M
Çevrimdışı
İbn Kayyım (Allah rahmet eylesin) şunları söyler:
İtiraz, insanlar arasında yayılma özelliğine sahip üç çeşide ayrılır.Ondan korunanlar, yalnızca Yüce Allah'ın koruduklarıdır.
Birincisi: Allahu Teala’nın isim ve sıfatlarına asılsız kuşkularla itirazdır. Savunucuları bunlara her ne kadar akla dayalı kesin ilkeler diyorlarsa da gerçekte bunlar, bilgisizliğe dayalı saçma hayaller ve zihinde üretilen imkansız batıllardır.
Bunlarla yüce Allah'ın isim ve sıfatlarına itiraz ediyorlar ve aleyhinde hükümler veriyorlar.Yine bunlarla Yüce Allah'ın zatında ve Resûlünde varlığını bildirdiklerini yok sayıyor, yokluğunu bildirdiklerini de var sayıyorlar.Yine bunlarla Yüce Allah'ın düşmanlarını dost, dostlarını düşman biliyorlar.Yine bunlarla sözleri yerlerinden değiştiriyor, kendilerine belletilenin bir kısmını unutuyor, din konusunda aralarında bölük bölük oluyor ve her bölük kendi tuttuğu yoldan memnun oluyor.
Bu itirazdan koruyan şey, vahye salt teslimiyettir.Kalp vahye teslim olduğu zaman vahiyle gelenin sağlamlığını, akla ve yaratılışa en uygun olduğunu görür.Böyle olunca kulak da akıl da fıtrat da onda buluşur.Bu da imanın en mükemmelidir.Bu mertebeye eren kimse, kulağı, aklı ve fıtratı arasında amansız bir savaş süren kimse gibi değildir.
İkincisi: Allahu Teala’nın buyruk ve dinine itirazdır.
Bu itirazı yapanlar da üç çeşittir.
1-Allahu Teala'ya kişisel görüşleri ve Yüce Allah'ın haram kıldıklarını helal kılmayı, helal kıldıklarını haram kılmayı, görev saydıklarını düşürmeyi, sorumlu tutmadıklarını görev saymayı, geçerli kıldıklarını geçersiz, geçersiz kıldıklarını geçerli saymayı, yürürlüğe koyduklarını kaldırmayı, yürürlükten kaldırdıklarını yürürlüğe koymayı, genel anlamda kullandıklarını sınırlandırmayı, sınırlandırdıklarını genelleştirmeyi bünyesinde barındıran kriterleriyle itirazda bulunanlar.
Bunlar selefin tümüyle zemminde birleştikleri ve yeryüzünün uzak köşelerinden savunucularına seslenerek, insanlardan kaçınmaları, uzak durmaları konusunda uyardıkları görüşler ve ölçütlerdir.
2- İnanç ve din gerçeklerine Yüce Allah'ın izin vermediği bir dini koymayı ve Resulünün mübarek ağzından koyduğu dini kaldırmayı, imanın gerçekleri yerine şeytanın hilelerini ve bilgisiz nefislerin zevklerini geçirmeyi bünyesinde barındıran manevi zevkler, coşkular, hayaller ve asılsız şeytani keşiflerle itiraz.
Merak konusu olan şudur ki, bu işin ehli olanlar zevk sahiplerine karşı çıkıyorlar.Bulundukları durumların hepsi de onlara zevk veriyor, fakat zevkleri Yüce Allah'ın muradına ters düşmeyi, dininden yüz çevirmeyi, zevkin Allah'a bir yakınlaşma olduğu inancını içeriyor.Bu nerede, kötülüğünü itiraf eden şehvet sahipleri, ondan istiğfar edenler, kusur ve ayıplarını ikrar edenler ve bu zevklerin dine aykırı olduğunu kabul edenler nerede?
Bunlar kendilerinin bir din kabul ettikleri, Allah'ın dininden ve yasalarından önde tuttukları, kalplere onlarla pusu kurdukları, kalpleri onlarla Allah yolundan kopardıkları zevklerdedir.Onların akla uymalarından, bunların manevi zevklerinden, ötekilerin gerçek dışı görüş ve ölçütlerinden, dünyanın viraneliği, varlık aleminin bozukluğu ve din kurallarının yıkılması doğmuştur.Eğer Allahu Teala dini koruyan, ilkelerini açıklayan ve hile yapanın hilesinden himaye eden birini sürekli bulunduracağını garanti etmeseydi, işler çığırından çıkacaktı.
3-Despot yönetim kademelerinin Allah ve Rasûlü'nün hükmüne tercih ettikleri ve kulları arasında kendisiyle hükmettikleri, onların uğrunda ve onlarla Allah'ın yasalarını, adaletini ve yaptırımlarını işlemez hale getirdikleri zalim siyasetleriyle inanç ve din gerçeklerine kafa tutmaktır.
Sonuçta gruplar şu görüşlere varıyorlar:
İlk grup: Akılla nakil (edille-i şer'iyye) çeliştiği zaman aklı ön planda tutarız,
Diğerleri : Eserle(hadis ve haberle) kıyas (edille-i şer'iyye'nin dördüncüsü) çeliştiği zaman, kıyası ön planda tutarız.
Manevi zevk, keşif ve coşku sahipleri: Zevk, keşif ve coşkuyla ayet ve hadislerin zahiri anlamı çeliştiği zaman, zevk, keşif ve çelişkiyi ön planda tutarız,
Yönetim kadrosu ise: Din ve siyaset çeliştiği zaman, siyaseti ön planda tutarız, diyorlar.
Böylece her grup dinin karşısında kendine göre bir put ediniyor ve onu hakem kabul ediyor.
Onlar: Sizin nakliniz varsa bizim aklımız var,
Bunlar: Sizin hadis ve haberleriniz varsa bizim de kıyas, rey ve fikirlerimiz var.
Şunlar: Sizler belgelerin dış anlamlarını alıyorsunuz, oysa bizler belgeleri iç yüzlerine ve gerçek anlamlarına göre değerlendiriyoruz.
Diğerleri ise: Sizin siyasetiniz varsa bizim de siyasetimiz var, diyorlar.
Üçüncüsü: Allahu Teala’nın fiillerine, kazasına ve kaderine itiraz.
Bu, cahillerin itirazıdır ve bu, açıkla kapalı arasındadır.Bunun sayılamayacak kadar türleri vardır.Bu itiraz vebalının bedenine vebanın işlediği gibi gönüllere işlemiştir.İnsan sözlerini, ideallerini, isteklerini ve davranışlarını göz önüne getirirse, bunu elbette kalbinde açıkça görecektir.Bütün gönüller Allah'ın planlamasına, paylaştırmasına ve eylemlerine itiraz ederler.Ancak Allah'a tamamen güvenen, beşerin ulaşabildiği son noktaya kadar O'nu hakkıyla tanıyan bir gönül, bunun dışında kalır.İşte onun payı, tamamen teslim olmak, tamamen boyun eğmek ve tamamen hoşnut olmaktır.
-e'l-Medâric, C.3, S. 69-71-
İtiraz, insanlar arasında yayılma özelliğine sahip üç çeşide ayrılır.Ondan korunanlar, yalnızca Yüce Allah'ın koruduklarıdır.
Birincisi: Allahu Teala’nın isim ve sıfatlarına asılsız kuşkularla itirazdır. Savunucuları bunlara her ne kadar akla dayalı kesin ilkeler diyorlarsa da gerçekte bunlar, bilgisizliğe dayalı saçma hayaller ve zihinde üretilen imkansız batıllardır.
Bunlarla yüce Allah'ın isim ve sıfatlarına itiraz ediyorlar ve aleyhinde hükümler veriyorlar.Yine bunlarla Yüce Allah'ın zatında ve Resûlünde varlığını bildirdiklerini yok sayıyor, yokluğunu bildirdiklerini de var sayıyorlar.Yine bunlarla Yüce Allah'ın düşmanlarını dost, dostlarını düşman biliyorlar.Yine bunlarla sözleri yerlerinden değiştiriyor, kendilerine belletilenin bir kısmını unutuyor, din konusunda aralarında bölük bölük oluyor ve her bölük kendi tuttuğu yoldan memnun oluyor.
Bu itirazdan koruyan şey, vahye salt teslimiyettir.Kalp vahye teslim olduğu zaman vahiyle gelenin sağlamlığını, akla ve yaratılışa en uygun olduğunu görür.Böyle olunca kulak da akıl da fıtrat da onda buluşur.Bu da imanın en mükemmelidir.Bu mertebeye eren kimse, kulağı, aklı ve fıtratı arasında amansız bir savaş süren kimse gibi değildir.
İkincisi: Allahu Teala’nın buyruk ve dinine itirazdır.
Bu itirazı yapanlar da üç çeşittir.
1-Allahu Teala'ya kişisel görüşleri ve Yüce Allah'ın haram kıldıklarını helal kılmayı, helal kıldıklarını haram kılmayı, görev saydıklarını düşürmeyi, sorumlu tutmadıklarını görev saymayı, geçerli kıldıklarını geçersiz, geçersiz kıldıklarını geçerli saymayı, yürürlüğe koyduklarını kaldırmayı, yürürlükten kaldırdıklarını yürürlüğe koymayı, genel anlamda kullandıklarını sınırlandırmayı, sınırlandırdıklarını genelleştirmeyi bünyesinde barındıran kriterleriyle itirazda bulunanlar.
Bunlar selefin tümüyle zemminde birleştikleri ve yeryüzünün uzak köşelerinden savunucularına seslenerek, insanlardan kaçınmaları, uzak durmaları konusunda uyardıkları görüşler ve ölçütlerdir.
2- İnanç ve din gerçeklerine Yüce Allah'ın izin vermediği bir dini koymayı ve Resulünün mübarek ağzından koyduğu dini kaldırmayı, imanın gerçekleri yerine şeytanın hilelerini ve bilgisiz nefislerin zevklerini geçirmeyi bünyesinde barındıran manevi zevkler, coşkular, hayaller ve asılsız şeytani keşiflerle itiraz.
Merak konusu olan şudur ki, bu işin ehli olanlar zevk sahiplerine karşı çıkıyorlar.Bulundukları durumların hepsi de onlara zevk veriyor, fakat zevkleri Yüce Allah'ın muradına ters düşmeyi, dininden yüz çevirmeyi, zevkin Allah'a bir yakınlaşma olduğu inancını içeriyor.Bu nerede, kötülüğünü itiraf eden şehvet sahipleri, ondan istiğfar edenler, kusur ve ayıplarını ikrar edenler ve bu zevklerin dine aykırı olduğunu kabul edenler nerede?
Bunlar kendilerinin bir din kabul ettikleri, Allah'ın dininden ve yasalarından önde tuttukları, kalplere onlarla pusu kurdukları, kalpleri onlarla Allah yolundan kopardıkları zevklerdedir.Onların akla uymalarından, bunların manevi zevklerinden, ötekilerin gerçek dışı görüş ve ölçütlerinden, dünyanın viraneliği, varlık aleminin bozukluğu ve din kurallarının yıkılması doğmuştur.Eğer Allahu Teala dini koruyan, ilkelerini açıklayan ve hile yapanın hilesinden himaye eden birini sürekli bulunduracağını garanti etmeseydi, işler çığırından çıkacaktı.
3-Despot yönetim kademelerinin Allah ve Rasûlü'nün hükmüne tercih ettikleri ve kulları arasında kendisiyle hükmettikleri, onların uğrunda ve onlarla Allah'ın yasalarını, adaletini ve yaptırımlarını işlemez hale getirdikleri zalim siyasetleriyle inanç ve din gerçeklerine kafa tutmaktır.
Sonuçta gruplar şu görüşlere varıyorlar:
İlk grup: Akılla nakil (edille-i şer'iyye) çeliştiği zaman aklı ön planda tutarız,
Diğerleri : Eserle(hadis ve haberle) kıyas (edille-i şer'iyye'nin dördüncüsü) çeliştiği zaman, kıyası ön planda tutarız.
Manevi zevk, keşif ve coşku sahipleri: Zevk, keşif ve coşkuyla ayet ve hadislerin zahiri anlamı çeliştiği zaman, zevk, keşif ve çelişkiyi ön planda tutarız,
Yönetim kadrosu ise: Din ve siyaset çeliştiği zaman, siyaseti ön planda tutarız, diyorlar.
Böylece her grup dinin karşısında kendine göre bir put ediniyor ve onu hakem kabul ediyor.
Onlar: Sizin nakliniz varsa bizim aklımız var,
Bunlar: Sizin hadis ve haberleriniz varsa bizim de kıyas, rey ve fikirlerimiz var.
Şunlar: Sizler belgelerin dış anlamlarını alıyorsunuz, oysa bizler belgeleri iç yüzlerine ve gerçek anlamlarına göre değerlendiriyoruz.
Diğerleri ise: Sizin siyasetiniz varsa bizim de siyasetimiz var, diyorlar.
Üçüncüsü: Allahu Teala’nın fiillerine, kazasına ve kaderine itiraz.
Bu, cahillerin itirazıdır ve bu, açıkla kapalı arasındadır.Bunun sayılamayacak kadar türleri vardır.Bu itiraz vebalının bedenine vebanın işlediği gibi gönüllere işlemiştir.İnsan sözlerini, ideallerini, isteklerini ve davranışlarını göz önüne getirirse, bunu elbette kalbinde açıkça görecektir.Bütün gönüller Allah'ın planlamasına, paylaştırmasına ve eylemlerine itiraz ederler.Ancak Allah'a tamamen güvenen, beşerin ulaşabildiği son noktaya kadar O'nu hakkıyla tanıyan bir gönül, bunun dışında kalır.İşte onun payı, tamamen teslim olmak, tamamen boyun eğmek ve tamamen hoşnut olmaktır.
-e'l-Medâric, C.3, S. 69-71-