Neler yeni
İslami Forum, Dini Forum, islami site, islami sohbet, radyo, islami bilgiler

İslam-tr.org'a hoş geldiniz! Hemen üye olun ve kendi konularınızı, düşüncelerinizi paylaşarak bu platforma katılın. Oturum açtıktan sonra, İslam dini, tarih ve güncel konularla ilgili paylaşımlarda bulunabilirsiniz.

Kemalist Sistemin Cumhurbaşkani Abdullah Gül’e

DESİGNER Çevrimdışı

DESİGNER

Üye
İslam-TR Üyesi
Sayın red ve kabul kardeşim, öncelikle görüşlerinin bir çoğu islami çerçeverden bakıldığında doğru gözükmektedir.

Ancak şu ibareniz ,

"M. Kemal�i ilah edinerek, onun putları önünde huşu içinde ibadete durup tapınıyorsunuz" ve benzeri görüşleriniz
çok yanlış. Ben o insanın Allah'tan başka bir ilah edinmediğine eminim. Heykellerin önünde de ibadet amacı ile durduğunu
düşünmüyorum. Bu konumda iftira atmış bulunuyorsunuz. Bu sebeple sizin İman ve İtkadınıza şüphe ile yaklaşmak
gerektiğini düşünüyorum. Tövbe eylemeniz dileklerimle.

Bende bir Tevhid eri olarak bunu yazmayı bir borç bildim, Biz hepimiz kardeşiz birbirlerimizin yanlışlarını söylemek
dini vecibemizdir.

Allaha emanet olun.
Saygılarımla...
 
F Çevrimdışı

ferdiosman

İyi Bilinen Üye
İslam-TR Üyesi
SEÇİM, TOPLUMSAL MUTABAKAT VE DİNİN YAŞANMASI (Ebubekir Sifil) Faydalanmamız gereken bir yazı.......


Milli Gazete - 14 Mayıs 2011


Hayatı Allah Teala"nın rızası istikametinde yaşamayı varoluş amacı olarak gören Müslümanlar, içinde yaşadıkları şartlar elverdiğince bu amacı gerçekleştirmeye çalışırlar ve güçlerinin yetmediği hususlarda –Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye'de açıkça ifadesini bulduğu üzere– sorumlu tutulmayacaklarına inanırlar.

Bu cümle, hayatın Müslümanlar tarafından "sorumluluk" temelinde anlamlandırıldığını ifade etmesi yanında bir şeyi daha ifadeye koyuyor: "Bir şey, tamamı elde edilemiyor diye tamamen terk edilmez" kaidesi gereğince İslamî yaşantının ve sorumlulukların, ideal şartlar oluşuncaya kadar ertelenmesi mümkün ve doğru değildir. Şimdi ve burada ne kadarını yaşayabiliyorsak o kadarını yaşamakla mükellefiz.

Hemen burada bir noktayı tebellür ettirmemiz gerekiyor: İçinden geçmekte olduğumuz süreçte halkta gözle görülür bir "İslamlaşma", ya da daha doğru bir ifadeyle "İslamî hassasiyetlerde bir yükselme" tesbit ediliyor. Başörtülü hanımların sayısının ve hacc müracaatlarının her geçen gün artması, oruç ve kurban ibaretlerinin sokağa damgasını vurması, bayram coşkusunun daha bir görünür olması… vs. bu söylediğimin göstergeleri olarak kabul edilebilir.

Ancak bu durum, İslam'ın, olması gerektiği biçimde algılanması ve yaşanması anlamına gelmiyor ne yazık ki. Gördüğümüz, biraz kültürel, biraz entelektüel ağırlıklı bir İslam algısının nicelik/kemiyet planına yansımasıdır ağırlıklı olarak. Buradan ne ölçüde takva, zühd, Allah korkusu, emr-i ma'ruf/nehy-i münker sorumluluğu, tarih ve gelecek şuuru çıkar, işte o hayli tartışma götürür…

Önümüzde bir seçim var. Bu söylediklerimden hasıl olan netice doğrultusunda seçim meselesine baktığımızda görünen şudur: Madem tarih boyunca olduğu gibi bugün de hayatımızı Fıkıh yönlendiriyor/yönlendirmelidir, öyleyse burada da Kavaid-i Külliye'ye gidelim ve meselemizi oraya arz edelim: "Def'i mefasid celb-i menafi'den evladır" diyor kavaid. Yani "bir yol ayrımında, bir tercih noktasında bulunduğumuz zaman "fayda getireni" mi, yoksa "zararı savanı" mı öncelikli olarak tercih edeceğiz?" sorusuna Kavaid'in verdiği cevap, "Zararı def etmeyi öne al" şeklindedir.

Buradaki inceliği anlamak zor değil. Aslolan mevcudu aslî hali üzere muhafaza etmek ve zararlı unsurların bünyeye girmesine mani olmaktır. Yani zarara ve zararlıya kapı tamamen kapalı olmalıdır. "Fayda da gelsin, zarar da" derseniz, gelen zarar ve zararlı, faydayı ve faydalıyı da etkiler, etkisizleştirir, tahrip eder; Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz!

Bir noktaya daha değinelim: Milletimizin aslî değerleriyle buluşması bir süreçtir ve bu zorlu süreçte dirayet, hassasiyet ve gayret noktasında herkes elinden geleni yapmakla mükelleftir. Mevcut durumu ve arızaları onaylamamak adına bu "öze dönüş" sürecine duyarsız kalmak, hatta bu sürece katılım gösterenleri "şirk"le itham etmek bir müslümandan sadır olmaması gereken temel bir arızadır.

Mevcut yapının arızalarını, hatta bu yapı içinde İslamî hassasiyet taşıyan unsurlardaki kimi eksiklik ve zaafları köpürterek böyle cepheden tavır almak onaylanabilecek bir davranış değildir. Bireysel yaşantılarında "düzen"in birtakım gereklerine riayet etmekte bir sakınca görmeyenlerin, milletin kurtuluşu söz konusu olduğunda "gayret-i diniye kabarması" pozuna girmesi sadece bir "samimiyet problemi" değildir. "Düzen"in birtakım gereklerine riayet ederken "mecburiyet" gerekçesinden hareket edenler, aynı gerekçenin toplumsal planda niçin geçerli olmadığını vicdanlarında sorgulamalıdırlar
 
I Çevrimdışı

ibn teymiyye

Üye
İslam-TR Üyesi
Sayın red ve kabul kardeşim, öncelikle görüşlerinin bir çoğu islami çerçeverden bakıldığında doğru gözükmektedir.

Ancak şu ibareniz ,

"M. Kemal�i ilah edinerek, onun putları önünde huşu içinde ibadete durup tapınıyorsunuz" ve benzeri görüşleriniz
çok yanlış. Ben o insanın Allah'tan başka bir ilah edinmediğine eminim. Heykellerin önünde de ibadet amacı ile durduğunu
düşünmüyorum. Bu konumda iftira atmış bulunuyorsunuz. Bu sebeple sizin İman ve İtkadınıza şüphe ile yaklaşmak
gerektiğini düşünüyorum. Tövbe eylemeniz dileklerimle.

Bende bir Tevhid eri olarak bunu yazmayı bir borç bildim, Biz hepimiz kardeşiz birbirlerimizin yanlışlarını söylemek
dini vecibemizdir.

Allaha emanet olun.
Saygılarımla...

Selamun aleykum,
DESİGNER nickli kardeşim, son cümlenizden anladığım kadarı ile birbirimize yanlışlıklarımızı söylememiz gerektiğini kabul ediyorsunuz. Bu nedenle ''Ataşirk'i ilah edinme'' kavramını kabul etmiyorsunuz ve bu konuda RedveKabul nickli kardeşe karşı çıkmışsınız. Oysa bu konuda yanılıyorsunuz ve size son cümlenizi hatırlatarak söylüyorum ki: Tevbe süresi 31. ayetinin tefsirine baktığınızda ayette 'yahudiler, hahamlarını; hıristiyanlar da rahiplerini rab edindiler' geçer. Ayetin tefsirine baktığınızda göreceksiniz ki bir sahabe (Adiy b. Hatem r.a), Allah subhanehu'nun bu mübarek kelamını anlamadığı için (ki, kendisi eski bir hıristiyandır) Allah'ın rasulune 'biz, onlara tapmıyorduk ki' şeklinde cevap verince (ki, adiy b. hatem r.a, tapmayı sadece onun önünde secde etme olarak anlamıştı) ,Allah rasulu s.a.v ise 'taptınız , taptınız' şeklinde cevap verdi. Adiy : Nasıl oluyor bu, deyince. S.a.v efendimiz: hahamlar, rahipler Allah'ın haram kıldığını helal, helal kıdığını haram yapınca, siz bunu kabul etmiyor muydunuz? şeklinde cevap verince, Adiy de : evet şeklinde cevap verdi. Ve Allah'ın rasulu s.a.v de : işte bu, tapmanız için yeterli bir sebeptir.(Hadisi motatmot kelime olarak aktarmadım. Fakat mana itibari ile hadis dediğim şekilde geçiyor. Dilerseniz ibn kesir rh'ın tefsirinin ilgili ayetine bakabilirsiniz hadisi orada görürsünüz.) Bu nedenle Bir insan, Allah ve rasulunun ap açık küfür olduğunu bildirdiği mes'elede ve özellikle de islam kanunlarının kaldırılıp yerine küfür kanunlarının getirildiği kanunların savunucusu olursa acaba islam buna ne der? Burada, efendim o kişiler veya ben savunmuyorum ki diye karşılık verilebilir, biz de deriz ki: İslam dini zahire göre hükmeder. islam, kişinin batınını hüküm vermek için sorgulamaz.Dolayısıyla islam, bir söz veya amele veya düşünceye küfür dediyse bunların şahıslara yüklenmesi ve şahısların kafir ismini almaları için beli bazı ayet ve hadisler göz önünde bulundurularak ikrah, t'evil, cehalet, mumteni durumları gözetilir. Özellikle mumteni' kavramı, islam dininin itikad bablarında murted bölümlerinde geçmektedir. tüm alimlerin ittifakı ile mumteni' kavramı kısaca şöyle anlatılır: islam dinine savaş açan bir grup, devlet vb oluşumun içine girip bu grup veya devletin üyesi veya yöneticisi veya askeri olan her tür silahlı olan veya silahla korunan kişilerdir. Bu kişilerin işledikleri küfürlerde cehalet, te'vil, hata vb mazeretler göz önünde bulundurulmaz ve direkt bu gibi kişilere kafir denir. hatta kafir demeyenlere de bu gibilerinin kafir olduğu güzelce anlatılır ki, hata sonucu da olsa avam halk kafir kişiye 'musluman, mu'min' ifadesini kullanmasın. Ayrıca Tevbe suresi 64-67 arasındaki ayetlere baktığında orada da bazılarının küfrü kastetmediklerini görürsün. Fakat Allah cc'ın onların küfre girdiğini buyuruyor. Onun için bir konuya karşı çıktığınızda :iftira atıyorsunuz vb ithamlar çok ağır ithamlardır. Sahih hadis kitaplarında bir kişinin çok basite aldığı ve önemsemediği küçük bir söz ile o ana kadar cennet ile kendisi arasında bir karış kalmışken o söylediği sözden dolayı cehennemin ortasına atıldığı geçer.... Bu nedenle RedveKabul nickli kardeşimizin getirdiği ifadeler, hak ifadelerdir. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyip buna rağmen Allah'a iman ettim diyenin imanı Kehf suresi 104. ayet ile muhatab olur...
Allah subhanehu buyuruyor ki:
''Oysa Allah size Kitapta (Kur'an'da) "Allah'ın âyetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.''(Nisa 140) ayetine baktığınızda nahl 106. ayetini de kayıt olarak alıp ikrah hariç kim o TBMM küfür meclisine girer de zinanın serbest edildiği, faizin serbest edildiği, içkinin serbest edildiği (yani islamın haram dediğinin helal, helal dediğinin de haram) kabul edildiği meclislere girerse acaba iman onda kalır mı demeye de gerek yoktur.. Onun için kişinin islami görünümlü kişilerle görüşmesi veya geçmişinin olması veya söylemlerinin olması, o kişinin kafir olmadığı veya olamayacağı anlamına gelmez....

