H
Çevrimdışı
İslamdaki insan haklarına tüm dünya muhtaçtır
--------------------------------------------------------------------------------
İnsanın haklarını, en adaletli biçimde yine insanı yaratan yüceler yücesi Allah (c.c.) ortaya koyabilir.
Bir kan pıhtısından yaradan, şekil ve biçim veren, dokuz ay sonunda dünyaya getirten yüce Allah (c.c.), yarattığı mükemmel kuluna, akıl, irade düşünce gibi nimetler vererek süslemiş ve yüceltmiştir. Ancak, akıl, irade ve düşüncelerini en doğru en adil en insancıl biçimde kullanamayan insanoğlu, kendi eliyle kendini alçaltmış aşağıların en aşağısına düşürmüştür.
Hümanist zihniyetle insanoğlunu sınıflandırmak, alt tabaka üst tabaka, zengin fakir, güzel, çirkin, mevki sahibi, hizmetçi köle diye değerlendirmek, tıpkı cahiliye devirlerinde olduğu gibi 21. yüzyılda devam etmekte, insanın insana yaptığı en büyük hareket olarak kabul edilmektedir.
Oysa Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle bildirmektedir: "Ey insanlar, gerçekten Biz sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler şeklinde kıldır. Allah katında sizin en üstün olanınız takvaca en ileri olanınızdır…"(1)
İnançsızlık, Allah (c.c.) ve Rasûlü (s.a.s.)'ne düşmanlık, İslam dinine yüz çevirmek, üstünlüğü değil alçaklığı, zilleti, adaletsizliği ve düşmanlığı getirmektedir. Dolayısıyla zulüm, gözyaşı ve kan tüm dünyayı çepe çevre kuşatmıştır. İnsana insan olduğu için değer vermek imanla alakalı olarak kalpte bitmektedir. İmanın girmediği, rahmet ve merhametin bulunmadığı kalp, insan halkından bahsetse de bir yere kadar bahsedebilir, bir zaman sonra yetersiz kalır. O yüzden, İslam'da insan hakları otomatikman devreye girmektedir.
İslam'da insan hakları denildiğinde, bilinmesi gereken beş ana nokta vardır. Din emniyetinin sağlanması, can, akıl, mal ve nesil emniyetinin sağlanmasıdır.
Bu beş emniyet sağlandığı takdirde, insan haklarını ihlal diye bir şey asla söz konusu olamaz. İnsanın inanç hürriyeti olması, istediği dini seçip, seçtiği dinin kanunlarına göre yaşaması en doğal hakkıdır. İnsan hakları denildiği zaman akla din özgürlüğü gelir. Herhangi bir ideolojiyi, insanlara zoraki bir yaşam tarzı olarak benimsetilmeye çalışmak, insanın insana yaptığı en büyük zulümdür. Din özgürlüğünün ortadan kaldırılmasıyla birlikte, Allah (c.c.)'a olan ahde vefayı da ortadan kaldırır. Allah (c.c.)'ı devre dışı bırakmak dinselleştirilmiş beşeri ideolojileri, mecburi bir yaşam tarzı haline getirmekle birlikte, insanın hakkına yapılan büyük zulümdür. Din emniyetini ortadan kaldırır. Emniyeti sağlanamayan bir dinin kanun ve hükümleri, caydırıcı azaları hiçbir işe yaramaz, çünkü devre dışı bırakılmıştır.
Tüm insanların haklarını hukukunu özgürlüğünü sağlayacak mazlumları mazlum olmaktan, zalimi de zalim olmaktan kurtaracak yegâne din İslam'dır. İnsan hakları çığırtkanlıkları yapanlar kabul etmedikleri İslam dininin ortaya koyduğu adaleti ve hükümleri, beşeri hukukla asla sağlayamazlar. Dil, din, ırk, kavim, renk ayrımı yapmaksızın insani haklara sahip çıkmak, İslam dinini kurallarındandır. İslam'a ve müslümanlara karşı savaş açmadıkları yani harbi olmadıkları sürece bu kural bakidir.
İkinci önemli emniyet, can emniyetidir. İslam'da en büyük adalet, insan hakkı canın emniyetinin sağlanmasıdır. Yaratılan her canlının en doğal en güzel hakkıdır yaşamak. Kıyamet günü insanlar arasındaki ilk hesaplaşma suçsuz yere akıtılan hesabıdır…
Abdullah İbn Ömer (r.a.) rivayetiyle önderimiz Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Kıyamet günü insanlar arasında verilen ilk hüküm, kan davaları hakkıdır."(2)
İlahi hükümleri beğenmeyen ve savaş açan çağın müstekbirleri, özellikle müslümanlara daha sonra tüm insanlığa karşı savaş açmış bulunmaktadırlar. Genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden kan döken, canını, malını, evladını, namusunu alan zalimler yeryüzünde fitneyi yayarak hak, adalet diye bir şey bırakmamışlardır. İslami hükümlerin getirdiği had cezaları, insanları suç işlemekten caydırıcıdır. Öldürmek ve diriltmek, Allah (c.c.)'a ait iken, insanın insan kanı dökmesi, ancak zalim olmasını sağlar, yeryüzüne halife olmakla emrolunan insan, yaratılış gayesinin dışına çıktığında aşırı zalim, çok günahkar vasfını kazanır. Önce kendi nefsine zulmeden sonra da diğer insanlara zulmeden Fir’avunlaşmış insanlardan, hak adalet beklenemez.
Bera b. Azib (r.a.) ın rivayetiyle önderimiz Rasûlullah (s.a.s.) buyuruyor: "Şüphesiz dünyanın yok olması Allah katında, haksız yere bir mü'min öldürmekten daha ehvendir."(3)
Allah (c.c.)'a, Rasûlü (s.a.s.)'ne ve İslam'a karşı çıkışları, yeryüzünde iktidara ve maddiyata sahip olma hırsı, kin, gözyaşı, işkence kan ve can alma arzusunu artırmaktadır. Zulme uğrayan beldeler, fakir ve bir de müslümansa batının gözünde zerre değeri yoktur. Zulüm inananların üzerine kara bir bulut gibi çökmüştür. Küçücük masum bebekleri dahi katletmekten zevk alan aşağılık batı zihniyeti, zulme karşı koymaya çalışan müslümanları terörist ilan etmektedir. Yeryüzünde milyarı aşan İslam Âlemî, Allah (c.c.) yolunda cihad şuuruna ermeli ve sahip çıkmalıdır ki, mazlumları zulümden, insanlığı dinsizlikten kurtarabilsin. Allahın lutfu olan iman gücünü bedenî güçle birleştirerek Allah yolunda kullanmak tüm insanlığa adaleti, hak hukuku, barışı getirecek asr-ı saadet günlerini canlandıracaktır. Çağın müstekbirleri işgal ettikleri İslam topraklarında, hâkimiyeti kayıtsız şartsız kendilerine has kılmakla en büyük zulmü gerçekleştirmişlerdir. Öte tarafta, can, mal rahatlık derdine düşmüş müslüman, tüm yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya ve yalnız Allah (c.c.)'ın dini, hükümleri hâkim oluncaya kadar, Allah yolunda, Allah (c.c.) düşmanlarına karşı cihad etmekle emrolunduklarını unutmuş olarak yaşamaktadırlar. Bu gaflet, Fir’avunları daha çok Fir’avun, Hâmân'ı daha çok Hâmân, Kârun'u daha çok Kârun haline getirmiştir. Bu acı gerçeğin bir an evvel son bulması için bir yürek, bir bilek olması topluca helak olmamamız için zarurettir.
Bir diğer emniyet mal emniyetidir. İnsanın çalışıp kazandığını inancı doğrultusunda harcaması en doğal hakkıdır. Güçlü olanın, güçsüz olanın malını haksız yere gasp etmesi haksızlıktır ve asırlar öncesi cahiliyeden gelen ahlâksızlıktır. Allah (c.c.) yeryüzünü ve içindeki nimetlerini kullarının emrine amade kılınmak üzere yaratmıştır. Gâye Allaha kulluk yaparken malı sadece bir araç bir vesile olarak kullanmaktır. Helâl ve temiz rızkımıza göz diken zalimler inananların malını da heder etmekten çekinmemektedirler. Haksız yere mal gasp eden hırsızın elini kesme cezası insanlığın huzuru, saadeti için gereklidir zira hırsızlıktan caydırıcı önemli bir cezadır. Oysa İslam Âlemî, yeryüzünün zenginliklerini gasp eden fir’avunlara, Kârunlara hesap soramayacak kadar mazlumlaşmışlar; mazlum olmak da büyük bir hatadır… Topluca helak olmak demektir…
"Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır."(4)
Akıl emniyeti yine insanlık için mutlak sorgulanması gereken bir emniyettir.
Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır. "Ne zaman onlara: Allahın indirdiklerine uyun' denilse onlar: 'Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız' derler. Ya atalarınız aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?..."(5)
Atalarının izini sürdürmekte ısrar eden beyinsizler, sağır, kör ve akıl edemeyenler, tüm insanlığı da kendileri gibi olmaya zorlamakta tek tip insan yetiştirmek istemektedir. İnanmak, inancını yaşamak isteyen akıllı insana karşı koymak Hz. Musa'ya karşı çıkan Fir’avunun, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e karşı çıkan Ebu Cehillerin özellikleridir. Müslüman akıllıdır. Yani aklını en doğru en güzel şekilde kullanandır. Akleden, dinine sahip çıkan, şirksiz şeriksiz, şeksiz şüphesiz, kayıtsız şartsız iman eden müslümanların aklına tecavüz edilmekte ve terörist ilan edilerek devre dışı bırakılması sağlanmaktadır. Ancak mü'min müslüman akıl emniyetinin sağlanması için de çaba sarf etmelidir. Zira akıl büyük bir nimettir eğer iman etmeye yaramışsa…
Son olarak nesil emniyeti yani namusun güvenliği vardır. Namus emniyete alınmadığı takdirde ne inananlar, ne de inanmayanlar, yani tüm insanlık helak olmuş demektir. Son yörmi, otuz yıl içerisinde yeryüzünde neredeyse namus kavramı kalmamıştır. Namusuna sahip çıkanlar çok azınlık inananlar topluluğudur. Namusu hafife almak neslimizi bozmakta gelecek nesli tamamen tehlikeye atmaktadır. İslam topraklarını işgal eden zalim tağutlar, önce namusa göz dikmekte imanlı kadınları, kızları kirletmektedirler. İslam'da nikâh, nesil emniyeti için şarttır. Kadını da, erkeği de himaye eder. Çağdaş (!) batı önce nikâha göz dikerek gençleri bozmaya, aile kavramını yıkmaya çalışmıştır. Nesil emniyetinin en büyük düşmanı, zinayı ve fuhşu yaymaktır ve bugün bunu başarmışlardır da… Mü'min kadınlar ve mü'min erkekler gözlerini haramdan sakındırmakla başlayıp harama giden yolları başta kapatırlar. İslam nizamında namus kavramının önemini çok iyi bilen batılı zalimler, müslümanların namusunu kirletmekten zevk almaktadırlar. Buna dur demenin zamanı gelmiştir, geçmektedir. Mus'tazaflar kurtarıcı beklemektedirler. Oysa o kurtarıcı kendileri olmalıdırlar… Uyanmalıdırlar…
Rabbimiz Allah (c.c.) inananları şöyle seslenmektedir: "Size ne oldu? Birbirinize yardım etmiyorsunuz!"(6)
Mazlumu mazlum, zalimi zalim olmaktan kurtarmak, Allah (c.c) için beş emniyeti sağlamak üzere cihad etmek imanımızın ve insanlığımızın borcudur ve zarurettir.
Allah (c.c.) inananlar topluluğunu iktidar yapmak ve mus'tazafları kurtarmak diler ki, yeryüzü felah bulsun: "Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere (Mus'taz'aflara) lütufta bulunmak onları önderler yapmak ve varisler kılmak istiyoruz. Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde iktidar sahibi olarak yerleşik kılalım. Firavuna, Hâmân'a ve askerlerine, onların sakınmakta oldukları şeyi gösterelim."(7)
"Ey Rabbimiz! Kafirlere verdiğin mühleti tamamla, mü'minlere fırsat ver… ver ki, tüm yeryüzüne adalet, saadet, huzur gelsin… ayaklarımızı kaydırma, dininin yardımcıları olalım."
Dipnotlar: 1- Hucurat, 49/13 2- Sahihi Buhari, Kitabur Rikak, B.48, Hds. 120 3- Süneni İbn Mace, Kitabud Diyet, B.1. Hds. 2619 4- Enfal, 8/25 5- Bakara, 2/170 6-Saffat, 37/25 7- Kasas, 28/56
Hazırlayan:Sevde Gök
-----------------------------------
Rabbimiz bu dinin kıymetini anlamayı ve hakkıyla yaşamayı cümlemize nasib etsin.....selametle
--------------------------------------------------------------------------------
İnsanın haklarını, en adaletli biçimde yine insanı yaratan yüceler yücesi Allah (c.c.) ortaya koyabilir.
Bir kan pıhtısından yaradan, şekil ve biçim veren, dokuz ay sonunda dünyaya getirten yüce Allah (c.c.), yarattığı mükemmel kuluna, akıl, irade düşünce gibi nimetler vererek süslemiş ve yüceltmiştir. Ancak, akıl, irade ve düşüncelerini en doğru en adil en insancıl biçimde kullanamayan insanoğlu, kendi eliyle kendini alçaltmış aşağıların en aşağısına düşürmüştür.
Hümanist zihniyetle insanoğlunu sınıflandırmak, alt tabaka üst tabaka, zengin fakir, güzel, çirkin, mevki sahibi, hizmetçi köle diye değerlendirmek, tıpkı cahiliye devirlerinde olduğu gibi 21. yüzyılda devam etmekte, insanın insana yaptığı en büyük hareket olarak kabul edilmektedir.
Oysa Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle bildirmektedir: "Ey insanlar, gerçekten Biz sizi, bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler şeklinde kıldır. Allah katında sizin en üstün olanınız takvaca en ileri olanınızdır…"(1)
İnançsızlık, Allah (c.c.) ve Rasûlü (s.a.s.)'ne düşmanlık, İslam dinine yüz çevirmek, üstünlüğü değil alçaklığı, zilleti, adaletsizliği ve düşmanlığı getirmektedir. Dolayısıyla zulüm, gözyaşı ve kan tüm dünyayı çepe çevre kuşatmıştır. İnsana insan olduğu için değer vermek imanla alakalı olarak kalpte bitmektedir. İmanın girmediği, rahmet ve merhametin bulunmadığı kalp, insan halkından bahsetse de bir yere kadar bahsedebilir, bir zaman sonra yetersiz kalır. O yüzden, İslam'da insan hakları otomatikman devreye girmektedir.
İslam'da insan hakları denildiğinde, bilinmesi gereken beş ana nokta vardır. Din emniyetinin sağlanması, can, akıl, mal ve nesil emniyetinin sağlanmasıdır.
Bu beş emniyet sağlandığı takdirde, insan haklarını ihlal diye bir şey asla söz konusu olamaz. İnsanın inanç hürriyeti olması, istediği dini seçip, seçtiği dinin kanunlarına göre yaşaması en doğal hakkıdır. İnsan hakları denildiği zaman akla din özgürlüğü gelir. Herhangi bir ideolojiyi, insanlara zoraki bir yaşam tarzı olarak benimsetilmeye çalışmak, insanın insana yaptığı en büyük zulümdür. Din özgürlüğünün ortadan kaldırılmasıyla birlikte, Allah (c.c.)'a olan ahde vefayı da ortadan kaldırır. Allah (c.c.)'ı devre dışı bırakmak dinselleştirilmiş beşeri ideolojileri, mecburi bir yaşam tarzı haline getirmekle birlikte, insanın hakkına yapılan büyük zulümdür. Din emniyetini ortadan kaldırır. Emniyeti sağlanamayan bir dinin kanun ve hükümleri, caydırıcı azaları hiçbir işe yaramaz, çünkü devre dışı bırakılmıştır.
Tüm insanların haklarını hukukunu özgürlüğünü sağlayacak mazlumları mazlum olmaktan, zalimi de zalim olmaktan kurtaracak yegâne din İslam'dır. İnsan hakları çığırtkanlıkları yapanlar kabul etmedikleri İslam dininin ortaya koyduğu adaleti ve hükümleri, beşeri hukukla asla sağlayamazlar. Dil, din, ırk, kavim, renk ayrımı yapmaksızın insani haklara sahip çıkmak, İslam dinini kurallarındandır. İslam'a ve müslümanlara karşı savaş açmadıkları yani harbi olmadıkları sürece bu kural bakidir.
İkinci önemli emniyet, can emniyetidir. İslam'da en büyük adalet, insan hakkı canın emniyetinin sağlanmasıdır. Yaratılan her canlının en doğal en güzel hakkıdır yaşamak. Kıyamet günü insanlar arasındaki ilk hesaplaşma suçsuz yere akıtılan hesabıdır…
Abdullah İbn Ömer (r.a.) rivayetiyle önderimiz Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Kıyamet günü insanlar arasında verilen ilk hüküm, kan davaları hakkıdır."(2)
İlahi hükümleri beğenmeyen ve savaş açan çağın müstekbirleri, özellikle müslümanlara daha sonra tüm insanlığa karşı savaş açmış bulunmaktadırlar. Genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden kan döken, canını, malını, evladını, namusunu alan zalimler yeryüzünde fitneyi yayarak hak, adalet diye bir şey bırakmamışlardır. İslami hükümlerin getirdiği had cezaları, insanları suç işlemekten caydırıcıdır. Öldürmek ve diriltmek, Allah (c.c.)'a ait iken, insanın insan kanı dökmesi, ancak zalim olmasını sağlar, yeryüzüne halife olmakla emrolunan insan, yaratılış gayesinin dışına çıktığında aşırı zalim, çok günahkar vasfını kazanır. Önce kendi nefsine zulmeden sonra da diğer insanlara zulmeden Fir’avunlaşmış insanlardan, hak adalet beklenemez.
Bera b. Azib (r.a.) ın rivayetiyle önderimiz Rasûlullah (s.a.s.) buyuruyor: "Şüphesiz dünyanın yok olması Allah katında, haksız yere bir mü'min öldürmekten daha ehvendir."(3)
Allah (c.c.)'a, Rasûlü (s.a.s.)'ne ve İslam'a karşı çıkışları, yeryüzünde iktidara ve maddiyata sahip olma hırsı, kin, gözyaşı, işkence kan ve can alma arzusunu artırmaktadır. Zulme uğrayan beldeler, fakir ve bir de müslümansa batının gözünde zerre değeri yoktur. Zulüm inananların üzerine kara bir bulut gibi çökmüştür. Küçücük masum bebekleri dahi katletmekten zevk alan aşağılık batı zihniyeti, zulme karşı koymaya çalışan müslümanları terörist ilan etmektedir. Yeryüzünde milyarı aşan İslam Âlemî, Allah (c.c.) yolunda cihad şuuruna ermeli ve sahip çıkmalıdır ki, mazlumları zulümden, insanlığı dinsizlikten kurtarabilsin. Allahın lutfu olan iman gücünü bedenî güçle birleştirerek Allah yolunda kullanmak tüm insanlığa adaleti, hak hukuku, barışı getirecek asr-ı saadet günlerini canlandıracaktır. Çağın müstekbirleri işgal ettikleri İslam topraklarında, hâkimiyeti kayıtsız şartsız kendilerine has kılmakla en büyük zulmü gerçekleştirmişlerdir. Öte tarafta, can, mal rahatlık derdine düşmüş müslüman, tüm yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya ve yalnız Allah (c.c.)'ın dini, hükümleri hâkim oluncaya kadar, Allah yolunda, Allah (c.c.) düşmanlarına karşı cihad etmekle emrolunduklarını unutmuş olarak yaşamaktadırlar. Bu gaflet, Fir’avunları daha çok Fir’avun, Hâmân'ı daha çok Hâmân, Kârun'u daha çok Kârun haline getirmiştir. Bu acı gerçeğin bir an evvel son bulması için bir yürek, bir bilek olması topluca helak olmamamız için zarurettir.
Bir diğer emniyet mal emniyetidir. İnsanın çalışıp kazandığını inancı doğrultusunda harcaması en doğal hakkıdır. Güçlü olanın, güçsüz olanın malını haksız yere gasp etmesi haksızlıktır ve asırlar öncesi cahiliyeden gelen ahlâksızlıktır. Allah (c.c.) yeryüzünü ve içindeki nimetlerini kullarının emrine amade kılınmak üzere yaratmıştır. Gâye Allaha kulluk yaparken malı sadece bir araç bir vesile olarak kullanmaktır. Helâl ve temiz rızkımıza göz diken zalimler inananların malını da heder etmekten çekinmemektedirler. Haksız yere mal gasp eden hırsızın elini kesme cezası insanlığın huzuru, saadeti için gereklidir zira hırsızlıktan caydırıcı önemli bir cezadır. Oysa İslam Âlemî, yeryüzünün zenginliklerini gasp eden fir’avunlara, Kârunlara hesap soramayacak kadar mazlumlaşmışlar; mazlum olmak da büyük bir hatadır… Topluca helak olmak demektir…
"Ve sizlerden yalnızca zulmedenlere isabet etmekle kalmayan bir fitneden korkup sakının. Bilin ki, gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır."(4)
Akıl emniyeti yine insanlık için mutlak sorgulanması gereken bir emniyettir.
Rabbimiz Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır. "Ne zaman onlara: Allahın indirdiklerine uyun' denilse onlar: 'Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız' derler. Ya atalarınız aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?..."(5)
Atalarının izini sürdürmekte ısrar eden beyinsizler, sağır, kör ve akıl edemeyenler, tüm insanlığı da kendileri gibi olmaya zorlamakta tek tip insan yetiştirmek istemektedir. İnanmak, inancını yaşamak isteyen akıllı insana karşı koymak Hz. Musa'ya karşı çıkan Fir’avunun, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e karşı çıkan Ebu Cehillerin özellikleridir. Müslüman akıllıdır. Yani aklını en doğru en güzel şekilde kullanandır. Akleden, dinine sahip çıkan, şirksiz şeriksiz, şeksiz şüphesiz, kayıtsız şartsız iman eden müslümanların aklına tecavüz edilmekte ve terörist ilan edilerek devre dışı bırakılması sağlanmaktadır. Ancak mü'min müslüman akıl emniyetinin sağlanması için de çaba sarf etmelidir. Zira akıl büyük bir nimettir eğer iman etmeye yaramışsa…
Son olarak nesil emniyeti yani namusun güvenliği vardır. Namus emniyete alınmadığı takdirde ne inananlar, ne de inanmayanlar, yani tüm insanlık helak olmuş demektir. Son yörmi, otuz yıl içerisinde yeryüzünde neredeyse namus kavramı kalmamıştır. Namusuna sahip çıkanlar çok azınlık inananlar topluluğudur. Namusu hafife almak neslimizi bozmakta gelecek nesli tamamen tehlikeye atmaktadır. İslam topraklarını işgal eden zalim tağutlar, önce namusa göz dikmekte imanlı kadınları, kızları kirletmektedirler. İslam'da nikâh, nesil emniyeti için şarttır. Kadını da, erkeği de himaye eder. Çağdaş (!) batı önce nikâha göz dikerek gençleri bozmaya, aile kavramını yıkmaya çalışmıştır. Nesil emniyetinin en büyük düşmanı, zinayı ve fuhşu yaymaktır ve bugün bunu başarmışlardır da… Mü'min kadınlar ve mü'min erkekler gözlerini haramdan sakındırmakla başlayıp harama giden yolları başta kapatırlar. İslam nizamında namus kavramının önemini çok iyi bilen batılı zalimler, müslümanların namusunu kirletmekten zevk almaktadırlar. Buna dur demenin zamanı gelmiştir, geçmektedir. Mus'tazaflar kurtarıcı beklemektedirler. Oysa o kurtarıcı kendileri olmalıdırlar… Uyanmalıdırlar…
Rabbimiz Allah (c.c.) inananları şöyle seslenmektedir: "Size ne oldu? Birbirinize yardım etmiyorsunuz!"(6)
Mazlumu mazlum, zalimi zalim olmaktan kurtarmak, Allah (c.c) için beş emniyeti sağlamak üzere cihad etmek imanımızın ve insanlığımızın borcudur ve zarurettir.
Allah (c.c.) inananlar topluluğunu iktidar yapmak ve mus'tazafları kurtarmak diler ki, yeryüzü felah bulsun: "Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere (Mus'taz'aflara) lütufta bulunmak onları önderler yapmak ve varisler kılmak istiyoruz. Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde iktidar sahibi olarak yerleşik kılalım. Firavuna, Hâmân'a ve askerlerine, onların sakınmakta oldukları şeyi gösterelim."(7)
"Ey Rabbimiz! Kafirlere verdiğin mühleti tamamla, mü'minlere fırsat ver… ver ki, tüm yeryüzüne adalet, saadet, huzur gelsin… ayaklarımızı kaydırma, dininin yardımcıları olalım."
Dipnotlar: 1- Hucurat, 49/13 2- Sahihi Buhari, Kitabur Rikak, B.48, Hds. 120 3- Süneni İbn Mace, Kitabud Diyet, B.1. Hds. 2619 4- Enfal, 8/25 5- Bakara, 2/170 6-Saffat, 37/25 7- Kasas, 28/56
Hazırlayan:Sevde Gök
-----------------------------------
Rabbimiz bu dinin kıymetini anlamayı ve hakkıyla yaşamayı cümlemize nasib etsin.....selametle