dünyaya dalmamak. Mal ve mâkam sevgisini terketmek bunda dahildir.

Hâsılı fazilet veya rezalet nâmına burada zikredilmeyen bir kalp ameli bulunursa bilmeli ki bu ziyade zahire göredir. Hakikatte ziyâde sanılan o şey, zikredilen fasıllardan birine raci'dir. İyi düşünülünce anlaşılır.

İkinci kısım:

Dilin amellerine râci' olup yedi nevi'dir:

1- Kelime-i tevhidi diliyle söylemek.
2 - Kur'an okumak.
3 - İlim öğrenmek.
4 - İlmi öğretmek.
5 - Duâ etmek.
6 - Zikirde bulunmak. İstiğfar bunda dahildir.
7- Lağv yani bâtıl sözlerden sakınmak.

Üçüncü kısım:

Bedenin amellerine aiddir; ve kırk şûbeye ayrılır.

Bu şu'beler üç nevi'dir:
Birinci nevi: Muayyen şeylere mahsus olup onaltı şu'bedir;

1- Temizlenmek, abdest almak, cunublukten, hayız ve nifastan temizlenmek gibi bedene aid temizliklerle elbise ve yer temizliği bunca dahildir.
2 - Namazı dosdoğru kılmak. Farz ve nafile namazlarla kaza namazları bunda dahildir.
3 - Sadaka vermek. Farz olan zekâtla, sadaka-i fıtır ve misafirperverlik, cömertlik gibi şeyler bunda dahildir.
4- Farz ve nafile oruç tutmak.
5- Haccetmek. Umre' denilen küçük hacc buna dahildir. .
6- İ'tikâfa girmek. Kadir gecesini aramak buna dahildir.
7- Din aşkına başka yere kaçmak. Muşrikler diyarından İslâm beldesine hicret etmek bunda dahildir.
8- Nezri yani adadığı şeyi i'fâ etmek.
9- Yeminlerde teharrî.
10- Keffâret vermek.
11- Namazda ve namaz dışında avret yerini örtmek.
12- Kurban kesmeyi adarmşsa onu kesmek.
13- Cenaze işlerine bakmak.
14- Borcunu ödemek.
15- Muamelâtta doğru hareket ederek ribâdan kaçınmak.
16 -Doğruya şehâdeti gizlemeyerek eda etmek.

ikinci nevi: Kendisine tâbi' olanlara mahsus olup altı şu'bedir.

1 -
Nikahlanmak suretiyle iffet ve namusu korumak.
2 - Çoluk çocuğun haklarını ifâ etmek. Hizmetçiye hoş muamele bunda dahildir.
3 - Anne babaya iyi muamele etmek. Onlara âsî olmaktan kaçınmak bunda dahildir.
4 - Çocuklarına dinî terbiye vermek.
5 - Sıla-i rahim.
6 - Büyüklere itaat.

Üçüncü nevi : Âmmeye taallûk eden şeylerdir ki, onsekiz şûbedir:

1 -
Hükümdarılğı adaletle icra etmek.
2 - Cemaata devam etmek.
3 - Ulu'1 emre itât.
4 - İnsanların aralarını islâh etmek. Âsi ve bâgilerle harbetmek bunda dahildir.
5 - İyilik hususunda başkasına yardım etmek.
6 - Emr-i bil ma'ruf,- neni ani'l-munkeri yani iyiliği başkasına emir; kötülükten nehyetmek.
7 - Hudud-i şer'iyyeyi ikame etmek.
8 - Cihâd etmek. Kışlalarda asker bulundurmak bunlarda dahildir.
9 - Emâneti edâ etmek. Ganimetlerin beşte birini gizlemeyip vermek bunda dahildir.
10- Ödemek şartiyle ödünç vermek.
11- Komşuya ikram ve iyi muamelede bulunmak.
12 - Herkese iyi muamele etmek. Helâlından mal toplamak bunda dahildir.
13 - Malı yerinde harcamak. îsraf ve tebzirde bulunmaktan kaçınmak bunda dahildir.
14 - Selâm almak.
15 - Aksırana teşmit eylemek. (Yani: yerhamukâllah demek)
16 - Başkalarına zarar vermemek.
17 - Boş şeylerden kaçınmak.
18 - Yoldan, eziyet veren şeyleri atmak.

Yukarıki şu'belerin mecmuu 77 eder ki, (yetmiş kusur demesinden) murad da budur.

İmam Ebû Hatim b. Hibbân diyor ki:
«Ben bir muddet bu hadîsin mânasını tedkik ettim; ve bütün tââtı saydım. Baktım ki, tâât bu adedden bir hayli ziyâde çıkıyor. Bu sefer sünnetlere döndüm; ve Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in iman nâmına serdettiği bütün tââtları saydım. Baktım ki bunlar da yetmiş kusurden azdır. Bir de kitâbullaha muracaat ederek onu dikkatle okudum; ve Allah Teâlâ 'nın iman nâmına saydığı bütün tââtları sıraladım. Onlar da yetmiş kusurden noksan çıktı. Bunun üzerine kitabı sünnete kattım. Âhirati bundan çıkardım. Bir de baktım: Allah ile Rasulu'nun imandan olmak üzere saydıkları şeyler 79 şûbe olup bundan ziyade ve noksanı yoktur. Ve anladım ki Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)in muradı kitab ve sünnetteki bu adetmiş.»

Ebû Hatim (Rahimehullah) bu ma'lûmatı «Vasfu'l-imâm ve Şuâbihi» adlı eserinde vermektedir. O: «İman altmış kusur şûbedir...» rivayetini de sahih bulmakta ve arabların bir şey için bir adet göstermekle o adedden mâadasını nefi etmek istemediklerini kaydetmektedir.
Faideler:
1 -
Hadîsin (altmış kusur) şeklindeki rivayetinin hikmeti şudur: Bir sayı ya zaid ya nakıs yahud tam olur.
Zaid: Kesirsiz olan cüzleri toplandığı zaman kendinden fazla olan adeddir.
Meselâ 12 adeti böyledir. Çünkü 12 nin yarısı, üçte biri, dörtte biri, altıda biri ve altıda birinin yarısı vardır. Bunlar toplanırsa yarısı 6, üçte biri 4, dörtte biri 3, altıda biri 2, onun yarısı da 1 eder ki, mecmu'u 16 olur.
Nakıs: Cuzleri kendinden az olan sayıdır. Meselâ 4 ün yalnız yarısı ile dörtte biri vardır. Yarısı 2, dörtte biri de 1 eder ki, mecmu'u 3 olur.
Tâm: Cuzleri kendine musavi olan sayıdır. 6 gibi; 6 nın yarısı, üçte biri ve altıda biri vardır. Yarısı 3, üçte biri, 2 altıda biri de 1 olup bunların mecmu'u yine 6 eder.

Bu üç nevi sayının en mu'teberi tam olanıdır. Tam olan 6 adedi üzerinde mubalağa göstermek istenilince birlikleri onar defa büyütülmüş ve 6 adedi 60 olmuştur.

(Yetmiş kusur) rivayetine gelince:
Bunun ta'yinindeki hikmet de şudur: Yedi sayısı adedin bir çok kısımlarına şamildir. Çünkü aded çift, tek basit mürekkeb gibi kısımlara ayrılır. Binaenaleyh 7 üzerinde mübalağa göstermek istenince onun birlikleri de onar defa büyütülerek 70 olmuştur.
Kusur manasını verdiğimiz (Bid) kelimesinin 6 ve 7 ma'nalarına gelebileceğini zira bunun iki ile on arasındaki sayılara ıtlak edildiğini az yukarıda mezkûr kelimeyi izah ederken gördük. Hâsılı altmış kusur rivayetinde altmışın aslı altı, yetmiş küsur rivayetinde de yetmişin aslı yedidir. Aded ta'yininin vechi budur.

2 - Bu. rivâyetlerdeki altmış ve yetmiş adedlerinin -hakikat mı yoksa mubalâğa yolu ile mi zikredildikleri ulema arasında ihtilaflıdır. Bazılarına göre bunlardan murad, çokluk ifâde etmektir; adedlerin hakikatları maksud değildir. Tîybî de bu ihtimal üzerinde durmuştur. Bu takdirde kusuru zikretmek çokluğu daha da ileri götürmek içindir. Yani imanın şu'beleri öyle mubhenı bir takım adedlerdir ki, çok oldukları için sayılarının sonu yoktur. Arablardan bazıları 70 adedinin çok defa mubalağa için kullanıldığım söylemişlerdir. (Bid') lafzıyla ifade edilen yedinin onun üzerine ziyade olunması, yedi adedinin sayılar içinde en kâmil aded olmasındandır. Çünkü altı adedi ilk tam sayıdır. Onun üzerine bir ilâve edilince yedi olur. Binaenaleyh yedi adedi kâmil adeddir. Zira tam olandan sonra ancak kâmil olan gelir. Arslana da kuvveti kemal derecesinde olduğu için (sebû') derler. Yetmiş adedi ise gayenin gayesidir. Çünkü birlerin gayesi onlardır.
3- Utanmak niçin imandan sayılmıştır? denilirse şöyle cevap verilir:
Haya' namı verilen utanma iyi şeyleri yapmaya kötü olanları yapmamaya sevkeden bir sâiktir ki, kimi sair iyi ameller gibi kesbi bir ahlâk kimi de bir tabiat ve haslet olur. Ancak onu şeriat kanununa göre kullanmanın iktisab ve niyyete muhtaç olduğuna bakarak haya da imandan sayılmıştır.
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt