Aleykum selam we rahmetullah;
İSTİHSAN
İstihsan; muctehidin birbirine benzer meselelerden biri hakkında genel hükmü almayarak daha kuvvetli bir neden bulduğu için ayrı bir hüküm vermesidir.
Mesela, yırtıcı hayvanların artıkları murdardır. Bunların bir türü olan yırtıcı kuşların artıklarını bu hayvanların artıklarına kıyaslayıp necis olduklarına karar verme yerine, gagalarından necaset akıtmadıklarından dolayı insanların artıklarına kıyaslayarak temiz saymak bir istihsandır.
İstihsanın Çeşitleri:
1. Gizli Bir Kıyası Açık Kıyasa Tercih Şeklindeki İstihsan:
Daha güçlü olan gizli bir kıyası, açık olan kıyasa tercih etmek suretiyle ortaya çıkan istihsan. Mesela; kartal ve benzeri yırtıcı kuşların artıkları, yırtıcı hayvanların artıklarına kıyaslanarak "murdar olduklarını beyan etmek açık kıyasa başvurmaktır. Buna mukabil, yırtıcı kuşların artıklarını gagalarının temizliğinden dolayı insanların artıklarına kıyaslayarak "temiz" olduklarını söylemek, kapalı bir kıyastır. İşte buna istihsan yapmak denir ve tercihe şayandır. Zira yırtıcı kuşlar suyu gagalarıyla içerler. Gagaları, temiz tuttukları bir kemiktir. Ayrıca diğer hayvanlarda olduğu gibi, salyalarının suya karışması söz konusu değildir. Bu itibarla yırtıcı kuşlar, yırtıcı hayvanlara değil, insanlara kıyaslanıp, artıklarının temiz olduğunu söylemek bir istihsandır. Hanefi mezhebinde olanlar bu görüştedir.
2. Umumî Bir Kaideden Belirli Bir Meseleyi istisna Etme Şeklindeki istihsan:
Burada özel bir sebebten dolayı, umumî kaideden belli bir mesele istisna edilir ve istihsan yapılır. Bu özel sebeb örf, maslahat veya zaruret olabilir.
a. Örfe dayanılarak yapılan istihsana misal şudur:
Vakfedilen şeyin devamlı kalması gerektiğinden, kısa zamanda yıpranıp yok olan taşınır eşyaların vakfedilmesi, genel kural olarak caiz değildir. Ancak Hanefi fakihleri, taşınır eşya olmalarına rağmen, cenaze defninde ve camilerin aydınlatılmasında kullanılan eşyaların ve kitapların vakfedilmesini bir "istihsan" kabul ederek caiz görmüşlerdir. Çünkü, bu tip eşyanın vakfedilmesine dair bîr örf mevcuttur. Bu örfe itibar edilerek umum kaideden bu hususlar istisna edilmiştir.
b. Maslahata dayanılarak yapılan istihsana misal:
Genel kaide olarak tasarrufları kısıtlanan sefihin (malını gereği gibi kullanamayan, savurganın) bağışları hükümsüzdür. Malını vakfetme de bir bağıştır ve geçersiz olmalıdır. Buna rağmen, böyle bir kişinin hayatı boyunca kendi malını kendisine vakfetmesi istihsanen caiz görülmüştür. Çünkü böyle bir vakıf, malın zayi olmasını önler. Zira vakfedilen mal satılamaz. Böylece bu iş, sefihin menfaatine olur.
c. Zarurete dayanılarak yapılan istihsana misal:
Necasetin temizlenmesinde genel kaide, onun hiçbir eseri katmayacak şekilde giderilmesidir. Bununla beraber kuyulardaki sular necislenince, zaruretten dolayı onların özel bir şekilde temizlenmeleri caiz görülmüştür:
Kuyuya düşen necaset maddelerinin hacmi ve kuyuda bulunan suyun miktarı gözönünde bulundurularak, oranlarına göre kova ile belli miktarda su çekilir. Çünkü bütün kuyunun suyunu çekerek kuyuyu tam temizlemek imkânsızdır. İşte bu zaruretten dolayıdır ki, fıkhen bildirilen miktarda suyu çekilen kuyular istihsana dayanılarak temiz addedilmiştir.
İstihsanm Delil Oluşu:
Fıkıh alimleri istihsanın delil olup olmaması hususunda ihtilaf etmişlerdir:
1. Hanefi'ler, Maliki'ler istihsanı delil saymışlar ve şunları söylemişlerdir:
İstihsanın gizli kıyastan kaynaklanan birinci kısmı, şer'i bir delil olan kıyasa dayanmaktadır. Genel bir kaideden özel bir meseleyi istisna etme mahiyetindeki ikinci kısım istihsan ise, ya örfe veya maslahata, yahut zarurete dayanmaktadır. Daha sonra da açıklanacağı gibi örf ve maslahatın şer'i delil oldukları muhakkaktır. Zaruretin ise, şer'i dayanak olduğunu şu âyeti celileler beyan etmektedir:
"... Allah size haram olan şeyleri geniş olarak açıklamıştır. Mecbur kalmanız bunun dışındadır." (En'am 119)
"... Bir kimse mecbur kalır, zaruret haddini aşmadan ve başkalarının hakkına tecavüz etmeden leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kesileni yer ise, ona günah yoktur..." (Nahl 115)
2. İmam Şafii ise, istihsanı delil kabul etmeyerek şu meşhur sözünü söylemiştir:
"Kim istihsana başvurursa, kendi tarafından şer'i hüküm koymuş olur." (Sullemu'l-Vusûlc. IV, Sh. 403)
Bu gruptan olan alimler, delil olarak şunları zikretmişlerdir:
a. İstihsan zevkine göre davranmak, heva ve hevesine göre konuşmaktır. Dinî hükümlere dayanak olamaz. Herhangi bir hükmü istihsana dayandıran kimse, elinde hiçbir delil bulunmadığı halde hoşuna giden yere yönelip orayı Kâ'be kabul eden kimseye benzer.
b. Allah Teala şöyle buyuruyor:
"Ey İman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan idarecilere de. Eğer Allah'a ve ahirat gününe iman ediyorsanız aranızda herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düştüğünüz zaman onu Allah'a ve Peygamber'e havale edin." (Nisa 59)
Burada Allah Teala, kendisine itaat edilmesini ve Peygamber'e tabi olunmasını emrediyor, anlaşmazlık konusu olan meselenin hükmünün Kitab ve sünnete havale edilmesini beyan ediyor. Halbuki görüşten kaynaklanan istihsan, meseleyi ne Allah Teala'ya, ne de Rasulune (s.a.v.) havale etmektir.
c. Aklen en yüksek seviyede olmasına rağmen, Peygamberimiz (s.a.v.) dinî meselelerde hevasına ve kendi görüşüne dayanmıyor; Allah Teala'dan vahiy bekliyordu. Peygamber (s.a.v.)'den başkalarının, görüşlerine dayanarak istihsanı ileri sürmeleri nasıl caiz olur?
d. Dinî meseleler hakkında akla ve görüşe dayanmak, icihad ehli olmayanların görüş ve arzularına göre, şer'i hükümler koymalarına sebeb olur. Bunları bu davranıştan alıkoymak mümkün değildir. Çünkü muctehidler gibi onların da akılları vardır. Bunlara, Kitab ve sünneti tam bilmediklerini söylemek birşey ifade etmeyecektir. Çünkü istihsan yapan muctehid de Kitab ve sünnete başvurmamaktadır.
İstihsan Hakkındaki Tartışmanın Mahiyeti:
Her iki tarafın ileri sürdüğü delillerden anlaşılıyor ki, İmam Ebu Hanife ve İmam Malik'in delil kabul ettikleri istihsan, İmam Şafii'nin reddedib ibtal etmeye çalıştığı istihsandan tamamen farklıdır. Çünkü İmam Şafii'ye göre istihsan dinî delillere dayanmadan keyfi davranmak, heva ve hevesine göre konuşmaktır. Halbuki Hanefi ve Malikilerin kabul ettikleri istihsan, kıyas, maslahat, örf ve zaruret gibi şer'i delillere dayanan istihsandır.
Aslında bu ihtilaf, istihsandan neyin kasdedildiği belirtilirken kesin sınırların konulmamasındandır.
Mesela, bir kısım alimler:
"İstihsan; bir şeyi hoş görmektir" demişlerdir.
Bu târifin kapalı olduğu şubhesizdir. Diğer bir kısım alimlerse, "istihsan; muctehidin içine doğan ve ne olduğunu açıklamaktan aciz kaldığı bir delildir" demişlerdir. Bu tarifin de gereği gibi açık olmadığı ortadadır. (Nihayetu's-Sûl, c. IV, Sh. 398; İrşadu'l-Fuhûl, Sh. 211 Mebsût c. X, Sh. 145; el-İhkâm Li'l-Amidi c. IX, Sh. 210)
Şurası bir gerçektir ki, istihsan hususundaki ihtilaflar yersizdir. Sebebi ise; istihsandan neyin kasdedîldiğini anlamamaktır.
Bu hususta Şafii Mezhebi'nden İbn Sem'an (İbnu's-Sem'an: 1114-1166. Şafii fuhakalarından bir muhaddistir. Kendisine Tâc'ul-İslam adı verilmiştir. Doğu, batı, güney ve kuzeyde ilim tahsil edib birçok alimden okumuştur. En meşhur eserlerinden biri el-Ensâb'dır.) şöyle der:
"Eğer, istihsan, delilsiz olarak insanın hoşuna gittiğini söylemesi, heva ve hevesine göre fetva vermesi anlamında ise; elbetteki bu batıldır. Kimse de istihsana bu manayı vermemiştir... Şayet istihsan, belli bir delili bırakıb daha kuvvetli bir delile başvurma manasında ise, kimse bunu reddetmemiştir."
Yine Şafii mezhebinden Kaffâl da şöyle der: "Eğer istihsandan temel esasların ifade ettikleri mana kasdedilirse, delile dayandığı için böyle bir istihsan güzeldir. Şayet istihsandan maksat, hakkında temel esaslardan hiçbir delil olmayan, eşi ve benzeri bulunmayan, sadece birşeyin iyi veya kötülüğüne velıime dayanarak karar vermek ise, böyle bir istihsan mahzurludur."
Sa'deddin Taftazanî ise, (1322-1389 Taftazan şehrinde doğdu. Semerkant'ta vefat etti. Belâgat, Mantık, İlm-i Kelam, Fıkıh vb. ilimlerde büyük âlimlerdendir. Birçok eserleri vardır: İrşâd, Mutavvel, Mekûsıt, Miftâh gibi) şöyle der:
"İstihsanı savunanlar ve ona karşı çıkanlar çoktur. Aslında ihtilafın sebebi, her iki tarafın istihsandan ne kasdedildiğini değişik şekilde anlamalarıdır. Çünkü istihsanın delil olduğunu söyleyenler, onun dört şer'i delilden biri olduğunu söylemek isterler. İstihsan yapanın kendi tarafından şer'i hüküm koyduğunu söyleyenler ise; "şer'i hiçbir delile dayanmadan kendi görüşüne göre bir şeyin hoş olduğuna hüküm vermektir" demek isterler. (et-Telvîn Ale't-Tevdih c. II, Sh. 81)
Kanaatimizce istihsan, kendi başına bir delil değildir. Aslında örf, maslahat, zaruret ve kıyas gibi diğer delillere dayanılarak hüküm verilir ve "istihsana dayanılarak hüküm verildi" denilir. Özel bir başlık altında zikredilmeyib, diğer deliller arasında zikredilmesi icab ederken, ayrı bir bölüm olarak işlenmesi, alimler arasında ihtilafa vesile olmuştur. Yoksa Hanefi'lerin istihsana dayanarak vardıkları neticelerin hemen çoğuna, Şafii'ler diğer delillere dayanarak varmışlardır. İhtilaf sadece delilin adındadır...
(Şeyh Hasan Karakaya, Fıkıh Usulu)