İnsanın Yaratılış Gayesi Nedir?
Kardeşlerim, yazılarımın konusunu dinimizin temeli olan inanç esasları olarak belirledim. Bunun sebebini şöyle açıklayabilirim: Sağlam, sarsıntılara karşı dayanıklı bir bina ancak sağlam bir temel üzerine inşa edilirse ayakta kalabilir. Aynen bu örnekteki gibi bizim de dinimizi güçlü, sağlam ve sarsılmaz bir şekilde inşa edebilmemiz için öncelikle sağlam bir temele ihtiyacımız var. Özellikle dinimizin adeta deprem niteliğinde sarsıntılarla yıkılmaya çalışıldığı, türlü bid’atlerin ortaya atıldığı ve bunların dindenmiş gibi algılandığı günümüzde, buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Bugün neden yaratıldığımızı, varlığımızın sebebini sorguluyalım istedim. Kendi varlığımızla birlikte kainattaki tüm varlıklar üzerinde düşünelim. Tüm bunların varoluş sebebi ne?
Hepimiz muhakkak hayatımızın çeşitli safhalarında bu soruları sorduk kendimize. Neden varım? Niye yaratıldım? Hayat ve ölümün anlamı ne?
Her birimizin zihnini meşgul eden bu sorulara en doğru cevabı muhakkak içindekilerle beraber kainatı, bizi, yani insanı, hayatı ve ölümü yaratan Rabbimiz verecektir. Bir şeyi neden yaptığını onu yapandan dahi iyi bilen yoktur değil mi? O zaman O’na yöneltelim sorularımızı bakalım ne cevap alacağız:
“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri! oyun olsun diye (gayesiz bir şekilde) yaratmadık.” (Duhan Suresi,38. ayet)
“Muhakkak ki Biz, yeryüzünde olan şeyleri, onların hangisi daha güzel amel edecek diye imtihan etmemiz için, ona (arza) ziynet kıldık.“ (Kehf Suresi, 7. ayet)
“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi, 2. ayet)
Kardeşlerim, Rabbimizin ayetlerinde de açıkca gördüğümüz gibi kainatta varolan herşeyin bir yaratılış gayesi vardır. Hepsi bir amaca ve gayeye hizmet eder.
Tüm varlıkların yaratılış amacı ve gayesi insana hizmettir. Çevremize baktığımızda bunu rahatlıkla farkedebiliriz. Güneşin, gecenin, suyun, toprağın, hayvanların ve bunlar gibi sayısız örneklerin insana hizmet için var olduğunu anlarız. Peki tüm kainatın hizmetine verildiği insanın da mutlaka bir yaratılış gayesi olmalı değil mi? Acaba insanın ne gibi bir görevi vardır? Hangi gaye ile yaratılmıştır?
Rabbimizin bu sorumuza verdigi cevab gayet açık ve nettir:
“Ben, cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.”(Zariyat Suresi, 56. ayet)
İnsanın var olma sebebi kendisini yaratana, var edene ibadet etmek, kulluğunu sadece ve sadece ona sergilemektir. Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet ediniz; belki böylece korunmuş olursunuz.” (Bakara Suresi, 21. ayet)
İNSAN YARATILIŞ İTİBARI İLE KULLUK İÇİN PROGRAMLANMIŞTIR
Kardeşlerim, insan ancak yaratılış gayesine uygun bir hayat sürdüğü takdirde huzuru ve mutluluğu elde eder. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Bir balık düşünelim. Allah (subhanehu ve teala) onun yapısını yaşayacağı ortama göre tasarlamış ve programlamıştır. Balığın programlanmış hali susuz bir ortamda yaşamaya müsait değildir. O hayatına ancak suyun içerisinde sağlıklı bir şekilde devam edebilir. İnsanın ruhi yapısıda böyledir. Yaratıldığı gaye olan kulluğun dışına çıkmak istediğinde veya çıktığında türlü sorunlarla, huzursuzluklarla ve mutsuzluklarla karşılaşır. Çünkü yaratılışında kendisine atılan format, tabiatına yerleştirilen program sadece yaratıcısına kulluk yapmak içindir. Peki bu amaç ve gayenin dışına çıktığında, yaratıcısına baş kaldırdığında ne olur?
İNSAN YARATILDIĞI BU GAYEDEN UZAKLAŞIRSA NE OLUR?
Yukarıdaki balık örneğinden devam edersek, sudan çıkıp karaya vurduğunda balığa ne olursa aynen insana da o olur. Dilimizde ifadelendirilmiş şekliyle insan “sudan çıkmış balığa” döner. Bu ifade günümüzdeki bir insanın durumunu ne güzel ifadelendiriyor değil mi? Arayış içerisinde koşuşturan, olmadık şeylerin peşinde huzur ve mutluluk arayan insanlar günümüzde hiç de az değil maalesef. Bu insanlar her ne kadar hayatta olsada, madden yaşıyor gözüksede, her geçen gün manen çöküntüye uğrar ve sonunda ruhen ölür. Rabbimiz de Kur’an’da bu tür insanlardan “ölüler” olarak bahseder. Çünkü hiçbir varlık yaratıldığı gayeden uzak kalarak hayatına sağlıklı, huzurlu bir şekilde devam edemez. Bu kendini inkar etmek anlamına gelir ki, insan kendisi ile çelişki içinde ne kadar yaşayabilir?
Sizinde bildiğiniz gibi günümüzün en önemli hastalıklardan biri depresyon ve ruhi bunalımlardır. Bunun altında yatan en önemli etkende insanın yaratıcısından, yaratıcısının onun için belirlediği programdan uzaklaşmasıdır. Kendisiyle çelişkili bir hayat yaşamasıdır.
İnsanın dünyasını mutlu, iç huzuru icinde yaşamasının ve ebedi hayatı kazanmasının tek bir yolu vardır. O da sadece ve sadece kendini yaratana, var edene ibadet etmektir. Kulluğunu sadece O’na has kılmaktır.
“Şunu iyice biliniz ki, kalbler, Allah’ın zikriyle mutmain olur (rahat ve huzura kavuşur.)” (Rad Suresi, 28. ayet)
Allah (subhanehu ve teala)’nın yarattığı istikamet üzere yaşamak zikirlerin en büyüğüdür. İki dünyada da huzur ve saadetimiz ancak bu şekilde gerçekleşir kardeşlerim. Rabbim bize kulluğumuzun farkına varmayı ve en güzel şekilde yerine getirmeyi nasip etsin.
Selametle kalın…
Saliha Yıldız
Kardeşlerim, yazılarımın konusunu dinimizin temeli olan inanç esasları olarak belirledim. Bunun sebebini şöyle açıklayabilirim: Sağlam, sarsıntılara karşı dayanıklı bir bina ancak sağlam bir temel üzerine inşa edilirse ayakta kalabilir. Aynen bu örnekteki gibi bizim de dinimizi güçlü, sağlam ve sarsılmaz bir şekilde inşa edebilmemiz için öncelikle sağlam bir temele ihtiyacımız var. Özellikle dinimizin adeta deprem niteliğinde sarsıntılarla yıkılmaya çalışıldığı, türlü bid’atlerin ortaya atıldığı ve bunların dindenmiş gibi algılandığı günümüzde, buna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Bugün neden yaratıldığımızı, varlığımızın sebebini sorguluyalım istedim. Kendi varlığımızla birlikte kainattaki tüm varlıklar üzerinde düşünelim. Tüm bunların varoluş sebebi ne?
Hepimiz muhakkak hayatımızın çeşitli safhalarında bu soruları sorduk kendimize. Neden varım? Niye yaratıldım? Hayat ve ölümün anlamı ne?
Her birimizin zihnini meşgul eden bu sorulara en doğru cevabı muhakkak içindekilerle beraber kainatı, bizi, yani insanı, hayatı ve ölümü yaratan Rabbimiz verecektir. Bir şeyi neden yaptığını onu yapandan dahi iyi bilen yoktur değil mi? O zaman O’na yöneltelim sorularımızı bakalım ne cevap alacağız:
“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri! oyun olsun diye (gayesiz bir şekilde) yaratmadık.” (Duhan Suresi,38. ayet)
“Muhakkak ki Biz, yeryüzünde olan şeyleri, onların hangisi daha güzel amel edecek diye imtihan etmemiz için, ona (arza) ziynet kıldık.“ (Kehf Suresi, 7. ayet)
“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi, 2. ayet)
Kardeşlerim, Rabbimizin ayetlerinde de açıkca gördüğümüz gibi kainatta varolan herşeyin bir yaratılış gayesi vardır. Hepsi bir amaca ve gayeye hizmet eder.
