Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kadınların Cihâdı:

E Çevrimdışı

Ebu Remle

Üye
İslam-TR Üyesi
Kadınların Cihâdı:
cihad_3.hadis_.png


3. Âişe radîyallâhu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, o, şöyle demiştir: “Ey Allâh’ın Rasûlü! Kadınlara cihâd var mı? Dedim. Şöyle buyurdular: Evet, içinde kıtâl olmayan cihâd; hac ve umre var.”

Hadîsin Tahrici:

Hadîsi İmâm İbn Mâce (2901) sahîh olarak rivâyet etmiştir. Ayrıca hadîsi İmâm Ahmed (25322), İmâm İbn Huzeyme (3074) ve İmâm Dârekutnî (2716) rivâyet etmişlerdir. Hadîsin aslı Sahîh-i Buhârî’de (1520, 2875) geçmektedir. Ancak umre ziyadesi onda bulunmamaktadır.

Hadîsin Vürut Sebebi:

Sahîh-i Buhârî’deki rivâyette (2875) Âişe radîyallâhu anhâ cihâda gitmek için izin istediğinde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, hadîste geçtiği üzere cevâb vermiştir.

Hadîsten Çıkan Hükümler ve Fâideler:

1. Bilen bir kimseye sormak, ilim elde etme yollarının en başındadır. Bir bilene sormak kendi başına okuyup öğrenmekten öncedir. Nitekim Allâh Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:

“Eğer bilmiyorsanız ilim sâhiblerine sorun.” [en-Nahl: 16/43]

Sormaktan başka bir ilim elde etme yolu bulunmadığında soru sormanın hükmü, sorulan şeyin hükmüne göre değişir. Yani sorulan şeyin hükmü farz ise ona dair olan şeylerin sorulması da farzdır. Müstehab ise müstehabtır.

2. Hadîste hac ve umreye cihâd adı verilmiştir. Zîrâ hac ve umre de cihâd gibi kişinin sevdiklerinden ayrı düşmesini, rahat ve emniyeti bırakarak Allâh yolunda sefere çıkmayı gerektirmektedir.

3. Kadınların cihâdı hac ve umredir. Tabi ki bu hüküm, cihâd farz-ı kifâye olduğu zaman böyledir. Cihâd farz-ı ayn olduğunda ise kadınlarında cihâd etmeleri üzerlerine ayni olarak farz olur.

4. Kadınların tesettür mükellefiyetlikleri, güçlerinin ve tahammüllerinin zayıflığı cihâdın onlara farz olmamasının hikmetlerinden bazılarıdır.

5. Hadîste kadınların cihâdının hac ve umre olduğu söylenmiş fakat cihâda çıkmaları yasaklanmamıştır. Bu sebeble kadınların cihâda katılmaları haram değildir. Nitekim Ümmü Atiyye el-Ensârî radîyallâhu anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, o, şöyle demiştir:

“Ben Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ile beraber yedi kez gaza ettim. Ben onların eşyaları başında bekler, yemeklerini yapar, yaralıları tedavi eder ve hastalara bakardım.” Hadîsi İmâm Müslüm (1812) rivâyet etmiştir.

Ancak kadınlar sefer mesafesine mahremleri olmadan yolculuk edemeyeceklerinden dolayı yanlarında mutlaka mahremlerinin olması gereklidir.

6. Kadınlar gazaya çıktıklarında eşyaları beklemek, yemek yapmak, bakım ve tedavi gibi işleri yapmak üzere geri hizmette görevlendirilirler. Onların bakım ve tedavilerine zarûret derecesinde ihtiyaç olmadığı sürece mahremleri olmayan erkeklere bu hizmeti vermeleri caiz değildir.

7. Kadınların gazaya çıkmaları caiz olduğu gibi bizzat savaşmaları da caizdir. Ancak mücâhid erkeklere verilen tam pay (senim) kendilerine verilmez. Ondan daha düşün bir pay (radh) verilir.

http://www.tevhididavet.com/onsayfa/kadinlarin-cihadi

Bu hususta El Umde de şu faydalı bilgiler yer alır:

ASKERİ EĞİTİM KİMLERE VACİPTİR? İbn-i Kudame el-Hanbeli Rahimehullah şöyle der: “Cihadın, kişi üzerine vacip olması için şu yedi şartın bulunması gerekir: İslam, akıl, ergenlik, hürriyet, erkeklik, bedensel sağlık, mali imkan.”1 Bunlara şu iki şart da eklenmelidir: Anne babanın izin vermesi, alacaklının izin vermesi.2 Böylece şartların toplamı dokuz olmaktadır. Cihad, farz-ı kifaye olduğu taktirde bu böyledir. Ancak cihad farz-ı ayn olursa, bu şartlardan dördü düşer. Bunlar; erkeklik, hürriyet, anne babanın izni ve alacaklının izni şartlarıdır. Böylece farz-ı ayn olan cihadın şartları beş olur. Bu şartlar; islam, ergenlik, akıl, bedeni sağlamlık ve mali imkandır. Düşman İslam ülkesine saldırdığı ve ona karşı koyan olmadığı takdirde, mali imkan şartı da düşer ve şartların sayısı dörde iner. Düşmanın İslam ülkesine girmesi ise, cihadın farz-ı ayn olduğu durumlardan biridir. Meşhur mezhep alimleri bunları belirlemişlerdir. Hanefilerden Alaaddin el-Kasani Rahimehullah şöyle der: “Düşmanın bir memlekete saldırması durumunda seferberlik olursa, cihad farz-ı ayn olur ve savaşmaya gücü yeten her Müslüman için bu farziyet geçerlidir. Çünkü Allahu Teala, “Gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak sefere çıkın”3 buyurmaktadır. Köle, sahibinden izin almadan, kadın kocasından izin almadan bu savaşa çıkar. Anne babasından izin almadan çocuğun da bu savaşa çıkması mübahtır.”4 Şafii imamlardan er-Remli Rahimehullah şöyle der: “Ülkemizin bir kentine düşman girer ve bizimle onun arasında yolculukta namazı kısaltma mesafesinden daha az bir mesafe kalırsa, cihad ile yükümlü olmayan fakir, çocuk, köle, borçlu, kadın dahil her Müslümanın üzerine savunma yapmak farz olur.”5 Mezhep alimlerinin bu tür görüşleri çok ve meşhurdur. İbn-i Hazm Rahimehullah, farz-ı ayn olan cihad için anne babanın izni meselesinde çoğunluğun görüşüne muhalefet ederek, evladın cihada çıkması durumunda onlara bakacak kimsenin olmaması gibi, anne babanın helak olmasının sözkonusu olmadığı durumlarda, bu şartın geçersiz olabileceğini söylemektedir. Ancak helak olacaklarsa cihada çıkmaması gerektiğini söyler. Şöyle der: “Anne babanın izni olmadan cihad etmek caiz olmaz. Ama düş- man, Müslüman bir halka saldırır ve eli silah tutan herkesin Müslümanlara yardım etmesi farz olursa, cihada çıkmak için anne babanın izni şart değildir. Ancak çocuğun cihada gitmesi halinde anne babanın ikisi veya biri ilgisizlik- 1 El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/366 2 İbn-i Kudame, Age. 381 3 9 Tevbe/41 4 Bedaiu’s-Sanai’, 9/4301 5 Er-Remli, Nihayetu’l-Muhtac, 8/58 32

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ EL-UMDE FÎ İ’DADİ’L-UDDE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ ten helak olacaksa, bu durumda Allahu alem, kişinin onları bırakarak cihada çıkması helal olmaz.”1 Bu meselede derim ki, farz-ı ayn olan cihad meselesinde alimlerin, kadının cihadı ile ilgili söyledikleri üzerinde durulması gerekir. Bazıları bu konuda alimlerin ittifak ettiğini veya cumhurun görüşünün böyle olduğunu sanabilir. Halbuki durum böyle değildir. Cihadın farz-ı ayn olduğu her yerde kadının cihada katılmasının vacip olduğunu söyleyenler bunu, kadın erkek ayırımı yapmaksızın “Farz-ı ayn olan cihad, akıllı ve ergin olan her Müslüman üzerine farzdır” kuralından almışlardır. Yukarıda Hanefilerden Kasani’nin ve Şafiilerden er-Remli’nin Rahimehumullah görüşlerini aktarmıştık. Ancak bu kural, kadınların cihadı ile ilgili şer’i nasslara aykırıdır. Vacip olan şer’i nasslar ile amel etmektir. Şöyle ki: Buhari, “Kadınların Cihadı” bölümünde Aişe’den Radıyallahu Anha şöyle rivayet eder: “Cihada katılmak için Rasulullah’tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem izin istedim. Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ‘Sizin cihadınız haccetmektir’ dedi.” İbn-i Hacer der ki: “İbn-i Battal şöyle der: Aişe Radıyallahu Anha hadisi, kadınlara cihadın vacip olmadığını gösterir. Ancak “Sizin cihadınız haccetmektir” sözü, kadınların nafile olarak cihada katılma haklarının olmadığı anlamına gelmez.”2 Ahmed bin Hanbel’in Rahimehullah Aişe’den Radıyallahu Anha rivayetinde ise şöyle geçmektedir: “ ‘Ey Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kadınların cihad etmesi farz mıdır?’ dedim. Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ‘Onların cihadında çarpışma ve savaş yoktur. Onların cihadı hac ve umre yapmaktır’ dedi.”3 Bu hadis, farz-ı ayn veya farz- ı kifaye ayırımı yapmaksızın kadının cihad ile yükümlü olmadığını belirtmektedir. Bu hadisi şerheden İbn-i Hacer ve İbn-i Battal da Rahimehumullah kadınlarla ilgili olarak cihadın iki türü arasında ayırım yapmamıştır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında cihad çokça farz-ı ayn konumunda oluyordu. Ancak Rasulullah’tan Sallallahu Aleyhi ve Sellem zayıf dahi olsa, kadınların cihada çıkmalarını emrettiğini gösteren ve Aişe’den Radıyallahu Anha hadisini tahsis eden bir nass bize ulaşmış değildir. Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de, Müslümanlarının imamının (Emiru’l-Mü’minin) halka genel seferberlik ilan etmesidir. Bunun örneklerinden biri Tebuk Savaşı’dır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu savaş için bir kesimi değil, herkesi savaşa çağırmıştır. Nitekim ayet bunu göstermekte- 1 El-Muhalla, 7/292, Mesele:922 2 Fethu’l-Bari, 6/75-76 3 El-Bani sahih olduğunu söylemiştir. İrvau’l-Ğalil, 5/ Hadis no: 1185 33

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ EL-UMDE FÎ İ’DADİ’L-UDDE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ dir. “Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda, savaşa çıkın” dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Oysa dünya hayatının geçimi ahirete göre pek az bir şeydir.”1 “Ey iman edenler” sözü, kadın erkek bütün Müslümanları kapsar. Halbuki kadınlar bu savaşa katılmadılar. Bu savaşta Medine’de emir olarak bırakılan Ali’nin Radıyallahu Anhu, “Beni çocuklar ve kadınların içinde mi bırakıyorsunuz?”2 demesi de bunun delilidir. Bu da gösteriyor ki genel seferberlik kadınları kapsamaz. Böylece yukarıda verilen Aişe Radıyallahu Anha hadisi genel hükmü ile geçerli olur. Cihadın farz-ı ayn olduğu yerlerden biri de, düşmanın bir memleketi işgal etmesi durumudur. Düşman bir yere girerse, orayı savunmak bütün Müslümanlar üzerine farzdır. Hendek Savaşı’nda bu durum meydana gelmişti. Allahu Teala, “Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vadinin üstünden ve alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman..”3 ayetiyle bunu belirtmektedir. Bu savaşa kadınlar katılmayıp yüksek ve tenha yerlere yerleş- tirildiler.4 İbn-i Kudame el-Hanbeli’nin Rahimehullah sözü de bunu gösterir: ”Düşman saldırdığı zaman malı olan ve olmayan herkesin karşı koyması vaciptir. Emirin izni olmadan düşmanla yüzleşmeye çıkılmamalıdır. Ancak ansızın saldıran ve halkı öldürmesinden endişe edilen bir düşman saldırısında, emirden izin alma imkanı da yoksa bu durumda emirin izni beklenmez. Bu demektir ki ihtiyaç halinde savaşabilecek durumda olan bütün halkın düşmana karşı savaşa çıkması gerekir. Aileleri, malı ve yeri koruma amacı ile geriye bırakılanlar dışında, kimsenin savaşa katılmaması helal olmaz.”5 İbn-i Kudame’nin Rahimehullah “aileleri ve malı korumak için” demesi, düşmanın memlekete saldırması halinde kadınların savaşa katılmalarının şart olmadığını gösterir. İbn-i Teymiye Rahimehullah şöyle der: “Bunun bir benzeri de, düşmanın Müslüman memlekete saldırması ve karşı koyan Müslüman savaşçıların sayısının, düşmanın sayısının yarısından daha az olmasıdır. Bunlar çekilecek olurlarsa, düşman kadın ve çocukları ele geçirir. Bu ve benzerleri haller taarruz değil, savunma savaşıdır. Bu savaşta düşmanın önünden çekilmek hiçbir şekilde caiz değildir. Uhud Savaşı bu türdendi.”6 “Yarıdan az” sözü, Müslüman askerlerin düşman askerin yarısından daha az olmasını belirtir. 1 9 Tevbe/38 2 Buhari 3 33 Ahzab/10 4 Siretu İbn-i Hişam, 705,711, Subayh baskısı, 1391 hicri 5 El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/389 6 El-İhtiyaratu’l-Fıkhiyye, 311, Daru’l-Marife baskısı 34

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ EL-UMDE FÎ İ’DADİ’L-UDDE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ Şeyhu’l-İslam’ın “Çekilirlerse, kadın ve çocukları ele geçirirler” sözü ise, bahsi geçen halde kadınların cihada katılmalarını farz-ı ayn olarak görmedi- ğini göstermektedir. Bu nedenle cihadın farz-ı ayn olduğu bütün durumlarda kadınların da bu cihada katılmalarının farz-ı ayn olmadığını söylemekteyiz. Sadece bir durumda kadınların cihada katılmaları vacip olur. Bu durum ise düşmanın bir memlekette evlere kadar saldırıp, kadın ve çocukları ele geçirme halidir. Bu durumda kadının hem kendini hem yanındakileri savunarak savaşması vacip olur. Müslim, Enes’in Radıyallahu Anhu şöyle dediğini rivayet eder: “Ümmü Süleym, Huneyn günü hançerini çekti. Ebu Talha onu görünce, ‘Ey Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ümmü Süleym’in elinde hançer var’ dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ‘Elindeki hançer nedir?’ dedi. Bunun üzerine Ümmü Süleym Radıyallahu Anha, ‘Müşriklerden biri bana yaklaşırsa onunla karnını deşmek için çektim’ dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun bu sözü üzerine güldü.” Rivayet doğru ise, siyer kitaplarında anlatıldığı gibi, Hendek Savaşı’nda Safiyye bintu Abdulmuttalib de aynı şeyi yapmıştır.1 Kadına ancak belli bir durumda cihad farz olmakla beraber, emirin izni ile gönüllü olarak kadın cihada çıkabilir. Müslim, Enes’ten Radıyallahu Anhu şöyle rivayet eder: “Ümmü Süleym ve ensardan bazı kadınlar Rasullulah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber savaşa katılırlardı. Bunlar askerlere su verir ve yaralıları tedavi ederlerdi. Müslim, İbnu Abbas’tan da Radıyallahu Anhu bunun bir benzerini rivayet eder. Fakihler, bunun ancak yaşı ilerlemiş kadınlar için geçerli olabileceğini ve genç kadınlar için bunun yasak olduğunu söylerler. İbnu Kudame Rahimehullah şöyle der: “el-Hırki der ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında olduğu gibi, askerlere su vermek ve yaralıları tedavi etmek için yaşlı kadınlar dışında, düşman yurduna Müslümanlarla beraber genç kadınlar giremezler.”2 Sonuç olarak, belli bir durumda kadının cihad etmesi vacip ise, silahı kullanması konusunda bunun için eğitim alması da vacip olur demektir. Bu eğitim konusunda kendini savunma yapabilecek kadar silahın kullanımını öğrenmesi yeterlidir. Kadına kocası, mahremleri veya eğitilmiş başka kadınlar eğitim verir. Bu konuda bize bir nassın ulaşmadığı doğrudur. Ancak bunu Allah Rasulü’nün Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ümmü Süleym’in hançer kullanmasına göz yummasından çıkarmaktayız. Kadının silah kullanması sözkonusu ise, o silahı kullanma eğitimi alması da sözkonusu olur. Çünkü vacibin ancak kendisiyle gerçekleştiği şey de vaciptir. En doğrusunu Allahu Teala bilir. 1 Siretu İbni Hişam 3/711,Subayh baskısı, 1391 2 El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/391 35

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ EL-UMDE FÎ İ’DADİ’L-UDDE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ Askeri eğitim alması gereken Müslümanın yaşına gelince bu, şer’i teklifin başladığı ergenlik yaşıdır. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Üç kişiden kalem kalkmıştır: Ergin oluncaya kadar çocuk, uyanıncaya kadar uykuda olan ve kendine gelinceye kadar deli.” Bu hadisi Aişe’den Radıyallahu Anha Ebu Davud, Nesai, Darimi, İbn-i Hibban ve Hakim rivayet etmiştir. Hakim, hadisin Müslim’in şartına göre sahih olduğunu belirtmiş ve Zehebi buna muvafakat etmiştir. El-Bani de, “İrvau’l-Galil Tahricu Ehadisi Menari’s-Sebil” isimli kitabında birkaç yerde bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.1 Buhari bu hadisi “Kitabu’l-Hudud” bölümünde Ali bin Ebi Talib’den Radıyallahu Anhu muallak olarak rivayet etmiştir. Ergenlik yaşı; ihtilam, kasık kıllarının çıkması ve yaş ile belli olur. İhtilam durumunu genç kendisi bildirir. Çünkü tespit etmek zordur. Kasık kılları- nın çıkması da aynı şekildedir. Bununla ilgili olarak Atiyye el-Kurazi hadisinde şöyle geçer: “Beni Kureyza günü Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem karşısına çıkarıldık. İlgililere, kasık kılları bitenlerin öldürülmesini, bitmeyenlerin ise serbest bırakılmasını emretti. Benim kasık kıllarım henüz bitmediği için o gün serbest bırakılanlardandım.”2 Yaştan maksat ise, gencin onbeş yaşında olmasıdır. Nafi’nin İbn-i Ömer’den Radıyallahu Anhu rivayet ettiği hadiste şöyle geçer: “Uhud günü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem savaşa katılma konusunda beni öne çıkardı ve henüz ondört yaşında olduğum için bana izin vermedi. Ama Hendek günü onbeş yaşında olmam sebebi ile bana izin verdi.” Nafi der ki: Halife olan Ömer bin Abdulaziz’e geldim ve bu hadisi naklettim. ‘Bu, küçük ile büyük arasındaki ölçüdür’ dedi. Bunun üzerine onbeş yaşına gelmiş kişilere pay ayırmalarını, onbeş yaşından küçük olanlara ise çocuk muamelesi yapılmasını yazdı.”3 Buhari de bunu değişik lafızlarla rivayet etmiştir. “Ergenlik Yaşının Belirlenmesi” bölümünde Nevevi Rahimehullah şöyle der: “Sahibinin savaşçı olmasını sağlayan yaştır. Savaş ve başka konularda büyüklere uygulanan hükümler ona da uygulanır. (İbn-i Ömer’den Radıyallahu Anhu nakledilen hadisi aktardıktan sonra) ergenlik yaşının onbeş olduğuna dair bu hadis delildir. Şafii, Evzai, İbn-i Vehb, Ahmed ve başkalarının görüşü de budur. Şöyle derler: İhtilam olmasa da onbeş yaşını tamamlayan kişi mükellef olur. İbadet ve diğer konularla ilgili hükümler ona uygulanır. Ganimetten yetişkin gibi pay alır ve eğer düşman tarafında ise öldürü- lür. Yukarıda aktarılan hadiste geçen “bana önce izin vermedi, sonra izin 1 Bkz: Hadis no: 297 2 Beş hadis kitabında da rivayet edilmiştir. Tirmizi sahih hasen olduğunu söylemiştir. 3 Müslim 36

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ EL-UMDE FÎ İ’DADİ’L-UDDE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ verdi” sözünden maksat, savaşçı yetişkin erkekler hükmünde kabul edilmesidir.”1 Onbeş yaş ergenliğin belirtisi, ihtilam ise şer’i teklifin başlama yaşıdır. Bu yaşta farz-ı ayn olan şeyler kişi üzerine vacip hale gelir. Bunlardan biri de gerektiğinde farz-ı ayn olan cihad amelidir. Dolayısıyla Müslüman bir birey olarak, bu yaşa ulaştığında askeri eğitim de kişi üzerine vacip hale gelir. Ebu Bekr el-Cezairi “Minhacu’l-Müslim” isimli kitabında “Müslüman kişi onsekiz yaşına girince zorunlu askerlik eğitimi ona vacip olur” der, ancak neden bu yaşı ölçü olarak aldığına ilişkin bir delil göstermez. En doğrusunu Allahu Teala bilir.2 Belirttiğimiz yaşın ölçü olduğunu destekleyen şeylerden biri de, İbn-i Abdilber’in “Muhtasaru’s-Sîra” isimli kitabında söyledikleridir. Şöyle der: “Uhud Savaşı’nda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Semura bin Cundeb el-Fezari ve Rafi bin Hadiyc’e Radıyallahu Anhuma savaşa katılmak için izin verdi. Her ikisi de onbeş yaşında idi. Rafi Radıyallahu Anhu atıcı idi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hendek günü Abdullah bin Ömer, Zeyd bin Sabit, Üsame bin Zeyd, Bera bin Azib, Üseyyid bin Zuhayr, Urabe bin Evs, Zeyd bin Erkam ve Ebu Said el-Hudri’yi Radıyallahu Anhum geri çevirdi. Onbeş yaşına girmiş olanlara izin verirken, bu yaşa girmeyenlere izin vermedi”3 İbn-i Abdilber’in aktardığı isimler arasında olan sahabi Rafi bin Hadiyc’in Radıyallahu Anhu savaşa katılmasına izin verildiğinde atıcı olduğunu görüyoruz. Atıcılık eğitimi almış ve bunu onbeş yaşından önce iyice öğrenmişti. Onbeş yaşına girdiklerinde savaşabilecek duruma gelmek için sahabenin önceden atıcılık eğitimi aldıklarını görüyoruz. Sonuç olarak askeri eğitim, eğitime engel olabilecek sakatlıklardan uzak, mali durumu elverişli, aklı başında ve onbeş yaşında olan her Müslü- man üzerine vaciptir. Buna göre askeri eğitim Müslümanlar üzerine farz-ı ayn olup bunun için hürriyet, erkeklik, anne baba izni ve alacaklının izni sözkonusu değildir. Kadının eğitimi için gereken bilgileri yukarıda verdik. İslam ümmeti mücahid bir ümmettir. Nebilerin ümmetleri arasından, dinini bütün insanlar arasında yaymakla yükümlü tek ümmettir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Önceki peygamberlerden her biri sadece kendi kavmine gönderilirken, ben bütün insanlara gönderildim.”4 Bu nedenle Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasulü olduğuna şehadet 1 Şerhu’n-Nevevi ala Müslim, 13/12 2 Bkz. Minhacu’l-Müslim, 303, Daru’l-Fikr,1396 3 İbn-i Abdilber, Kitabu’d-Durer fi İhtisari’l-Meğazi ve’s-Siyer, 147, Daru’l-Maarif, ikinci baskı 4 Buhari, Cabir’den Radıyallahu Anhu rivayet etmiştir. 37

⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ EL-UMDE FÎ İ’DADİ’L-UDDE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ edinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum.”1 Bu ise Allahu Teala’nın “O (Allah) müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için, Rasulü’nü hidayet ve Hak Din ile gönderendir”2 ayetlerinin gereğidir. Bu nasslar, her devirde Müslümanların omuzlarına yüklenen sorumluluğun büyüklüğünü gösterir. Bu mesele hafife alınacak bir mesele değildir. Geçmişte askeri eğitim her Müslüman için mümkündü. Çünkü silahlar basit ve bulunabilir türdendi. Ama barutun ateşli silahlarda kullanılması ve ateş gücü olan ağır silahların yapılmasıyla zalim yönetimler halkların kendilerinden hesap sormasından korkarak silah eğitimini her mükellef için değil, sadece sınırlı bir miktar insanla sınırlandırdılar. Onlara bugün ordu denilmektedir. Halkın geri kalan kısmı askeri eğitimden yoksun kaldı ve çoğu zaman azınlık olan silahlı güçlere boyun eğmeye mecbur oldu. İçinde bulunduğu baskı ve yenilgiyi halkın farketmemesi için, yöneticiler onları bunu unutturacak her şey ile meşgul ettiler. Ekmek kavgası, eğlenceler, tiyatro ve sinemalar, parlamentolar ve aldatıcı birçok şeytanca yollarla oyaladılar. Bu sebepten dolayı Müslümanların askeri eğitim için gayret etmeleri gerekir. Allahu Teala şöyle buyurur: “Kim de ahireti diler ve bir mü’min olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.”3 Cihad için hazırlık yapmayı terketmek, münafıkların niteliklerindendir. Allahu Teala şöyle buyurur: “Eğer onlar (savaşa) çıkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların davranışlarını çirkin gördü ve onları geri koydu. Onlara “Oturanlar ile (kadın ve çocuklarla) beraber oturun” denildi.”4 Şartları uygun olan her Müslümanın azami derecede askeri eğitim alması gerekir. Allahu Teala şöyle buyurur: “Onlara (düşmanlara) karşı gücü- nüzün yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp, beslenen atlar hazırlayın..”5 Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Size neyi emredersem, ondan gücünüzün yettiği kadarını yapınız”6 Bu şer’i görevi yerine getirmek için Müslümanların işbirliği yapmaları ve yardımlaşmaları vaciptir. Allahu Teala şöyle buyurur: “İyilik ve takva üzerinde yardımlaşınız”7 Bu da Müslümanların askeri eğitim ve cihad alanlarına ulaşmalarını sağlamakla, gerekli mali desteği yapmakla, yokluklarında ailelerini ve bakmakla yükümlü oldukları kişileri gözetip kollamakla ve diğer 1 Müttefekun Aleyhi 2 9 Tevbe/33, 61 Saff/9 3 17 İsra/19 4 9 Tevbe/46 5 8 Enfal/60 6 Müttefekun Aleyhi 7 8 Maide/2 38


⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ EL-UMDE FÎ İ’DADİ’L-UDDE ⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯⎯ şekillerde yardım etmekle olur. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Kim bir savaşçıyı donatırsa, kendisi de savaşmış olur. Kim bir savaşçının ailesine yokluğunda bakarsa, kendisi de savaşmış sayılır.”1 Yine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur: “Kim savaşmazsa veya bir savaşçıyı donatmazsa veya bir savaşçının ailesine yokluğunda güzelce bakmazsa, kıyamet gününden önce Allah ona büyük bir bela verir”2 Bu yardımlaşma ve destek olma işi özellikle, bizzat eğitime ve cihada katılamayanlar üzerine gerekli ve kesin bir emirdir. “Allah, hiç kimseye, gücü yetmeyeceği bir şeyi yüklemez.”3 Eğitimin en alt sınırı, silah yoksa bile sıkı bir beden eğitimidir. Salih niyet bulunduğu taktirde bu da yararlı olur. Zaten bu, her askeri eğitimin temelidir. Küçük bir odanın içinde de olsa basit spor aletleriyle her Müslümanın yapması mümkün bir eğitimdir. Bunun ihmal edilmesi doğru değildir ve bu ihmalin geçerli bir sebebi de yoktur.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Ana Sayfa Alt