Eğer ki bu mantıkla yani şu anki yöneticilerin küfre girmediği mantığıyla hareket edersek, Peygamber s.a.v efendimize o kadar faydası dokunan amcası ebu talib için de bu mantığı yürütün oysa biliyoruz ki ebu talip imanına şirk bulaştırdığı için müşrik olarak öldü...Ebu talib olayı için tevbe 113. ayete bakın....

şimdi erdem sahibi bir müslüman olmak istiyorsanız, öncelikle hatanızı nassların eşliğinde duzeltin nasıl düzelteceğinizi bilmiyorsanız, siteyi tarayın demokrasi vb güncel küfür konularına hakim olun. ikincisi, iftiracı şeklinde itham ettiğiniz redvekabul nickli kardeşten helallik isteyin...

selamun aleykum.....
 
Kaide Çevrimdışı

Kaide

Üye
İslam-TR Üyesi
SEÇİM, TOPLUMSAL MUTABAKAT VE DİNİN YAŞANMASI (Ebubekir Sifil) Faydalanmamız gereken bir yazı.......


Milli Gazete - 14 Mayıs 2011


Hayatı Allah Teala"nın rızası istikametinde yaşamayı varoluş amacı olarak gören Müslümanlar, içinde yaşadıkları şartlar elverdiğince bu amacı gerçekleştirmeye çalışırlar ve güçlerinin yetmediği hususlarda –Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye'de açıkça ifadesini bulduğu üzere– sorumlu tutulmayacaklarına inanırlar.

Bu cümle, hayatın Müslümanlar tarafından "sorumluluk" temelinde anlamlandırıldığını ifade etmesi yanında bir şeyi daha ifadeye koyuyor: "Bir şey, tamamı elde edilemiyor diye tamamen terk edilmez" kaidesi gereğince İslamî yaşantının ve sorumlulukların, ideal şartlar oluşuncaya kadar ertelenmesi mümkün ve doğru değildir. Şimdi ve burada ne kadarını yaşayabiliyorsak o kadarını yaşamakla mükellefiz.

Hemen burada bir noktayı tebellür ettirmemiz gerekiyor: İçinden geçmekte olduğumuz süreçte halkta gözle görülür bir "İslamlaşma", ya da daha doğru bir ifadeyle "İslamî hassasiyetlerde bir yükselme" tesbit ediliyor. Başörtülü hanımların sayısının ve hacc müracaatlarının her geçen gün artması, oruç ve kurban ibaretlerinin sokağa damgasını vurması, bayram coşkusunun daha bir görünür olması… vs. bu söylediğimin göstergeleri olarak kabul edilebilir.

Ancak bu durum, İslam'ın, olması gerektiği biçimde algılanması ve yaşanması anlamına gelmiyor ne yazık ki. Gördüğümüz, biraz kültürel, biraz entelektüel ağırlıklı bir İslam algısının nicelik/kemiyet planına yansımasıdır ağırlıklı olarak. Buradan ne ölçüde takva, zühd, Allah korkusu, emr-i ma'ruf/nehy-i münker sorumluluğu, tarih ve gelecek şuuru çıkar, işte o hayli tartışma götürür…

Önümüzde bir seçim var. Bu söylediklerimden hasıl olan netice doğrultusunda seçim meselesine baktığımızda görünen şudur: Madem tarih boyunca olduğu gibi bugün de hayatımızı Fıkıh yönlendiriyor/yönlendirmelidir, öyleyse burada da Kavaid-i Külliye'ye gidelim ve meselemizi oraya arz edelim: "Def'i mefasid celb-i menafi'den evladır" diyor kavaid. Yani "bir yol ayrımında, bir tercih noktasında bulunduğumuz zaman "fayda getireni" mi, yoksa "zararı savanı" mı öncelikli olarak tercih edeceğiz?" sorusuna Kavaid'in verdiği cevap, "Zararı def etmeyi öne al" şeklindedir.

Buradaki inceliği anlamak zor değil. Aslolan mevcudu aslî hali üzere muhafaza etmek ve zararlı unsurların bünyeye girmesine mani olmaktır. Yani zarara ve zararlıya kapı tamamen kapalı olmalıdır. "Fayda da gelsin, zarar da" derseniz, gelen zarar ve zararlı, faydayı ve faydalıyı da etkiler, etkisizleştirir, tahrip eder; Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz!

Bir noktaya daha değinelim: Milletimizin aslî değerleriyle buluşması bir süreçtir ve bu zorlu süreçte dirayet, hassasiyet ve gayret noktasında herkes elinden geleni yapmakla mükelleftir. Mevcut durumu ve arızaları onaylamamak adına bu "öze dönüş" sürecine duyarsız kalmak, hatta bu sürece katılım gösterenleri "şirk"le itham etmek bir müslümandan sadır olmaması gereken temel bir arızadır.

Mevcut yapının arızalarını, hatta bu yapı içinde İslamî hassasiyet taşıyan unsurlardaki kimi eksiklik ve zaafları köpürterek böyle cepheden tavır almak onaylanabilecek bir davranış değildir. Bireysel yaşantılarında "düzen"in birtakım gereklerine riayet etmekte bir sakınca görmeyenlerin, milletin kurtuluşu söz konusu olduğunda "gayret-i diniye kabarması" pozuna girmesi sadece bir "samimiyet problemi" değildir. "Düzen"in birtakım gereklerine riayet ederken "mecburiyet" gerekçesinden hareket edenler, aynı gerekçenin toplumsal planda niçin geçerli olmadığını vicdanlarında sorgulamalıdırlar
sana göre mevcut durum maslahat bana göre değil, nasıl olacak peki? Kısaca diyorsun ki saadet denen müptezel takımına ya da AKP denen amerikancı gavurlara oy vermekten geri durmayın, maslahat(!) icabı...Şahınız Şerbakan demokrasi diye diye nalları diktikten sonra şakşakçılarından Taha Akyol övgüyle şöyle demiştir:"Erbakan , dünyada yükselen islamcı hareketi türkiye özelinde parlemento içinde tutmayı ve demokrasi ile barıştırmayı başarmıştır!"..Nasıl, iyi mi, durmak yok yola devam mı?...
 
Kaide Çevrimdışı

Kaide

Üye
İslam-TR Üyesi
Sayın red ve kabul kardeşim, öncelikle görüşlerinin bir çoğu islami çerçeverden bakıldığında doğru gözükmektedir.

Ancak şu ibareniz ,

"M. Kemal�i ilah edinerek, onun putları önünde huşu içinde ibadete durup tapınıyorsunuz" ve benzeri görüşleriniz
çok yanlış. Ben o insanın Allah'tan başka bir ilah edinmediğine eminim. Heykellerin önünde de ibadet amacı ile durduğunu
düşünmüyorum. Bu konumda iftira atmış bulunuyorsunuz. Bu sebeple sizin İman ve İtkadınıza şüphe ile yaklaşmak
gerektiğini düşünüyorum. Tövbe eylemeniz dileklerimle.

Bende bir Tevhid eri olarak bunu yazmayı bir borç bildim, Biz hepimiz kardeşiz birbirlerimizin yanlışlarını söylemek
dini vecibemizdir.

Allaha emanet olun.
Saygılarımla...
Muhterem sana söyleyeceğim muhtemelen de bildiğin birşey söyleyeceğim:Irakla alakalı tezkere Tayyip o.o.pusunun bütün şirret girişimlerine rağmen şu ya da bu sebeple eşekler meclisinden geçmediği halde t.cnin üzerinden Iraka'a bacılarımızı ve kardeşlerimizi öldürmek ve dünyayı onlara zindan etmek üzere resmi rakamlara göre 100.000 ton askeri mühimmat geçirildi!...Yani anlayacağın ortada müslüman olduğuna kanaat getirdiğiniz birilerinin aracılığı ile böyle bir büyük cürüm işleniyor...Ve bizi de, bu cürümü işleyen aşağılık köpeklere kafir demekten men ediyorsunuz.Dahası alttan alta sempati ile bakmamız gerektiğini salık veriyorsunuz!..Ve kendinizin de tevhid ehli olduğunu eklemeyi de unutmuyorsunuz!.. Sitenin huzuru ve üyeliğimin selameti için yazacaklarımı burada kesiyorum!!!
 
Üst Ana Sayfa Alt