Tüm varlıkların yaratılış amacı ve gayesi insana hizmettir. Çevremize baktığımızda bunu rahatlıkla farkedebiliriz. Güneşin, gecenin, suyun, toprağın, hayvanların ve bunlar gibi sayısız örneklerin insana hizmet için var olduğunu anlarız. Peki tüm kainatın hizmetine verildiği insanın da mutlaka bir yaratılış gayesi olmalı değil mi? Acaba insanın ne gibi bir görevi vardır? Hangi gaye ile yaratılmıştır?
Rabbimizin bu sorumuza verdigi cevab gayet açık ve nettir:
“Ben, cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.”(Zariyat Suresi, 56. ayet)
İnsanın var olma sebebi kendisini yaratana, var edene ibadet etmek, kulluğunu sadece ve sadece ona sergilemektir. Rabbimiz bu konuda da şöyle buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet ediniz; belki böylece korunmuş olursunuz.” (Bakara Suresi, 21. ayet)
İNSAN YARATILIŞ İTİBARI İLE KULLUK İÇİN PROGRAMLANMIŞTIR
Kardeşlerim, insan ancak yaratılış gayesine uygun bir hayat sürdüğü takdirde huzuru ve mutluluğu elde eder. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Bir balık düşünelim. Allah (subhanehu ve teala) onun yapısını yaşayacağı ortama göre tasarlamış ve programlamıştır. Balığın programlanmış hali susuz bir ortamda yaşamaya müsait değildir. O hayatına ancak suyun içerisinde sağlıklı bir şekilde devam edebilir. İnsanın ruhi yapısıda böyledir. Yaratıldığı gaye olan kulluğun dışına çıkmak istediğinde veya çıktığında türlü sorunlarla, huzursuzluklarla ve mutsuzluklarla karşılaşır. Çünkü yaratılışında kendisine atılan format, tabiatına yerleştirilen program sadece yaratıcısına kulluk yapmak içindir. Peki bu amaç ve gayenin dışına çıktığında, yaratıcısına baş kaldırdığında ne olur?
İNSAN YARATILDIĞI BU GAYEDEN UZAKLAŞIRSA NE OLUR?
Yukarıdaki balık örneğinden devam edersek, sudan çıkıp karaya vurduğunda balığa ne olursa aynen insana da o olur. Dilimizde ifadelendirilmiş şekliyle insan “sudan çıkmış balığa” döner. Bu ifade günümüzdeki bir insanın durumunu ne güzel ifadelendiriyor değil mi? Arayış içerisinde koşuşturan, olmadık şeylerin peşinde huzur ve mutluluk arayan insanlar günümüzde hiç de az değil maalesef. Bu insanlar her ne kadar hayatta olsada, madden yaşıyor gözüksede, her geçen gün manen çöküntüye uğrar ve sonunda ruhen ölür. Rabbimiz de Kur’an’da bu tür insanlardan “ölüler” olarak bahseder. Çünkü hiçbir varlık yaratıldığı gayeden uzak kalarak hayatına sağlıklı, huzurlu bir şekilde devam edemez. Bu kendini inkar etmek anlamına gelir ki, insan kendisi ile çelişki içinde ne kadar yaşayabilir?
Sizinde bildiğiniz gibi günümüzün en önemli hastalıklardan biri depresyon ve ruhi bunalımlardır. Bunun altında yatan en önemli etkende insanın yaratıcısından, yaratıcısının onun için belirlediği programdan uzaklaşmasıdır. Kendisiyle çelişkili bir hayat yaşamasıdır.
İnsanın dünyasını mutlu, iç huzuru icinde yaşamasının ve ebedi hayatı kazanmasının tek bir yolu vardır. O da sadece ve sadece kendini yaratana, var edene ibadet etmektir. Kulluğunu sadece O’na has kılmaktır.
“Şunu iyice biliniz ki, kalbler, Allah’ın zikriyle mutmain olur (rahat ve huzura kavuşur.)” (Rad Suresi, 28. ayet)
Allah (subhanehu ve teala)’nın yarattığı istikamet üzere yaşamak zikirlerin en büyüğüdür. İki dünyada da huzur ve saadetimiz ancak bu şekilde gerçekleşir kardeşlerim. Rabbim bize kulluğumuzun farkına varmayı ve en güzel şekilde yerine getirmeyi nasip etsin.
Selametle kalın…
Saliha Yıldız