Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kaddafi Musluman mıydı?

S Çevrimdışı

soru işareti

Üyeliği İptal Edildi
Banned
Kaddafi'nin uygulamış olduğu rejim İslam'a uygun bir rejim miydi? Yanlışları nelerdi?
İsyancılar kimlerdir? Onlar nasıl bir rejim kurmayı hedeflemektedirler? Demokrasi mi İslam mı?
 
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Muammer Ebu Minyar el-Kaddafi, Libya'nın diktatör bir tağutu idi.
Kendisi Baas akidesi üzerine, yani sosyalist Arab milliyetçisi bir kâfir idi. Libya'da kendi Yesak'ı olan Yeşil kitab'a göre 42 yıl boyunca hükmederdi.
Gerek Libya'nın putu Kaddafi, gerek Pakistan putu Pervez Muşerref, Küfrün ele başı olan Amerika ve Yahudi kâfirlerce Türkiye'de okutulup kendi ülkelerinin başına kukla olarak yetiştirilmiştir.
Libya'nın idaresini elinde bulunduran Kadddafi Ahkam-ı şeriatı taleb eden muvahhid muslumanlar, yer altındaki zindanlarında akıbeti bilinmeden 20 yıl kadar esaret altında kalır, işkence altında şehid edilirdi.
İdaresi altında bulunan Libya'da kendi makamına dokunmayan bazı (miras taksimi gibi) İslami hükümlere göz yumarak cahil halkın gözünü boyardı.


Kaddafi, Kur'an-ı Kerimdeki Kâfirun suresini tahrif etmiş, suredeki قُلْ (kul = De ki) ifadesini Muhammed hayatta olmadığından bu ifadenin çıkarılması gerektiğine fetva vermiştir.(!)

Erbakan'ın iktidarı döneminde yaptığı Libya seferinde , Kaddafi'nin kendisi namında muslumanlara ve Osmanlı devletine çadırdaki muamelesi ve kendisi gibi komunist PKK devletinin kurulmasına verdiği destek ile Turkiyeyi eleştirmesi oldukça ses getirmişti.


Sahabe ve Ehl i Sunnet Düşmanı, Şii İsmâili Fırkası Kaddafi



0


Muammer Kaddafi, 20. yüzyılın diğer politik figürlerinin de gerçekleştirdiği gibi, İslam sosyalizmi olarak adlandırdığı siyasi felsefesini "Yeşil Kitab" adını verdiği 1975-1979 arasında üç cilt halinde yayınlanan kitabı ile açıkladı. Kaddafi, hem Marksizmden hem kapitalizmden ayrılan "evrensel üçüncü yol" teorisini ortaya koyuyordu. 1977'de ülkenin adı Libya Arap Sosyalist Halk Cemahiriyesi olarak değiştirildi.


Yahudi olduğunu teyzesi ispatladı


***


Yeşil kitabın ve ailenle defol git !!!

55eb57bcf018fbb8f8bb1f48.jpg

El Kaide'nin (Libya'lı) Şehid Şeyh Yahya Ebu Yahya el Libbi aracılığıyla yaptığı açıklama:


LİBYA’DAKİ HALKIMIZA

O hâlde, ey hakîkat yolunun yolcusu! Tek başına kalmış olsan bile cihâdı terk etme, zâlimlere karşı Allah yolunda savaş! Unutma ki sen, ancak kendi eylemlerinden sorumlusun. Bu sorumluluğun gereği olarak, bütün inananları cesaretlendirerek savaşa teşvik et ve hiçbir zaman ümidini yitirme; çünkü siz üzerinize düşeni yaptığınız takdirde, Allah kâfirlerin gücünü kıracaktır! Unutma ki, Allah’ın kudreti sınırsız, cezâsı da pek çetindir! (Nisa/84.)
Tağut, zalim, dine savaş açan ve içinde bulunduğumuz günlerde yuvaları tek tek dağılmaya başlayan sistemleri Allah’ın bu sözü ne de güzel anlatmaktadır:
Derken, kendilerine yapılan bu öğüt ve uyarıları unuttular; Biz de cezâ olarak, başlarındaki sıkıntı ve belâları kaldırdık ve önlerinde bütün nîmet ve refah kapılarını ardına kadar açtık. Ve nihâyet, kendilerine bahşedilen bu zenginlik ve nîmetler yüzünden küstahlık edip şımardıkları ve Allah’ı, âhireti unutarak zevk ve sefaya daldıkları bir sırada, bir âfet, bir deprem, bir kaza, bir hastalık, bir ölüm ile onları ansızın yakaladık; ve işte o anda, bütün ümitleri sönüverdi! Böylece, zulüm ve haksızlık eden toplumların kökü kazındı ve târih sahnesinden silinip gittiler. Öyleyse, zâlimlere hak ettikleri cezâyı veren ve iman eden kullarını kurtarıp yücelten âlemlerin Rabb’i Allah’a hamd olsun!
Belki de bu sistemler sürekli ayakta olacaklarını düşündüler. Güçleriyle, istikrar ve imkânlarıyla gururlandılar. Liderleri değişik lakablar aldı, büyüklendi ve böbürlendiler. Saltanatlarını bölgenin her karışına yaydılar. Zannettiler ki güçleri her yere yeter. Hepsi de halkını her fırsatta şuna çağırdı:
Firavun şöye dedi. Ey halkım! Mısır’ın yönetimi benim elimde değimli? Ayaklarımın altında akan şu nehirler, kanallar benim değil mi? Görmüyor musunuz? Zuhruf/51)
Onlar isyankârlıklarına, açık zulümlerine, Müslüman halkları zayıf kılacak şekilde kendi hevâlarına göre parti ve gruplara ayırmalarına rağmen utanmadan, tüm güzelliklerin kaynağı olduklarını halka izzet, şeref ve özgürlükleri veren kişiler olduklarını, kendileri olmasa bu halkların zayıflık ve güçsüzlük içerisinde olacaklarını iddia ediyorlar. Aynen kendilerinden önceki liderleri ve model aldıkları Firavun’un söylediklerini söylüyorlar
Ben size sadece kendimce uygun gördüğüm görüşü bildiriyor ve size tutulması gerek doğru yola iletiyorum. Mûmin/29)
Ancak bu zulüm ve isyankârlıklar ne kadar uzarsa uzasın ve ne kadar ağını yayarsa yaysın gerçeklere galip gelemez, hakikati ortadan kaldıramaz. Bu yönetimler ellerindeki devasa basın-yayın araçlarına rağmen, gece gündüz Allah’a hamd eden, bakanların gözlerini kamaştıracak şekilde yüzleri aydınlananların varlığını engelleyemediler. O zalimler bilmelidirler ki Allah’ın emri indiğinde ondan dönüş yoktur, hiçbir güç ve korkak yalancılar ondan kurtulamaz.(Allah bir topluluk için de kötülük isterse, onu geri çevirecek kuvvet yoktur. Artık Allah’tan başka kendilerini koruyacak kimse olmaz. Rad/11)
Olan biten budur ancak hani bakıb da ibret alacak veya öğüt alacak olanlar?
Peki, günümüz inkârcıları yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, bu ibret verici manzaraları görsünler de, düşünebilecekleri bir akla, gerçeğin sesini duyabilecekleri kulaklara ve doğruyu görebilecekleri gözlere sahib olsunlar? Çünkü unutmayın ki, sâdece kafalardaki gözler kör olmaz; fakat asıl gönüllerdeki gözler kör olur ki, işte en büyük felâket budur! Zira kör sadece, gözleri görmeyen değildir. Asıl kör olan; kalbi kibir, cehalet, inat, önyargı perdeleriyle örtülmüş olduğu için gerçeği göremeyen, hakikati idrak edemeyen kişidir. Hac/46)
Hal böyle iken fitilin ucu Tunus’ta ateşlendi. Öyle ki oradaki zalim ve bedbaht sistem; yaratıcıya savaş açmış, insanları aşağılayıp zulmetmekte, haklarını gasbetmekte ve halkı en ufak haklardan bile mahrum bırakmaktaydı. Bu rejim insanın düşünebileceği en çirkin durumdaydı. Bu sistem, zulüm ve kandırmalarını sürdürüp zevk, sefa, yalan ve sarhoşluk içerisindeyken, her şeyin sahibi olan Allah da mühlet veriyordu. Bunlar kendilerini öven ve destek veren haçlı ülkeleri ile işbirliği yaptılar. O ülkeler ki kendilerini açık bir acziyet içerisine sokuyor ve ülkelerine demokrasi adı altında istedikleri her türlü necis kurumu yerleştiriyorlardı. Böyle bir durumda bu temiz halkın çaba gösterip karşısında hiçbir şeyin duramayacağı bir direniş sergilemeleri gerekiyordu. Onlar dinlerini de dünyalarını da bozacak zulümleri, baskıları ve ezilmeleri tattılar. Bunun için korkacakları hiçbir şey yoktu. Tağutların durumu bir gecede ters düz oldu. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen kendilerine dar gelmeye başladı. Saltanatları, hazineleri, malları ve diğer varlıkları bunlara engel olamadı. Hatta dostları dahi onları bırakıp kendilerini köpek yerine dahi koymadılar. Zeynel Abidin Bin Ali kendisiyle işbirliği yapan Suudi ailesi haricinde hiçbir yerde sığınak bulamadı. Suud yönetimi ki kendileri gibi tağutların dışında hiç kimseye kalpleri yumuşamaz, insanlıkları görünmez. Ve onlar ki Allah’ın dostlarına zulmettiler. Heva ehlinin yalan dolan fetvalarıyla Allah’ın taraftarlarını saf dışı bıraktılar. Suud zalimine karşı duran mücahidlere karşı bu satılık alimler şu hadisi delil getiriyorlar “Ayr dağından Sevr dağına kadar olan yerler Medine’nin haremidir. Ve şu ayet ile zalim Suud’u korumaya çalışıyorlar. Her kim orada (Harem) Kitab ve Sünnet’e aykırı bir iş yapanları veya bidat çıkaranları korursa Allah’ın, meleklerinin ve bütün insanların lâneti onun üzerine olsun. Allah Teâlâ kıyamet gününde o kimsenin ibadetlerini ve tövbesini kabul etmeyecektir’’ asıl bu zalim tağutlar ki dünyadaki herkes, gerek Müslüman olanı ve gerek kâfir olanı yaptıkları zulümleri, kötülükleri biliyor. Artık yüzlerine hakkı söylemeyecek misiniz? Bu temiz halkın tecrübesi diğer halklara da örnek oldu, onlar ancak kendilerine musallat olanları değiştirerek bulundukları durumdan kurtulabilirler. Güçlü olan Mısır halkı batıyı ve doğuyu sarsacak bir kıyamda bulundular, bu kıyam ki Mısır’ın güzel halkına değişik zulümleri tattıran yeryüzünün firavunlarından biri olan Hüsnü Barak’a karşı yapıldı. Allah kendi selefleri olan Mısır’ın eski yöneticiler hakkında şöyle buyuruyor;
Doğrusu Firavun ülkesinde zorbalık yaptı, büyüklük tasladı. Halkını çeşitli fırkalara ayırdı. Onlardan bir topluluğu, erkek evlatlarını kesmek, kız evlatlarını ise hayatta bırakmak suretiyle özellikle zayıflatmak istiyordu. O bozguncunun teki idi.
Hüsnü Mubârak hapishaneleri doldurdu, önderleri sürüp öldürdü, dine savaş açtı. Açıkça ve gizleme ihtiyacı duymadan en büyük din düşmanları olan Amerika ve Yahudilerin yanında saf aldı. Mısır’ı, istedikleri gibi ifsad edib diledikleri herşeyi yapmak için onlara açtı. Bunlar olurken zavallı halk bir lokma bulmak, ailesini geçindirmek için gece gündüz uğraşarak zar zor geçiniyordu. Bu tağutlar zayıflara acımadılar, fakirlere merhamet etmediler, muhtaçlara bakmadılar, yoksula yönelmediler. Hatta aksine halklarının açlığını daha da arttırdılar. Gazze’yi kuşattılar, yer üstünden ve altından halkına bütün kapları kapadılar. Bütün bunları Yahudilerin rıdasını kazanmak ve o pis oluşumlarını korumak için yaptılar.
Bıçak kemiğe dayandığı ve Allah’ın kaçışı olmayan hükmü uygulanmaya başladığı anda; bu halk aslan gibi yardımlaşıp birbirlerini destekleyerek zulmü kaldırmak, kaybedilmiş değerlerini elde etmek için kıyama kalktılar. Sabredip sebat ettiler, dik durup kalıp çarpıştılar. Orta Doğu ülkelerin deki isyanlar nedeniyle özellikle Amerika başta olmak üzere batı ülkeleri hayrete düştü. Gözleri önünde vefakâr işbirlikçisi ve itaatkâr kulu üstünlüğünü kaybediyor, yönetimini yitiriyordu. Mubârak halkın sebatı, fedakârlığı ve onurlu duruşu karşısında direnemedi, selefleri gibi silinip tarihin çöplüğüne atıldı.
Ve dünyada ebedi kalmak, dünyaya kazık çakmak için yapılmış piramitlerle simgelenen saltanata ve muazzam ordulara sahib o zâlim diktatöre, kazıklı Firavuna! Rabb'inin yaptığını görmedin mi? İşte Allah, bunların hepsini cezâlandırıp yok etti! Çünkü onlar, egemenlik kurdukları ülkelerde hak ve adâlet sınırlarını çiğneyerek olabildiğince azgınlaşmış, Ve büyük bir ahlâkî yozlaşmaya, çürümeye yol açarak, oraları fesada boğmuşlardı. Bu yüzden Rabb’in, kimini kasırgayla yok ederek, kimini bir depremle yerin dibine geçirerek, kimini denizde boğarak üzerlerine peş peşe azab kamçıları yağdırdı! Bundan sonraki zâlim toplumları da benzer nice felâketlerle cezâlandıracaktır. Çünkü Rabb’in, kullarının her hâlini her an gözetlemektedir (Fecir/10–14 )

Daha sonra Peygamber’e (s.a.v.) iftira atan bu asrın yalancı Museyleme’sinin sırası geldi. Kaddafi iki azı dişin arasında kaldı. Batısında Tunus, doğusunda da Mısır. Bütün bunlar Libya halkı onun elleriyle 42 yıldan fazla bir sürede yeryüzü halklarının nerdeyse görmediği tarzda, kötülükleri ve köleliği tattıktan, halkı çürümüş, batıl ve kokuşmuş fikirlerine, pervasız politikasına ve ahmakça görüşlerine alet ettikten sonra oldu. Şayet Allah halkın kıyamına maruz kalmadan bu pis zalimin sağlam kalmasını, yatağında ölmesini dileseydi, bu nesilden nesile geçecek bir utanç olurdu. Ancak Allah inananlara yol açtı. Her şey onun elin dedir. Kaddafi’nin ahmaklık ve tuhaflıklarının bir sonu yok, denediği sefih tecrübeleri bitmez ahmaklıkları bitmiyor, zulmü de birbirinden karanlıktı. Bununla beraber gün geçtikçe zulmü ve saygısızlığı artıyor, kendi oğullarını insanlara ve ülkenin mallarına musallat etti. Onlar da fesadı yaydılar, kendi mallarıymış gibi halkın zenginliklerine ellerini uzattılar. İnsanları da kendi köleleri gördüler, yaptıkları sorgulanmazdı. Ortalığı dağıtmak için suç çetelerini yaydılar, haddi hesabı olmadan kimini yakalıyorlar, kimini öldürüyorlar, yakıp yıkıyorlar, korkutuyorlardı. Libya halkı zulmü ve aşağılamayı durdurmak için komşularından esinlenerek, atalarının cesurluklarını ihya ederek ayağa kalktı.
Bu kara sistem, zalim olan benzerlerine ilhak olma yolunda bozulmaya başladı, bunun için de var gücüyle elinde kalan son mallara musallat olmak için son hilelerine sarılıyor. Ancak heyhat! Öç alma vakti geçti gitti. İnsanların kalplerine korku salan bu putun kendisini korku sardıktan sonra, bu kayanın karşısında fedakârlık yaparak, cesaretle katı bir duruş sergilediler. Bu halk Bingazi’de, Beyda’da, Derna’da, Cidabya’da, Trablus’ta, Misrata’da, Zaviye’de ve diğer şehirlerde duruşunu kayıtlara geçirdi. Onlar tehditlere boyun eğmediler, vaatlere aldanmadılar, boş ve yalan şeylere yönelmediler. Bu halk; ülkeyi bölen, insanları aşağılayan sisteme asalet oklarını attılar, sen, çocukların, soyun, askerlerin ve yeşil kitabınla tarihin en pis çöplerine atılacaksınız. Allah’ın bu ayeti seni içermektedir.
Mal ve ailesiz, tek olarak yarattığım, sonra çok mal, servet ve etrafında dolaşan oğullar verdiğim, her türlü imkânı önüne serdiğim o adamın hakkından gelmeyi sen bana bırak! Hala da açgözlülükle imkânlarını daha da artırmama hevesleniyor. Hiç heveslenmesin! Çünkü o bizim ayetlerimize karşı inatçı kesildi.) Muzemmil/11-16
Bu kırk yıl ömrünü geçirdin ey şerrin babası! Malının haddi hesabı yok. Oğulların var, saltanatına mühlet verildi, sense büyük günahlarını arttırmaktan başka bir şey yapmadın. İşte bugün sen çağırıyorsun ama elinde ki mal kopuyor, (servetim, malım bana fayda etmedi. Bütün gücüm, iktidarım yok oldu gitti. Hakka/27–28.
Ellerin kurusun ve yine ellerin kurusun! Kaybol git! Kimse sana üzülmez.
Böylece, Firavun ve ordusu, sahib oldukları bütün güzellikleri geride bırakarak Kızıldeniz’in karanlık sularına gömüldüler! Onlar arkalarında neler bırakmışlardı neler; meyvelerle dolu yemyeşil bahçeler, şırıl şırıl akan pınarlar, Cömertçe ürün veren ekinlikler, lüks ve konforlu saraylar, Ve içinde sefa sürdükleri daha nice nîmetler... İşte böyledir zâlimlerin âkıbeti… Ve onların ardından, başka bir toplumu bu nimetlere varis kıldık. Firavun ve ordusu öyle büyük bir lânete uğramıştı ki, ne gök ehli ağladı arkalarından, ne de yeryüzü sâkinleri; kendilerine tövbe etmek için ikinci bir fırsat da verilmedi! (Duhan/25–29)


Ey! Vefalı kabileleriyle gururlu halk! Rabbinden yardım dileyerek, hedefini belirleyerek, sözünü yenileyerek, amacını kastederek şüphe ve endişe olmaksızın yoluna devam et. Kaddafi’yi utanç köşesine atın! Çünkü geri adım atmanın ve dönmenin sonucu, daha önce başınızdan geçenden daha şiddetli, daha zalimce, olacaktır. Artık yarım çözümlere yer yoktur. Ölüm tek bir defadır, arzulayanın arzusu nispetinde arzular ve endişe edenin endişesi nispetinde endişeler gerçekleşir.
‘’dilediğin şeref için ezilirsen
Yıldızların ötelerine aldanma!
Küçük bir şey için ölmenin tadı
Büyük bir şey için ölümün aynısı’’
Sonra bu davetim Libya’da kalan salih âlimler, öğütçü davetçiler, ihlas sahibi entellektüeller ve namuslu gençler içindir. Onların yapması gereken bu devrimden sonra en güzel meyveleri ekmektir. Bütün bu uğraşıdan, fedakârlıktan ve yorgunluktan sonra bu devrimi kendi çıkarlarından başka bir şey bilmeyen, kendi isteklerinden başka bir şey bilmeyen, kendi şehvetleri dışında başka bir şey arzulamayan işbirlikçilerin ellerine bırakmasınlar. Çünkü onlar size zulmederler, kanlarınızı akıtırlar ve çabalarınızı boş çıkarırlar. Ve silahlarınızı kendi ellerinizde bulundurun, gücünüz yettiği kadar toplayıp biriktirin, ama sakın ha, sakın! İfrata gitmeyin, silahları suç aletlerine çevirmeyin. Vallahi bu zalimler halklarının silahlarını almadan onları zelil edemediler. Onların güçlerini aldılar, sürüler haline getirdiler, sonra savunma olmaksızın alıp kestiler. Kaddafi ve çetesi bu silah açısından sizden daha güvenilir değildir. Kullanmada da sizden daha usta değildir. İnsanları korumada da sizden daha hırslı değiller. Bu silahları onlara serbest bırakıp size yasaklayabilecek olan kim? Bu silahlar hakkı gerçekleştirme de, mazluma yardımcı olmada, haramlara engel olmada size yardım aracı olsunlar. Ama bu silahlarla haram kanları akıtmaktan, ya da masum kişilere zarar vermekten veya insanların evlerini, mallarını ve dükkânlarını yıkmaktan ya da iç savaşa sebeb olmaktan sakının!
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.
Muhakkak ki sizin kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize haramdır.
Evet, bu şekilde haklar iade edilir, zulüm kaldırılır, tağutlara engel olunur, zalimler ortadan kaldırılır. Allah her şey için bir muddet belirlemiştir. Bu evrenin bir metodu vardır, bunu takib eden amacına ulaşır, takib etmeyen ise ulaşamaz. Bedel ödenmeden izzet olmaz, fedakârlık olmadan şeref olmaz. Korkaklar, öne atılan bir kalbe ve gururlu bir kişiliğe sahib olmadan kılıçtan ve mızraktan müstağni kalmaz. Zeki ve cesur bir kalbe, namuslu bir kişiliğe sahib olursan zulümler senden uzak kalır. İzzeti isteyen kişi şanlı yaşar, ya da yok olur gider.
Bir toplum kendi özündeki nitelikleri değiştirmediği sürece, Allah onların durumunu -ister iyilik, ister kötülük yönünde olsun- değiştirmez. (Rad/11)
Kullara musallat olmuş olan, ateş ve demirin gücünü bulunduran, isteklerini ve politikalarını uygulamada askerlerine başvuran bu sistemlerin; bu yaptıklarından ve krallıklarından; kendilerini caydıracak bir güç veya fedakârlıkla karşılarında boyun eğmeden duracak birileri olmadan vazgeçmeyeceklerini öğrendik. Onların iktidarda kalmasının bedeli iktidarlarını düşürmenin bedelinden kat kat daha ağırdır. Öncede sonrada hüküm ancak Allah’ındır.
Allah azze ve celle şöyle buyuruyor;
Deki mülkün gerçek sahibi olan Allah’ım sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin (Ali İmran/26)
Sıkıntıları, baskıları, korkuyu geçmişte yaşayıp ve hala yaşayan Müslüman halkımız bilsin ki kendilerinin gerçek mutluluğu, refah içinde olmaları ve sade özgürlükleri gerçek bir şekilde kulların Rabb'i olanın şeraitine dönmelerinden geçiyor. O şeriat ki adalet şeriatıdır, iyilik şeraitidir, rahmet şeraitidir, izzet şeraitidir, düzenleyici şeraittir, doğru yol şeraitidir.
Ayrıca bu kitabı sana her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve Müslümanlar için bir müjde olarak indirdik. Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüb tutasınız diye size öğüt verir (Nahl/89–90)
Bütün beşeriyet, İslam’ın dışında rahatına kavuşmak için çaba gösterdiği sürece; sıkıntının, darlığın, sefaletin, yokluğun ve zulmün dışında başka bir şey bulmaz. Her ne kadar bu zulüm zalime ve daha zalime göre değişse bile. Dereceleri değişik olsa bile şer şerdir.
Allah c.c şöyle buyurmuştur;
(erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mukâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeliyle veririz) nahl/97
Ve yine şöyle buyuruyor;
Kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. Kimde beni anmaktan yüz çevirirse şubhesizi onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz (Taha/123-124)
Bunun üzerine; işbirlikçi ve bozguncu bu sistemlerin düşmesi gerçek değişim sürecinde son aşama değildir. Gerçekte bu bir adımdır, ardından başka adımlar gelecektir. Çabadır, arkasından başka çabalar olacaktır. Hepimiz doğru Müslüman’ın dilediği amaca ulaşacağız. O’da Allah’ın kelimesinin en üstün olmasıdır, adalet yayılsın, güvenlik gerçekleşsin, haklar korunsun, insanın değeri muhafaza edilsin, bunlar hepsi de ancak İslam Şeriatiyle mümkün olabilir. Onun dışında ki her şey susamışın su sandığı çöldeki seraptır. Yaklaştığında su olmadığını görür. Yolun ortasında duran kişi gideceği yere ulaşamaz. Davetçilerin, mücahitlerin, İslami cemaatlerin coşkularını kaybedib, vazgeçilmemesi gereken ve açıklanmasından utanılmaması gereken öncelikli amaçlarını unutmamaları gerekmektedir. Bu amaçlara davet etmeleri ve ulaşılması için çaba gösterilmesi gerekiyor, bu gün gerçekleşenleri usanmadan, yorulmadan, bozmadan ve geri dönmeden devam etmeleri için azık yapmaları gerekir. Bu direnişlerin gerçekleştirdiği en büyük şey; bu sistemlerin insanlar arasına yerleştirdiği korku ve paniği yıkmasıdır. Sistemler halkları o kadar korkutmuştu ki sağlarından, sollarından, önlerinden ve arkalarından geldiğini onları takip ettiğini iddia edip -yaptıklarına dikkat etmeleri, hareketlerinin takip edilmekte, sözlerinin dinlenilmekte olduğu korkusunu yaymışlardı. Bu devrimler bu korkuyu yıktı. Kendi halkına aslan kesilib, onları kendi isteklerine alet ediyorken bu gün zayıf ve savunmasız bir duruma düştüler. Halk değişimin yöntemini öğrendi, korku zamanının geçtiğini, bu liderlerin başkaldırdıkları zaman halklarının iradesi karşısında zayıf olduklarını, tamamıyla idrak etti. Israrın ısrarla karşılık bulacağını, arzuların çaba göstermeden gerçekleşmeyeceğini anladılar. Bütün zalimlerin kafasında kendilerinden bile daha güçlü olan, daha önceki seleflerinin portresi şekil alacaktır. Ve kendi mülklerinin ciddi bir direnişe ipotekli olduğunu, öncekilere ilhak olacaklarını anladılar. Bu tağutların kendi üsluplarıyla yaydıkları korku ve tehditlere rağmen bütün bu fedakârlıkları gösteren bu halklar, yollar açıldığı, hakikatler açığa çıktığı, bu yolun doğruluğunu teyit ettikleri zaman hak kelimesinin yücelmesi için ellerinden gelen çabayı göstereceklerdir. Çünkü bu halklar arasında büyük hayırlar vardır, kalplerinde yer etmiş, fıtratlarında dolaşmaktadır. Her ne kadar bazen kendilerine sıkıntılar isabet etse de usanmazlar, gücünü, benliğini, cesaretini ve ilerlemelerini koruyacaklardır. Ve adaletsizliğe razı olmak bu halkın doğasında yoktur. Bundan dolayı mücahitler; uzun zamandan beri ümmeti harekete geçirmeye çalışıyorlardı, kendi ırzlarını korumaları için mücadeleye sokmaya çalışıyorlardı, cihada çığırıyorlardı, bu tağutlara karşı yapmaları gerekene çağırıyorlardı. Mucahidler kimlerdir? Bu gün değişik savaş meydanlarında kendi canlarını feda edenlerdir, ölmek için savaşlarda çarpışanlar, bu ummetin sadece bir parçasıdır. Mücahidler bu ümmetin rahminden çıktılar, bu ümmetin kutsallarını savundular, bu ümmetin üzerinden zulüm kalksın diye kalkıp öne atıldılar, mustazaflara yardım etmek için direniş gösterib fedakârlık yaptılar. Onları harekete geçiren Allah’ın şu sözüdür:
Size ne oldu da Allah yolunda ve Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahib gönder, bize katından bir yardımcı yolla diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz! (Nisa/75)
O zaman, İslam ummeti ve mücahitleri arasında tefrika çıkaran bütün davet ve fikirler etkisiz ve başarısızdır. Kabul edilmez fikirlerdir. Bizler direniş gösteren halkın kalblerindeki korku duvarlarının yıkılmasının, zorlukları kolaylaştırıp fedakârlık yapmalarının en büyük sebebi nadide ve güzide olan kahraman mucahid evlatlarının duruşundan başka bir nedene dayanmadığından hiç şubhe etmiyoruz.. Onlar bu asrın tağutu, terörün merkezi, bozgunun anavatanı olan Amerika karşısında dik duruyorlar, öyle ki Allah’ın mucahidleri muvaffak kılmasıyla Amerika’nın prestiji rüzgârın savurduğu saman gibi oldu. Bu gerçek; şunu bilmemizi gerektiriyor; Allah yolunda cihad; ummeti uyandırmanın yoludur, hayat kanının damarlardan çıkmasının yoludur, şeref yapılarının kurulmasının yoludur, kalbleri titreten korkunun kalblerden atılmasının yoludur, insanları cesur yetiştirmenin ve atılgan olmalarını sağlayan yoldur.
Allah şöyle buyurmuştur
Ey iman edenler! Allah ve Elçisi, bireyseltoplumsal, kültürel, ekonomik, siyasi, ahlâkî... yönlerden yeniden dirilişinizi sağlayacak bir konuda size çağrı yaptığında, bu çağrıya mutlaka uyun! Şunu iyi bilin ki, Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve onu, itaatkârlığı sayesinde günaha düşmekten koruyub iyiliklere yönlendirir. Unutmayın ki, hepiniz eninde sonunda ölümü tadacak ve yaptıklarınızın hesâbını vermek üzere O’nun huzurunda toplanacaksınız. (Enfal/24)
Ey İslam ummeti! Vefalı gençlerinle yan yana şerefli bir duruş sergile. Bu gençler dinini ve ırzını savunuyorlar, topraklarına ve değerlerine sahib çıkıyolar. Onlara destek verin, onlara yardımcı olun, çünkü onların gücü sizin gücünüzdür. Onların zaferi sizin zaferinizdir, onların zarar görmesi sizin zarar görmenizdir. Bu direnişler şunu açığa çıkardı; Kafir hükümetler kendi çıkarlarından ve başka bir şey bilmiyor. Bir tehlike sezmedikleri sürece konuşmazlar, konuştuklarında da utanmadan arlanmadan, boş açıklamalarda bulunuyorlar, değişim rüzgârlarının estiğini gördüklerinde, işbirlikçilerinin göçmelerini gördüklerinde işe karışıyorlar. Ve temiz halka bütün dönemlerde biz sizinleyiz, sizin yanınızdayız dediler.
Mesela İran’da gösteriler yapılmaya başladığında sadece iki kişi ölmüş olmasına rağmen Amerikalı yaşlı kadın Dışişleri Bakanı Clinton açıklama yapmaya utanmadı. Obama da İran halkını cesarete çağırdı. Sanki meydanlar kan gölüne dönmüş, kahramanları öldürülmüş gibi. Oysa Kaddafi’nin çeteleri toplarıyla, tüfekleriyle ve uçaklarıyla bütün dünyanın gözü önünde binlerce insanın kanını akıtıp katliamlar yaptılar, üstüne birde bu zalim ve oğlu çıkıp tehditler savurdu. Buna rağmen katliam uzadıkça uzadı. Onların açıklamalarıysa ilk önce taraflara kendileri kontrol etmeleri, şiddetten uzak durmaları ve diyaloga geçmeleri gerektiği söylemlerini aşmadı. Bu da sadece 40 yıl boyunca kendilerinin faydalanıb bilge halkının mahrum bırakıldığı Libya Petrolüne göz diktikmelerinden dolayıdır. Mısır’da olan biten de böyledir, kaypakça açıklamalar, gaf ve bozukluklarda bulundular. Ne zaman ki sistemin düşeceğini, kurtuluşun olmadığını anladılar, halka destek vererek yön değiştirdiler. Zaferlerinden ve özgürlüklerini elde ettiklerinden dolayı onları kutladılar. Oysa vefakâr işbirlikçilerinin eliyle halkı bu özgürlükten mahrum bırakıyorlardı. Müslüman halkımız bilsin ki; özgürlüğü, değeri ve refahı, sahip oldukları gücün farkına varmadan, batıya olan bağlılıklarını koparmadan, kişisel yenilgiden soyutlanmadan, elde edemezler. Onların hükmüne bağlı kaldıkları, uygarlıklarına özendikleri, politikalarına düşkün oldukları sürece bunlar olmayacaktır. Size ağlıyormuş gibi görünen, çıkarlarınızı gözetiyormuş gibi davranan Batı hükümetleri var oldukları sürece size çeşitli kötülüklerde bulunan bu tağutların güçlenmesini sağladı. Onlar kendi hazinelerini doldurmak kendi halkının hayat seviyesini yükseltebilme adına bu tağutları sizin zenginliklerinizi, yer altı değerlerinizi sömürmek için size musallat ettiler. Size de ölümden başka bir şey vermediler. Filistin’de kardeşlerinizi katleden Siyonist oluşuma destek veren de onlardır.
Mısırın Firavunu olan Hüsnü Barak’ın sistemine destek veren Amerika değil midir? O ne oluyor da bugün Mısır halkının özgürlüğünden bahsediyor, Ali Abdullah Salih’in sistemine destek veren Amerika ve batı hükümeti değil midir? Amerika ve Fransa halkını en ufak bir haktan bile mahrum bırakan Zeynel Abidin’e tam destek vermiyorlar mıydı? O zaman şimdi ne oluyor da kalkmış şimdi özgürlüklerini elde ettiklerinden dolayı halkları kutluyorlar. Bu özgürlükleri kısıtlayan yada kısıtlayana destek veren kimdi? Bu gün yeryüzünde var olan bütün zalim sistemlere destek veren, ve kendi halkına musallat kılan kimdir? Bu munafık, ikiyüzlü, hilekâr ülkeler değil mi? O zaman eğer biz ve haklarımız, gerçek bir şerefle yaşamayı elde etmede ciddiysek; batının bize yerleştirdiği aşağılık kompleksinden kurtulmamız gerek. Hatta çoğu kişi izzetin, şerefin, özgürlüğün ve refahın onların yolundan gitmekten, arkalarından gitmekten ve o kötü kafilelerine kuyruk olmaktan geçtiğin düşünüyorlar.
Allah c.c şöyle buyuruyor
Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır.
Allah’tan İslam ummeti için itaat ehlini izzetli kılacak, isyan ehlini zelil kılacak, iyiliğe emreden kötülüklerden nehyeden hayırlar vermesini diliyorum. Ve yine Allah’tan öldürülenlere merhamet etmesini, yaralılara şifa vermesini, esirleri kurtarmasını diliyorum.
İlah salât etti elçisi Muhammed’e
Rezalet ve zillet verdi düşmanı Muammer’e
Ömer (R.anh) Şöyle buyurmuştur.
Biz; allah’ın islamla şereflendirdiği bir toplumuz
Şerefi başka yerde aramayız.


upload_2018-6-1_0-49-44.png



 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt