İslam âleminde her yerde kan akıyor. Somali, Afganistan, Irak ve Suriye.
Irak’ta, akide savaşları hala devam ediyor. İran çizgisinde bir Şiilik damarı ve kini orada dimdik ayakta duruyor ve Müslümanların kanları bu çekişmede heder ediliyor.
Suriye’de, Baas rejiminin şemsiyesi altında iktidarlarını yitirmek istemeyen Nusayri devleti, tarihteki bütün fitnelerin fitilini birden tutuşturcasına şimdi de Lübnan’da iç karışıklıklar çıkararak ve çekişmeleri Lübnan’a taşıyarak bütün itibarını ve insanlığa dair her değeri sıfırlayarak vahşetin en iğrenç örneklerin sergileyerek ve bunalım ihraç ederek ömrünü uzatamaya çalışıyor.
Bu bunalım ihracı ve mübarek Ramazan ayında bile binlerce insanı katledilen zihniyet Karmatîliği ve Hasan Sabbah’ın ideolojisini ve akidesini zorla Müslümanlara dayatmak istiyor. Bütün dünyanın demokratik kâfir ülkeleri, Suriye’de suret-i haktan da olsa ateşkes önerirlerken, ne yazık ki İran ve
Hizbullah, Suriye’deki savaşı daha da destekleyerek kanın çevre ülkelere de sıçramasına azami gayret sarf ediyorlar.
Müslüman olduğunu söylediğimiz ülkeler, Suriye halkının kanı üzerinde kendi geleceklerini kurtarmanın hesabını yapıyorlar. Suriye’ye yardım meselesinde asıl korkulan şimdi olmakta. Suriye‘de savaşın uzatılması; BM, Rusya, ABD ve Batılı ülkelerin politikaları sonucu olmuştur. İran ve Suriye rejimi savaşın uzatılması için BM heyetlerinin ve gözlemcilerinin Şam’a gelmelerine fazla itiraz etmemişler ve bu da Baas rejimi ile Batılı ülkelerin güvenli bir yoldan ve kanaldan diyaloglarının bir tezahürü olarak hadiselere yansımıştır.
Batılı ülkeler, özellikle BM gözlemcileri Suriye rejiminin yanında yer almışlar ve muhtemeldir ki, çeşitli pazarlılara girmişler ve bu işin içinde daha bilmediğimizi birçok rüşvetler söz konusu olmuştur. Bu gibi hadislerde rüşvet ve para çok büyük bir rol oynamaktadır.
Bu rüşvet oyununun içinde; Rusya, İran ve Şam’daki iktidar var. Bu rüşvet bildiğimiz türden değil, uluslararası boyutta ve korkunç rakamları olan rüşvetlerdir. Kofi Annan’ın aylarca havanda su döğmesinin anlamı neydi?
Suriye’ye gelen BM heyetleri, zaten baştan peşin hükümlü olarak isyancıları teröristler olarak görmekteydi. ABD ile Şam’daki iktidar arasında zaten kısmı bir ittifak söz konusuydu. İsyancıları el-kaide eğitiyordu, ama aynı zamanda ABD ile de terör suçlamasında aynı dili kullanıyordu.
İran, Suriye’de Nusayriler yani müttefikleri tarafından bu kadar kan akıtılır ve masum çoluk çocuk ve kadın denmeden köyler şehirler ve kasabalar bombalanırken, hala Suriye’deki savaşın arkasında S. Arabistan ve Türkiye’yi arayıp suçluyor.
İran’ı âkil bir devlet sananlar, ne kadar yanıldıkları böylece de görmüş oldular. İran, İslam ülkelerinin hükümetleri ile rekabete ve çekişmeye yatkın bir politika ile var olma mücadelesi verirken, Nusayri rejimi gibi İslam’a ve Müslümanlara düşman bir rejimin yanında durarak kredisini büyük oranda tüketmiştir.
İran, ABD ve İsrail düşmanlığıyla kazanmış olduğu ve birçoğu siyasi manevra olan yapay gündemlerle; özellikle Türkiye’deki Müslüman gençliğin önemli bir kesimini etkilediği ve akidevi arka planını ve asıl derin ajandasını gizledi ve bunu hiç gündeme getirmedi.
Suriye’de akan kanın arkasında duramayacağını ve bunun gelecekte kendisine ne kadar zarar vereceğini gören İran; yeniden İsrail ile savaş düellolarına girişerek, Suriye’deki iktidarın yıkılan temellerini onarmaya çalışıyor. Suriye’de bu kadar yıkımın doğrudan arkasında olan bir rejimin İsrail ile olan savaşında -ki olursa- yanında kimseyi bulamayacağını bilmesi gerekir. Suriye meselesinde kendisine bu kadar akıl veren ve siyasetine yön veren ve Suriye’deki iktidarın yıkılmazlığı ve mutlakiyeti doğrultusunda yanlış yolda rehberlik eden Rusya bile İsrail ile İran savaşını şiddetle reddedecektir.
Çünkü İsrail, ABD ve Rusya’nın güvencesinde Filistin'de zulüm işlemektedir. Rusya’yla ilişkilerin iyi olması demek, İsrail ile de ilişkilerin iyi olması demektir.
Rusya’nın İran’la Suriye meselesinde sergilediği diyalog ve dayanışma ve söz birliği onun asla İsrail ile bir savaşa tutuşmayacağının en açık garantisi ve göstergesidir. Bu yorumumda yanılabilirim bu söz akide değil nihayet bir yorum ama.
Politikanın bu kadar açık olduğu bir alanda, Rusya’nın kimi koruduğunu zamanla göreceğiz. Bunu söylerken, düz mantık ve muhakeme mahrumlarını kasdediyorum. Rusya ve İran’ın yakınlığı ayrıca İsrail için ikinci bir güvencedir, Baas rejimi için birinci güvence olduğu gibi.
Evet, mübarek Ramazan Bayramı geldi, Suriye’de hala kan dökülüyor. Şiiler umumen bu ayda böyle bir savaşı desteklediler.
Benim yazılarıma bazı insanların tepki göstererek, Irakta bombalama eylemlerini neden görmediğimize dair bizi suçlamalarına burada cevap vermeye gerek bile duymuyorum. Biz hiçbir zaman kim yaparsa yapsın, masum insanlara yönelik hiçbir eylemi desteklemedik ve desteklemeyeceğiz de. Ama Suriye’de akıtılan kan, Irak'ta olanlara yönelik suçlamaların binlerce katı şiddetinde bir tel'ini, inkârı ve nefreti hak ettiği halde, Maliki hükümetinin politikalarının da bu eylemlerde eli olduğunu unutmamalıdırlar. Zira Maliki Suriye’de görev yapmış bir istihbarat adamıdır ve komplo uzmanıdır.
Aynı komployu bugün Lübnan’da ve Suriye’de gündeme getiriyorlar ve provokatif eylemlerle siyasetin zeminini kaydırmaya ve savaşı Lübnan içine çekmeye çalışıyorlar.
Rusya'nın ve Çin'in İran’la, Afganistan ve Doğ Türkistan ve Kafkasya’daki Müslümanların kanları üzerinde bir anlaşma sağlayamamadan Uluslararası arenada kendisine destek vermelerinin hiç bir imkanı yoktur.
Dikkat edin İran’ın Rusya ve Çin’le olan siyasi ilşkileri; tamamen Orta Asyadaki Müslümanların aleyhine gelişmekte ve İran bu ülkelerin hiç birisinde Şiileri hariç hiçbir Müslüman cemaate ve düşünce akımına destek olmamakta ve soykırımlara karşı sesinini çıkarmamaktadır.
Rusya'nın ve Çin’in İran’a desteği sürdükçe; İran İslam aleminden kopacak ve daha kötü bir konuma sürüklenecektir. Bunu Arapların ABD‘nin yanında olmasına bağlamak ve bunu bir tepki siyaseti olarak değerlendirmek çok büyük bir saflık olacaktır.
Zira İran’ın tarihi projeleri ile Rusya’nın tarihi projeleri arasında ciddi bir parallelik söz konusudur. İran Ortadoğu (Darul-İslam) hâkim olmak istiyorsa -ki amacı budur ve tek hedefi ortamı beklenen Mehdiye hazırlamaktır, öyleyse -İsrail’le olan sürtüşmesini canlı tutmalı ve Rusya’nın ve Çin’in de BM’de desteğini arkasına almalıdır.
Rusya’yla bu kadar içli dışlı bir politika izleyen İran, acaba İsraille bir çatışmanın kendisi için nasıl siyasi bir sonuç doğuracağını da biliyor mu? İran’ın Çin'e ve Rusya’ya verdikleri; kazanacaklarından daha küçük olamaz. Yani İran, kazanacağından fazlasını bu ülkelere bırakmadan asla İsrail’le bir sıcak ilişkiye giremez. Tıpkı Rusya’nın ezeli düşman gördüğü Amerika’ya Afganistan’daki savaşında muazzam askeri destek vermesi gibi. Burada Rusya da ABD’den yaptığına karşılık bir şeyler istemekte ve bunun pazarlığı üzerinde anlaşmıştır. Rusya ve Çin acaba İran’la hangi pazarlıkları yapmışlardır? Bunu Afganistan, Çeçenistan, Irak’a ve Yemen’e baktığımız zaman çok iyi anlarız. Lübnan meselesi ise daha karmaşık ve bir siyaset muamması olarak karşımızda durmaktadır. Lübnan’da da Şiiler; Hıristiyanlara işbirliği yapmadan, Rusya’nın, Suriye’nin ve İran’ın desteği olmadan bu duruma gelemezlerdi. İran, bölgede nüfuzunu ancak böyle artırıyor.
İran’la aramızdaki akidevi ihtilafları basite ve cüziyyatta indirgeyebilirsiniz; ben acizane bunun böyle olmadığını, onların kaynaklarından biraz haberi olan bir insan olarak böyle düşünmekteyim. Ayrılıkları basite indirgeyen ise bizden önce onların kaynaklarının cahilidir.
İran, bölgede tamamen akidevi olarak hareket etmektedir. Ekonomik ve Coğrafi bir güç olması hasebiyle de tabii ki, siyasi ve uluslararası ölçekte olan projelere de sahip olacaktır, Filistin ve Kudüs meselesini gündemde tutmak gibi.
Peki, İran’ın Müslümanların durumuyla dünya ölçeğinde nasıl bir ilgi ortaya koyduğunu hiç düşündük mü? Bu konuda siyasetten ziyade akidevi ve mezhebi bir yaklaşımın ne kadar ağırlıkta olduğunu ne yazık ki hiç birimiz görmüyoruz.
Bugün sabah saatleri itibariyle ve dün Suriye’de öldürülenler 300 kişinin üzerinde ve bunların çoğunu da silahsız ve evlerinde veya fırın kuyruklarında duran insanlar oluşturuyor.
İran, akan kanı ve bu kanı akıtan caniyi görüyor ve bu kanın kimleri yakacağının hesabını yapmadan, kendisi Ortadoğu’yu ateşe vermekle tehdit ediyor.
Hadiseler bu kadar vahim bir kerteye gelmişken, hala Suriye’nin içişleri iddiasına sarılmanın hiçbir anlamı kalmamıştır. Suriye’yi Tahran’dan idare edenler, önce kendilerini Suriye’de biz ne aradıklarına cevap vermelidirler.
Kudüs ve Mescid-i Aksa’dan itikadi olarak kopuk bir akide ve kültürün ve tarihin İslam adına ne yapmak istediğini; şu Ramazan ayında bile durmayan kanların ve katliamların ve acımazsız hava bombardımanlarının mazlum Suriye halkına neler yaptığından dahi anlayabiliriz.
Celladların ellerinden tutup zulümlerine engel olmayanlar,- ki başta bunu yapacak olanların Müslümanlar olması gerekirken- ne yazık ki İran ile Rusya Nusayrilerin safında yer almışlar ve bu mazlum ümmetle acımasız savaşan makinesine, daha çok ölüm ve kan ve yıkım ısmarlıyorlar, Müslümanların Ramazan bayramlarını kanla tebrik etmek için..
Küçük bir not: Irak’ta Sünnilerin; yani Bid’at Eline karşı olmakla vasıflandırılmış olanların, Şiî camilerini bombaladığını iddia edenlere diyorum ki; ‘yürekleriniz soğusun’ Nusayri kardeşleriniz Suriye’de camilerin ve minareleri büyük kısmını harabeye çevirerek intikamınızı alıyorlar.
Mehmet Emin Akın