İSLÂM’DA KABİRCİLİĞİN SAKINCALARI
Mustafa b. Sezgin
Maddeyi ve manayı yaratan; bedeni ve ruhu rızıklandıran; evvele ve âhire hükümran olan Allâh Azze ve Celle’nin yüce ismiyle…
“Bize din olarak İslam’ı seçen ve bu dini kemale erdiren” (Maide: 5/3) Allah Azze ve Celle’ye hamdolsun.
“Size iki şey bırakıyorum bunlara bağlandığınız sürece asla doğru yoldan ayrılmayacaksınız. Bunlar; Kur’an ve Sünnettir” (Muvatta) buyuran Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem’e de salat ve selam olsun…
Şüphesiz ki bu din Allah’ın bizden kabul edeceği tek dindir (Ali İmran: 3/85). Atmalardan ve katmalardan uzak olup bütün emir ve nehiyleri vahiyle bildirilmiştir. Bu dine sonradan uydurulan her şey bid’at, her bid’at dalâlet, her dalâlet ise ateştedir.
İlmin azaldığı ve cehaletin arttığı günümüzde buna paralel olarak bid’at ve hurafeler de artmış, sünnetin yerini insanların din adına sonradan uydurduğu inançlar almıştır.
Her dönemde bir yenisi eklenerek artan bid’atler, artık cahiller nazarında dinin yerini almış, değerler değişmiş ve anlayışlar sapmıştır. Şeytanın dostlarına vahyedegeldiği bu hurafelerin peşinden gidenler, cennete giden bir yol edindiklerini sanarak, bilerek veya bilmeyerek cehennem ehlinin amellerini yapmışlardır. Şeytanın insanları dalâlete düşürdüğü tuzakların başında kabirler gelmektedir. Putçuluğun bir tesiri olan kabircilik ve kabirperestlik fitnesi gerçekten birçoklarının gaflette olduğu bir noktadır.
Ümmetinin dalâlete düşmemesi için bütün gücünü ve imkânlarını kullanan Nebi aleyhisselâm, vefatına sebep olan hastalığı zamanında Aişe annemizin –Allah ondan razı olsun- haber verdiğine göre şöyle buyurmuştur:
“Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin! Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler.” Aişe annemiz dedi ki: “Eğer böyle bir endişe olmasaydı Rasûlullâh’ın kabri meydana çıkarılırdı. Ancak onun kabrinin mescit haline getirilmesinden endişe edildi.” (Buhari-Müslim)
Hadisi şerifte Allah Rasulü’nün kabirleri mescit haline çeviren Yahudi ve Hristiyanlara lanet okuduğu görülmektedir. Aişe annemizin hadisi şerife getirdiği yorum ise efendimizin bunu neden yasakladığını ortaya koymaktadır. “Kabirlerin birer mescit haline getirilmesi!”
İslam hukuk ekollerinden olan Hanbeli ve Maliki mezheplerine göre kabirleri mescit haline çevirmek haramdır. Şafi mezhebine göre bu amel büyük günahlardandır. Hanefi mezhebinde ise İmam Muhammed’den mekruh olduğuna dair bir görüş zikredilmiş, İmam İbnu’l Melek el-Hanefi bahsi geçen mekruhluğun tahrîm (haram) ifade ettiğini söylemiştir.
Mezhep imamlarının fetvalarına bakıldığında hiçbir ulemanın kabirlerin mescit edilmesine cevaz verdiği görülmemektedir. Yani bu amel cahil insanlar nazarında “küçük(!)” bir kabahat gibi gözükse de -bazılarına göre salih bir amel(!)- Allah katında büyük bir kabahattir. Nitekim Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem yine Aişe annemizin naklettiği üzere şöyle buyurmuştur:
“Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem hasta iken hanımlarından birisi Habeşistan’da ki “Mariye” adlı bir kiliseden bahsetti. Onlar bu kilisenin güzelliğinden ve kilisedeki resimlerden söz ettiler. Peygamber efendimiz başını kaldırarak şöyle buyurdu:“Onlar aralarında salih bir kimse varsa onun kabri üzerine bir mescit yaparlar, sonra da o gördüğünüz resimleri yaparlardı. İşte onlar (kıyamet günü) Allah katında yaratıkların en kötüleridir.” (Buhari-Müslim)
Hadisi şerif hakkında Hafız İbni Receb şöyle demiştir: “Bu hadis salih kimselerin kabirleri üzerine mescit inşa etmenin ve Hristiyanların yaptığı gibi oralara bu salihlerin resimlerini yapmanın haram olduğunu göstermektedir.” (Fethu’l Bari)
Ümmetini böyle bir amelden sakındıran Nebi aleyhisselâm, Allah Azze ve Celle’ye Ebu Hureyre radiyallahu anh’ın haber verdiğine göre şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım, benim kabrimi puta çevirme. Allah peygamberlerinin kabirlerini mescit haline çeviren topluluğa lanet etsin.” (Müsned-i Ahmed )
Allah Azze ve Celle, Peygamber efendimizin duasını kabul etmiş ve onun kabrinin puta çevrilmesine izin vermemiştir. Fakat diğer insanların kabirlerine gelince maalesef durum böyle değildir. Kabirlerden medet umma ameli Nuh aleyhisselâm zamanında Ved, Suva, Yeuk ve Yeğus gibi salih kişilerin ölüleri üzerinden yapılmaya başlamıştır. Mescit haline çevrilmesi ise Yahudi ve Hristiyanlarda baş göstermiştir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem zamanına kadar gelen bu ameller Mekke şirk toplumunun da örfünde bulunmaktadır. Rasûlullâh Müslümanları bu tür sapıklıklardan korumak için kabir ziyaretlerini yasaklamış, imanın iyice kalplerine nüfus ettiğini düşündüğünde ise sadece “ölümü hatırlamak” amacıyla kabir ziyaretlerine izin vermiştir.
“A”’dan “ze”, “Elif”ten de “ye”, anlamaya çalışan İslam düşmanları ve onlara tabi olan cahiller buraları kutsal yerler ilan etmiş, orada yatan insanların fayda ve zarar vereceğine inanmışlardır. Nitekim zamanımızda da olduğu üzere çeşitli günlerde falan türbesine veya filan efendiye ziyaret etmenin büyük bir amel olduğu, “alsana bir göbek ver bana bir bebek” diyerek bunların fayda vereceğine, kandiller yakarak ve sirkeler dökerek bunların belaları önleyeceğine inanılmaktadır.
Hiç şüphesiz ki kabrin başında tavaf edip dönmek, oralara doğru secde etmek şirk olan amellerdendir. Kabirlerin fayda vereceğine ve zararı def edeceğine inanmak ise şirk olan bir inançtır.
Nitekim Birgivî rahîmehullâh şöyle demektedir: “Müşriklerin; putlarını Allah’ın zatına bir tutmadıkları bilinen bir şeydir. Sıfatlarına veya ef’alinde de putları Allah ile bir tutmuyorlardı. Yerleri ve gökleri putlarının yarattığını veya onların öldüren veya dirilten olduklarını da söylemiyorlardı. Onların putlarını Allah ile bir tuttukları konu sevgileriydi. Putlarını yüceltiyor, onlara ibadet ve dua ediyorlardı. Bunu Müslüman olduğunu söyleyen türbe ve yatırlara tapan şirk ehlinde de görmek mümkündür.” (Ziyâretu’l-Kubur)
Hiç şüphesiz ki fayda ve zarar verecek olan yalnız Allah Azze ve Celle’dir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki onlara: ‘Gökleri ve yerleri kim yarattı?’ Diye sorsan elbette ‘Allah’ derler. De ki: ‘Öyleyse bana söyler misiniz Allah bana bir zarar vermek isterse Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun vereceği zararı giderebilirler mi? Yahut da Allah bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun rahmetini önleye bilirler mi?’ De ki: ‘Allah bana yeter tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Zümer: 39/38)
Bununla da bitmiyor Rabbimiz bizlere hakkı açıkça şöyle beyan ediyor:
“Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse (bunu da geri alacak yoktur) şüphesiz O, her şeye kadirdir.” (En’am: 6/17)
Görüldüğü üzere Allah Rasulü’nün “kabirleri mescit edinmeyin” emrine uymayarak buralara türbe yapanlar, kandiller ile süsleyip insanlara cazip gösterenler büyük bir fesat işlemiş ve insanların buralardan medet ummasına ve buraları kutsal saymasına sebep olmuştur.
İslam uleması ise putçuluğun bir getirisi olan kabirlerin süslenmesi ve oraların mescit haline çevrilmesine her zaman engel olmaya çalışmışlar ve bu amelin haram olduğunu bildirmişlerdir. Nitekim İmam İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir:“Kabirlerin üzerinde kandil yakmak, üzerlerine veya aralarına mescit yapmak haramdır. Bunların ortadan kaldırılması gerekir. Bu konuda Ehli Sünnet âlimleri arasında bir görüş ayrılığı olduğunu bilmiyorum.” (el-İhtiyaru’l-İlmiyye)
Sonuç olarak Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in yolunu en güzel şekilde takip eden ve Fırkayı Naciye olan Ehli Sünnet ve’l Cemaat, kabirlerin mescit haline çevrilip türbeleştirilmesini haram kabul etmiş, eğer bu kabirlerin fayda verip zararı def edeceğine inanılırsa bunun şirk olduğunu beyan etmişlerdir.
Allah’u Teâlâ’dan niyazımız bu mel’un işlerden Müslümanları muhafaza etmesi ve insanların tevhid akidesini benimseyip hidayete ulaşmalarıdır.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salat ve selam yaratılmışların en hayırlısı olan Muhammed aleyhisselam’ın üzerine olsun.
www.tevhididavet.com
Mustafa b. Sezgin
Maddeyi ve manayı yaratan; bedeni ve ruhu rızıklandıran; evvele ve âhire hükümran olan Allâh Azze ve Celle’nin yüce ismiyle…
“Bize din olarak İslam’ı seçen ve bu dini kemale erdiren” (Maide: 5/3) Allah Azze ve Celle’ye hamdolsun.
“Size iki şey bırakıyorum bunlara bağlandığınız sürece asla doğru yoldan ayrılmayacaksınız. Bunlar; Kur’an ve Sünnettir” (Muvatta) buyuran Muhammed Mustafa sallallâhu aleyhi ve sellem’e de salat ve selam olsun…
Şüphesiz ki bu din Allah’ın bizden kabul edeceği tek dindir (Ali İmran: 3/85). Atmalardan ve katmalardan uzak olup bütün emir ve nehiyleri vahiyle bildirilmiştir. Bu dine sonradan uydurulan her şey bid’at, her bid’at dalâlet, her dalâlet ise ateştedir.
İlmin azaldığı ve cehaletin arttığı günümüzde buna paralel olarak bid’at ve hurafeler de artmış, sünnetin yerini insanların din adına sonradan uydurduğu inançlar almıştır.
Her dönemde bir yenisi eklenerek artan bid’atler, artık cahiller nazarında dinin yerini almış, değerler değişmiş ve anlayışlar sapmıştır. Şeytanın dostlarına vahyedegeldiği bu hurafelerin peşinden gidenler, cennete giden bir yol edindiklerini sanarak, bilerek veya bilmeyerek cehennem ehlinin amellerini yapmışlardır. Şeytanın insanları dalâlete düşürdüğü tuzakların başında kabirler gelmektedir. Putçuluğun bir tesiri olan kabircilik ve kabirperestlik fitnesi gerçekten birçoklarının gaflette olduğu bir noktadır.
Ümmetinin dalâlete düşmemesi için bütün gücünü ve imkânlarını kullanan Nebi aleyhisselâm, vefatına sebep olan hastalığı zamanında Aişe annemizin –Allah ondan razı olsun- haber verdiğine göre şöyle buyurmuştur:
“Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin! Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit haline getirdiler.” Aişe annemiz dedi ki: “Eğer böyle bir endişe olmasaydı Rasûlullâh’ın kabri meydana çıkarılırdı. Ancak onun kabrinin mescit haline getirilmesinden endişe edildi.” (Buhari-Müslim)
Hadisi şerifte Allah Rasulü’nün kabirleri mescit haline çeviren Yahudi ve Hristiyanlara lanet okuduğu görülmektedir. Aişe annemizin hadisi şerife getirdiği yorum ise efendimizin bunu neden yasakladığını ortaya koymaktadır. “Kabirlerin birer mescit haline getirilmesi!”
İslam hukuk ekollerinden olan Hanbeli ve Maliki mezheplerine göre kabirleri mescit haline çevirmek haramdır. Şafi mezhebine göre bu amel büyük günahlardandır. Hanefi mezhebinde ise İmam Muhammed’den mekruh olduğuna dair bir görüş zikredilmiş, İmam İbnu’l Melek el-Hanefi bahsi geçen mekruhluğun tahrîm (haram) ifade ettiğini söylemiştir.
Mezhep imamlarının fetvalarına bakıldığında hiçbir ulemanın kabirlerin mescit edilmesine cevaz verdiği görülmemektedir. Yani bu amel cahil insanlar nazarında “küçük(!)” bir kabahat gibi gözükse de -bazılarına göre salih bir amel(!)- Allah katında büyük bir kabahattir. Nitekim Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem yine Aişe annemizin naklettiği üzere şöyle buyurmuştur:
“Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem hasta iken hanımlarından birisi Habeşistan’da ki “Mariye” adlı bir kiliseden bahsetti. Onlar bu kilisenin güzelliğinden ve kilisedeki resimlerden söz ettiler. Peygamber efendimiz başını kaldırarak şöyle buyurdu:“Onlar aralarında salih bir kimse varsa onun kabri üzerine bir mescit yaparlar, sonra da o gördüğünüz resimleri yaparlardı. İşte onlar (kıyamet günü) Allah katında yaratıkların en kötüleridir.” (Buhari-Müslim)
Hadisi şerif hakkında Hafız İbni Receb şöyle demiştir: “Bu hadis salih kimselerin kabirleri üzerine mescit inşa etmenin ve Hristiyanların yaptığı gibi oralara bu salihlerin resimlerini yapmanın haram olduğunu göstermektedir.” (Fethu’l Bari)
Ümmetini böyle bir amelden sakındıran Nebi aleyhisselâm, Allah Azze ve Celle’ye Ebu Hureyre radiyallahu anh’ın haber verdiğine göre şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım, benim kabrimi puta çevirme. Allah peygamberlerinin kabirlerini mescit haline çeviren topluluğa lanet etsin.” (Müsned-i Ahmed )
Allah Azze ve Celle, Peygamber efendimizin duasını kabul etmiş ve onun kabrinin puta çevrilmesine izin vermemiştir. Fakat diğer insanların kabirlerine gelince maalesef durum böyle değildir. Kabirlerden medet umma ameli Nuh aleyhisselâm zamanında Ved, Suva, Yeuk ve Yeğus gibi salih kişilerin ölüleri üzerinden yapılmaya başlamıştır. Mescit haline çevrilmesi ise Yahudi ve Hristiyanlarda baş göstermiştir. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem zamanına kadar gelen bu ameller Mekke şirk toplumunun da örfünde bulunmaktadır. Rasûlullâh Müslümanları bu tür sapıklıklardan korumak için kabir ziyaretlerini yasaklamış, imanın iyice kalplerine nüfus ettiğini düşündüğünde ise sadece “ölümü hatırlamak” amacıyla kabir ziyaretlerine izin vermiştir.
“A”’dan “ze”, “Elif”ten de “ye”, anlamaya çalışan İslam düşmanları ve onlara tabi olan cahiller buraları kutsal yerler ilan etmiş, orada yatan insanların fayda ve zarar vereceğine inanmışlardır. Nitekim zamanımızda da olduğu üzere çeşitli günlerde falan türbesine veya filan efendiye ziyaret etmenin büyük bir amel olduğu, “alsana bir göbek ver bana bir bebek” diyerek bunların fayda vereceğine, kandiller yakarak ve sirkeler dökerek bunların belaları önleyeceğine inanılmaktadır.
Hiç şüphesiz ki kabrin başında tavaf edip dönmek, oralara doğru secde etmek şirk olan amellerdendir. Kabirlerin fayda vereceğine ve zararı def edeceğine inanmak ise şirk olan bir inançtır.
Nitekim Birgivî rahîmehullâh şöyle demektedir: “Müşriklerin; putlarını Allah’ın zatına bir tutmadıkları bilinen bir şeydir. Sıfatlarına veya ef’alinde de putları Allah ile bir tutmuyorlardı. Yerleri ve gökleri putlarının yarattığını veya onların öldüren veya dirilten olduklarını da söylemiyorlardı. Onların putlarını Allah ile bir tuttukları konu sevgileriydi. Putlarını yüceltiyor, onlara ibadet ve dua ediyorlardı. Bunu Müslüman olduğunu söyleyen türbe ve yatırlara tapan şirk ehlinde de görmek mümkündür.” (Ziyâretu’l-Kubur)
Hiç şüphesiz ki fayda ve zarar verecek olan yalnız Allah Azze ve Celle’dir. Nitekim Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki onlara: ‘Gökleri ve yerleri kim yarattı?’ Diye sorsan elbette ‘Allah’ derler. De ki: ‘Öyleyse bana söyler misiniz Allah bana bir zarar vermek isterse Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun vereceği zararı giderebilirler mi? Yahut da Allah bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun rahmetini önleye bilirler mi?’ De ki: ‘Allah bana yeter tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.” (Zümer: 39/38)
Bununla da bitmiyor Rabbimiz bizlere hakkı açıkça şöyle beyan ediyor:
“Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse (bunu da geri alacak yoktur) şüphesiz O, her şeye kadirdir.” (En’am: 6/17)
Görüldüğü üzere Allah Rasulü’nün “kabirleri mescit edinmeyin” emrine uymayarak buralara türbe yapanlar, kandiller ile süsleyip insanlara cazip gösterenler büyük bir fesat işlemiş ve insanların buralardan medet ummasına ve buraları kutsal saymasına sebep olmuştur.
İslam uleması ise putçuluğun bir getirisi olan kabirlerin süslenmesi ve oraların mescit haline çevrilmesine her zaman engel olmaya çalışmışlar ve bu amelin haram olduğunu bildirmişlerdir. Nitekim İmam İbn Teymiyye rahîmehullâh şöyle demiştir:“Kabirlerin üzerinde kandil yakmak, üzerlerine veya aralarına mescit yapmak haramdır. Bunların ortadan kaldırılması gerekir. Bu konuda Ehli Sünnet âlimleri arasında bir görüş ayrılığı olduğunu bilmiyorum.” (el-İhtiyaru’l-İlmiyye)
Sonuç olarak Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in yolunu en güzel şekilde takip eden ve Fırkayı Naciye olan Ehli Sünnet ve’l Cemaat, kabirlerin mescit haline çevrilip türbeleştirilmesini haram kabul etmiş, eğer bu kabirlerin fayda verip zararı def edeceğine inanılırsa bunun şirk olduğunu beyan etmişlerdir.
Allah’u Teâlâ’dan niyazımız bu mel’un işlerden Müslümanları muhafaza etmesi ve insanların tevhid akidesini benimseyip hidayete ulaşmalarıdır.
Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a, salat ve selam yaratılmışların en hayırlısı olan Muhammed aleyhisselam’ın üzerine olsun.
www.tevhididavet.com