Soru :
Cevab :
"Hata dışında bir mu'min diğer bir mu'mini öldüremez. Kim bir mumîni hata ile öldürürse, bir mu'min köle azad etmesi bir de ölünün ailesi ne diyet teslim etmesi gerekir. Ancak, ölünün ailesinin bağışlaması mustesnadır. Eğer ölen, size düşman olan bir kavimden olur da mu'min olursa, öldürenin sadece mu'min bir köle azad etmesi gerekir. Eğer ölen sizinle aralarında anlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mu'min köle azad etmesi gerekir. Bunu bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulu için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa 92)
İkrime, Abdullah b. Abbas, Suddi, Katade, İbrahim en-Nehai ve İbn-i Zeyd'e göre, (Nisa 92) âyetin bu bölümü şunu ifade etmektedir:
"Eğer hata ile öldürülen mu'min kimse, kâfir bir kavimden ise onun kavmine diyet ödenmez. Katilin sadece mu'min bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara göre bu durum, Daru'l Harb'te yaşayan insanlar için geçerlidir. Yani, Daru'l Harb'te yaşayan bir mu'min, hata ile yine orada yaşayan başka bir mu'mini öldürecek olursa ve hata ile öldürdüğü kişinin kavmi de kâfir ise onlara diyet verilmez. (Taberi tfs)
Âyet-i kerimenin devamında: "Eğer ölen sizinle aralarında andlaşması olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mu'min köle azad etmesi gerekir." buyurulmaktadır.
Mufessirrler burada, hata ile öldürülmüş olacağı zikredilen kişiden müslüman mı yoksa kâfir mi kasdedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Zuhri, Şa'bi, İbrahim en-Nehai, Katade ve İbn-i Zeyd'e göre, âyetin bu bölümünde, öldürülmüş olacağı zikredilen kimseden maksat, kâfir olan kimsedir.
Bu görüşte olan âlimlere göre bir mu'min, kendileriyle anlaşma yapılmış olan kâfir bir kavimden bir kâfir kişiyi, hata ile öldürecek olursa, o mu'minin hem anlaşmalı olan kavme öldürülen kişinin diyetini ödemesi hem de mu'min bir köle azad etmesi, bu mümkün değilse iki ay peşpeşe oruç tutma keffaretini yerine getirmesi gerekir.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre andlaşma ile müslümanlann himayesinde olan gayr-i muslim zimmilerin diyetleri, müslümanlann diyeti gibidir.
b- İbrahim en-Nehai ve Cabir b. Zeyd'e göre ise âyetin bu bölümünde zikkredilen kişiden maksat, mu'min olan kişidir. Bunlara göre, âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: "Şayet hata ile öldürülen mümin kimse, kâfir bir kavimden ise ve o kavim de sizinle anlaşmalı ise hata ile öldürülen müminin, kâfir olan ailesine diyet verilmesi bir de mümin bir kölenin azad edilmesi gerekir.
Taberi, âyette öldürülen kişinin mu'min olma sıfatı zikredilmediğinden bu kişinin, mümin bir kimse olduğunu söylemenin İsabetli olmadığını bu itibarla birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, müslümanlarla andlaşmalı olan kavimden kâfir bir kimsenin öldürülmesi halinde bile o kavme, öldürülenin diyetinin ödeneceğini söylemiştir.
Âyette zikredilen "Hata"dan neyin kasdedildiği, ibrahim en-Nehai tarafından şöyle izah edilmiştir:
Hata ile öldürmek, bir şeyi atarken istemediğin halde bir insana isabet ettirmendir. îşte hata budur. Bunun diyeti, öldürenin babası tarafından olan erkek akrabalarına aittir.
Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki: "Bu âyette bir müslümanın veya andlaşmalı bir gyar-i muslimin', zımmi veya muahedeli kimsenin öldürülmesi halinde ödenmesinin gerekli olduğu zikredilen diyet ne demektir?"
Cevaben denilir ki: "Bir kişiyi hata ile öldürenin ödemesi gereken diyet, hata ile öldürülen kişinin müslüman veya antlaşmah gayr-i müslim olması halinde farklıdır. Keza öldürenin, babası tarafından olan erkek akrabalarının deve veya altın yahut gümüşle muamele yapmaları durumunda da diyetin cinsi farklıdır.
"Kim bir mu'mini kasden öldürürse onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır." (Nisa 93)
Mufesirler, âyet-i kerimede zikredilen ve yapılması halinde onu yapanın ebedi olarak cehennemde kalacağı bildirilen "kasıtlı öldürme"den neyin kasdedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Atâ, Said b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nehai, Tavus ve Haris'e göre, kasıtlı bir şekilde öldürmekten maksat, kişiye kesici veya yaralayıcı yahut kopana ve parçalayıcı bir demirle, öldürünceye kadar vurmaktır. Bunlara göre herhangi bir değnekle veya kamçı ile yahut taş ile dövülme neticesinde öldürülen bir kimse kasıtlı bir şekilde öldürülmüş sayılmaz. Çünkü bu hususta Numan b. Beşir, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
"Her şeyin hatası vardır, kılıç hariç. Her hatanın ise bir diyeti vardır" (Ahmcd b. Hanhcl, Musned, C. 4 S. 272)
b- Ubeyd b. Umeyr ve İbrahim en-Nehai'ye göre ise, kişinin genellikle öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürme kastıyla birine vurup öldürmesi, onu kasden öldürmektir. Mesela bir kişi diğer bir insanı, ölünceye kadar değnekle dövecek olursa veya iple boğazını sıkarak öldürecek olursa o kimse o kişiyi kasden öldürmüş olur ve öldüren katile kısas uygulanır.
Bunların delilleri ise Enes b. Malik'in rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir.
Enes diyor ki:
"Bir Yahudi, bir cariyeyi, gümüşten yapılmış süs eşyalarım elinden almak için, başını taşla ezerek öldürdü. Cariyenin daha canı çıkmadan Rasulullah'a getirildi. Rasulullah ona: "Seni filan mı öldürdü?" (Yani seni bu ölüm haline getirinceye kadar dövdü?) dedi.
Cariye başıyla işaret ederek "Hayır" dedi..
Rasulullah başka birini sordu. Cariye yine başıyla "Hayır."
Rasulullah üçüncü bir kimseyi sordu. Cariye başıyla işaret ederek "Evet" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah, o adamın da başını iki taş arasında ezerek öldürdü (Yani o şekilde öldürülmesini emretti ve öldürüldü.)
(Muslim, K. el-Kasame, bab: 15, Hadis no: 1672; Buhari, K. ed-Duyat, bab: 7)
Görüldüğü gibi Rasulullah'ı, cariyeyi taşla öldüren Yahudiye kısas uygulamış ve onu taş ile öldürtmüştür. Rasulullah, öldürme aleti demir olmadığı halde öldürmeyi kasıtla yapılan bir fiil olarak kabul etmiş ve kısas uygulamıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki kişinin, genellikle öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürmek kasdıyla birine vurup öldürmesi, onu kasden öldürmedir.
Taberi bu ikinci görüşün tercihe şayan olduğunu, zira Rasulullah'ın hadisinin bunu isbatladığını söylemiştir.
Âyet-i kerimede geçen "Onun cezası cehennemdir, orada ebedi olarak kalacaktır." ifadesi mufessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.
a- Ebu Miclez ve Ebu Salih bu ifadeyi şu şekilde izah etmişlerdir:
"Eğer Allah, onu cezalandırmayı dileyecek olursa onun cezası cehennemdir. Allah dilerse onu affedebilir de."
Görüldüğü gibi bunlara göre kasıtlı olarak bir mu'mini öldürenin büyük günah işlemesine rağmen affedilmesi muhtemeldir.
b- İkrime ve İbn-i Curayc'e göre de bu ifadenin izahı şöyledir:
"Kim kasıtlı bir şekilde ve öldürülmesini helal sayarak bir mu'mini öldürecek olursa işte onun cezası cehennemdir ve o orada ebedi olarak kalacaktır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre kasıtlı olarak bir mu'mini öldürenin, ebedi olarak cehennemde kalması söz konusu değildir. Fakat öldüren kişi bu öldürmenin helal olduğuna inanırsa, haramı helal saydığı için dinden çıkar ve bu sebeble de ebedi olarak cehennemde kalmayı hak etmiş olur.
c- Mucahid'e göre ise bu ifadenin mânâsı şudur:
"Kim kasıtlı olarak bir mu'mini öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada devamlı olarak kalacaktır. Ancak tevbe etme durumu mustesnadır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre tevbe edenin affedileceği ümit edilmektedir.
d- Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre ise:
Bu ifadeden maksat, "Kim bir mu'mini kasıtlı olarak öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalacaktır. Tevbe etse de tevbesi kabul edilmeyecektir." demektir.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre bir mu'mini kasden öldüren, bu günahından tevbe etse dahi ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Bu görüşte olan âlimlere göre Furkan suresinin altmış sekiz altmış dokuz ve yetmişinci âyetleri bu âyetten sonra inmişlerdir. Bu itibarla onlarda zikredilen, bir mumini kasden öldürenin tevbe edip salih ameller işlediği takdirde affedileceği hükmü bu âyet-i kerimeyi nesh etmemiştir.
Bu hususta Salim b. Ebil Ca'd diyor ki: "Biz, Abdullah b. Abbas, gözlerini kaybettikten sonra yanında bükmüyorduk.
Ona bir adam geldi ve "Ey Abdullah b. Abbas, bir mu'mini kasden öldüren kişi hakkında görüşün nedir?" diye sordu.
Abdullah b. Abbas da dedi ki: "Onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır."
Adam da; "Ne dersin o tevbe etse, imanında samimi olsa, salih amel işlese ve hidayete kavuşsa da mı?" diye sordu.
Abdullah b. Abbas ise: "Vay annesi kaybedesi, ona tevbe nereden, hidayet nereden? Ruhum elinde olan Allah'a yemin olsun ki Peygamberinizin şöyle buyurduğunu işittim: "Vay annesi kaybedesi, o öyle bir kişidir ki, kasıtlı olarak birini öldürmüştür. Öldürdüğü kimse kıyamet gününde öldürenin kaküllerinden yakalamış bir şekilde tutup getirir. Onun kendi başı elindedir. Damarlarından kan fışkırmaktadır. Öldürülen kişi der ki: "Ey Rabbim, işte beni öldüren budur." "Onu arşa kadar çekip götürür."
Abdullah b. Abbas, sözlerine devamla diyor ki: "Abdullah'ın ruhu elinde olan Allah'a yemin olsun ki bu âyet indi ve Peygamberinizin ruhu alınıp âhirate intikal etmesine kadar bu âyeti nesneden herhangi bir âyet inmedi. (Tirmzî. K. Tefsir el-Kur'an, sure 4, Hadis No: 3029)
Abdullah b. Abbas demiştir ki: "Bir adam müslüman olur, İslamın hükümlerini ve emirlerini öğrenir sonra da bir mu'mini kasten öldürecek olursa artık onun tevbesi kabul edilmez."
Daha önce Furkan süresindeki, "Onlar Allah'ın yanında bir başkasını ilah edinib ona kulluk etmezler. Ölümü hak edenler dışında Allahın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa, işlediği günahın cezasını görür.." Kiyamet gün azabı kat kat olur. O korkunç azabın içinde hor ve hakir bir halde ebediyyen kalır." (Furkan 68 - 69) âyetleri nazil olunca Mekke halkından muşrik olanlar dediler ki: "Biz Allah'a ortak koştuk. Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı kimseleri haksız yere öldürdük, fuhuş işledik. Artık islam bize fayda vermez."
İşte bunun üzerine: "Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir." (Furkan-suresi, 25/70) âyeti nazil oldu.
Abdulah b. Abbas, Furkan süresindeki bu âyetlerin imandan ümit kesen muşrikler hakkında nazil olduğunu, bahse konu olan âyetin ise bunlardan sonra indiğini ve bir mu'mini kasten öldüren mu'minin hükmünü beyan ettiğini ve mensuh olduğunu söylemiştir.
Abdullah b. Mes'ud ve Zeyd b. Sabit'in de bu âyetin neshedilmediğini söyledikleri rivayet edilmiştir.
Taberi diyor ki "Bu hususta doğru olan görüş, âyetin mânâsının şöyle olduğunu söyleyen görüştür. "Kim kasıtlı olarak bir mümini öldürecek olursa ve Allah da onu cezalandıracak olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalmaya layıktır. Fakat Allah, müminlere lütufta bulunarak onları affeder, onları orada ebedi olarak bırakmaz. Onları ya lutfuyla affedib hiç cehenneme sokmaz, yahut da oraya koyar sonra da lutfu ve merhametiyle cehennemden çıkarır. Zira O, mu'min kullarına şöyle vaad etmiştir. "Ey Muhammed, kullarıma deki: "Ey kendi aleyhlerine haddi aşan kullanın, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şubhesiz ki Allah bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir. (Zumer 53)
Taberi diyor ki: "Eğer denilecek okusa ki "Kasıtlı olarak bir mu'mini öldüren kişi, bu âyette zikredilen bütün günahların affedilmesi vaadine dahil ise Allah'a ortak koşan da bu vaade dahildir. Zira, Allah'a ortak koşmak da bir günahtır."
Buna cevaben denilir ki: "Allah teala, kendisine ortak koşanı affetmeyeceğini şu âyetle açıkça beyan etmiştir. "Şubhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında dilediği kimseyi affeder. Kim Allah'a ortak koşarsa şubhesiz büyük bir günah ile iftira etmiş olur. (Nisa 48)
Tüm bu deliller ve izahatlardan sonra diyeceğimiz;
"Kim bir mu'mini kasden öldürürse cezası içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır." (Nisa: 93)
Mufessirlerin hepsi bu ayeti kerimenin nesholunduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Onu nesheden ise "Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa: 116) ayeti kerimesi ve
"Onlar Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler. Zina etmezler. Bunları yapan suç işlemiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur. Orada alçaltılarak temelli kalır. Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir" (Furkan: 68-70) ayetleridir.
İbni Abbas ve İbni Ömer bu ayetin (Nisa 93) nesh olunmayıb muhkem olduğunu söylemişlerdir.
Mufessirler bu ayeti nesheden ayet hususunda iki görüşe ayrıldılar.
Birincisi; Bu ayeti nesheden "Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa: 116) ayeti kerimesi olduğunu söylerler. Doğrusu bu iki ayet arasında tezat yoktur. Bir kişi bir müslümanı ister kanını helal sayarak ister helal saymayarak öldürsün öldürenin cezası cehenneme de sonsuza kadar kalmasıdır ama Allah dilerse onu bağışlar. Çünkü Allah (c.c) şirk dışındaki bütün günahları dilerse bağışlar. Allah (c.c) bağışlamayı "şirk koşmama" şartına bağlamıştır.
İkincisi: Bu gruptaki alimler de, bu ayetin biraz önce yukarıda zikrettiğimiz "Furkan: 68-70" ayetleriyle nesh olunduğunu söylerler.
Kur'an'da kafirlerin cehennemde sonsuza kadar kalacaklarının zikri geçen ayetlere baktığımızda görürüz ki; Allah (c.c) onlar için ( خَالِدِينَ halidine) yani sonsuz kelimesinden sonra (أَبَداً ebede) yani sonsuza kadar kelimesini kullanmaktadır. Eğer (halidine) kelimesi (ebede) kelimesiyle beraber gelirse bundan hiç kesilmeyecek sonsuz anlaşılır.
Allah (c.c) (Nisa: 93) ayeti kerimesinde (halidine) kelimesinden sonra kafirlerin sonsuz kalması söz konusu olduğunda kullanılması alışkın olunan (ebede) kelimesini zikretmemiştir.
O zaman (Nisa: 93) ayeti kerimesinde geçen sonsuz kelimesinin manası, bir mu'mini bilerek öldüren bir müslümanın Allah'ın dilediği kadar çok uzun bir müddet cehennemde kalmasıdır. Daha sonra Allah (c.c) fazlı ve keremi ile o kulu cehennemden çıkarır. Bu görüşü şu hususda destekler; Allah (c.c) bir müslümanı öldürmekten çok daha büyük bir cûrum olan küfrü işlediğinde tövbe etmesi halinde bağışladığına göre daha hafif bir cürüm olan bir mu'mini öldürmeyi nasıl bağışlamaz. Kaldı ki küfürden daha büyük bir cûrum yoktur.
Bu açıklamaya göre bu ayette nesh yoktur. Bu ayet hususundaki İbn-i Cevzinin görüşü de bu görüşü destekliyor. O şöyle demiştir : Sahih olan bu iki ayetin muhkem olmasıdır. Eğer (Nisa: 93) ayeti daha önce indiyse bu ayette korkutma hususundaki hüküm tamamlanmamış bunu daha sonra Furkan süresindeki ayetler tamamlamıştır. İbn-i Abbas da dahil birçok mufessir şöyle demişlerdir:
"Eğer Allah bu kişiyi cezalandırırsa cezası cehennemdir."
Eğer Furkan süresindeki ayetler daha önce indiyse o zaman (Nisa: 93) ayeti kerimesinde daha önce tekrarlanmış olan hususların tekrarlanmasına gerek görülmemiştir. Bu açıklamalara göre her halukarda nesh için bir sebeb yoktur.
Ayetteki "Cehennemde sonsuza kadar kalacaklar" lafzının ise insanları bu işi işlemekten daha fazla sakındırmak için kullanıldığını söylerler. Yoksa bu onların kafir olduklarını gösterir.
Doğru olan cumhurun görüşüdür. Bu ayet müslüman bir kişiyi öldüren kafirler hakkında nazil olmuştur. Ya da ayette kastedilen bir mu'mini sebebsiz olarak ve helal sayarak öldüren kişinin cezasıdır. Aynı zamanda bu ceza öldüren kişi kafir olarak ölürse geçerlidir. Ya da ayetin manası Allah ona ceza verirse onun cezası ebedi olarak cehennemde kalmaktır.
İbni Abbas'tan şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Ayette ebedi cehennemde kalacak lafzının kullanılmasının hikmeti, işlenen haramın büyüklüğünü göstermek içindir. Bu suçu işleyen katile de eğer kısas cezasının uygulanmasından kaçarsa ona, kısas cezası uygulanmadıkça; "senin tövben kabul edilmez" denir."
Selef ve halefin çoğunluğuna göre kasden de olsa adam öldüren kişi tevbe eder, iyi amel işlerse tevbesi kabul edilir, Allah onun kötülüklerini iyiliklerle değiştirir. Maktulun uğradığı zulme karşılık da nimetler verip onu memnun eder ve hakkını helal ettirir. "Deki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Zumer 53) ayeti, şirk de dahil, her türlü günahın affedileceğini bildirmektir. Cemian kelimesi bütün günahları içine almaktadır. Fakat: "Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında kala günahları, dilediği kimseye bağışlar." (Nisa 48) ayeti şirki af dışında bırakmıştır.
Allah (c.c.), şirk dışında bulunan her günahı affedeceğine göre kasden adam öldüreni de dilerse affeder. "Her kim bir mu'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir!" (Nisa 93) ayetide kasden ve müslüman olduğu için bir mu'mini öldürenin cezasını bildirmektedir. Fakat bu kişi tevbe ederse, Allah isterse onu affeder. O, dilediğini yapar. Kasden mu'mini öldüren kişi uzun süre Cehennemde kalsa da yine oradan kurtulacaktır. Çünkü kalbinde zerre kadar iman bulunan kimsenin cehennemden çıkacağına dair mutevatir hadisler vardır. (Buhari, Tevhid 24, 36; Muslim, İman, h. 81, 82, 83.)
Selamun Aleykum.
Nisa Suresinde Allah cc bir mümin bir mü'mini kasten öldürürse cezası ebedi kalacağı cehennemdir buyurur. Benim sorum sahabe ile ilgili. Sahabe birbirini öldürdü mü? Eğer öldürdüyse onların durumu nasıl olacak??
Cevab :
"Hata dışında bir mu'min diğer bir mu'mini öldüremez. Kim bir mumîni hata ile öldürürse, bir mu'min köle azad etmesi bir de ölünün ailesi ne diyet teslim etmesi gerekir. Ancak, ölünün ailesinin bağışlaması mustesnadır. Eğer ölen, size düşman olan bir kavimden olur da mu'min olursa, öldürenin sadece mu'min bir köle azad etmesi gerekir. Eğer ölen sizinle aralarında anlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mu'min köle azad etmesi gerekir. Bunu bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulu için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa 92)
İkrime, Abdullah b. Abbas, Suddi, Katade, İbrahim en-Nehai ve İbn-i Zeyd'e göre, (Nisa 92) âyetin bu bölümü şunu ifade etmektedir:
"Eğer hata ile öldürülen mu'min kimse, kâfir bir kavimden ise onun kavmine diyet ödenmez. Katilin sadece mu'min bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara göre bu durum, Daru'l Harb'te yaşayan insanlar için geçerlidir. Yani, Daru'l Harb'te yaşayan bir mu'min, hata ile yine orada yaşayan başka bir mu'mini öldürecek olursa ve hata ile öldürdüğü kişinin kavmi de kâfir ise onlara diyet verilmez. (Taberi tfs)
Âyet-i kerimenin devamında: "Eğer ölen sizinle aralarında andlaşması olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mu'min köle azad etmesi gerekir." buyurulmaktadır.
Mufessirrler burada, hata ile öldürülmüş olacağı zikredilen kişiden müslüman mı yoksa kâfir mi kasdedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Zuhri, Şa'bi, İbrahim en-Nehai, Katade ve İbn-i Zeyd'e göre, âyetin bu bölümünde, öldürülmüş olacağı zikredilen kimseden maksat, kâfir olan kimsedir.
Bu görüşte olan âlimlere göre bir mu'min, kendileriyle anlaşma yapılmış olan kâfir bir kavimden bir kâfir kişiyi, hata ile öldürecek olursa, o mu'minin hem anlaşmalı olan kavme öldürülen kişinin diyetini ödemesi hem de mu'min bir köle azad etmesi, bu mümkün değilse iki ay peşpeşe oruç tutma keffaretini yerine getirmesi gerekir.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre andlaşma ile müslümanlann himayesinde olan gayr-i muslim zimmilerin diyetleri, müslümanlann diyeti gibidir.
b- İbrahim en-Nehai ve Cabir b. Zeyd'e göre ise âyetin bu bölümünde zikkredilen kişiden maksat, mu'min olan kişidir. Bunlara göre, âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: "Şayet hata ile öldürülen mümin kimse, kâfir bir kavimden ise ve o kavim de sizinle anlaşmalı ise hata ile öldürülen müminin, kâfir olan ailesine diyet verilmesi bir de mümin bir kölenin azad edilmesi gerekir.
Taberi, âyette öldürülen kişinin mu'min olma sıfatı zikredilmediğinden bu kişinin, mümin bir kimse olduğunu söylemenin İsabetli olmadığını bu itibarla birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, müslümanlarla andlaşmalı olan kavimden kâfir bir kimsenin öldürülmesi halinde bile o kavme, öldürülenin diyetinin ödeneceğini söylemiştir.
Âyette zikredilen "Hata"dan neyin kasdedildiği, ibrahim en-Nehai tarafından şöyle izah edilmiştir:
Hata ile öldürmek, bir şeyi atarken istemediğin halde bir insana isabet ettirmendir. îşte hata budur. Bunun diyeti, öldürenin babası tarafından olan erkek akrabalarına aittir.
Taberi diyor ki: "Eğer denilecek olursa ki: "Bu âyette bir müslümanın veya andlaşmalı bir gyar-i muslimin', zımmi veya muahedeli kimsenin öldürülmesi halinde ödenmesinin gerekli olduğu zikredilen diyet ne demektir?"
Cevaben denilir ki: "Bir kişiyi hata ile öldürenin ödemesi gereken diyet, hata ile öldürülen kişinin müslüman veya antlaşmah gayr-i müslim olması halinde farklıdır. Keza öldürenin, babası tarafından olan erkek akrabalarının deve veya altın yahut gümüşle muamele yapmaları durumunda da diyetin cinsi farklıdır.
"Kim bir mu'mini kasden öldürürse onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır." (Nisa 93)
Mufesirler, âyet-i kerimede zikredilen ve yapılması halinde onu yapanın ebedi olarak cehennemde kalacağı bildirilen "kasıtlı öldürme"den neyin kasdedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
a- Atâ, Said b. el-Müseyyeb, İbrahim en-Nehai, Tavus ve Haris'e göre, kasıtlı bir şekilde öldürmekten maksat, kişiye kesici veya yaralayıcı yahut kopana ve parçalayıcı bir demirle, öldürünceye kadar vurmaktır. Bunlara göre herhangi bir değnekle veya kamçı ile yahut taş ile dövülme neticesinde öldürülen bir kimse kasıtlı bir şekilde öldürülmüş sayılmaz. Çünkü bu hususta Numan b. Beşir, Rasulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.
"Her şeyin hatası vardır, kılıç hariç. Her hatanın ise bir diyeti vardır" (Ahmcd b. Hanhcl, Musned, C. 4 S. 272)
b- Ubeyd b. Umeyr ve İbrahim en-Nehai'ye göre ise, kişinin genellikle öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürme kastıyla birine vurup öldürmesi, onu kasden öldürmektir. Mesela bir kişi diğer bir insanı, ölünceye kadar değnekle dövecek olursa veya iple boğazını sıkarak öldürecek olursa o kimse o kişiyi kasden öldürmüş olur ve öldüren katile kısas uygulanır.
Bunların delilleri ise Enes b. Malik'in rivayet ettiği şu hadis-i şeriftir.
Enes diyor ki:
"Bir Yahudi, bir cariyeyi, gümüşten yapılmış süs eşyalarım elinden almak için, başını taşla ezerek öldürdü. Cariyenin daha canı çıkmadan Rasulullah'a getirildi. Rasulullah ona: "Seni filan mı öldürdü?" (Yani seni bu ölüm haline getirinceye kadar dövdü?) dedi.
Cariye başıyla işaret ederek "Hayır" dedi..
Rasulullah başka birini sordu. Cariye yine başıyla "Hayır."
Rasulullah üçüncü bir kimseyi sordu. Cariye başıyla işaret ederek "Evet" dedi.
Bunun üzerine Rasulullah, o adamın da başını iki taş arasında ezerek öldürdü (Yani o şekilde öldürülmesini emretti ve öldürüldü.)
(Muslim, K. el-Kasame, bab: 15, Hadis no: 1672; Buhari, K. ed-Duyat, bab: 7)
Görüldüğü gibi Rasulullah'ı, cariyeyi taşla öldüren Yahudiye kısas uygulamış ve onu taş ile öldürtmüştür. Rasulullah, öldürme aleti demir olmadığı halde öldürmeyi kasıtla yapılan bir fiil olarak kabul etmiş ve kısas uygulamıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki kişinin, genellikle öldürücü olan herhangi bir âletle ve öldürmek kasdıyla birine vurup öldürmesi, onu kasden öldürmedir.
Taberi bu ikinci görüşün tercihe şayan olduğunu, zira Rasulullah'ın hadisinin bunu isbatladığını söylemiştir.
Âyet-i kerimede geçen "Onun cezası cehennemdir, orada ebedi olarak kalacaktır." ifadesi mufessirler tarafından çeşitli şekillerde izah edilmiştir.
a- Ebu Miclez ve Ebu Salih bu ifadeyi şu şekilde izah etmişlerdir:
"Eğer Allah, onu cezalandırmayı dileyecek olursa onun cezası cehennemdir. Allah dilerse onu affedebilir de."
Görüldüğü gibi bunlara göre kasıtlı olarak bir mu'mini öldürenin büyük günah işlemesine rağmen affedilmesi muhtemeldir.
b- İkrime ve İbn-i Curayc'e göre de bu ifadenin izahı şöyledir:
"Kim kasıtlı bir şekilde ve öldürülmesini helal sayarak bir mu'mini öldürecek olursa işte onun cezası cehennemdir ve o orada ebedi olarak kalacaktır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre kasıtlı olarak bir mu'mini öldürenin, ebedi olarak cehennemde kalması söz konusu değildir. Fakat öldüren kişi bu öldürmenin helal olduğuna inanırsa, haramı helal saydığı için dinden çıkar ve bu sebeble de ebedi olarak cehennemde kalmayı hak etmiş olur.
c- Mucahid'e göre ise bu ifadenin mânâsı şudur:
"Kim kasıtlı olarak bir mu'mini öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada devamlı olarak kalacaktır. Ancak tevbe etme durumu mustesnadır.
Görüldüğü gibi bu izaha göre tevbe edenin affedileceği ümit edilmektedir.
d- Abdullah b. Abbas'tan nakledilen başka bir görüşe göre ise:
Bu ifadeden maksat, "Kim bir mu'mini kasıtlı olarak öldürecek olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalacaktır. Tevbe etse de tevbesi kabul edilmeyecektir." demektir.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre bir mu'mini kasden öldüren, bu günahından tevbe etse dahi ebedi olarak cehennemde kalacaktır. Bu görüşte olan âlimlere göre Furkan suresinin altmış sekiz altmış dokuz ve yetmişinci âyetleri bu âyetten sonra inmişlerdir. Bu itibarla onlarda zikredilen, bir mumini kasden öldürenin tevbe edip salih ameller işlediği takdirde affedileceği hükmü bu âyet-i kerimeyi nesh etmemiştir.
Bu hususta Salim b. Ebil Ca'd diyor ki: "Biz, Abdullah b. Abbas, gözlerini kaybettikten sonra yanında bükmüyorduk.
Ona bir adam geldi ve "Ey Abdullah b. Abbas, bir mu'mini kasden öldüren kişi hakkında görüşün nedir?" diye sordu.
Abdullah b. Abbas da dedi ki: "Onun cezası cehennemdir. Orada ebedi olarak kalacaktır. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır."
Adam da; "Ne dersin o tevbe etse, imanında samimi olsa, salih amel işlese ve hidayete kavuşsa da mı?" diye sordu.
Abdullah b. Abbas ise: "Vay annesi kaybedesi, ona tevbe nereden, hidayet nereden? Ruhum elinde olan Allah'a yemin olsun ki Peygamberinizin şöyle buyurduğunu işittim: "Vay annesi kaybedesi, o öyle bir kişidir ki, kasıtlı olarak birini öldürmüştür. Öldürdüğü kimse kıyamet gününde öldürenin kaküllerinden yakalamış bir şekilde tutup getirir. Onun kendi başı elindedir. Damarlarından kan fışkırmaktadır. Öldürülen kişi der ki: "Ey Rabbim, işte beni öldüren budur." "Onu arşa kadar çekip götürür."
Abdullah b. Abbas, sözlerine devamla diyor ki: "Abdullah'ın ruhu elinde olan Allah'a yemin olsun ki bu âyet indi ve Peygamberinizin ruhu alınıp âhirate intikal etmesine kadar bu âyeti nesneden herhangi bir âyet inmedi. (Tirmzî. K. Tefsir el-Kur'an, sure 4, Hadis No: 3029)
Abdullah b. Abbas demiştir ki: "Bir adam müslüman olur, İslamın hükümlerini ve emirlerini öğrenir sonra da bir mu'mini kasten öldürecek olursa artık onun tevbesi kabul edilmez."
Daha önce Furkan süresindeki, "Onlar Allah'ın yanında bir başkasını ilah edinib ona kulluk etmezler. Ölümü hak edenler dışında Allahın haram kıldığı cana kıymazlar. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa, işlediği günahın cezasını görür.." Kiyamet gün azabı kat kat olur. O korkunç azabın içinde hor ve hakir bir halde ebediyyen kalır." (Furkan 68 - 69) âyetleri nazil olunca Mekke halkından muşrik olanlar dediler ki: "Biz Allah'a ortak koştuk. Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı kimseleri haksız yere öldürdük, fuhuş işledik. Artık islam bize fayda vermez."
İşte bunun üzerine: "Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir." (Furkan-suresi, 25/70) âyeti nazil oldu.
Abdulah b. Abbas, Furkan süresindeki bu âyetlerin imandan ümit kesen muşrikler hakkında nazil olduğunu, bahse konu olan âyetin ise bunlardan sonra indiğini ve bir mu'mini kasten öldüren mu'minin hükmünü beyan ettiğini ve mensuh olduğunu söylemiştir.
Abdullah b. Mes'ud ve Zeyd b. Sabit'in de bu âyetin neshedilmediğini söyledikleri rivayet edilmiştir.
Taberi diyor ki "Bu hususta doğru olan görüş, âyetin mânâsının şöyle olduğunu söyleyen görüştür. "Kim kasıtlı olarak bir mümini öldürecek olursa ve Allah da onu cezalandıracak olursa onun cezası cehennemdir. O orada ebedi olarak kalmaya layıktır. Fakat Allah, müminlere lütufta bulunarak onları affeder, onları orada ebedi olarak bırakmaz. Onları ya lutfuyla affedib hiç cehenneme sokmaz, yahut da oraya koyar sonra da lutfu ve merhametiyle cehennemden çıkarır. Zira O, mu'min kullarına şöyle vaad etmiştir. "Ey Muhammed, kullarıma deki: "Ey kendi aleyhlerine haddi aşan kullanın, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şubhesiz ki Allah bütün günahları bağışlar. Muhakkak ki o, çok affeden ve çok merhamet edendir. (Zumer 53)
Taberi diyor ki: "Eğer denilecek okusa ki "Kasıtlı olarak bir mu'mini öldüren kişi, bu âyette zikredilen bütün günahların affedilmesi vaadine dahil ise Allah'a ortak koşan da bu vaade dahildir. Zira, Allah'a ortak koşmak da bir günahtır."
Buna cevaben denilir ki: "Allah teala, kendisine ortak koşanı affetmeyeceğini şu âyetle açıkça beyan etmiştir. "Şubhesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında dilediği kimseyi affeder. Kim Allah'a ortak koşarsa şubhesiz büyük bir günah ile iftira etmiş olur. (Nisa 48)
Tüm bu deliller ve izahatlardan sonra diyeceğimiz;
"Kim bir mu'mini kasden öldürürse cezası içinde devamlı kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, lanetlemiş ve büyük azab hazırlamıştır." (Nisa: 93)
Mufessirlerin hepsi bu ayeti kerimenin nesholunduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Onu nesheden ise "Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa: 116) ayeti kerimesi ve
"Onlar Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler. Zina etmezler. Bunları yapan suç işlemiş olur. Kıyamet günü azabı kat kat olur. Orada alçaltılarak temelli kalır. Ancak tövbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir" (Furkan: 68-70) ayetleridir.
İbni Abbas ve İbni Ömer bu ayetin (Nisa 93) nesh olunmayıb muhkem olduğunu söylemişlerdir.
Mufessirler bu ayeti nesheden ayet hususunda iki görüşe ayrıldılar.
Birincisi; Bu ayeti nesheden "Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar." (Nisa: 116) ayeti kerimesi olduğunu söylerler. Doğrusu bu iki ayet arasında tezat yoktur. Bir kişi bir müslümanı ister kanını helal sayarak ister helal saymayarak öldürsün öldürenin cezası cehenneme de sonsuza kadar kalmasıdır ama Allah dilerse onu bağışlar. Çünkü Allah (c.c) şirk dışındaki bütün günahları dilerse bağışlar. Allah (c.c) bağışlamayı "şirk koşmama" şartına bağlamıştır.
İkincisi: Bu gruptaki alimler de, bu ayetin biraz önce yukarıda zikrettiğimiz "Furkan: 68-70" ayetleriyle nesh olunduğunu söylerler.
Kur'an'da kafirlerin cehennemde sonsuza kadar kalacaklarının zikri geçen ayetlere baktığımızda görürüz ki; Allah (c.c) onlar için ( خَالِدِينَ halidine) yani sonsuz kelimesinden sonra (أَبَداً ebede) yani sonsuza kadar kelimesini kullanmaktadır. Eğer (halidine) kelimesi (ebede) kelimesiyle beraber gelirse bundan hiç kesilmeyecek sonsuz anlaşılır.
Allah (c.c) (Nisa: 93) ayeti kerimesinde (halidine) kelimesinden sonra kafirlerin sonsuz kalması söz konusu olduğunda kullanılması alışkın olunan (ebede) kelimesini zikretmemiştir.
O zaman (Nisa: 93) ayeti kerimesinde geçen sonsuz kelimesinin manası, bir mu'mini bilerek öldüren bir müslümanın Allah'ın dilediği kadar çok uzun bir müddet cehennemde kalmasıdır. Daha sonra Allah (c.c) fazlı ve keremi ile o kulu cehennemden çıkarır. Bu görüşü şu hususda destekler; Allah (c.c) bir müslümanı öldürmekten çok daha büyük bir cûrum olan küfrü işlediğinde tövbe etmesi halinde bağışladığına göre daha hafif bir cürüm olan bir mu'mini öldürmeyi nasıl bağışlamaz. Kaldı ki küfürden daha büyük bir cûrum yoktur.
Bu açıklamaya göre bu ayette nesh yoktur. Bu ayet hususundaki İbn-i Cevzinin görüşü de bu görüşü destekliyor. O şöyle demiştir : Sahih olan bu iki ayetin muhkem olmasıdır. Eğer (Nisa: 93) ayeti daha önce indiyse bu ayette korkutma hususundaki hüküm tamamlanmamış bunu daha sonra Furkan süresindeki ayetler tamamlamıştır. İbn-i Abbas da dahil birçok mufessir şöyle demişlerdir:
"Eğer Allah bu kişiyi cezalandırırsa cezası cehennemdir."
Eğer Furkan süresindeki ayetler daha önce indiyse o zaman (Nisa: 93) ayeti kerimesinde daha önce tekrarlanmış olan hususların tekrarlanmasına gerek görülmemiştir. Bu açıklamalara göre her halukarda nesh için bir sebeb yoktur.
Ayetteki "Cehennemde sonsuza kadar kalacaklar" lafzının ise insanları bu işi işlemekten daha fazla sakındırmak için kullanıldığını söylerler. Yoksa bu onların kafir olduklarını gösterir.
Doğru olan cumhurun görüşüdür. Bu ayet müslüman bir kişiyi öldüren kafirler hakkında nazil olmuştur. Ya da ayette kastedilen bir mu'mini sebebsiz olarak ve helal sayarak öldüren kişinin cezasıdır. Aynı zamanda bu ceza öldüren kişi kafir olarak ölürse geçerlidir. Ya da ayetin manası Allah ona ceza verirse onun cezası ebedi olarak cehennemde kalmaktır.
İbni Abbas'tan şöyle dediği rivayet olunmuştur:
"Ayette ebedi cehennemde kalacak lafzının kullanılmasının hikmeti, işlenen haramın büyüklüğünü göstermek içindir. Bu suçu işleyen katile de eğer kısas cezasının uygulanmasından kaçarsa ona, kısas cezası uygulanmadıkça; "senin tövben kabul edilmez" denir."
Selef ve halefin çoğunluğuna göre kasden de olsa adam öldüren kişi tevbe eder, iyi amel işlerse tevbesi kabul edilir, Allah onun kötülüklerini iyiliklerle değiştirir. Maktulun uğradığı zulme karşılık da nimetler verip onu memnun eder ve hakkını helal ettirir. "Deki: Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir." (Zumer 53) ayeti, şirk de dahil, her türlü günahın affedileceğini bildirmektir. Cemian kelimesi bütün günahları içine almaktadır. Fakat: "Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında kala günahları, dilediği kimseye bağışlar." (Nisa 48) ayeti şirki af dışında bırakmıştır.
Allah (c.c.), şirk dışında bulunan her günahı affedeceğine göre kasden adam öldüreni de dilerse affeder. "Her kim bir mu'mini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir!" (Nisa 93) ayetide kasden ve müslüman olduğu için bir mu'mini öldürenin cezasını bildirmektedir. Fakat bu kişi tevbe ederse, Allah isterse onu affeder. O, dilediğini yapar. Kasden mu'mini öldüren kişi uzun süre Cehennemde kalsa da yine oradan kurtulacaktır. Çünkü kalbinde zerre kadar iman bulunan kimsenin cehennemden çıkacağına dair mutevatir hadisler vardır. (Buhari, Tevhid 24, 36; Muslim, İman, h. 81, 82, 83.)