Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Islam Ile Demokratik Sistem Çelişkisi

Hilafet Sancağı Çevrimdışı

Hilafet Sancağı

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Demokrasinin kendisinden geldiği kaynak, insandır. Demokraside fiillere ve eşyalara güzel ve çirkin hükmünü veren akıldır. Aslında demokrasiyi ortaya atan, Avrupa'da imparator ve krallar ile halkları arasında var olan korkunç çatışma esnasında ortaya çıkan Avrupalı filozof ve düşünürlerdir. Böylece demokrasi, beşer tarafından ortaya çıkartılmış oldu ve hakim hüküm olan insan aklıdır.
İslâm'a gelince, buna tamamen zıttır. Zira İslâm, Allah'tandır. Allah, onu Resulü Muhammed b. Abdullah (S.A.V)'a vah yetmiştir. Nitekim Allah'u Teâlâ şöyle buyurdu :
"O (Muhammed), heva ve hevesinden konuşmaz. O vahiydir, kendisine vahye dildi." (Necm : 3-4)
"Biz onu (Kuran'ı), Kadir Gecesi'nde indirdik." (Kadr : 1)
İslâm'da, hükümlerin çıkarılmasında kendisine başvurulan hakim yani, hüküm verme yetkisine sahip olan, Allah'u Teâlâ'dır, yani şeriattır. Akıl değildir. Aklın işi, yalnız Allah'ın indirdiği nasslarını anlama sınırı içerisindedir. Allah'u Teâlâ şöyle buyurdu :
"Şüphesiz ki hüküm ancak Allah'a aittir." (Enam : 57, Yusuf : 40-68)
"Eğer bir şey hakkında çekişirseniz o şeyi, Allah'a (Kuran'a) ve Resulüne (Sünnete) götürün." (Nisa : 59)
"Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah indindedir." (Şûra : 10)
Demokrasinin kendisinden kaynaklandığı akide ise; dini hayattan ayırma ve dini devletten ayırma akidesidir. Bu akide, orta çözüme dayalıdır. Bu orta çözüm, krallar ve çarlar tarafından kullanılan halkları sömürmek, zulmetmek ve onların kanlarını emmek için bir alet olarak ittihaz edilen ve her şeyin din adıyla boyun eğdiğini görmek isteyen Hıristiyan din adamları ile dini ve dinin otoritesini inkâr eden filozof ve düşünürler arasında Avrupa'da meydana gelmiş çatışmanın neticesi idi. Bu akide, dini inkâr etmedi. Fakat, hayatta ve devlette onun rolünü ilga etti. Ve buna göre insana hayatta kendi nizamını koyma salahiyeti verdi.
Bu akide, batının fikirlerinin üzerine dayandığı ve nizamını ondan fışkırttığı fikrî kaide idi. İşte bu fikrî kaideye göre fikrî yönü, hayata bakış açısını tayin etti. Demokrasi de işte bu fikrî kaideden fışkırdı.
İslâm ise, bununla tam ve küllî şekilde çelişir. Zira o, İslâm akidesine dayalıdır. Bu akide, hayatın bütün işlerinin, devletin bütün işlerinin Allah'ın emirleri ve nehiyleriyle yürütülmesini yani, bu akideden fışkıran şerî ahkâmla yürütülmesini gerektirir. İnsan, nizam koyma yetkisine sahip değildir. Ona düşen ancak, Allah'ın kendisi için koyduğu nizamlara göre yürümesidir. İşte bu akide esası üzerine İslâm hadareti oluştu ve hayata bakış açışı tayin edildi.
Demokrasinin üzerine kurulu olduğu esas şu iki düşüncedir :
1- Egemenlik halkındır.
2- Halk otoritelerin kaynağıdır.
Bu şekilde, halk kendi iradesine sahip olduğu gibi bu iradeyi yürütür. Halkın iradesine sahip olan krallar ve imparatorlar değildir. Bu iradeyi uygulayan da halktır. Halk, egemenliğin sahibi ve iradenin maliki olması ve bu iradeyi yürütmesiyle teşriğe (yasa çıkarma yetkisine) sahip oldu. Bu ise, halkın iradesini kullanması ve yürütmesi demektir. Aynı şekilde bu, halk topluluklarının genel iradesini ifade eder. Halk, yasa çıkarma işini kendi tarafından seçilecek vekiller yoluyla yapar.
Halk, maslahatı doğrultusunda herhangi bir anayasayı, herhangi bir kanunu ve herhangi bir düzeni meydana getirebileceği gibi; herhangi bir anayasayı, herhangi bir kanunu ve herhangi bir düzeni ilga etme yetkisine de sahiptir. Halk, yönetimi krallıktan cumhuriyete çevirebileceği gibi tersine de yapabilir. Aynı şekilde cumhuriyeti başkanlık sisteminden parlamenter sisteme çevirebileceği gibi tersine de yapabilir. Meselâ; böyle şey, Fransa, İtalya, İspanya ve Yunanistan'da gerçekleşti. Yönetim sistemlerinin bir kısmı krallıktan cumhuriyete çevrildi ve öteki kısım cumhuriyetten krallığa çevrildi.
Yine, parlamento yoluyla iktisadî nizamı kapitalizmden sosyalizme ve sosyalizmden kapitalizme çevirebilir. Nitekim halk, parlamentoda vekilleri vasıtasıyla, bir dinden başka dine geçme hakkı verdiği gibi dinsizliğe geçme hakkı da verdi. Yine, zinayı, homoseksüelliği mubah kıldığı gibi bunlardan para kazanmayı da mubah kıldı.
Halk, otoritelerin kaynağı olunca, çıkarttığı kanunları kendi üzerine uygulatmak ve yönettirmek için istediği idareciyi seçer ve onu istemediği zaman indirip yerine başka idareciyi tayin eder. Çünkü halk, otoritenin sahibidir, idareci ise otoriteyi halktan alır.
İslâm ise, ondaki egemenlik ümmetin değil şeriatındır. Teşrî eden (kanun koyan) yalnız Allah'tır. Ümmetin tümü olsa bile, bir tek hüküm dahi koyma hakkına sahip değildir. Ekonomik durumu canlandırmak üzere riba (faiz) mubah kılmak için bütün Müslümanlar toplanıp ittifak etseler veya zina insanlar arasında yayılmasın diye zina için yerlerin açılmasının mubahlığı üzerine toplanıp ittifak etseler veya ferdî olarak mülk edinme hakkını ilga etmek için ittifak etseler veya üretimi artırmak için oruç farzını ilga etmek için ittifak etseler veya Müslüman istediği inanca sahip olabilsin diyen inanç hürriyetini, haram vesileleriyle olsa bile müslümanın mülkünü geliştirmesini müsaade eden mülk edinme hürriyetini, içki içme ve zina etme gibi istediği şekilde hayatını tatsın diye şahsî hürriyet gibi genel hürriyetleri benimsemek için ittifak etseler; böyle ittifak ve kabullenmenin hiç bir değeri yoktur. Bu, İslâm nazarında bir sinek kanadı kadar bile bir değer ifade etmez. Müslümanlardan bir gurup böyle şeyler üzerine ittifak etseler, bundan vazgeçinceye kadar onlarla savaşmak gerekir. Çünkü, Müslümanlar hayatın bütün işlerinde, Allah'ın emir ve nehiyleriyle kayıtlıdırlar (bağlıdırlar). İslâm ahkâmıyla çelişecek bir işi yapmaları caiz değildir. Aynı şekilde bir hüküm bile olsa, hüküm koymaları caiz değildir. Zira, teşrî edici (kanun koyucu) yalnız Allah'u Teâlâ'dır. Allah'u Teâlâ şöyle buyurdu :
"Hayır. Rabbına ant olsun ki, aralarında çıkan ihtilafta seni hakem kılmazlarsa inanmış olmazlar." (Nisa: 65)
"Hüküm ancak Allah'ındır."
"Sana indirilen Kitaba ve senden önce indirilene (Kitaplara) inandıklarını iddia eden kişileri gördün mü? Onlar, tağutla muhakeme olunmak istiyorlar. Halbuki, o tağutu ret etmekle emrolundular." (Nisa : 60)
"Tağutla muhakeme olunmak", Allah'ın indirdiği dışında bir şeyle muhakeme olunmak demektir. Yani, insanların çıkarttıkları sistem olan küfür sisteminin ahkâmını uygulamak ve bu ahkâma başvurmak demektir. Başka ayette Allah'u Teâlâ şöyle buyurdu :
"Cahiliyye hükmünü mü (küfür sistemini mi) istiyorlar? şüphesiz olarak inananlar için, Allah'ın hükmünden daha güzel hüküm var mıdır?" (Maide : 50)
İşte cahiliyye hükmü, Resulullah (S.A.V)'in Rabbısından getirmediği sistem olup, insanların teşrî ettikleri (ortaya koydukları) sistemdir. Bu ise, küfür sistemidir. Bu nedenle Allah'u Teâlâ şöyle buyurdu :
"Resulün emrine muhalefet edenler, her an başlarına bir fitne veya elim azabın gelmesinden sakınsınlar." (Nur : 63)
"Resulün emrine muhalefet etmek", insanların çıkarttıkları kanunlara uymak ve Resulün emrine uymamaktır. Resulullah (S.A.V) şöyle buyurdu :
"Kim emrimize uymayan bir iş yaparsa o iş, ret edilir." (Buhari, Müslim)
Bu hadisteki emrimize) tabiri ile kast olunan İslâm'dır.
Egemenlik ve hakimiyetin, şeriatın olduğunu, teşrî edici (kanun koyan) yalnız Allah'u Teâlâ olduğunu, insanların herhangi bir kanunu teşrî etmelerinin (çıkartmalarının) caiz olmadığını ve bu hayatta bütün işlerin, Allah'ın emir ve nehiylerine göre yürütmelerinin farz olduğunu açıklayan daha nice ayetler ve kesin hadisler var.
İslâm, Allah'ın emirlerini ve nehiylerini (yasaklarını) infaz etmek hakkını Müslümanlara verdi. Allah'ın emirleri ve nehiylerinin infazı ise, bir otoriteyi gerekli kılar ki infaz edilebilsin. Onun için otoriteyi (idareyi) ümmete ait kıldı. Yani; Allah'ın emirlerini ve nehiylerini infaz edecek (uygulayacak) idareciyi seçme hakkını Müslümanlara ait kıldı. Bunun delili, Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünneti üzerine biat edecek halifeyi nasb etme (tayin etme) hakkını Müslümanlara veren biat hadislerinden alındı. Resulullah (S.A.V) şöyle buyurdu :
"Kim boynunda (halifeye) bir biat olmaksızın ölürse, cahiliyye ölümüyle ölür." (Müslim)
Abdullah B. Amr, Resulullah (S.A.V)'den şöyle dediğini işittiğini söyledi :
"Kim bir imama (halifeye) biat edip avucunu sıkarsa ve kalbinin meyvesini verirse (rıza gösterirse), o halifeye gücü yettiği kadar itaat etsin. O halifeyle çekişecek başka bir kişi çıkarsa onun boynunu vurun." (Müslim)
Ubade B. Essâme de şöyle dedi :
"Zor, ve kolaylık durumlarda işitmek ve itaat etmek üzere Resulullah'a biat verdik." (Buhari)
Bunun dışında daha bir çok hadisler var ki, Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünneti üzerine biat etmek yoluyla idarecinin tayin edilmesinin ümmet tarafından gerçekleşeceğini belirtiyor.
Şeriat, otoriteyi ümmete ait kılıp biat yoluyla kendini yönetecek kişiyi yerine tayin etme hakkı vermesine rağmen, demokraside olduğu gibi idareciyi azletme hakkını ümmete vermedi. Çünkü halife, masiyeti (Allah'a isyan eden şeyi) emretmedikçe zulüm (haksızlık) yapsa bile halifeye itaati farz kılan sahih hadisler geçmiştir. İbni Abbas, Resulullah (S.A.V)'in şöyle dediğini rivayet etti :
·"Kim, emirinden hoşlanmadığı bir şeyi görürse ona karşı sabretsin. Zira kim, cemaatten (İslâm cemaatinden) bir karış kadar ayrılırsa ve ölürse cahiliyye ölümüyle ölür." (Buhari)
"Şerli imamlarınız ise; buğz ettiğiniz ve size buğz eden, lânet ettiğiniz ve size lânet eden imamlardır." Sahabeler dediler ki : "O zaman, onlarla çekişelim mi, Ya Resulullah?" Resulullah (S.A.V) dedi ki: "Hayır. Aranızda namazı ikame ettikleri müddetçe. Kim kendi üzerine bir vali tayin edilirse ve bu valinin Allah'a masiyetten bir şey yaptığını görürse. bu masiyetleri terk etmesine onu zorlasın ve hiç bir kimse elini itaattan çekmesin." (Müslim)
Burada "namazı ikâme etmek", İslâm'la yönetmek demektir. Zira, burada "cüzü söyleyip küllü kast etmek" manası vardır. Burada İslâm'ın bir kısmı gösterildi fakat, tümü kast ediliyor.
İdareci açık küfür göstermedikçe ona karşı gelmek caiz değildir. Zira biat la ilgili Ubade B. Essâmed hadisinde şöyle geçti:
"Resulullah (S.a.v)'a biat ettik. Resulullah'ın bizden aldığı söz ise şudur : Sevdiğimiz ve sevmediğimiz hallerde, zor ve kolaylık durumlarında kendisini işitmek ve itaat etmek, onu kendimize tercih etmek ve ulul-emirle çekişmemektir." Resulullah; "Ancak sizde Allah'ın indinde gelmiş bir delile binaen ulul-emirden açık küfür görürseniz müstesna olur." dedi." (Buhari)
Yani onlar küfrü uyguladıkları zaman onlarla çekişiriz.

Halifeyi azletme yetkisine sahip olan ise, Mezalim mahkemesidir. İşte bu mahkeme, şerî bir nedenle halifeyi azl edebilir. Halife, yok edilmesi gereken bir zulüm yapıp azlı hak etmiş olunca bu mahkeme öyle karar verir. Halife tarafından böyle şeyin vukuu bulduğu ispat edilirse, bu ancak bir hakim önünde olur. İslâm Devleti'nde mezalimi (zulümleri) kaldırmak için hüküm veren Mezalim Mahkemesi olunca, ve bu mahkemenin hakimi, bu zulmün vaki olup olmadığını ispatlayan ve bunun hakkında hüküm veren olunca, bu mahkeme halifeyi azlettiren sebepleri oldukça onun azline dair karar verir.

mustakim.net
 
Üst Ana Sayfa Alt