İslam'da Modern, Demokrat ve Ilımlı Müslüman Yoktur!
Ve İslam Aşırılık tanımaz!
İslam tarihini inceleyen her fert, modern veya ılımlı Müslüman tanımlamalarıyla karşılaşması o dönem için imkânsızdır. Çünkü bu iki terim ne Rasulullah zamanında nede İslam devletinde görülmüştür. Bu tür tanımlamalar İslam devletinin kaldırılmasıyla ortaya çıkmış ve günümüzde dozu daha da artmıştır.
Tarihimizde Müslümanlar takvalarıyla, İmanlarıyla ve Rabb'lerine olan korkularıyla tanınırken bugün modern, demokrat veya ılımlı Müslüman olarak sınıflara ayrılmışlardır. Oysa üç grup insan vardır, Allah'a iman eden Müslüman, Hakkı iptal eden kafir ve içinden gerçek anlamda iman etmemiş olup, dışından Müslüman görünen münafık ki bu tip insanlarda asli itibariyle kafirdirler.
"Kimi insanlar var ki; «Allah'a ve Ahiret gününe inandık» derler, ama aslında inanmamışlardır." (Bakara 8)
Çünkü insan ya Hakkı kabul eder ya da ret eder. Ya Müslüman'dır ya da kafir. Bunun arası kesinlikle yoktur.
Kafirler direk olarak İslam'a ve Müslümanlara fikri saldırıda bulunamazlar. Birkaç olay bunun hakikatini ortaya koymuştur. Danimarka ve Hollanda da İslam'a ve Rasulullah'a açıktan dil uzatmışlar ve tüm dünya Müslümanlarından aşırı tepki görmüşlerdi. Sinsi planlar kurup, endirekt Müslümanların anlamadıkları üsluplarla kötülerler. Ve böylece tek vücut olan Müslümanları parçalayıp birbirine düşürürler. İslam beldelerindeki yöneticiler halkla her ne kadar aynı dili konuşuyor olsalar da onların anlayacağı dilden asla konuşmazlar. Halk Müslüman olduğu için anlayacağı dil elbette ki İslami kavramları açık bir şekilde ortaya koyan dildir. Yöneticiler direk batılı gibi konuşsa Müslümanlar hemen uyanır ve yöneticilerin gerçek yüzlerini tanır. İslami kavramlarla konuşsalar bu kendilerinin düşüncelerine ters düştüğünü anlarlar. Bu yüzden iki yolun ortasını bulmuşlardır. Aslını batıdan alıp üzerinde kullandıkları kavramlarda İslamî kavramlardır. Bu durumda Müslümanlar temeline bakmaksızın o kavramlara aldanarak ‘başımızdaki yöneticiler iyi Müslümanlar' diyecek konuma geldiler. Böylece bu hain yöneticilerde hedeflerinde başarılı olmuşlardır. Örneğin; demokrasi veya laiklik, bizim hiç bilmediğimiz tanımadığımız kelimeler. Bunların temeli batıdan alınmıştır. Üzerini ise ‘özgürlükle, herkesin istediği gibi yaşamasıyla' biraz süsleyerek insanlara dayatmışlardır.
Yine demokrat, ılımlı, modern terimler İslam'dan olmayıp, biz Müslümanlara aslında çok yabancı kelimelerdir. Ama öyle süslenmiştir ki, Müslümanlar bunları maalesef benimsemişlerdir.
Küfür ideolojilerine dayalı olan bütün nizamları red edip, İslam Devletini kurmak için çalışanlara aşırı derler. Bir Müslüman İslam Devletine talip değilse, sadece taklite dayalı imanı varsa ve atalarından gördüğü gibi ibadet ediyorsa muhafazakâr veya ılımlı derler. Müslüman olup batılı gibi veya günün şartlarına göre yaşayanlara ise modern derler. İşte bütün bunları hazırlayan ve bu şekilde isimlendirenler kâfirlerdir. Gayeleri Müslümanları birbirine düşürmek ki, maalesef bunu da başarmış oldular. Nasıl mı? Ilımlı veya modern Müslümanlar aşırı diye isimlendirilen mücahit ve mücahitlerden korkar ve nefret edecek konuma geldiler. İmanları taklidi bir imana dayanmayan, Allah'ın hükümlerine bağlı olan ve İslam devletini kurmak için canlarını ortaya koyan Müslümanlardan ilişkilerini kestiler. Hatta bu kişilere İslam'ı saptırıyorlar gözüyle bakmaktalar. Böylece tek vücut olan Müslümanlar arasında bölücülük başladı uzuvlarının her biri bambaşka fikirleri benimser oldular.
Yukarda da belirttiğimiz gibi kâfirler veya yandaşları hiç bir zaman direk olarak saldırıda bulunmazlar. Çünkü biliyorlar ki, direk olarak açık bir şekilde saldırırlarsa Müslümanlar bunu hemen fark edeceklerdir bu yüzden endirekt saldırırlar bunu da bir takım üsluplarla yaparlar. Mesela; modern Müslüman'ı bizlere şu şekilde öğretmişlerdir:
‘Modern Müslüman Kur'an'ın çağdışı kalmış olduğunu ve İslam'ın günümüzde geçerli olmadığını düşünen insan değildir. Asıl gayesi İslam'ı günün şartlarıyla değerlendirip, yobazlık ve bağnazlıktan uzak kalarak yaşamaktan başka bir şey değildir.''
Bu cümle ilk duyulduğunda veya okunduğunda ve yüzeysel bir bakışla bakıldığında yanlış bir şey görülmeyebilir. Lakin dikkatli ve aydın bir bakışla okuduğunda büyük bir yanlışlık görülür. Birbirine zıt olan iki cümle. Öncelikle İslam'ın geri kalmamış olduğunu bu çağda da yaşanması gerektiğinden bahsetsede ikinci cümlede günün şartlarına göre yaşanması gerektiğinden bahsediliyor. Yani günün şartlarına bakıldığı zaman okullara başörtüsüyle girmek yasaksa, başörtüsü takılmayabilir. Yine günün şartlarına göre herkes faiz alıyorsa, hatta ev veya iş sahibi olmak için faiz mecbur koşuluyorsa, faizi almakta bir sakınca kalmıyor. Oysa diğer taraftan Rabbimizin;
‘‘Başörtülerini yakalarına sarkıtsınlar'' (Nur 31)
"Faiz yiyenler şeytan tarafından çarpılmış kimseler gibi ayağa kalkarlar, Bu onların "alış-veriş de faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır. Kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelir-gelmez faiz yemeye son verirse geçmişte aldığı faizler kendisinden geri alınmaz. Onun işi Allah `a kalmıştır. Fakat kimler tekrar faizciliğe dönerlerse onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere Cehennemliktirler." (Bakara 275) ayetleri unutulmuş oluyor.
İşte bahsettikleri modernlik budur. Yoksa düşünüldüğü gibi İslam'ı hakkıyla yaşamanın yanı sıra teknolojiden yararlanmak değildir. Müslümanlar fikren düştükleri için bu büyük yanlışlığı göremiyor ve ‘ben içkimide içerim, dışarda açıkta gezerim ama namazımı da kılarım.', ‘kumarda oynasam, zinada yapsam en kral Müslüman'ım' diyecek duruma düşüyorlar ne yazıkki.
Demokrat Müslüman'a gelince: ‘Barış içinde bir arada yaşama ilkesi' diye adlandırılır. Herkesin istediği dini yaşadığı, kimsenin kimseye karışmadığı ve kafirle dost olunduğu bir düşünme tarzıda denilebilir. Peki bir Müslüman demokrat olabilir mi?. Bunun için öncelikle demokrasinin tarifine bakalım:
1. Çoğunluğunun yönetimi,
2. Halkın, politik gücünün kaynağı olduğu ve
3. Toplum içinde bireyler arası eşitlik ve saygı ilkesine dayanan idare şekli.
Demokrasinin tarifinden dahi, Müslümanın demokrat olmaması gerektiği aşikar ortadadır. Çünkü demokrasi batıl (İslam dışı) olan bir yönetim şeklidir. Onu alan benimseyen küfre girmiş olur. Durum bu kadar tehlikeli olmasına rağmen demokrasiyi savunan hatta ‘demokrasi olmadan hiç bir hedefe ulaşılamaz' diyen Müslümanlar mevcut. Çünkü diğer batıl kavramlar gibi demokraside bizim bir parçamızmış gibi yansıtıldı.
Ilımlı, modern veya demokrat kavramları İslam'danmış gibi gösterilmesi sonucunda Müslümanlar bu kavramları benimsediler ve her biri kendini bu kategorilerden birine koydular. Bunu kabul etmeleri yetmiyormuş gibi ‘aşırı' diye adlandırılan Müslümanlara da savaş açtılar. Böylece kafir ve yandaşları da hedeflerine kolaylıkla ulaşmış oldular.
İslam bu kavramların hiç birini kabul etmez. Yine bu anlatılanların hiç biri biz Müslümanlar için bağlamaz. Bağlamamalı. Bizi bağlayan ve ilgilendiren yanlızca Allah Subhanehu ve Teala'nın bize indirdiği fikirler ve gösterdiği yoldur. Yani İslam'ın düşüncesi ve metodudur. Bu nedenle biz bunları anlamak ve tatbik etmek için Rasulullah'ın çalışma metoduna bakarız. O İslam'ı nasıl yaşamışsa bizde aynı şekilde yaşarız.
Rasulullah'ın çalışma metoduna baktığımızda; O, İslam'ın temel akidesi olan Kelime-i Tevhidi yeryüzüne hakim kılmak için insanları bu akideye davet etmiştir. Bunu yaparken de hiç kimseye yapmacıkta bulunmamış ve taviz de vermemiştir. Ne demokrat, ne ılımlı nede modern olmuştur. Tevhidi yeryüzüne hakim kılana kadarda bu böyle devam etmiştir. İslam Devleti kurmasıyla birlikte başlayan silahlı çalışma (Cihad) da kafirlere tavizde bulunmadığı gibi onlara karşıda yumuşamamıştır. Ve kafirleri Allah'u Teala'nın emri üzerine düşman olarak kabul etmiştir. Onlara yağcılık yapmamıştır.
Bugün biz Müslümanlara düşen görev Rasulullah'ın çalıştığı gibi çalışmaktır. Eğer aşırılık İslam'ı bütünüyle yaşamaksa, bu durumda Allah'ın Rasulu Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'de aşırıydı(!) Peki, bunu söylemeye cesaret edebilirler mi? Bunu söylemeleri Rasulullah'a hakaret olacağı gibi Müslümanların tepkilerini alacaklarını çok iyi bilirler. Ama aynı hakareti Müslümanlara yapmakta çekinmezler.
Evet, İslam'da modern, demokrat ve ılımlı Müslüman yoktur. Ve İslam aşırılığı da barındırmaz. Çünkü İslam'da bu terimler yoktur ve İslam'ın akidesine taban tabana zıttır. Kim bunları bilerek ve idrak ederek İslam'ın bir parçası olduğunu söylerse ve kabul ederse küfre girmiş olur.
Kafir ve yandaşlarının tek hedefi yeryüzünde tek güç sahibi olmaktır. Güç sahibi olmak içinde en güçlü olan ideolojiyi kaldırmak durumundadırlar. En kuvvetli, sağlam olan ideolojide şüphesiz İslam'dır. İstedikleri İslam'ı tamamen kaldırmaktır ve bunun içinde bizi İslam'dan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapmaktalar. Bu terimleri çıkartmaları, İslam'dan bir parça olarak göstermeleri planlarından biridir. Bu yüzden Müslümanların bu konuda gerçekten çok uyanık olmaları gerekir.
Bugün teknoloji genişlemiş, mekan değişmiş olabilir. Ama değişmeyen bir şey var ki oda İslam'dır. Ve insan yüz yıl öncede aynıydı şimdide. Zamanın değişmesi ile mana ile cevherin değişmeyeceğini, değişenin sadece ve sadace vesile ve üslupların olduğunu ve bu açıdan da İslam'ın her zaman ve her yerde geçerliliğini koruduğuna kesin ve hiç şüphesiz iman etmemiz gerekiyor.
YAZAR: Sümeyye AVCI
Ve İslam Aşırılık tanımaz!
İslam tarihini inceleyen her fert, modern veya ılımlı Müslüman tanımlamalarıyla karşılaşması o dönem için imkânsızdır. Çünkü bu iki terim ne Rasulullah zamanında nede İslam devletinde görülmüştür. Bu tür tanımlamalar İslam devletinin kaldırılmasıyla ortaya çıkmış ve günümüzde dozu daha da artmıştır.
Tarihimizde Müslümanlar takvalarıyla, İmanlarıyla ve Rabb'lerine olan korkularıyla tanınırken bugün modern, demokrat veya ılımlı Müslüman olarak sınıflara ayrılmışlardır. Oysa üç grup insan vardır, Allah'a iman eden Müslüman, Hakkı iptal eden kafir ve içinden gerçek anlamda iman etmemiş olup, dışından Müslüman görünen münafık ki bu tip insanlarda asli itibariyle kafirdirler.
"Kimi insanlar var ki; «Allah'a ve Ahiret gününe inandık» derler, ama aslında inanmamışlardır." (Bakara 8)
Çünkü insan ya Hakkı kabul eder ya da ret eder. Ya Müslüman'dır ya da kafir. Bunun arası kesinlikle yoktur.
Kafirler direk olarak İslam'a ve Müslümanlara fikri saldırıda bulunamazlar. Birkaç olay bunun hakikatini ortaya koymuştur. Danimarka ve Hollanda da İslam'a ve Rasulullah'a açıktan dil uzatmışlar ve tüm dünya Müslümanlarından aşırı tepki görmüşlerdi. Sinsi planlar kurup, endirekt Müslümanların anlamadıkları üsluplarla kötülerler. Ve böylece tek vücut olan Müslümanları parçalayıp birbirine düşürürler. İslam beldelerindeki yöneticiler halkla her ne kadar aynı dili konuşuyor olsalar da onların anlayacağı dilden asla konuşmazlar. Halk Müslüman olduğu için anlayacağı dil elbette ki İslami kavramları açık bir şekilde ortaya koyan dildir. Yöneticiler direk batılı gibi konuşsa Müslümanlar hemen uyanır ve yöneticilerin gerçek yüzlerini tanır. İslami kavramlarla konuşsalar bu kendilerinin düşüncelerine ters düştüğünü anlarlar. Bu yüzden iki yolun ortasını bulmuşlardır. Aslını batıdan alıp üzerinde kullandıkları kavramlarda İslamî kavramlardır. Bu durumda Müslümanlar temeline bakmaksızın o kavramlara aldanarak ‘başımızdaki yöneticiler iyi Müslümanlar' diyecek konuma geldiler. Böylece bu hain yöneticilerde hedeflerinde başarılı olmuşlardır. Örneğin; demokrasi veya laiklik, bizim hiç bilmediğimiz tanımadığımız kelimeler. Bunların temeli batıdan alınmıştır. Üzerini ise ‘özgürlükle, herkesin istediği gibi yaşamasıyla' biraz süsleyerek insanlara dayatmışlardır.
Yine demokrat, ılımlı, modern terimler İslam'dan olmayıp, biz Müslümanlara aslında çok yabancı kelimelerdir. Ama öyle süslenmiştir ki, Müslümanlar bunları maalesef benimsemişlerdir.
Küfür ideolojilerine dayalı olan bütün nizamları red edip, İslam Devletini kurmak için çalışanlara aşırı derler. Bir Müslüman İslam Devletine talip değilse, sadece taklite dayalı imanı varsa ve atalarından gördüğü gibi ibadet ediyorsa muhafazakâr veya ılımlı derler. Müslüman olup batılı gibi veya günün şartlarına göre yaşayanlara ise modern derler. İşte bütün bunları hazırlayan ve bu şekilde isimlendirenler kâfirlerdir. Gayeleri Müslümanları birbirine düşürmek ki, maalesef bunu da başarmış oldular. Nasıl mı? Ilımlı veya modern Müslümanlar aşırı diye isimlendirilen mücahit ve mücahitlerden korkar ve nefret edecek konuma geldiler. İmanları taklidi bir imana dayanmayan, Allah'ın hükümlerine bağlı olan ve İslam devletini kurmak için canlarını ortaya koyan Müslümanlardan ilişkilerini kestiler. Hatta bu kişilere İslam'ı saptırıyorlar gözüyle bakmaktalar. Böylece tek vücut olan Müslümanlar arasında bölücülük başladı uzuvlarının her biri bambaşka fikirleri benimser oldular.
Yukarda da belirttiğimiz gibi kâfirler veya yandaşları hiç bir zaman direk olarak saldırıda bulunmazlar. Çünkü biliyorlar ki, direk olarak açık bir şekilde saldırırlarsa Müslümanlar bunu hemen fark edeceklerdir bu yüzden endirekt saldırırlar bunu da bir takım üsluplarla yaparlar. Mesela; modern Müslüman'ı bizlere şu şekilde öğretmişlerdir:
‘Modern Müslüman Kur'an'ın çağdışı kalmış olduğunu ve İslam'ın günümüzde geçerli olmadığını düşünen insan değildir. Asıl gayesi İslam'ı günün şartlarıyla değerlendirip, yobazlık ve bağnazlıktan uzak kalarak yaşamaktan başka bir şey değildir.''
Bu cümle ilk duyulduğunda veya okunduğunda ve yüzeysel bir bakışla bakıldığında yanlış bir şey görülmeyebilir. Lakin dikkatli ve aydın bir bakışla okuduğunda büyük bir yanlışlık görülür. Birbirine zıt olan iki cümle. Öncelikle İslam'ın geri kalmamış olduğunu bu çağda da yaşanması gerektiğinden bahsetsede ikinci cümlede günün şartlarına göre yaşanması gerektiğinden bahsediliyor. Yani günün şartlarına bakıldığı zaman okullara başörtüsüyle girmek yasaksa, başörtüsü takılmayabilir. Yine günün şartlarına göre herkes faiz alıyorsa, hatta ev veya iş sahibi olmak için faiz mecbur koşuluyorsa, faizi almakta bir sakınca kalmıyor. Oysa diğer taraftan Rabbimizin;
‘‘Başörtülerini yakalarına sarkıtsınlar'' (Nur 31)
"Faiz yiyenler şeytan tarafından çarpılmış kimseler gibi ayağa kalkarlar, Bu onların "alış-veriş de faiz gibidir" demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır. Kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelir-gelmez faiz yemeye son verirse geçmişte aldığı faizler kendisinden geri alınmaz. Onun işi Allah `a kalmıştır. Fakat kimler tekrar faizciliğe dönerlerse onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere Cehennemliktirler." (Bakara 275) ayetleri unutulmuş oluyor.
İşte bahsettikleri modernlik budur. Yoksa düşünüldüğü gibi İslam'ı hakkıyla yaşamanın yanı sıra teknolojiden yararlanmak değildir. Müslümanlar fikren düştükleri için bu büyük yanlışlığı göremiyor ve ‘ben içkimide içerim, dışarda açıkta gezerim ama namazımı da kılarım.', ‘kumarda oynasam, zinada yapsam en kral Müslüman'ım' diyecek duruma düşüyorlar ne yazıkki.
Demokrat Müslüman'a gelince: ‘Barış içinde bir arada yaşama ilkesi' diye adlandırılır. Herkesin istediği dini yaşadığı, kimsenin kimseye karışmadığı ve kafirle dost olunduğu bir düşünme tarzıda denilebilir. Peki bir Müslüman demokrat olabilir mi?. Bunun için öncelikle demokrasinin tarifine bakalım:
1. Çoğunluğunun yönetimi,
2. Halkın, politik gücünün kaynağı olduğu ve
3. Toplum içinde bireyler arası eşitlik ve saygı ilkesine dayanan idare şekli.
Demokrasinin tarifinden dahi, Müslümanın demokrat olmaması gerektiği aşikar ortadadır. Çünkü demokrasi batıl (İslam dışı) olan bir yönetim şeklidir. Onu alan benimseyen küfre girmiş olur. Durum bu kadar tehlikeli olmasına rağmen demokrasiyi savunan hatta ‘demokrasi olmadan hiç bir hedefe ulaşılamaz' diyen Müslümanlar mevcut. Çünkü diğer batıl kavramlar gibi demokraside bizim bir parçamızmış gibi yansıtıldı.
Ilımlı, modern veya demokrat kavramları İslam'danmış gibi gösterilmesi sonucunda Müslümanlar bu kavramları benimsediler ve her biri kendini bu kategorilerden birine koydular. Bunu kabul etmeleri yetmiyormuş gibi ‘aşırı' diye adlandırılan Müslümanlara da savaş açtılar. Böylece kafir ve yandaşları da hedeflerine kolaylıkla ulaşmış oldular.
İslam bu kavramların hiç birini kabul etmez. Yine bu anlatılanların hiç biri biz Müslümanlar için bağlamaz. Bağlamamalı. Bizi bağlayan ve ilgilendiren yanlızca Allah Subhanehu ve Teala'nın bize indirdiği fikirler ve gösterdiği yoldur. Yani İslam'ın düşüncesi ve metodudur. Bu nedenle biz bunları anlamak ve tatbik etmek için Rasulullah'ın çalışma metoduna bakarız. O İslam'ı nasıl yaşamışsa bizde aynı şekilde yaşarız.
Rasulullah'ın çalışma metoduna baktığımızda; O, İslam'ın temel akidesi olan Kelime-i Tevhidi yeryüzüne hakim kılmak için insanları bu akideye davet etmiştir. Bunu yaparken de hiç kimseye yapmacıkta bulunmamış ve taviz de vermemiştir. Ne demokrat, ne ılımlı nede modern olmuştur. Tevhidi yeryüzüne hakim kılana kadarda bu böyle devam etmiştir. İslam Devleti kurmasıyla birlikte başlayan silahlı çalışma (Cihad) da kafirlere tavizde bulunmadığı gibi onlara karşıda yumuşamamıştır. Ve kafirleri Allah'u Teala'nın emri üzerine düşman olarak kabul etmiştir. Onlara yağcılık yapmamıştır.
Bugün biz Müslümanlara düşen görev Rasulullah'ın çalıştığı gibi çalışmaktır. Eğer aşırılık İslam'ı bütünüyle yaşamaksa, bu durumda Allah'ın Rasulu Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'de aşırıydı(!) Peki, bunu söylemeye cesaret edebilirler mi? Bunu söylemeleri Rasulullah'a hakaret olacağı gibi Müslümanların tepkilerini alacaklarını çok iyi bilirler. Ama aynı hakareti Müslümanlara yapmakta çekinmezler.
Evet, İslam'da modern, demokrat ve ılımlı Müslüman yoktur. Ve İslam aşırılığı da barındırmaz. Çünkü İslam'da bu terimler yoktur ve İslam'ın akidesine taban tabana zıttır. Kim bunları bilerek ve idrak ederek İslam'ın bir parçası olduğunu söylerse ve kabul ederse küfre girmiş olur.
Kafir ve yandaşlarının tek hedefi yeryüzünde tek güç sahibi olmaktır. Güç sahibi olmak içinde en güçlü olan ideolojiyi kaldırmak durumundadırlar. En kuvvetli, sağlam olan ideolojide şüphesiz İslam'dır. İstedikleri İslam'ı tamamen kaldırmaktır ve bunun içinde bizi İslam'dan uzaklaştırmak için ellerinden geleni yapmaktalar. Bu terimleri çıkartmaları, İslam'dan bir parça olarak göstermeleri planlarından biridir. Bu yüzden Müslümanların bu konuda gerçekten çok uyanık olmaları gerekir.
Bugün teknoloji genişlemiş, mekan değişmiş olabilir. Ama değişmeyen bir şey var ki oda İslam'dır. Ve insan yüz yıl öncede aynıydı şimdide. Zamanın değişmesi ile mana ile cevherin değişmeyeceğini, değişenin sadece ve sadace vesile ve üslupların olduğunu ve bu açıdan da İslam'ın her zaman ve her yerde geçerliliğini koruduğuna kesin ve hiç şüphesiz iman etmemiz gerekiyor.
YAZAR: Sümeyye AVCI