Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Çözüldü Kadınların Şahidliği Hangi Meselelerde Geçerlidir?

Mert Gezici Çevrimdışı

Mert Gezici

Aktif Üye
İslam-TR Üyesi
Esselemu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuh,
Kadınların şahidliği, sadece ticari davalarda mı yoksa her türlü davada mı erkeğe göre bire iki sayılır?
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Abdulmuizz Fida Çevrimdışı

Abdulmuizz Fida

فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
Admin
Âleykum selam we rahmetullâhi we berakâtuh;

(Davacının istemesi halinde şâhidlikte bulunmak farzdır. Şâhidler, şâhidlik yapmak zorundadırlar ve onu saklayamazlar.) Çünkü Cenâb-ı Hak (Azze ve Celle) : «Şâhidler, şâhidlik yapmak için çağırıldıkları zaman kaçınmasınlar» (Bakara 282) ve «Şâhidliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse muhakkak onun kalbi günah içindedir» (Bakara 283) buyurmuştur. Şâhidlikte, davacının istemesinin şart olmasının nedeni, şâhidliğin onun hakkı olmasıdır. Bu nedenle tıpkı diğer haklar gibi o da hak sahibinin isteğine bağlıdır. (Hadlerle ilgili şâhidlikte şâhid, isterse olayı gizler isterse de açıklar.) Çünkü o, biri haddin yerine getirilmesi, öbürü de rezaletten korunmak olan sevablı iki durum arasındadır. (Ancak olayı gizlemek daha iyidir.)
Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem); yanında bu konuda şâhidlik yapan adam: «Eğer sen onu elbisenle gizleseydin, senin için daha hayırlı olurdu.» buyurdu.
(Ebû Dâvud , Şer'i Cezalar, C. 2 Sf: 245, El Mustedrak, Şer'i Cezalar, C. 4, Sf: 363; îmam Ahmed, Musned, C. 5, Sf: 216)
(
Peygamber Efendimizin'in kendisine bu sözü söylediği kimse, Ebû Dâvûd ve Nesai'nin rivayetine göre Peygamber Efendimiz'in yanında her hangi bir şahidlikte bulunmamış, ancak zina işleyen Maiz adındaki adamı, Peygamber Efendimize gidip suçunu söylemeye teşvik etmiştir. Matz de Peygamber Efendimize giderek kendisine bu suçu işlediğini dört defa tekrarlamış ve Peygamber Efendimiz Maiz'i recm ettirdikten sonra Maiz'i bu suçunu söylemeye teşvik eden Hezal adındaki adama : «Sen onu elbisenle gizleseydin senin için daha hayırlı olurdu. Yâni daha sevab kazanmış olurdun» buyurmuştur.)
(Ebû Dâvud , Şer'i Cezalar, C. 2 Sf: 245, El Mustedrak, Şer'i Cezalar, C. 4, Sf: 363; îmam Ahmed, Musned, C. 5, Sf: 216)

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): Her kim ki, bir Müslümanın kusurlarını gizlerse Allah da hem Dünyada hem de Âhiratte onun kusurlarını gizler.» buyurmuştur.
(Buharî, Mezalim, 3; Muslim , Birr, 58, 72, Zikir, 38; Tirmizi, Hudud, 3)

Aynı zamanda gerek Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ve gerekse Sahabenin, olayın gizlenmesini telkin etmeleri, olayı gizlemenin daha sevablı olduğunun açık delilidir. (Ancak hırsızlık konusunda mala şâhidlik etmesi gerekir.) Bu arada malı çalınanın hakkım korumak ve çalam rezil etmemek için (Şâhid, Falanca, malı aldı diyecek, çaldı demeyecektir.) Bir de hırsızlığın ortaya çıkması halinde hırsızın elini kesmek gerekecektir. Eli kesmek ile zâminlik ise bir arada olmazlar. Bu nedenle de malı çalınanın hakkı korunmuş olmayacaktır.


(Şâhidlik, bir kaç dereceye ayrılır. Bunlardan biri, zina konusundaki şâhidliktir. Bu şâhidliğin dört erkek tarafından yapılması gerekir.) Çünkü Cenâb-ı Hak (Azze ve Celle) : «Kadınlardan zina edenlere karşı içinizden dört şâhid getirin» (Nisa 15) ve «İffetli kadınlara zina isnâd ettikten sonra dediklerinin doğru olduğunu kanıtlamak için dört şâhid getirmeyenlere seksen değnek vurulur» (Nur 4) buyurmuştur.

Zina konusunda kadının şâhidliği geçersizdir. Çünkü Zuhri, yaptığı rivayette ; « Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile ondan sonraki iki Hâlife devrinden beri uygulanan kural, kadınların şer'i cezalar ve kısas konularında şâhidlik yapamamalarıdır.» demiştir.
(İbn-i Ebi Şeybe'nin Musannef'inde bu ifadeyle naklettiği bu hadisi Şa'bi, Nahal, Hasan-i Basri ve Dahhak : «Şer'i cezalarda kadınların şahidliği geçersizdir» şeklinde kaydetmişlerdir.

Abdurrazzak da Musannef'inde Ali r.anh'ın «Kadınların şahidliği şer'i ceza ve kanla ilgili dâvalarda geçersizdir» diye söylediğini rivayet etmiştir.
Zeylâi, Nasburraye, C. 4, Sf: 79)

Çünkü kadınların bu konudaki şâhidliklerinde bu şâhidliğin erkekler yerine yapıldığı şubhesi vardır. Bu nedenle de şubheye dayanılarak ibtal edilen meselelerde geçerli değildir. (Şâhidliklerden biri de, diğr şer'i cezalar ve kısas konusunda yapılan şâhidliktir. Bu konuda iki erkeğin şâhidliği geçerlidir.)
Çünkü Cenâb-ı Hak (Azze ve Celle) : «Erkeklerinizden iki kişiyi de şâhid tutun» (Bakara 282) buyurmuştur. Açıkladığımız nedenle (Bu konuda da kadınların şâhidliği geçersizdir.) (Bunlar dışındaki haklar konusunda hem iki erkeğin hem de bir erkekle iki kadının şâhidliği geçerlidir. Bu hususta mal olan ve olmayan haklar arasında fark yoktur.) Örneğin : Nikâh boşama, idde, havale, vakıf, andlaşma (vekâlet, vasiyet) hibe, ikrar, ibra, çocuk, neseb vs. gibi.


İmam-ı Şafiî ise: «Kadınların erkeklerle beraber yaptıkları şâhidlik, yalnızca mal ve malla ilgili meseleler de geçerlidir. Çünkü akıllarının az, kavramalarının zayıf ve yetkilerinin eksik olması nedeniyle asıl olan kadınların şâhidliklerinin geçersiz olmaşıdır. Zira kadın, idareciliğe elverişli değildir. Bu nedenle de şer’i cezalar konusundaki şâhidliği geçersizdir. Aynı şekilde yalnız dört kadının şâhidliği de kabul edilmemektedir. Ancak kadının şâhidliği, zaruret nedeniyle mallar konusunda geçerlidir. Nikâh ise, önemi büyük, ve sık sık meydana gelmeyen bir mesele olduğundan önemi daha az ve sık sık meydana gelen meseleler hükmünde kabul edilemez.» demiştir.

Biz diyoruz ki; Asıl olan, kadının şâhidliğinin geçerli olmasıdır. Çünkü kendisinde bu şâhidliğe dayanak olacak ehliyet mevcuttur. Bu dayanak, onun olayları görmesi, kavraması ve anlatabilmesidir. Çünkü birincisiyle şâhid bilgi sahibi olur. İkincisiyle bilgi devam eder. Üçüncüsüyle de Hâkim bilgi sahibi olur. Aynı nedenle kadının haber -hadîs vs.- rivayet etmesi geçerlidir. Kaldı ki fazla unutkanlık nedeniyle meydana gelen kavrama eksikliği, öteki kadının eklenmesiyle telâfi edilmektedir. Böylece ortada yalnızca şubhe meselesi kalmaktadır. Bu nedenle de kadının şâhidliği, şubhe gerekçesiyle ibtal edilebilen meselelerde geçersizdir. Yukarda sayılan haklar ise, şubhe ile birlikte sabit olan haklardır. Bu arada kıyâsa aykırı olarak dört kadının şâhidliğinin geçersiz olması, çok fazla dışarı çıkmamaları içindir. (Doğum, bakirelik ve kadının erkeklerce görülemeyen bir yerinde bulunan kusur hususunda tek bir kadının şâhidliği geçerlidir.)


Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) «Erkeklerin bakamadıkları yerler hakkında kadınların şâhidliği caizdir.» buyurmuştur.
(Dârakutni, Ahkâm, C. 2, Sf: 524; Zeylâi, Nasburraye, C. 4, Sf. 80)
(Bu ifade ile garibdir. Abdurrazzak, Musannef'inde Zuhri'den : Kadınların doğum yapmaları ve kendilerinde bulunan gizli kusurlar gibi, kadınlardan başkasının öğrenemediği hususlarda kadınların şahidliği geçerli görüle gelmiştir» şeklinde kaydetmiştir. Dârakutni de Sunen'inde Huzeyfe (r.anh)'dan Peygamber Efendimizin, ebenin cahilliğini kabul ettiğini rivayet etmiştir, ki bu hadis soyun isbatı konusunda da geçti.

Hadisteki en-nisâ kelimesi elif-lâm almış bif çoğul olduğundan cins mânâsını ifâde eder ve dolayısıyla üçten azı da içine almaktadır. Böylece bu, İmam-ı Şafiî 'nin , şâhidlerin dört kadın olmalarını şart koşmasına karşı bir delil olmaktadır. Hem de bu tür şâhidlikte erkekliğin aranmaması, nazar günahının hafiflemesi içindir. Çünkü eşcinsele bakmanın günâhı daha hafiftir. Aynı nedenle sayı unsuru da düşmektedir. Ancak şâhidlerin iki veya üç olmaları ihtiyata daha uygundur. Çünkü şâhid sayısının fazla olması halinde inandırıcılık vasfı daha fazladır.
Bakirelik meselesinde ise eğer şâhidlik yapan kadınlar, bir Kadının bakire olduğuna şâhidlik ederlerse kadın bir sene bekletildikten sonra kocasından ayırılır. Çünkü bu durumda yapılan şâhidlik, asıl olan bakireliğin devam etmesiyle teyid edilmiştir. Miras meselesinde, doğan çocuğun bağırdığına dâir şâhidlikleri İmam Ebû Hanife'ye göre geçersizdir. Çünkü bu, erkeklerin de bilebilecekleri bir durumdur. Ancak çocuğun, cenaze namazının kılınması için kadının bu konuda yaptığı şâhidlik geçerlidir. Çünkü namaz dini işlerdendir.


Diğer iki İmama göre ise, kadının miras için de bu konuda yaptığı şâhidlik geçerlidir. Çünkü bu bağırma doğum sırasındaki bir sestir. Doğumda ise normal olarak hazır bulunmazlar. Bu nedenle bu ses konusundaki şâhidlikleri, doğuma dâir şâhidlikleri gibidir. (Bütün şâhidliklerde Şahidin âdil olması ve şâhidlik ederim demesi gerekir. Şayet şâhid, şâhidlik ederim demez ve: «Ben biliyorum» veya: «înanıyorum« derse şâhidliği kabul edilmez.)


Şâhidlerde âdillik vasfının şart olması: Çünkü Cenâb-ı Hak (Azze ve Celle) âdillik konusunda:
«Doğruluğuna güvendiğiniz şâhidlerden» (Bakara 282) ve «Ve içinizden adalet sahibi iki kişiyi şâhid tutun» (Talak 2) buyurmuştur. Hem de şahidin doğruluğunu ortaya koyan âdilliktir. Çünkü yalan dışındaki günahları alışkanlık haline getiren bir kimse, bazen yalanı da alışkanlık haline getirir.
İmam Ebû Yûsuf dan: «Fâsık, halk arasında şerefli ve ağır başlı bir kimse ise şâhidliği geçerlidir. Çünkü o, şerefli olduğu için para ile yalancı şâhidlik yapmaz, ağır başlı olduğu için de yalan söylemez.» dediği rivayet edilmiştir.

Ancak ilk görüş daha sıhhatlidir. Yalnız şu var ki, Hâkim, Fâsıkın şâhidliğiyle karar verirse bu, bize göre sahihtir. İmam-ı Şafiî ise: -sahih değildir- demiştir. Bu konudaki fıkhi gerekçeler malûmdur


Şâhidlik sözünün şart olduğunu da bu konudaki âyet ve hadisler açıkça belirtmektedir. Çünkü bu konudaki nasslarda yer alan emirler şâhidlik sözüyle ifâde edilmiştir. Hem de şâhidlik sözünde te'kid fazladır. Nitekim, «Ben şâhidlik ediyorum» ifâdesi yemin sözlerindendir. Örneğin: Bir kimsenin : «Allah'ın adıyla şâhidlik ediyorum» demesi gibi. Böylece bu sözle yalan söylemekten daha çok kaçınılır.

Metinde geçen : «Bütün şâhidliklerde» sözü, âdillik ve şâhidlik sözünün geçen bütün şâhidliklerde şart olduğuna işarettir. Hattâ bu iki husus, kadınların doğum ve diğer konulardaki şâhidliklerinde de şarttır. Sahih olan görüş de budur. Çünkü gereklilik ifâde ettiğinden bu da şâhidliktir. Nitekim bu şâhidliklerin yapılması da mahkeme huzuruna mahsustur. Bu nedenle de bunlarda hür ve Müslüman olmak şartı aranmaktadır.


İmam Ebü Hanife : «Hâkim, Müslüman şâhidde görünürdeki âdillik vasfına bakarak hasım itiraz etmedikçe şâhidlerin gizli durumlarını sormaz» demiştir.
Çünkü Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
"Zina isnadı suçundan ceza yemiş kimse dışında, bütün Müslümanlar, birbirleri hakkında yaptıkları şâhidlikte âdildirler" (İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, Alım - Satımlar babı; Zeylâi, Nasburraye, C. 4, Sf: 81) buyurmuştur.

Ömer (r.anh)'den de buna benzer birşey söylediği rivayet olunmuştur. (Dârakutni rivayetine göre Ömer (r.anh), Ebu Musa el-Eş'ari'ye gönderdiği bir talimatnamede «Başkasını karalamak suçundan ceza yemiş, ya da daha önce yalancı şahidlik ettiği görülmüş kimselerle, yakınlık veya dostluk etkisinde kaldığından şubhe edilenler dışında, bütün müslümanlar adaletlidir ve birbirlerinin leh ve aleyhinde şahidlikleri geçerlidir» yazmıştır. Bu talimatnamenin metni çok uzun olduğu için buraya alamadık. Görmek isteyenler Fıkh-ı İslâm Tarihi adındaki tercememizin (birinci baskı) 152-153. sayfalarına bakabilirler)

Hem de asıl olan, bir Müslümanın kendi dinine göre haram olan bir davranıştan kaçınmasıdır. Bu husus ise yeterli bir delildir. Çünkü kesin durumu anlamak mümkün değildir.
(Şer'î hükümler ve kısasta ise Hâkim, şâhidlerin durumunu sorar.) Çünkü şâhid, bu davaları düşürmek için hileye baş vurabileceğinden bu konularda derinliğine araştırma yapmak gerekir. Hem de şubhe, bu davâlan ortadan kaldırır. Şayet hasım, şâhidlerin âdilliğine itiraz ederse Hâkim, durumlarını sorar. Çünkü bu durumda dikkate alınması gereken iki husus karşı karşıya geldiğinden bunlardan birini tercih etmek için Hâkim, durumlarını sorar.

(Diğer iki İmam ise: -Hâkim, bütün haklarda gizli veya açık olarak şâhidlerin durumunu sormak zorundadır.» demişlerdir.) Çünkü Hâkim kararının temeli delile dayanır. Delil ise, âdil kimselerin şâhidliği olduğundan Hâkim, âdilliğin bulunub bulunmadığını öğrenmeye çalışır. Böylece Hâkim, kararını da ibtal edilmekten korumuş olur.
Kimisi ise: -Bu durum asra ve zamana göre değişir- demiştir.
Bu zamandaki fetva teamülü ise iki İmamın görüşüne göredir. (Sonra Hâkim, bir şahidin âdilliğini gizlice soruştururken âdilliği tesbit edecek kimseye, şahidin nesebini, eşkalini ve oturduğu mahallenin camisini ihtiva eden gizli bir mektup gönderir. Tesbiti yapan şahıs, mektubu tekrar Hâkime gönderir.) Durumun öğrenilip aldatmanın meydana gelmemesi için bu işin tamamen gizli yapılması gerekir.


(Açık soruşturmada ise Hâkimin, âdilliği tesbit eden kimseyle şahidi bir araya getirmesi gerekir.) Böylece âdilliğin başkası tarafından tesbit edildiği şubhesi ortadan kalkmış olur. İslâm'ın ilk devrinde yalnızca açık soruşturma yapılmaktaydı. Bizim zamanımızda ise, huzursuzluktan korunmak için gizli soruşturmayla yetinilmektedir.
İmam Muhammed'den: «Açık soruşturma, belâ ve fitnedir –huzursuzluktur-» dediği rivayet edilmiştir. Sonra, denilmiştir ki; Âdilliği tesbit eden kimsenin: O, âdildir ve şâhidliği caizdir- demesi gerekir. Çünkü bazen, şâhidliği caiz olmayan köle de âdil olabilir. Kimisi ise; «O, âdildir» demesiyle yetinilir demiştir. Çünkü şahidin hür olduğu, ev ile sabittir. Bu görüş daha sıhhatlidir. (Kimisine göre ise, şâhidlerin durumunu sormak gerektiği görüşünde olan Hâkim, hasmın: -şâhid âdildir» şeklindeki sözünü geçersiz sayar.)
Yâni davalının sözünü geçersiz sayar. Diğer iki imamdan: «Dâvâlının, şahidin âdil olduğunu söylemesi caizdir.» dedikleri rivayet edilmiştir. Ancak İmam Muhammed'e göre, başka birinin de aynı şeyi söylemesi gerekir. Çünkü ona göre şâhidlerin birden fazla olması şarttır. Davalının sözü geçersizdir diyen asıl görüşe göre, davacı ile şâhidleri nazarında dâvâlı, davayı inkâr etmekte yalancı ve iddiasında ısrar etmekle de haksız olduğundan şahidin âdilliğini tesbit etmeye ehil değildir. Şayet davâlı; «Şâhidler âdildir, fakat yanılıyorlar veya unutmuşlardır» derse bu takdirde sözü geçersizdir. Yok eğer: «Doğru söylüyorlar» veya: «Onlar, âdil ve doğru sözlüdürler» derse bu takdirde hakkı kabul etmiş olur. (Hâkimin, şâhidlerin durumunu soran elçisinin bir kişi olması caizdir. Ancak iki kişi olmaları daha iyidir.)

Bu, İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf'a göredir. îmam Muhammed ise : İki kişiden az olması câiz değildir, demiştir. Burada elçiden maksat, şahidin âdilliğini tesbit eden kişidir. Hâkimin, âdilliği tesbit edene gönderdiği elçi ile şahidin durumunu anlatan kişi konusunda da aynı ihtilâf mevcuttur.


İmam Muhammed diyor ki; şahidin âdilliğini tesbit etmek de şâhidlik hükmündedir. Çünkü karar verme yetkisi, âdilliğin ortaya çıkmasına dayanır. Âdillik ise ancak bu kişinin tesbitiyle ortaya çıktığından birden fazla olması şarttır. Nitekim bu kişinin âdil olması da şarttır. Aynı zamanda şer'i cezalar ve kısas konusunda bu kimsenin erkek olması da şarttır. İmam Ebû Hanife ile İmam Ebû Yûsuf diyorlar ki: Şahidin âdilliğini tesbit etmek şâhidlik hükmünde değildir. Bu nedenle onda. «Şâhidlik ederim» demek şart değildir. Mahkemenin karar yetkisi ile şahidin birden fazla olması şartı ise şâhidliğe mahsus, kıyâs dışı durumlardır. Şâhidliğin dışında uygulanmazlar. (Şâhidlerin âdilliğini gizli soruşturma ile tesbit eden kişide şâhidlik ehliyeti şart değildir.) Hattâ köle dahi bunu yapabilir. Açık soruşturmada ise şâhidlik ehliyeti şarttır. Hassaf’in görüşüne göre bunu yapan kişinin birden fazla olması ittifakla şart koşulmuştur. Çünkü bu soruşturma, yalnızca mahkeme salonunda yapılmaktadır.
Fıkıhçılar : İmam Muhammed'e göre, zina şâhidliklerinin âdilliğini tesbit edenlerin dört kişi olmaları şarttır demişlerdir.(Şeyhu'l-Îslâm Burhanuddîn Ebu'l-Hasan Ali b. Ebû Bekir Merginânî, Hidaye Tercümesi, Kahraman Yayınları: 2/203-210.)



Sadece kadınların bilmesine mahsus olan veya genellikle erkeklerin görmesi mümkün olmayan; bekaret, doğum, hayız, süt emme ve örtülü olması gereken kusurlarda yukarıda geçtiği gibi iki erkek veya bir erkek ile iki kadının veya dört kadının şahadetiyle tesbit edilir. Bir erkek ve iki kadının şahadetiyle tesbit edilmeyen dava, bir erkek ve davacının yeminiyle tesbit edilemez. Bir erkek ve iki kadının şahadetiyle tesbit edilen dava, bir erkek ve yeminle de tesbit edilebilir. Ancak kadınların sair kusurları iki kadının şahadeti ve yeminle tesbit edilemez. (Minhac)


Tek Başına Kadının Şahidliği

İslâm’da daha çok kadının sahasına giren ve başkalarının muttali olamayacağı, kadınlığa ait işlerde, tek kadının şahitliği kabul edilir. Zira şahidlikten maksat, gerçeğin ortaya çıkması, zulme meydan verilmemesi ve hakkın zâyi olmamasıdır. Yoksa şahidin erkek veya kadın olması asıl mesele değildir.
Ve yine doğum, bekaret ve kadınlara ait bazı önemli hastalıklar hakkında kadınların şahidliği geçerlidir. Miras alabilmesi için, doğan çocuğun ses verip vermediği mevzuunda yine kadınların şahidliği kabul edilir. Ramadan hilâlinin tesbiti hususunda da yine kadınların şehadeti, aynen erkeklerin şehadeti seviyesinde geçerlidir. (Vehbe Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslâmi, 6, 571)

Erkeklerin ekseriyetle göremeyeceği, bilemeyeceği, bekâret, evlilik, doğum, hayız, süt emzirme ve kadınlara ait hastalıklar hakkında munferit olarak şehadetleri, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî âlimlerine göre de makbuldur.
(Vehbe Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslâmi, 6, 572;
Bu mevzudaki hadisler için; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 4, 201; Zeylaî, Nasbur’r-Râye, 4, 80-81)


Hanefi'ler de şöyle der: Mâlî konularda yani medenî anlaşmazlıklarda kadının hakimliği caizdir. Çünkü bu gibi hususlarda kadının şahidliği caizdir. Hadlerde ve kısaslarda yani ceza hukuku ile ilgili hükümlerde hakim olarak kadın tayin edilmez. Çünkü kadının bu tür cezalan gerektiren suçlarda şahidliği yoktur. Bir konuda yargı verme ehliyeti şahidlik ehliyetine bağlıdır.

İbni Cerîr et-Taberî ise fetva vermesinin caiz olması sebebiyle her şey hakkında kadının hakimliğini kabul eder. (Bidâyetul-Muctehid, 11/458) Ancak el-Mâverdî ona şu sözleriyle cevab verir:
Yüce Allah'ın şu buyruğu ile birlikte icmanın da reddetmiş olduğu böyle bir görüşe itibar edilmez: "Erkekler kadınlar üzerinde -Allah'ın kimini kimine üstün kılması sebebiyle- hakimlerdir." (Nisa, 34).
Burada kiminin kimine üstün kılınmasından kasıt ise (erkeklerin) akıl ve görüşte üstün kılınmış olmasıdır. Dolayısıyla onların erkekler üzerinde bulunmaları caiz değildir. (el-Mâverdî, 61)

 
Üst Ana Sayfa Alt