Kapitalist Düzen
Kapitalist düzenin üzerinde bina edildiği görüşün basit ve sade bir dille tanımı; herkesin kazandığı malın yegane sahibi olmasıdır. Bu kazançta başka kimsenin hakkı yoktur. Mal sahibi kendi malını istediği gibi kullanmakta serbesttir. Eline ne kader servet geçerse geçsin onu elinde tutma, yahut kendi kişiliğine herhangi bir yarar sağlamadan harcama veya harcamama hakkına sahiptir. Bu görüş aslında her insanın doğasında bulunan bencillikten başlar ve bilahare varlıkları insan topluluğunun refahı ve mutluluğu için gerekli olan tüm insanı meziyet ve özellikleri bastıracak aşırı bencilliğe kadar varır. Eğer ahlâki görüşü bir yana bırakıp sırf ekonomik açıdan konuya bakacak olursak, böyle bir düşünce ve görüşün ister istemez servet dağılımının dengesini bozacağını, servet kaynaklarının yavaş yavaş toplanıp daha talihli veya daha uyanık bir sınıfın elinde birikeceğini ve toplumun fiilen iki sınıfa bölüneceğini; birinin varlıklı diğerinin yoksul sınıf olacağını, varlıklı sınıfın tüm servet kaynaklarını ele geçirip yalnız kendi çıkarına kullanacağını, kendi servetini mümkün olduğu kadar arttırmak yönündeki çabaları sırasında toplumun ortak çıkarlarını istediği gibi feda edeceğini, yoksul sınıfın ise bu servet kaynaklarında herhangi bir pay bulması bir yana, kapitalistlerin çıkarlarına mümkün olduğu kadar hizmet ederek geçimin asgari koşullarıyla yaşamaya mahkûm olacağını anlayabiliriz. Gayet tabii ki, böyle bir ekonomik düzen bir yandan sermayedâr, işadamı, tefeci, tüccar, fabrikatör ve toprak ağası; diğer yandan emekçi, işçi, çiftçi ve borçlu yaratacaktır. Böyle bir düzenin doğal bir gereği, toplumda yardımseverlik ve yardımlaşma ruhunun yok olmasıdır. Herkesin tamamen kendi kaynaklarıyla ve imkanlarıyla yaşamaya mecbur olması, kimsenin kimseye yardım etmemesi, muhtaçların etrafındaki ekonomik çemberin giderek küçülmesi, toplumun her ferdinin geçimi için başkalarına karşı amansız bir mücadeleye girişmesi, mümkün olduğu kadar daha çok servet imkanlarını ele geçirerek kendi çıkarları için elinde tutması ve yalnız servetine servet katmak amacıyla kullanmasıdır. Ayrıca, bu mücadelede başarısız kalanlar veya bunda yer alma gücüne sahip olmayanların bu dünyada hiçbir yardımcısı ve destekçisinin bulunmaması, onların el açıp dilenmeleri halinde bile kendilerine yardım edilmemesi, hiçbir yürekte kendileri için merhamet duygusunun doğmaması, hiçbir elin yardım için kendilerine uzanmaması; ya intihar edip bu acı hayattan kurtulmaları ya da suç işleyip hayasız ve ahlâksız yollarla karınlarını doyurabilmeleri de bunun doğal sonuçlarıdır.
Kapitalist düzende insanların sadece kâr amacıyla para toplamaya eğilimli olmaları, ortak sermaye şirketleri kurmaları, banka açmaları, fon kurmaları, sigorta şirketleri meydana getirmeleri, yardımlaşma derneklerinin temellerini atmaları ve bütün bu değişik ekonomik faaliyetlerde, ister ticari alışveriş yoluyla ister, faizle olsun paradan para kazanmak gibi tek bir düşüncenin varolması kaçınılmazdır. Kapitalizm açısından faiz ve ticari mübadele arasında temelde bir fark yoktur. Dolayısıyla, kapitalist düzende bu ikisi birbirine karışmanın yanı sıra bir işin yapılmasında bunlar temel rol oynamaktadır. Kapitalizmde ticaret için faiz ve faiz için ticaret ayrılmaz birer parçadır; her biri diğeri olmadan meydana gelmez, gelişemez. Zaten faiz olmadan kapitalizm darmadağın olur.
Mevdudi - Faiz
Kapitalist düzenin üzerinde bina edildiği görüşün basit ve sade bir dille tanımı; herkesin kazandığı malın yegane sahibi olmasıdır. Bu kazançta başka kimsenin hakkı yoktur. Mal sahibi kendi malını istediği gibi kullanmakta serbesttir. Eline ne kader servet geçerse geçsin onu elinde tutma, yahut kendi kişiliğine herhangi bir yarar sağlamadan harcama veya harcamama hakkına sahiptir. Bu görüş aslında her insanın doğasında bulunan bencillikten başlar ve bilahare varlıkları insan topluluğunun refahı ve mutluluğu için gerekli olan tüm insanı meziyet ve özellikleri bastıracak aşırı bencilliğe kadar varır. Eğer ahlâki görüşü bir yana bırakıp sırf ekonomik açıdan konuya bakacak olursak, böyle bir düşünce ve görüşün ister istemez servet dağılımının dengesini bozacağını, servet kaynaklarının yavaş yavaş toplanıp daha talihli veya daha uyanık bir sınıfın elinde birikeceğini ve toplumun fiilen iki sınıfa bölüneceğini; birinin varlıklı diğerinin yoksul sınıf olacağını, varlıklı sınıfın tüm servet kaynaklarını ele geçirip yalnız kendi çıkarına kullanacağını, kendi servetini mümkün olduğu kadar arttırmak yönündeki çabaları sırasında toplumun ortak çıkarlarını istediği gibi feda edeceğini, yoksul sınıfın ise bu servet kaynaklarında herhangi bir pay bulması bir yana, kapitalistlerin çıkarlarına mümkün olduğu kadar hizmet ederek geçimin asgari koşullarıyla yaşamaya mahkûm olacağını anlayabiliriz. Gayet tabii ki, böyle bir ekonomik düzen bir yandan sermayedâr, işadamı, tefeci, tüccar, fabrikatör ve toprak ağası; diğer yandan emekçi, işçi, çiftçi ve borçlu yaratacaktır. Böyle bir düzenin doğal bir gereği, toplumda yardımseverlik ve yardımlaşma ruhunun yok olmasıdır. Herkesin tamamen kendi kaynaklarıyla ve imkanlarıyla yaşamaya mecbur olması, kimsenin kimseye yardım etmemesi, muhtaçların etrafındaki ekonomik çemberin giderek küçülmesi, toplumun her ferdinin geçimi için başkalarına karşı amansız bir mücadeleye girişmesi, mümkün olduğu kadar daha çok servet imkanlarını ele geçirerek kendi çıkarları için elinde tutması ve yalnız servetine servet katmak amacıyla kullanmasıdır. Ayrıca, bu mücadelede başarısız kalanlar veya bunda yer alma gücüne sahip olmayanların bu dünyada hiçbir yardımcısı ve destekçisinin bulunmaması, onların el açıp dilenmeleri halinde bile kendilerine yardım edilmemesi, hiçbir yürekte kendileri için merhamet duygusunun doğmaması, hiçbir elin yardım için kendilerine uzanmaması; ya intihar edip bu acı hayattan kurtulmaları ya da suç işleyip hayasız ve ahlâksız yollarla karınlarını doyurabilmeleri de bunun doğal sonuçlarıdır.
Kapitalist düzende insanların sadece kâr amacıyla para toplamaya eğilimli olmaları, ortak sermaye şirketleri kurmaları, banka açmaları, fon kurmaları, sigorta şirketleri meydana getirmeleri, yardımlaşma derneklerinin temellerini atmaları ve bütün bu değişik ekonomik faaliyetlerde, ister ticari alışveriş yoluyla ister, faizle olsun paradan para kazanmak gibi tek bir düşüncenin varolması kaçınılmazdır. Kapitalizm açısından faiz ve ticari mübadele arasında temelde bir fark yoktur. Dolayısıyla, kapitalist düzende bu ikisi birbirine karışmanın yanı sıra bir işin yapılmasında bunlar temel rol oynamaktadır. Kapitalizmde ticaret için faiz ve faiz için ticaret ayrılmaz birer parçadır; her biri diğeri olmadan meydana gelmez, gelişemez. Zaten faiz olmadan kapitalizm darmadağın olur.
Mevdudi - Faiz