"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azab vardır." (Bakara 178)
Buhârî ve Muslim'de şöyle anlatılır:
Rebî'nin kız kardeşi Nadr'ın kızı bir cariyeyi tokatlamış ve dişini kırmıştı. Peygamber'e şikayetçi oldular. O da kısas yapılmasını emretti.
Ummu'r Rebi': "Ya Rasûlallah! Falancadan dolayı kısas mı yapacaksın? Hayır! Vallahi ona karşılık kısas olamaz." dedi.
Peygamber: "Fesubhanallah! Ey Ummu'r Rebi, Allah'ın hükmü kısastır!" buyurdu.
Kadın: "Hayır, vallahi asla ona karşılık kısas yapılmayacak!"dedi.
Neyse ki mağdurun tarafları kısastan vazgeçtiler ve diyeti kabul ettiler.
Peygamber de: "Öyle kullar var ki, Allah'a karşı yemin etseler Allah onların yeminlerini doğruya çıkarır." buyurdu.
(Buhârî, "Sulh", 8; "Cihâd", 12; "Tefsîru Sûre 2", 23; "Edeb", 6; "Eymân", 9; Muslim, "Kasâme", 24; "Fedâilu's-Sahâbe", 225; "Birr", 138; "Cennet", 46-48.)
Semure (radıyallahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim kölesini öldürürse, biz de onu öldürürüz. Kim de kölesinin (burnunu, kulağını keserek) sakatlarsa, biz de onun (burnunu, kulağını keserek) sakatlarız."
(Ebu Dâvud, Diyat 7, (4515, 4516, 4517, 4518); Tirmizi, Diyat 18, (1414); Nesai, Kasame 9, (8, 21)
Nesai'nin rivayetinde şu ziyade var: "Kim kölesini iğdiş ederse, biz de onu iğdiş ederiz."
Amr İbnu Şu'ayb an ebihi an ceddihi (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Bir adam kölesini kasten ve taammüden öldürdü. Rasulullah (aleyhissalâtu vesselam) adama yüz sopa ile celde tatbik etti ve bir yıl da sürgüne gönderdi ve müslümanların hisselerinin içinden onun hissesini sildi."
Ali (radıyallahu anh)anlatıyor: "Bir yahudi kadın, Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a şetimde bulunuyor, hakaretler ediyordu. Bir adam onu boğarak öldürdü. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadının kanını bâtıl kıldı."
(Ebu Davud, Hudûd 2, (4362)
İbnu Abbâs (radıyallahu anhuma) anlatıyor: "Âma yani gözleri kör bir zat, ümmü veled olan cariyesini, Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a şetmettiği için öldürdü. Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cariyenin kanını heder eddetti."
(Ebu Davud, Hudûd 2, (4361); Nesai Tahrim 16, (7, 107, 108)
Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir yahudi, gümüş takıları için bir cariyeyi taşla öldürmüştü. Câriye Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirildi. Henüz canını teslim etmemişti. Kadıncağıza (birkısım isimler sayılarak): "Seni falanca mı öldürdü?" diye soruldu.
Başıyla: "Hayır!" diye işaret etti.
"Seni falan mı öldürdü?" diye bir başka isim zikredildi.
Kadıncağız yine: "Hayır!" manasında başıyla işaret etti.
Üçüncü kere sordu.
Bu sefer: "Evet!" dedi ve başıyla işaret etti. Bunun üzerine (aleyhissalâtu vesselâm) adamı (yakalattı, adam suçunu itiraf etti) o da iki taşla öldürdü, başını iki taş arasında ezdi."
(Buhari, Diyat 7, 4, 5, 12, 13, Husûmat 1, Vesâya 5; Muslim, Kasame 15, (1672); Ebu Davud, Diyaut 10, (4527, 4528, 4529), 14, (4538); Tirmizi, Diyat 6, (1394); Nesai Kasame 11, (8, 22)
Birinci Hüküm: Hür, Köle İle; Müslüman, Zımmi İle Kısas Yapılır mı?
Fakihler. hür bir kimse, bir köleyi, müslüman bir kimse, bir zımmiyi öldürdüğü takdirde hür kimseyle, müslümanın kısas edilip edilmeyeceği hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Cumhura (Maliki, Şafiî. Hanbeli) göre; hür, köleyi, müslüman, zımmiyi öldürürse, hür ve müslümana kısas yapılamaz.
Hanefi'ye göre ise hür köleyi, müslüman zımmiyi öldürürse, hür ve müslüman kimselere kısas yapılır.
Cumhurun delilleri:
Cumhur. Kur'andan, hadisten ve akli yoldan delil getirerek, görüşünü isbatlamıştır.
A. Kur'andan delilleri: «Ey İman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)...» âyetinde, kısasta eşitliği emreden Allah (cc). daha sonra «...Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile (kısas olunur)...» âyetiyle de kısasta eşitliğin nasıl olacağını beyan etmiştir. Allah (cc). sanki âyette «öldüren, öldürülene eşit ise onu öldürünüz» der gibidir. Hür ile köle. Müslüman ile zımmi arasında kısas bakımından bir eşitlikleri yoktur. O halde hür. köle ile, müslüman, zımmi İle kısas (misilleme) yapılarak öldürülemez.
B. Hadis'ten delilleri: Buhari'nin Ali (r.anh)'dan rivayet ettiği şu hadistir: «Müslüman, kafirle kısas yapılamaz»
C. Aklî delilleri: Köle. küfür eseri hürriyetsizliği nedeniyle bir meta (eşya) gibidir. Kâfir ise, küfründen dolayı bir hayvan mesabesindedir. Bu hususa Allah (cc): «Yeryüzünde yürüyen hayvanların Allah katında en kötüeü şüphesiz ki kafir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.» (Enfal: 55) Âyetiyle işaret eder.
Böyle meta (eşya) ve hayvan mesabesinde olan köle ile kâfir, hür vs müslümana nasıl eşit olabilir ve kısas yapılabilir? '
Hanefi'nin delilleri:
Hanefilerin getirdiği bir kaç delil, kısa ve öz olarak şöyledir:
1. Allah (cc), «Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)...» âyetinde, katilin öldürülmesini farz kılmıştır,"
Bu âyet umumu ifade ettiği için hür, köle, müslüman ve zımmî bütün katilleri kapsar.
«Hür hür ile, köle köle ile...» âyeti ise. cahiliyet devrindeki zulmü orta dan kaldırmak için Allah (cc) tarafından ferman edilmiştir. Zira Arablar, cahiliyet devrinde bir hür karşılığı, bir kaç hürü. bir köle karşılığı, bir hürü, bir dişi karşılığında da bir hür erkeği haddi aşarak öldürürlerdi, işts onların bu zulümlerinin iptali için bu âyeti inzal buyuran Allah (cc), kısanın yalnız katile uygulanacağını te'kitle beyan etmiştir. Bu durum, nuzul sebebinden de anlaşılır.
2. «Biz onda (Tevrat'ta) onların üzerine (şunu da) yazdık. Cana can, göz» göz, buruna burun, kulağa kulak. dişe diş (karşılıktır, hulasa bütün) yaralar birbirine kısastır...» (Mâide: 45) âyeti, öldürenlerin kısasını gerekil gördüğünden umumi bir ifadedir.
«Bu âyet. islâm şeriatının hükümlerinden biri değildir. Eski ümmetlerin şeriatlarında bildirilen kısas hakkındaki bir hükümdür. Bizim için bir hüküm ifade etmez» diyecek olanlara şunu deriz: «Eski ummetlerin şeriatlarını nesneden bir âyet veya mütevatir bir hadis bulunmadığı takdirde, bizim de şeriatımız sayılır. Araştırmamızda bu âyeti nesheden bir âyet veya mutevatir bir hadis bulamadık.»
3. «Allah'ın haram kıldığı cana, haklı bir sebeb olmadıkça, kıymayın. Kim mazlum olarak öldürülürse biz onun velisine (mirasçısına maktulun hakkını talep hususunda) bir selahiyet vermişizdir...» (isrâ; 33) âyeti, zulum yapılarak öldürülen köle, hür müslüman ve zımmilerin hepsini nazmı! ile kapsamına almış, velilerine «sultan» tabir ettiği velayet (kısas) hakkını tanımıştır.
4. Rasulullah (s.a.v.)'ın, «Müslümanların kanları eşittir. Onlar, gayri muslimlere karşı kuvvetli bir güçtürler» hadisine göre. köle İle hür, bilhassa! kısas hükmünde eşittirler.
5. Rasulullah (s.a.v.)'ın «Kim, kölesini öldürürse, onu öldürürüz. Kim, kölesinin burnunu keserse, onun burnunu keseriz. Kim, kölesini hadımlaştırırsa onu hadımlaştırırız» hadisi, hür, köleyi öldürürse, onun da öldürüleceğine delildir.
6. Muhaddis imam Beyhâki'nin, Abdurrahman el-Bılemâni'den rivayet ettiği, «Rasulullah (s.a.v.), bir zımmi öldüren bir müslumanın kısasını icra ettikten sonra «Ahdine vefa gösterenlerin en kerimiyim» buyurdu.» (İbn i Selâm, «Bu hadisin Senedi yoktur» der. 142) hadisi, hürün de köle karşısında kısas edileceğini gösterir.
7.Bir müslumanın bir zımmî ile kısas edilmesinde tüm müslümanlar ittifak etmişlerdir. Zımmî malı çalan bir müslumanın, hırsızlığından dolayı kolu kesilir, öyleyse bir müsiüman, bir zımmiyi öldürürse, kısas yapılması farz olur. Zira kana hürmet etmek, mala saygı göstermekten daha büyük ve önemlidir.
Özetle delillerini aktardığımız her iki gurup arasındaki ihtilaf, kısas âyetlerinden ayrı ayrı anladıkları manalara dayanır.
Hanefi'lere göre, âyetin başlangıç kısmı, başlı başına bir delildir. Çünkü âyet. «Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)», kelamıyla tamamlanıyor.
Cumhur'a (Maliki, Şafiî ve Hanbeli) göre ise. «Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)» âyetinde, kısasla ilgili söz tamamlanmamaktadır. Ancak söz, âyetin sonuna doğru «...dişi, dişiyi (kısas olunur)» cümlesiyle tamamlanmaktadır. Zira âyeti tamamlayıcı İfade, âyetin başındoki «size kısas farz kılındı» cümlesini tefsir eder « manasını da tamamlar.
Kısas âyeti, onun çeşitleri ve kısımlarını beyan etmek için varit olmuştur. Eğer böyle olmasaydı, âyetin başlangıç kısmını anlamak güç olurdu.
Hanefi'ler, Cumhur'un görüşüne itiraz ederek şöyle derler: «Hür erkek, hür kadını veya bir köle. bir hür kimseyi öldürürse uygun olan, hür erkek ve kölenin öldürülmemesldlr. Halbuki cumhur, «köle, hür kimseyi veya hür erkek, bir hür kadını öldürürse, köle ve hür kimseye kısas yapılır" diyorlar».
Cumhur (Malikl-Şafli-Hanbelî)'da Hanefi'lerin görüşüne itiraz ederak, "Kısas âyetinin zahiri, köle, hür adamı öldürürse. Onun öldürülmemeslnl amirdir. Ayetin manasına baktığımız zaman, kölenin köle ile kısası yapıldığını görürüz, öyleyse köle, hürü öldürürse, kölenin kısas yapılmam duna uygun olur. Hür kadın öldüren hür erkeğin öldürülmesi, icma ile ııubillir Eğer icma olmasaydı «hür erkek, dişi (hür kadın) ile öldürülemez» deullkı demektedirler.
Faziletli Şeyh es-Sâyis. «Ahkâm Ayetlerinin Tefsiri» isimli eserimi», "Akıl. bu mesele de imam-ı Azam Ebu Hanife (rahimehullah)'nin görüşünün dahd kuvvetli olduğuna temayul eder. Zira cumhur'un «âyetin sonunda kısasla İlgili taksim ve nevilendirme de muteber olan eşitliğin beyanıdır» demeleri, yanlış beyan ettiklerini gösterir. Onlar, hür erkeğin, hür kadınla, hür kadının da hür bir erkekle kısas edilmesi görüşün de oldukları halde, hur bir kimsenin, köleyle kısas edilmesini uygun görmemişlerdir. Fakat kölenin, hür bir kimseyle kısas edilmesini de caiz bulmuşlardır. Bu tutum, onların görüşünü zayıflatmaktadır. İmam-ı Azam (rahimehullah)'ın görüşünde ise, bu zayıflık yoktur. O zaman köle hüre, müslüman da zımmiye eşittir Bunların hepsinin kanının dökülmesi - islâm şeriatının beyan ettiği şartlar vo ölçüler dışında - haramdır» der. (Şeyh es-Sayis - Ahkam Âyetlerinin Tefsiri, C. 1, S. 51)
İmam-ı Azam. «Hürün köleyle öldürülmesi mana bakımından akla uygundur» görüşü, Rasulullah (s.a.v.)'ın. «Kim kölesini öldürürse, onu öldürürüz» hadisi ile de te'yid edilir, islâm, hür ile kölenin kanlarını birbirine eşit görmüştür. Kölenin nefis ve hakkının korunması, hürün nefis ve hakkının 'korunması gibidir. Bunun için hür, köle ile kısas yapılır.
Mu'minin kafirle kısas yapılması hususunda imam-ı Azam, her ne kadar «Mu'min, kafirle kısas yapılır» derse de, tercih olunan Cumhur'un görüşüdür. Zira onların görüşü, Buhari'nin «Müslüman, kafirle kısas yapılamaz» rivayetine istinad eder.
İbn-i Kesir de «Cumhur'un görüşüne karşı bir te'vil veya sahih bir hadis yoktur» (İbn-l Kesir Tefsiri. C. 1, S. 200) sözlerine devamla «Mumin, kafirle eşit olabilir mi? Kafir, Allah (cc) katında yerde yürüyen canlı varlıkların en şerefsizidir. Mu'min ise temizdir. Zira Allah (cc): «Muşrikler ancak bir necisdir» (Tevbe: 28), «De ki: Murdarla temiz-murdann çokluğu hoşunuza gitse de- (hiçbir zaman) bir olmaz» (Mâide: 100) buyuruyor. Buna göre, temiz bir mu'mini, murdar bir muşrikle nasıl öldürebiliriz? inşallah bu hususta tercih edilecek olan, Cumhurun görüşüdür» (lbn-l Kesir Tefsiri. C. 1, S. 200) demektedir.
Latif Bir Munazara
Allâme Ebu Bekir bin el-Arabî, «Ahkâmu'l Kur'an» isimli eserinde şu munazarayı anar; «Biz. Mescid-i Aksa (H. 487) Sahra Mescidi (muallak taş) hariminde oturuyorduk. Burada İlmi mevzuları konuşmak, gelenek halindeydi. Yanımıza Hanefi mezhebinin büyük alimlerinden Ez-Zevzenl. «Halil er-Rahman»ı ziyaret için geldi. O'na «Müslüman, kâfir ile kısas yapılır mı?» diye soruldu. Ez-Zevzeni de, «Evet, müslüman, kafiri öldürürse, o da kısas yapılarak öldürülür» cevabını verdi. O'na bu husustaki delilinin ne olduğu sorulunca, «Bu mevzu da delilim. Allah (cc) in «Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz kılındı)...» âyetidir. Bu âyet. umumu ifade ettiğinden, öldürenler hangi ırk ve dinden olursa olsun, kısas hükmünün kapsamına girerler» dedi.
Bu toplantıda bulunan Şafii faklhlerinden Atâ el-Makdesi ile Zevzenî arasında latif bir münazara başladı. El-Makdesi, Şeyh Zevzeni'nin âyetten çıkardığı hükmün, üç açıdan hucceti bulunmadığını söyleyerek şöyle der:
«1. Allah (cc), «...Size kısas yazıldı (farzedildi)» âyetinde, cezalandırmada eşitliğin şart olduğunu açık şekilde ifade etmiştir. Yalnız müslüman ile kâfir arasında eşitlik yoktur. Zira küfür, onun insanlıktaki yeri ve derecesini alçaltmıştır.
2. Allah (cc). âyetin sonunu, evveli ile bağlayarak, açık beyanını «...Maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz edildi). Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi He, (kısas olunur)...» biçiminde buyurdu. Kölenin köleliği, küfrün eserindendir. Dolayısıyla köle, hüre eşit değildir. Kâfirin. müslümandan daha aşağı bir derecede olacağı ,hiç bir surette eşit olmayacağı açıktır.
3. «...Kimin (hangi katilin) lehinde maktulun kardeşi (velisi tarafından) cuzi bir şey afv olunursa (hemen kısas düşer)...» âyetinde müslüman, müslümanın kardeşi olduğu gibi, maktulun de neseben kardeşidir. Müslümanla. kâfir'arasında ise hiçbir hususta kardeşlik yoktur. Kısas âyeti, kafirin bu hükme girmediğine delâlet eder.»
Zevzenî de, Atâ el-Makdesi'ye şöyle cevab verdi: «Deliliniz sahihtir, Ama delillerinizle -hüküm vermek, benim için gerekmez. Allah (cc) ceza vermekte eşitliği emretmiştir.» sözünüzü aynen kabul ediyorum «Kısasta kafirle müslüman arasında eşitlik yoktur» görüşünüz ise doğru değildir.
Zira müslümanlar kafir, can güvenliği acısından islâm hukukunda eşittir. Bu eşitlik kısas için kafidir. Müslüman ve kafir, islâm ülkesinde yaşarlar. İslam hukuku, zımmi malı çalan müslümanın kolunun kesilmesini kesinlikle emreder. Bu da zımmi malının, müslüman malına korunma husununda eşit olduğunu gösterir. Bu durum zımmi kanının da, müslüman kanı gibi korunacağına işaret eder. Çünkü zımmînin malı gibi. hayatı da İslam hukııkunun teminatı altındadır. «Âyetin sonu, başlangıç kısmıyla irtibatlı ılım sözünüz kabul edilemez. Çünkü âyetin başlangıcı umumu İfade ederken, sonu da hususi bir hükmü ifade eder. Âyetin sonunun hususi oluşu, başlangıcının umumi oluşuna mani değildir. Umumu ifade eden âyetin hükmü umumi, hususi ifade eden âyetin hükmü, hususi icra edilir.
«Hür, köle ile kısas yapılamaz» görüşünüzü kabul etmiyorum. Hür, kısası avfedip yerine diyet almak başka mutalaa edilir...» Ez Zevzani lle «sözünü ben de söylüyorum. Yalnız affetme hususunda müslümanla, kâfir kardeş değildir. Ve eşitte olamaz. Bir zımmî, bir müslümanı öldürmüş olsa, öldürülenin kardeşi katilden diyet alarak affetse, affı kabul edllmei. Halbuki bir müslüman, bir müslümanı öldürse, öldürülenin kardeşi İslam huıkukunun tayin ettiği diyeti alarak katil müslümanı affedebilir. Af hususnunundaki ayet kısasın umumiliğine engel değildir. Yanf kısas hükmü başka, kısassu affedip yerine diyet almak başka mutalaa edilir... «Ez-Zevreni ile Ata el Makdesî arasında gecen büyük munazaradan cok faydalandık Munazaranın tümünü «Nuzhetu'n Nazır» isimli kitabımda yazdım.» (İbn-i Arabi - Ahkâmu'l-Kur'an - C. 1. S. 61-62)
İkinci Hüküm: Baba, Oğlunu Öldürürse, Kısas Yapılır Mı?
Cumhur'a (Şafiî. Hanbelî, Hanefî) göre. oğlunu öldüren babaya, kısas yapılmaz. Zira Rasulullah (s.a.v.), «oğlunu öldüren babaya, kısas yapılmaz" buyurdu.
Cessâs, bu hususta, «Rasulullah (s.a.v.)'ın «Oğlunu öldüren babaya, kısas yapılmaz» hadisi meşhurdur. Sahabilerden hiç biri, Ömer (r.anh)'ın bu hadisle ilgili uygulamasına muhalefet etmemiştir. O'nur bu icrası, hadisi manen mutevatir kılmaktadır» der. (Cessâs - age - C. 1. S. 168. Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 231)
İmam Malik (r.aleyh) ise, «Bir baba, oğlunu işkence yaparak kasten öldürürse, kısas yapılır» demektedir. (Cessâs - age - C. 1. S. 168. lbn-i Arabi - age - C. 1, S. 168; Kurtubi – age C. 1, S. 231)
Kurtubi de bununla ilgili olarak şöyle diyor: «Maliki mezhebi içersinde bu hususta hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Bir baba. oğlunu kasten -işkence yaparak, keserek, bir yere hapsederek, ölüme terkederek- öldürürse kısas yapılır. Yalnız öldürmek kastı ile değil, terbiye için döverken ölürse kısas yapılmaz, babadan diyet alınır.» (Kurtubi - age - C. 1. S. 231. lbn-i Arabi - age - C ı, S. 65)
Cumhur'un görüşü, delil aldıkları hadise istinaben daha tercih edilir. Çünkü babadaki evlatlık şefkati, onu kasten öldürmeye manidir. Eğer oğul, babayı öldürürse, oğul kısas yapılır. Fahru'l İslâm Eş-Şâ'şi; «Baba, evladın varlık sebebidir. Evlat, varlık sebebi babanın nasıl yokluk sebebi olabilir?» der.
Üçüncü Hüküm: Bir Toplum, Bir Adamı Öldürürse, O Toplumun Tümü Kısas Yapılır mı?
Fakihler. bir insanın öldürülmesine, bütün fertler katılırsa o toplululuğun tamamına kısas yapılıp yapılmayacağı hususunda ihtilafa düşerek İki görüşe ayrılmışlardır.
Cumhur'a (4 mezheb alimlerine) göre. bir adamı öldüren bir topluluğun tüm fertleri kısas yapılır.
Zahirî mezhebi alimleri ile Ahmed bin Hanbel (r.aleyh)'den golen bir rivayete göre ise. bir adamı öldüren bir toplumun, bütün fertleri öldürülmez.
Zahiri'lerin delilleri:
A. «...Maktuller hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı)...» âyeti eşitliği ve misillemeyi şart kılmıştır. Halbuki fertle toplum arasında eşitlik olmaz.
B. «Biz onda (Tevrat'ta) onların üzerine (şunu da) yazdık. Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dis (karşılıktır)...» Mâide: 45) âyetinde, bir insan, bir insan karşılığıdır. Bir çok insanın, bir İnsan karşılığı olması düşünülemez. Zira birkaç adam, bir adam karşılığı kısai yapılırsa, âyetin nassına muhalefet edilmiş olur.
Cumhur'un delilleri:
A. Ömer (r.anh) zamanında Sana kentinde bir genç, 7 kişi tarafından öldürüldü. 7 kişiyi de kısas yaptıran Ömer, daha sonra «Bu gencin öldürülmesine Sana kenti insanları iştirak etseydi, tümünü kısas yaptırırdım» buyurdu.
lbn-i Kesir'e göre, Ömer tarafından verilen bu hükme, herhangi bir sahabî tarafından itiraz edildiği bilinmemektedir. Buna muhalefet edilmemesl de icma'dır. (lbn-i Kesir Tefsiri. C. 1. S. 210)
B. Rasulullah (s.a.v.)'tan rivayet edilen «Eğer mu'min kanının dökülmesine yer ve gök ehli iştirak ederse. Allah (cc) tümünü ateşte yüzüstü yakar» (Tirmizi. Ebu Hurayra'den rivayet etmiştir. Kurtubi. age. C. 2, S. 232) hadisidir.
Cumhur'a göre bir adamın öldürülmesine iştirak eden topluluğun tümünün ceza görmesi muhakkaktır. Ahirette verilecek cezada ortak oldukları gibi, dünyada verilecek cezada -ki kısastır- da ortaktırlar.
C. Allah (cc), kısası hayatın korunması için va'z etmiştir. «Ey salim akıl sahibleri, kısasta sizin için (umumi) bir hayat vardır...» âyeti do bunu bildirmektedir. İnsanlar, bir topluluğun bir adam için öldürülmeyeceğini bilselerdi düşmanlarını öldürmek için birbirlerine yardım ederlerdi. O zaman halkın kanı zayi olduğu gibi, fitne ve fesadın yeryüzüne yayılmasına vesile olunurdu.
lbn-i Arabi bu hususta şöyle der; «Alimlerimiz (Hanefî, Şafii vn Maliki) «...Maktuller hakkında size kısas yazıldı (farz edildi)...» âyeti ile delil getiren Ahmed bin Hanbel (r.aleyh)'in. «Bir topluluk, bir kişi için öldurülmez, Cıınkü Allah (cc) kısasta eşitliği şart kılmıştır. Halbuki fert ile topluluk arasıında kısas için eşitlik olmaz» görüşüne karşı. «Genel kaidelere uymak, lafızlara uymaktan daha hayırlıdır. Adam öldüren bir topluluk; öldürülmeyeceklerini bilirlerse düşmanlarını öldürmek için birbirlerine yardım eder ve arzularına kavuşurlardı. Bu ise islâm'ın yasakladığı fitnenin yeryüzüne yayılmasına vesile olurdu. Kısastan maksat, adam öldüreni öldürmektir. Cahiliyet devrinde Arablar, bir adamlarına karşılık, çok zaman yüz kişi öldürür ve bununla da öğünürlerdi. Allah (cc) ise eşitlik ve adaletle emretmiştir. Bu eşitlik ve adalet ise, adam öldüreni kısas yapmakla olur. Kısas edilen kimse, bir veya daha çok olabilir.» diye cevap verirler.» (İbn-i Arabi, age, C. 1, S. 65. Cessas age, C.1, S. 170. Kurtubi - age - C. 2)
Dördüncü Hüküm: Katil, Kısas Yapılırken Ne ile Öldürülür?
Fakihler kısas yapılırken katilin ne ile öldürüleceği hususunda İhtilafa düşerek iki görüşe ayrılmışlardır.
Maliki, Şafiî ve İmam Ahmed bin Hanbel'in bir rivayetine göre kısas; katil, maktulü ne ile öldürmüşse aynen öyle öldürülür. Mesela: Katil, bir kimseyi boğarak öldürmüşse boğarak, taş vurarak öldürmüşse. taş vurularak öldürülür. Çünkü. «...Maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farz edildi)» âyeti ve Enes (r.anh)'den rivayet edilen. «Bir Yahudi, bir kadının başına taş vurarak öldürmüştü. Rasulullah (s.a.v.) da onu taş vurarak öldürttü» hadisi, katil ne ile ve nasıl öldürmüşse. öylece öldürüleceğine delildir. (Cessas , age, C. 1. S. 188; İbn-i Cevzi - Za'du'l Mesir - C. 1. S. 181)
İmam-ı Azam (r.aleyh) ve İmam Ahmed bin Hanbel (r.aleyh)'in diğer bir rivayetine göre ise, kısas ancak kılıçla yapılır. Çünkü kısastan taleb edilen, bir canı. bir can karşılığın da öldürmektir. Rasulullah (s.a.v.) efendimiz. «Kısas, ancak kılıçladır» ve «Öldürdüğünüz zaman güzelce öldürün, kestiğiniz zaman güzelce kesin» buyurmuştur. Enes (r.anh)'in rivayet ettiği hadisin hükmü, misillemeyi yasaklayan hadisle neshedilmiştir. Kılıçtan başka yakma, parçalama. başı taşla kırma ve ölünceye kadar hapsetme gibi öldürme türleri, çoğu kez misillemeyi geçer. Eğer böyle yapılırsa Allah (cc)'ın «...O halde kim bu (afivden ye edadan) sonra (katile veya taraflarına muhaseme ve) tecavuzde bulunursa onun için pek acıklı bir azab vardır» âyeti ile yasakladığı, tecavuz yapılmış olur.
Alim Kasım bin Ma'n, sultanlardan birinin yanında, alim Şerik bin Abdullah ile bulunduğu bir gün de aralarında şu konuşma geçer: Ma'n. Şerik bin Abdullah'a «Bir kimseye ok atarak öldüren kimsenin, kısasıyla İlgili olarak ne dersiniz?» diye sordu. O da, «ok atılarak öldürülür» deyince, «Katil, birinci okla ölmezse ne yapılır?» diye tekrar sorunca «ikinci ok atılır» dedi. Bunun üzerine Kasım bin Ma'n. «Allah (cc)'ın yarattığı bir mahluku oklarınıza hedef mi yapıyorsunuz? Zira Rasulullah (s.a.v.), canlı varlıklardan herhangi birisinin ok ve benzeri silahlara hedef yapılmasını yasak etmiştir.» cevabını verdi. (Cessas, age, C. 1, S. 286)
Beşinci Hüküm: Kısas Hükmünü Kim İcra Eder?
Kurtubî bu hususta şöyle der: «Fetva alimleri, hiç bir kimsenin, İslâm Devlet Başkanının musadesi ve zamanın kadısının yazılı fetvası olmadıkça kısas yapma hakkına sahip olmadığını, bu hakkın ancak islâm Devlet-Başkanı veya tayin ettiği kişiye ait olduğun da ittifak etmişlerdir. Çünkü Allah (cc). müslümanların başlarına emir (imam) seçmelerini farz kılmıştır. Ki imam. fenalık ve kötülüklere meydan vermeden aralarındaki dünyevi işleri ve davaları âdil bir şekilde icra etsin.» (Kurtııbi Tefsiri. C. 2. S. 237)
Köle - Kadının, Erkeği Öldürmesi ve Erkeğin Kadını Öldürmesi Sonucunda Kısas?
Tabari diyor ki: "Âyette, hür bir insanın karşılığnda yine hür bir insanın, kadının karşılığında kadının kısas yapılacağı beyan ediliyor. Buradan, kadının karşılığında erkeğin, kölenin karşılığında ise hür'ün kısas yapılamayacağı neticesi çıkmaz mı?" diye sorulacak olursa; Cevaben denir ki: "Biz, köleye karşı hür'ü, kadına karşı erkeği, şu âyetin genel ifadesine dayanarak ve Rasulullah'ın, müslümanların kanlarının eşit olduklarını beyan etmesini gözönünde bulundurarak kısas yaparız. Ayette buyuruluyorki: "Allanın, öldürülmesini haram kıldığı bir cana, haklı bir sebeb olmadıkça, sakın kıymayın. Biz, haksız yere öldürülenin velisine bir yetki vermişizdir. O da öldürmede haddi aşmasın. Çünkü ona, yeterince yardım olunmuştur. (İsra 39)
Rasulullah efendimiz de hadis-i şerifinde buyuruyor ki: "Müslümanların kanı eşittir...," (Ebu Davud, K. el-Cihad, bab: 147, Hadis No: 2751, Nesei, K. cl-Kasame bab: 10, 13)
Şa'bî, Katade, Mucahid ve Atâ, bu âyetin izahında özetle şunları söylemişlerdir:
a- Arab kabileleri arasında kin ve düşmanlık vardı. Bu sebeple onlardan bir kadın öldürüldüğünde, onun mukabilinde: "Öldürenin kabilesinden bir erkek öldüreceğiz.", bir köle öldürüldüğünde ise "öldürenin kabilesinden hür bir kimseyi öldüreceğiz." derlerdi. Bunu, güçlü olanlar zayıflara karşı yaparlardı. İşte busakat anlayışın uygulanamayacağını bildiren bu âyet nazil oldu ve ancak katilin öldürülebileceğini, bunun dışında, cinayetle ilgisi olmayan kişilere dokunu-lamayacağını hükme bağladı. Sonra Allah teala, insanların tam olarak eşit olduklarını beyan eden şu âyeti indirdi: "Biz Tevratta onlara şu hükümleri farz kılmıştık. Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vaz geçerse bu onun günahlarının affına bir sebebdir. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir". (Maide 44)
b- Suddi, Ebu Mâlik ve Şa'bi ise bu âyetin nuzul sebebi hakkında şunları söylemişlerdir: Rasulullah'ın döneminde iki gurup insan, erkekli kadınlı olarak birbirleriyle savaştılar. Rasulullah bunlann kadınların diyeterini birbirleriyle, erkeklerin diyetlerin biribirleriyle kölelerin diyetlerini de birbirleriyle takas yapmak suretiyle barışmalarını emretti. İşte âyet-i kerime, Rasulullahın teklif etmiş olduğu bu banşa işaret etmektedir.
c- Ali, Rebi1 b. Enes, Hasan-ı Basri ve Şa'bi den nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyet-i kerime, Allah tealanın, kasıtlı cinayetlerde, hür'ün, kölenin, kadının ve erkeğin diyetlerinin karşılaştırılıp takas edilmelerini emrettiğini, bu itibarla diyeti daha fazla olan kişi (mesela hür bir kişi) diyeti daha az olan bir kişiyi (mesela bir köleyi) öldürecek olur da kölenin velisi tarafından, hür olan katilin, kısas olarak öldürülmesi istenecek olursa, kölenin velisi kısası uygulatır. Bununla birlikte hür kişinin diyetinin, kölenin diyetinden fazla olan kısmını, kısas oiarak öldürülen hür kişinin velisine öder. Bu hususta Rebi' b. Enes, Ali'nin şunları söylediğini rivayet etmiştir. "Herhangi bir hür kişi, bir köleyi öldürecek olursa o kişi köle karşılığında kısasa tabi tutulur. Kölenin velileri dilerlerse hür'e kısas tatbik ettirirler ve hürün diyetinden kölenin diyetini düşerek geriye kalan farkı hürün velisine öderler.Şayet bir köle hür'ü öldürecek olursa, köle hür'ün karşılığında kısasa tabidir. Hür'ün velileri dilerlerse köleye kısas uygulatırlar ve onun diyet miktarını hür'ün diyetinden düştükten sonra geriye kalan farkı kölenin velilerinden alırlar. Dilerlerse köleye kısas tatbik ettirmekten vaz geçip bir hür'ün diyetinin tamamını alırlar. Herhangi bir hür erkekte hür bir kadını öldürecek olursa o erkek, öldürdüğü kadına karşılık kısasa tabidir. Eğer öldürülen kadının velileri dilerlerse erkeğe kısas uygulatırlar. Bu durumda hür bir kişinin diyetinin yansını erkeğin velilerine öderler. Yine herhangi bir hür katim hür bir erkeği öldürecek olursa o kadın o erkek karşılığında kısasa tabidir. Eğer öldürülen hür erkeğin velileri dilerlerse kadına kısas uygulatırlar. Bu durumda erkeğin diyetinin yansım da kadının velilerinden alırlar. Dilerlerse erkeğin diyetinin tamamını kadının velilerinden alır ve kadını serbest bırakırlar. Dilerlerse hiçbir şey almadan da onu affedebilirler.
Şa'bi diyor ik: "Ali'ye, kasıtlı olarak karısının öldüren bir adam getirildi. Ali, kadının velilerine dedi ki: "Dilerseniz bunu öldürün ve erkeğin kadından fazla olan diyetini ödeyin."
d- Ali b. Ebu Talha'nın, Abdullah b. Abbastan naklettiğine göre ise o, bu âyetin izahında şöyle demiştir: "Önce insanlar kadının karşılığında erkeği öldürmüyorlardı, ancak erkeğin karşılığında erkeği kadının karşılığında da kadını öldürüyorlardı. Daha sonra ise Allah teala, Maide suresinin kırk beşinci âyetini indirerek kadınla erkeği kısasta eşit kıldı.
Taberi diyor ki: "Görüldüğü gibi âyetin nuzul sebebi hakkında ihtilaf vardır. Bu sebeble bizlerin, âyeti, kesin delillerin gösterdiğ mânâda anlamamız gerekmektedir.
Rasulullah'tan, hür erkeğin hür kadın karşılığında kısas yapılacağına dair birbirini destekleyen bir çok hadis rivayet edilmiştir.
Ancak İslam ummeti, hür kadına karşılık hür erkeğin kısas yapılması halinde erkeğin fazla olan diyetinin kadının velilerinden alınıp alınmayacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir.
Bu sebeple kadına karşı erkeğe kısas tatbik edileceği ve tatbik edildikten sonra da erkeğin arta kalan diyetinin erkeğin velilerine verileceği hususunda icma olduğunu iddia etmek fasid bir görüştür.
Şu husus ta bilinmektedir ki: Bir insan belli bir bedel karşılığında bir organını telef edip vücudunun diğer kısmını sağ bırakamaz. Bunu yapması haramdır. Keza, bir başkasınınbelli bir bedel karşılığında diğe bir insanın herhangi bir organını telef edemez bu da haramdır. (Bu da gösteriyor ki, kadının karşılığın da erkeğin sadece bir bölümünün kısas yapıldığını söylemek doğru değildir)
Erkek, kadının karşılığında "Cana can" kaidesine göre kısasa tabi tutulmuştur. Bütün brdn anlaşılıyor ki âyet-i kerimede zikredilen: "Hür"e hür, köleye köle, kadına kadın" kısas yapılır ifadesinden maksat, hür'e karşılık köle, erkeğe karşılık kadın, kadına karşılık ta erkek kısas yapılamaz" demek değildir. Âyetin ifade ettiği mânâ hakkında geriye iki ihtimal kalmıştır. Bunlardan biri, bizim de izah ettiğimiz gibi, kısasta cinayeti işleyenin dışına taşmamaktır. Yani, kısas ancak katile tatbik ediür. Katilin, erkek, kadın, köle veya hür olması durumu değiştirmediği gibi öldürülenin bunlardan biri olması da durumu değiştirmez. İşte âyet-i kerime bunları beyan etmektedir.
Âyetin ifade ettiği muhtemel ikinci mânâ ise şöyledir: Bu âyet, belli insanlar hakkında nazil olmuştur. Onlar birbirleriyle savaşarak birbirlerinden kadın, erkek, köle öldürmüşlerdir. Rasulullah da bunların, karşılıklı olarak diyet ödemek suretiyle barışmalarını emretmiştir. Diyetler de hür erkeğin diyeti hür erkeğe göre, hür kadının diyeti hür kadına göre, kölenin diyeti de köleye göre takdir edilecek ve taraflar karşılıklı olarak takas yaptıktan sonra fazlalıkları ödeyeceklerdir.
Âyet-i kerimede geçen ve kim (katil) mumin kardeşi tarafından (ölenin velisi tarafındın) affedilirse, örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir." şeklinde tercüme edilen cümlesi mufessirler tarafından iki şekilde izah edilmiştir:
a- Abdullah b. Abbas. Mucahid, Hasan-ı Basri, Şa'bi, Katade, Rebi" b. Enes, Atâ ve İbn-i Zeyd, âyet-i kerimenin bu bölümünü mealde zikredildiği şekliyle izah etmişlerdir. Yani bir kimse haksız ve kasıtlı olarak başka bir insanı öldürecek olursa onun karşılığında öldürülmeyi hak eder. Bununla birlikte öldürülenin velisi dilerse katile kısas yaptırmaktan vazgeçer, onu affeder ve katilden diyet alır. Fakat böyle bir affa muhatap olan katil, öldürdüğü kişinin diyetini güzellikle vermeli diyet alacak olan veli de örfe uymalıdır. Âyet-i kerimenin bu bölümü işte bunu ifade etmektedir.
Taberi de âyet-i kerimenin, cana kıyan, herhangi bir organı kesen, yaralayan ve kıran kişileri hakkında nazil olduğunu beyan ederek bu görüşte olanlara katılmıştır. Zira âyet, kısası beyan ettiğine göre affedilme meselesi de kısas konusundadır.
b- Suddi ve benzeri âlimler, âyetin bu bölümünü şöyle izah etmişlerdir: "Kimin kardeşinin diyetinden bir şey geri kalmış olursa o kimse örfe uyarak geri kalanı istesin. Diyeti vermekle yükümlü olan da iyilikle diyeti ödesin."
Bu görüşte olanlar kelimesini "Affedilme" mânâsına değil "Arta kalma" mânâsına almışlardır. Taberi bu görüşün, "Âyet-i kerimenin nuzul sebebi, Rasulullah'ın birbiriyle savaşan iki topluluğu uzlaştırmasıdır." diyenlerin görüşü olduğunu söylemiştir.
Âyette geçen "Örfe uymak gerekir." ifadesinden maksat, öldürülenin velisinin kısası affedip diyeti kabul etmesi halinde, diyeti alırken Allah'ın kendisine tanıdığı hakkı alması ve bu hususta ileri gitmemesidir.
Âyet-i kerimede zikredilen: "Güzellikle ona ödemek gerekir." ifadesinden maksat, katilin. Öldürülenin velisine ödemekle yükümlü olduğu diyeti eksiltmeksizin ve veliyi mahkemeye başvurmaya mecbur etmeksizin ödemesidir.
Âyet-i kerimede geçen : "Bıı rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir." ifadesinden maksat şudur: "Öldürülenin velisine, kısası affetmesi halinde onun yerine "Diyet alabilir" şeklinde yetki verilmesi, Rabbiniz tarafından sizin için bir kolaylık ve rahmettir."
Abdullah b. Abbas ve Katadenin de izah ettikleri gibi, geçmiş ümmetler de öldürülenin velisi ya kısası uygulatırdı veya katili tamamen affederdi. Affetmesi halinde katilden diyet alma hakkına sahib değildi. Rasulullahın, ummetine böyle bir hakkın tanınması, katilin affedilmesi için bir kolaylık ve bir rahmettir. İşte âyet-i kerime bunu izah etmektedir.
Âyet-i kerimenin sonunda: "Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa onun için can yakıcı bir azab vardır." buyurulmaktadır. Burada geçen "Haddi aşma" ifadesinden maksat, Mucahid, katade, Rebi' b. Enes, Hasan-ı Basri, Suddi, Abdullah b. Abbas ve İbn-i Zeyde göre katilden kısası avfedib diyeti aldıktan sonra katili öldürmektir.
Bu hususta Hasan-i Basri diyor ki: "Cahiliye döneminde bir adam başka birini öldürecek oiursa kaçıb kendi kavmine sığınırdı. Kavmi de öldürülen tarafa giderek diyet ödemek suretiyle barışırlardi. Bunun üzerine kaçan katil kendisini güven içinde hissederek evine dönerdi. Fakat öldürülen kişinin velileri, barıştıkları halde katili öldürüb diyeti geri verirlerdi. İşte âyet-i kerime böyle bir hileyi yasaklamaktadır.
Âyet-i kerimede zikredilen "Onun için can yakıcı bir azab vardır."
İfadesinden maksat, Dehhak ve Said b. Cubeyre göre, diyeti aldıktan sonra katili öldüren kişiyi öldürmektir. Yani bir insan başka birini öldürür, öldürülenin velisi de diyeti kabul ederek öldüreni affeder daha sonrada öldüreni öldürecek olursa bu kişiye de kısas tatbik edilerek öldürülür. Zira o kişi diyeti aldığı halde haddi aşmış ve hakkı olmadığı halde katili öldürmüştür.
Leys'den nakledilen diğer bir görüşe göre buradaki "Can yakıcı azab"dan maksad, diyet alarak katili affettiği halde onu öldüren veliye Devlet başkanının, kendi takdime göre vereceği cezadır. Ancak Hasan-ı Basri bu kişiden diyetin alınacağını ve fakat öldürülmeyeceğini zikretmiştir.
Taberi, birinci görüşü tercih etmiş , katilden diyet alıp onu avfettikten sonra öldürene kısas tatbik edileceğini söylemiştir. Zira diyeti aldıktan sonra katili öldüren veli, haddi aşarak zaim durumuna düşmüştür. Öldürdüğü kimse ise mazlum durumundadır. Bu husuta Allah teala şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı bir cana, haklı bir sebep olmadıkça sakın kıymayın. Biz, haksız yere öldürülenin velisine bir yetki vermişizdir. O da öldürmede haddi aşmasın. Çünkü ona yeterince yardım olunmuştur" (İsra 13)
Bu âyetten de anlaşılıyor ki, diyeti aldığı halde katili öldürenin cezası, o öldürülen katilin velisine bırakılmıştır. Dilerse kısas uygulatır dilerse affeder ve diyeti alır. Buradaki cezanın Devlet başkanına bırıkıldığını söylemek, öldürülenin velisine yetki veren âyetin gelen ifadesine ters düşen bir iddiadır. Bu iddiaya dair kesin bir delil yoktur. (Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri)