Cihad anlayışı nasıl olmalıdır?
Ferd, toplum ve ülke bazında tam istenilen şekillerde olmasa da zaman zaman gerekli maddi ve akdi yardımlar yapılmaktadır.
(Toplum ve Ülke bazında nasıl yardım yapılacaktır? Bir kısım batıl toplumlar, "en nefret ettiğim insan, terörist" dediklerinenasıl yardım eder? Hele Ülke ki
(Laik Demokratik T.c.) Nato üyesidir ve İşgalcilerle birlikte hareket ettiğinden desteği bıraktık köstek olmasın yeter!)
Bu kardeşlerimizin bizden beklentileri daha ziyade onlara maddi noktadan el uzatmak, ilaç, gıda vs. Bunların ötesinde toplum olarak bunlara ciddi şekilde dua etmemiz gerekmektedir.
(Kaç tane mucahid ile , komutanlarıyla görüştünüz veya Cihad beldelerine gittiniz de nefisleri cihad farizasından beri ettiniz? Üstelik İslam ümmeti ve coğrafyalarındaki vahim durum ortada iken kimse Farzı
(yardımı) engelleyemez, Cihad yapma sevabından ve yapmama zilletinden
(günahından) koparamaz)
İfade ettiğiniz cihad şekli ise bunu ferdden ziyade devletimizin bunu icra etmesi gerekmektedir. Yoksa ferdi olarak onlar bizim yardımımıza muhtaç değiller diye düşünüyoruz.
(Subhanallah! Aman yarabbi; şu yüzsüz, cahilce ve sorumsuzca söylenmiş söze bakınız ki sanki Mars'tan yazıyor.
Dünya ve Türkiyenin siyasi yapısından ne kadar alakasız ve bihaberce düşünülüp söylenmiş sözlere ne denilebilir ki? Cehalet ve aymazlık adamboyu.
Daha ülkesinin Nato üyesi olduğundan, Haçlı ABD ordusunun menfaati için Kore'de savaştırıldığından, Hilafeti ilga edip islami şiarları kamusal alanda yasakladığından haberi olmayan bu cahillerin art niyetli olduklarını düşünmemek mümkün mü? Senin Laik devletin(!) Ne zaman Nato'dan habersizce hareket etmiştir? )
Temenni ediyoruz ki ülkemiz güçlenir Cenabı hak baştaki başlara daha fazla akıl, merhamet ve iman nasip eder de bu ortadoğudaki sıkıntılara bir melhem olurlar. Bunu günülden arzu etmekteyiz. İnşaallah onun zamanı da yakındır.
(O günler yakındır amaa, senin sapkın düşüncelerinle ve sapkın kişilerinin elleriyle değildir. Bunu bilesin.
Çünkü senin Ülkemiz diyerek küfür, şirkini de sahiplendiğin ülken güçlendikçe kendi ülkesindeki muvahhid vatandaşlara geceyarısı operasyonları düzenlemekte, İsraille Güvenlik anlaşmaları imzalamaktadır)
Bizler şimdi memleketimizde üzerimize vazife olan iman ve Kuran hizmetine daha ziyade destek verip küfür, dinsizlik ve sefahetle mücale edelim.
(Allah yeryüzünü mescid kılmış ve Muminleri de kardeş ilan etmiştir.
Din anlayışını Misak-ı Milli sınırlarına faşist anlayışıyla hapsedip, "filistine, Çeçenistana üzülüyoruz ama ne yapabiliriz ki? Bizim ülkemize saldırırlarsa savaşırız" diyecek kadar sapıktır.)
Bediüzzaman, eserlerinde asayişin korunmasına büyük önem verir.
“Hariçteki cihad başka, dâhildeki cihad başkadır. … Biz bütün kuvvetimizle dâhilde ancak asayişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz. Bu zamanda dâhil ve hariçteki cihad-ı maneviyedeki fark, pek azîmdir.” (Emirdağ Lâhikası)
(Fitmetuzzaman kim ki sapkın sözlerini Kur'anın önüne geçiriyorsun?
Üstelik bu şahıs bu sözü ne zaman sarf etmiş ve Hangi İslam ülkesinde savaş vardı?
Dahildeki "manevi cihad" dediği ne zaman yoktur ki? Bu fiziki ve fiili cihadı iptal eder diyen kimse var mıdır?
Rabbimiz, şirk üzere kalan ve küfrü imana tercih eden, Müslümanlar
(devleti) için tehlike arz edenler hakkında şöyle buyurmuştur :
_ "Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın ki, sizde bir güç ve kuvvet olduğunu görsünler. Ve iyi bilin ki, Allah muttakilerle beraberdir." (Tevbe 123))
Bu ifadelerde dâhildeki cihadın mânevî olacağı vurgulanmaktadır. Ciğerimizdeki mikroba kurşun sıkamayız; onu ilâçla, gıdayla, temiz havayla yavaş yavaş tedavi etmeğe mecburuz.
Mânevî hastalıklara karşı mânevî cihat yapılır. Cehalet mânevî bir hastalıktır, bunun giderilmesi ilim ile olur.
(Size kim dedi ki dahildeki cihad kasatura ile olur? Evvela kopyaladığın yazıyı okumadan , anlamadan yapıştırma. Bu aktardığın yazı sahibinin sapıklığını hafifletmez, o başka. Bizim konumuz hariçteki düşmanların ümmetin ırzına geçip, toprakları işgal edilirken sen ne dahildeki cihaddan bahsediyorsun? Dahili harici mi kalmış küfür topyekün Haçlı seferi başlattık farmanına rağmen? Sizin sözleriniz İsrailoğullarının Hz. Musa
(a.s.) söylediği söze ne kadar da çok benziyor:
_ Kavmi Musa'ya: "Ey Musa! Onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada oturacağız" dediler.
(Maide 24))
Ahlâksızlık ve imansızlık da birer mânevî hastalıktır. Bunların tedavisi de zor ve kuvvet kullanarak değil, tebliğ, ikna ve ikaz yoluyla gerçekleşir.
Bütün gücünü sarf ederek çalışmak Allah yolunda yapılan her türlü cehd ve gayret. Düşmanla savaşmak
Cihad kavramı daha çok “savaş” anlamında kullanılsa da bu kavram savaşla sınırlı değildir. Nefisle cihad, ilmî cihad, manevi cihad gibi birçok şubeleri vardır.
Nefisle cihada cihad-ı ekber denilmiştir. Rivayete göre Hz.Peygamber (a.s.m.) bir sefer dönüşü “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” demiş ve bu büyük cihadın nefisle cihad olduğunu söylemiştir. (Aclunî, I, 424; Razi, XXIII, 72; Beydavi, II, 97)
(Ya senin nerenden tutayım ki? Elimi vurduğum yer elimde kalıyor. Size düşen acilen ehl-i sünnetin tevhid ve akaidini öğrenmeniz sonrada siyeri sahih kaynaklarından öğreniniz.
Nefisle cihada "büyük cihad" iftirasını hemde Rasulullaha atanlar oturacakları yere hazırlansınlar! Bu işin aslı daha önce açıklanmıştır:
KÜÇÜK CİHAD BÜYÜK CİHAD SINIFLANDIRMA HATASI
https://www.islam-tr.org/tevhid/10561-cihad-mumin-ile-munafigi-ayirt-eden-gercek-kitap.html
https://www.islam-tr.org/tevhid/10514-kucuk-cihad-buyuk-cihad-siniflandirma-hatasi.html )
Hz. Peygamber (asm.) Mekke döneminde savaş yapmamakla beraber cihaddan bir an bile geri kalmamıştır. Mekke döneminde savaş farz değildi, fakat cihad emredilmişti. (Ankebut, 69; Nahl, 110. Her iki sure de Mekkîdir.)
(Art niyetli olduğun belli de bari bu kadar pervasız olmasan . Allah'a da mı iftiraya başladın?
Cihadı farz kılan ayetlerin aslı şunlardır ve Cihad Medine'ye gidip Müslümanlar güç bulduktan sonra farz kılınmıştır!
1_ Mekke'de Cihada izin verilmedi:
'
(Savaştan) elinizi çekin. Namaz kılın. Zekat verin."
(Nisa, 77)
2_ Mekke'de ilk zamanlarda Cihada İzin verildi :
"Zulmedilerek kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koyup savaşmasına izin verilmiştir. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye Kadir
(gücü yeter) dir. Onlar haksız yere ve "Rabbimiz Allah'tır" dedikleri için yurtlarından çıkarılmışlardır. Allah insanların bir kısmını diğerleriyle yok etmeseydi, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çokça zikredilen camiler yıkılıp giderdi. And olsun ki, Allah'a yardım edenlere O da yardım eder. Doğrusu Allah güçlü ve azizdir. Onları biz yeryüzünde hakim kılarsak, namaz kılarlar, zekat verirler, iyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar. İşlerin sonucu Allah'a aittir."
(Hacc, 39-41)
3_ Cihad yalnızca kendileriyle savaşanlara karşı farz kılındı:
"Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın."
(Bakara, 190)
4_ Cihad bütün müslümanlara Farz yazıldı
(kılındı):
"Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Bazen hoşlanmadığınız bir şey, hakkınızda daha hayırlı olabilir ve hoşlandığınız bir şey de daha şerli olabilir. Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz."
(Bakara, 216)
5_ Bütün muşriklerle savaşmaları farz kılındı:
"Muşrikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa siz de onlarla topluca savaşın."
(Tevbe36)
"Kitap verilenlerden, Allah'a ve Ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığını haram saymayan hak dini din edinmeyenlerle boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın."
(Tevbe, 29)
Hadisi şeriften Delil:
Habbab bin Eret (r.a.) şöyle demiştir:
(İslam’ın ilk günlerinde) Rasûlullah (s.a.v) Kabe’nin gölgesinde kaftanını yastık yaparak dayandığı bir sırada kendisine Kureyş müşriklerinin işkencelerinden şikayet ettik.
“Ya Rasûlullah (s.a.v) Bizim için Allah’tan zafer dileyemez misin? Bunların zulmünden kurtulmamız için Allah’a dua edemez misin?” dedik.
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
-Sizden önceki ümmetler içinde öyle
(mazlum) kişiler bulunmuştur ki, müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır. O kişi bu çukura
(başı dışarıda bırakarak) gömülürdü. Sonra büyük bir testere getirilir, başı testereyle kesilerek ikiye bölünürdü de,
(bu işkence)o mu’mini dininden döndüremezdi.
Allah’a yemin ederim ki, şu İslam Dîni’ni muhakkak surette kemale erdirecektir. Öyle bir derecede ki, bir süvari yalnız başına Sana’dan Hadramevt’e kadar selametle gidecek. Allah’tan başka hiçbirşeyden korkmayacak. Yahud koyun sahibi yolcu sadece koyunu üzerine kurt saldırmasından korkucaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz.”
(Buhari, Menakıb, 25, Ebu Davud, Cihad, 57)
Bu hadîs-i Şerif’i rivayet eden Habbab bin Eret (r.a.), Allah yolunda en korkunç işkencelere katlanan, ilk müslüman olan beş altı kişiden biriydi. Bu yüzden uzun zaman eziyet çekti. Onu demir zırh giydirerek kızgın Güneş’in altına bırakıyorlardı. Çoğu zaman kızgın çöl kumları üzerine sırt üstü yatırılırdı. Bu yüzden sırtının etleri çürüyerek dökülmüştü.
İslamın ilk yıllarında çekilen ızdırapları anlatırken der ki:
-Öyle günler yaşadık ki, Rasulullah (s.a.v) yasaklamasaydı ölmeyi tercih ederdik...
"Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali
(uğradıkları sıkıntılar) başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluklar, öyle sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman edenler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah'ın yardımı yakındır."
(Bakara 214)
Cihadın Amacı ise :
"Allah insanların bir kısmını diğerleriyle yok etmeseydi; manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çokça zikredilen camiler yıkılıp giderdi."
(Hacc, 40)
Hz. Peygambere “Kâfirler ve münafıklarla cihad et!..” emri de cihad-savaş farklılığına işaret eder. (Tevbe, 73; Tahrim, 9) Zira, Hz. Peygamber kâfirlerle savaş yapmış, fakat münafıklara doğrudan kılıç çekmemiştir. Hz. Peygamberin onlarla cihadı, onları ikna ve ilzam etmek, haddi aşarlarsa had cezalarını uygulamak şeklinde olmuştur.
(Demogoji yaparak dediklerinin Kuran ve sünnetin önüne geçirip yeni bir itikad mi çıkarabileceğini sanıyorsun? Kelime-i şehadet getiren ve namaz kılan kişiler
(munafıkta olsalar) kalbleri yarılıp bakılamadığı için zahir halleri üzerine tavır alınır ve Rasulullah ta bunlara böyle davranmıştır . Onları ilimle ve sert tavırla uyanmaları ve hidayetleri amaçlanmıştır!
İslam'ın gelmesiyle harb-savaş tabirleri kalkmış yerine CİHAD terimi geçmiştir. Her ne kadar savaşılıyorsa da yüce bir amaç uğruna savaşıldığı için buna cihad denmektedir.
Eziklerin; Tebliğe , Cihad demeleri;
İslam dininin yapısını ve dinamiklerini bilmeyen, ayakları yoldan kaymnaya müsait, kalbleri hastalıklı şahıslar için tehlikedir. Muvahhid müslümanlar böyle şeytani izahatlara papuç bırakmayacaktır! )
Cihad, cidal ve kıtal, birbirine yakın gibi görünürler ama aralarında belirgin farklar vardır. Kıtalde savaşmak, katledip öldürmek esastır. Cidal, bir üstünlük kavgası, menfaat çekişmesi, galibiyet mücadelesidir. Cihad ise gayret etmek, olanca gücünü ve kuvvetini sarf etmek mânâsına gelir. Fakat, cihatta bir şart var ki onu diğerlerinden net biçimde ayırır; Bu şart, verilen mücadelenin, yapılan savaşın fisebilillah yani Allah yolunda, Kur’an namına ve İslâm uğrunda olmasıdır. Savaş ve cidal ancak bu şartın gerçekleşmesi halinde cihat olurlar.
“Allah, mallarıyla, canlarıyla mücahede edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır.” (Nisâ, 95)
(Demogojide ısrar ediyorsun.
Eeee büyük halt yiyince öyle iki kelime demogoji ile kafaları karıştıramıyorsun değil mi?)
Cihadda hedef, öldürmek değil ölü kalpleri diriltmek, sönük fikirleri aydınlatmak, donuk hissiyatlara can vermektir. Zulme engel olup adaleti tesis etmektir. İnsanları yurtlarından etmek değil, onlara ebediyet yurdunu kazandırmaktır.
Cihad, “İnsan kurtarma savaşı”dır. Eğer bir takım insanların hak ve hakikate ermesine bir başka grup engel oluyorlarsa bunlarla savaş etmek de cihaddır.
(Sen önce kendi yurduna, müslümanların yaşadığı toprakları müdafa et, sonra sefere, fethe çıkarsın?
Hangi
(istila) soruya verilen saçma yorumları buraya cevap diye yapıştırıyorsun. Bizde bunu cevap diye okuyup yanıt yazmaya çalışıyoruz. Allahtan kork bari)
alıntı