Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Islâm’da Vahdet Ve Ittihâd

F Çevrimdışı

furkan

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
İran, Müslümanların Vahdetinden Söz Ederken, Neden Allah'tan Önce Esed'e İbadet Ettiğini Söyleyen Kâfir Nusayri Rejimini Destekliyor?

Suriye'den son gelen haberlere göre, üst düzey bütün devlet görevlilerinin adeta rehin alındığını ve Irak'tan Mehdî Ordusunun silahlı militanlarının ve Lübnan Dürzilerinin de Suriye'deki savaşa fiilen militan verdiklerinden söz ediliyor. Suriye Nusayri rejimi, Alevileri Ehl-i Sünnet Müslümanlarla savaşa zorlamakta ve tamamına yakınını silah altına almış durumda.


Suriye’de durum daha kötüye giderken, İran körfezde ABD ve müttefiklerine gözdağı vermek için askeri manevralarına sadece Suriye’den Nusayrileri çağırması çok önemli bir işarettir.
Suriye’den son gelen haberlere göre, üst düzey bütün devlet görevlilerinin adeta rehin alındığını ve Irak’tan Mehdî Ordusu’nun silahlı militanlarının ve Lübnan Dürzilerinin de Suriye’deki savaşa fiilen militan verdiklerinden söz ediliyor. Suriye Nusayri rejimi, Alevileri Ehl-i Sünnet Müslümanlarla savaşa zorlamakta ve tamamına yakınını silah altına almış durumda.
Suriye’de İran’ın, Hizbullah’ın ve Mehdî Ordusu’nun silahlı adamları tarafından kıyamcılar katledilirken, bizlerin bu iğrenç ve acımasız kıyımın adeta mezhep savaşına dönüştürüldüğünü görmemizi insanın havsalası kabul edemiyor.Büyük şehirler teker teker Nusayrilerin ellerinden çıkmakta. Her yüz kişiden sekseni ordudan ayrılmak istiyor. Müslümanların büyük çoğunluğu Nusayrilerin zindanlarında esir ve birçoğu da işkenceyle ve katliamla ortadan kaldırılmaktadır. Ölü sayısının elli- altmış bin civarında olduğu söyleniyor İşkence ve tehditle kâfir Nusayri rejimi lehine, halkın aleyhine ihbarcılık yapmayanların tüm aileleri ve yakınları yok ediliyor.
Hizbullah ve İran da, katliamda elleri kanlı olarak bütün İslam âlemine küfredercesine ve Allah’a ve kitabının nasslarını inkâr edercesine kırk yıldır Müslümanların kanlarını akıtan ve dünyanın en vahşi işkencelerini yapan bir çeteyi ve mezhebi; hem de kâfir bir mezhebin eli kanlı zalimlerini destekliyor.
İran’ın Müslümanların vahdetini propaganda ederek milyonlarca gencimizi ve aldanmış şöhret düşkünü kalpleri kararmış birçok yazarımızı ve medya organını dillerinden bal akan sözleriyle “takiyye” silahıyla kandırarak ve Şia Holokoust’u denebilecek bir hümanizmle bizleri aldatmaktadır.
Türkiye’de, kendilerini İran devrimini rüzgârına kapılmış bulanlar, düşünce ve ideoloji olarak, kendilerini tesadüfü olarak bir değişimin içinde bulmadılar. Aynı zamanda akidemize, sahabeye ve Kur’an’a bakışlarında ve kalplerindeki insanî duygularında dahi çok büyük bir değişim ve uzaklaşma yaşadılar. Hatta öylelerini gördük ki, Türkçe’yi bile Farsça konuşur gibi konuşmaya başladılar.
İran’ın, ABD ve İsrail karşıtı siyaseti ve diplomasisi ve askeri alanda büyük bir devrim gerçekleştirmesi, Yahudilere düşmanlık esası üzerine ideolojilerini inşa edenlerin gözünde adeta İranı ma’sum yanılmaz bir Ma’sum İmam mevkiine yerleştirdi. Türkiye’de bir zamanlar; Şia ile aramızdaki ihtilafın bütün sorumlusunun alimler olduğunu söyleyen eski Devrim propagandistleri, maalesef Suriye’de İran’ın mezhepçi ve Mehdici savaş stratejilerini nasıl açık ve inkar edilemez bir tarzda ortaya koyduğunu ve daha ne kadar kan akıtacağın göremeden dillerini evirip çevirmekteler. Ve “İran şayet böyle bir şey yapıyorsa…” diyerek, buna hala inanamadıklarını da söyleyebilmekteler ve buna ihtimal vermemekteler.
İran Devriminin bu yumuşak elleri, Türkiye’de akıllarımızı ve hevamızı okşayarak “Şia ile aramızda, ne olduğunu tarihimizde asla göremediğimiz “vahdet” denen “şaibeli” bir masalın ardından bizi sürüklediler. Şimdi yanılgılarını, kibirlerinden ve gururlarından ötürü hâlâ itirafa edemiyorlar. Diyorlar ki: “biz İran’ın Suriye’ye askeri olarak yardım ettiğini ve Suriye halkının iradesini kırmak istediğini bir türlü kabullenemiyoruz. Kabullenemiyorlar çünkü vakıa öyle ve gerçek de bu!
Colan’ı İsraile kiralayan ve bunun karşılığında Suriye’de iktidarda kalmayı garanti altına alan tağut Esed, İsrail'in de güvencesini sağlıyor ve hem de "Müslüman kardeşler"i İsraille birlikte takip ediyor ve İsrailin de desteğinde en büyük darbeyi vuruyordu.
Suriye’de “Müslüman Kardeşler”e düşmanlığını laiklik ve Arap Milliyetçiliği akidevi temeline oturtan bu kafir rejim; bugün açık bir şekilde Irakı ABD’nin ve İsrail’in de desteğiyle ele geçiren Şiilerin desteğini görmekte ve bu toprakların Şiîliğin elinden çıkmaması savaşı vermektedir. Nusayrilerle Dürzîlerle akide olarak İsna Aşeriyye’den ve Şia’dan çok farklılıklar arzetmesine rağmen bugün Beşşar’ın yanında yer alıyorlar.
Nusayriler, Kırkı yıla yakındır Müslümanların kardeşliğinden söz eden İran’dan muazzam yardım görmektedir. Bugün İran Savunma Bakanı Ali Fehîdî’nin Türkiye hakkında Suriye’nin içişlerine karışmaktan elini çekmezse, iki ülke arasındaki ilişkilerin hiç bir zaman düzelmeyeceğini ilan edebilmiştir.
İran Allah’a ve tarihe karşı meydan okurcasına, Suriye Müslümanlarının kanlarını akatılmasına ortak olmaktadır. Buradan bütün İranlı vicdan sahibi âlimlere sesleniyorum: "Bu politikanız bir gün mutlaka kırılacak ve bunun bedelini çok ağır olarak ödeyeceksiniz, tarih ve Müslümanlar sizi affetmeyecektir. Suriye’de Müslümanların canları ve ırzları Kafir Nusayri rejiminin katilleri ve yırtıcı hayvanlardan daha vahşileşmiş olan zalim “Şebbiha”larının iğrenç zorbalığına maruz kalırken, sizin kadınlarınız evlerinde ve alimleriniz Hüseyniyelerde Beşşar tağutunun zaferi için dua edemezler!"
Ümmet, İran’ın kırk yıla yakındır izlediği politikaları iyi izlemektedir. İslam alemine ABD ve İsrail “yem”ini kullanarak milyonlarca gençliğimizi aldatmasının en tehlikeli ve en aydınlık dönemecine doğru gittiğimizi söyleyebiliriz. Zira Lübnan’da, Irak’ta ve Afganistan’da olanlarda İran’ın “teşeyyü felsefesi”nin ve Beklenen Mehdî ideolojisinin bölgede nasıl tehlikeli bir silahlanma yarışına dönüştüğü görmeyen kalmamıştır.
Bütün Şiilerin sabrı tükenmekte ve en kısa zamanda Mehdî’nin de geleceğine imandan hareketle, kendileri dışındaki bütün Müslümanları da dalaletle ve küfrde gören bir hükümle bizleri mahkum etmekteler ve Suriye’de dâhil bütün dünyada, kökeni Sünnet Ehli olan ülkeleri ciddi bir şekilde tehdit eder bir siyaset izlemektedir.
İsrail’in Suriye rejiminin yıkılmasında ne kadar huzursuz olduğunu görmeyen bir göz sahibi ve akıl sahibi olduğunu tahmin edemiyorum: İran’ın ise, aynı düzlemde Nusayri devletinin yanında olmasını anlamak ve bu çarpık denklemi çözmek birilerinin gözünde çok zor görünmektedir. Bir tarafta Müslümanları kırk yıldır ateş ve demirle yöneten bir rejim, diğer tarafta da birbirlerine düşman oldukları halde, Nusayri Baas rejimi üzerine titreyen iki devlet İran ve İsrail!
Bu bilinçli denklemi çözebilecek miyiz? İsraili coğrafyadan silecek ve Nusayrileri bizden daha çok kendilerine kardeş gören bir devlet, neden bugüne kadar Colan’ın kurtarılması için Suriye rejimine silah ve asker vermedi? Irak şimdi bir Şii devlet. Şii bir ordusu olacak ve bu ordu Mehdi devletinin Ordusu olacak. Nasrullah’ın son açıklamaları ne kadar Müslümanların kardeşi olduğunu ortaya koymuştur. Kendisi bile Batının "terör listesi"ndeyken, Bin Ladin’e ve Taliban’a bizim dilimizce “kafir” demek yerine, Batılıların dilinde “kafir “ demek olan “terörist” nitelemesinde bulunuyor. Taliban Müslümanları en az Hizbullah kadar vatan savunmasında hak sahibi iken, Şiilik mantığı hâlâ bize karşı kafirlerin hoşnutluğunu kazanmak ve onların gözünde teberri bizden etmek için mücadele veriyor.
Nasrullah hangi hakla, Müslümanları ABD ve İsraili memnun edercesine terörist ilan ediyor? Bu Allah’ın ve Müslümanların nazarında büyük bir hiyanet ve büyük bir dalalettir. Acaba kendilerini; -herşeyi gördükleri halde- körler mesabesine indirenler bu gerçeği ne zaman görecekler ve tarihin gözlerimizin önüne serdiği sayfasını okuyabilecekler ve sahih bir bakışla ve hükümle değerlendirebilecekler midir?
İran ve Irak güçlendikçe, Batı'yla, Rusya’yla ve Çin ile ilişkileri daha da gelişecek. Bölgede tam tahakküm sahibi olduklarında ve Nükleer gücünü deklare ettirdikten sonra, Şia ile Müslümanların düşmanları arasında çok ciddi bir problem kalmayacaktır.
Suriye’de İran’ın ve Şia’nın verdiği kavga; Allah’ın kitabı ve Onun dinini yücelmesi için verilen bir kavga değildir. İran, Nusayrilerin yanında durmakla Suriye’yi daha da İsrailin ve ABD’in ağzının içine itmektedir. Suriye’de İran ve Irak’ın ve de Hizbullah’ın bütün müdahalelerine rağmen bir devrimi gerçekleşecek ve çok büyük bir kan deryası olacak. Devrime dünya ülkeleri müdahale etmezler ve İran’ın doğrudan bir savaşın içine girmezse, Nusayrileri destekleyenlerin çok büyük kayıplar vereceğini şimdiden söylemek mümkündür. Zira şu anda Suriye’de bütün Aleviler ve Nusayriler silahlı olarak Suriye ordusunda kardeşlerine silah sıkmayanların yerine geçerek Müslümanlara karşı savaşmaktadır.
İran, geleceğini Müslümanların geleceğiyle aynı kader çizgisinde sürdürmek istiyorsa, Suriye’den elini çekmeli ve Suriye halkının yanında yer almalı. Gittikçe bir yanardağa dönüşen Suriye kıyamcılarının öfkeleri İranı da Hizbullahı da olmaları gerektikleri yere oturtacaktır. İran Müslümanların gördüklerini ve hissettiklerin görmek ve bunu iyiyi değerlendirmek zorundadır.
Bunu görmemekle, dünya Düzenini yok saymakla ABD’nin ve AB’nin gelecekte nasıl bir tavır alacağını da görmeyecektir. Zira Suriye de diğer Arap ülkeleri gibi, dünya sorunlarının bir parçasıdır. Ve Suriye sadece Türkiye’nin ilgisinden dolayı bu tehlikeli dönemce gelmemiştir. İran’ın izlediği politika Suriye’deki kıyamcıları "tekfir" esası üzerine bina edildiği için, gelecekte karşısına çıkacak sorunları umursamadan hareket etmektedir.
İran ve Şiilik taassubu ve Ehl-i Sünnetle hesaplaşma yangını İranı içten içten yakmakta ve bölgeyi gelecekte büyük bir felakete sürükleyecektir.(Duamız böyle birşeyin olmamasıdır) Çünkü Irak’taki Müslümanlar Saddam’da gördükleri zulmün ardından ABD’nin ve Şiî Irak devletinin zulmüne ve katliamına maruz kalmışlardır. Irak’ta yaşananlar ve Müslümanlara yönelik zulümler kimsenin hafızasından silinmeyecektir. Velev ki Türkiye’nin korkak ve benliği kirlenmiş kalem sahipleri bunu görmeseler bile.
Suriye’deki zulmün yanında olanlar, asıl Allah’ın düşmanları ve İslam’a sırt dönen hainlerdir. Ümmetin artık bunu görmesi gerekiyor. Daha önce de yazmıştım, bugün yine yazıyorum: Suriye’deki muhalefeti İslamcıları da dahil ABD ve İsrail uşağı görenlere soruyorum; peki bugüne kadar Suriye’deki işkenceler, namuslara tecavüzler ve katliamların karşısında ne yapmıştınız? Sizin İslamınız nasıl bir İslamdı ki yıllarca hapishanlerdeki tasfiyeleri ve zalimane işkenceleri görmediniz? Bu hangi İslamdır ki İran ve ideolojiniz söz konusu olunca, kafir Nusayrilerin yanında yer almanıza müsaade ediyor?
"Colan Tepeleri"ni kendi güvenlikleri için İsrail’e satan kimdi? Haydi İran buyursun, Suriye’nin Colan’ını İsrailin elinden kurtarsın! Suriye ve İran nerdeyse kırk yıldır neden bunun için bir tek adım atmadılar? Kırk yıldır Suriye toprağı olan Colan için bir tek kurşun atmamış Nusayri rejimi ve Tahran mı Suriye’yi batılıların işgalinden kurtaracak? İran Suriye’yi mi düşünüyor, yoksa mezhebi çıkarlarını mı buradan da anlaşılmıyor mu?
03.01.2012 Çarşamba Mehmet Emin Akın
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İran, Müslümanların Vahdetinden Söz Ederken, Neden Allah'tan Önce Esed'e İbadet Ettiğini Söyleyen Kâfir Nusayri Rejimini Destekliyor?

Suriye'den son gelen haberlere göre, üst düzey bütün devlet görevlilerinin adeta rehin alındığını ve Irak'tan Mehdî Ordusunun silahlı militanlarının ve Lübnan Dürzilerinin de Suriye'deki savaşa fiilen militan verdiklerinden söz ediliyor. Suriye Nusayri rejimi, Alevileri Ehl-i Sünnet Müslümanlarla savaşa zorlamakta ve tamamına yakınını silah altına almış durumda.


Suriye’de durum daha kötüye giderken, İran körfezde ABD ve müttefiklerine gözdağı vermek için askeri manevralarına sadece Suriye’den Nusayrileri çağırması çok önemli bir işarettir.
Suriye’den son gelen haberlere göre, üst düzey bütün devlet görevlilerinin adeta rehin alındığını ve Irak’tan Mehdî Ordusu’nun silahlı militanlarının ve Lübnan Dürzilerinin de Suriye’deki savaşa fiilen militan verdiklerinden söz ediliyor. Suriye Nusayri rejimi, Alevileri Ehl-i Sünnet Müslümanlarla savaşa zorlamakta ve tamamına yakınını silah altına almış durumda.
Suriye’de İran’ın, Hizbullah’ın ve Mehdî Ordusu’nun silahlı adamları tarafından kıyamcılar katledilirken, bizlerin bu iğrenç ve acımasız kıyımın adeta mezhep savaşına dönüştürüldüğünü görmemizi insanın havsalası kabul edemiyor.Büyük şehirler teker teker Nusayrilerin ellerinden çıkmakta. Her yüz kişiden sekseni ordudan ayrılmak istiyor. Müslümanların büyük çoğunluğu Nusayrilerin zindanlarında esir ve birçoğu da işkenceyle ve katliamla ortadan kaldırılmaktadır. Ölü sayısının elli- altmış bin civarında olduğu söyleniyor İşkence ve tehditle kâfir Nusayri rejimi lehine, halkın aleyhine ihbarcılık yapmayanların tüm aileleri ve yakınları yok ediliyor.
Hizbullah ve İran da, katliamda elleri kanlı olarak bütün İslam âlemine küfredercesine ve Allah’a ve kitabının nasslarını inkâr edercesine kırk yıldır Müslümanların kanlarını akıtan ve dünyanın en vahşi işkencelerini yapan bir çeteyi ve mezhebi; hem de kâfir bir mezhebin eli kanlı zalimlerini destekliyor.
İran’ın Müslümanların vahdetini propaganda ederek milyonlarca gencimizi ve aldanmış şöhret düşkünü kalpleri kararmış birçok yazarımızı ve medya organını dillerinden bal akan sözleriyle “takiyye” silahıyla kandırarak ve Şia Holokoust’u denebilecek bir hümanizmle bizleri aldatmaktadır.
Türkiye’de, kendilerini İran devrimini rüzgârına kapılmış bulanlar, düşünce ve ideoloji olarak, kendilerini tesadüfü olarak bir değişimin içinde bulmadılar. Aynı zamanda akidemize, sahabeye ve Kur’an’a bakışlarında ve kalplerindeki insanî duygularında dahi çok büyük bir değişim ve uzaklaşma yaşadılar. Hatta öylelerini gördük ki, Türkçe’yi bile Farsça konuşur gibi konuşmaya başladılar.
İran’ın, ABD ve İsrail karşıtı siyaseti ve diplomasisi ve askeri alanda büyük bir devrim gerçekleştirmesi, Yahudilere düşmanlık esası üzerine ideolojilerini inşa edenlerin gözünde adeta İranı ma’sum yanılmaz bir Ma’sum İmam mevkiine yerleştirdi. Türkiye’de bir zamanlar; Şia ile aramızdaki ihtilafın bütün sorumlusunun alimler olduğunu söyleyen eski Devrim propagandistleri, maalesef Suriye’de İran’ın mezhepçi ve Mehdici savaş stratejilerini nasıl açık ve inkar edilemez bir tarzda ortaya koyduğunu ve daha ne kadar kan akıtacağın göremeden dillerini evirip çevirmekteler. Ve “İran şayet böyle bir şey yapıyorsa…” diyerek, buna hala inanamadıklarını da söyleyebilmekteler ve buna ihtimal vermemekteler.
İran Devriminin bu yumuşak elleri, Türkiye’de akıllarımızı ve hevamızı okşayarak “Şia ile aramızda, ne olduğunu tarihimizde asla göremediğimiz “vahdet” denen “şaibeli” bir masalın ardından bizi sürüklediler. Şimdi yanılgılarını, kibirlerinden ve gururlarından ötürü hâlâ itirafa edemiyorlar. Diyorlar ki: “biz İran’ın Suriye’ye askeri olarak yardım ettiğini ve Suriye halkının iradesini kırmak istediğini bir türlü kabullenemiyoruz. Kabullenemiyorlar çünkü vakıa öyle ve gerçek de bu!
Colan’ı İsraile kiralayan ve bunun karşılığında Suriye’de iktidarda kalmayı garanti altına alan tağut Esed, İsrail'in de güvencesini sağlıyor ve hem de "Müslüman kardeşler"i İsraille birlikte takip ediyor ve İsrailin de desteğinde en büyük darbeyi vuruyordu.
Suriye’de “Müslüman Kardeşler”e düşmanlığını laiklik ve Arap Milliyetçiliği akidevi temeline oturtan bu kafir rejim; bugün açık bir şekilde Irakı ABD’nin ve İsrail’in de desteğiyle ele geçiren Şiilerin desteğini görmekte ve bu toprakların Şiîliğin elinden çıkmaması savaşı vermektedir. Nusayrilerle Dürzîlerle akide olarak İsna Aşeriyye’den ve Şia’dan çok farklılıklar arzetmesine rağmen bugün Beşşar’ın yanında yer alıyorlar.
Nusayriler, Kırkı yıla yakındır Müslümanların kardeşliğinden söz eden İran’dan muazzam yardım görmektedir. Bugün İran Savunma Bakanı Ali Fehîdî’nin Türkiye hakkında Suriye’nin içişlerine karışmaktan elini çekmezse, iki ülke arasındaki ilişkilerin hiç bir zaman düzelmeyeceğini ilan edebilmiştir.
İran Allah’a ve tarihe karşı meydan okurcasına, Suriye Müslümanlarının kanlarını akatılmasına ortak olmaktadır. Buradan bütün İranlı vicdan sahibi âlimlere sesleniyorum: "Bu politikanız bir gün mutlaka kırılacak ve bunun bedelini çok ağır olarak ödeyeceksiniz, tarih ve Müslümanlar sizi affetmeyecektir. Suriye’de Müslümanların canları ve ırzları Kafir Nusayri rejiminin katilleri ve yırtıcı hayvanlardan daha vahşileşmiş olan zalim “Şebbiha”larının iğrenç zorbalığına maruz kalırken, sizin kadınlarınız evlerinde ve alimleriniz Hüseyniyelerde Beşşar tağutunun zaferi için dua edemezler!"
Ümmet, İran’ın kırk yıla yakındır izlediği politikaları iyi izlemektedir. İslam alemine ABD ve İsrail “yem”ini kullanarak milyonlarca gençliğimizi aldatmasının en tehlikeli ve en aydınlık dönemecine doğru gittiğimizi söyleyebiliriz. Zira Lübnan’da, Irak’ta ve Afganistan’da olanlarda İran’ın “teşeyyü felsefesi”nin ve Beklenen Mehdî ideolojisinin bölgede nasıl tehlikeli bir silahlanma yarışına dönüştüğü görmeyen kalmamıştır.
Bütün Şiilerin sabrı tükenmekte ve en kısa zamanda Mehdî’nin de geleceğine imandan hareketle, kendileri dışındaki bütün Müslümanları da dalaletle ve küfrde gören bir hükümle bizleri mahkum etmekteler ve Suriye’de dâhil bütün dünyada, kökeni Sünnet Ehli olan ülkeleri ciddi bir şekilde tehdit eder bir siyaset izlemektedir.
İsrail’in Suriye rejiminin yıkılmasında ne kadar huzursuz olduğunu görmeyen bir göz sahibi ve akıl sahibi olduğunu tahmin edemiyorum: İran’ın ise, aynı düzlemde Nusayri devletinin yanında olmasını anlamak ve bu çarpık denklemi çözmek birilerinin gözünde çok zor görünmektedir. Bir tarafta Müslümanları kırk yıldır ateş ve demirle yöneten bir rejim, diğer tarafta da birbirlerine düşman oldukları halde, Nusayri Baas rejimi üzerine titreyen iki devlet İran ve İsrail!
Bu bilinçli denklemi çözebilecek miyiz? İsraili coğrafyadan silecek ve Nusayrileri bizden daha çok kendilerine kardeş gören bir devlet, neden bugüne kadar Colan’ın kurtarılması için Suriye rejimine silah ve asker vermedi? Irak şimdi bir Şii devlet. Şii bir ordusu olacak ve bu ordu Mehdi devletinin Ordusu olacak. Nasrullah’ın son açıklamaları ne kadar Müslümanların kardeşi olduğunu ortaya koymuştur. Kendisi bile Batının "terör listesi"ndeyken, Bin Ladin’e ve Taliban’a bizim dilimizce “kafir” demek yerine, Batılıların dilinde “kafir “ demek olan “terörist” nitelemesinde bulunuyor. Taliban Müslümanları en az Hizbullah kadar vatan savunmasında hak sahibi iken, Şiilik mantığı hâlâ bize karşı kafirlerin hoşnutluğunu kazanmak ve onların gözünde teberri bizden etmek için mücadele veriyor.
Nasrullah hangi hakla, Müslümanları ABD ve İsraili memnun edercesine terörist ilan ediyor? Bu Allah’ın ve Müslümanların nazarında büyük bir hiyanet ve büyük bir dalalettir. Acaba kendilerini; -herşeyi gördükleri halde- körler mesabesine indirenler bu gerçeği ne zaman görecekler ve tarihin gözlerimizin önüne serdiği sayfasını okuyabilecekler ve sahih bir bakışla ve hükümle değerlendirebilecekler midir?
İran ve Irak güçlendikçe, Batı'yla, Rusya’yla ve Çin ile ilişkileri daha da gelişecek. Bölgede tam tahakküm sahibi olduklarında ve Nükleer gücünü deklare ettirdikten sonra, Şia ile Müslümanların düşmanları arasında çok ciddi bir problem kalmayacaktır.
Suriye’de İran’ın ve Şia’nın verdiği kavga; Allah’ın kitabı ve Onun dinini yücelmesi için verilen bir kavga değildir. İran, Nusayrilerin yanında durmakla Suriye’yi daha da İsrailin ve ABD’in ağzının içine itmektedir. Suriye’de İran ve Irak’ın ve de Hizbullah’ın bütün müdahalelerine rağmen bir devrimi gerçekleşecek ve çok büyük bir kan deryası olacak. Devrime dünya ülkeleri müdahale etmezler ve İran’ın doğrudan bir savaşın içine girmezse, Nusayrileri destekleyenlerin çok büyük kayıplar vereceğini şimdiden söylemek mümkündür. Zira şu anda Suriye’de bütün Aleviler ve Nusayriler silahlı olarak Suriye ordusunda kardeşlerine silah sıkmayanların yerine geçerek Müslümanlara karşı savaşmaktadır.
İran, geleceğini Müslümanların geleceğiyle aynı kader çizgisinde sürdürmek istiyorsa, Suriye’den elini çekmeli ve Suriye halkının yanında yer almalı. Gittikçe bir yanardağa dönüşen Suriye kıyamcılarının öfkeleri İranı da Hizbullahı da olmaları gerektikleri yere oturtacaktır. İran Müslümanların gördüklerini ve hissettiklerin görmek ve bunu iyiyi değerlendirmek zorundadır.
Bunu görmemekle, dünya Düzenini yok saymakla ABD’nin ve AB’nin gelecekte nasıl bir tavır alacağını da görmeyecektir. Zira Suriye de diğer Arap ülkeleri gibi, dünya sorunlarının bir parçasıdır. Ve Suriye sadece Türkiye’nin ilgisinden dolayı bu tehlikeli dönemce gelmemiştir. İran’ın izlediği politika Suriye’deki kıyamcıları "tekfir" esası üzerine bina edildiği için, gelecekte karşısına çıkacak sorunları umursamadan hareket etmektedir.
İran ve Şiilik taassubu ve Ehl-i Sünnetle hesaplaşma yangını İranı içten içten yakmakta ve bölgeyi gelecekte büyük bir felakete sürükleyecektir.(Duamız böyle birşeyin olmamasıdır) Çünkü Irak’taki Müslümanlar Saddam’da gördükleri zulmün ardından ABD’nin ve Şiî Irak devletinin zulmüne ve katliamına maruz kalmışlardır. Irak’ta yaşananlar ve Müslümanlara yönelik zulümler kimsenin hafızasından silinmeyecektir. Velev ki Türkiye’nin korkak ve benliği kirlenmiş kalem sahipleri bunu görmeseler bile.
Suriye’deki zulmün yanında olanlar, asıl Allah’ın düşmanları ve İslam’a sırt dönen hainlerdir. Ümmetin artık bunu görmesi gerekiyor. Daha önce de yazmıştım, bugün yine yazıyorum: Suriye’deki muhalefeti İslamcıları da dahil ABD ve İsrail uşağı görenlere soruyorum; peki bugüne kadar Suriye’deki işkenceler, namuslara tecavüzler ve katliamların karşısında ne yapmıştınız? Sizin İslamınız nasıl bir İslamdı ki yıllarca hapishanlerdeki tasfiyeleri ve zalimane işkenceleri görmediniz? Bu hangi İslamdır ki İran ve ideolojiniz söz konusu olunca, kafir Nusayrilerin yanında yer almanıza müsaade ediyor?
"Colan Tepeleri"ni kendi güvenlikleri için İsrail’e satan kimdi? Haydi İran buyursun, Suriye’nin Colan’ını İsrailin elinden kurtarsın! Suriye ve İran nerdeyse kırk yıldır neden bunun için bir tek adım atmadılar? Kırk yıldır Suriye toprağı olan Colan için bir tek kurşun atmamış Nusayri rejimi ve Tahran mı Suriye’yi batılıların işgalinden kurtaracak? İran Suriye’yi mi düşünüyor, yoksa mezhebi çıkarlarını mı buradan da anlaşılmıyor mu?
03.01.2012 Çarşamba Mehmet Emin Akın

Bir de Türkiye'de Şii-Sünni vahdetini savunanların birçoğu nedense kevserizehra nickli üye gibi şialardır.

Madem şiiler bu kadar vahdetçi, yaklaşık 20 milyon sünni müslümanın yaşadığı İran'da neden sünnilerin vali veya general olmalarına bile izin verilmiyor?

Yoksa bu ''vahdet'' söylemleri de mi takiyye ?
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Nusret Cephesi: "Şam'daki Patlamaları Biz Yapmadık"

Şam’daki Patlamalar hakkında Beyan

Allah'’a hamd onun güzide elçisi Muhammed (SAS)’e salat ve tüm inananalara selam olsun.

Geçtiğimiz günlerde Şam’da meydana gelen çifte patlamalarla alakalı açıklamamızdır.

Şam’da 10 05 2012 tarihinde istihbarat binalarını hedef alan saldırıları Cephetun Nusra’nın yaptığı ya da üstlendiği yönünde televizyonlarda, ana akım medyasında ve birçok internet haber kaynağında iddialar çıkmıştır. Bizler Nusret Cephesi medya kolu olarak bu saldırılarla alakalı herhangi bir açıklama ya da üstlenme yapmadığımızı, saldırıları bizim birliklerimizin yaptığına dair medya da çıkan sahte görüntüleri de reddettiğimizi açıkça ilan ederiz.
Saldırılardan sonra alakamız olmayan bu konu hakkında herhangi bir açıklama yapma gereği hissetmedik. Ancak konunun medyada tartışılıp suçlamalarında Cephe’yi hedef aldığını görünce konu hakkında birkaç meseleye de dikkat çekecek bir tekzib yayınlamayı uygun bulduk.


1-Nusret Cephesi’nin enformasyon merkezi Minaretul Beyda(Beyaz Minare) isimli medya merkezimizdir ve sadece bu medya kolunun yayınları Nusret Cephesi’nin resmi görüşüdür. Bize ait herhangi bir askeri ya da sivil yetkiliden patlamaların üstlenildiğine dair en ufak bir açıklama ya da ima yapılmamıştır.

2- Saldırıları üstlendiğimize dair yapılan sahte açıklama bildirisinin numarası 4 olarak belirtilmiştir. Oysa Nusret Cephesi olaydan önce 7 numaralı bildirisini yayınlamıştır. buradaki çelişkiye kamuoyunun dikkatini çekeriz.

3-Saldırıları üstlendiğimize dair yayınlanan düzmece açıklama üslubu bizim daha önce yaptığımız ve kullanıyor olduğumuz açıklama metoduna uymamaktadır. Ayrıca olayı üstlendiğimize dair yapılan sahte ses kaydı hareketimizin lideri Ebu Muhammed El Cevlani’nin sesi değildir.

4-Beyaz Minare enformasyon kolumuz bize ait açıklamaları video yayını şeklinde duyurmaktadır.

5-Minaretul Beyda operasyonlara dair açıklamalarını operasyonun amacı, tarzı, hedefi, nasıl düzenlendiği gibi konulara dair ayrıntılı bilgiler vererek yayınlamaktadır.

Son olarak saldırılarıüstlendiğimize dair yapılan iddialar ve açıklamalar ne üslub olarak ne de içerik olarak bizi temsil etmemekte ve metodumuzla da uyuşmamaktadır. Nusret Cephesi saldırılarla alakası olduğuna dair ya da olayla alakalı bilgi veren hiçbir açıklama yayınlamamıştır.

Allah işleri sonuca ulaştırandır ancak insanların çoğu bunu anlamazlar.
Şam Halkının Kurtuluşu İçin Nusret Cephesi, Enformasyon Bölümü

cihadhaber

kevserizehra sen Suriye'deki İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimi ve ALLAH düşmanı Beşşar Esed kafiri tarafından Suriye'li muhalifleri karalamak amacıyla düzenlenen patlamaları bile mazlum ve müslüman Suriye'lilerin üzerine atacak kadar alçalmışsın!...

Sözde bir İslam devleti olan İran Şia cumhuriyeti İslam düşmanı Baas rejimine karşı ayaklanan müslümanlara destek vermek yerine neden İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine ve Beşşar Esed kafirine destek veriyor ?
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İRAN’IN SAFEVİ FARİSİ HAYALLERİ VE UMMU’L KURÂ[1] NAZARİYESİ


Bu nazariye “İran’ın Dış Siyasetini” belirleyen en temel nazariyedir. Bu nazariyenin savunucuları İran’ı islam dünyasının Halifesi görmekte tarihi ve coğrafik konumunu ileri sürerek her ülkede etkili bir kuvvet olmasını istemektedir.






بسم الله الرحمن الرحيم

İslam dünyası; uzun vadeli iki hain planın tehdidini yaşıyor. Biri Siyonistlerin kurmak istediği “Büyük Yahudi Devleti” diğeri de; onlardan geri kalmayan vicdansız eli kanlı fitneci Şiilerin, İslam dünyasında ve özellikle Ortadoğu’da kurmak istedikleri “büyük Şia devleti”

İslam ümmeti, bu iki acımasız kuvvetin kıskacındadır. Söz konusu iki kuvvet hedefe giden yolda her şeyi mubah gören yayılmacı, acımasız, sinsi, necis bir siyaset izlemektedir. Bu iki kuvvetin özellikle İslami kimlikli! Olanı “Sapık ve münafık Şii yüzü” İslam coğrafyasında korkunç hayaller beslemektedir. Bu hayalin gerçekleşmesi içinde utanmaz münafık yüzünü açıktan ortaya koymaktan çekinmemekte, Suriye ve Irak düzleminde kan dökmekte, İslam ülkelerinde fitneler çıkarmaktadır.

Bu çalışmada İran’ın ırka dayalı Safevi Farisi Şii merkezli hayallerine ve bu hayallerin pınarı konumundaki Ummu’l Kurâ nazariyesine değinmeye çalışacağız. Bu çalışma, İran’ın hayallerini, hedeflerini, kendi içindeki tartışmalarını, en kötüsü de iğrenç sinsi yüzünü göz önüne serecektir.

İran’ın iki siyasi bakışı bulunur. Biri Safevi bakışı, diğeri de Şii bakışı. Safevi Şiası; milliyetçi ve Şii kaynaklı mezhebi bakış açısını temsil eder. İran’ın dini ve siyasi kurmayları; bu iki çizgiyi muhafaza eder.

Tahran’ın siyasi ve dini kurmayları; bu yoldan uzak bir yol izlemez. Arapları ve acemleri kendi siyasi emellerine mahkûm etmek Şiileştirmek mücadelesi taşırlar.

İran yayılmacı ve fitneci dış siyasetini kimden almıştır? Neden böyle bir nazariyeye önem vermektedir? İran, niçin kendi sınırlarını korumak ve güçlenmek yerine Şii devrimini her ülkeye ihraç etmeye çalışmaktadır? İran’ın uzun vadede hedefi nedir?

Suriye direnişine karşı takındığı batıl ve necis siyasetle münafık yüzünü deşifre eden Mürşidi’l Âlâ! Hamâney iğrenç hayallerini Lârîcânî’nin nazariyesinden almaktadır.

Mürşidi’l Âlâ! Hamâney bir gün Lârîcânî’den, İran’ın müstakbel haritasını çıkartmasını talep eder, el-Ricani de bunun üzerine meşhur nazariyesini yazar. Şimdi bu nazariyenin mimarından bahsedeceğim. Lütfen bu kişiyi iyi okuyalım, tanıyalım, hedefini ve İran’da estirdiği rüzgâra bakalım.

Kendisini ve İran’ın dış siyasetine şekil veren nazariyesini tanıtacağım kişi; Muhammed Cevad Lârîcânî’dir.

Lârîcânî; Mürşidi’l Âlâ! Hamâney’in siyasi ve diplomatik müsteşarı, yanı sıra Fizik uzmanı, Bilim araştırmaları merkezinin de başkanıdır. Humeyni döneminde Dış işleri bakanı yardımcılığı yapan Lârîcânî, ABD’de Fizik alanında çalışma yaptığı için Liberal bir ABD hayranıdır.

Lârîcânî, ABD’yle siyasi-diplomatik ilişki kurma düşüncesini savunduğu için daha önceden görevden alınmıştı. Yanı sıra İran Üniversitelerinde verdiği konferanslarda gizli tutması gereken “Ummu’l Kurâ” nazariyesini ifşa etmekten dolayı 18 ay hapis yattı. Bu nazariye İran’ın komşu ülkelere ve islam ülkelerine yönelik sakladığı gizli bir ajandaydı. Ajandanın ifşası Lârîcânî’yi zor duruma düşürdü. Zira bu nazariye Arap ülkelerinde İslam ülkelerinde Şii İran Devletinin müstakbel hedefini ortaya konuyordu. İfşa sonrası büyük tartışmalar oldu, İran’ın gerçek kirli yüzü zuhur etti.

Bugün Bahreyn’in Sitre köyünde mukim Ayetullah İsa Kasım’ın liderliğinde idare edilen “Bahreyn ayaklanması” Şii hedefi olan necis bir direnişti. Ayetullah İsa Kasım direktifleri direk Kum’dan almakta ve Ummu’l Kura nazariyesini uygulamaktadır. Keza Irak, Lübnan, Suriye’de bu nazariye uygulamaya konulmuştur.

Liberal, Şii, Safevi düşüncesi taşıyan Lârîcânî’; İran’da en kültürlü birikimli siyasi diplomat olarak tanınıyor. Lârîcânî’nin Arap ve İslam dünyasında bilinen “Ulusal Strateji hakkında makaleler/mukaddimeler” adlı bir kitabı var, Lârîcânî kitabında; İran’ın Kum şehrini “Ummu’l Kurâ/şehirlerin merkezi/anası” konumuna erdirmek niyeti taşıdığı bilinmektedir. Bu nazariyesinin ismi de “Ummu’l Kurâ” nazariyesidir.

Lârîcânî “Ummu’l Kurâ” nazariyesini 3 kısımda tartışır. 1-Şii İran Devletini İslam Dünyasının merkezi etmek, yani Ummu’l Kurâ’ya çevirmek. 2-Şii İran Devletinin güvenliğini korumak. 3-Şii İran Devletinin büyümesini sağlamak.

Bizim üzerinde durduğumuz ve tehlike arz eden 1.nazariyedir. Bu nazariyenin temel gayesi; Ortadoğu’da Safevi Farsi Şii esaslı güçlü bir İran Devleti kurmak, Mürşidi âlâ! denilen Hamâney’in velâyeti fakihliğinde İslam dünyasını ve Ortadoğu’yu içine alan “Büyük bir Şii Devleti” tesis etmek, Tüm İslam Dünyasını “Şii bir Emire’l müminin!” etrafında toplamak böylece tek merkezden idare etmektir.

Bu nazariye Tahran’ı islam dünyasının başkenti, Hamâney’i Halife, Ehl-i Sünnet mensuplarını da Şiileştirecek kobay görmekte, bu nazariye kapsamlı ve uzun vadede ortaya konulan bir plandır.

Bu nazariye “İran’ın Dış Siyasetini” belirleyen en temel nazariyedir. Bu nazariyenin savunucuları İran’ı islam dünyasının Halifesi görmekte tarihi ve coğrafik konumunu ileri sürerek her ülkede etkili bir kuvvet olmasını istemektedir.

Bu nazariyenin sahipleri;“İran olmazsa İslam olmayacaktır” fikrini savunmakta, her ülkede İrancı lobilerin olması gerektiğini ateşli bir tarzda savunmakta, Dünyaya İslam’ı takdim ettiklerine inanmaktadır.

Bu nazariye Safevi Farisi milliyetçiliğini yüceltiyor, kutsal bir kimlik olarak değerlendiriyor. Türkiye’de, Arap ülkelerinde ve Körfez devletlerinde büyük fitneler oluşturuyor, acemlere ve araplara nefret duymakta, arapları islamın önünde engel görmekte, uluslar arası düzlemde soğuk savaş vermektedir.

Bu nazariyenin büyük savunucuları aralarında :“Biz dünyaya kutsal bir mesaj taşıyoruz bu kutsal mesajın ilki “Şii İran İslam Cumhuriyeti! Diğeri de Ummu’l Kurâ düşüncesi, bu uğurda maddi harcamalar gerekiyorsa hedefe giden yolda asla mühim değildir. Bu teklif İslam için yapılmaktadır. Başarımız İslam’ın başarısı olacaktır, o halde yapacağımız masrafları neden gündem edelim? Bu yüzden İslam Dünyasını yönetmek için Ulusal Güvenliğimizi koruyarak bu adımı atmamız vaciptir.” görüşünü tartışıyor.

İşte bu Nazariyenin babası Lârîcânî’dir. Aslında Lârîcânî, çok tehlikeli bir adamdır, adı sürekli Dışişleri Bakanlığı için geçmektedir. Bu nazariye “Şii Devletinin sınırını genişletmeyi, her coğrafyada İran’a hizmet eden bir Şii lobi oluşturmayı, Safevi farsi Şii merkezli İran devletini dünyada en güçlü devlet etmeyi amaçlıyor.

Lârîcânî, Osmanlının bölünmesi esnasında Ortadoğu ülkelerinin taksimatını mantıklı görmüyor. Her ülkede akıllıca bir sınır çizilmediğine inanıyor. Örneğin Irak-Suriye-Lübnan-Bahreyn düzleminde Şii Nüfusun yoğun olduğunu, buralarda Şianın güçlenmesini amaçlıyor. Bunun dışında kalan ülkelerde Şiileştirme eğilimlerine ağırlık verilmesini mezhepler arası yakınlaşma komiteleri kurulmasını, Şii-Sünni kardeşliğinin ileri sürülmesini öngörüyor. İşte bu siyaset İran’ın fitne ateşini yakmasına sebep olmaktadır.

Yakılan bu ateşe karşı mücadele eden Ehl-i Sünnet mensupları, İran İslam Cumhuriyetine! Karşı mücadele eden emperyalist Sünniler ve selefiler yahut Suud Kralının desteklediği “Vahhabiler” olarak tanıtılıyor. Bu iftirayı da yüzleri kızarmadan atmaktadır(lar).

Ehl-i Sünnetin, Suriye’de veya diğer islam coğrafyasında akidesini savunma hakkı yok mudur? Ayetullahların ve Mollaların ülkesi Şii İran, coğrafyamızda kan dökerek “Şiileştirme çabaları” ortaya koyarsa yapılanlar meşru mu oluyor?

Suriye’de dökülen kanlar, kirletilen namuslar, tecavüze uğrayan kızlar, tarumar olan evler ve mallar kimin eliyle yapılmaktadır? Bu katliamlara yeşil ışığı kim yaktı? Kim masum kadınların ve çocukların kanlarının helal olduğuna dair fetva verdi.

İşte bu sayılan her şey; Lârîcânî ve Hamâney denen lanetli -güya masum kişinin- emriyle gerçekleşmiştir. Yeryüzünde Hamâney’e muhalif her fert ve devlet küfür içindedir, kanı helaldir, zira masum imamın doğru görüşünün dışına çıkmış, vacibi terk etmiştir.

Bugün bu nazariye sahibinin bakışına göre; Hamâney’in Suriye’de izlediği necis siyaset masumdur, onun kanları akıtan, namusları çiğneyen katliamları meşrulaştıran bakışı, müstakbelde kurulacak “Büyük Şii Devletinin” kurulması için caizdir. İşte bu Safevi Farisi Şii eksenli siyaseti görmek her müslümanın üzerine vaciptir.

“Ummu’l Kurâ nazariyesi” aslında katliamlara ve batıl akidenin yayılmasına sebep olan batıl bir nazariyedir. Bu nazariye, Şii İran Devletinin gerçek yüzünü tanıtan, en büyük resmi gerçek bir belgedir. Bu belgenin İran atmosferinde büyük savunucuları bulunmaktadır.

Tabi İran içinde; bu nazariyenin karşısında olan sadece İran sınırlarının korunup beynelmilel hudutları aşmamayı, yayılmamayı, uluslar arası fitnelere ve kavgalara düşmemeyi, sadece “Şia akidesine davet etme” gayesi taşıyan siyasiler ve düşünürlerde bulunmaktadır.

Bu düşünce mensupları, İran Devrimini güçlendirmeyi, iç siyasette birliği, ekonomik ve siyasi kalkınmayı hedefliyor. Bunlar daha çok İran merkezli düşünen daha güçlü bir İran oluşturmak hayali taşıyan kimselerdir. Tabi pek çok kimsede bu düşünceyi doğrulamaktadır. Ancak bu siyasiler şu aşamada manipüle edilmişlerdir.

O halde şu an ki Şii İran Devletine hâkim olan siyasi düşünce, Safevi Farisi Şii merkezli yayılmacı bir düşüncedir.

İran, bu nazariye çerçevesinde islam ülkelerinde -ilk aşamada- 10 yıl aralıklarla toplam 50 yıllık bir proje tasarlıyor. Bu hedef yolunda; İslam dünyasında ihtilaflar oluşturup, emniyeti, istikrarı bozup sonra da kendi lehine körükleyerek adım adıyor.

Bu uğurda Ehl-i Sünnet mensuplarının beynini bulandırıp şüpheler ekiyor, sağlam bir akide izlemelerine mani oluyor, ayrıca kendisine bağlı mensupları emperyalist söylemlere karşıymış gibi tanıtıp Siyonist düşüncenin ve devletin hasımı olarak gösteriyor. Bu yol haritasıyla kitle kazanıyor.

Ayrıca maddi yardımlarla, sosyal yardımlaşmalarla, genel İslami taleplerle, bidat kandil ve kutlu doğumlarla mazlum halkı batıl Şii akidesine davet ediyor.

Ülkemizde Şii âlimlerin kitaplarını değil, tanınmış yerli âlimlerin eserlerini okutarak ilerliyor. Bunu da geçmişte yaptığı hatalara düşmemek için yapıyor. En çok kitleyi; maddi ve radikal söylevle elde ediyor. Radikalizmi büyümede en büyük besin olarak görüyor. Kandırılmış mazlumlarda radikalizmi haklı görüyor. Oysaki akidede, amelde, usulde hiçbir ilim almayan bu mazlum mensuplar, maddi imkânlara boyun eğiyor ilme değer vermiyor, İran’ın gerçek yüzünü ve yöneten kişileri hakikatte tanımıyor. Şia; Ülkemizde çeşitli görevler ve amaçlar altında çalışıyor.

Bu nazariyenin Türkiye ayağı çeşitli derneklerle idare ediliyor. Bu derneklerin mensupları asla İran hakkında olumsuz bir şey söylemiyor, Nasrullah’ı ve Hizbullat’ı kutsuyor. Hatta mazlum Suriye halkının direnişini emperyalistlerin ve batının oyunu görüyor, kirli haberlerle ümmetin birliğini baltalıyor, muhalifleri ABD’ci olmakla suçluyor. Ancak büyük çoğunluğu ise hiçbir şey bilmiyor maddi geleceğini ve cemaatsel çıkarını düşünüyor.

Bu nazariye ehli; islam ülkelerinin Sünni bölgelerinde sonradan dönmüş kandırılmış Şiileşmiş kişileri safına çekerek, onlara antiemperyalist konuşmayı emrediyor, ashaba sövüyor, onların dinden çıktığını iddia ediyor, Filistin edebiyatına ve direnişine ağırlık vermelerini istiyor. Bu süreç olumlu gelişip büyüyünce de, Sünni âlimlerin eserlerini ve siyasi çıkışlarını örnek göstererek, savunarak safına çektiği fertlere ve cemaate şia akidesini yavaş yavaş aşılıyor. Bugün bu yolla; on binlerce kandırılmış müslüman topluluklar vardır.

Örneğin Ayetullah İsa Kasım liderliğindeki Bahreyn ayaklanması, Hizbullah’ın ve İran’ın Beşşar el-Esed’e siyasi ve askeri destek vermesi, Nuri el-Maliki önderliğindeki Irak Yönetiminin Sünni katliamları, Yemen’de Husilerin ayaklanması, Türkiye’de saadet partisine sızan Şiileşmiş Türklerin siyasi çıkartması Lârîcânî’nin çizdiği haritanın yansımasıdır. Bu faaliyetlerin tümü Lârîcânî’nin “Ummu’l Kurâ” nazariyesine hizmet etmektedir.

Hülasa İran; İslam dünyasına iki yüzle çıkıyor, Şiileştirme planlarını gizliyor, “Ummu’l Kurâ” nazariyesiyle İslam dünyasını Kum’a taşımak istiyor, her ülkede Şii lobisi oluşturuyor, bu lobiler Şii çıkarlarına hizmet ediyor, Hamâney bu uğurda müslüman kanının akıtılmasına cevaz veriyor.

Müslümanlar olarak uyanık olalım. Suriye’de bu lanetli akide mensupları, nasıl kan akıtıyorsa, yarın da Türkiye’de torunlarınızın kanlarını akıtmaya kadirdir. Suriye’de acele ederek saklı ve kirli yüzlerini deşifre ettiler. 30 yıldır Filistin edebiyatı yapan takiyyeci Şiiler artık tanınmalıdır. Bugün hamd olsun dün savunanların yavaş yavaş gerçek yüzlerini gördüklerinde lanet okuduklarını gördüm. Bu gelişme düşmanı tanıma açısından çok önemli bir adımdır. Bugün İran devletini ve Hizbullat’ı desteklemek islam dininin dışına çıkmaktır. Salât ve selam Resulüne olsun.


Ubeydullah Arslan
İslamabad İslamic University
21 Mart 2012 Çarşamba


[1]Siyasi ve dini açıdan şehirlerin merkezi/anası…
 
F Çevrimdışı

furkan

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Humeyni'nin Kur'an hakkındaki görüşü


Humeyni'nin bu sözü apaçık küfürdür ve İslam'ın tümünü inkardır...
Suriyeli büyük alim Üstad Said Havva'nın hacmi küçük fakat değeri oldukça büyük eseri "Humeynicilik"i bölümler halinde yayınlıyor.
Türkiyeli okuyucuya ulaşmaması için adeta sansürlenen eserinde Üstad Said Havva, Humeynicilik'in iç yüzünü açık ve net bir şekilde ortaya koyuyor.
Önceki bölüm: Şia'nın aykırı inançları ve Humeyni'nin onları benimsemesi
Kur'an-ı Kerim'in Tahrif Edildiğini Söylemeleri
Dinin mutlaka bilinmesi gereken hükümlerinden biri de, Kur'an'ın Allah Subhânehu tarafından korunmuş olduğudur. Kur'an'dan önceki semavi kitapların korunması, kendilerine indirilen insanlara bırakılmış ve bu nedenle tahrife uğramıştır. Kur'an ise korunmuştur. Allah Teâlâ, Tevrat hakkında şöyle buyurur: "Gerçekten Tevrat'ı içinde hidayet ve nur bulunduğu halde indirdik. Allah'a teslim olmuş peygamberler yahudilerin arasında onunla hükmederlerdi. Yine Allah'ın kitabını korumakla görevlendirilmiş olmaları itibariyle alimler ve fakihler de onunla hükmederlerdi. Bunlar onun üzerine şahittiler."(1) Bu ayet, Tevrat'ın korunmasının kendilerine indirilen insanlara bırakıldığının delilidir. Kur'an-ı Kerim ise Allah tarafından korunmaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Şüphesiz zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve onun koruyucuları da elbette biziz."(2) Sahabe döneminden günümüze tüm ümmet mütevatir kıraatleriyle bu Kur'an üzerinde birleşmiştir.
Oniki İmam Şiası'na gelince, geçmişte ve günümüzde yaşayan aşırıları Kur'an'ın tahrif edilmiş ve değiştirilmiş olduğunda, mevcut Kur'an'da eksiklikler ve fazlalıklar bulunduğunda görüş birliğine sahiptir. Müelliflerinin ve muhaddislerinin en büyüğü ve en çok güvendikleri "El-Kâfi" kitabının yazarı El-Kuleyni, muhaddislerinin sonuncusu "Mir'âtu'l-Uqûl" kitabının ve "Bihâru'l-Envâr" kitabının yazarı Muhammed Bâkır El-Meclisi bunlardandır. El-Kuleyni, Kur'an'ın tahrif edildiği inancını destekleyen birçok rivayet zikretmiştir. Bu rivayetlerden biri de Cafer b. Muhammed Es-Sâdık'a dayandırdığı rivayettir ve orada şöyle der: "Bizim yanımızda Fatıma aleyhisselam'ın mushafı vardır. Onlar Fatıma Mushafı'nın ne olduğu nereden bilsinler?.. O, sizin bu Kur'anınızın üç mislidir ve Allah'a yemin olsun ki, onda sizin bu Kur'anınızdan tek bir harf dahi yoktur."(3) Oniki İmam Şiası alimlerinin hicri dördüncü asırdaki üstadı Eş-Şeyh El-Müfid, Kur'an-ı Kerim'de eksiklik ve ziyade olduğu inancını Oniki İmam Şiası'nın önde gelen kelamcılarından ve fıkıh alimlerinden büyük bir gruba dayandırır.(4)
Şia muhaddislerinin sonuncusu Muhammed Bâkır El-Meclisi şöyle der:
"Rivayetlerin birçoğu Kur'an'ın eksik olduğunu ve değiştirildiğini açıkça göstermektedir ve anlam yönüyle mütevatirdir. Bu rivayetlerin tamamının reddedilmesi, rivayetlerin tamamının güvenilirliğinin iptal edilmesini gerektirir. Bilakis kanımca bu bâbdaki rivayetler, imamlık konusundaki rivayetlerden daha az değildir."(5)
Oniki İmam Şiası'na göre imamlık nass ve tayin ile sabittir ve inkârının küfür olduğunda icmâ vardır.
Şia'nın ılımlı imamlarından bazıları bu görüşü yok sayıp mezhepten çıkarmaya çalıştılarsa da, birçok Şia alimi onlara karşı çıkmış, bu görüşlerinin değersiz olduğunu ve takiye amaçlı söylendiğini öne sürmüştür. Kur'an'ın eksik olduğu görüşünü benimsemeyen ılımlı Şii alimlerine karşı çıkanların başında, Humeyni'nin kendisine övgüler yağdırdığı(6) Nuri Et-Tabersi gelmektedir. Nuri Et-Tabersi, hicri onüçüncü yüzyılın sonlarında "Faslu'l-Hitâb fi İsbâti Tahrifi Kitâbi Rabbi'l-Erbâb" (Rablerin Rabbi'nin Kitabı'nın Tahrif Edildiğinin İspatında Son Söz) isimli kalın bir kitap yazmıştır. Kur'an'ın tahrif edildiğine ve eksik olduğuna, bugün Müslümanların elinde bulunan Kur'an'a güvenilemeyeceğine dair güvenilir Şii kitaplarında yer alan rivayetlerden ikibini aşkın rivayeti bu kitabında toplamıştır. Tabersi ayrıca Es-Seyyid El-Muhaddis Nimetullah El-Cezairi'nin "El-Envâr" isimli kitabında söylediği şu sözü nakleder: "Mezhebimizin alimleri Kur'an'ın sözlerinde, maddesinde ve i'rabında tahrif yapıldığına açıkça işaret eden çokça ve hatta mütevatir rivayetlerin sahih olduğu ve tasdik edilmesi gerektiği konusunda birleşmiştir."(7)
Bütün bunların hepsi katışıksız küfürdür. Çünkü dinin mutlaka bilinmesi gereken hükümlerini inkar etmektir. Kitabı tahrif edilmişse, değiştirilmişse veya eksik ise İslam'ın ne özelliği kalır?!
Humeyni'nin bu gibi küfürlere karşı çıkmasını ve Allah Subhânehu'nun Kitabı'nı bu iddialardan tenzih etmesini beklerdik. Kur'an'ın eksik olduğunu söyleyenlere lanet etmesini, onların küfre düştüklerini ve dinden çıktıklarını açıkça söylemesini beklerdik. Fakat o bütün bu aykırı inançları "Keşfu'l-Esrâr" isimli kitabında yeniden dile getirerek teyit etti ve şöyle dedi: "Onlar için (Sahabe-i Kiram'ı kastediyor), bu ayetleri Kur'an'dan çıkarmak kolay olmuştur. Aynı şekilde semavi Kitabı tahrif etmek ve Kur'an'ı dünya ehlinin gözünden tamamen uzaklaştırmak onlar için kolay olmuştur. Müslümanların Yahudilere ve Hıristiyanlara yönelttikleri tahrif suçlaması, şüphesiz sahabe üzerine sabittir."(8)
Humeyni'nin bu sözü apaçık küfürdür ve İslam'ın tümünü inkardır. Birçok mucizeler içeren bu mucize Kur'an'a dil uzatmaya da cür'et edilirse İslam'ın hangi senedinin değeri kalır ve sonrasında İslam'ın hangi senedi kalır?
Dipnotlar:
(1) 5/el-Mâide/44
(2) 5/el-Hıcr/9
(3) El-Kâfi: 1/239-241. Tahran baskısı. Kitâbu'l-Hucce. Bâb: Zikru's-Sahifeti ve'l-Cifri ve'l-Câmiati ve Mushafi Fatıma.
(4) Bkz: Evâilu'l-Makâlât fi'l-Mezhebi ve'l-Muhtârât
(5) Mir'âtu'l-Uqûl: sf: 253 ve Tahran baskısı: 12/525
(6) El-Hukumetu'l-İslamiyye; sf: 66
(7) Faslu'l-Hitâb: 30/238, 329
(8) Keşfu'l-Esrâr: sf 114 Farsça. Bkz: Suretâni Mutedâddetâni; Ebu'l-Hasen En-Nedvi, sf. 94, Amman baskısı.
 
E Çevrimdışı

enfal_musab

Üye
İslam-TR Üyesi
hani belki izleyeneniz olmuştur cübbeli ahmet hoca teke tek e çıkmıştı orda imam humeyni kitapları ile ilgili konuşma olmuştu murat bardakçı hayır hocam ben okudum böyle birşey yazmıyor cübbeli ise yok var var demişti okuyanmı bilir duyanmı size bırakıyorum

şimdi düşünün amerika irana girmiş iranın tüm nükleer tesisilerini vurmuş 1 milyon şii öldürmüş harap etmiş ıraktan daha beter olmuş bu size ne kazandıracak ALLAH a kasem ederimki amerika iranı vurunca ben şiileri vurdum demez müslüm diye geçer kaynaklara 1300 yıllık ateşe bir odunda biz atalım sanki çözecekmişiz gibi
 
F Çevrimdışı

furkan

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
hani belki izleyeneniz olmuştur cübbeli ahmet hoca teke tek e çıkmıştı orda imam humeyni kitapları ile ilgili konuşma olmuştu murat bardakçı hayır hocam ben okudum böyle birşey yazmıyor cübbeli ise yok var var demişti okuyanmı bilir duyanmı size bırakıyorum

şimdi düşünün amerika irana girmiş iranın tüm nükleer tesisilerini vurmuş 1 milyon şii öldürmüş harap etmiş ıraktan daha beter olmuş bu size ne kazandıracak ALLAH a kasem ederimki amerika iranı vurunca ben şiileri vurdum demez müslüm diye geçer kaynaklara 1300 yıllık ateşe bir odunda biz atalım sanki çözecekmişiz gibi
yaw sen şeytan humeyniyi temizemi çikariyon ğit oku humumetil islamiye kitabini oku şeytan humeynin kitabi
 
F Çevrimdışı

furkan

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
hayırdır cevap yok araştir ama allah için yap sana tavsiyem
 
E Çevrimdışı

enfal_musab

Üye
İslam-TR Üyesi
niye cevap yazayımki ben cevap yazdıkca sende bişeyler yazacaksın hadi soruyorum peki nereye kadar sürecek
 
F Çevrimdışı

furkan

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
ben sana araştir diyorum hameyni kimdir humeyni kimdir nasallah kim sana tavsiyem cevap yazmını istemiyorum ama allah rizasi için
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
enfal-musab kardeş,

Amerika, Irak'a ve Afganistan'a girdiğinde İran, Amerika ile işbirliği yapmadı mı?

Irak'ta ABD askerleri ve ABD ve İran destekli şii teröristler tarafından katledilen binlerce insan müslüman değiller miydi ?

İran'ın kendilerine karşı ABD ile işbirliği yaptığı sünni Taliban mücahidleri müslüman değiller mi?

İran neden Afganistan'da Taliban'a karşı ABD'yi ve ABD kuklası Karzai'yi destekledi ve destekliyor?

ABD İran'a girecekmiş? Senelerdir girecek deniyor zaten... nedense bi türlü girmiyor?

Sen İran'da yaşayan sünni müslümanların İran Şia cumhuriyeti tarafından nasıl eziyet ve baskı gördüklerini biliyor musun?
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
"Sünni'leri durdurmalıyız"


İranlı din adamı Ayetullah Danişmendi İran'da Sünni'lerin nüfusunun ve eğitim seviyesinin artmasının Şii'lere büyük tehlike arzettiğini iddia ederek 3'den fazla çocuk yapan Sünni'lere sosyal güvence verilmemesi ve çocukların vatandaşlıktan çıkarılmasını talep etti.

266_4.jpg


İranlı din adamı Ayetullah Danişmendi İran'da Sünni'lerin nüfusunun ve eğitim seviyesinin artmasının Şii'lere büyük tehlike arzettiğini iddia ederek 3'den fazla çocuk yapan Sünni'lere sosyal güvence verilmemesi ve çocukların vatandaşlıktan çıkarılmasını talep etti. Sünnilerin okuyup mühendis, doktor olduklarını nüfuslarının da ciddi oranda arttığını belirten Danişmendi "çocuk yapmalarını yasaklamalıyız" dedi. Danişmendi devrimin ilk yıllarında Sünni'lerin nüfusunun bu denli fazla olmadığını belirtti. "Böyle giderse parlamentoda çoğunluğu ele geçirecekler" dedi. Danişmendi videoda da görüleceği gibi Sünni değerlere yaptığı hakaretleriyle tanınıyor.

Bilindiği gibi İran'da Sünni'lerin hakim, yargıç, vali olmaları yasak. Sünni halk içinden askeri makamlarda yükselmek mümkün değil. 20 milyon Sünni'nin yaşadığı İran'da Sünni nüfusun Humeyni'nin devletin resmi mezhebini Şii'lik olarak ilan etmesinden bu yana olağanüstü baskı ve hakaretlere maruz kaldığı haber veriliyor.

İlgili Video:



Press Medya
 
S Çevrimdışı

satışın karı

Üyeliği İptal Edildi
Banned
tv lerle halk ne hale getirildi hala daha türkiyede müslümanlar tv nin getirileri ile bu aşağalık insanlara sevgi besliyor
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Hamaney'den sahabeye hakaret

İran lideri Ali Hamaney de öğrencisi Ahmedinejad gibi cennetle müjdelenen sahabelere hakaret etti.

hamaneyden-sahabeye-hakaret-3323.jpg


06 Haziran 2010 Pazar 18:21

Humeyni’nin 21. ölüm yıldönümü münasebetiyle Cuma günü yapılan anma toplantısında konuşan İran lideri Ali Hamaney, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in tertemiz ashabına bir kez daha cüretkar bir şekilde dil uzatarak dünyadaki bir milyar Sünni müslümanın duygu ve hassasiyetlerini yaraladı.

Hamaney de daha önce Ahmedinejad'ın yaptığı gibi konuşmasında reformcu muhalifleri Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'e benzeterek, her ikisinin de sıratı-ı müstakimden ve Peygamber Efendimiz'in yolundan ayrıldığını iddia etti.

Hamaney, reformcu liderler Musevi ve Kerrubi'ye işaret ederek onların da Humeyni’nin ortaya koyduğu yöntemden saptıklarını söyledi.

Ahmedinejad gibi Hameney'in de Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in cennetle müjdelediği iki güzide sahabeye hakareti Sünniler arasında büyük tepkiye yol açarken, başta Vakit gazetesi ve sitesi olmak üzere Türkiye'de Ahmedinejad'ın ve Hamaney'in propagandasını yapan gazete ve sitelerin Hz. Talha ve Hz. Zubeyr'e yapılan hakaret karşısında ne yapacağı merakla bekleniyor.

Haber Merkezi / NEBEONLINE

Hamaney'den sahabeye hakaret haberi
 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
İran dini lideri Takiyyeci Hamaney ve İran rejiminin perde arkasındaki yüzü




İran'lı şii Ayetullah!, birçok İran'lının, Hz. Ömer'e olan nefretinin sebebini açıklıyor.

 
Y Çevrimdışı

Yavuz_Selim

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Kardeşim Şuan Suriye'de müslümanlar, İslam düşmanı bir rejime karşı ayaklanmışlar; ''Şeriat istiyoruz , Hilafet istiyoruz , İslam'dan başka çözüm yoktur!'' diye haykırıyorlar.


Sözde bir İslam devleti olan İran Şia Cumhuriyeti ne yapıyor?

İran, Suriye'deki İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine karşı ayaklanan müslümanlara destek vermek yerine İslam düşmanı Nusayri-Baas rejimine ve ALLAH düşmanı Beşşar Esed kafirine destek vererek müslümanlara ihanet ediyor.

Yani İran Suriye'ye Şeriatın gelmesi için çalışmak bir yana kendi mezhepsel ve ulusal çıkarlarını düşünerek İslam düşmanı bir rejimi korumaya çalışıyor.

Ayrıca sahabelere söven , Hz. Aişe annemize hakaret eden ve zina iftirası atan rafizilerle ben vahdet filan da yapmak istemem.

Zaten bizi ''kafir'' olarak gören insanlarla neyin vahdetini yapabiliriz ki?

Sünni müslümanlar olarak kendi içimizde vahdet , birlik olmalıyız.
 
E Çevrimdışı

ebu islam

Üye
İslam-TR Üyesi
TEMEL İSLAM AKİDESİ ÜZERİNDE BİRLİK OLMADIKÇA ASLA BİRLİK OLMAYCAKTIR.BUNU YAPMAK İÇİN EN AZ BİR İKİ NESLİ AKİDE ÜZERİNE EGİTMEK VE BUNU FIKIH ETMESİNİ SAĞLAMAK GEREKİR.YOKSA ROMANTİK LAFLARLA ANCAK SLOGAN ATARIZ.ŞUAN YAPILDIGI GİBİ....................
 
Üst Ana Sayfa Alt