E
Çevrimdışı
İslam’da Ölçü Çoğunluk Değildir
Allah (c.c) şöyle buyuruyor :
“Eğer yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve dolayısıyla onlar ancak yalan söylerler” (En’am: 116)
“Yani İnsanların çoğu, gerek inanç yapılarını, gerek hayat düzenlerini ve gerekse diğer amellerini olsun, menfaatlerine, heva-heveslerine, zanlarına ve tahminlerine göre düzenlerler. Allah’ın şeriatindeki hükümleri, sahih aklın ve selim fıtratın kabul ettiği doğruları ise hiç önemsemezler. Çünkü onların ölçü edindikleri değerler; heva-hevesleri, zanları, tahminleri ve menfaatlerine uygun olan şeylerdir.”
Allah (c.c)’ın En’am suresi 116. ayette bize bildirdiği diğer bir gerçek de şudur:
Her zaman hakka bağlı olanların sayısı az, batıl üzerinde olanların sayısı ise çok olacaktır. Bu sebeble Kur’an’ın hükümlerini gözönünde bulundurmaksızın insanların çoğunluğuna bağlı olmak, itaat etmek ve bunu ölçü edinmek insanı her zaman sapıklığa düşürür.
Öyleyse şu çok iyi bilinmeli ve idrak edilmelidir:
Bir şeyin hak olup olmadığı veya doğru olup olmadığı, o şeye bağlananların çokluğu ile ölçülmez. Çünkü islam bir demokrasi dini değil ki, çokluk nerdeyse, hak da orada olsun. Bir şeyin hak olup olmadığını öğrenmek için baş vurulacak ölçü; şeriat hükümleri (Kur’an ve Sünnet), sahih akıl (tarafsız, herhangi bir etki altında olmayan akıl) ve selim (sağlam, kusursuz.) fıtrattır. Buna göre insanların çoğu hakka karşı gelse, heva-heveslerine ve menfaatlerine hoş gelmediği için şeriate, sahih akla ve selim fıtrata bağlanmasalar bile, her ferde düşen görev; şeriatin, sahih aklın ve selim fıtratın kabul ettiği delillere tabi olmaktır.
Şu iyi bilinmelidir ki şeriat, sahih akıl ve selim fıtrat asla birbirine zıt olmazlar, çelişmezler.
Bütün insanlar hakka karşı çıkmış olsa, onu benimseyen tek bir kimse bulunmasa dahi “hak” yine haktır ve gerçek olan odur.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Eğer hak onların arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler, yer ve bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi.” (Mü’minun: 71)
“De ki: “Hak Rabbinizdendir. Öyleyse dileyen iman eder, dileyen inkar eder.”
(Kehf: 29)
Hakka tabi olan insanların az olması onların yanlış yolda olduklarını göstermez. Öyle rasuller vardır ki hiç ümmeti yoktur.
Rasulullah (s.a.v) bize şöyle haber vermiştir:
“Kıyamet gününde nebilerden bazıları beraberlerinde bir kaç kişi ile, bazı nebiler de yanlarında hiç kimse olmadığı halde gelecektir.” (Buhari ve başkaları rivayet etmiştir)
Yine Müslimde geçen bir hadiste Rasululluh (s.a.s) şöyle buyuruyor:
“Ümmetler bana gösterildi. Bir nebi gördüm ki onunlu beraber ona tabi olan bir topluluk vardı. Bir nebi gördüm ki onunla beraber bir veya iki kişi, bir nebi de gördüm ki onunla beraber hiç kimse yoktu.” (Müslim)
Nuh a.s 950 yıl tebliğ yapmasına rağmen ona çok az kimse iman etmişti. Bu yüzden tevhid ehlinin üzülmemesi gerekir. Hidayeti vermek yanlızca Allah'a aittir.
Hz. Nûh (a.s), bir çok eziyetlere tahammül etmiş, kavmini, gece-gündüz ve açık-gizli olarak Allah’a davet etmiş ve onların arasında 950 sene kalarak onlara vaaz etmiş, hikmetle ve nasihatle onları Allah’a ibadet etmeye çağırmıştır. Fakat Hz. Nûh (a.s) bu yaptıklarının karşılığında onlardan, yalanlamanın, zulmün, yüz çevirmenin ve zorbalığın bütün şekliyle karşılaştı. Zira onların kalpleri taştan daha katılaşmış ve akılları demirden daha da sertleşmişti.
Hz. Nûh (a.s) onların arasında 950 yıl tebliğ yapmasına rağmen onlardan çok azı iman etmişti. Nitekim Yüce Allah, bu durumu şöyle haber vermektedir:
“Çok az kimse onunla (yani Nuh’la) birlikte iman etmişti.” (Hûd: 40)
“Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, O, dokuzyüz elli yıl onların arasında kaldı...” (Ankebut: 14)
Kur’anı kerimin bir çok ayetinde insanların çoğunun cahil olduğu ve bu yüzden şirke düştükleri bildirilmiştir. İnsanların cahil olmaları kendileri için mazeret (kurtuluş) olacak mıdır?
Allah (c.c) şöyle buyuruyor :
“İşte! Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf: 40)
İbn Kesir yukardaki ayetin tefsirinde şöyle diyor:
"Yani; insanların çoğu cehalet sebebiyle müşriktir.” (İbn Kesir Tefsiri)
““Ne kadar istersen iste, insanların çoğu iman etmezler.” (Yusuf: 103)
“Fakat insanların çoğu bilmiyor.” (Casiye: 26)
“Fakat insanların çoğu şükretmiyor.” (Mü’min: 61)
“Fakat insanların çoğu iman etmiyor.” (Mü’min: 59)
“Buna rağmen insanların çoğu nankörlükten vazgeçmedi.” (Furkan: 50)
“Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan iman etmezler.” (Yusuf: 106)
“Onların çoğu haktan hoşnut değildir.” (Mü’minun: 70)
“Oysa onların çoğu akletmezler.” (Ankebut: 63)
“Hamd, Allah’a aittir de! Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Lokman: 25)
“Biz onları, yalnızca hak ile yarattık. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Duhan: 39)
“Onun (asıl) koruyucuları sadece korkup sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.” (Enfal: 34)
“Onlar Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü o’nun tasarrufundadır. Gökler O’nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer: 67)Bu ayetler bizlere şunları göstermektedir ki;
Gerek zamanımızda ve gerekse her zaman insanların çoğu şirk, küfür ve her türlü sapıklık üzere olmuştur ve olacaklardır. Çünkü insanların çoğunluğu; Allah (c.c)’ın şeriatini terkedip yürürlükten kaldırıp, beşer ürünü olan kanunlara ve heva-heveslerden çıkan adetlere uymaktadırlar.
Allah (c.c) Kur’an’ı Kerim’de bir çok ayetinde insanların çoğunun cahil ve bilgisiz olduklarını bilgisizlikleri yüzünden de şirke düştüklerini ve bunun kendileri için mazeret olmadığını bildirmiştir. Eğer cehalet mazeret olsa idi Kur’an’ı Kerim’de bilgisiz olduğu halde Allah’a şirk koşan kimselerden mazeretli kimseler diye bahsedilirdi. Allah (c.c) Kur’an’ı Kerim’de müşriklerden bahsederken onların bilgisiz kimseler olduğunu fakat bilgisiz olmalarının müşrik olmalarına engel olmadığını bildirmiştir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor :
“Eğer yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve dolayısıyla onlar ancak yalan söylerler” (En’am: 116)
“Yani İnsanların çoğu, gerek inanç yapılarını, gerek hayat düzenlerini ve gerekse diğer amellerini olsun, menfaatlerine, heva-heveslerine, zanlarına ve tahminlerine göre düzenlerler. Allah’ın şeriatindeki hükümleri, sahih aklın ve selim fıtratın kabul ettiği doğruları ise hiç önemsemezler. Çünkü onların ölçü edindikleri değerler; heva-hevesleri, zanları, tahminleri ve menfaatlerine uygun olan şeylerdir.”
Allah (c.c)’ın En’am suresi 116. ayette bize bildirdiği diğer bir gerçek de şudur:
Her zaman hakka bağlı olanların sayısı az, batıl üzerinde olanların sayısı ise çok olacaktır. Bu sebeble Kur’an’ın hükümlerini gözönünde bulundurmaksızın insanların çoğunluğuna bağlı olmak, itaat etmek ve bunu ölçü edinmek insanı her zaman sapıklığa düşürür.
Öyleyse şu çok iyi bilinmeli ve idrak edilmelidir:
Bir şeyin hak olup olmadığı veya doğru olup olmadığı, o şeye bağlananların çokluğu ile ölçülmez. Çünkü islam bir demokrasi dini değil ki, çokluk nerdeyse, hak da orada olsun. Bir şeyin hak olup olmadığını öğrenmek için baş vurulacak ölçü; şeriat hükümleri (Kur’an ve Sünnet), sahih akıl (tarafsız, herhangi bir etki altında olmayan akıl) ve selim (sağlam, kusursuz.) fıtrattır. Buna göre insanların çoğu hakka karşı gelse, heva-heveslerine ve menfaatlerine hoş gelmediği için şeriate, sahih akla ve selim fıtrata bağlanmasalar bile, her ferde düşen görev; şeriatin, sahih aklın ve selim fıtratın kabul ettiği delillere tabi olmaktır.
Şu iyi bilinmelidir ki şeriat, sahih akıl ve selim fıtrat asla birbirine zıt olmazlar, çelişmezler.
Bütün insanlar hakka karşı çıkmış olsa, onu benimseyen tek bir kimse bulunmasa dahi “hak” yine haktır ve gerçek olan odur.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Eğer hak onların arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler, yer ve bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi.” (Mü’minun: 71)
“De ki: “Hak Rabbinizdendir. Öyleyse dileyen iman eder, dileyen inkar eder.”
(Kehf: 29)
Hakka tabi olan insanların az olması onların yanlış yolda olduklarını göstermez. Öyle rasuller vardır ki hiç ümmeti yoktur.
Rasulullah (s.a.v) bize şöyle haber vermiştir:
“Kıyamet gününde nebilerden bazıları beraberlerinde bir kaç kişi ile, bazı nebiler de yanlarında hiç kimse olmadığı halde gelecektir.” (Buhari ve başkaları rivayet etmiştir)
Yine Müslimde geçen bir hadiste Rasululluh (s.a.s) şöyle buyuruyor:
“Ümmetler bana gösterildi. Bir nebi gördüm ki onunlu beraber ona tabi olan bir topluluk vardı. Bir nebi gördüm ki onunla beraber bir veya iki kişi, bir nebi de gördüm ki onunla beraber hiç kimse yoktu.” (Müslim)
Nuh a.s 950 yıl tebliğ yapmasına rağmen ona çok az kimse iman etmişti. Bu yüzden tevhid ehlinin üzülmemesi gerekir. Hidayeti vermek yanlızca Allah'a aittir.
Hz. Nûh (a.s), bir çok eziyetlere tahammül etmiş, kavmini, gece-gündüz ve açık-gizli olarak Allah’a davet etmiş ve onların arasında 950 sene kalarak onlara vaaz etmiş, hikmetle ve nasihatle onları Allah’a ibadet etmeye çağırmıştır. Fakat Hz. Nûh (a.s) bu yaptıklarının karşılığında onlardan, yalanlamanın, zulmün, yüz çevirmenin ve zorbalığın bütün şekliyle karşılaştı. Zira onların kalpleri taştan daha katılaşmış ve akılları demirden daha da sertleşmişti.
Hz. Nûh (a.s) onların arasında 950 yıl tebliğ yapmasına rağmen onlardan çok azı iman etmişti. Nitekim Yüce Allah, bu durumu şöyle haber vermektedir:
“Çok az kimse onunla (yani Nuh’la) birlikte iman etmişti.” (Hûd: 40)
“Andolsun ki biz Nuh'u kendi kavmine gönderdik de, O, dokuzyüz elli yıl onların arasında kaldı...” (Ankebut: 14)
Kur’anı kerimin bir çok ayetinde insanların çoğunun cahil olduğu ve bu yüzden şirke düştükleri bildirilmiştir. İnsanların cahil olmaları kendileri için mazeret (kurtuluş) olacak mıdır?
Allah (c.c) şöyle buyuruyor :
“İşte! Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf: 40)
İbn Kesir yukardaki ayetin tefsirinde şöyle diyor:
"Yani; insanların çoğu cehalet sebebiyle müşriktir.” (İbn Kesir Tefsiri)
““Ne kadar istersen iste, insanların çoğu iman etmezler.” (Yusuf: 103)
“Fakat insanların çoğu bilmiyor.” (Casiye: 26)
“Fakat insanların çoğu şükretmiyor.” (Mü’min: 61)
“Fakat insanların çoğu iman etmiyor.” (Mü’min: 59)
“Buna rağmen insanların çoğu nankörlükten vazgeçmedi.” (Furkan: 50)
“Onların çoğu Allah’a ortak koşmadan iman etmezler.” (Yusuf: 106)
“Onların çoğu haktan hoşnut değildir.” (Mü’minun: 70)
“Oysa onların çoğu akletmezler.” (Ankebut: 63)
“Hamd, Allah’a aittir de! Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Lokman: 25)
“Biz onları, yalnızca hak ile yarattık. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Duhan: 39)
“Onun (asıl) koruyucuları sadece korkup sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.” (Enfal: 34)
“Onlar Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü o’nun tasarrufundadır. Gökler O’nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer: 67)Bu ayetler bizlere şunları göstermektedir ki;
Gerek zamanımızda ve gerekse her zaman insanların çoğu şirk, küfür ve her türlü sapıklık üzere olmuştur ve olacaklardır. Çünkü insanların çoğunluğu; Allah (c.c)’ın şeriatini terkedip yürürlükten kaldırıp, beşer ürünü olan kanunlara ve heva-heveslerden çıkan adetlere uymaktadırlar.
Allah (c.c) Kur’an’ı Kerim’de bir çok ayetinde insanların çoğunun cahil ve bilgisiz olduklarını bilgisizlikleri yüzünden de şirke düştüklerini ve bunun kendileri için mazeret olmadığını bildirmiştir. Eğer cehalet mazeret olsa idi Kur’an’ı Kerim’de bilgisiz olduğu halde Allah’a şirk koşan kimselerden mazeretli kimseler diye bahsedilirdi. Allah (c.c) Kur’an’ı Kerim’de müşriklerden bahsederken onların bilgisiz kimseler olduğunu fakat bilgisiz olmalarının müşrik olmalarına engel olmadığını bildirmiştir.