Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü İmanda Şüphe Küfür müdür?

عبيد Çevrimdışı

عبيد

إذا لم تخلص فلا تتعب
Selamün aleyküm.
İmam Gazalinin kavaidü'l Akaid adlı kitabını okuyordum. Kitapta "imandan şüphe etmek küfürdür" diyor. Bir kişi 'ben kendi kanaatimce Müslümanım, fakat Allah katındaki durumunu bilmiyorum' dese kâfir mı olur?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullah ;


İmanda Şubhe , İstisna Mevzû

Hadis Taraftarları ile Murcie daha sonrada Eşariler ile Maturidiler arasında uzun süre devam eden bu tartışmaların temelinde, birinci derecede amel-iman ve iman-İslam ilişkisine ait anlayışları, ikinci derecede ise kader anlayışlarındaki farklılıkları ve kişinin Allah katındaki gerçek durumunu ölüm anındaki hallerine bağlamaları yatmaktadır. Ameli, iman ve İslam'dan bir parça sayan ve amelle ilgili her şeyi Allah'ın iradesine bağlayan Hadis Taraftarları, Murcie'nin kişinin kendisini "Ben gerçekten muminim" şeklinde tanımlamasına karşı çıkarak, imanın ifadesinde "inşeAllah ben mûminim", Ümit ederim mûminim" veya "Ben mûminim" denmesini kabul ettiler. (Ebu Bekir el-Hallil, Ahmed b. Muhammed b. Hii.riin, es-Sunne, 1-lll. nşr. Atlye Atile ez-Zahranl, Riyad, 1415-1994, s. III/579; el-Acurri, Ebu Bekir Muhammed b. el-Hüseyin, eş-Şeria, thk. Muhammed Hamid el-Faki. Beyrut, ı403/1983, s. ı39.)

Bu konudaki tartışmalar sahabe dönemine kadar götürülmektedir. (Ebu Uzbe, Sahabeden Ömer, Abdullah b. Mesud, Aişe, Tabiinden Hasan el-Basri, İbn Slrin, Sufyan es-Sevri, İbn Uyeyne, Evzai, Mâlik b. Enes, Şafii, Ahmed b. Hanbel'in inanlarını şartlı halde beyan ettiklerini, yine de klınsenin onian "şubheci" olarale nitelemediğini, tersine. şart cumleciği bunlarda imanlarının gücünden ileri gelen bir taşma olduğunu, mutevazı bir kul olma manasını taşıdığını ve her şeyin Allah'ın iradesine dayandığı şeklindeki temel düşüncenin bir ifadesi olduğunu söyler. Ebu Uzbe, Hasan b. Ömer el-Hasen, Ravdatu'l-Behiyye fi ma beyne'l-Eşari ve'l-Maturidiyye, thk. All Feıid Dehruc, Beyrut. ı4ı6/ı996, s. 29-34.)

Kaynaklar Muaz b. Cebel, Abdullah b. Mesud ve Abdullah b. Örner gibi sahabilerin imanda istisna yapılmaması gerektiği fikrini benimsediklerini kaydeder.

Abdullah b. Mesud'un daha önce imanda istisna yapılması gerektiği fikrini benimsediği, ancak daha sonra bu fikrtinden vazgeçtiği söylenmektedir. Abdullah b. Mesud'un başlangıçta “Ben mûminim" şeklindeki bir ifadenin "Ben cennetliğim" demeye götüreceği endişesiyle, "Ümit ederim ben mûminim" veya "Ben, Allah'a meleklerine, kitablarına ve resullerine iman ettim" demeyi tercih ettiği anlaşılmaktadır. (Ebu Ubeyd, Kitabu'l·İman, sf: 67-68; Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sunne, I/341: İbn Ebi Şeybe de, aynı şahıslardan ve diğer bazı şahıslardan aynı olayı nakletınektedlr. Bk. Kitabu'l İman, sf: 9-10. 23.) Ancak daha sonra kendisine "Peygamber döneminde insanların mûmin, munafik ve kafir olmak üzere üç sınıf olduğunu bilmez misin? O halde sen, bunlardan hangi sınıftansın?" diye sorulması üzerine Abdullah b. Mesud'un "Mûminler sınıfındanım" diyerek önceki fikrinden vazgeçtiği nakledilmektedir. (Ebu Ubeyd, Kitabu'l-İman, sf. 69.

Olayın ayrıntısı için : Ebü Hanife, el-Fikhu'I-Ebsat, sf: 43, 52; İbn Ebi Şeybe, Kitabu'l-İman. s. 23-24: Ahmed b. Hanbel, Kitabu'l-İman. v. 126a-b: Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Kitabu's-Sunne, tbk. Muhammed b. Said b. Salim el-Kabtani, Medine, 1986, s. I/322, 338)

Ebu Ubeyd, onun bu sözünü yorumlayarak imanda istisna fikrinden vazgeçmediğini iddia etmektedir: ~Biz, onun bu sözüyle, kendisinin mûminler sınıfındanım demekle bu dinin mensubu birisi olduğunu ve diğer iki sınıftan olmadığını kastettiğini görüyoruz. İbn Mesud bu sözüyle Allah katında, cennetlik olduğuna şahadette bulunduğu görüşüne gelince, bizlerin nazarında Allah'ın ayetlerinde ne kastettiğini en iyi bilen ve ondan fazla sakınan birisi olarak böyle bir şey nasıl söyleyebilir. Allah Necm 32. ayette, "Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı en iyi bilir. Abdullah, bundan önce kendisini temize çıkarma anlamında veya başka- bir şekilde "Ben mûminim" demiyordu. Böyle diyen kimseyi, herhangi bir şekilde ayıbladığını da görmüyoruz. Yalnız o, "Allah'a, meleklerine, kitablarına ve resullerine inandım" diyordu ve bu ifadeye de hiçbir şey eklemiyordu.

Bu görüşü İbrahim en-Nehai, Ebu Abdurrahman Tavus b. Keysan el-Hemedani ve Muhammed b. Sirin de benimseınişti. Nitekim Abdullah b. Mesud da, çeşitli sebeblerden dolayı, "Ben mûminim" demeye olumlu baktı." (Ebu Ubeyd. Kitabu'l-İman, sf: 69)

Ahmed b. Hanbel de, onun bu görüşlerini delil göstererek şubhe anlamında olmaksızın sadece amelierin kabul edilip edilmediğini bilmek imkansız olduğundan, bir tedbir olarak istisna yapmanın İbn Mesud'un ve başta Sufyan es-Sevri olmak üzere pek çok kişinin mezhebi olduğunu ileri sürer. (Ahmed b. Hanbel, Kitabu'I-İman. v. 10l b: Salih b. Ahmed b. Hanbel Ebu'l-Fadl, Mesai'l-İman Ahmed b. Hanbel. I-III. tabk. Fazlurrabman Din Muhammed, Delhi, 1988, III/224; Halliil, es-Sunne, III/593-594: ll/161-162: İbn Ebi Yâla. Ebüu'l-Huseyn Muhammed b. Muhammed, Tabakatu'l-HanabUe, I-ll. tbk. Ebu Hazım Üsame b. Hasan-Ebu'z-Zehral. Hazım, Ali Behcet, Daru'l-Kutubl'l-iımıyye, Beyrut. 1417-1997, I/267. Aynca İbn Ebi Ya'la, Tabakat. I/226, 272, 287, 304-305) Bir başka yerde Ahmed b. Hanbel, imanda istisna yapılıp yapılamayacağı sorusuna evet demiş ve "İbn Mesud ve başkaları imanda istisna yapmıştır. Ebu Sufyan es-Sevri'nin görüşüdür. İmanda istisna yapılır ancak bu imanda şubhe değildir. Bu arnelin boşa gideceği endişesiyle ve ihtiyat için yapılır" der ve buna delil olarak Fetih-27 ayetini ve bir hadisi delil getirir. (İbn Ebi Ya'la. Tabakdt. 1/267; Ebü Uzbe, Ravdaltı'l-Behiyye, s. 27-28)

Aynca Ahmed b. Hanbel, imanı konusunda şubhesi olduğu için değil, "arnel" imana dahil olduğu için istisnada bulunduğunu açıklamıştır. Yapılması zorunlu bütün arnelleri yerine getirip getirmediğinden kesinlikle emin olmadığı için sözlerinin sonuna "inşaallah" tabirini eklemiştir. Bunu iman sözcüğünü şartlı biçimde kullandığı zaman, yani arnel öğesini hesaba katmaksızın iç ilikadının kendisine atıfta bulunduğunda yapmıştır. O bu suretle iç halinden yana hiçbir şubhesi olmadığını göstermekteydi. (İbn Teymiyye. Ahmed b. Abdulhalim Takuyiddln. Kitabu'l-İman. thk. Heyet, Beyrut. 1983, s. 386-387)

İrca fikrinin şartlı imanı terkle başladığı (Ahmed b. Hanbel, Kitabu'l-İman, v. l02b) ve hicri 81 / 700 yılında başlayan Abdurrahman b. el-Eş'as isyanından sonra ortaya çıktığı (Ahmed b. Hanbel. Kitabu'l-İman, v. 108b) şeklindeki rivayetler dikkate alındığında, imanda istisna probleminin bu tarihlerden itibaren gündeme geldiği ve tartışıldığı düşünülebilir. Haccac'ın, bu isyanda yakalananlara mûmin mi kafir mi olduklarını, kendisinin ve ilk dört halifenin imanı ve ahiretteki durumları konusundaki sorularına, Murcielerin; kendilerinin, Haccac'ın ve ilk dört halifenin mûrnin olduğunu, ancak özellikle son iki halife döneminde yaşanan hadiselerden dolayı orıların ahiretteki durumlarını Allah'dan başkasının bilemeyeceği şeklindeki cevabları (İbn Kuteybe. Ebü Muhammed Abdullah b. Muslim. el-İmame ve·s-siyase, Kahlre. 1969, sf: 61) bu tarihlerden sonra, daha önceleri kendini temize çıkarma korkusuyla söylenmek istenmeyen "Ben mûminim" tanımlamasının, farklı bir amaçla ve teknik bir anlamda kullanılmaya başlandığını gösterir.

İmanda istisna konusunun ilk olarak hicri I. asrın sorulan ile Il. asrın başlarında tartışıldığı görülmektedir. Ancak bu dönemde henüz kesin bir ayrışma söz konusu değildir. Fakat Müslümanlar arasında bu alanda ilk ayrılık, imanın tanımı, imanda istisna, iman-arnel ayrımı, imanda eşitlik gibi konularda ortaya çıkmıştır. (Ahmed b. Hanbel. Kitabu'l-İman. v. 94a, l03a. 127b. ı37b. Bu konudaki farklı rivayetler için İslam Düşüncesinde İlk Gelenekçiler. Sf: 104- 105) Ahmed b. Hanbel'in verdiği bilgilere göre, Hammad b. Ebi Suleyman'ın imanda istisnayı kabul ettiği için İbrahim en-Nehai'yi "şubheci" (Şekle Şubheler demektir. Şekk: Bir şeyin var olup olmadıgı hakkında mülırettlt olmaktır. .

Ragıb el-İsfehanl. el-Huseyn b. Muhammed. el-Müredii.lfi Garibi'l-Kuran. İstanbul. ı986. s. 388)
olarak tanımlamasıyla başladı. (Ahmed b. Hanbel. Kitabu'l-İlel ve Marifetu'r-Rical. thk. T. Koçyiğit-i. Cerrahoğlu. Ankara. 1963, 11/246)

Çünkü o, "Sen mûmin misin?" sorusuna, Murcie'nin verdiği "Ben gerçekten mûminim" cevabına karşı çıkarak, bazen "Ben Allah'a, bize ve İbrahim'e indirdiklerine inandım", bazen de "Ben Allah'a, meleklerine, kitablarına ve rasullerine inandım" şeklinde cevab veriyordu. (Ebu Ubeyd, Kitabu'l-İman. s. 68: İbn Ebi Şeybe, Kitabu'l-İman. s. 10, : Ahmed b. Hanbel, Kitabu'l-İman, v. 126a: Abdullah b. Hanbel, es-Şeybe, 1/320. İbrahim en-Nehai, bazen de böyle bir soruya "La Ilahe illÂllah" cevabının verilmesini öneriyordu. Bk. Abdullah b. Hanbel, es-Sunne, I/32 ı. 343)

Aynı soruya Tavus, "Ben Allah'a, meleklerine, kitablarına ve rasullerine inandım" diyerek, Muhammed b. Sirin ise, "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbirisi arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk, deyin" şeklindeki Bakara-136. ayetiyle cevab vermek suretiyle İbrahim en-Nehai'nin safında yer alıyordu. (Ebu Ubeyd, Kitabu'l-İman. s. 68: Ahmed b. Hanbel, Kitabu'l-İman. v. 126a: Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sunne, 1/320: Acurıi, eş-Şeri'a, s. 142)

Hicri II. asırda imanda istisnayı reddedenlerin başında Ebü Hanife ve arkadaşları, bu nazariyeyi savunanların başında ise Sutyan es-Sevri ve taraftarları, gelmektedir. Ebu Ubeyd, onun ve taraftarlarının bu fikri, nasıl ve ne şekilde anladıklarını şu şekilde yorumlamaktadır: "Sufyan es-Sevri ve onun gibi düşünenler, imanda istisna görüşünü benimsiyorlardı. Ancak, kanaatimize göre, iman için kesin bir şekilde şahadette bulunmayı çirkin görmelerinin sebebi. kendini temize çıkarma ve Allah katında olgun bir mûmin olarak kendisini kabul etme korkusudur. Dünyayı ilgilendiren hükümlere gelince, onlar bu din mensublarının tamamına mûmin ismini verdiler. Çünkü onların birbirlerini dost edinmeleri, hayvan kesimleri, şahitlikleri, evlilikleri ve bütün diğer uygulamaları imanları doğrultusunda idi." (Ebu Ubeyd, Kitabu'l-İman, s. 68; Ahmed b. Hanbel, Kitabu'l-İman. v. 95a)

Hadis Taraftarlan daha sonraları, bir kişinin imanda şüphe etmemesi, kendisini temize çıkarmaması, "Ben kendime göre ve Allah katında gerçek mûminim" dememesi ve istisnanın dünyevi uygulamalarla ilgili verilecek hükümlere ait olması şartıyla, "Ben mûminim" demekte bir sakınca görmediler.

Bu yüzden Evzai, istisnayı ve terkini, her ikisini birden caiz görerek, bu fikrini şu şekilde temellendirmiştir: "Mûminim diyen de, inşeAllah mûminim diyen de doğru söylemiştir. Çünkü Allah, bir ayette şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarınızı tıraş etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi." (Fetih 27) Allah, bu ayette onlann Mescid-i Haram'a gireceklerini bildirmişti." (Ebu Ubeyd, Kitabu'l-İman, s, 68-69)

Ancak onlar, daha sonraları, şartlı olarak ve istemeyerek kabul ettikleri "Ben mûinim" tanımlamasının da tıpkı, "Ben gerçek mûminim" tanımlaması gibi Murcie tarafindan ortaya atılmış bir tanımlama olduğunu ileri sürerek; (İbn Ebi Yâla, Tabakat, I/154) "İnşeAllah ben mûminim" tanımlamasını şart koşmaya başladılar ve imanda istisnayı reddeden Murcie'yi eleştirmeye devam ettiler. Bu sebebden, "Biz mûminiz" diyenler olarak bilinen Abdurrahman es-Süulemi, İbrahim et-Teymi, Avn b. Abdillah. Ömer b. Zerr, Salt b. Behram, Mis'ar b. Kidam (Ahmed b. Hanbel. Misar b. Kidam"ın "İman hariç her şeyde şubhe ederim" sözünün Istisna lle Ilgili olduğunu söyler. Bk. Hallal. es-Sunne. Ill/572.) ve onların fikirlerini tâkib edenler, imanda istisna yapmayanlar olarak bilindiler.

Hadisçilerle Murcie arasında yaşanan bu konudaki tartışmalarla halk da yakından ilgilenmiş ve alimlere mektublar yazarak ve ilim meclislerine katılarak onlara "Sen gerçekten mûrnin misin?" şeklinde sorular sormuşlardı. Evzai böyle bir soruya şu cevabı verir: "Böyle bir soru sormak bidat, bu konuda konuşmak ise, bizden öncekilerin herhangi bir açıklama yapmaması ve dinen de böyle bir şeyle sorumlu tutulmamamız dolayısıyla boş bir tartışmadır.

'Sen gerçekten mûmin misin?' sorusuna gelince; eğer ben iman üzere isem, gerçekten mûminim, şeklinde kendim için şahidlikte bulunmayı terk etmem bana hiçbir zarar vermez. Aynı şekilde eğer iman üzere değilsem, gerçekten mûminim demem de bana fayda vermez. Bu konuda Sunnet ne diyorsa onu yap. Dinde ince eleyip sık dokumaya çalışma, çünkü ilimdeki derinleşmeden farklıdır. İlimde derinleşenler bile, ilimlerinin yetersiz kaldığı yerde "Rabbimiz katından inen her şeye iman ettik" dediler. (Ahmed b. Hanbel. Kitabu'l-İmarı v. 95a; Halliil, es-Sunne. III/568. Evzai'nin aym kişiye veya başka bir kişiye. bu konuda verdiği cevabla Ilgili daha ayrınlllı bir rtvayet lçtn bkz. Acurrt, eş-Şeri'a. s. 142.) Görüldüğü gibi, "Ben mûminim" veya "İnşeAllah mûminim" şeklinde kişinin kendi imanını ifade etmesinde bir sakınca görmeyen Evzai, "Ben gerçekten mûminim" tanımlamasına karşı çıkmaktadır.

İmanda istisna konusunun toplumun bütün kesimlerince tartışılması, Hadis Taraftarları ile Murcie arasındaki ayrılığı daha da şiddetlendirmiş ve birbirlerine karşı bazı suçlamamalarda bulunmaya başlamışlardır. Sufyan es Sevri,
"Her şeyden şubhe ederim, sadece imanımdan şubhe etmem" diyerek imanda istisnayı reddeden Murci Mis'ar b. Kidam'ı eleştirmiş ve arkadaşlarına onurıla bu konuda konuşmamalarını önermiştir. (Ahmed b. Hanbel, Kitabu'!-İman,v. 96a; Fudayl b. İyad'da, böyle bir soruyu soranla, ömür boyu konuşmam demiştir. Bk. Abdullah b. Ahmed, es-Sunne, I/376.) Bu konuda en aşırı eleştiri İshak b. Rahaveyh'den gelmiştir. İshak b. Rahaveyh'in, "Ben gerçekten mûminim" diyenleri tekfir ettiği rivayet edilmektedir. (Hallal, es-Sunne, II!/569) Ancak, diğ;er konularda oldukça sert eleştirilerde bulunan ve "Ümit ediyorum ki mûminim" veya "İnşeAllah mûminim" tanımlamasını benimseyerek, istisnayı arnellere hasred en

Ahmed b. Hanbel'in, ("İmanda istisna amelde olur, sözde değil" Bk. Hallal, es-Sunne, III/597-598; 601) "Sen mûmin misin" sorusunu bidat kabul etmekle birlikte (Hallâl, es-Sunne. II!/601-602), buna verilecek "Ben gerçekten mûminim" cevabının o kadar tehlikeli olmadığı ve bunu söyleyenin tekfir edilemeyeceği görüşünü benimsemesi oldukça ilginçtir. (Ahmed b. Hanbel. Kitabu'l-İman v. 95b, 102a, 103a: İbn Ebi Ya'la. Tabakiit. 1/29. "İmanda ıstısna mevcuddur, fakat şubhe değildir. sadece alimler arasındaki kadim bir sünnettir. / Sünnetün madiyyetûn". O istisnayı reddeden-lerin Murcie olduğunu söyler. Ayrıca bkz. İbn Ebi Ya'la, Tabakat, 1/154: İbn Teyınlyye, Kitabu'l-İman. s. 385)

Bu yoğun eleştiriler neticesinde, Hadisçiler "Ben muhakkak mûminim" veya sadece "Ben mûminim" demeyi Mürcie iman anlayışını benimsemenin (Ahmed b. Hanbel, Kitabu'l-İman v. 95a, 102a-b: Halliil, es-Sunne, III/567: İbn Teymlyye, Mecmuu
Feteva, Muhammed b. Kasım el-Asam! en-Necdl, Riyad, 1412-1991, VII/746-747), ya da istisnayı terk etmeyi Murcilliği benimsemenin (Ahmed b. Hanbel, Kitabu'l-İman v. 96b) alameti olarak değerlendirilirken; Murcieller de, şartlı imanı yasaklayarak (İbnu'l-Cevzi,imanda istısnayı terk edenlere Müstesrıiye adını vererek onlan Mürele'nin alt gruplarından
biri olarak görür. -İbnu'I-Cevzi, Cemaluddln Ebu'l-Ferec. Telbisu İblis, İdâretu't- Tiba'ati'l-Muniriyye, Kahlre, trz., s. 21). Bazı yazarlar da, imanda lstısnayı kabul edenlere bu ismi vermişlerdir. (İbn Ömer el-Mahmud!, La Budde min Ma'rifeti usuli'l-Eşya ve Furu'iha. Daru'l-Kutubi'l-Mısrlyye, Mecmua: 205, v. 204a: Nesefi, "Kitabu'r-Red ala'l-Bid'a ve'l-Ehva", thk. Marie Bemand, Anales İslamologıqes XVI (1980), s. 120)
şartlı mûmin olduklarını söyleyenleri, "imanda şubhe edenler" (Şakkun: bkz. 18. Dipnot) şeklinde suçlamışlardır. (Ebu Hanife, el-Fıkhu'l-Ebsdt. s. 41: Abdullah b. Ahmed, es·Sunne. 1/347, 348: Nesefi, Kitabu'rRed ala'l-Bid.a' ve'l-Eiwa. s. 116-117: İbn Teyınlyye, Kitabu'l-İman. s. 268: Trltton, AS. İslam Kelamı. çev. Mehmet Dağ, Ankara, 1983, s. 108 (Abdulkiihlr b. Musa, Kitabu'l-Gunye, s. 159'dan naklen). İmam Ebu Mansur el-Maturidi de. eğer Mürele ve Kaderiye'nin lanetlendiği hadis sahih ise, lenetlenen Murcie'yle kastedilenin imanda lstisnayı kabul edenler, yanı kendilerinin kesin olarak mûmin olduklarını söylemeyen ve InşeAllah mûminim diyenlerin kastedilmlş olabileceğini iddia etmektedir. (el-Matuıidi, Ebü Mansür Muhanımed. Kitabu't-Tevhid. thk. Fethullah Huleyf, İstanbul, 1979, s. 385.)

Hatta Mürciler, kendilerini, lanetlenmiş Mürcie ile ilgili hadisin kapsamı dışında tutabilrnek için, bir hadis uydurarak, asıllanetlenenin imanda istisnayı kabul edenlerin olduklarını iddia etmişlerdir. (Hadis " Ummetımden benlm şefaatıme nail olmayacak iki sınıftan bırısı Murcie, diğeli Kaderiye'dir. İbn Abbas'ın Murele'nin kimler olduğunu sorması üzerine Rasulullah şöyle buyurdu: 'Onlar kıyamete yakın ortaya çıkacak bir grupdur. Onlardan birisine imanları sorulduğunda, onlar 'İnşeAllah blz mûminiz' şeklinde cevap vereceklerdir. İbn Abbas, 'Kadeıiler kimdir?' diye sorunca, Rasulullah,'Onlar kader yok dlyenlerdir' cevabını verdi." Suyutl, Kitabu'l-Lelali, I/22: İbn Hibban, bu hadisin iki varyantım vermektedir. Kitabu'l-Mecruhln. 1/333, 337.)

İlk asırda Hadis taraftarları, imanda istisnanın ilk defa kimler tarafından ve niçin benimsendiği üzerinde dururken, III. asırdan itibaren bu fikrin Kur'an ve bazı hadisiere dayanılarak temellendirilmeye çalıştıkları görülmektedir.
Onlar, "Ben gerçekten mûminim" veya "Ben kendimde ve Allah katında mûminim" sözünün yanlış olduğu konusunda hemfikirdirler. Bununla birlikte, onlar arasında imanda istisnanın yapılabileceğini, ancak şart olmadığını savunan ve istisnanın gerekli olduğunu belirten iki farklı grup bulunmaktadır.

Birinci görüşü benimseyenler, kendilerini temize çıkarmak amacıyla, amellerin tamamını yerine getirmelerine karşın Allah tarafından kabul edileceğinden emin olmadıklarından, dolayı imanda istisnanın yapılmasını uygun

görmektedirler. Ancak bir kimsenin kendisinin mümin olduğuna veya kafir olmadığına şubhe etmemesine bakarak da, imanda istisnanın terk edilebileceğini söylemektedirler. Bununla birlikte, "Sen mûmin misin" sorusunu ve onun hakkındaki tartışmaları, bidat olarak görmektedirler. (Abdullah b. Ahmed. es·Swıne. l/338-340: Hallal. es·Sunne. lll/568) Bunların başında da Ahmed b. Hanbel ve taraftarları gelmektedir.

Burada imanda istisnanın yapılabileceğini, ileri sürenlerin görüşlerini nasıl temellendirdikleri üzerinde durmak istiyoruz. Onlara göre, "Andolsun ki Allah. Elçisi'nin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse siz güven içinde başlarımzı tıraş etmiş ve kısaltımş olarak, korkmadan Mescid-i Harama gireceksiniz.

Allah sizin bilmediğinizi bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih verdi. " (Fetih 27) ayetinde Allah, Mescid-i Haram'a girecekleri konusunda, 'Andolsun ki' yemin lafzıyla başlamış. aym zamanda oraya girmeyi inşaallah ifadesiyle kendi iradesine bağlı kılımştır. (Ebu Ubeyd, Kitabu'l-İman. s. 68-69. Ahmed b. Hanbel, 8/Enfal-74. ayetteki 'onlar gerçek müminlerdir' lfadesinin Müreliler tarafından imanda Istisnanın terk edilmesi konusunda delil getirilmesine karşı çıkarak, bu ayetin muhacirlere yardım eden sahabiler ve onlan barındıranlar Için özel olduğunu iddia eder. Abdullah b. Ahmed. es-Sunne, l/384; Hallal es-Sunne, Ill/593-594) Diğer taraftan onlar, Peygamber'in, öleceğini kesin olarak bildiği halde, bir kabir ziyaretinde "inşaallah bizler de size katılacağız" (Hadis Için bkz. Musllm. Ebu'l-Hüseyn Müsllm b. el-Haccac b. Musllm. Sahilı.. nşr. M. F. Abdulbaki. Beyrut. 1375/1956, l/670-671: Ahmed b. Hanbel, Müsned. Beyrut. trz. II/300: İbn Mace. Ebü Abdiilah Muhammed bin Yezid el-Kazvvini. es-Sünen. tahk. Muhammed Fuad Abdulbaki. İstanbul. Trz .. II/1439.) demesini delil getirerek, mûmin olduğunu kesin olarak bilen bir kimsenin, imanını "İnşeAllah mûminim" şeklinde ifade edebileceğini savunmaktadırlar.

Ayrıca şubhe etmemek şartıyla imanda yapılan istisnanın bir sakıncasının olmadığını, Peygamber'in Allah'tan en çok korkanın kendisi olduğunu bildiği halde "Aranızda Allah'tan en çok korkanızın ben olduğumu samyorum" (Müsllm. es-Sahilı.. l/781; Ahmed b. Hanbel. el-Musned. Vl/67. Abdullah b. Ahmed. es-Suıne, l/349: Acurri. eş-Şeri'a. s. 137; el-Lâlekai, Hasan b. Mansur etTabeıi.Şerhu Usuli İtUcadi Elıli's-Sünne ve'l-Cema'a. nşr. Ahmed Sa'd Hamdan. Mekke. 1402, -Vl/970-974.) buyurmasına dayandırmaktadırlar. Onlar, istisnanın yapılmasının daha uygun olduğu görüşlerini, "Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çürıkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir" şeklindeki, kişinin kendisini temize çıkarmasını yasaklayan Necm-32. ayetle temellendirmektedirler. (Hallal, es-Swıne. lll/ 594.)

İkinci görüşü benimseyenler, imanda istisnanın yapılması gerektiğini, bu istisnanın ise, gelecekle ilgili bir istisna olduğunu ve asıl geçerli imanın kişinin ölüm anındaki imam olduğunu, ancak hiç kimsenin mûmin olarak mı kafir olarak mı öleceğini bilmediğinden, o andaki imam için "inşeAllah" demesinin şart olduğunu ileri sürdüler. Bu görüşü benimseyenler Malik, Şafii, İshak b İbrahim ve Ahmed b. Hanbel'nin takipçileri olan Hadisçilerdir. (Hasan b. Ömerel-Hasen Ebi Uzbe. Ravdatu'l-Belıiyye, s. 32-33; Kii.di Ebü Ya'la. Muhammed b. el-Hüseyin b. Muhammed Halef b. Ahmed b. el-Ferra el- Bağdadi, Kitabu'l-Mutemedjl. Usuli'dDin. thk. Vedi' Zeydan, Haddad. Beyrut. 1974, s. 190-191)

Özellikle bazı Şafıi-Eşariler, bu fık:re özel önem atf"etmiş ve muvâfât (Bir kimsenin ölüm anında mürnin mf yoksa kafir ml olarak can vereceginl bllmedıgı Için "inşeAllah mûminim" diyerek imanda istisna yapması demektir. Bu kavramla ilgili genış bilgi : el-Halimi. Huseyin b. Hasen. Kitabu'l-Minlıac fi.Şuabu'l-İmaıı, thk. Halimi Muhammed Fude. Daru'I-Flkr. 1979, I/ 129-130; İbn Hazm. Ebü Muhammed All b. Ahmed b. Said el-Hazm el-Endelusi, el-Faslfi'l-MUel ve'l-Ehvai ve'n-Nihal, Mlsır, 1975, IV /58;el-Bagdadi. Abdulkahir b. Tahir b. Muhammed. Usulu'l-İman, Beyrut 1989, s. 202, Beyrut 1989; Kitabu Usuli'd-Dlrı. Beyrut. 1981. s. 253; Kâdi Ebu Ya'la, el-Mutemedfi Usuli'd·Dln. s. 190-191; İbn Teymiyye. Kttabu'l İman, s. 368-393. Etan Kohl-berg, "Muwafat Doctrlnes In Muslim Theology" Studia IslamıcaLVII (1983), s. 47-66 makalesinin ı. dipnotun-da Muvafat sorununun çagdaş araştırmacılar ve klasik kaynaklarda kinıler tarafından ele alındıgıkonusunda bilg! vermektedir. Muvafat doktrlnlrıl ilk ögretenin Mu tezili Hişam b. Amr eş-Şeybani el-Fuvati oldugu söylenir. Bk İbn Hazm, el-Fas!, IV /58. Tritton, İslam Kelamı. s. 115. "Bazılan dogar ve mûmin olarak yaşar, fakat kafir olarak ölür vb.· sözleıi bu görüşü desteklemek üzere benimsen di. Ahmed b. Hanbel, Müsned.. III/ 19.) olarak bilinen meşhur teorilerini geliştirmişlerdir. Muvafat, kısaca, insanın imanının türünü saptamada, 'son fıil'e özel bir yer veren iman kuramıdır. Diğer bir deyimle bu kuram, insanın öldüğü anda yahud öldüğü hal içinde son olarak yaptığı şeyi vurgular. Eğer insan kamil bir mûmin olarak ölürse, hayatı boyunca ne yaptığına bakılmaksızın mûmindir. Eğer, tersine küfür halinde ölürse, yaşadığı sürece ne denli muttaki bir müslüman olmuş olursa olsun kafir olarak ölür. (Bu görüşün sert bir eleşttıisllçln bkz. Ebu'I-Mu'in en-Nesefi, et-Temhidfi Usüli'd-Din, (thk. Abdulhayy
Kabil), Kahlre, 140711987, s. 106; Tabsiratu'l-Edillefi Usuli'd-Din, (nşr. Claude Selame) Dımaşk. 1993,11/813)

Eserinde imanda istisna konusuna özel bir bölüm ayıran Şafii-Eşari ekolü mensubu Halimi, imanda istisnayı savunan ve reddedenlerin görüşlerini sıraladıktan sonra, mûmin olan birisinin şu anda kendisini mûmin olarak isimlendirmekten kaçınmaması gerektiği görüşünün daha doğru bir görüş olduğunu söyler. Çünkü bir kimse kendisinin sonunda mûmin olarak mı kafir olarak mı öleceğini bilmediği için, şu andaki imanında istisna yapması, Allah'ın "Ey iman edenler!" hitabının muhatabının, bilinmemesine yol açar. Böyle bir görüş ise saçmadır, (Halimi, Kitabu'l-Minhac, 1/129-130) demektedir. Hanbeli Kadi Ebu Yâla da, "Ben gerçekten mûminim" tanımlamasına karşı çıkarak, bunun yerine bir kimsenin imanlı ölüp ölmeyeceğini bilmediği için, ölüm anındaki durumunu kastederek "İnşeAllah mûminim" demesi gerektiğini (Kâdı Ebu Yâla, el-Mutemed fi Usuli'd-Din, 190-191. O, Mürefe yeline Mutezlle'ye cevab veıir ve Muvafat doktrlnini Eşaıiler gibi ele alır. Bk. age. s. 190-19 ı.) savunmaktadır.

Lalekai, bu gruptan biraz farklı olarak, her halükarda imanda istisnanın vacib olduğunu iddia ederek, bu konuyu ele aldığı müstakil bir başlık altında delil olabilecek ayetleri, hadisleri, sahabe ve tabiunun sözlerini ayrı ayrı zikretmektedir. (Lâlekâi, Şerhu Usuli İtakad,. V /965 vd)

Bir kimsenin imanda olduğu gibi İslam'da da istisna yapıp yapamayacağı konusunu tartışan Hadisçiler, istisnanın sadece imanda mümkün olduğunu, fakat İslamda böyle bir istisnadan söz edilemeyeceğini söylerler.

Başta Hasan el-Basri, Muhammed b. Sirin, Zuhri, Fudayl b. İyad ve Ahmed b. Hanbel olmak üzere iman ve islama ayn ayn anlam verenler, imanda istisnayı şart koşarken, İslamda istisnayı reddettiler. (Halliil. es-Sunne. III/601; 604-605: IV/11-12: Acuni. eş-Şeri'a. s. 139: Uılekai. Şerlu.ı. Usuli itikad. V/979: Abdullah b. Ahmed. es-Swıne.l/377. Aynca bk. İbn Teymiyye. Kitabu'l-İ171l111. s. ı80. 291.) Yani bir kimse "inşeAllah mûminim" diyebilir; ama "inşeAllah müslümanım" diyemez. Çünkü bu grup islamı, sırf söz (ikrar) olarak görmektedir. İman ve İslamın aynı anlama geldiğini iddia edenler ise, hem imanda hem de İslamda istisnayıkabul ederler. Onlara göre, bir kimse "inşeAllah mûmin ve müslümanım" şeklinde kendisini tanımlayabilir.

İman ve İslamın birbirinden farklı olduğunu iddia edenler, İslamda istisnayı kabul etmezler. Onlar, arnelleri İslamın değil, imanın birer şubesi olarak gördüklerinden ve islamı da ikrar olarak tanımladıklarından, imanda istisnayı kabul edip, İslamda reddederler. (İmanda Istisna flkrlnl benimseyen ve Istisna yapmayanlan ayıplayanlann genel olarak kimler olduğu konusunda fazla bilgı : Abdullah b. Ahmed. es-Swıne. I/335, 347 ve Lâlekai. Şerhu Usuliİtikad. V/967. Aynca bk. Halirni, Kitabu'l-Minhac. 1/127-128)

İman konusunda bu tavrı benimseyenler için şart cümleciğinin önemi açıktır. Zira kişi şimdiden ne durumda öleceğini nasıl bilebilir. Şimdi yapılabilecek bütün şey, hayırlı bir son dilemektir. Kişi şimdi iyi bir mûmin de olsa, hayatının son anına kadar hiç sarsıntı geçirmeden imanda sebat dilemek onun için gayet tabi de olsa, bu sebatın devamlılığından hiçbir zaman tam anlamı ile emin olamaz. Hayatının son anındaki hali hala bir bilinmezdir, tahmini inıkansız bir şeydir. Bu nedenle "İnşeAllah" şart cümleciği kesinlikle son ile alakalıdır. (Hasan b. Ömer el-Hasen Ebu Uzbe. Ravd.atu'l-Behiyye. s. 29)

Ancak bu istisna teorisi, kişinin iman yahud küfrünü yalnızca ölüm anındaki halinin tayin ettiği, son andan evvelki hiçbir şeyin bu açıdan önemi olmadığı şeklindeki bir görüşe götürmektedir. İbn Teymiyye bu şekildeki bir iman anlayışının Kur'ani iman mefhumuna uymadığından bidat olduğunu söyler.

O, bu yarılışı Cehm b. Safvan'a dayandırır. İbn Teymiyye Cehm'in tavrını destekleyen sonraki kelamcıların çoğunluğunun, imanda istisnanın gerekliliğini öne sürdüklerini belirtmektedir. "Selefin ileri gelenlerinden bazılarının istisnada bulunmalarından, Selef arasında temel iman anlayışının bu şekilde olmuş olması gerektiği gibi bir sonuç çıkarmışlardır. Bu hata onların Selefin gerçek görüşü hakkında bilgi sahibi olmamalarından ileri gelmektedir. Selefin sözlerini mealen almakta ve bunları Cehmilerden ve diğer bidat sahiblerinden öğrendiklerine göre anlamaktadırlar. Böyle dıştan bakıldığında fikirine Selefin fikridir. Fakat altta yatan fikir Cehmilerin fikridir ki bunların iman teorisi kadar fâsid bir şey tasavvur edilemez". (İbn Teymiyye, Kitabu'l-İman, s. 128-129. İbn Teymiyye eserinin başka bir yerinde Murcieleri ve Cehmileri lmanda lstisnayı kesin surette yasaklayanlan temsil eden düşünürler arasında sayarken bir çellşklye düşer gibidir. İmanda istisna (muvafat) fikrini İbn Kuliab ve taraftarlarına dayandınr. İbn Teyrniyye. Kitabu' İman · s. 368)

Görüldüğü gibi İbn Teyrniyye istisnaya karşı olanların görüşüne katılmamaktadır. Çünkü böyle bir red, Cehm b. Safvan'ın, arneli dışta tutan ve imanı az ya da çok inanan herkesçe paylaşılan homojen ortak bir değer yapan iman teorisine dayanır. Ancak İbn Teymiyye, son fiil teorisine uygun olarak istisnaya musaade eden görüşü de reddetrnektedir. O bu istisna görüşünü İbn Küllab taraftarlarına atfeder ve bu son fiil teorisinin bir özetini verir: "İman tamamıyla kişinin can verdiği hal ile ilgilidir. Her kişi sadece muvafat bakımından ve Allah'ın onun son hali hakkındaki ilmi bakımındandır ki Allah indinde ya mûmin ya da kafirdir. Son halden önceki hiçbir şeyin hiçbir önemi yoktur. Eğer kişinin imanını daha sonra küfür izlerse ve kafir olarak ölürse, o iman hiç de iman değildir. Böyle bir iman namazını bitirmeden kalkan kişinin namazına, yahud orucunu güneş batmadan açan bir kimsenin orucuna benzer." (İbn Teyrniyye. Kitabu'l·İman, s. 368-370.)

İbn Kullab taraftarlarının ve benzer görüşte olanların imanda istisna görüşünün selefın ileri gelen otoriteleri arasında da yaygın olduğuna işaret ederek haklı göstermelerini kabu1 eden İbn Teyrniyye, yanlış olanın orıların bunu dayandırdıkları iman teorisi olduğunu, ileri sürmekte ve onların selef otoritelerinin fikri sandıkları şeyin, Cehm b. Safvan'a has temel iman kavramı olduğunu belirtmektedir. (İbn Teymiyye, Kitabu'l·İman, s. 373. O, burada Eşarilere ait olan bir teoıiyi Cehm b. Safvan'a dayandınyor.)

İbn Teyrniyye Selefin imanda istisna etmelerinin altında yatan gerçek düşünceyi şöyle açıklıyor: "Hadis Taraftarları olan Selef Mezhebinin, örneğin İbn Mesud ve takipçilerinin, Sufyan es-Sevri, İbn Uyeyne, Kufe alimlerinin çoğu ve Basra alimlerinin bazıları, Ahmed b. Hanbel'in ve Sünnetin ileri gelerilerinin bazılarının imanda istisnada bu1unduklan bilinmektedir. Fakat bunların hiçbiri hiçbir zaman, "Ben muvafat için istisnada bulunuyorum, çünkü bana göre iman insanın Rabbi ile bu1uşmaya giderken taşıdığı şeyin isminden başka bir şey değildir" dememiştir. Aksine, bu imamlar istisnayı zorurılu ve yerinde kılan şeyin imanın taat fiilieri içermesi olduğunu açıkça beyan etmişlerdir. İstisnasız bütün taat fiillerini yerine getirdiklerine dair resmi şahadetten kaçındıkları gibi takvalarının kemaline şahidlik etmeye de kesinlikle cesaret etmemişlerdir. Zira kimse bundan emin olamazdı, bir de cüretkar bir fiil olurdu. Muvafat fikrine gelince, bildiğim kadarıyla Selefin hiçbiri bunda istisna için haklı bir sebeb aramamıştır. Fakat son zamanlarda, Ashabu'l-Hadis'ten, gerek Ahmed b. Hanbel, Malik, Şafii ve diğerlerinin ekollerine bağlı muhaddisler, gerek Eşari gibi teorisyenler ile onu izleyenlerin çoğu, muvafatı, istisnaya kuramsal bir temel kılmışlardır". (İbn Teyrniyye. Kitabu'l·İman, sf: 375-376)

Meselenin İbn Teyrniyye tarafından yapılan açıklaması, bir kelimenin mutlak ku1lanımı ile şartlı ku1lanımı arasındaki ayrım teorisine dayanıyor. Mutlak anlamda ku1lanıldığında iman kelimesi doğal olarak Allah'ın insana ernrettiği ve yasakladıgı her şeyi içine alir. Bu anlamda bir kimse, istisnada bulunmaksızın, “mûminim" der ise, bu onun kamil ve kusursuz bir mûmin olduğu anlamına gelir. Bu da kendini medihten başka bir şey olmaz. Eğer o böyle bir şahadette bulunmaya ehil ise, neden kuşkusuz Cennete gireceğine şahadet etmez ki? (İbn Teyrniyye. Kitabu'l-İman. s. 382)

Şart cümleciğinin normal kullanımını ele alırsak mesele daha iyi şekilde anlaşılacaktır. Ömegin ben yarın bir şey yapmak konusunda kararımı vermiş isem, “yarın şu işi yapacağım, inşeAllah" derim. Burada şart cümleciği fıilin gerçekleşmesi ile ilgilidir. Benim istek ve kararım ile ilgili değildir. Benim o şeyi yapmak konusundaki isteğim hakkında hiçbir şubhem yoktur, çünkü ben o isteğin bendeki varlığını hissetmekte ve bilmekteyim. Ama, kararlılığın ne denli saglam olursa olsun, yarın o işin muhakkak surette aksamaksızın gerçekleşeceği konusunda kendime kesin bir teminat veremeyebilirim. “İnşeAllah" tabiri bu tür belirsizlik ile ilgilidir. "Mûminim, inşeAllah" cümlesi için geçerli olan mantık da tamamen ayındır. (İbn Teyrniyye. Kitabu'l-İman. s. 392)

Ebu Hanife el-Vasiyye'sinde "Mûmin gerçekten mûmin ve kafir gerçekten kafirdir. Zira küfürde şubhe olmadıgı gibi imanda da şubhe olmaz. İstisna şubheye delalet eder. İcma gereğince imanda şubhe caiz degildir. Bu da İlahi kelama dayalıdır: "Bunlar gerçekten Mûmindirler." (Enfal 4), “Bunlar gerçekten kafırdirler." (Nisa 151) demektedir. (Ebu Hanife, el-Vasiyye, (İmam-ı Azam'ın Beş Eseri. çev. Mustafa Öz. İstanbul. 1992, s. 60)


Ebu Hanife'nin bu temel yaklaşımım benimseyen Maturidi'nin görüşü şu şekilde açıklanabilir:

1. Kesin olarak vurgulanan birinci husus, istisnarıın, yani bir şart tabirinin ilave edilmesinin, şubheye delil oldugudur. Ancak. şubhenin varlıgı el-Vasiyye'de ortaya konan temel yaklaşıma aykırıdır. (Wenslnck.A.J.Tite Muslim Creed. His Genesis and Histarical Deue!opmertt,Cambıidge. 1932, s.125. Hasan b. Ömer el-Hasen Ebi Uzbe. Ravdatu'l·Behiyye. s. 27-28.) Maturidi'ye göre imanda istisna caiz degildir. Çünkü istisna ancak zanni ve şubhe ile karşılanan konularda mümkündür. İmanda ise, böyle bir şeyin söz konusu edilmesi mümkün değildir. Zira şek ve şubhenin karıştığı bir iman, gerçek bir iman olmaktan çıkmış olur. (Maturidi, Kitabu't-Teuhid, s. 388-392; Teuilatu'l-Kur'wı., v. 69 b; Aleald Risalesi. s. 25 )

2. İkinci husus, normal toplumsal yaşamda bile şart tabiri bütün sözleşme ve alışverişleri batıl kılmaktadır. Ömegin, “Bu şekilde şu-şu şeyi satıyorum" hükmüne şart cümleciğini ilave eder de, “Allah isterse, bu şekilde şu şeyi satıyorum" dersek, alım-satım muamelesi sonuçta geçersiz olur. “Bu şekilde, Allah isterse kölemi azad ediyorum", "bu şekilde, Allah isterse, karımı boşuyorum" vb. ifadeler için de durum ayındır. Bütünüyle ayın şekilde, şart cümleciği imanı bâtıl kılar. Maturidiye göre iman, bir ahiddir. Kulun Allah'a verdiği bir sözdür. İnşeAllah veya Allah dilerse, sözü ise, bu ahdin bozulmasına ve yok olmasına sebeb olur. (Maturldl. Kitabu't-Tevhid. s. 388: Hasan b. Öme rcl-Hasen Ebi Uzbe. Ravdatu'L-Belıiyye. sf: 27- 28: Işık, Kemal. Matwidi'nin Kelam Sisteminde İman Allalı ve Peygamber/Uc Anlayışı. s. 47-48, Ankara, 1980)

3. Üçüncü husus, bu tabirin ilave edilmesi, talike yani meselenin bir şarta bağlanmasına yahut kararsız bırakılmasına işarettir. Fakat 'askıya almak' ancak ilerde vuku bulması beklenen bir hadiseye atfen mümkündür. "Hiçbir şey hakkında, 'Ben bu işi yarın mutlaka yapacağım' deme; ancak 'Eğer Allah dilerse' sözcüğüyle birlikte söyle" (Kehf, 23-24) ayeti bu konuya güzel bir örnektir. Halihazırda gerçekleşmiş olan, yani geçmiş hadiseler ve mevcud hal ile ilgili hiçbir 'askı durumu' tasavvur etmek mümkün değildir. "Mûminim" ifadesi, konuşanın kendisini halen içinde bulduğu öznel durumun bir anlatımıdır. O yüzden burada şart cümleciğine yer yoktur. (Maturldi. Kitabu't-Tevlıid.. s. 388; Hasan b. Ömerel-Hasen Ebi Uzbc. Ravdatu'L-Behiyye, s. 27-28)

4. Dördüncü husus, şart cümleciğinin kullanılması ancak, hükmün imanın kökenini değil de iman hadisesine eşlik eden bazı özel şartlan ilgilendirmesi halinde tavsiye edilir. Mesela "Eğer Allah isterse, yarın mûmin olacağım",
"Allah isterse mûmin olarak can vereceğim", "Allah isterse, imanım benden kabul olunacaktır" vb. ifadelerde şartlı konuşma tercih edilebilir. Çünkü burada sorun imanın kökenini değil sürekliliğini, sehatını ve kabulünü ilgilendirmektedir. (Huseyin b. İskender. ŞerlıuKitabu'L-Vasiyye. istanbul. 1992. s. 77.) Özetle, Bir mûmin "Ben gerçekten müminim" diye beyanda bulunduğu zaman. hiç tartışmasız doğru olanı yapmaktadır. "Eğer Allah isterse mûminim" dediği zaman fıili durumla ilgili olarak meseleyi Allah'ın iradesine bağlayıp askıya almak niyetinde ise, hatalıdır; fakat eğer niyeti gelecekteki bir duruma atıf ise, haklıdır. (Huseyin b. İskender. ŞerlıuKitabu'L-Vasiyye. istanbul. 1992. s. 77.)

İbn Hazm bu konuda temel olarak Hanefi-Maturidi yorumu benimser:
"Her mûmin kendisinde iman sahibi olma vasfının varlığından haberdardır ve Allah'a, Peygambere ve Peygamberin getirmiş olduğu herşeye iman ettiğinden emin olduğu sürece de, eğer bunu dil ile ikrara da hazır ise, açık beyan, üzerine farzdır. Bunun dayanağı 'Rabb'inin nimetine gelince, onu açıkça tebliğ et' (Duha 11) ilahi emrtdir. Böylelikle, 'Şu gün ben muhakkak Allah indinde bir mûmin müslümanım' diye beyanda bulunmak her mûmin üzeline farzdır. Açıkça söylemek gerekirse. 'Ben mûmin-müslümanım' hükmü ile, 'Ben siyahiyim' yahud 'Beyazım' hükmü arasında hiçbir fark yoktur. Aynı şey, hakkında hiç şubhe olmayan bütün vasıflar için söz konusudur. Bu hükınün kendini övme yahud kendini beğenme ile hiçbir alakası yoktur" (İbn Hazm. el-Fasl, IV, 227-228)



****

İlk dönem Eş'ari temsilcilerinden olan Bakıllânî "inşeAllah mûminim" ifadesini zaman bağlamında ele alıp yorumlamaktadır. Ona göre kulun bulunduğu anı kastederek "ben gerçekten müminim (ena muminûn hakkan)" demesi câizdir. Ayrıca geleceği kastederek "inşeAllah mûminim" demesi de câizdir. Ancak geçmişi veya halı (şimdiki zamanı) kastederek "inşeAllah mûminim" demesi câiz değildir. Çünkü bu imanda bir şubhe demektir. Halde (şimdiki zamanda) istisna caiz olmadığı gibi, gelecekte iman hususunda katilik de câiz değildir. (el-Bakıllânî, ef-İnsaf, sf: 91)

Cuveynî, el-irşad'da Selefin "inşeAllah mûminim" demelerini muvâfâta bağlarken (el-Cuveyni, el-İrşâd, sf: 336) el-Akidetu'n-Nizamiyye'de ise marifete bağlamaktadır. (el-Cuveynî, ef-Akidetu 'n-Nizamiyye, sf: 91)

Gazzâlî ise istisnayı dörde ayırır. İkisi imanda şubheye yönelik olmayıp hatime (sonuçta Allah'a iman ile varıp varmama) ile kemaldeki şubheyi ifade eder. Diğer ikisi ise hiçbir şubheye dayanmayıp sadece nezâket ve edebden kaynaklanır. Ona göre, hatime ile ilgili şubhe uygun olup, bu durumda istisna vâcibdir. (el-Gazzâlî, Kavaidu’1-Akâid, sf: 270, 273-274, 282, 285)
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt