H
Çevrimdışı
IŞİD'tan ayrılan direnişçiden çarpıcı itiraflar
IŞİD'ta önemli bir konumdayken ayrılarak Nusret Cephesi'ne katılan Ebu Ahmed el Muhacir el Mısri, yaptığı açıklamada çarpıcı itiraflarda bulundu.
IŞİD'ta önemli bir konumdayken ayrılarak Nusret Cephesi'ne katılan Ebu Ahmed el Muhacir el Mısri, yaptığı açıklamada çarpıcı itiraflarda bulundu.
- Bu açıklama IŞİD üyelerinin ve destekçilerinin; muhalifler ile IŞİD arasındaki iç savaşın ilk başladığı dönemde bazı muhacir eşlerine tecavüz edildiğini iddia etmeleri ile alakalıdır. Bu açıklama Ebu Ahmed el Muhacir el Misri’in bizzat gördüğü ve şahit olduğu olaylardır.)
***
Bu yalanı Ceyş’ul Muhammed üssüne, yanımıza geldikten sonra ilk söyleyen kişi Ebu Steef el Iraki’dir. Biz kendisine inanana kadar ağlamıştı. Ebu Muhammed el Tunisi’nin eşini ve başka bir kardeşi (muhalifler ile IŞİD arasındaki savaşların ilk başladığında) emin bir yere götürdükten sonra Ebu Muhammed el Tunisi yanıma geldi ve o da bana bu yalanı söyledi ve bende onun dediklerine kesin olarak inandım.
Bana Tel Rifat’da sahvecilerin muhacir eşlerine tecavüz ettiklerini anlattı ve bende o dönemde tam tutkulu bir IŞİD destekçisiydim, Allah beni affetsin. Ve sakin olmaktan bahseden herkese sövmeye başladım. Meseleyi onaylamak ve tecavüz olayının vuku bulduğuna dair herhangi bir kanıt aramak için çıktığımızda hiçbir şey bulamadık.
Her defasında Ebu Steef’in “bu sefer bir kanıt bulduk” diye haber vermek için yanıma geldiğinde ve onun dediklerini araştırdıktan sonra yalandan başka bir şey bulamadık. Bize bunu anlatırken tavrını görseydiniz göğüsleriniz yanardı ve içinde patlamak için bir araba bombası arardınız.
Ben onun için Özbek kardeşlere tercümanlık yapardım ve onların arasında ingilizcesi çok iyi olan Abdurrahman isimli bir kardeş vardı. Seyfullah Şişeni’yi terk edip devle’ye (IŞİD’e) katılsınlar diye onlara Ebu Steef’in söylediklerini ilettim; Allah beni affetsin, zira duygularım bana galip geldi, onların yalanlarına inandım ve sanki onları destekleyen büyülenmiş biri gibi oldum.
Son zamanlarda bu Ebu Steef denilen kisiyi gördüğümde yanında bir Emir olduğunu düşündüğüm birisi vardı ve o da Iraklı’ydı. Ailesini Türkiye’ye bırakmak istiyordu ve kendisini dışarı çıkarmam için benim yanıma gelmişti. Sanki kaçmak istiyormuş gibiydi çünkü hiç kimsenin önünde konuşmadı ve kendisi dışarıya cıkabilene kadar meseleyi gizli tutmamı benden rica etmişti.
Ebu Steef benimle Tunuslu bir bacı hakkında konuştu ve emin bir şekilde onun Liva el Feht’den filan ve filanın elinde olduğunu ve on günden fazla bir süre boyunca ona tecavüz edildiğini anlattı. Ona (güya) yapılandan dolayı hissettiğim ıstırap ve keder yüzünden tüm dünyam karardı. Muhacir eşlerine tecavüz edenlere karşı savaşmaya yemin etmemiz için kardeşleri kışkırtmaya başladım. O zamanda onların yalanlarına güvenmiştim ve kandırılmıştım, zira vallahi bu insanlar yalan söyleme konusunda uzman olmuşlar.
Bacının isminin Ummu Yakub el Tunisiyya olduğunu söyledi ve ‘sana anlattığımın doğru olduğunu göreceksin’ dedi. Ya ben onları öldürene kadar ya da kendim ölene kadar onlara karşı savaşacağım diye Allah’a yemin ettim.
Bacıyı aramak için Tel Rifat’a gittik – Ceyş’ul Muhammed’ten olan bizler, IŞİD ile diğer muhalifler arasında esirleri takas etmek için aracılık yapıyorduk. Filani ve filani (yani bacıyı) istediğimizi söyledik ve ‘duyduk ki Liva el Feth’den filan ve filan tarafından tecavüz edilmiş’ dedik.
Liva el Feth’den üç tane genç Ensar (yani Suriyeli) bize şöyle dedi: “Vallahi eğer bu doğru ise, bunu yapan ve bunu yapanı koruyanlar ile birlikte patlayıcı kemerlerimizi giyip kendimizi havaya uçururuz.” Suçlanan adam getirildikten sonra yanımıza geldi ve “Ayakkabılarını öpeyim, al onu (bacıyı)” dedi. (Son derece alçak gönüllülüğü ifade eden Suriyeli bir atasözüdür.)
Adam neden bu tür sözler söyledi diye ve tüm olup bitenlerin karşısında şaştık kaldık. Ama aranan eve gittiğimizde bunun sebebini anladık ve şaşkınlığımız gitti. Bacı (Allah onu affetsin ve korusun) patlayıcı kemer ve yelek giymiş bir vaziyetteydi ve ne zaman biri ona yaklaşırsa patlatıcı parçayı eline alırdı. Böyle birisine tecavüz edilir mi?!
Bacı: “Şeyh Ebu Ubeyde el Masri’yi (Ceyş’ul Muhammed’in emiri) görmek istiyorum.” dedi. Şeyh onunla konuşmak ve onu götürmek için geldi ve ondan patlayıcı kemeri çıkarmasını ve korkmamasını istedi zira bu yerden dimdik bir şekilde ayrılabileceğini anlattı. O ise kemeri çıkarmayı reddetti ve Şeyh ona ‘eğer bir kişi yanlış bir hareket yaparsa sen kemerini patlatırsın ama biz (Suriye’ye) kâfirlerin eli ile ölmeye geldik, senin elin ile değil’ dedi.
Hikâyenin sonunda bacıyı Şeyh Ebu Ubeyde’nin evine Azez’a götürdük ve o orada onun (Şeyh’in) ailesi ile beraber kaldı. Bacı sakinleştikten ve Şeyh’in hanımına güvendikten sonra Şeyh bacının hanımına anlattıklarını bize bildirdi. Bacı – Allah onu affetsin – ağlayarak şöyle anlatmış: “Sırtımda kan akıtmanın vebalini taşıyorum ve ne yapacağımı bilmiyorum. Bir keresinde bana yemek getirdiklerinde korktum ve kemeri patlatırım diye tehdit ettim. Yanlarında yemeği hazırlamış olan bir hamile kadın vardı ve benim dediklerimi duyunca panikledi ve benim yüzümden düşük yaptı ve bebeğini kaybetti. Bu günahı nasıl telafi edeceğim bilmiyorum.”
Bunun ardında başka bir yalan daha ortaya çıktı; Hreitan’da bir bacı kaçırıldıktan sonra tecavüze uğramış dediler; bacının ve kocasının ismini Hreitan’da emir olan bir Libyalı kardeşe verdik. Meselenin hakikatini öğrenebilmemiz için kardeş bacının kocası ile görüştü ve kocası “bu çok büyük bir iftiradır” diye cevap verdi. İşin aslı şudur; kocanın kardeşi Liva el Tevhid’in hâkim olduğu bölgede çok hızlı araba sürdüğü için Liva el Tevhid’in üyeleri endişelenmişlerdi çünkü o zamanlarda araba bombaların patlatılması vuku bulmaya başlamıştı. Arabayı durdurmak için lastiğine ateş ettiler ama arabanın içinde bir bayanın olduğunu gördükten sonra özür dilediler ve kardeşin annesi ile birlikte bölgeden ayrılmasına izin verdiler.
Üyelerinin duygularını kışkırtmak için yalan üstüne yalan uydurdular, bu onların başarılı olduğu bir ameldir ve yalanları çoğu kişiyi etkilemiştir. Önceden vuku bulan şeyler tekrar meydana geliyor ve hatta çoğalıyor. İlk başta bize tecavüze uğrayan bacıların Hollandalı olduklarını söylediler şimdide Alman olduklarını söylüyorlar.
Devle üyeleri Tel Rifat’a aralarında “Tel Rifat Islam Emirligi” derlerdi, çünkü bu şehir onlara kucak açmıştı ve kadınlarını onlar ile evlendirmişti. Suphanallah, onlar kızlarını sizler ile evlendirdiler ve namuslarını size emanet ettiler; bu durumda onların sizin namuslarınızı (hanımlarınızı) çiğnemesi mantıklı olur mu hiç ey devle’nin adamları?
Ve devle’nin askerleri ile evlenmiş olan Tel Rifat’lı kızlar şu an belirsiz bir durumun içindeler; ne evlidirler ne de boşanmış vaziyetteler. Hangi dinde bu caizdir?
Milletin kızlarına karşı gösterdiğiniz bu muamele sizin için caiz midir? Sizlerden biriniz kendi bacısına böyle davranılmasını beğenir miydi?!
Bunun sebebi:
Ben onların yaralılarına bakmak, onları barındırmak ve korumak ve kadınlarını nakletmek ile görevliydim. Ayrıca devle’ye katılmak isteyenler için öneri (tezkiye) verirdim ve Ebu Ayse’den sonra Azez’ın geçici valisi olan Ebu Sa’d el Deeb’e onaylaması için sunardım.
Ve beni ondan sonra Azez’in valisi olan Ebul Velid el Cezrevi’ye sorun – Allah beni affetsin.
Beni araştırın, zira Azez’de, Shimareen’de ve Türkiye’de hastanelerde yaralı olan herkes size benim kim olduğumu söyleyecektir ey devle’nin askerleri! Ve bizzat yaşadıklarımın ve gördüklerimin dışında hiçbir şey söylemedim!
Ve sonra, olup bitenler ile ilgili göreceğimi gördüm ve yaralı devle üyelerinden duyacağımı duydum ve içinde hala devle’nin askerleri bulunduğu halde Tel Rifat’ın havanlar ve füzeler ile bombalandığını gördüm.
Ve Ebu Abdurrahman el Tunisi’ye kardeşleri geri çekmesini ve bombardımanı durdurmasını söylediğimizde şöyle dedi: “Biz onları şehid olarak sayıyoruz ve mürtedlerin bombalanmasını durdurmayacağız.”
Sanki hiçbir değerleri yokmuş gibi yetmiş tane kardeşi hiç umursamadı! Senin yaptıklarından dolayı çoğu öldü ey Ebu Abdurrahman! HasbunAllah ve nimel vekil!
Tel Rifat’taki insanların hepsi kendilerine havanlar ve füzeler ile saldırabileceğin mürtedler mi? Havanların sorumlusu önceden Irakta cihad etmiş Cezrevi (Suudi) bir kardeşti ve Tel Rifat’lı bir kadın ile evliydi. Ve ona Tel Rifat’ı havanlar ile vurması emredildiğinde kendisi bize kaçtı ve biz onu Müslüman kanı dökmesin diye Türkiye’ye çıkardık ve kendisi ondan sonra Rakka’ya gitti.
Ondan sonra araba bombaların patlatılması vuku bulmaya başladı ve bunu başlatan kişi devle’ye katılmadan önce Ceyş’ul Muhammed’te bizimle beraber olan Ebu Zübeyir el Tunisi’ydi; muhacir kadınlara edilen tecavüz yalanları ile kandırılmıştı.
Ve onların esirlere nasıl davrandıklarını ve emniyet görevlilerinin nasıl hareket ettiklerini gördüm, vallahi aynı tağutların hareketleri gibiydi. Kardeşlere işkence etme ve onları aşağılama yöntemleri aynı tağutların yöntemleri gibiydi.
En ahmak şahısların emir veya üst düzey üye olduklarını gördüm, özelliklede kendisine “Katliamın Şeyhi” denildiği Ebu Abdurrahman el Iraki, akli dengesi bozuk olan bir manyaktır. Bir keresinde haksız yere (kendisine ait olmayan) bir tüfeği istemişti ve etrafa mermi sıkarım ve falan filan yaparım diye tehditler saymıştı. Bu olay ile alakalı şer’i mahkemeye gitmeyi ve Allah’ın hükmü ile yargılanmayı reddetti ve mürted oldu. Hakkını silahını kullanarak alacağını söyleyerek ve Allah’ın şeriatı ile bu konuda karar verilmesini reddederek küfür olan şeyler söylediğini ona anlattım ve onu uyardım. Ve o hala dediklerinin aynısını demeye devam etti, bende ona hakkını Allah’ın şeriatı ile ve devle’nin kadılarının mahkemesine giderek almasının gerektiğini söylemeye devam ettim. O ise hala “Ben hakkımı bununla alacağım.” diyerek silahını gösterdi.
Bende ona ‘bunu söyleyerek mürted oluyorsun” diye bağırdım ve kendisi de bana geri bağırarak şöyle dedi: “Ben deliyim (mecnun), benim aklım kıt, ben bir salağım ve senin ayakkabıların başımın üstündedir.”
Ondan sonra bizden ayrıldı ve onun Halep’te ve Rahbah el Teslih’de yaptıkları ve milletin kapısını çaldığı çok uzun bir hikâyedir ve kendisini daha fazla açığa çıkarmamak için bundan bahsetmeyeceğim; ama isteseydim yapardım.
El Bab merkezinde bir kontrol noktasının emiri olan Ebu Katade el Tunisi’ye git ve bak, onun genel halk arasında hâkim olarak görevlendirilmesi ne kadar büyük bir beladır.
Ve önceden Halep’te güvenlik görevlilerin emiri olan ve şimdi kuzey bölgesinin emiri olan Ebu Abdurrahman el Tunisi’nin skandalları.
Azez’a girdikleri anda kadınlarımızı esir almak ile tehdit eden (ve şu an devlede olan) Fransa’dan gelenlerden hiç bahsetmeyim. Ve bu bizimle beraber Ceyşul Muhammed’te olduktan sonra oldu ve aralarından biri ile aynı evi ve aynı yemeği paylaşırdım ve o namazları hep bana kıldırırdı ve bende ona Kur’an okumayı öğretmiştim. Sonra devle’ye katılmak için bizden ayrıldı ve bizi tekfir etti.
Ve hepsinin mürted olduğu iddia ile Azez’daki kaldıkları evleri çalmayı ve milletin malını almayı helal kılan (Tunuslu Ebu Cafer) el Hattab’ın fetvası.
Gördüğüm ve duyduğum o kadar çok şey var ki, ama onlar ile alakalı hakikati görebileyim diye gözlerimi açtığı için ve onlara beyat etmediğim için ve insanların malı ve kanı konusunda onlar gibi hareket etmediğim için Allah’a hamdolsun.
Daha söylenecek çok şey var ama isteyenler için uygun bir zamanda konuyu daha geniş kapsamlı anlatabilirim.
Bu insanlar kendi çıkarları için iffetlilerin namuslarını kullanırlar ve kendilerine karşı olanları öldürtmek için kendi üyelerini kışkırtırlar; daha önceden yalanları ile başarılı oldular ve bugün tüm senaryo tekrarlanıyor. (Muhaliflerin elinde olan kuzey Halep’e düzenledikleri yeni saldırıları ile) Müslümanların boyunlarına kılıçlarını indirmeye devam ediyorlar ve yarın bir gün (Allah korusun) Mare’ye girerlerse çok kan aktığını ve onların boş gerekçelerini göreceksiniz.
Bunlar bildiğim o kadar çok şeyin sadece birazıdır ve Kâbe’nin Rabbine yemin ederim, bana devle’yi destekleyen birinden devle’ye saldırmaya başlayan birine dönmemin sebebini soranlara diyorum ki, bunlar sebeplerimin birkaç tanesidir. Bu sebepler bile sadece birkaç tanesidir, geriye kalanları daha da trajik ve daha etkileyicidir, onları Allah’ın izni ile uygun vakitte anlatırım. Ey Allah’ım sen onları hidayete erdir zira şüphesiz onlar cahildir!
Ey Allah’ım, Müslüman kardeşlerime sözlerimle veya amellerimle verdiğim tüm zararlar için beni affet; Ey Allah’ım bana hakkı hak olarak göster ve beni hak yola ilet, ve bana batılı batıl olarak göster ve beni ondan koru!
Üyelerini kandırdıklarını gösteren bu hikâyeyi bitirdikten sonra, söylediklerimin doğru olduğuna dair Allah’a yemin ediyorum ve Allah, onların iddialarına karşı yardım edenlerin en iyisidir.
Ebu Ahmed el Muhacir el Misri
Yukarıdaki yazının ingilizcesi: The Lie of: "Raping the Muhajirat"
Yukarıdaki yazının Arapçası: كذبة_إغتصاب_المهاجرات
Ümmeti İslam
Moderatör tarafında düzenlendi: