Allah azze ve celle, kulun kalbi yalnızca O’na bağlansın ve kul, yalnızca O’nu arzu etsin istiyor. O -tebârake ve teâlâ- istiyor ki, kul bu hayâtı yaşarken bir tek O’nun için yaşasın, ve bu hayattan sırf O’nun için vazgeçebilsin. Onun saadetinden, mutluluğundan, rahatlığından, zâil olup gidecek güzelliğinden, âhireti unutturacak nimetlerinden.. Bütün hepsinden, yalnızca sırf O’nun için vazgeçmeyi göze alabilecek mi kul, bunu görmek -kuluna göstermek- istiyor. Ve bunun için de onu sınıyor. Ondan, onu mutlu edecek şeyleri uzakta kılıyor. Erişmek istediğinden onu mahrum ediyor. Arzu ettiğini ona vermiyor. Ya da belki de arzu etmediği şeylerle onun çevresini kuşatıyor. Korktuklarıyla onu sınıyor. Hoşuna gitmeyeni getirip ona veriyor. İstediğine erdirmiyor, ya da istemediğine onu mecbûr ediyor.
O’nu tenzîh ederiz. O ne güzel bir Rabbdir. O ne merhametli, ne şefkat sâhibidir. Kuluna duyduğu kıskançlıkla, onu onun hoşuna gitmeyenle imtihân ediyor, ki kulu O’nu bulsun. O’na dönsün. Yolunu O’na, adımını O’na, yönelişini O’na kılsın. O’na kaçsın. O’nu bilsin. O’nu, Yaradanını, kendisine yeniden döndürüleceği Mevlâsını asla unutmasın.
İbnu’l Kayyim rahimehullah diyor ki: “Allah teâlâ kulunu helâk etmek için ona belâ vermez. O, ancak kulunun ‘sabrı’ ve ‘ubûdiyyeti’ni sınamak için belâ verir. Çünkü Allahu teâlâ’nın, kulunu ‘sıkıntılarla’ sınadığı bir ‘ubûdiyyet/kulluk’ sınavı vardır.”
Hoşuna gitmeyen şeyde, seni deneyen Allah’tır. Bu deneme, senin ‘ubûdiyyet’ sınavındır. Ubûdiyyetin kemâli ise; ancak tevhîdin, yani ‘bir tek Allah’a bağlılığın’ kuvveti iledir. Kalbini dünyâya bağlama. Onun dertleri içinde kıvranmak da kalbin dünyâya bağlı olması demektir. Sen kalbini, o kalbin sâhibine, mâlikine, hâkimine bağla. Kalbini, onu yaratan ve onu döndürüp duran Rabbine bırak, ona teslim et, bunun için Rabbine yalvar, O’na duâ et.
Allah’ın seni sınadığını hissettiğinde, dön kalbine ve ona şöyle de: “Ey yalnızca Yaradanına bağlanmak için yaratılmış kalp, Yaradanının seni şimdi denediğini ve tercih ettiğin şeye göre sana muâmelede bulunacağını bilmedin mi? O’ndan, yalnızca seni denemek için sana isâbet edeni sabırla mı karşılayacaksın? Yoksa isyân ve memnûniyetsizlikle mi? Sen O’nu bul diye seni sınadığı şeyin neden seni bulduğunu idrâk edip, -aslında seni O’na döndürmesiyle büyük bir nimet olan- bu şeye rızâ mı göstereceksin, yoksa imtihânının farkına varmayacak ve günaha mı düşeceksin?”
Dünyevî bir şeyin seni zayıflatmasına, senden ümidi kırmasına izin verme. Bil ki her şey, ancak ve ancak sen O’nu bul diyeydi. O’nu bulduğun zaman, bütün güç ve kuvvetini toplar, nefsine gâlip gelir, sana isâbet eden şeyle Rahmân’a yakınlaşmanın yollarına girersin. Güç ve kuvvet, ancak Allah iledir…
O’nu tenzîh ederiz. O ne güzel bir Rabbdir. O ne merhametli, ne şefkat sâhibidir. Kuluna duyduğu kıskançlıkla, onu onun hoşuna gitmeyenle imtihân ediyor, ki kulu O’nu bulsun. O’na dönsün. Yolunu O’na, adımını O’na, yönelişini O’na kılsın. O’na kaçsın. O’nu bilsin. O’nu, Yaradanını, kendisine yeniden döndürüleceği Mevlâsını asla unutmasın.
İbnu’l Kayyim rahimehullah diyor ki: “Allah teâlâ kulunu helâk etmek için ona belâ vermez. O, ancak kulunun ‘sabrı’ ve ‘ubûdiyyeti’ni sınamak için belâ verir. Çünkü Allahu teâlâ’nın, kulunu ‘sıkıntılarla’ sınadığı bir ‘ubûdiyyet/kulluk’ sınavı vardır.”
Hoşuna gitmeyen şeyde, seni deneyen Allah’tır. Bu deneme, senin ‘ubûdiyyet’ sınavındır. Ubûdiyyetin kemâli ise; ancak tevhîdin, yani ‘bir tek Allah’a bağlılığın’ kuvveti iledir. Kalbini dünyâya bağlama. Onun dertleri içinde kıvranmak da kalbin dünyâya bağlı olması demektir. Sen kalbini, o kalbin sâhibine, mâlikine, hâkimine bağla. Kalbini, onu yaratan ve onu döndürüp duran Rabbine bırak, ona teslim et, bunun için Rabbine yalvar, O’na duâ et.
Allah’ın seni sınadığını hissettiğinde, dön kalbine ve ona şöyle de: “Ey yalnızca Yaradanına bağlanmak için yaratılmış kalp, Yaradanının seni şimdi denediğini ve tercih ettiğin şeye göre sana muâmelede bulunacağını bilmedin mi? O’ndan, yalnızca seni denemek için sana isâbet edeni sabırla mı karşılayacaksın? Yoksa isyân ve memnûniyetsizlikle mi? Sen O’nu bul diye seni sınadığı şeyin neden seni bulduğunu idrâk edip, -aslında seni O’na döndürmesiyle büyük bir nimet olan- bu şeye rızâ mı göstereceksin, yoksa imtihânının farkına varmayacak ve günaha mı düşeceksin?”
Dünyevî bir şeyin seni zayıflatmasına, senden ümidi kırmasına izin verme. Bil ki her şey, ancak ve ancak sen O’nu bul diyeydi. O’nu bulduğun zaman, bütün güç ve kuvvetini toplar, nefsine gâlip gelir, sana isâbet eden şeyle Rahmân’a yakınlaşmanın yollarına girersin. Güç ve kuvvet, ancak Allah iledir…