İSLAM DEVLETİ; NİÇİN Şİİ/RAFİZİLERE GİBİ GRUPLARA MÜRTED DİYOR?
Bismillah…
Bu konunun tehlike ve tafsilatından habersiz olan bazı kimseler İSLAM DEVLETİ’ni bu hususta eleştirmekte hatta bazı kimseler cahillikleri sebebiyle İSLAM DEVLETİ’ni tekfir etmektedirler. Bu şüphesiz bir hata ve cahilliktir. Zira Şiaların avamı ile âlimleri arasının ayıran, Sünnilere yakın akideye sahip olanları ayıran, kendilerine hüccet ikame edilmesi gerekenleri ayıran, içlerinden çokça farklı inanç ve yaşama sahip olan insanlar var olduğu için bu konuda islam ulemasının birçok farklı görüşleri vardır. Bunun için bu tür konuları ehline bırakmak ve bu konularda ilim sahibi olmayanların tartışmaya girmemeleri gerekir. Zira tekfir meselesi, islam dinin en tehlikeli ve birçok tafsilatı olan meselelerdendir. İctihadi ve ihtilaf içeren konulardan kaçınmak, üzerine düşmeyen konulara dalmamak bir mümin kulun yapacağı en güzel iştir. Bu bağlamda şu konular göz önünde bulundurularak bu hususlara dalmak yerinde olur.
1-İslam dininde kendisini islam’a nispet eden kimsenin tekfiri hususunda birçok tafsilat vardır. Nitekim bu kimselerin içerisinde bir takım tekfirlerinin önünde engeller olabileceği için küfre girmeyenler olabileceğidir. Yahut fiilde ya da failde aranması gereken şartların olmaması ya da engellerin var olması sebebiyle bu konuda birçok tafsilat ortaya çıkmaktadır.
Bu engeller den birisi kendisine hüccet ikame edilmesi gereken bir kişinin kendisine hüccet ikamesinin yapılmaması olabilir. Bu kimseler te’vil sahibi kimseler olabilir. Bu kimseler küfür diyarında yaşadıkları için mazeret sahibi kimseler olabilir. Bu kimseler işlemiş oldukları küfrü hata yollu işlemiş olabilir. Bu gibi sebeplerden ötürü islam üzere olanlar var olabilir. O halde bu kimselerin islamı sabit olabileceğinden ötürü bu kimselere asli kâfirler yahut müşrikler denmesi uygun olmayabilir.
2- Bu kimseler içerisinde sünnileşmiş ancak kendisine şia/rafidi diyenler var olabilir.
3-Bu kimselerin içerisinde şii/rafilerin işlemiş olduğu küfür ve şirkleri işlemeyenler olabilir.
4- Bu kimselerin ne zaman irtidat ettikleri yahut ne zaman asli bir müşrik oldukları tam belli olmadığı için kendilerine ihtiyatan ya da şüpheden kaçarak mürted denebilir.
5-Her mesele kendi vakıasında ve dil kuralları altında değerlendirilmesi gerekir. Araplar şii/rafizi gibi yapıların Müslümanlara ihanet ettikleri, kâfirlerle yardımlaşmaları ve Müslümanları arkadan vurarak ihanet ettikleri için dönen/ihanet eden/ters hareket eden anlamlarına gelen “Mürted” kelimesini şer-i olarak değil de lügavi olarak kullanabilmektedirler.
6-Şii/Rafizilerin hemen hemen hepsi kendi inançlarının bir rüknü olarak gördükleri “takıya” kullanarak İslami açıdan küfürlerinin gerektirecek bir amel yahut sözlerini bizlere izhar etmemeleri onlara hemen asli kâfir hükmünün verilmemesine sebep olabilir.
7-Bu konu âlimler arasında ihtilaflı bir konudur. Yani bazı âlimler şii/Rafilere asli kâfir diyenler olduğu gibi bunlar mürteddir diyenler de olmuştur. Ancak her iki tarafta bu konuda birbirini tekfir yahut tefsik etmeye gitmemiştir.
NOT: Bu şahsi küçük bir çalışmadır.
Allah en doğrusunu bilendir…
EBU MÜHENNED EL-BETTAR
Bismillah…
Bu konunun tehlike ve tafsilatından habersiz olan bazı kimseler İSLAM DEVLETİ’ni bu hususta eleştirmekte hatta bazı kimseler cahillikleri sebebiyle İSLAM DEVLETİ’ni tekfir etmektedirler. Bu şüphesiz bir hata ve cahilliktir. Zira Şiaların avamı ile âlimleri arasının ayıran, Sünnilere yakın akideye sahip olanları ayıran, kendilerine hüccet ikame edilmesi gerekenleri ayıran, içlerinden çokça farklı inanç ve yaşama sahip olan insanlar var olduğu için bu konuda islam ulemasının birçok farklı görüşleri vardır. Bunun için bu tür konuları ehline bırakmak ve bu konularda ilim sahibi olmayanların tartışmaya girmemeleri gerekir. Zira tekfir meselesi, islam dinin en tehlikeli ve birçok tafsilatı olan meselelerdendir. İctihadi ve ihtilaf içeren konulardan kaçınmak, üzerine düşmeyen konulara dalmamak bir mümin kulun yapacağı en güzel iştir. Bu bağlamda şu konular göz önünde bulundurularak bu hususlara dalmak yerinde olur.
1-İslam dininde kendisini islam’a nispet eden kimsenin tekfiri hususunda birçok tafsilat vardır. Nitekim bu kimselerin içerisinde bir takım tekfirlerinin önünde engeller olabileceği için küfre girmeyenler olabileceğidir. Yahut fiilde ya da failde aranması gereken şartların olmaması ya da engellerin var olması sebebiyle bu konuda birçok tafsilat ortaya çıkmaktadır.
Bu engeller den birisi kendisine hüccet ikame edilmesi gereken bir kişinin kendisine hüccet ikamesinin yapılmaması olabilir. Bu kimseler te’vil sahibi kimseler olabilir. Bu kimseler küfür diyarında yaşadıkları için mazeret sahibi kimseler olabilir. Bu kimseler işlemiş oldukları küfrü hata yollu işlemiş olabilir. Bu gibi sebeplerden ötürü islam üzere olanlar var olabilir. O halde bu kimselerin islamı sabit olabileceğinden ötürü bu kimselere asli kâfirler yahut müşrikler denmesi uygun olmayabilir.
2- Bu kimseler içerisinde sünnileşmiş ancak kendisine şia/rafidi diyenler var olabilir.
3-Bu kimselerin içerisinde şii/rafilerin işlemiş olduğu küfür ve şirkleri işlemeyenler olabilir.
4- Bu kimselerin ne zaman irtidat ettikleri yahut ne zaman asli bir müşrik oldukları tam belli olmadığı için kendilerine ihtiyatan ya da şüpheden kaçarak mürted denebilir.
5-Her mesele kendi vakıasında ve dil kuralları altında değerlendirilmesi gerekir. Araplar şii/rafizi gibi yapıların Müslümanlara ihanet ettikleri, kâfirlerle yardımlaşmaları ve Müslümanları arkadan vurarak ihanet ettikleri için dönen/ihanet eden/ters hareket eden anlamlarına gelen “Mürted” kelimesini şer-i olarak değil de lügavi olarak kullanabilmektedirler.
6-Şii/Rafizilerin hemen hemen hepsi kendi inançlarının bir rüknü olarak gördükleri “takıya” kullanarak İslami açıdan küfürlerinin gerektirecek bir amel yahut sözlerini bizlere izhar etmemeleri onlara hemen asli kâfir hükmünün verilmemesine sebep olabilir.
7-Bu konu âlimler arasında ihtilaflı bir konudur. Yani bazı âlimler şii/Rafilere asli kâfir diyenler olduğu gibi bunlar mürteddir diyenler de olmuştur. Ancak her iki tarafta bu konuda birbirini tekfir yahut tefsik etmeye gitmemiştir.
NOT: Bu şahsi küçük bir çalışmadır.
Allah en doğrusunu bilendir…
EBU MÜHENNED EL-BETTAR