Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Makale Kalbim Patani'de Kalmadı, Zaten Oradaymış…

rucane Çevrimdışı

rucane

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
Bayram namazı; cıvıl cıvıl çocuklar, hanımlar ve beyler... Hanımların hepsi bembayaz giyinmişler sanki saf tutmuş melekler. Bir huşu var havada beni sımsıcak saran. Türkiye'deki üç salla bir bağla taktiği burada tutmuyor, mecburen cemaati takip ediyorum. Namaz sonrasında bir ihtiyarın yanına oturuyorum, onların dilinde bayramlaşıyoruz. Sonrasında "Arapça biliyor musunuz?" diyorum, "Evet" diyor, "Benim dedelerim Yemen'den gelmişler. Ben Arabım." Bahçede sıraya girmiş, bayram sonrası karnını doyurmak için bekleşen çocuklar. Dışarıda ise bir şekerci…



Bot gezisi; yemyeşil, adeta bir çardak gibi denizi saran ağaçlar arasında sürüyor. Geceleri fener alayı gibi oluyormuş buralar, muhtemelen ateş böcekleri…

Denize doğru açılıyoruz. Beni bir korku sarıyor; ufak bir bot, kameralar... Deniz kıvrıla kıvrıla karanın içine girmiş, etrafında "ev" diyemeyeceğimiz derme çatma barakalar.

Ve neşe içinde oynayan Patanili çocuklar… Bizi gezdiren kaptanımız, oraların mafyası imiş. Burada insanların hepsi çok mülayim, yumuşak tabiatlı, hatta kabadayıları bile...

Bu sevimli adama, el ense atasım geldi ama gitmeden Patani'yi tanıyan arkadaşlar, kafaya vurmanın burada yapılabilecek en büyük hakaret olduğunu tembihlemişlerdi. Hani kötü adamı oymaya çalışıp, kendilerini gülmemeye zorlayan aktrisler gibi geldi bana onun davranışları.
"100 senedir yetimiz, sahipsiziz."​

Bir gece vakti otelimizde bizi ziyarete gelen orta yaşın üzerindeki bir amca ile yarı Arapça yarı İngilizce anlaşmaya çalışıyoruz. "100 senedir yetimiz, sahipsiziz." diyor, "Artık bizleri himaye edecek Osmanlı yok." Nemli gözlerini görünce gözlerimi kaçırıyorum, konuyu değiştiriyorum.

Orman köylerine gidiyoruz, sık ağaçların arasında derme çatma evler… Bunlar, dört tane sırık üzerine oturtulmuş ağaç evleri andırıyorlar. Evlerin sadece bir odası var ve tüm aile burada kalıyor.

Gözleri ışıl ışıl minik adamlar. Bir merakla etrafımızı sarıyorlar. Köyün minik kızları uzaktan seyrediyorlar bizi, bir kare alabilirim, derken; çalıların arasında kayboluyorlar. Bunu tüm minik kızlarda fark ettim; minik erkekler ise gururla poz veriyorlar.

"Devlet-i Ali Osmani" olmak…
Köylüler, mihmandarımıza, nereden geldiğimizi soruyor. Mihmandarımızın konuştuklarından bir şey çıkartamıyorum, sadece arada geçen "Türki" kelimesini yakalıyorum.

Köylünün suratında kocaman bir soru işareti ifadesi: "Ha?" Ardından mihmandarımız "Devlet-i Ali Osmani" deyince; "Haaaaaaa!" diye bir tepki daha veriyor köylüler. İçlerinde yaşlı, mütebessim bir yüz… Sanki özlemle beklenen bir dostun yıllar sonra kavuşması gibi.

Burada yüz kaslarım hiç gerilmiyor, sürekli mütebessimim. Yalnız, arkadaşlarımın pirince karşı bir hassasiyetleri oluşmuş, buralarda ekmek bulmak zor. Üç öğün sürekli pirinç var. Hatta bayram tatlıları bile yaprağa sarılmış pirinç. Fakat yatılı okulunun verdiği sıkı disiplinle, üç ay sadece kuru ve pilav yiyen birisi olarak, yemeklere yumuluyorum.

Hani klasik bir söz vardır: "Yüreğim Patani'de kaldı." diye. Benimki orada kalmadı, meğer hep oradaymış. Patani, sanki benim kaybettiğim "vatanım" gibi. Evlerinde, dükkanlarında, camilerinde "ay ve yıldız" var.

Bir balonla bayram oluyormuş
Çocuklar ellerindeki balonlarla o kadar mutlular ki… Demek bir balonla bayram oluyormuş, diyorum. Verdiğimiz lokumlara bayılıyorlar. Çok enteresan olan ihtiyaç sahibi olmalarına rağmen, sıraya giriyorlar çocuklar. Birbirleri ile itişip kakışmıyorlar, kavga etmiyorlar. Lokumu çok seviyorlar adeta kendilerinden geçiyorlar. Kızlar uzakta bekliyorlar sonra yanlarına gidip, onlara da veriyoruz. Onlar da sıraya geçip kendilerine sıranın gelmesini bekliyorlar. Trafik şehir merkezinde yoğun, buna rağmen korna çalan, küfreden ve bağıran bir şoföre rast gelmedim.

"Bizi de unutmadılar!"
Yetimhaneyi ziyaret için gittiğimizde, yetkililer burada altı ay boyunca, yetimlere sadece pirinç pilavı verebildiklerini söylediler. Yetimlerin bazı ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ufak tefek hediyelik eşya üretimine başlamışlar. Kurbanlarımızı burada kesiyoruz. Ayrıca buraya maddi yardımda bulunuyoruz. Bayramda yetimlerin "en yetimleri" kalmış burada: kimsesi ve parası olmayanlar. Hüzünleri yüzlerinden okunuyor. Ama verdiğimiz ufak hediyeler, onları mutlu etmeye yetiyor. Biz giderken bizleri yaşlı gözlerle uğurlamışlar, "Bizi de unutmadılar!" diye. Duyunca çok duygulanıyorum.

Müslümanlar, Tayland ekonomisine büyük değer katmalarına rağmen, ekonomik ve sosyal açıdan geri bırakılmış. Ayrıca Müslümanların yaşadıkları bölgeye Çinli ve Burmalı nüfus yerleşmeye başlamış. Müslümanların ciddi eğitim ve yetişmiş kalifiye adam sorunları var.

Akşam namazını kılmaya gittiğimiz camide, insanı saran bir sükunet var. Cemaat namazın ardından hemen camiden gitmiyor, topluca zikir çekiyorlar. Zikrin ardından, musafaha yapılıp, evlere dağılınıyor. Burada, namazın hayatın merkezinde olduğunu görüyorum. Etrafında evlerin olmadığı bir camiye motosikletleriyle gelen cemaat, tekrar motosikletlerine binip evlerine dağılıyorlar.
Açe'li yetimler

Kardeşlerinizin selamını getirdik."
Batı değerlerinin uğramadığı her köşede huzur çekiyorum ciğerlerime. Bunlar genelde mütevazı insanlar, krallarının mezarları da bir o kadar mütevazı. Sadece bir taştan ibaret; yosun tutmuş bir kaç taştan… Hepsi o kadar! Bir o kadar toprağa yakınlar. Mezar taşlarında ufak süslemeler ve hilal ve yıldız gözümüze çarpıyor.

Bize, niçin geldiğimizi, soruyorlar. Biz de; "Kardeşlerinizin selamını getirdik." diye mukabele ediyoruz.

Dünyada en fazla turist ölümleri, hindistan cevizlerinden oluyormuş. Benim kafama da bir tane düşecekti ki; Nasrettin hocamızın ağaçtaki cevizler fıkrasını hatırladım ve "Hocam, sen ne kadar haklıymışsın." dedim içimden. Çocuklar, hindistan cevizi ağaçlarına çıplak ayakla çıkıyorlar (biz olsak "Tek rakibim maymun!" diye bir yazı asardık herhalde) Tabi burada bu işi, daha ziyade eğitilmiş maymunlar yapıyor. Hindistan cevizlerindeki olgunlaşmış cevizleri, ayakları ile kıvırarak aşağıya atıyorlar. Aşağıdaki yetiştirici ise, onların lisanında, "Hadi oğlum, şunun suyunu da içelim" diyerek hayvana gaz veriyormuş.

Buda Benden
SN: İslâm dünyasındaki ihtiyaç sahibi müslümanlara yardım etmek isteyip edemediğini düşünen misafirlerimiz, İHH gibi yardım kuruluşlarına ulaşıp az-çok demeyip elinden geldiği kadar maddi/manevi yardımda bulunabilirler..

Param yok diyenler, bi telefon açıp "Allah razı olsun sizden!" diyebilir.

İstanbulda oturanlar Fatih'ten geçerken bir uğrayıp selam verip, "Allah razı olsun sizden!" diyebilir.

Üzülüp, boş konuşmanın kimseye faydası olmadığı mâlum.. İsterseniz "bir şeyler" yapabilirsiniz..

Ha Bişeyde Kendime Hatırlatıyorum Kardeşlerim Bizi Ölememişler Onlar Osamanlıyı Özlemişler
 

Benzer konular

Üst Ana Sayfa Alt