I
Çevrimdışı
"iNŞiRaH"
Misafir
“Kara sevda” derler, bir hal vardır. Adamın gözünü karartır, aklını başından alır. Deli divane eder, alıp götürür... Sevdanın “kara” olanı, senin anlayacağın...
Ama ben sana “kapkara sevda”dan bahsedeceğim.
O da ne?
“Kapkara” ne demek?
Yazıyorum:
Kara sevda, adamın gözünü karartır demiştim. Yani kara sevdaya düşen, sevdiğinden başkasını görmez, göremez olur. Bununla birlikte, onu âdeta kör eden bu sevda, bazen gönül dünyasını zenginleştirir. Hani derler ya, Leyla’ya vurulmuş olan kişi bir zaman sonra Mevla’ya yönelebilir. İşte öyle ...
Ama kapkara sevda böyle değildir. Adamın kalp gözünü karartır.
Kapkara sevda, dünya sevgisidir. Bu sevdaya tutulan kişi, geçici dünyanın geçici zevklerinden başka bir şey görmez olur.
Onları elde etmek için yalan söylemeye, can yakmaya ve zulmetmeye hazırdır. Rüşvet verir, dalkavukluk yapar, sahte gülücükler dağıtır. Ne yapıp eder de dünya malına sahip olur. Ama sevda baştan gitmemiştir hâlâ.
Eşyaya sahip olması gerekirken, eşyanın kölesi olmuştur. Eşyalara o sahip değil de eşyalar ona sahiptir sanki. Kalbi hep dünya zevkleriyle meşguldür. Hayalinde hep, yeni eşyalar almak veya yeni bir zevki tatmak vardır. Son model cep telefonunu, en son model ve en pahalı olanıyla değiştirme derdindedir. Bir evi olsa, bir tane daha ister. Bir ülkeye kral olsa, bütün dünyaya hakim olmak ister. Hazineleri vardır, yine de bir avuç mücevher görünce gözleri parlar. Çünkü kalbi kararmıştır. Onun için en mübarek şey, kazanmak, kazanmak ve daha fazla kazanmaktır. Birine yardım etmekten bahsederseniz, “Eee?” der “biz bu işten ne kazanacağız?”
Küçük bir değer elde etme karşılığında utanma, sevme, acıma ve yardım etme duygularını çöpe atmıştır. Arabasının göz alıcı olması, onun için büyük mutluluk kaynağıdır. Fakat fakir bir insana sadaka verirken elleri titrer. Aslına bakılırsa, biraz daha menfaat elde etmek söz konusu olduğunda, içi titreyecek kadar fakirdir kendisi.
Fakirdir, huzursuzdur, mutsuzdur. Hiçbir zaman tatmin olamaz. Mezara girip de bir kefen beziyle yetinmeyi öğreneceği zamana kadar, bu kapkara sevda uğruna koşturur durur. Kalbindeki bu manevi hastalığı tedavi etmeden ölürse, hem dünyayı hem de ahireti kaybetmenin verdiği acılara mahkum olur.
Evet! Kapkara sevda, bir hastalıktır. Tedavisi mümkün olan bir hastalık.
İlacı, Allah sevgisidir.
Allah sevgisi, sahip olduğumuz bütün güzellikleri ve bütün nimetleri bize lutfeden Yüce Yaratıcımızı herşeyden daha çok sevmektir. O’nun sevdiklerini sevmek, O’nun sevmediklerine gönlümüzde yer açmamaktır. İnsanı Allah’tan uzaklaştıran şeylerden yüz çevirmektir.
Çünkü bu dünya hayatının geçici nimetleri, onlara bağlanmamız için değil, onları kullanmamız için yaratılmıştır. Fakat bu nimetler, bizi cezdedip kendisine bağlayacak şekilde yaratılmışlardır ki hangimizin Allah’ı ne kadar sevdiği açıkça ortaya çıksın.
Alim bir kimse şöyle dua etmiştir bu yüzden:
“Ya Rabbi! Dünyayı elimden alma, ama kalbime de koyma!”
Bir kalbe ne kadar dünya sevgisi dolmuşsa, o ölçüde Allah sevgisi de terk etmiştir o kalbi. Yani dünya sevgisi gelince, Allah sevgisi orada duramaz olur. Dünya sevgisi güçlendikçe, Allah sevgisi zayıflar.
Allah sevgisi zayıflayınca, ibadetler zor, günahlar ise sevimli gözükür. Günahlara dalan kimse, tuzlu deniz suyundan içtikçe daha da susayan kişi gibi, bir türlü doymaz. Günahlara battıkça batar. Öteki dünyada bunun hesabını veremez, cennet nimetlerinden mahrum kalarak rezil rüsva bir şekilde cehenneme atılır. Ama helallerle yetinen kişi, dünya hayatında tatmin olur ve huzurlu yaşar. Helal yollardan çalışarak Allah’ın verdiği rızıktan payını almaya gayret eder. Bu dünyada kendisine nasip olanı münasip görür. Ahirette müminlere verilecek olan nimetlere layık olmak için çalışıp çabalar. Bilir ki Rabbimiz şöyle buyırmuştur:
“Her kim, bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona -yani dilediğimiz kimseye- dilediğimiz kadarını verir, sonra da onu kınanmış ve mahrum bırakılmış olarak cehenneme sokarız. Kim de ahiret hayatını diler ve bir mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile o gün için çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” ( İsra Sûresi, 18. ve 19. Ayetler)
“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.” ( Ankebut Sûresi, 64. Ayet)
Bilenlerden ol! Ahirette de gülenleden ol! Allah’a emanet ol!
Ama ben sana “kapkara sevda”dan bahsedeceğim.
O da ne?
“Kapkara” ne demek?
Yazıyorum:
Kara sevda, adamın gözünü karartır demiştim. Yani kara sevdaya düşen, sevdiğinden başkasını görmez, göremez olur. Bununla birlikte, onu âdeta kör eden bu sevda, bazen gönül dünyasını zenginleştirir. Hani derler ya, Leyla’ya vurulmuş olan kişi bir zaman sonra Mevla’ya yönelebilir. İşte öyle ...
Ama kapkara sevda böyle değildir. Adamın kalp gözünü karartır.
Kapkara sevda, dünya sevgisidir. Bu sevdaya tutulan kişi, geçici dünyanın geçici zevklerinden başka bir şey görmez olur.
Onları elde etmek için yalan söylemeye, can yakmaya ve zulmetmeye hazırdır. Rüşvet verir, dalkavukluk yapar, sahte gülücükler dağıtır. Ne yapıp eder de dünya malına sahip olur. Ama sevda baştan gitmemiştir hâlâ.
Eşyaya sahip olması gerekirken, eşyanın kölesi olmuştur. Eşyalara o sahip değil de eşyalar ona sahiptir sanki. Kalbi hep dünya zevkleriyle meşguldür. Hayalinde hep, yeni eşyalar almak veya yeni bir zevki tatmak vardır. Son model cep telefonunu, en son model ve en pahalı olanıyla değiştirme derdindedir. Bir evi olsa, bir tane daha ister. Bir ülkeye kral olsa, bütün dünyaya hakim olmak ister. Hazineleri vardır, yine de bir avuç mücevher görünce gözleri parlar. Çünkü kalbi kararmıştır. Onun için en mübarek şey, kazanmak, kazanmak ve daha fazla kazanmaktır. Birine yardım etmekten bahsederseniz, “Eee?” der “biz bu işten ne kazanacağız?”
Küçük bir değer elde etme karşılığında utanma, sevme, acıma ve yardım etme duygularını çöpe atmıştır. Arabasının göz alıcı olması, onun için büyük mutluluk kaynağıdır. Fakat fakir bir insana sadaka verirken elleri titrer. Aslına bakılırsa, biraz daha menfaat elde etmek söz konusu olduğunda, içi titreyecek kadar fakirdir kendisi.
Fakirdir, huzursuzdur, mutsuzdur. Hiçbir zaman tatmin olamaz. Mezara girip de bir kefen beziyle yetinmeyi öğreneceği zamana kadar, bu kapkara sevda uğruna koşturur durur. Kalbindeki bu manevi hastalığı tedavi etmeden ölürse, hem dünyayı hem de ahireti kaybetmenin verdiği acılara mahkum olur.
Evet! Kapkara sevda, bir hastalıktır. Tedavisi mümkün olan bir hastalık.
İlacı, Allah sevgisidir.
Allah sevgisi, sahip olduğumuz bütün güzellikleri ve bütün nimetleri bize lutfeden Yüce Yaratıcımızı herşeyden daha çok sevmektir. O’nun sevdiklerini sevmek, O’nun sevmediklerine gönlümüzde yer açmamaktır. İnsanı Allah’tan uzaklaştıran şeylerden yüz çevirmektir.
Çünkü bu dünya hayatının geçici nimetleri, onlara bağlanmamız için değil, onları kullanmamız için yaratılmıştır. Fakat bu nimetler, bizi cezdedip kendisine bağlayacak şekilde yaratılmışlardır ki hangimizin Allah’ı ne kadar sevdiği açıkça ortaya çıksın.
Alim bir kimse şöyle dua etmiştir bu yüzden:
“Ya Rabbi! Dünyayı elimden alma, ama kalbime de koyma!”
Bir kalbe ne kadar dünya sevgisi dolmuşsa, o ölçüde Allah sevgisi de terk etmiştir o kalbi. Yani dünya sevgisi gelince, Allah sevgisi orada duramaz olur. Dünya sevgisi güçlendikçe, Allah sevgisi zayıflar.
Allah sevgisi zayıflayınca, ibadetler zor, günahlar ise sevimli gözükür. Günahlara dalan kimse, tuzlu deniz suyundan içtikçe daha da susayan kişi gibi, bir türlü doymaz. Günahlara battıkça batar. Öteki dünyada bunun hesabını veremez, cennet nimetlerinden mahrum kalarak rezil rüsva bir şekilde cehenneme atılır. Ama helallerle yetinen kişi, dünya hayatında tatmin olur ve huzurlu yaşar. Helal yollardan çalışarak Allah’ın verdiği rızıktan payını almaya gayret eder. Bu dünyada kendisine nasip olanı münasip görür. Ahirette müminlere verilecek olan nimetlere layık olmak için çalışıp çabalar. Bilir ki Rabbimiz şöyle buyırmuştur:
“Her kim, bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona -yani dilediğimiz kimseye- dilediğimiz kadarını verir, sonra da onu kınanmış ve mahrum bırakılmış olarak cehenneme sokarız. Kim de ahiret hayatını diler ve bir mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile o gün için çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.” ( İsra Sûresi, 18. ve 19. Ayetler)
“Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.” ( Ankebut Sûresi, 64. Ayet)
Bilenlerden ol! Ahirette de gülenleden ol! Allah’a emanet ol!